Arama Sonuçları

Listeleniyor 1 - 4 / 4
  • Öğe
    Memlûk Sultanlarının gölgesi altında Hilâfet kurumu
    (Gaziantep Üniversitesi, 2011-04) Ağır, Abdullah Mesut
    İlhanlıların 1258 yılında Bağdat‟ı ele geçirip Abbâsî Devletini ortadan kaldırmalarından sonra Türk-İslâm âlemi için büyük önem taşıyan hilâfet makamı üç yıl boyunca tarih sahnesinde görünmeyecekti. Memlûkların Moğollara karşı 1260‟da kazandıkları siyasî zafer Müslümanları büyük bir sevince boğarken, Sultan Baybars‟ın 1261 yılında hilâfeti Kahire‟de yeniden ihdâs etmesi, onların İslâm âlemi üzerindeki saygınlıklarının artmasını sağladı. Fakat Kahire‟de ihdâs edilen halifelik, Bağdat Abbâsî halifeliğinden büyük farklılıklar arz ediyordu. Sultanların gölgesi altında kalmış, hiçbir siyasî yetkisi ve otoritesi bulunmayan, topraksız ve sadece kendisine az bir miktar maaş bağlanan halifeler, birkaç istisna dışında, bu durumlarını Memlûkların sonu olan 1517 senesine kadar sürdüreceklerdi.
  • Öğe
    Tercüme faaliyetleri ve Mu’tezilî oluşuma etkisi -Felsefî Düşüncenin İslam kelamına dahil olması bağlamında bir değerlendirme
    (Batman Üniversitesi, 2021-12-14) Eker, Nazlı
    Tercüme faaliyetleri İslam coğrafyasının genişlemesi ve köklü medeniyetlerin kültürel birikimleriyle karşılaşılması sonucu ortaya çıkmıştır. Emevîler döneminde bireysel düzeyde gerçekleştirilen tercümeler Abbâsîler döneminde kurumsal düzeye ulaşmıştır. Çünkü bilimsel çalışmalar ve tercüme faaliyetleri Abbâsî halifeleri tarafından önemli ölçüde desteklenmiş ve tercüme merkezi niteliğindeki Beytü’l-Hikme kurulmuştur. İslam coğrafyasında gerçekleştirilen tercüme faaliyetleriyle birlikte bilimsel çabalara yakın olan özellikle İran kökenli Müslümanlar yani mevâlî, Müslüman toplumda etkin ve belirleyici bir konum elde etmiştir. Mu’tezile kelamcılarının neredeyse tamamı mevâlîden oluşmaktadır. Özellikle Müslüman coğrafyanın dışındaki dinî-felsefî ve düşünsel yapılanmalara karşı Müslüman dinî kültürün itikadî/kelamî tercihlerini savunan Mu’tezile, tercüme yoluyla Müslüman kültüre dahil olan özellikle Yunan felsefesine ilişkin eserlerden yararlanma yoluna gitmiş ve bu eserleri görüşlerinin temellendirilmesinde değerlendirmiştir. Mu’tezile’nin kurucusu Vâsıl b. Atâ’nın görüşlerinde bile söz konusu felsefî kültürün etkisini görme imkânımız mevcuttur. Ancak Mu’tezile’nin gerçek anlamda sistematik felsefî kültürle tanışmasını, Mu’tezile kelamını da sistemleştiren Ebû’l-Huzeyl el-Allâf ile başlatmamız gerekmektedir. Sonraki süreçte ise Nazzâm söz konusu felsefî kültürü mu’tezilî yaklaşımları bakımından belki daha güçlü bir şekilde değerlendirme imkânı bulmuştur. Şu hâlde denilebilir ki Abbâsîlerin hilafeti devralmasıyla birlikte Mu’tezile’ye hem siyasî hem de bilimsel destek sağlanmıştır. Söz konusu bilimsel desteğin en önemli unsuru ise Yunan felsefî kültürüne ilişkin eserlerin sistemli bir çabayla tercüme ettirilmiş olmasıdır. Dolayısıyla Mu’tezilîler fikirlerini sistemleştirmek için ihtiyaç duydukları ortama kavuşmuştur. Böylece Abbâsî halifelerinin entelektüel yaklaşımı neticesinde İslam kelamında asırlar boyunca devam edecek olan aklî/felsefî tartışmalar ilk kez kurumsal düzeye ulaşmıştır.
