50 sonuçlar
Arama Sonuçları
Listeleniyor 1 - 10 / 50
Öğe XVII. Yüzyılın ikinci yarısında İstanbul’da halkın temel ihtiyaç maddelerinden ekmeğin temini(Acta Turcica Tematik Türkoloji, 2015-03) Türkmen, Mustafa NuriÖğe Hanedanında aynı isimde iki farklı kadın dünya(Paradigma Akademi Yayınları, 2020) Gördeğir, ErcanTarih, kadın ve erkeklerin ortak eylemlerinin bütüncül bir ürünü olarak ortaya çıkıyor ve evrensel olmayı hedefliyorsa bu ortak toplumsal deneyimin en önemli paydaşı olan kadınlar geçmişin sisli fotoğraflarının neresinde duruyorlardı? Tarih metni içerisinde kadın aktivitelerini doğrudan tespit etmek oldukça güç olsa da 19. yüzyıldan itibaren dolaylı yollar kullanılarak &`;aşağıdan tarih” yöntemiyle kadın görünür hale getirilmiştir. Bu eser, toplumun yarısını oluşturan kadınların geçmişteki izlerini tespit etmeye çalışarak toplumsal tarihteki yerini teslim etmeye odaklanmıştır. Geçmişin sisli perdeleri aralandığında kadınlar, bazen eski Mezopotamya devletlerinin tapınaklarında birer rahibe ya da dolaylı yollardan ticaret yaparak hayatlarını kazanmaya çalışan edilgen tüccarlar olarak karşımıza çıkarken, bir başka metinde mesela bir Artuklu sarayında var olmaya çabalarken dikkatimizi çeker. Öte taraftan kadınlar tarihçiye bazen bir Osmanlı mahkemesindeki hak arayışında seslenirken, bir başka dönemde mesela 19. yüzyılda entelektüel birer birey olarak edebiyat dergilerinde görünür olur. Elinizdeki kitap, tarihin herhangi bir döneminde, herhangi bir coğrafyada kadınların ne işlerle uğraştıkları, sosyal hayatları ve gündelik yaşamlarının nasıl şekillendiği, sanatsal faaliyetleri ve entelektüel çevrelerinin var olup olmadığı, siyaset üzerindeki etkilerinin ne olduğu gibi sorulara verilen geniş spektrumlu cevapların yer aldığı önemli bir eserdir.Öğe Kıbrıs Temsilciler Meclisi`nden Cumhuriyet Meclisi`ne Kıbrıs`ta Türk Yönetimleri ve parlamenter sistemin kuruluşu (1960-1983)(Fenomen Yayıncılık, 2020) Turan, OrhanKıbrıslı Türkler, İngiliz Sömürgeciliği altında olumsuz koşulları zorlayarak demokratik bilincini tarihsel süreç içerisinde geliştirmiş, ulusal kimliğini ve varlığını korumuştur. Dolayısıyla bu çalışma aynı zamanda ada Türklerinin demokrasi hareketinin, yaşama unsurlarının ve özgün toplumsal varlığının geçmişten geleceğe bir yolculuğunu sunmayı amaç edinmiştir. Kıbrıslı Türklerin varoluş mücadelesi 1878`de adanın İngiltere`ye kiralanmasıyla başlamış ve yıldan yıla artmıştır. Bu mücadele aynı zamanda Rumların Enosis idealine karşı olduğu gibi İngiliz Sömürge Yönetimi`nden toplumsal hakları almak hedefinde olmuştur. Kıbrıs`ın İngiltere`ye devri ile adadaki Ortodoks Rum unsur, İngilizlerin vermiş olduğu vaatlerle cesaretlendirilirken; ada Türkleri üzerinde ise &`;terk edilmişlik” duygusu hâkim olmuştur. Nitekim bu tarihten itibaren Türk nüfusu ve kalkınmasında gerileme yaşanmıştır. Diğer taraftan Rumların da ilhak ümitleri artmaya başlamıştır. Ada Türkleri üzerine yapılan akademik çalışmaların geneli &`;Kıbrıs Sorunu” odaklı olmuştur. Bunların çoğu Türklerin durumunu uluslararası hukuk ve siyasi bağlamda değerlendirmiştir. Ancak bu çalışmada, Kıbrıs Türklerinin halk olma bilincine evrilen süreçten, bağımsız bir devlet kurmalarına değin geçen süre zarfındaki siyasal örgütlenmelerine ışık tutulmaya çalışılmıştır. Araştırma, giriş ve dört bölümden oluşmaktadır. Giriş kısmında, Türklerin