Arama Sonuçları

Listeleniyor 1 - 10 / 174
  • Öğe
    İzâkî ve yayımlanmamış Türkçe şiirleri
    (Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi, 2020-12-30) İçli, Ahmet
    İnsanların, kendini ifade etme ve çevresini tanıyıp tanımlama sürecinde oluşturduğu görsel, yazılı ve sözlü ürünler, çevresini nasıl gördüğü ve yaşadığına dair ipuçları barındırır. Tarihsel süreçte insanoğlu, duygu ve düşüncelerini yazıya dökmüş, kendini ve çevresini, dönemine ve geleceğe aktarmıştır. Türk edebiyatında birçok edip, eserlerini bugünlere miras bırakmıştır. Bunların birçoğuna ait bilgi ve belgeler incelenmiş bir kısmı da incelenmeyi ve gün yüzüne çıkarılmayı beklemektedir. Klâsik Türk Edebiyatı olarak da nitelendirilen Divan edebiyatı geleneğinde şiir yazanlardan biri İzâkî’dir. Hakkında, tezkirelerde ve diğer birinci derecede edebiyat kaynaklarında bilgi bulunmamaktadır. Ondan ancak tespit edilebilen ve incelenebilen mecmualardaki şiir örneklerinden hareketle haberdar olunmaktadır. Eldeki verilere göre onun, en erken 16.yüzyılın ikinci yarısı ile 17. yüzyılın ilk yarısında yaşadığı söylenebilir. İzâkî’nin bazı şiirleri bir ansiklopedi maddesi ve bir akademik makale vasıtasıyla yayımlanmıştır. Ayrıca mecmuası üzerinde iki yüksek lisans çalışması vardır. Bazı şiir mecmualarında da ona ait şiir örnekleri tespit edilmiştir. İzâkî’nin tanıtımı ve ona ait mecmuasındaki şiirlerinin yayımlandığı çalışmanın devamı niteliğindeki bu makalede, şaire ait tespit edilen manzumelerin Latin harflerine aktarımları yapılacaktır. İncelemede İzâkî’nin, yirmidört (24) yeni şiiri bulunmaktadır. Bu şiirler, Kasımî’nin Bahru’l-Maarif’inde geçmektedir. Bunlar arasında şairin Farsça bir gazeli de vardır.
  • Öğe
    Abdülhak Şinasi Hisar’ın dil konusundaki görüşleri ve eleştiri anlayışı
    (Batman Üniversitesi, 2014) Zariç, Mahfuz
    Yer yer kullandığı dilin eskiliği vurgulanan, romanları ve romancılığı ile tanınan Abdülhak Şinasi Hisar, pek çok konuya yer verdiği deneme ve eleştiri yazılarında dil ve tenkit sorunlarına da yer vermiştir. Eski söz dağarcığının korunması ile birlikte dilde sadeleşmeye taraftar olan Hisar, edebiyatın gelişmesi için de eleştiri sanatının önemini vurgulamış, eleştirinin nasıl olması gerektiği hakkında görüşler ileri sürmüş, Türk edebiyatında tenkit noksanlığına dikkat çekmiştir. Hisar, kendisi de yazdıkları ile sanatçı eleştirisinin örneklerini vermiştir.
  • Öğe
    Bâkî, Fuzûlî, Şeyhülislâm Yahyâ ve Nedîm divanlarında haz kavramı
    (Turkish Studies International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 2015) Bozkurt, Kenan
    Mutluluk uyandıran, zevk veren tüm duyguların karşılığı olarak kullanılan haz kavramı, Divân şiirinde çok sık olarak işlenen temalardandır. Haz, şâirlerin hazza bakışlarına, kişisel özelliklerine, mensubu olduğu düşüncelere, bağlı olduğu tarikatlara göre farklılık arz etmektedir. Bazı şâirler, şiirlerinde dünyevi arzuları, bedensel zevkleri işlerken bazı şâirler ise manevîyattan, aşk ve aşkın hallerinden duydukları zevki konu edinmektedirler. Kişinin haz kavramını ele alması, kişiyi hazzı yaşayan biri haline getirmez. Kişinin hazzı yaşayan, onu tadan biri olması için hazzı hayatının merkezine oturtup ona dair bir felsefî altyapı oluşturması gerekmektedir. Haz kavramını ele alan birçok Divân şâirinin bu felsefî ve düşünsel altyapıyı oluşturduklarını, aşk kavramını ele alırken bu felsefî ve düşünsel altyapıdan hareket ettiklerini görürüz. Şâirlerin kendilerini rind, âşık, mutasavvıf, zahid olarak tanıtmaları onların aldıkları hazzın felsefî arka planı hakkında bilgiler verir. Ama Divân şiirinin klişe yapısı içinde, hazzın da klişe bir kavram olarak kullanıldığına şahit olmaktayız. Hayatı boyunca içkinin bir damlasını ağzına almayan, meyhânenin yolunu bile bilmeyen şeyhülislâmların şarabın ve meyhânenin verdiği zevkten başlarının nasıl döndüğünü ballandırarak anlattığı görülür. Peki bunu nasıl izah etmeliyiz? Bunu izah için de devreye Divân şiirinin sembol dili girmekte; şarap, meyhâne gibi kavramlar tasavvufun sembolik dilindeki anlamlarıyla düşünmemiz gerekmektedir ki şâirlerin asıl maksatlarını ne olduğunu anlayabilelim. Bu çalışmamızda Divân şiirinin dört büyük şâiri Bâkî, Fuzûlî, Şeyhülislâm Yahyâ ve Nedîm’in divânlarında hazzı nasıl ele aldıklarını incelemeye çalışacağız.
