6 sonuçlar
Arama Sonuçları
Listeleniyor 1 - 6 / 6
Öğe Küresel göç krizleri ve uluslararası göçlerin geleceğine ilişkin bir değerlendirme(Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, 2022-12-30) Bimay, MuzafferKüreselleşen dünyada adaletsiz dağılan ekonomi, iklim değişikliklerinden kaynaklanan çevresel sorunlar, uluslararası enerji kaynaklarının paylaşım mücadelesi ve bunun sonucunda ortaya çıkan savaş ve çatışmalar uluslararası göçleri arttırmış ve büyük ölçüde şekillendirmiştir. Bu durumun, bugün olduğu gibi gelecekte de yeni göç krizlerine neden olacağı düşünülmektedir. Buradan hareketle yapılan bu çalışmanın amacı, toplumsal değişmenin en önemli katalizörü olan uluslararası göçün önümüzdeki yıllarda nasıl bir sürece evirileceğini ve hangi göç krizlerine sebep olacağını tartışmaya açmaktır. Bu tartışma çoğunlukla üç göç türü üzerinden gerçekleşen krizlere odaklanmıştır. Bunlar; küreselleşmeyle birlikte teknolojik ve ekonomik gelişmelere bağlı olarak yapıla/yapılacak gönüllü göçler, savaş, iç çatışmalar gibi nedenlerle yapılan/yapılacak zorunlu kitlesel göçler ve küresel ısınma kaynaklı iklim değişikliğinin neden olduğu/olacağı iklim göçleridir. Bu bağlamda yapılan çalışma, literatür tarama yöntemiyle teorik düzeyde hazırlanmıştır. Çalışma da, modern öncesi ve sonrası göç krizlerine ilişkin arka plan incelenmiş ve daha sonra muhtemel göç krizleri ve bu krizlere yönelik önlemler irdelenmiştir.Öğe Küreselleşme sürecinde kamu politikalarında yaşanan değişimler(Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi Derneği, 2019-12-13) Bimay, Muzaffer; Kaypak, ŞafakToplumsal hayatın sürdürülebilirliğinin sağlanması amacıyla hükümetlerin kamu yararı ve ulusal çıkarları göz önüne alarak aldıkları kararlar, yaptıkları tercihler ve ortaya koydukları hukuki metinlerden oluşan kamu politikaları, planlama, önerme, yasalaştırma ve uygulama aşamalarıyla hayata geçirilmektedir. 20. yüzyılın son çeyreği ve 21. yüzyılın başlarında hızlanan küreselleşme süreciyle birlikte, toplumsal hayatın her alanında köklü ve sürekli bir değişim yaşanmış ve bu süreçte diğer toplumsal örgütler gibi devletler de gerek yapısı ve niteliği, gerekse işlevleri ve işleyişi ile sürekli bir değişim baskısı altında politikalarını yeniden biçimlendirmeye çalışmışlardır. Özellikle hızlandırıcı bilgi ve iletişim teknolojisindeki gelişmelere bağlı olarak dijital hayatın getirdiği yeni kurallar ve değişen ihtiyaçlar, ticaretin önündeki engellerin kaldırılması ile birlikte çok uluslu şirketlerin siyasi ve ekonomik güçlerinin artması, uluslararası göçlerin sonucunda ortaya çıkan güvenlik kaygıları dünyada ve ülkemizde eğitim, sağlık, konut, sosyal güvenlik, dış ilişkiler, dış ticaret ve vergi politikaları gibi toplumsal yaşamın her alanındaki kamu politikalarının yeniden düzenlenmesini, nitelikli bilgiye ulaşmayı ve katılımcılığı zorunlu kılmıştır. Küreselleşme ile birlikte ortaya çıkan katılımcı demokrasi ve yerelleşmenin özgür ve etkin bireyin yanında ulus devletlerin geleceğini tehlikeye atma ihtimaliyle şekli, özerkliği yetkileri ve meşruiyeti tartışılmakta, ulusal güvenlik kaygıları artmakta ve ülkeler daha farklı iç ve dış politikalar oluşturmaktadır. Yeni oluşturulan kamu politikaları Türkiye gibi coğrafi konumu itibarıyla tehdit noktasında bulunan ülkelerde güvenlik tartışmalarını gündeme getirmekte ve yeni politika arayışları içine girilmektedir. Ayrıca kamu yönetim politikaları alanında hiyerarşik devlet yapısı yerine, kurumlar arasında etkin bir yönetişimi, tek merkezlilik yerine çok merkezli bir yapı, serbest piyasa ekonomisi ve karşılıklı rekabetle oluşacak bir ağ modeli tercih edilmektedir. Bu çalışma, küreselleşme süreciyle birlikte dünyada ve Türkiye’de değişen kamu politikalarının dönüşüm süreçlerini ortaya koymaktadır. Değişen kamu politikalarının özellikle 1980 sonrası dönemde siyasal, ekonomik ve yönetsel anlamda etkili olan neo-liberal politikaların etkisiyle yeni kamu yönetimi anlayışı çerçevesinde bürokrasi, eğitim ve sağlık alanındaki gelişmeler, yeni ekonomik düzen, yenilenebilir enerji, güvenlik eksenli dış politika, yerelleşme, kentleşme ve çevre bağlamında ülkemizin geçirdiği dönüşümün resmini ortaya koymaktır. Bu çalışma nitel araştırma metoduyla yerli ve yabancı kaynak taraması yapılarak gerçekleştirilmiştir.