adanın 82 yıllık İngiliz Sömürge Yönetimi`ndeki kimlik mücadelesi ve Enosis`e karşı sergilenen kurumsal çare arayışları ana hatlarıyla ele alınmıştır. Birinci Bölümde, Kıbrıs Cumhuriyeti`nin kuruluş süreci, cumhuriyetin idari yapısı, hükümette görev alan Türk bakanlar, Cumhurbaşkanı Makarios`un Anayasa`da 13 maddelik değişiklik önerileri incelenmiş ve cumhuriyetin fiilen yıkılması değerlendirilmiştir. Bu bölümde Kıbrıs Türklerinin, Rum liderliği tarafından uluslararası kamuoyunda azınlık gibi gösterilmesinin kabul görmeyerek anlaşmak zorunda kalması irdelenmiştir. Kıbrıs Devleti, 1960 yılında Türk ve Rum halklarının siyasal eşitliğine dayalı bir Ortaklık Cumhuriyeti olarak kurulmuştur. Ancak üç yıl süren bu ortaklık bozulmuş olmasına rağmen sonrasında ortaya çıkan zorlu süreç, Kıbrıslı Türklerin bir &`;ulus” olduğu gerçeğini yeniden göstermiştir. İkinci Bölümde, 21 Aralık 1963`te başlayan ve ada tarihine &`;Kanlı Noel” olayları adıyla geçen süreçten 20 Temmuz 1974 Türk Barış Harekâtı`na kadar kurulmuş olan örgütlenmeler ve seçimler ele alınmıştır. Siyasi eşitlik noktasında bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti`ne ortak olan Kıbrıslı Türkler silah zoru ile devletten kovulmuştur. Ancak şaşkınlığı üzerinden atarak silahlı mücadeleye başlamış ve sivil yönetimlerini uygulamaya geçirmişlerdir. Bu bölümde toplumlararası çatışmalar döneminde kurulmuş olan Genel Komite, Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi, Kıbrıs Türk Yönetimi ve Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi`nin faaliyetleri değerlendirilmiştir. Üçüncü Bölümde, 20 Temmuz 1974 Barış Harekâtı ile başlayan yeni süreç, Kıbrıs Türk Federe Devleti`nin kuruluş evresi, idare yapısı, Anayasası ve Bakanlar Kurulu değerlendirilmiştir. Barış Harekâtı`nın başarı ile sonuçlanmasından sonra Kıbrıs meselesinin askeri safhası sona ermiştir. Siyasi yönü ise belirsizliğini koruyordu. Bu nitelik ancak yeni bir yönetim anlayışıyla mümkündü. Başka bir ifadeyle Kıbrıs Türk Federe Devleti Anayasası, Kıbrıslı Türklerin ihtiyaçlarına cevap vermesinin dışında siyasi bir çözüme yani Federal Kıbrıs Cumhuriyeti`ne zemin hazırlama amacı taşıdığı da görülmektedir. Dördüncü ve son bölümde ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti`nin ilanı, idari yapısı, kurucu meclisin oluşumu, KKTC Anayasası ve seçimler incelenmiştir. Çalışmanın bu bölümünde 1963 Rum saldırılarından sonra kendi devletini kurmak zorunda kalan Kıbrıslı Türklerin yirmi yılın sonunda; 15 Kasım 1983`te kurdukları cumhuriyetin ilanı, aslında var olan bir gerçeğin tezahürü olmuştur.Öğe Kadınlar Dünyası Gazetesinin Milli Hâkimiyet konusuna yaklaşımı(Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 2019-12) Özteke, FahriÖğe Devlet feminizmi ve Nezihe Muhiddi(Paradigma Akademi Yayınları, 2020) İlyas, Ahmet; Keskin, AslıhanTarih, kadın ve erkeklerin ortak eylemlerinin bütüncül bir ürünü olarak ortaya çıkıyor ve evrensel olmayı hedefliyorsa bu ortak toplumsal deneyimin en önemli paydaşı olan kadınlar geçmişin sisli fotoğraflarının neresinde duruyorlardı? Tarih metni içerisinde kadın aktivitelerini doğrudan tespit etmek oldukça güç olsa da 19. yüzyıldan itibaren dolaylı yollar kullanılarak &`;aşağıdan tarih” yöntemiyle kadın görünür hale getirilmiştir. Bu eser, toplumun yarısını oluşturan kadınların geçmişteki izlerini tespit etmeye çalışarak