5 sonuçlar
Arama Sonuçları
Listeleniyor 1 - 5 / 5
Öğe Tokatlı bir yayımcı ve kuramcı Muzaffer Erdost(Gaziosmanpaşa Üniversitesi, 2015-09) Korkmaz, Ferhat1932 yılında Tokat’ın Artova ilçesinde doğan Muzaffer Erdost, ikinci yeni şiirinin kurulmasında ve gelişmesinde emeği geçen önemli yazar ve yayıncılar arasındadır. 1956 yılında Ankara Üniversitesi, Veteriner Fakültesi’ni bitirdikten sonra İkinci Yeni şiirinin doğduğu yer olan Pazar Postası’nda Yazı İşleri Müdürü olarak göreve başlar. Muzaffer Erdost bu göreve geldikten sonra, gazetede İkinci Yeni poetikasına uygun şiirler daha çok yayımlanır ve eleştiri ortamı hareketlilik kazanır. Pazar Postası’nda yazdığı yazılarla dönemin edebiyat egemenlerine karşı henüz çocukluk çağlarını yaşayan yeni şiiri savunur, kuramsallaştırmaya çalışır. Cemal Süreya, Sezai Karakoç, İlhan Berk, Turgut Uyar ve Edip Cansever gibi yeni şiirin öncüleri, onun yazı işleri müdürlüğü görevini yürüttüğü gazete sayesinde eserlerine emin bir sığınak, dingin bir liman bulur.1950’li yılların en önemli ve ünlü sanat ve edebiyat tartışmalarında bir “agora” bir “forum” olan Pazar Postası’nın 3 yıl süreyle en uzun Yazı İşleri Müdürlüğünü yapan Muzaffer Erdost’un İkinci Yeni üzerine değerlendirme ve yazıları İkinci Yeni şiirinin doğuşu bakımından dikkate değerdir. Bu yazılar, dönemin sanat ve edebiyat ortamının hareketlenmesinde önemli katkılar sunmuştur. Çalışmamızda Muzaffer Erdost’un yaşamıyla birlikte İkinci Yeni şiiri üzerine yazdıkları ele alınacak, sanat ve edebiyat görüşü üzerine bir değerlendirme yapılacaktır.Öğe Postmodern dil felsefesinin edebiyat kuramındaki yansımaları, çok dillilik ve kültürlülük: fındık sekiz örneği(Asos Yayınevi, 2017-05-17) Karadeniz, Mustafa; Evis, AhmetPostmodernizm felsefe ve edebiyat alanında boy gösterdiği ilk andan günümüze dek etkilerini gittikçe arttırarak devam ettirmektedir. Postmodernistler, özellikle modernist eleştiri merkezinde rasyonel gerçekliği, tekelci kültür ve dil anlayışını hiçbir şekilde kabul etmeyen radikal söylemlerde bulunurlar. Bu doğrultuda, kuramsal yönden dilin odağa alındığı ve alımlama estetiğine dayanan yeni fakat orijinallikten uzak çok katmanlı bir dil anlayışı geliştirirler. Zira sosyal medya, televizyon, internet gibi kitle iletişim araçlarıyla evrenselleşen, kültürel yönden sınırların kalktığı günümüz dünyasında postmodernist düşüncenin savunduğu çoğulcu anlayışa paralel biçimde dil ve kültürlerde bir melezleşme, zenginleşme görülür. Bu durum doğal olarak kısa süre içerisinde postmodern edebî eserlere de yansıyarak çok dilli ve kültürlerin iç içe girdiği bir yapı ortaya çıkarır. Yapılan bu çalışmayla postmodern felsefe ile belirginleşen çok kültürlü ve çok dilli anlayışın kültürel, sosyal ve edebî yönü Fındık Sekiz eseri üzerinden açıklanmaya ve örneklenmeye çalışılmıştır. Küreselleşen dünyanın ortak değer ve dil anlayışı karşısında postmodernistlerin ortaya attıkları çoğulcu düşünce biçimi, pratik ve teoride tartışılmıştır. Postmodern edebiyat kuramının her türden sınırlandırmayı ve tasnifi reddeden tavrı nedeniyle inceleme esnasında bazen yazar bazen okur bazen de metin odaklı analizlere başvurulmuştur. İncelemeye esas olan Fındık Sekiz romanına yapılan göndermelerle, dil-kültür anlayışında postmodernist tavrın belirgin yönleri vurgulanmış ve elde edilen bulgular ışığında çok kültürlülüğün ve çoğul dilsel kullanımın postmodernist düşünceye büyük oranda uygun olarak eserde tatbik edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Böylece postmodernizmin Türk toplumu ve edebiyatında dil-kültür ilişkisi bakımından ne şekilde ve derecede yer ettiği söz konusu eser etrafında açıklanmıştırÖğe Edebiyat ve felsefe ilişkisi üzerine bir inceleme: Sünbülzâde Vehbî’nin şiirlerinde felsefî unsurlar(Tidsad Türk İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2017-12) Öztürk, ZehraŞair ve yazarların zaman içinde felsefî akımların etkisinde kaldıkları ve eserlerinde beğendikleri düşünürlerin izlerini yansıttıkları bir gerçektir. Klasik Türk edebiyatı dediğimiz divan edebiyatı şairleri de