24 sonuçlar
Arama Sonuçları
Listeleniyor 1 - 10 / 24
Öğe Batman'da farklı teknolojilere sahip fotovoltaik modüllerin performans karşılaştırması(Batman Üniversitesi, 2016) Öztürker, Hakkı; Pakma, OsmanBu tez çalışmasında Batman ilinde farklı teknolojilere sahip kurulu toplamda 6,46 kWp güce sahip şebeke bağlantılı sistemin bir yıllık verileri alınmış ve modül performans karşılaştırmaları dış parametrelere göre değerlendirilmiştir. Sistem 2,15 kWp tekli kristal silisyum, 2,15 kWp çoklu kristal silisyum ve 2,16 kWp ince film amorf silisyumdan oluşmuştur. Sistemden elde edilen veriler Haziran 2013-Mayıs 2014 tarihleri arasında 15'er dakika aralıklarla ölçülmüştür. Aynı zamanda gelen güneş ışınımı şiddeti değerleri de ölçülmüş, bu değerler yardımıyla sistem verimliliği ve modül performansları aylara göre karşılaştırılmıştır. Yapılan analizlerde her bir modülün aylara göre performanslarında önemli ölçüde değişkenlik gösterdiği saptanmıştır.Öğe Batman'da bulunan ilkokul binalarında radon düzeyinin ölçülmesi(Batman Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2018-01-11) Aldemir, Kamuran; Okumuş, MustafaBu tez çalışmasında, Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki Batman ilindeki ilkokullarda kapalı radon ve gamma dozlarının miktarları belirlenmiştir. Radon ölçümleri radon bazlı CR-39 katı hal nükleer iz detektör dozimetreleri kullanılarak gerçekleştirildi. Batman'da coğrafi olarak homojen bir dağılıma sahip olan 41 ilkokulda CR-39 dedektörleri, veri toplamak için üç ay boyunca okulların farklı katlarına yerleştirildi. Seçilmiş alanlardaki ortalama yıllık 222Rn aktivitesinin 41 Bq/m3 (yıllık etkin doz olan 0.25 mSv'ye eşdeğer) olduğu tespit edilmiştir. Bununla birlikte maksimum radon değeri il merkezinde 109 Bqm-3 olarak ölçülmüştür. Yıllık etkili dozlar, önerilen eylem seviyesinden (3-10 mSv) daha düşüktür. Ölçüm sonuçları, okullardaki kat sayısı arttıkça radon düzeyinin azaldığını gösterdi. Yapay ve doğal radyoizotop seviyeleri, toplanan toprak numuneleri için gama ışını spektrometresi kullanılarak araştırıldı. Toprak örneklerindeki ortalama gama aktivite miktarı sırasıyla 137Cs, 232Th 226Ra and 40K için 12, 25, 31 ve 329 Bq/kg idi. Havadaki emilen doz oranı ve yıllık etkin doz eşdeğeri gibi radyolojik parametreler hesaplanmış ve uluslararası önerilen değerlerle karşılaştırılmıştır. Sonuç olarak, Beşiri ilçesi dışında, araştırılan okullara karşı herhangi bir önlem alınmasına gerek olmadığı söylenebilir.Öğe 1919'da Amerikan heyetlerinin Doğu Anadolu ve Transkafkasya gezileri ve Ermeni meselesi'ne dair raporları(Batman Üniversitesi, 2016) Demirci, Hasan; Türkmen, Mustafa NuriTarihi kökenleri XIX. yüzyıla uzanan ve Batılı emperyalist devletlerin, Osmanlı Devleti’ni parçalamak üzere “Şark Meselesi” çerçevesinde ortaya attığı Ermeni Meselesi, I. Dünya Savaşı’ndan sonra dünya barışını tesis etmek ve Osmanlı Devleti’nin topraklarını paylaşmak üzere toplanan 18 Ocak 1919 tarihli Paris Barış Konferansı’nda ele alındı. Bu Konferansta Ermeniler, 12 Şubat 1919’da sundukları memorandumda “Batı Ermenistan” olarak iddia ettikleri Doğu Anadolu’da nüfus çoğunluğuna sahip olduklarını ileri sürdüler ve bu bölgeyi “Kafkas Ermenistan”ı ile birleştirip “Büyük Ermenistan” kurmayı amaçladılar. Kurulacak bu devletin her alanda kendi kendini yönetebilme kabiliyetine erişinceye kadar ABD mandası altına alınması tercih