Arama Sonuçları

Listeleniyor 1 - 4 / 4
  • Öğe
    Diego Velazquez’in sanatı ve otoportreleri üzerine bir değerlendirme
    (Batman Üniversitesi, 2017) Barotcu, Songül
    Ortaçağ Döneminde, kilisenin baskısıyla dini konulu resimlere yöneltilmiş olan ressamlar, Rönesans akımının tüm Avrupa’da yayılmasıyla birlikte kendi kişiliklerini ve ruh hallerini resim kompozisyonlarına dâhil etmişlerdir. Bunun bir sonucu olarak portre ve otoportre sanatı gelişim göstermiştir. 16. yüzyılda gelişme gösteren portre ve otoportre sanatı 17. yüzyılda büyük bir çığır açarak döneme damgasını vurmuştur. Bu yüzyılda, otoportrecilikte meydana gelen en önemli değişiklik, ressamların mesleklerine vurgu yapmak amacıyla kendilerini resim sehpalarının önünde, tam boydan, paletleri ve fırçaları ile resmetmeleridir. Bu çalışmada, literatür taraması ve incelenen eserler ışığında, 17. yüzyılda portre sanatının nasıl bir gelişim gösterdiğine değinilmiş, Diego Velazquez’in üç eseri (Kral Mabeyincisi Olarak Otoportre, Bredanın Teslimi Tablosu, Nedimeler Tablosu) ve 17. yüzyıl otoportre sanat anlayışı üzerine bir değerlendirme yapılmıştır.
  • Öğe
    Delîlü’l-huccâc ve’l-ümmiyyîn fî-tahsîli umûrı’d-dîn (İnceleme-metin-sözlük-tıpkıbasım)
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-08-08) Atila, Ozan Halil; Tuğluk, Mehmet Emin
    Din, toplumun kültürünü şekillendiren önemli unsurlardan biridir. Yeryüzündeki birçok din, hâkim olduğu toplumun dilini ve edebiyatını etkilemiştir. İslam dini, Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in sünnetiyle insanlığa ışık olmuş; Müslüman milletler, kendi dilleriyle İslam’ın sanat hazinesini kaynaştırarak edebiyat geleneklerini şekillendirmişlerdir. Esasları, şartları ve ibadet biçimleri açık biçimde belli olan İslam’ın şartlarından biri de hac ibadetidir. Müslüman milletlerin edebî geleneklerinde hac konulu çeşitli eserler yazılmış ve bu eserlerde hac ibadeti çeşitli yönleriyle ele alınmıştır. İslami edebiyatta hac konulu eserler genel olarak iki başlık altında toplanmıştır. Bunlardan biri hac ibadetinin nasıl yapıldığını anlatan menâsik-i hac türüdür. Fıkhî bir terim olan menâsik-i hac bu alanda yazılan eserlerle birlikte edebî bir terim olarak da Türk edebiyatında yer almıştır. Diğer bir başlık ise hac güzergâhındaki menziller hakkında bilgi veren menâzil i hac türüdür. Menâzil-i haclar, hac güzergâhının yol haritasıdır. Söz konusu bu eserlerin önemli bir örneği 17. yüzyılda harekeli olarak yazılmış, 120 varaktan oluşan, yer yer Eski Anadolu Türkçesi özellikleri gösteren ve müellifi bilinmeyen “Delîlü’l-Huccâc ve’l Ümmiyyîn fî-Tahsîli Umûrı’d-dîn” adlı menâsik-i hac metnidir. “Delîlü’l-Huccâc ve’l-Ümmiyyîn fî Tahsîli Umûrı’d-dîn”de Müslümanlar için farz olan hac ibadetinin nasıl yapılacağına dair bilgilere ve ibadet esnasında uzak durulması gereken hususlara yer verilmiştir. Ayrıca eserin son bölümünde hac menzillerine yer verilmesi de eserin önemini artırmıştır.