  • Öğe
    Musullu Levendî
    (Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi, 2021) İçli, Ahmet
    Tespitlerimize göre ve bugüne kadar yapılan çalışmalar çerçevesinde, Musullu Levendî hakkında bilgi veren tek kaynak Sandukatu’l-Maarif olarak da anılan Bahru’l-Maarif adlı eserdir. Kendisi de iyi bir şair olan Kâsımî tarafından derlenen bu eser, Kasımî Mecmuası olarak da tanımlanmaktadır (İçli 2018). Miladi 1625 yılında tamamlanan eserde şiir örnekleri bulunan şairlerin büyük çoğunluğunu Musul ve Bağdat yöresi şairleri oluşturur. Levendî mahlaslı şairler üzerinde yaptığı akademik çalışmasında İçli (2020), bu mecmuadan hareketle şairi tanıtmış ve şiirlerinden örnekler vermiştir. Kâsımî Mecmuası’nda birçok şiirin başlığında şairlerin mahlasları ve onları tanıtıcı kısa bilgiler bulunmaktadır. Mecmuada bazı şiirlerin başında hem Levendî hem de Musullu Levendî ibaresi geçmektedir. Bu bilgiler çerçevesinde Musullu veya Musul’da yaşamış veyahut Musul ile özdeşleşmiş bir Levendî’den bahsetmek mümkündür. Şaire ait olan bilgiler ve şiir örnekleri Kasımî’nin verdiği bilgiler eksenlidir. Şairin doğum ve ölüm yılları hakkında elimizde net bir bilgi yoktur. Mecmuada Levendî’ye ait aşağıdaki dizelerde de şairin yaşlılığına dair izler bulunmaktadır:
  • Öğe
    Batman Ezidilerinin defin pratikleri üzerine etnografik değerlendirmeler
    (Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2015-08-04) Can Emmez, Berivan
    Ezidî inancı, evrenin yaratılışı ve ölümden sonra yaşam konularında oldukça ilgi çekicidir. Ölümden sonra yaşam, başka bir deyişle ruhların göçü Ezidî dininin temel unsurlarından birini teşkil eder. Ezidîlerde ölüm, libas/kiras guherîn (elbise/gömlek değiştirmek) olarak adlandırılır ve ölenin başka bir bedende dünyaya yeniden geleceğine inanılır. Bu sebeple defin pratikleri de yaradılış, ölüm ve yeniden doğuş dramasını sergileyen kozmik döngü üzerine kuruludur. Sözlü olarak aktarılan bir din olan Ezidîlik, ulusal ve uluslararası birçok araştırmaya konu olsa da yapılan araştırmalar tarihi belgeler üzerinde yoğunlaşmakta, cenaze ritüelleri ve defin pratikleri gibi geleneklerle ilgili olarak oldukça sınırlı bilgiler içermektedir. Bu çalışmada Batman’ın Beşiri ilçesinde Ezidîlerin yaşadığı köylerde 2013-2014 yılları arasında yapılan alan araştırmalarından yola çıkılarak Batman Ezidîlerinin defin pratikleri ile ilgili bilgiler verilmiş ve Ezidî dinsel ve toplumsal yaşamının tüm düzlemlerinde kendini gösteren, düzenli olarak kendini yenileyen kutsal yaşama olan inancın bu pratiklerin temel unsurlarını nasıl biçimlendirdiği incelenmiştir. Ezidî inancında var olan evrensel bir olgu olarak ölümden sonra yaşama dair tasavvurun Asur ve Babil gibi kadim Mezopotamya kültürlerinden bugüne ulaşan kalıntılarla beslendiği ortaya konulmuştur.