Öğe Yerel yönetimlerle ilgili gelişmelere bağlı yaşanan yerelleşme ve merkezileşme tartışmaları(Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 2020-06-30) Bimay, Muzaffer; Kaypak, ŞafakKüreselleşme ve neo-liberal politikalara bağlı olarak son yüzyılda yerelin ön plana çıkması, uluslararası kuruluşların etkileri, teknolojideki gelişmeler, kamu yönetiminde yeni yöntemler ve çevreye olan duyarlılık yerel yönetim alanında yapısal ve işlevsel dönüşüm yapılmasını zorunlu kılmıştır. Ancak farklı kimliklere sahip ulus-devletlerin taşıdığı güvenlik kaygıları, darbeler, uluslararası kitlesel göçler ve salgınlar nedeniyle, Türkiye’de Tanzimat’tan beri sürdürülmeye çalışılan reform çabalarına rağmen yerel yönetimler, merkeziyetçi yapının etkisinden kurtulamamıştır. Bu bağlamda, bu çalışma, iç ve dış dinamiklerin etkisiyle 2010 yılına kadar sınırlı yerelleşmeye, 2010 yılından itibaren ise yerelde merkezileşmeye doğru yönelen yerel yönetimler alanındaki yapısal ve işlevsel reformların yerelleşme ve merkezileşme tartışmalarına olan etkilerini araştırmayı amaçlamıştır. Yapılan bu çalışmayla, yerel yönetimler alanında yapılan, ancak yönü merkezileşmeye doğru kayan reform süreçlerinin sınırlı kaldığı ve merkezi yönetimin daha güçlü bir şekilde varlığını sürdürdüğünü ortaya konulmuştur. Çalışmada yerli ve yabancı literatür taraması yapılarak elde edilen bulgular çerçevesinde tespitler yapılmış ve çeşitli öneriler geliştirilmiştir.Öğe Post-fordizm ve küresel çağdaş sanat(Batman Üniversitesi, 2019-06-30) Özcan, ŞefikPost-Fordist ekonomi, günümüz dünyasında her alandaki yapıları ve düşünme biçimlerini derinden etkilemekte ve aynı zamanda kendi ihtiyaçlarına göre şekillendirmektedir. Post-Fordizmin yarattığı ‘yeni emek gücünün’ son yıllarda artan hareketliliği (yersiz-yurtsuz) ve çok yönlülüğü (mutli-dicipliner) bu açıdan, yaşamın neredeyse tümüne yayılan ‘çalışma zaman(lar)ını ve mekan(lar)ını’ yeniden ve başka türlü ele almamızı, düşünmemizi sağlıyor. Post-Fordist ekonominin, Fordizm’den radikal bir şekilde farklılaşan ve temel üretici güçleri haline gelen, soyutlama yeteneği zirvede olan ‘zeka’ ve sembolik/gayri maddi -veya maddi olmak zorunda olmayangöstergeler, çağdaş dünyada hemen tüm disiplinleri sermayeye eklemleyip araçsallaştırmıştır. Sanat dünyalarına ait, zihinsel emek kategorisinin de kültürel-ekonomik süreçlerle piyasaya dahil edildiğinden söz edilebilir. Bu açıdan iletişim yöntemleriyle, estetik algı operasyonlarının da araçsal bir rol oynadığını belirtebiliriz. Salt sanat alanına deği; tüm yaşama ilişkin olan ifade etme ve yaratıcılık, Neoliberal-Kültüralist politikalarla günümüz kapitalizminin merkezlerine oturtulup sömürü süreçlerine dahil edilmiştir. Emek güçleri sadece çalışkan, başarılı değil, aynı zamanda yaratıcı da olmak zorunda. Her alandan, her kesimin, sürekli ‘yaratıcı çözümler’den söz etmesi başka türlü nasıl ele alınabilir. Bu durumu Antonio Negri ve Michael Hardt İmparatorluk (2008) üçlemesinde daha önce belirtmişti; “(…) iletişim ve bilişim teknolojilerinin de gelişimi ile gayri maddi-zihinsel emeğin, emek sürecinde hegemonik bir konum elde etmesinin, artı-değerin üretiminde doğrudan payı