2 sonuçlar
Arama Sonuçları
Listeleniyor 1 - 2 / 2
Öğe Hasankeyf’te Heterodoks izler: Şeyh Çoban Zaviyesi ve Baba Mahmud Haydarî Tekkesi Vakıfları (XVI.-XVIII. yüzyıllar)(Gaziantep Üniversitesi, 2020-06-25) Nasıroğlu Aydın, MehtapHasankeyf’te bulunan dini kurum ve vakıfların genel durumuna bakıldığında tarihsel süreç içerisinde burada yaşamış medeniyetlerin taşıdığı kimlikle doğru orantılı olarak sünni bir karaktere sahip oldukları savunulabilir. Ancak yapılan araştırmalar, özellikle Moğol istilasından sonraki süreçte kaçan heterodoks dervişlerin Anadolu’nun birçok kentinde olduğu gibi Hasankeyf’te de zaviye ve tekkelerini kurarak düşüncelerini burada yaymaya çalıştıklarını göstermiştir. Bu bağlamda Hasankeyf’te bir vefâi şeyhi olan Şeyh Çoban adına kurulmuş Şeyh Çoban Zaviyesi ve adından bir Kalenderi tekkesi olduğu anlaşılan Baba Mahmud Haydarî Zaviyesi bulunmaktadır. İsimlerini Kalenderi ve Vefâi şeyhlerinin adlarından alan bu yapıların heterodoks bir anlayışla kuruldukları açıktır. Hasankeyf’te bulunan bu her iki vakfın yapısı ve işleyişi nasıldı? Bu vakıfların gelir ve giderleri nereden karşılanmaktaydı? Buralarda kaç personel çalışmakta ve ne işler yapmaktalardı? Bu çalışmada Hasankeyf Şeyh Çoban ve Baba Mahmud Haydari vakıflarının genel durumları, tarihsel süreçte geçirdikleri aşamalar, şehrin sosyal ve toplumsal yapısına etkileri çeşitli arşiv belgelerinden faydalanılarak irdelenecektir.Öğe II. Meşrutiyet’ten Demokrat Parti iktidarına atıl halde bırakılmış hayrat kurumları meselesi(Türk-İslam Medeniyeti Akademik Araştırmalar Dergisi, 2018-06) Özteke, FahriTürkiye coğrafyasında yüzyıllardır süren savaşlar ve sosyo-ekonomik gelişmeler beraberinde birçok meselenin de ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunlardan biri de zaman içinde kronik bir hal alan harabe vaziyetteki vakıf kurumlarının nasıl değerlendirilmesi gerektiği sorunsalıdır. II. Meşrutiyet, Mütareke, Atatürk, İsmet İnönü ve Adnan Menderes dönemlerinde gündemi meşgul eden bu konu hakkında iktidarlar halkın hassasiyetlerini ve ekonomik koşullarını göz önünde bulundurarak çözümler üretmeye çalışmışlardır. Ancak çözüm üretmenin tek taraflı olmadığı bu konu ile ilgili yetmiş yılı aşan süreçte harabe durumdaki camii, mescit, medrese, tekke, türbe ve sebiller enkaz vaziyetinden kurtarılmaya çalışılmıştır. Konunun teşhis edilip çözümler üretilmeye başlandığı II. Meşrutiyet Dönemi’nden 1970’li yıllara kadar uzanan zaman zarfında kamuoyu meseleye dini mekânların yıkılıp yıkılmayacağı perspektifinden yaklaşmıştır. II. Dünya Savaşı’nın neden olduğu özgün koşullar konunun daha da karmaşık bir hal almasına sebebiyet vermiştir. Bir ara tartışmalara gayrimüslim vakıfların taşınmazları da dâhil edilmiştirTürkiye coğrafyasında yüzyıllardır süren savaşlar ve sosyo-ekonomik gelişmeler beraberinde birçok meselenin de ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunlardan biri de zaman içinde kronik bir hal alan harabe vaziyetteki vakıf kurumlarının nasıl değerlendirilmesi gerektiği sorunsalıdır. II. Meşrutiyet, Mütareke, Atatürk, İsmet İnönü ve Adnan Menderes dönemlerinde gündemi meşgul eden bu konu hakkında iktidarlar halkın hassasiyetlerini ve ekonomik koşullarını göz önünde bulundurarak çözümler üretmeye çalışmışlardır. Ancak çözüm üretmenin tek taraflı olmadığı bu konu ile ilgili yetmiş yılı aşan süreçte harabe durumdaki camii, mescit, medrese, tekke, türbe ve sebiller enkaz vaziyetinden kurtarılmaya çalışılmıştır. Konunun teşhis edilip çözümler üretilmeye başlandığı II. Meşrutiyet Dönemi’nden 1970’li yıllara kadar uzanan zaman zarfında kamuoyu meseleye dini mekânların yıkılıp yıkılmayacağı perspektifinden yaklaşmıştır. II. Dünya Savaşı’nın neden olduğu özgün koşullar konunun daha da karmaşık bir hal almasına sebebiyet vermiştir. Bir ara tartışmalara gayrimüslim vakıfların taşınmazları da dâhil edilmiştir