  • Öğe
    Cemile Sümeyra öykülerinde duyarlıklar ve değerler
    (2020-08-20) Zariç, Mahfuz
    Günümüz öykü yazarlarından Cemile Sümeyra’nın öyküleri Derin Dalış adı altında 2018 yılında yayımlanmıştır. Derin Dalış’ta yer alan yirmi beş kısa öyküde hayat, ölüm, benlik, dostluk, aile, arayış, değişim, insani ilişkiler, varoluş gayesi ve sanat gibi konular izlekleştirilmiştir. Yazar, bu öykülerinde genel olarak kendisini ve ailesini merkeze alarak, evrensel insani hâllere, kadın yazar olmanın zorluklarına; acıma, umut, kanaat gibi duygu ve değerlere, yakın geçmişteki darbe girişimlerine yer vermiştir. Cemile Sümeyra’nın Derin Dalış’ın yanı sıra Kendi Kalemini Kıranlar–Türk Edebiyatında İntihar, Hayatı Kurgulamak, Seyahat ve Edebiyat adlı araştırmainceleme eserleri de bulunmaktadır. Bu yazıda Müslüman kadın duyarlıkları ile kaleme alınmış olan Cemile Sümeyra öyküleri; temalar, öne çıkarılan değerler ve dini-tasavvufi göndermeler, merkezi öykü kişileri ve dil özellikleri açısından ele alınacaktır.
  • Öğe
    Erzurumlu Kadı Mustafa Darîr hakkında bir bibliyografya denemesi
    (Uluslararası Sosyal ve Beşeri Bilimler Araştırma Dergisi, 2019-12-10) Bozkurt, Kenan
    14. yüzyılın önemli şair ve nasirlerinden olan, doğuştan kör olduğu için kaynaklarda kendisinden Darîr/Gözsüz diye bahsedilen Mustafa b. Yûsuf b. Ömer ed-Darîr el-Erzeni’r-Rûmî, Türkçenin konuşulduğu Anadolu, Suriye, Mısır gibi değişik coğrafyalarda hayatını sürdürmüştür. Erzurum’da doğup burada yetiştiği için “Erzurumlu” olarak anılmaktadır; ancak onun hayatı hakkındaki bilgilerimiz, kaynak eksikliğinden dolayı oldukça sınırlı olup kendisinin eserlerinde verdiği sınırlı bilgiden ibarettir. Yazdığı eserlerle tanınan Darîr, özellikle Kıssa-yı Yûsuf ve Sîretü’n-Nebî adlı eserleriyle kendinden sonra yetişmiş ve bu alanda eser vermiş şairleri etkilemiştir. Bu anlamda Darîr’i Anadolu’da teşekkül eden İslam etkisindeki Türk edebiyatının kurucu şahsiyetlerinden biri olarak görmek gerekmektedir. Onun bu önemi, yazdığı eserlerde de kendini göstermekte olup eserleri, Türk nesir dilinin şekillenmesindeki etkisinden dolayı bu alanda çalışma yapacaklar için bir hazinedir. Eserlerinin dil tarihi araştırmalarında sahip olduğu özellikten ötürü yerli ve yabancı birçok araştırmacının dikkatini çekmiş ve eserleri üzerinde araştırmalar yapılmıştır. Bu çalışmamız, son zamanlarda bilimsel alanlarda gittikçe ihtiyaç duyulan bibliyografya çalışmalarına katkı sunmak amacıyla Kadı Darîr ve eserleri üzerinde yapılan çalışmaların bir kaynakça tasnifini içermektedir. Bu amaçla da Darîr ve eserleri üzerinde yapılan kitap, tez, makale, bildiri, ansiklopedi maddeleri, edebiyat tarihleri vb. çalışmaların kaynakça tasniflerini içermekte olup bir bibliyografya denemesi olarak hazırlanmıştır.
  • Öğe
    Bir mekân iki dünya: Sezai Karakoç ve İlhan Berk'in İstanbul algısı
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2012-11) Karadeniz, Mustafa
    Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri, biçim ve içerik yönünden renkli ve çok sesli birgörünüm sergiler. Farklı sanat algıları ve dünya görüşleri doğrultusunda üretilen şiirlerdeşairlerin; insana, tarihe, mekâna yönelik algılamalarının farklı olduğu görülür. Öyle ki, aynıtopluluğa mensup sanatçılar arasında bile yazınsal ve düşünsel bağlanımlar bakımındanihtilaflar söz konusu olabilmişti.Türk şiirinin iki önemli ismi, Sezai Karakoç ve İlhan Berk, aynı topluluğa mensupolsalar da, estetik temayülleri ve dünya görüşleri itibariyle birbirlerinden ayrılırlar. Şiirinin“şahdamar”ını İslam mistisizminin oluşturduğu Karakoç, modern şiir dilini kullanarakTürk şiirini mistik/metafizik bir düzleme taşımıştır. Sanat anlayışının temel ekseninioluşturan bu fikrî temayül, onun ele aldığı temalara ve imge kullanımına sirayet etmiştir.Düşünsel açıdan İkinci Yeni şiirinin Marksist/materyalist kanadına mensup İlhan Berk ise,sanat yaşamı boyunca sürekli yeni bir şiir dili ve biçemi yaratmanın kaygısıyla hareketetmiştir. Bu avangard/deneysel tavır, Berk’in şiirlerini verili kalıpların ötesine taşımıştır. Karakoç ve Berk’in poetik ve - özellikle - fikrî temayülleri arasındaki farklılıklar,onların İstanbul’u alımlama tarzlarına da sirayet etmiştir. Karakoç, İstanbul’u İslam medeni yeti için “diriliş”in, yeniden doğuşun kalbi olarak değerlendirirken, İlhan Berkİstanbul’a, “bir tepeden” değil halkın içinden bakmış, şehri bağrında yaşattığı çeşitli etnikve dinî unsurlarla bir dünya şehri olarak algılamıştır. Söz konusu iki şairin, İstanbul eksen alınarak, estetik ve - özellikle - fikrîtemayülleri arasındaki farklılık ve benzerlikler açısından bir mukayeseye tabii tutulması bu bildirinin konusunu oluşturmaktadır.
