2 sonuçlar
Arama Sonuçları
Listeleniyor 1 - 2 / 2
Öğe Endemik ajuga vestita boıss. bitkisinin farklı eksplantlarından itibaren kallus oluşturma potansiyeli ve oluşan kallusun biyolojik aktivitesinin araştırılması(Batman Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2019-04-05) Buluş Aydınarığ, Şerife; Akbaş, FilizAjuga vestita BOISS. bitkisi, tıbbi öneme sahip, endemik ve “EN-Tehlikede”kategorisinde olan Ajuga cinsine ait bir türdür. Bu çalışmada Ajuga vestita BOISS.’in in vitro sürgünlerinden elde edilen fidelerin farklı kısımlarından, literatür taramalarında daha önce hiç çalışılmamış olan kallus kültürlerinin başlatılması ve optimizasyonu ile kallustan sürgün elde etme potansiyelinin belirlenmesi amaçlandı. Bu amaçla öncelikle yüzey sterilizasyonu tamamlanan Ajuga vestita BOISS.’in olgun tohumları hormonsuz 1/4 MS besi ortamında çimlendirildi. Aksenik sürgün uçları, 0.125 mg/L-1 Kin içeren 1/1 MS besi yerinde çoğaltılarak kallus oluşturma çalışmalarında başlangıç materyali olarak kullanılacak in vitro sürgünler elde edildi. İn vitro ortamda yetiştirilen sürgünlerin yaprak, gövde, kök kısımları ve testası çatlatılmış olgun tohumlar, sitokinin (Kin, BAP) ve oksinin (2,4-D) farklı konsantrasyonlarının bulunduğu 1/1 MS besi ortamında ayrı ayrı kültüre alındı. Çalışma sonucunda, kültüre alınan tüm eksplant çeşitlerinde kallus oluşumu gözlendi. Ancak, tüm eksplant tiplerinde en iyi kallus oluşumunun 0.5 mg/L-1 Kin+2.0 mg/L-1 2,4-D içeren besi ortamında olduğu belirlendi. Bununla birlikte, 0.5 mg/L-1 Kin+2.0 mg/L-1 2,4-D besi ortamında kültüre alınan yaprak ve testası çatlatılmış tohumların kallus kültürüne en iyi cevap veren eksplant tipleri olduğu saptandı. Kallus geliştirme ve kallustan sürgün oluşturma potansiyeli için tüm materyallerden elde edilen kalluslar, önce hormonsuz besi yerinde 4 hafta kadar bekletildi. Kök ve gövde eksplantlarında oluşan kallusların tamamıyla karardığı, buna karşın yaprak ve tohum eksplantlarının sarı ve açık yeşil renkte kallus oluşturduğu gözlendi. Bu nedenle yaprak ve tohum ekspklantlarından elde edilen kalluslar sürgün elde etme çalışmalarında kullanılmak üzere, BAP ve Kin’in farklı konsantrasyonlarını (0.125, 0.5, 1.0, 2.0, 4.0, 6.0, 8.0, 10.0 mg/L-1) ayrı ayrı içeren 1/1 MS besi ortamlarında kültüre alındı. 0.125 ve 0.5 mg/L1 BAP içeren besi ortamlarında kültüre alındıktan 5 hafta sonra sürgün oluşumu görüldü. 4.0-10.0 mg/L-1 BAP içeren besi ortamında ve Kin konsantrasyonlarının çoğunda oluşan kalluslarda ise kök oluşumu tespit edildi. Çalışmamızda, BAP ve Kin’in farklı konsantrasyonlarından elde edilen kallusların toplam fenolik ve flavonoid miktarları gallik asit ve kersetine eş değer olarak belirlendi. Aseton ekstresinin fenolik ve flavonoid miktarının metanol ekstresinden daha fazla olduğu tespit edildi. Bununla birlikte, DPPH serbest radikali giderim aktivitesi yöntemi kullanılarak kalluslardan hazırlanan aseton ve metanol ekstrelerinin total antioksidan aktivite tayini gerçekleştirildi. En yüksek antioksidan aktivite %88.91 inhibisyon ile 500 μg/L-1 konsantrasyonundaki metanol ekstresinde tespit edildi. 