  • Öğe
    Ahmet Fasîh’in Münazara-i Gül ü Mül adlı eserinin bağlamlı dizini ve işlevsel sözlüğü
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-02-10) Özdemir, Fuat; İçli, Ahmet
    Divan edebiyatı, Türk edebiyatı tarihi içinde önemli bir yere sahiptir. Eski Türk veya klasik Türk edebiyatı olarak bilinen bu dönem, kökeni çok eski zamanlara dayanan kesintisiz bir kültürel mirastan etkilenir. 17. yüzyılda birçok şâirin yetiştiği bir dönemde en parlak dönemini yaşamıştır. Bu edebiyat geleneği, divan edebiyatının önde gelen şahsiyetlerinden biri olan Ahmet Fâsih'in eserlerinde en derin şekilde yansıtılmıştır. Fâsih'in eserlerindeki söz varlığı, divan edebiyatının zenginliğini ve derinliğini günümüze taşırken, eserlerinde manzum-mensur karışık yapıtlarıyla edebiyatımızın ne denli zengin bir mirasa sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Yapılan bu çalışmayla Ahmet Fâsih'in eserinin işlevsel sözlüğünü hazırlanması amaçlanmıştır. Onun eserlerindeki kullanımlar, anlamların bağlama göre nasıl değiştiğini ve çağrışımlarını anlamamıza yardımcı olmaktadır. Klasik edebiyatı doğru bir şekilde kavrayabilmek için, dönemin kültürel arka planını dikkate alarak metinleri incelemek büyük önem taşır. Böylece belli bir dönemde yaşamış ve eserler vermiş şair ve yazarlarımızın sanat anlayışları, üslupları ve dönemin kültür özellikleri daha iyi anlaşılacak, gelecek nesiller tarafından da değerlendirilebilecektir. 'Gül ü Mül'ün bağlamsal sözlük açısından incelenmesi, Ahmet Fâsih’in dil kullanımının ortaya konulmasını ve onun günümüze daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. TEBDİZ (Tarih ve Edebiyat Metinleri Bağlamlı Dizini ve İşlevsel Sözlüğü), klasik Türk edebiyatı eserlerinin anlamını açığa çıkarmak amacıyla sözlük formatında geliştirilmiş bir elektronik veri sistemidir. Bu proje, klasik Türk edebiyatı ve tarih metinlerini günümüz okuyucusu için anlaşılır hale getirmeyi ve kültürel mirası daha erişilebilir kılmayı hedefler. Önceki analiz ve açıklama çalışmalarının yanı sıra, TEBDİZ bu bilgileri sistematik bir şekilde sözlük formunda derleyerek internet üzerinden sunmayı amaçlamaktadır. Ayrıca herhangi bir kelime veya ifadenin tüm anlamlarını aynı anda göstererek kullanıcıya büyük kolaylık sağlamaktadır.
  • Öğe
    17. yüzyıl kasidelerinde fahriye
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-05-14) Ünver, Rıdvan; Süslü, Zahir
    17. yüzyıl, klasik Türk şiirinin güçlü bir dönemidir. Dönemin şairleri sanatlarını; kaside, gazel, rüba’î, kıt’a gibi farklı nazım şekilleriyle göstermiştir. Özellikle kaside içerisinde yer alan fahriye bölümü, şairlerin kendi şahsiyetlerini, şiirlerini ve yeteneklerini göstermesi için önemli bir araç olmuştur. Şairlerin memduhuna yaptığı övgünün arkasında çeşitli beklentiler vardır. Bu beklentilerin yerine gelmesi için şairler şahsiyetlerini, şiirlerini, yeteneklerini överek memduha layık olduklarını ispat etmeye çalışmıştır. Tezin konusu, 17. yüzyıl kasidelerindeki fahriye bölümünün ayrıntılı olarak incelenmesidir. Bu doğrultuda şairlerin şahsiyetleri ve şairlik kabiliyetleri incelenmiş; şiirleri mana, fikir, eda ve üslup güzelliği yönüyle ele alınmıştır. Şairler fahriye bölümünde sıkça kendilerini diğer şairlerle kıyaslamış; bu mukayesede şair bazen kendini üstün görmüş, diğer şairleri yermiş bazen de aynı şairleri üstat olarak kabul etmiş kendini onların takipçisi saymıştır. Bu durum tezde şairin kendini Türk, Arap, Acem ve isim vermeden diğer şairlerle mukayese etmesi yönüyle ele alınmıştır.