ediliyordu. Bu sebepten dolayı, ABD, Ermenistan ve Türkiye’yi bir manda idaresi altına almadan önce sağlam ve mantıklı adımlar atmak, devlet menfaatlerine uygun olup olmadığını tespit etmek ve bölge halkının ihtiyaçlarını belirlemek için Transkafkasya ve Doğu Anadolu’ya araştırma ve inceleme heyetleri göndermeye karar verdi. Bu sebeple, 13 Temmuz-13 Ağustos 1919 tarihleri arasında Doğu Anadolu’ya gelen ve faaliyet yürüten ilk Amerikan heyeti, Amerikan Yakın Doğu Yardım Derneği (American Comitte for Relief of Near East) adına Yüzbaşı Emory H. Niles ve yardımcısı Arthur E. Sutherland Heyeti idi. İkincisi ise Eylül-Ekim 1919 tarihleri arasında bölgeye gelen ve gözlemlerde bulunan General Harbord Heyeti idi. Her iki heyetin sundukları raporlar doğrultusunda, Ermenilerin, gerek savaş öncesi gerek savaş sonrası Doğu Anadolu’da hiçbir yerde çoğunlukta olmadıklarını ve Doğu Anadolu ve Transkafkasya’da asıl mezalimin Ermeniler tarafından yapıldığını ortaya koymaktadır.Öğe Yalıtım özelliği yüksek yapı malzemelerinin geliştirilmesi ve ısıl performanslarının incelenmesi(Batman Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2017-11-27) Oktay, Hasan; Argunhan, Zeki; Yumrutaş, RecepBinaların ısıtılması ve soğutulmasında harcan enerji ile birlikte artan endişeler, bina yapılarının ısıl performanslarının iyileştirilmesine yönelik bir talebin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Binalarda uygulanacak yalıtım malzemesi, sağlayacağı ekonomik faydanın yanı sıra çevre kirliliğine etkisi ve binanın yangın yalıtımına katkısı gibi hususlarda dikkate alınarak seçilmelidir. Bununla birlikte ülkemizde yaygın olarak kullanılan çoğunluğu petrol ürünü ve yanıcı olan strafor ve poliüretan gibi yalıtım ürünlerine muadil olabilecek ve ülkemizin kaynaklarını kullanılarak elde edilecek ürünlere ihtiyaç duyulmaktadır. Bununla birlikte, binalarda enerji verimliliğinin yüksek olması ve enerji israfının yapılmaması için, yalıtım malzemelerin kullanılmasının yanında, ısıtma ve soğutma sistemlerinin kapasitelerinin doğru bir şekilde hesaplanması da önemli bir etkendir. Bu sayede olması gereken kapasitelerden daha büyük kapasitelerde cihaz seçilmeyerek enerji israfının önüne geçilecektir. Bu çalışmada bahsedilen ihtiyaçlara cevap verebilecek perlit ve bor gibi ülkemizin kaynak bakımından büyük rezervlere sahip olduğu malzemelerle, dayanım, ısı, ses ve yangın yalıtımı yüksek olan yalıtım malzemelerinin üretilmesi hedeflenmiştir. Bu hedefi gerçekleştirmek amacıyla birçok deneysel ve teorik araştırmalar yapılmıştır. Bu tez kapsamında yapılacak çalışmalar üç aşamada gerçekleştirilmiş olup şu şekilde özetlenebilir; 1. Literatürden farklı olarak yüksek mukavemet, ısı ve ses yalıtımı daha iyi olan yeni yalıtım malzemesi, duvar ve beton tipleri üretmek için farklı katkı maddeleri ve bunların farklı oranlarda karıştırılması ile ısıl iletkenlik katsayısı taşıyıcı beton için ısıl iletkenlik katsayısının 1 W/mK'in altında olduğu (λ ≤ 1 W/mK), duvar için ısıl iletkenlik katsayısının 0.2 W/mK'in altında olduğu (λ ≤ 0.2 W/mK) ve dış cephe mantolamada kullanılacak yalıtım malzemeleri için ısı iletim katsayısının 0.05 W/mK'nin altında olduğu (λ ≤ 0.05 W/mK) çok sayıda numune üretilmiştir, 2. Üretim yöntemleri uygulamalı bir şekilde yapılarak, üretilen yalıtım, duvar ve beton numunelerinin üretim şekilleri, içerikleri, oranları ve özellikleri