10 sonuçlar
Arama Sonuçları
Listeleniyor 1 - 10 / 10
Öğe Vahdet-i vücûd düşüncesi muvâcehesinde Risâle-i Nûr’daki varlık mertebeler(2018) Erin, AbdulvehapBu çalışmamızda Risâle-i Nûr’un değişik bölümlerinde serpiştirilmiş bir şekilde işlenen varlık mertebeleri için vahdet-i vücûd geleneğinde yapılan tertîbler içerisinde en uygun olduğunu tespit ettiğimiz yedili tertîbi esas aldık. Önce her mertebe için vahdet-i vücûd literatüründen öz bilgiler verdik. Ardından ilgili mertebe için Risâle-i Nûr’da tespit ettiğimiz bilgileri derledik. Böylelikle ilâhî tecellînin Risâle-i Nûr’da vahdet-i vücûd geleneğinde olduğu gibi belli düzeylerde ve sistematik olarak ele alınıp alınmadığı, alındıysa bu tecellî/varlık mertebelerinin neler olduğu şeklindeki temel husûsları genel bir çerçevede açıklığa kavuşturmayı amaçladık.Öğe Kur'ân ayetleri bağlamında ayrılıkların giderilmesi ve toplumsal birliğin sağlanması(Batman Üniversitesi, 2017) Aydın, ŞükrüAllah'ın yarattığı en değerli varlık olan insan, toplumsal bir varlıktır. Tarihi süreçte her toplumda olduğu gibi, Müslüman toplumlarda da bölünmeler, parçalanmalar, buna bağlı olan stereotipik bakışların (kalıp yargılar) etkisiyle toplumda iç çekişmeler, savaşlar ve acılar yaşanmış, günümüzde de yaşanmaktadır. Kur'ân'da peygamberlerin ve ilâhî kitapların gönderilmesindeki temel amaçlardan birinin de, ayrılığa düşülen hususlarda hüküm vermek ve onları çözüme kavuşturmak olduğu belirtilir. (Bakara, 2/213; Zuhruf, 43/63) Dolayısıyla bütün peygamberler, tevhid dinini ikame etmek, toplumdaki birlik ve kaynaşmayı sağlamak, kıskançlık ve tefrikayı engellemek için gönderilmişlerdir. Bu açıdan onların getirdiği dinin kilit taşı olan tevhid, sosyal yaşamı, ilim ve dini bir bütün olarak ele alır ve onları birbirinden ayırmaz. Bu bakış açısı aynı zamanda evren - insan ve tanrı bütünlüğünün sağlanmasıdır.Öğe Molla Sadra’da bilginin mahiyeti(Batman Üniversitesi, 2017) Baran, SedatMolla Sadra bilgiyi varlık kavramı gibi bedihi bilmekte ve bunun tanımlanamayacağına inanmaktadır. Ona göre bilginin hakikati bilgi kavramı gibi bedihi olmayıp yalındır. Yani hangi açıdan bakılırsa bakılsın maddeden soyuttur. Tabi bu bizim bilgi hakkında lafzi bir tanım yapamayacağımız anlamında değildir. Nitekim Molla Sadra’nın kendisi bu işi yapmış ve bilgiyi “yalın, saf ve bilfiil varlık” diye tanımlamıştır. Bu tanıma göre mahiyet, bilkuvve varlık ve cisim bilginin mısdakı olamazlar. Zira madde ve gereksinimlerinden ari yani maddeden soyut olan nesnel varlıkların formları ancak bilginin mutaallıkı olabilirler. Molla Sadra buna ilave olarak bilginin varlık gibi farklı yoğunluk dereceleri olduğuna da inanmaktadır.Öğe Arap dili İle ilgili bazı ayetlerin belâgat açısından incelenmesi(Batman Üniversitesi, 2017) Mahmoud, Ahmed Badr Salem; Şimşek, Şahin“Arap dili ile ilgili bazı Ayetlerin belâgat açısından incelenmesi” başlıklı çalışmamızda, ilgili ayetlerin belâgatı üzerinde durduk. Tefsîr âlimlerinin ve edebiyatçıların görüşlerinden yararlanıp, ayetlerin siyak ve sibaklarını da dikkate alarak söz konusu ayetlerin, lafız ve üslup açısından ne derece mükemmel olduklarını ortaya koymaya çalıştık. Ayetleri betimsel-analitik yöntemle inceledik. Öncelikle, her ayeti tek tek ele alarak, ayetlerdeki edebî incelikleri açıkladık. Son olarak da ayetler arasındaki ortak noktaları belirtmeye çalıştık.