olmuştur”. Güncel kapitalizmin ilgisine bu kadar mazhar olmuş “yaratıcı ifade’nin, her halde toplumsal bir mesele olarak da ciddiye alınması gereklidir. Bunun nedeni sadece sermaye ile ilişkili ‘artı değerin üretiminde doğrudan payı olduğu’ için değil (Bu paya güncel kapitalizm tarafından el konulmuştur), aynı zamanda yine Hardt ve Negri’nin (2008) belirttiği gibi gayri maddi ‘zihinsel emek’ (…) çokluk için devrimci bir fırsat sunduğu, yepyeni bir direniş olasılığını barındırdığı için ciddiyetle ele alınması gerekir. Zihinsel emek, bir direniş aralığı açıyor. Bu aralıkta yaratıcı ifadenin, sanatın denetime direnen gücünün göstergeleri mevcuttur.Öğe Çocuklukla ilgili baskın söylemler: yer, yerellik, küreselleşme ve aidiyet(İksad Yayınevi, 2017-12) Nerse, SerdarTürkiye’de çocuk ve çocukluğa ilişkin kapsamlı uygulamalı ve teorik çalışma ve bunun bir sonucu olarak kavramsallaştırma yetersizken, sosyal bilimler literatüründe çocukların yerine ve çocukluğun sınırları, ulaşabilecekleri fiziksel mekana ilişkin değerlendirmeler ise henüz yoktur. Bu çalışmanın amacı da bahsedilen probleme ilişkin sosyal bilimler ve özellikle de sosyolojideki kavramsal boşluğa, Dünyada ve Türkiye’de çocuk ve çocuklukla ilgili çalışmalara yerelleşme ve küreselleşme bağlamında bir katkı yapmaktır. Toplumsal alanda çocukların mensubu olduğu ailelerinin sosyo-ekonomik yönlerinden kaynaklanan, gelen ve onları etkileyen, yönlendiren pek çok faktör bulunmaktadır. Bu faktörler çocukların sosyalleşmede harcadığı zamanı da etkilemektedir. Çocukların hayatlarını kontrol altına almaya çalışan ebeveynlerin teknoloji, internet ve elektronik cihaz kullanımını serbestleştirmesinin tek başına bireyselleşmesine yol açıp açmadığı, sosyalleşmesine engel olup olmadığı sorgulanması gereken bir problemdir. Bunun yanı sıra çocukların küreselleşmenin getirdiklerini sahiplenme konusu da dikkate alınmalıdır. Çalışmada, küreselleşme sürecinin yanı sıra, bunun bir sonucu olarak görülen bireyselleşme sonrasında “yerel” ve “topluluk” gibi kavramların önemini yitirdiği tartışılmıştır. Çocukların yereli ya da küresel olanı benimseme ve kimi/neyi kendi topluluğundan, kendi toplumuna ait ve kendini hangi toplumda gördüğüne ilişkin deneyimleri bir soru formuyla öğrenilmeye çalışılmıştır. İnternet ve sosyal ağ gibi iletişim teknolojilerinin etkileri ile medya kullanımının çocukluğun oluşumundaki baskısı incelenmiştir.Öğe Küreselleşme olgusuna temel yaklaşımlar(Batman Üniversitesi, 2012-04) Aydeniz, Nihat; Silinir, Murat; Karhan, GökhanKüreselleşme olgusu sosyal bilimler alanında en çok tartışılan kavramlardan biridir. Tarihsel ardyöresi yüzlerce yıl öncesine kadar gitse bile, konuya kavramsal yaklaşımlar, özellikle doksanlı yıllarla birlikte ivme kazanmıştır. Kavram ile ilgili en önemli problemlerden biri kavramın çok boyutluluğunun göz ardı edilerek, tek boyutlu bir ideolojik açıklamaya maruz bırakılmasıdır. Kimileri için küreselleşme; insan hakları, özgürlük, demokratikleşme olarak görülebilirken, kimileri için de, sömürgecilik, emperyalizm, Amerikanlaşma, ulus-devlet karşıtlığı veya yeni kapitalizm olarak görülmektedir. Küreselleşme ile ilgili tüm yaklaşımlara “tek boyutlu” demek elbette doğru değildir. Küreselleşme olgusunu çok boyutlu bir bütünsellikle ele alan yaklaşımlar da mevcuttur. Buna göre küreselleşme, ekonomik, sosyal, siyasal, teknolojik, ekolojik, kültürel, tarihsel pek çok boyutu barındıran bir sürece işaret etmektedir. Küreselleşme ile ilgili göze çarpan en önemli özelliklerden birbiriyle çelişen pek çok farklı yaklaşımın varlığıdır. Bu yaklaşımlar üç ana kategoriye ayrılabilir; küreselleşme olgusunu olumlayan yaklaşımlar, bu olguyu olumsuzlayan yaklaşımlar ve küreselleşme olgusuna bütüncül yaklaşımlar.