ile termofiziksel ve mekanik özelliklerin birbiriyle olan değişimini veren grafik ve denklemlerin elde edilerek literatüre kazandırılmıştır, 3. Binaların ısıtma ve soğutma sistemlerinin kapasitelerini doğru bir şekilde hesaplamak ve aynı zamanda termofiziksel özelliklerin bina yapılarının ısı kazancına ve ısıl performanslarına olan etkisini incelemek amacıyla, Kompleks Sonlu Fourier dönüşümü (Complex Finite Fourier Transform, CFFT) tekniğinin uygulanması için MATLAB tabanlı ve arayüzlü bir paket program hazırlanmış ve bu program kullanılarak halihazırda üretilen numuneler ile piyasada yaygın olarak kullanılan yapı malzemelerinin aynı klimatik şartlarda ısı kayıp ve kazançları karşılaştırılmıştır. Böylece ısıl performansları (ısı kazancı) Türkiye'de yaygın olarak kullanılan yalıtım malzemelerine yakın, üstün mekanik özellik ve yangın direncine sahip, içerdiği bileşenler bakımından maliyeti düşük ve işçiliği kolay olan perlit esaslı yalıtım malzemelerinin endüstride ve inşaat sektöründe kullanılması ile hem ülkemizin enerji israfı ve dışa bağımlılığı azalacak hem de yangın oluşumundan kaynaklanan can ve mal kayıpları en aza inecektir.Öğe Çift yakıtlı reaktivite kontrollü bir dizel motorda biyodizel yakıtların düşük sıcaklıklı yanma performans ve emisyon karakteristiklerinin incelenmesi(Batman Üniversitesi, 2016) Işık, Mehmet Zerakki; Aydın, HüseyinDünya ekonomisinin gelişmesiyle birlikte, ham petrol talebi hızla büyümektedir. Sınırlı fosil yakıt durumu ve hava kirliliği, alternatif yakıtların ve yanma sistemlerinin araştırılmasına sürekli ilgi çekmiştir. Bilimsel çalışmalar içten yanmalı motorlarda yanmanın iyileştirilmesi ve emisyonların azaltılması amacıyla yeni yanma teknolojileri ve mevcut teknolojilerin optimizasyonuna odaklanmıştır. Düşük sıcaklıklı yanma (LTC) emisyonların azaltılması ve yakıt ekonomisinin iyileştirilmesi için güvenilir stratejiler olarak kabul edilebilir. LTC stratejilerinin önemli bir tanesi RCCI (reaktivite kontrollü sıkıştırmalı ateşleme) 'dir. RCCI uygulaması ikincil yakıtın emme manifoldu içine enjekte edilmesinden sonra, sıkıştırma zamanı sonuna doğru, silindirin içine birincil yakıtın enjekte edilerek tutuşmanın sağlanması şeklindedir. Bu çalışmada, bir dizel jeneratörde RCCI uygulamasının etkileri aspir yağı biyodizeli ve dizel karışımları kullanımında deneysel olarak incelenmiştir. Etanol ve benzin ikincil yakıt olarak % 30-60 oranlarında kullanılmıştır. Farklı koşullar altında motorun en önemli yanma, performans ve emisyon göstergeleri ayrıntılı olarak incelenmiş ve sonuçlar sunulmuştur. Etanol ve benzin RCCI uygulamasıyla yanma ve performans parametrelerinin çoğunda iyileşmeler olmuştur. Etanol ve benzin RCCI uygulamasında tüm yüklerde yakıt tüketimi artmış, özgül yakıt tüketimi düşük yüklerde artarken, yüksek yüklerde azalmıştır. NOX emisyonları önemli oranda azalmış, CO ve HC emisyonlarında ise kısmi artışlar olsa da değerler düşük seviyelerde kalmıştır.