250 ve 500 μg/ L-1 konsantrasyonundaki aseton ve metanol ekstrelerinin aynı konsantrasyonlardaki pozitif kontrol olarak kullanılan BHT’den daha yüksek etkiye sahip oldukları tespit edildi.Öğe Mardin/Derik orjinli Ecballium elaterium özünün antimikrobiyal ve antioksidan etkilerinin ve fenolik içeriğinin araştırılması(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-12-12) İmren, İsa; Özdemir, OğuzhanGünümüzde birçok hastalığın tedavisinde bilinçsiz bir şekilde kullanılan antibiyotikler genellikle bakterilerin direnç kazanmasına sebep olmuştur. Bunun sonucunda bu tür hastalıkların tedavileri imkânsız olmaya başlamaktadır. Bundan dolayı bilim insanları tıbbi bitkileri antimikrobiyal ajanların hastalık tedavisinde zengin bir kaynak olarak gösterilmektedir. Birçok bitki, içerdikleri sekonder metabolitler ile antimikrobiyal özelliğe sahip olduğu için alternatif tıpta kullanılmaya başlanmıştır. Son yıllarda gıda, ilaç ve kozmetikler sanayinde doğal kaynak olarak tıbbi ve aromatik bitkiler üzerine yoğunlaşılmıştır. Fitokimkayasallar antimikrobiyal, antiviral, antioksidan ve antikanser gibi birçok biyolojik aktivite göstermektedir. Bu çalışmada, Mardin/ Derik orjinli Ecballium elaterium bitki özünün gram negatif bakteriler (Escherichia coli, Salmonella parathypi, Salmonella Poona ve Campliobacter jejuni), gram pozitif (Staphylococcus aureus, Bacillus subtilis) patojen mikroorganizmalar ve laktik asit bakterileri (Lactobacillus reuteri ve Lactobacillus plantarum) üzerinde antimikrobiyal aktivitesi, minimum inhibisyon konsantrasyonu (MIC) ve antioksidan kapasite seviyeleri belirlenmiştir. 1:1 v/v metanol kloroform karışımı öğütülmüş bitki örneğine 1/5 oranında uygulanmış ve daha sonra üç gün boyunca desikatörde saklanmıştır. 35 °C'de buharlaştırmanın ardından elde edilen ekstraktı hazırlamak için 10 ppm damıtılmış su kullanılmıştır. Hazırlanan örnekler 1/5 agar kuyucuk difüzyon testi MIC testi, DPPH yöntemi, FRAP yöntemi ile demir iyonlarını şelatlama aktivitesi tayini yöntemlerinde kullanılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre, Agar kuyu testinde Ecballium elaterium ekstraktının en çok Salmonella parathypi A’de antimikrobiyal etki göstermiştir (23 mm zon çapı). Daha sonra ikinci en etkili olduğu bakteri MRSA (12 mm zon çapı) olmuştur. Ayrıca, E. coli k-2 (11 mm zon çapı), E.coli RSSK (10 mm zon çapı), S. aureus ve Salmonella poona (9 mm zon çapı), B. Sublitus (6 mm zon çapı) ve Lactobacillus plantarum (4 mm zon çapı) üzerine antimikrobiyal etkisi olduğu tespit edilmiştir. Ancak Campliobacter jejuni ve Lactobacillus reuteri bakterilerine karşı antimikrobiyal etki göstermemiştir. İlaveten, yapılan antioksidan kapasite testleri ile ekstraktın standartlara kıyasla oldukça güçlü antioksidatif etki gösterdiği tespit edilmiştir. Yapılan araştırma sonucunda, zengin antimikrobiyal ve antioksidatif özellikleri tespit edilen E. elaterium ekstraktının, mevcut gram pozitif ve nagatif bakterilere karşı antimikrobiyal etki gösterdiği tespit edildi. Sonuç olarak mevcut bitkinin potansiyelinin daha fazla keşfedilmesi için birçok in vitro / in vivo çalışmalara ihtiyaç vardır.