toplumsal tarihteki yerini teslim etmeye odaklanmıştır. Geçmişin sisli perdeleri aralandığında kadınlar, bazen eski Mezopotamya devletlerinin tapınaklarında birer rahibe ya da dolaylı yollardan ticaret yaparak hayatlarını kazanmaya çalışan edilgen tüccarlar olarak karşımıza çıkarken, bir başka metinde mesela bir Artuklu sarayında var olmaya çabalarken dikkatimizi çeker. Öte taraftan kadınlar tarihçiye bazen bir Osmanlı mahkemesindeki hak arayışında seslenirken, bir başka dönemde mesela 19. yüzyılda entelektüel birer birey olarak edebiyat dergilerinde görünür olur. Elinizdeki kitap, tarihin herhangi bir döneminde, herhangi bir coğrafyada kadınların ne işlerle uğraştıkları, sosyal hayatları ve gündelik yaşamlarının nasıl şekillendiği, sanatsal faaliyetleri ve entelektüel çevrelerinin var olup olmadığı, siyaset üzerindeki etkilerinin ne olduğu gibi sorulara verilen geniş spektrumlu cevapların yer aldığı önemli bir eserdir.Öğe İstatistiklere göre 1927 yılında Diyarbakır’ın ekonomik yapısının dağılımı(Ensar Neşriyat, 2018) İlyas, Ahmet; Çoban, Ebruİnsanoğlunun barınma amaçlı mekan inşa etmesi başta fizyolojik temelli bir eğilim olsa da, zamanla mekâna farklı kazanımlar katarak, mekanı barınma ihtiyacının dışına taşan çok yönlü bir yapıya dönüştürmüştür. Bu dönüşüm sonucunda çok geniş mekanlar olarak kabul edebileceğimiz şehirler ortaya çıkmıştır. Öte yandan, toplumların kendilerini bir mekan üzerinden var edip gerçekleştirdikleri düşünülecek olduğunda, insanlığın kendi arasındaki mücadelelerinin büyük bir kısmının bir mekana egemen olma mücadelesi olduğu görülür; bu yüzden, tarih, iktidarların olduğu kadar, mekanların da hikayesi olarak tanımlanır. Asur Kalesi, Diyarbakır Surları, Hevsel Bahçeleri, Birkleyn Mağaraları, 10 Gözlü Köprü, Hz. Süleyman Camii, Sipahiler Çarşısı, Deliller Hanı, Hasan Paşa Hanı, Sülüklü Han, Gazi Köşkü, Cahit Sıtkı Tarancı Evi ve daha pek çok eser veya mekan, Diyarbakır’ın tarihteki serüveninin birer hikayesi sayılır. Mekan ve toplum arasındaki ilişki devamlılık arz eden bir ilişkidir. Toplum, insan ilişkilerinin yoğun olarak yaşandığı, kültürün içinde büyüdüğü ve karakterini kazandığı bir alandır. İbn-i Haldun’a göre toplum, “yatağı hiçbir zaman kurumayan bir ırmak” gibidir. Yatağında ilerlerken tepelere rastlar ve eğilmek zorunda kalır. Bu eğiliş bir şehir söz konusu olduğunda, o şehrin farklı kültürlerin etkisine uğraması veya farklı siyasi yönetimlerin güdümüne girmesi olarak değerlendirilebilir. Tarihi süreçte şehrin büründüğü kültürel ve siyasi kimlik, onu kimi zaman ilerleme ve kimi zaman da gerileme süreçlerine soksa da, şehrin öznesi olan toplum her zaman vardır ve sürekli yenilenerek kalıcılığını sürdürür.Öğe Ağa Aşiret Siyaset(Kadim Yayınları, 2016) İlyas, AhmetAnadolu’da kurulmuş olan birçok devletin perifer olarak gördüğü ve iptidai diye nitelendirdiği aşiret yapılması sosyal, siyasal bir varlık olarak günümüzde halen varlıklarını sürdürmektedirler. Osmanlı’da Yavuz Selim’in İdris-i Bitlisi ile yapmış olduğu sözsüz antlaşmanın bir başka versiyonu, Mustafa Kemal Paşa’nın Erzurum ve Sivas kongrelerinde aşiretlerle beraber hareket etme güdümünde buldu. İlk defa İttihat ve Terakki’nin aşiretleri toplum mühendisliğine uygun olarak asilime etme yöntemi olan İskân çalışmaları, kendisini Cumhuriyet’in ilanı neticesinde ortaya çıkan Şeyh Said ayaklanması sonrası