eserlerinde felsefeye ve filozoflara yer vermişlerdir. Bu konuya bir örnek olarak 18. yüzyıl divan edebiyatı şairlerinden Sünbülzâde Vehbî‟yi ve onun bazı mısralarını ele almak istedik. İyi tahsil görmüş, ilmî yönü kuvvetli bir şair olan Sünbülzâde Vehbî‟nin şiirlerinde teknik bakımdan sağlamlık ve şekil mükemmeliyeti görülür. Vehbî şiirlerinde Aristo, Eflâtun gibi eski Yunan filozoflarının yanında İbn-i Sînâ ve Râzî‟ye hayli yer vermiş, ayrıca bazı mısralarında Muhyiddîn İbnü‟l- Arabî ve Gazâlî‟den de söz etmiştir. Şair genelde felsefe ve hikmet kelimelerini birbirinin müteradifi olarak kullanmış, ara sıra da irfan kelimesini de bu anlamda kullanmıştır. Felsefî bir kavram olarak “heyûlâ, İşrâk, İşrâkiyyûn, feylesof, akıl, zekâ” gibi kelimelere de şiirlerinde yer vermiştir. Felsefî düşünce ve kavramların edebiyata yansımasına Sünbülzâde Vehbî‟nin beyit ve mısraları birer örnek teşkil eder.Öğe Türk-Rus ilişkileri çerçevesinde heykel sanatına kısa bir bakış(ASOS Yayınları, 2019-11) Uzun Aydın, Derya“Türk-Rus ilişkileri Çerçevesinde Heykel Sanatına Kısa Bir Bakış” isimli bu çalışma, Türk-Rus heykel sanatçılarını ortak bir noktada buluşturabilir miyiz? Sorusuna cevap bulmak amacıyla yola çıkılarak oluşturulmaya çalışılmıştır. Yapılan araştırma ve çalışmalar neticesinde de, çalışma bizleri farklı noktalara yönlendirmiştir. Kaynak araştırmaları için bulunan kitap, makale veya web siteleri, bu çalışmayı ortaya çıkarmamızda bizlere yardımcı olmuş ve çalışmada farklı disiplinleri de araştırmamız gereği sonucuna varılmıştır. Elde edilen bulgular ve sonuç neticesinde, Türk ve Rus dünyasında ağırlıklı olarak Cumhuriyet dönemine kadar inmemiz ve bu dönem tarihine ayrıca dikkat etmemiz gerektiği anlaşılmıştır. Makale, tarihsel açıklamalar ve bunun bir getirisi olarak bir takım figürlerin önemini ortaya çıkartır. Akabinde de, bunları heykel sanatı ile birleştirme çabasına dönüşür. Tarihsel yönden yapılan araştırmaların dışında ayrıca Ruslarla ilişkilendirebileceğimiz bir isim karşımıza çıkar; bu kişi Nazım Hikmet‟tir. Bu durum da, çalışmanın edebiyat dünyasıyla da ilişkilendirilmesini zorunlu kılar. Yine, araştırmaların gereği olarak İstanbul Taksim Cumhuriyet Anıtı ve burada yer alan “özellikle Rus figürlerin” ayrıntıyla incelenmesini gerektirir. Nihayetinde bu çalışma, tarihsel boyutu, edebi kişiliklerle heykel sanatçılarını bir araya getirdiğimiz disiplinler arası bir makaleye dönüşür.Öğe Şehir hafızası ve deneyim mekânı olarak edebiyat: edebiyat şehir hafıza üzerine düşünceler(Dil ve Edebiyat Araştırmaları, 2020-03-20) Karadeniz, MustafaEbru Burcu Yılmaz’ın 2019 Mayıs’ında Kesit Yayınları’ndan çıkan Edebiyat Şehir Hafıza isimli çalışması, 1940 ve 1960 yılları arasında yayımlanan Türk romanlarından seçilen örneklerden hareketle, edebî dekor içinde şehir hafızasının görünümlerini dikkatlere sunmayı amaçlıyor. Türkiye tarihinde sosyal, kültürel ve siyasi bakımdan meydana gelen değişimlerin şehircilik faaliyetleri açısından da gözle görülür bir hız ve artışa yol açması incelemede bu tarihsel aralığın seçilmesinin temel gerekçesi olarak ileri sürülüyor. 432 sayfadan oluşan kitapta incelenen kavramların yörüngesinde döndüğü jenerik kavram “hafıza mekânı”dır. Burcu Yılmaz, söz konusu kavram bağlamında Türk edebiyatında şehir temsilleri ve hafıza mekânlarına yönelik yorum, tespit, tenkit ve tekliflerini 1940-1960 arasında yazılan geniş bir roman yelpazesi üzerinden serimliyor. Ele aldığı konuya dair tespit ve eleştirilerle yetinmeyip dikkate değer öneriler de sunması Edebiyat Şehir ve Hafıza’nın özgün taraflarındandır. Yazara göre geçmişten bugüne mekân kültürü konusunda yaşanan değişimleri, bu değişimlerin ahlaki ve düşünsel izdüşümlerini romanlar üzerinden sorgulama imkânı bulmak mümkündür. Bu sorgulama, insan merkezli mekân uygulamalarına ilham verebilir. Edebiyat Şehir Hafıza, sadece has edebiyat okuruna değil, toplumun aynı mekânı paylaşan, birlikte yaşama arzusuna sahip bütün paydaşlarına, şehre dair edilgen tavırdan kurtulması ve sorumluluk alması için yapılmış incelikli bir çağrıdır.