6 sonuçlar
Arama Sonuçları
Listeleniyor 1 - 6 / 6
Öğe Memlûk Askerî Teşkilatıyla ilgili yapılmış bazı araştırmalara dair(Gaziantep Üniversitesi, 2015-04) Ağır, Abdullah MesutOrdu teşkilatı Türk devletlerinin her zaman ihtimam gösterdikleri bir husus olmuştur. Çeşitli coğrafyalarda hüküm sürmüş ve muhtelif devletler kurmuş olan Türklerin, her zaman savaşmaya hazır, düzenli ve disiplinli askerleri mevcuttu. Bu işi daha sistemli yürütmek adına, bazı devletlerde askerî okulların bulunduğu ve sultanların bu kurumlara büyük ilgi gösterdikleri bilinmektedir. Diğer devletler gibi, Ortadoğu’da etkin bir ağırlığı bulunan Memlûk Türk Devleti de ordu teşkilatına büyük önem vermiştir. Devletin temel kurumlarından birisi olan tibâk askeri okullarından nice kabiliyetli askerler ile devletin istikbaline yön verecek olan sultanlar, emirler ve bürokratlar yetişmiştir. Memlûkların devlet sistemi ve askeri teşkilat yapısı, orijinal niteliğinden dolayı doğulu batılı birçok araştırmacının ilgisini çekmiş ve bu alanda çeşitli kitap ve makale çalışmaları yapılmıştır. Biz bu çalışmada alana katkı sağlayan dikkate değer bazı araştırmacı ve bunların eserlerini tanıtmaya çalışacağızÖğe Memlûk Sultanlarının gölgesi altında Hilâfet kurumu(Gaziantep Üniversitesi, 2011-04) Ağır, Abdullah Mesutİlhanlıların 1258 yılında Bağdat‟ı ele geçirip Abbâsî Devletini ortadan kaldırmalarından sonra Türk-İslâm âlemi için büyük önem taşıyan hilâfet makamı üç yıl boyunca tarih sahnesinde görünmeyecekti. Memlûkların Moğollara karşı 1260‟da kazandıkları siyasî zafer Müslümanları büyük bir sevince boğarken, Sultan Baybars‟ın 1261 yılında hilâfeti Kahire‟de yeniden ihdâs etmesi, onların İslâm âlemi üzerindeki saygınlıklarının artmasını sağladı. Fakat Kahire‟de ihdâs edilen halifelik, Bağdat Abbâsî halifeliğinden büyük farklılıklar arz ediyordu. Sultanların gölgesi altında kalmış, hiçbir siyasî yetkisi ve otoritesi bulunmayan, topraksız ve sadece kendisine az bir miktar maaş bağlanan halifeler, birkaç istisna dışında, bu durumlarını Memlûkların sonu olan 1517 senesine kadar sürdüreceklerdi.Öğe Orta Çağ seyyahlarının kayıtlarında Presbyter John ve Efsanenin Asya ve Afrika’daki temelleri(History Studies, 2017-04) Ağır, Abdullah MesutOrta Çağ Avrupa'sında yaygın olan ve dilden dile dolaşan pek çok efsane vardı. Ancak söylenceler arasında en meşhur olanı Presbyter John'du. 12. yüzyılın ilk yarısında orta çıkan bu kral hakkındaki söylentiler, Papalıktan aldıkları özel görevlerle Dominiken ve Fransisken tarikatına mensup misyoner seyyahları Asya steplerine kadar sürüklemişti. Varlığı yakıştırmalardan öteye gitmemesine rağmen, bu meşakkatli serüvene katılmış hemen her seyyahın Rahip Kral için söyleyecek sözleri vardı. Bu çalışmada, Orta Çağ'da Avrupalı seyyahların Presbyter John'a ilişkin kayıtları karşılaştırmalı bir şekilde değerlendirilecektir.Öğe Memlük Devleti'nin Doğu Akdeniz'deki önemli siyasi faaliyetleri(Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, 2013-03) Ağır, Abdullah Mesut; Solak, KemalKızıl Deniz ve Akdeniz’e komşu olan Memlûk Devleti aynı zamanda Uzak Doğu ile Avrupa arasında uzanan ticaret güzergâhı üzerinde kilit konumda bulunmaktaydı. Sahip oldukları bu konum, Memlûkler için bir yandan avantajken öte yandan değişik siyasi güçlerin hedefi olabilmesi sonucunu da doğuruyordu. Bu yüzden Memlûkler, karada ve denizde sağlam durmak durumundaydılar. 