2 sonuçlar
Arama Sonuçları
Listeleniyor 1 - 2 / 2
Öğe Ölümsüzlük arzusu perspektifinden posthümanizm ve sanat eserlerine yansımaları(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-12-16) Şimşek, Veysel; Balseçen, Haydarİnsanlık her zaman varoluşunu tehdit eden sınırlılıklardan kurtulmak istemiştir. İnsanlığın sınırlarını aşma konusundaki en büyük arzusu ölümsüzlüktür. İnsanların bir gün öleceğini bilmesi ve ölümden sonra da ne olduğunun bilinmemesi, insanlığın ölümsüzlük peşine düşmesinin en büyük nedenlerindendir. İlk insandan, günümüze kadar devam eden ölümsüzlüğü arama serüveni; geçmişte mitolojilere, kutsal din ve inançlara, filozofların ruh üzerindeki düşüncelerine konu olmuşken, günümüzde hızla gelişen teknolojinin etkisiyle, insanlığın ölümsüzlük arayışı tekrar filizlenmiş ve bu arzunun bilim ve teknolojiyle aşılabileceğine inanılan, transhümanizm ve posthümanizm gibi düşünceler ortaya çıkmıştır. Transhümanist ve posthümanist filozofların çoğu, ölümsüz bir insan türü arzulamaktadır. İnsan bilincinin aktarıldığı süper bilgisayarlar, süper yapay zekâlar, dijital bedenler, simülasyonlar, sanal gerçeklikler, insansı robotlar, biyoteknoloji, nanoteknoloji ve daha niceleri insanlığın ölümsüzlük arzusunu besleyen araçlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu araçlardan beslenen sanatçılar farklı türde sanat eserleri ortaya koymaktadır. Posthümanizm ve transhümanizm düşüncesini benimseyen sanatçılar, hem ölümsüzlük arayışının şekillendirme yollarını yaratıcı bir şekilde keşfetmede hem de bilimsel bulguları arzu edilebilir hatta erişilebilir hale getirecek şekilde halka aktarmada önemli bir rol oynar. Tezimiz geçmişte; mitolojilerin, kutsal din ve inançların etkisiyle meydana gelen ve ölümsüzlük arzusu teması taşıyan sanat eserlerine değinecek olup, günümüzde transhümanizm ve posthümanizm ile alevlenen ölümsüzlük arayışının, sanat eserlerine ne şekilde yansıdığına ilişkin düşünce ve görüşlere yer vermektedir.Öğe Sanat yapıtlarında ölüm teması(Batman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019-05-27) Anter, Helin; Aydın, Seçkinİlk çağlarda insan, ölümün gücüne inanmış ondan kaçılamayacağını yaşamın bütün yollarının ölüme açıldığını bilmiştir. Zamanla değişen yaşam şekillerine bağlı olarak insan, ölümle savaş halinde onu yenme çabası içine girmiştir. Ölüme çare bulamadığı, ölümden sonra ne olduğunu bilmesinin imkânsızlığıyla, ölümü doğa olaylarına atfettiği kutsallıkla birleştirip, toplumsal ritüele dönüştürmüştür. Ölümsüzlük arayışı, insanı yaratmaya, dönüştürmeye, türetmeye, simgeler oluşturmaya itmiştir. İnsanın yaratıcılığını körükleyen ölüm korkusu zamanla iktidarların elinde bir silaha dönüşmüştür. Ölüm korkusunun ve gücünün farkına varan iktidarlar, bu gücü tanrıların elinden alarak dünyanın geri dönülemez değişimini başlatmışlardır. Hırs, intikam ve ölümsüzlük peşinde koşan iktidarın eline öldürme hakkı geçince savaşlar, yıkımlar, toplu katliamlar, dönüştürmeler yaşamın amacına dönüşmüştür. Yaşamın asıl anlamını oluşturan ölüm unutulmuş, insanlar kendi hırslarını gerçekleştirmek isteyenlerin hizmetine girmiş ve onlar için ölmeye, öldürmeye başlamışlardır. Egemenleri yükseltmek ve ölümsüzleştirmek dışında hiçbir kıymeti olmayan bu ölümler insanı doğadan geri dönülemez bir şekilde koparmıştır. Kendiyle birlikte her şeyi tanınmaz bir anlamsızlığa sürükleyen insan neden ve niçin yaşadığını bilemeyen insanlar yığınına dönmüş, dünyada ölümü unutarak, unutturarak yaşamaya başlamıştır. Gelişen teknolojiyle birlikte ölüm bir hastalığa dönüştürülmüştür. Bu tez kapsamında; ölümün yaşamı anlamlandıran, ona yön veren asıl parçası olduğu ama zamanla ölümsüzlük peşine düşen insanın ölümü nasıl dönüştürdüğü ve ölümden uzaklaştırdığı, ölümü hırs, intikam, güç silahı haline getirdiği, anlamsızlaştırdığı, aslında ölümün anlamsızlaşmasının yaşamın anlamsızlaşması anlamına geldiği üzerinde durularak, bu değişim dönüşümün sanat ve sanatçıya yansımları incelenecek. Sonuç olarak; insanı sürekli değişmeye iten, dönüştüren, arayışa sürükleyen ama iktidarların elinde bir silaha dönüştürülüp, parçalanarak anlamsızlaştırılan ölümün, yaşama yeniden kazandırılması ve ölümün en doğal haliyle yaşanılması gerektiği ve bunun önemine ulaşılacak.