  • Öğe
    1950-1980 arası İslami duyarlıklı öykü anlayışı ve öykücüler
    (Akademik Bakış Dergisi, 2017-03-01) Zariç, Mahfuz
    1950-1980 arası dönemde öykü kaleme alan isimlerden bir kısmı ortak bir dini duyarlık göstermişlerdir. Bu anlayışla kaleme alınmış eserlerde yazarlar, İslami değerleri insani değerlerle özdeş görüp ön plana çıkarmıştır. Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, Şevket Bulut, Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Mustafa Kutlu, İsmail Kıllıoğlu, Durali Yılmaz, Ali Haydar Haksal, Hüseyin Su ve Ramazan Dikmen gibi isimler tarafından temsil edilen bu öykü anlayıĢında anlatıda edebi değerin sağlanması göz ardı edilmemiştir. Bu öykücüler aynı zamanda geleneksel anlatı birikiminden de faydalanmışlardır. Yazarlar, İslami duyarlıklı öykücülükte modern anlatı tekniklerinden faydalanmıştır. Kişi merkezli kurgularında vakadan ziyade duyuşlara odaklanmışlardır. Yazarlar öykülerinde ölüm, aile, taşra hayatı, arayış ve acziyet gibi konuları izleğe dönüştürmüĢlerdir. Batı edebiyatını yakından takip edip onlar gibi yazmaya çalışan bu öykücüler, kişi kadrolarını genellikle aile bireyleri, yakın akrabalar ve dost çevreleri; kendini yalnız hisseden anlaşılmadığını düşünen gençler ve kente uyum sağlamaya çalışan insanlardan seçmişlerdir. Bu yazarların göndermelerinin önemli bir kısmı Kur’an ayetlerine, hadislere, İslam tarihine, kıssalara ve menkıbelere dönüktür. İslami duyarlıklı öykücüler mekân itibariyle çoğunlukla kasaba edebiyatı olarak da nitelenebilecek ürünler ortaya koymuşlardır
  • Öğe
    Yüreği vatan aşkıyla atan bir Şâir: Yûsuf Hâlis Efendi ve Şehnâme-İ Osmânî’si
    (Tidsad Türk İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2019-03) Bozkurt, Kenan
    1853’ten başlanarak Kırım Savaş’ı boyunca yazılan ve Ceride-i Havâdis’te yayımlanan şiirlerin 1855 yılında bir araya getirilmesiyle oluşturulan Şehnâme-i Osmânî, savaşın değişik yönleriyle ele alınıp aktardığından tarihi bir belge niteliğindedir ve aynı zamanda millet ve vatan duygusunu şiirde ilk kez ele alınmış olması bakımından oldukça önemlidir. Özellikle 102 beyitlik “Vatan Kasîdesi”, vatan konusunda yazılmış ve vatan sevgisini işleyen ilk şiirdir. Bu yönüyle Yûsuf Hâlis’i “Namık Kemal’den önce vatan düşüncesini şiire taşıyan ilk şâir” olarak tanımlamak ve bir abide olarak kabul etmek gerekir. Ancak bu kadar önemli bir şâir ve eseri, maalesef gölgede kalmış ve hak ettiği değer, kendisine verilememiştir. Yûsuf Hâlis, çok yönlü bir şâir olmakla beraber, sonradan yetişen Namık Kemal gibi büyük şâirlerin gölgesinde kalması ve ikinci derece bir şâir olması, onun tanınmasına engel olmuştur. Bu çalışmamızda Yûsuf Hâlis Efendi’nin hayatı ve eserleri hakkında bilgi verip Şehnâme-i Osmânî adlı eserini tanıtacağız. Çalışmanın sonunda da eserin transkripsiyonu metnini vereceğiz