Öğe Bir dizel motorlu jeneratörde kısmi LPG kullanımının motor performansı, yanma ve egzoz emisyonlarına etkilerinin deneysel olarak araştırılması(Batman Üniversitesi, 2017) Aydın, Ahmet; Aydın, HüseyinDünyadaki enerji ihtiyacının büyük bir bölümü petrolden sağlanmaktadır. Ayrıca petrolün dikkate değer bir kısmının da motorlu araçlarda yakıt olarak kullanılması alternatif enerji kaynağı arayışlarını artırmıştır. Çevre kirliliğinin büyük sebeplerinden biri motorlu araçların yaydıkları emisyonlardır. Emisyon standart değerlerinin giderek daha düşük değerlere çekilmesi daha düşük emisyonlu motor yakıtlarını kullanmaya zorlamaktadır. LPG'nin kolayca bulunması, güvenli depolanabilmesi, emisyon değerlerinin birçok yakıta göre düşük olması sebebiyle özellikle otomotiv sektöründe ilgi uyandırmaya başlamıştır. Bu çalışmada bir dizel motorlu jeneratörde ikincil yakıt olarak, manifolda püskürtülen kısmi LPG'nin oranının motor performansı, yanma ve egzoz emisyonlarına etkisi incelenmiştir. Deneyler dört silindirli, dört zamanlı, su soğutmalı dizel motorlu bir jeneratörde yapılmıştır. Yapılan deneylerden elde edilen sonuçlara göre; genel olarak LPG oranının artması ile beraber vuruntu meyilli, silindir basıncı ve egzoz gaz sıcaklığında bir artış olduğu görülmüştür. Ayrıca özgül yakıt tüketimi ve kütlesel yakıt tüketiminin de arttığı söylenebilir. Emisyon açısından test sonuçları incelendiğinde; LPG katkısıyla genel olarak CO ve HC emisyon yoğunluklarında bir artış görülmüştür. CO2 emisyonları %40 oranına kadarki LPG katkısında yoğunluğunda düzenli bir azalış gözlemlenirken, bu oranın üzerindeki LPG katkısında hızlı bir düşüş göstermiştir. Öte yandan genel olarak LPG oranının artması O2 emisyon yoğunluğunu önemli bir ölçüde azaltmıştır. Genel olarak belli oranlara kadar LPG kullanımı ile yanma, performans ve emisyon değerleri dizel yakıtına benzer çıktığından bu oranlarda LPG'nin dizel motorlarında ikincil yakıt olarak kullanımının mümkün olduğu görülmüştür.Öğe Siirt ilinin içme sularında toplam alfa ve beta aktivitesi(Batman Üniversitesi, 2016) Altun, Ahmet; Damla, NevzatGüneydoğu Anadolu Bölgesinde yer alan Siirt ili kendine özgün tarihi ve kültürel farklılıklarıyla tercih edilen bir turizm durağıdır. Bu çalışmada, 12 farklı musluk suyu örneklerindeki toplam alfa ve beta aktivite derişimleri, Berthold LB 770 model çok detektörlü düşük seviyeli gaz orantılı aynı anda on ölçüm yapabilen sayım cihazı kullanılarak ölçülmüştür. Ölçümleri yapılan toplam alfa ve beta aktivite derişim değerleri tablo ve şekiller halinde verilmiş olup WHO ve TSE yönetmenlikleri tarafından tavsiye edilen limit değerler ile karşılaştırılmıştır. Toplam alfa ve beta aktivite derişim değerlerinin, sırasıyla 9 ± 5 – 40 ± 9 mBq/L ile 21 ± 11- 252 ± 23 mBq/L arasında değiştiği bulundu. Analizleri yapılan musluk sularının sindirilmesi nedeniyle oluşabilecek radyolojik riskleri, yetişkin bireyler için değerlendirmek amacıyla, yıllık etkin doz değerleri WHO tarafından önerilen doz dönüşüm katsayıları kullanılarak hesaplanmıştır. Hesaplamalar sonucunda 238U, 226Ra, 210Po, 210Pb, 228Ra ve 232Th'nın ortalama doz değerleri sırasıyla 0,9, 5,3, 22,6, 52,3, 52,3 and 4,3 Sv/y' olarak bulundu.Öğe TIG, MIG ve FSW yöntemleri kullanılarak birleştirilen AA7075/AA5182 kaynaklı bağlantıların mikroyapı ve mekanik özeliklerinin belirlenmesi(Batman Üniversitesi, 2018-08) Çetkin, Edip; Çelik, Yahya HışmanAlüminyum ve alaşımları; düşük yoğunluk, yüksek mukavemet, iyi korozyon direnci ve iyi kaynak kabiliyeti gibi özeliklere sahip olduğundan dolayı günümüzde en yaygın kullanılan yapı malzemeleridir. Alüminyum ve alaşımları, ergitme esaslı ve basınç esaslı (katı faz) kaynak yöntemleri ile birleştirilebilmektedirler. TIG ve MIG kaynak yöntemleri en çok tercih edilen ergitme esaslı kaynak