Öğe Uluslararası göç ve müslüman kadınlar (Avrupa bağlamında)(Batman Üniversitesi, 2017) Aslan, AbdulğalipKüreselleşme paralelinde kadın göçü önemli bir artış sürecinden geçmektedir. Batı toplumlarındaki özellikle Müslüman kadın göçmenlerin sorunları son yıllarda artmıştır. Giderek siyasi arenada meşrulaşan ırkçılık ve yabancı düşmanlığı günümüz Avrupasında entegrasyon projelerini altüst eden sosyal bir hastalık haline gelmiştir. Avrupaya göç eden Müslümanlar‘ın maddi açıdan bazı kazanımları olduğu gibi kaybettikleri şeyler de azımsanacak şeyler değildir. Aşırı sağcı, ırkçı ve İslamofobi türünden bazı akımlar günden güne artarak özellikle Müslümanlara karşı düşmanlık tohumlarını ekip onları hedef göstermektediler. Bunun en ağır bedelini tesettürlü kadınlar ve onlarla birlikte aile bireyleri ödemektedir. Herkesin fikirlerini rahatça ifade etmesine olanak sağlanması, farklılıklara saygı gösterilmesi ve herkesin kendi dinini engelsiz yaşamasına imkân verilmesi ayrıca birlikte yaşama olanaklarının temin edilmesiyle Batı ülkelerindeki bu problemin ortadan kalkmasına vesile olacağı kanaatindeyim. Araştırmamızda Avrupa'daki göçmen Müslüman kadınların sorunları ve bunların günümüze yansımaları değerlendirilmektedir.Öğe Meşhur hadis alimi İbn Hacer El-Askalânî’nin hayatı ve ilmi kişiliği(Batman Üniversitesi, 2017) Turan, MehmetHadis âlimlerinin temel hedeflerinden biri de Hz. Peygamberden nakledilen söz fiil ve takrirlerin aslına uygun bir şekilde sonraki nesillere aktarılmasıdır. Bu nedenle sünneti tespitte büyük çabalar sarf etmişlerdir. Şüphesiz bu âlimlerin başında hayatının büyük bir kısmını hadis ilmine veren ve devrinin en yetkin ve ünlü âlimi olan İbn Hacer el-Askalanî gelmektedir. Bu çalışmada İbn Hacer’in hayatı, ilmi kişiliği, ders aldığı hocalar ve yaptığı vazifeler ana hatlarıyla okuyucuya sunulmaya çalışılmıştır.Öğe Fıkıh usûlünün tedvîni ve hicri III-IV. asırlarda fıkıh usûlü literatürü(Batman Üniversitesi, 2017) Saltekin, AbdulbasıtUsûl konularını ele alan ilk eser olan Şâfiî’nin Risale’sinden sonra alanda yaşanmış gelişmeler ile ilgili bir boşluk gözlemlenmektedir. Bu çalışmadaki amacımız “kayıp halka” veya “karanlık çağ” denilen bu döneme bir nebze olsun ışık tutmaktır. Bu dönemin karanlık veya kayıp olarak isimlendirilmesinin sebebi, döneme ait yazılmış eserlerin elimize ulaşmamış olmasıdır. Bu çalışmada, Şâfiî ve sonrasındaki yaklaşık iki asırlık zaman içinde yaşanan gelişmeleri konu olarak ele aldık. Çalışmamızda söz konusu dönemdeki usûl ile ilgili literatürü ortaya koymaya çalıştık.Öğe Risâle-i Nûr açısından mümkün varlıkların ilâhî ilimdeki mâhiyetleri: Mevcûdât-ı İlmiye(Batman Üniversitesi, 2018) Erin, AbdulvehapA’yân-ı sâbite mevzusu tasavvuf düşüncesinin varlık görüşü açısından gayet derecede önemlidir. Bu çalışma ile bütünlüklü bir varlık görüşüne sahip olan Risâle-i Nûr’da, vahdet-i vücûd anlayışında bir varlık mertebesi olarak kabul edilen a’yân-ı sâbite gibi bir mertebe fikri olup olmadığı, varsa bu mertebenin söz konusu risalelerde nasıl ifade edilip tanımlandığı ve bu eserlerde ortaya konulan ilâhî tecelli sistematiğindeki yer ve işlevinin ne olduğu şeklindeki husûslar tespit edilmeye çalışılmıştır. Giriş bölümünde konu ile ilgili vahdet-i vücûd düşüncesinden bir özet sunulmuş daha sonra yukarıda ifade edilen hususlar etrafında Risâle-i Nûr’daki bilgiler derlenmek sûretiyle değerlendirilmiştir.Öğe Münebbihat Adlı Eserin İbn Hacer El-Askalânî’ye Aidiyeti Üzerine(Batman Üniversitesi, 2018) Turan, MehmetBazı Medreselerde okutulan aynı zamanda imamlar ve vaizler tarafından halkı bilgilendirmede yararlanılan eserlerden biri de “Münebihatu İbn Hacer el-Askalânî” adıyla şöhret bulan eserdir. Bu eser halk arasında rağbet görmüş ve halkın teveccühüne mazhar olmuştur. İbn Hacer el-Askalânî’nin telif ettiği eserler arasında bulunmamasına rağmen kendisine nispet edilen bu eserin ona ait olup olmadığının tespit edilmesi kanaatimizce büyük önem arz etmektedir. Zira İbn Hacer el-Askalânî’ye nispetinden dolayı eserin içinde yer alan bilgilerin sahih telakki edildiği ve pek çok kimse tarafından bu nedenle husn-u kabul gördüğü bilinen bir gerçektir. Bu çalışma söz konusu eser hakkında bilgi vermekte ve eserin İbn Hacer’e nispetinin doğru olup olmadığını konu edinmektedir.Öğe Ehl-i Sünnet ve Mu’tezile’ye göre kesb nazariyesi(Batman Üniversitesi, 2018) Uysal, EkremKelam ilminde önemli bir yere sahip olan Kesb Teorisi İmam Eş’arî’nin kelama dâhil ettiği ve ilk günden bu güne kadar net olarak neyi ortaya koyduğu hakkında son noktanın konulamadığı bir nazariyedir. Zaman içerisinde birçok kelam âlimi bu konuyu ele alıp değerlendirmiştir. Halku Ef’âl-i İbâd çatısı altında ele alınan kesb teorisinde asıl tarafları Cebriyye, Mu’tezile ve Ehl-i Sünnet meydana getirmektedir. İnsanın ihtiyarî fiillerinde her bir grup farklı yaklaşımlar ortaya koysa da ızdırarî fiiller alanında aralarında herhangi bir problem görünmemektedir. Zira insanlar kendi iradeleriyle ortaya koydukları ihtiyarî fiillerinden sorumlu tutulmaktadır. İşte bu noktada ihtiyari fiillerin insan tarafından mı yoksa Allah tarafından mı yaratıldığı sorusu büyük önem arz etmektedir. Bir taraftan insanın bütün fiillerinde mecbur olduğunu, fillerin kendisine mecazen nispet edildiğini, gerçekte bunları işlemeye mecbur olduğunu ve bu fiillerin hakiki olarak Allah’a izafe edildiğini söyleyen Cebriyye; diğer taraftan insanın iyilik ve kötülükten, sevap ve ikabtan mesul tutulduğuna göre fiillerinde tamamen hür olması, fiillerin insanın tasarrufunda bulunması gerektiğini ve insanın bu fiillerin hakiki faili ve yaratıcısı olmasının vacip olduğunu aksi takdirde insanın ortaya koyduğu fiillerinden dolayı her hangi bir sorumluluğunun olmayacağını iddia eden Mu’tezile; bir başka tarafta ise Cebriyye ve Mu’tezile arasında, ifrat ve tefritten uzak duran Ehl-i Sünnet (Eş’arî-Mâturîdî) fırkası bulunmaktadır ki bunlara göre ise insan Allah’ın kendisinde var ettiği hâdis kudreti kullanarak fiillerini kesbetmekte ve yaptıklarından sorumlu tutulmakta ancak hem fiilleri hem de insandaki bu kudreti yaratanın Allah olduğu kabul edilmektedir. Kısacası insan ihtiyar sahibi bir kâsib olurken Allah da icâd ve ihtirâ’da bulunan hâlık olmaktadır.