raporlara bıraktı. Bu raporların ana amacı ulus-devlet anlayışına uygun olarak aşiret yapısını ortadan kaldırmaktı. Elinizdeki bu çalışma Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişi sırasında yaşanan problemler ve akabinde meydana gelen aşiret-siyaset denkleminin yansımalarını içermektedir. Süreklilik-kopuş açısından bakıldığında bu ilişki ağı günümüze kadar devam etmektedir. Bir tarafta aşiret-şeyh ve yansımaları, diğer tarafta Türkiye’de siyasal hayatının hamasetleri. Aslına bakılırsa küçük bir burjuvazi ayaklanması olarak aşiret yapısı, Türk modernleşmesine karşı koyduğu gibi kendisini güncellemeyi de unutmamıştır. Zira aşiret yapılanmasının devamı için oportünist olma hedefi kayda değerdirÖğe 1831 Tarihli Devrek Kazası nüfus defteri(Çizgi Kitabevi, 2020) Alaca, HanifeBu kitap, Osmanlı Devleti`nin yapmış olduğu ilk nüfus sayımında Devrek kazası kayıtlarını içermektedir. Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Başbakanlık Osmanlı Arşivi`nde bulunan 675 numara ile kayıtlı M. 1831 tarihli Bolu Sancağı Nüfus Defteri`nin 508 ila 602 varakları arası "Ahâlî-i kazâ-i Devrek der-Livâ-i Bolu" başlığı altında Devrek kazası ve köylerinde bulunan Müslüman nüfusu içermektedir. İlk nüfus sayımlarına göre Devrek kazası bir merkez ve 16 köyden meydana gelmekteydi. Devrek kazasına tabi köylerde toplam Müslüman nüfus 6106 olarak kaydedilmektedir. 1831 yılına ait Devrek kazası nüfus bilgilerini içeren bu çalışmanın, Devrek tarih ve kültürüne ışık tutması ve Devreklilerin kendi geçmişleriyle bağ kurmalarında bir nebze de olsa katkı sağlaması umut edilmektedir.Öğe II. Mahmut Dönemine kadar Osmanlı ordusunda sağlık hizmetleri(MSB Yönetim Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 2015) Türkmen, Mustafa NuriÖğe CHP Dönemi Seyhan (Adana) Kadın Milletvekilleri ve meclis çalışmaları (1935-1950)(Paradigma Akademi Yayınları, 2020) İdem, TekinTarih, kadın ve erkeklerin ortak eylemlerinin bütüncül bir ürünü olarak ortaya çıkıyor ve evrensel olmayı hedefliyorsa bu ortak toplumsal deneyimin en önemli paydaşı olan kadınlar geçmişin sisli fotoğraflarının neresinde duruyorlardı? Tarih metni içerisinde kadın aktivitelerini doğrudan tespit etmek oldukça güç olsa da 19. yüzyıldan itibaren dolaylı yollar kullanılarak &`;aşağıdan tarih” yöntemiyle kadın görünür hale getirilmiştir. Bu eser, toplumun yarısını oluşturan kadınların geçmişteki izlerini tespit etmeye çalışarak toplumsal tarihteki yerini teslim etmeye odaklanmıştır. Geçmişin sisli perdeleri aralandığında kadınlar, bazen eski Mezopotamya devletlerinin tapınaklarında birer rahibe ya da dolaylı yollardan ticaret yaparak hayatlarını kazanmaya çalışan edilgen tüccarlar olarak karşımıza çıkarken, bir başka metinde mesela bir Artuklu sarayında var olmaya çabalarken dikkatimizi çeker. Öte taraftan kadınlar tarihçiye bazen bir Osmanlı mahkemesindeki hak arayışında seslenirken, bir başka dönemde mesela 19. yüzyılda entelektüel birer birey olarak edebiyat dergilerinde görünür olur. Elinizdeki kitap, tarihin herhangi bir döneminde, herhangi bir coğrafyada kadınların ne işlerle uğraştıkları, sosyal hayatları ve gündelik yaşamlarının nasıl şekillendiği, sanatsal faaliyetleri ve entelektüel çevrelerinin var olup olmadığı, siyaset üzerindeki etkilerinin ne olduğu gibi sorulara verilen geniş spektrumlu cevapların yer aldığı önemli bir eserdir.