yöntemleridir. Ancak ergitme esaslı kaynak yöntemlerinde yüksek ısıdan dolayı kaynak metalinde bazı metalurjik problemler oluşmakta ve bu durum kaynaklı bağlantılarda mekanik özeliklerin zayıflamasına sebebiyet vermektedir. Bu amaçla, alüminyum ve alaşımlarının kaynağı için ergitme oluşturmaksızın gerçekleştirilebilecek bir yöntem arayışı sonucu İngiliz Kaynak Enstitüsü tarafında Sürtünme Karıştırma Kaynağı (FSW) bulunmuş ve geliştirilmiştir. Böylece alüminyum plakaların alın alına birleştirilmesi için FSW yöntemi de kullanılmaya başlanmıştır. Bu yöntem ergitme esaslı kaynak yöntemlerine göre birçok avantaj sunmaktadır ve başarılı uygulamaları sayesinde havacılık, uzay, denizcilik, otomotiv, raylı ve zırhlı taşıt endüstrilerinde kullanım alanı bulmaktadırlar. Bu çalışmada, farklı özelliklerdeki AA7075 ve AA5182 alüminyum alaşım plakaları TIG, MIG ve FSW yöntemleriyle birleştirilmiştir. TIG ve MIG ile yapılan birleştirme işlemlerinde farklı amper (130, 140 ve 150 A) değerleri ve iki farlı kaynak ağzı (V ve X) kullanılmıştır. FSW kaynağında ise farklı dönme devirleri (980, 1325 ve 1800 dev/dk), kaynak ilerleme hızları (108 ve 233 mm/dk) ve iki farklı geometriye sahip karıştırıcı uç (konik helisel ve üçgen) kombinasyonları kullanılarak kaynaklar yapılmıştır. Kaynaklı bağlantıların mikroyapıları optik mikroskop ve taramalı elektron mikroskobu (SEM) ile incelenmiştir. Her kaynaklı plakadan çıkarılan numunelerin kaynak bölgesindeki Vickers sertlik ölçümleri yapılmıştır. Ayrıca kaynaklı plakalardan alınan deney numunelerine çekme ve yorulma testleri uygulanmıştır. Çekme testi sonrası oluşan kırılma yüzeyleri ve olası kaynak hataları SEM ile analiz edilmiştir. FSW yöntemi ile birleştirilen kaynaklı bağlantılarda, kaynak esnasında birleşmenin alüminyum alaşımlarının ergime sıcaklığı altındaki bir sıcaklıkta gerçekleşmesi ve birleşme bölgelerinde daha az boşluklu mikroyapı oluşumu bu kaynaklı bağlantılara ait mekanik özeliklerinin TIG ve MIG kaynaklı bağlantıların mekanik özeliklerinden daha iyi olmasına katkı sağladığı görülmüştür. En iyi mekanik özellikler FSW yönteminde 980 dev/dk dönme devrinde, 108 mm/dk kaynak ilerleme hızı ve konik helisel kanala sahip karıştırıcı ucun kullanıldığı deneylerde elde edilmiştir. Bu değerler çekme testi için 264,7 MPa, yorulma testi için ise 158,8 MPa'dır. Sertlik değeri ise bir birine oldukça yakın olup dönme devrine bağlı olarak değişiklik göstermiştir. En yüksek sertlik 1325 dev/dk dönme devrindeki bağlantıda 87 HV olarak elde edilmiştir.Öğe Farklı boyut ve malzemeye sahip çift takviyeli yapıştırma bağlantılarının dayanımlarının araştırılması ve Taguchi yöntemi ile optimizasyonu(Batman Üniversitesi, 2016) Adin, Mehmet Şükrü; Kılıçkap, ErolYapıştırma bağlantılarının kullanımı cıvata, perçin, kaynak ve lehim gibi geleneksel birleştirme yöntemlerine göre uygulamadaki kolaylığı, düşük maliyeti ve hafifliğinden dolayı malzemelerin birleştirilmesinde özellikle bağlantı güvenirliliğinin gerektirdiği uzay, havacılık, otomotiv, inşaat ve deniz sanayinde yapıştırıcıların kullanımı giderek artmaktadır. Yorulma dayanımının yüksek olması, deniz suyu korozyonuna karşı dayanıklı olması ve hafifliğinden dolayı alüminyum alaşımları ve yüksek tokluk, kırılma dayanımı, hafif olmaları ve aynı zamanda yüksek özgül dayanım ve iyi boyutsal özellikleri koruması vb. özelliklerinden dolayı cam elyaf takviyeli