1250 ila 1517 arasında Mısır ve Suriye başta olmak üzere varlık gösteren Memlûkler için Doğu Akdeniz, Anadolu’daki güçler ve Avrupalılarla kurulan siyasi ve ticari münasebetlerin mühim bir havzasıdır. Memlûklerin Doğu Akdeniz politikasının, ülke topraklarını genişletmekten çok, bu toprakların müdaafası amacına münhasır olduğunu söyleyebiliriz. Bu durum 15. asırda değişiklik gösterir. Bu yüzyılda Alâiye’nin satın alınması, Kıbrıs ve Rodos Seferleri, Memlûkler için önceki asırların tersine Doğu Akdeniz’de muharip olunan yıllardır. Bununla beraber söz konusu muharip tavır, aynı asrın sonlarından devletin yıkılışına kadar yine etkisini yitirir. Makalemizde bu çerçevede, Memlûklerin Doğu Akdeniz politikası; Haçlılar, Anadolu Beylikleri, Kıbrıs ve Avrupalılar ile münasebetleri ele alınacaktır.Öğe Veysel Karani ile ilgili söylencelerden “İna Gulanê”(e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, 2012-11) Ağır, Abdullah Mesut; Bozkur, NeticeBildiğimiz gibi her toplum ve medeniyette kutsal olarak kabul edilen kişiler ve mekanlar insanların maddi-manevi beklentileri dolayısıyla ziyaret akınına uğramaktadır. Özellikle içinde farklı renklerde kültürel öğeleri barındıran Anadolu’da bu türden inançların baskın olduğunu, illerimizin pek çoğunda, birçok ilçelerde, köylerde, kasabalarda yatırların ve türbelerin bulunduğunu, çeşitli sıkıntılara maruz kalan kişilerin buralara akın ederek kutsal sayılan mekanlardan yahut türbelerde metfun bulunanlardan medet umduklarını söylemek mümkündür. Yukarıda bahsini ettiğimiz duruma benzerlik göstermesine rağmen İna Gulanê’yi sadece Hz. Veysel Karani’yi ziyaret etmek amacını taşıyan kutsal bir zaman dilimi olarak düşünmek eksik ve yanlış olur. Bir tür bahar bayramı olan ve toplumca kutladığımız Hıdr-Ellez ile benzer özellikleri bulunan İna Gulanê, Mayıs ayında Veysel Karani makamının ziyaret edilmesi şeklinde kutlanmasının yanında ortak amaçlarla bir araya gelen insanların kaynaşmasına, topluca eğlenmelerine, ebeveynlerin evlilik çağına erişmiş olan oğulları için kız bulmalarına da zemin hazırlayan önemli bir etkinliktir. Siirt ili, Baykan İlçesi Ziyaret beldesinde yer alan Veysel Karani külliyesi her yıl yakın çevredeki yerleşim yerlerinde yaşayan ve ülkemizin çeşitli yerlerinden gelen yüz binlerce kişi tarafından ziyaret edilmektedir. Hz. Muhammed’in hadislerinde adı “tabiin’in en hayırlısı olarak zikredilen Veysel Karani, yıl içerisinde en fazla Mayıs ayında Perşembe/Cuma günleri ziyaret edilmektedir. Bu çalışmada hem dini hem de geleneksel özellikler taşıyan İna Gulanê bayramı kapsamındaki etkinlikler ve zaman içerisinde bu etkinliklerde meydana gelen değişiklikler üzerinde durulacaktır.Öğe Al-Makrizi’s Khitat and the markets in Cairo during the Mamluks era(Türk Tarih Kurumu, 2017-08) Ağır, Abdullah MesutThis study examines the markets in Cairo during the reign of the Mamlūks in the light of al-Makrīzī’s Chronicle al-Khitat. Besides those which were built during the Mamlūks era the commercial life were ongoing at the markets dating back to the Fatimids and the Ayyubids periods. The marketplaces generally occupied in al-Qasaba which was between Bāb al-Futūh in the north and Bāb al-Zuwayla in the south was the trading center of the city. Al-Qasaba is al-Mu’izz Street today which takes its name from the Fatimid Caliph al-Mu’izz li-Dinillah (341-364/953-975). The economic and social decline especially seen during the second half of the Mamlūks in the 15th century af-fected also the domestic markets stability and most of the sûqs disappeared depending on these conditions.