  • Öğe
    Abbâsî Dönemi önemli Türk komutanlarından Boğa es Sağîr
    (Journal of Turkish Studies, 2012-01) Ağır, Abdullah Mesut; Şen, Mehmet Emin
    Abbâsîler döneminin 232-334/847-945 yılları arası, Türklerin askerî gücü elinde bulundurdukları ve askerî komuta görevlerinde başarılı oldukları bir dönem olmasından dolayı “Türk Nüfuzu” dönemi olarak adlandırılmıştır. Emevilerden sonra iktidara gelen ve seleflerinin takip etmiş olduğu mevali politikasından uzak duran Abbâsilerin bu siyaseti özellikle Türklerin tarih sahnesinde kendilerini göstermelerine imkân tanımıştı. Bu sayede İslâm âlemi kabiliyetleri ve cesaretleri ile maiyetleri altında bulundukları efendilerine, mensubu bulundukları dinlerine ve bağlı oldukları topraklarına hizmet edecek çok değerli Türk komutanların ortaya çıkışına tanıklık etmiştir. Bu komutanların özellikle Abbâsîlerin zayıf oldukları dönemlerde devleti uğraştıracak kadar nüfuz sahibi olmaları ve hatta bunlardan bazılarının kendi müstakil devletlerini kurmaları dikkate şayandır. Afşin, Boğa el-Kebîr, Boğa es-Sagîr, Vasîf, Eşnas, İnak et-Türk gibi kendilerinden epeyce söz ettirmiş beyler gibi, bu dönemin en önemli komutanlarından birisi de şüphesiz Boğa es-Sağîr idi. Es-Sağîr et-Türkî, eş-Şerâbî lakaplarıyla bilinen Boğa’nın Türk olduğu hususunda dönemin ana kaynakları ittifak halindedir. Makaleye konu olan komutan, bir diğer önemli bey olan Boğa el-Kebîr’in küçük kardeşi olduğundan dolayı Araplarca diğer Boğa’dan ayırt etmek için es-Sağîr lakabıyla ifade edilmiştir. Türkçe bir sözcük olan Boğa’nın değişik Türk lehçelerinde “buka”, “buga” gibi farklı yazımlarına tesadüf edilmektedir. Bu makalede Boğa es-Sağîr adlı Türk komutanın yapmış olduğu faaliyetler ele alınacaktır.
  • Öğe
    Tarih-i Benâketî adlı eserde Abbasi halifeleri ile ilgili kayıtlar
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-02-11) Turgar, Müjgan; Özturhan, Ahmet
    İlhanlı Devleti saray tarihçilerinden Fahrüddîn Ebû Süleymân Dâvûd b. Muhammed Benâketî tarafından yazılmış eserlerden bir tanesi de Târîḫ-i Benâketî diye bilinen Ravzatü Üli’l-Elbâb fî Tevârîhi’l-Ekâbir ve’l-Ensâb’dir. İlhanlılar dönemine yazılmış ve son derece tarihi bir değere sahip olan bu eser umumi bir dünya tarihi şeklinde Farsça olarak kaleme alınmıştır. Bu tez çalışmasında eserin Abbâsî halifeleri kısmının Türkçeye tercümesi ve değerlendirilmesi konu edinilmiştir. Bunun yanı sıra kitap ve müellif hakkında bilgi verilerek genel bir çerçevede değerlendirme yapılmıştır. Kitabın şimdiye kadar herhangi bir kısmının Türkçeye çevrilmemesi, çalışmanın ilim âlemine katkısını ortaya koymaktadır. Eserin Abbâsîler kısmında 37 Abbâsî halifesinden 35’i hakkında ayrı başlık halinde bilgiler verilmişken; 31 ve 32. Abbâsî halifeleri olan Muktefî-Liemrillâh ile Müstencid-Billâh’ın biyografilerini ayrı bir başlık altında yer vermemiştir. Bu 2 halifeye 30. Abbâsî Halifesi er-Râşid-Billâh Ebû Ca‘fer el-Mansûr b. el-Müsterşid başlığının son paragrafında kısaca değinmiştir. Eserde sadece Abbâsîlerin siyasi tarihi hakkında bilgi verilmekle kalınmamış; özellikle vefat haberleri vasıtasıyla Abbâsîler dönemindeki İslam coğrafyasının önemli âlimleri de tanıtılmıştır. Bunun yanı sıra İslam coğrafyasının farklı yerlerinde hüküm süren devrin muktedir şahsiyetleri ve onlar ile ilgili hadiselere de yer verilmiştir.