kompozit malzemeler çok yaygın kullanım alanı bulmaktadır. Bu tez çalışmasında, 4 mm kalınlığında, 70 mm uzunluğunda ve 25, 30, 35 mm genişliğindeki AA-5083 Alüminyum alaşımının DP-460 yapıştırıcısı kullanılarak AA-5083 ve cam elyaf takviyeli kompozit (EP GC 201) yama malzemesi ile oluşturulan bağlantının çekme kuvvetleri deneysel olarak bulunmuştur. Çekme deneyinden elde edilen veriler daha sonra Taguchi Metodu ve ANOVA analizi kullanılarak maksimum çekme kuvvetini veren yapıştırma parametreleri bulunmuştur. Deneysel sonuçlardan ve ANOVA analizinden yapıştırma bağlantısının çekme kuvveti üzerine en büyük etkiye sahip parametrenin yama bindirme boyu olduğu belirlenmiştir.Öğe Kadın ve erkek milli judocularda duygusal zekâ ve girişimsel öz yetkinlik ilişkisinin incelenmesi(Batman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017-11-28) Şahin, Figen; Esentaş, MelikeGünümüzde her alanda olduğu gibi spor alanında da başarı elde edilmesinde çok faktörlü yapılar ve sporda psikolojik etkenler incelenmektedir. Özellikle mücadele sporlarında motorik özelliklerin yanı sıra bilişsel ve duyuşsal özellikler önemli yer tutmaktadır. Sportif mücadelede başarılı olmak isteyen sporcuların becerilerini en üst düzeyde kullanmalarında kompleks bir yapı olan duygusal zekâlarının önemi büyüktür. Geçmişten günümüze duygusal zekânın insanların sosyal hayatlarında, toplumla ve kendileri ile olan iletişim ve öz benliklerinde önemli bir etkisinin olduğu kanıtlanmış, sporla ilişkili birçok alanla kesiştiği görülmüştür. Bu alanlardan girişimcilik, girişimsel öz yetkinlik gibi becerilerde, sporcuların duygularını akıllıca kullanımı en önemli kişisel özellik olarak karşımıza çıkmaktadır. Yapılan araştırmalarda yüksek düzeyde IQ' ya sahip bireylerin özellikle iş hayatında zaman zaman başarılı olamadıkları görülmüş ve bu durum karşısında EQ olarak adlandırılan duygusal zekâ kavramının sorgulanmasına neden olmuştur. Son yıllarda spor bilimi araştırmacıları duygusal zekânın (EQ) spor alanındaki önemini artan bir şekilde önemini vurgulamaya başlamışlardır. Bu çalışmanın da temel amacı, milli judocuların girişimsel öz yetkinlikleri ile duygusal zekâları arasındaki ilişkiyi incelemektir. Çalışma kapsamında Türkiye Judo Federasyonuna bağlı olarak A,B ve C kategorilerinde mücadele eden yıldız, genç ve erkek-kadın milli judoculara girişimsel öz yetkinlik ve duygusal zekâ anketleri uygulanmış, milli judocuların duygusal zekaları ile girişimsel öz yetkinlik algıları arasındaki ilişki ölçülmeye çalışılmıştır. Elde edilen sonuçlar SPSS 22.0 programında çözümlenerek yorumlanmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara göre, milli judocuların girişimsel özyetkinlik becerileri ile duygusal zekâlarının ortalamanın üstünde çıktığı, milli judocuların duygusal zekâları ile girişimsel öz yetkinleri arasında pozitif yönde yüksek düzeyde anlamlı bir ilişkinin mevcut olduğu görülmüştür. Demografik değişkenlere göre ise milli judocuların cinsiyet değişkenine göre girişimsel öz yetkinlikleri ile duygusal zekâları anlamlı olarak değişirken, yaş, medeni durum, eğitim durumu, çalıştıkları sektör ve çalışma süreleri, spor yapma süreleri, millilik dereceleri, milli takımda görev alma sayısı ile milli takımda elde ettikleri başarı sayısına göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir.
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »