İslami İlimler Fakültesi, Temel İslam Bilimleri Bölümü, Makale Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Arap gramerinin şiirle istişhâdında kabilelerin rolü(Batman Üniversitesi, 2023-01-01) Efe, Mehmet EminHicrî ikinci yüzyılda Arap yarımadasında dil hatalarının hızlı bir şekilde yayılması üzerine, İslâm dininin kutsal metinlerinin dili olan Arapçayı koruma altına alma çalışmaları başlatılmıştır. Bu bağlamda dil âlimleri, doğruluğundan emin olunan bir Arap sözünün şahit olarak kullanılmasından ibaret olan istişhâd yöntemini etkin bir şekilde kullanmışlardır. Kur’ân, hadis, nesir ve şiirin şahit olarak kullanıldığı istişhâd yönteminde şiir, şahit olarak en fazla kullanılan unsur olmuştur. Şiiri ile istişhâd edilecek şairlerin tespiti için fesâhat ölçü alınarak şairler, belirli ölçütlere göre tasnif edilmiştir. Şairlerin mensup olduğu kabileler de istişhâd açısından yapılan tasnifler arasındadır. Kabileler yabancı etkisine maruz kalma açısından tasnif edilmiş, dillerinde bozulma meydana gelen kabileler istişhâd sınırları dışında kabul edilmiştir. Bu çalışmada belirlenen örneklem gramer eserlerindeki gerçekleşen istişhâd, teorideki kabile bağlamında çizilen istişhâd sınırları ile karşılaştırılmıştır. Mezkûr konuya, istişhâd ile ilgili çalışmalarda değinilmiş olsa da konunun, ayrı bir çalışma olarak ele alındığına şahit olunmamıştır.Öğe Bazı Arapça ifadelerin hatalı kullanımı üzerine bir değerlendirme(Batman Üniversitesi, 2022-07-04) Babayiğt, EmrahBu araştırmada, Arapça dil kullanımında, Arapça’yı sonradan öğrenenlerin yanı sıra Arapça’yı ana dili olarak kullanan kişilerde bile giderek artan dilsel hatalardan, fasih Arapça konuşan kişilerin günümüzdeki kelime kullanımlarında çeşitli dilsel hatalar yapmasından bahsedilecektir. Herhangi bir araştırmaya tabi tutulmadan doğru kullanıldığı düşünülen bazı kelimelerin hatalı kullanımlarının olması araştırmanın temelini oluşturmaktadır. Araştırmamamızın diğer amacı, kelime kullanımlarındaki yanlışları göstermekle birlikte bazı yaygın kullanılagelen hataların tespit edilip klasik ve modern sözlükler ile incelemeye tabi tutulmasıdır. Kelime kullanımlarındaki yanlışları göstererek Arapça’yla ilgilenen kişilerin dil bilincini arttırmak ve kelimelere daha dikkatli yaklaşmalarını sağlamaktır.Öğe Eyyûbîler döneminde makâsıd çalışmaları(Batman Üniversitesi, 2021-12-14) Aslan, AbdulğalipFıkıh usûlünün önemli konularından biri olan makâsıd ilmi İslam hukukçularının ilgisini her dönemde çekmiştir. Bunun nüvelerini ilk olarak İmam Şâfiî ve Kaffâl eş-Şâşî’de bulmak mümkündür. Bunların akabinde sırasıyla İmâmü’l-Haremeyn Cüveynî ve Gazzâlî’nin de bununla ilgilendiği ve makâsıd düşüncesine önemli katkılarda bulunduğu görülmektedir. Şâfiî ile başlayan ve adı geçen fakihler ile devam eden bu ilgi Eyyûbîler dönemindeki fakihler tarafından da sürdürülmüştür. Eyyûbîler döneminin önemli fakihlerinden biri olan İbn Abdisselâm tarafından makâsıd müstakil bir ilim olarak tasnif edilmeye başlanmıştır. Öğrencisi Karâfî müstakil bir ilim olarak telakki edilen makâsıdın sistemleşmesine büyük katkıları olmuştur. İbn Abdüsselâm ve öğrencisi Karâfî, çalışmalarında sık sık maslahata vurgu yaparak birçok fıkhî meselelere makâsıd çerçevesinde çözümler getirmişlerdir. Makâsıd düşüncesi, uzun süre Şâfiî mezhebinde tedavülde olan bir olgu olduğu halde Eyyûbî dönemindeki Şâfiî fakihlerin etkisi ile diğer mezhepler tarafından da kullanılmaya başlamıştır. Bu durum mezhepler arasındaki etkileşimde mekasadın etkin bir rolünün olduğunu göstermesi açısında önemlidir. Eyyûbîler döneminde Şâfiî fakihleri dışında diğer mezhep mensupları tarafından da makâsıd ilmi çalışılmaya başlanması, mezheplerin birbirinden etkilenmesi ve birbirine yaklaşması açısından da önem arz etmektedir. Makâsıd odaklı bu çalışmada Eyyûbî dönemi fakihlerinden İbn Abdüsselâm ve Karâfî’nin makâsıd eksenli çalışmaları merkeze alınmış, dönemin diğer fakihlerinin makâsıdla ilgili görüşlerine temas edilerek makâsıd literatürüne katkı sağlamak hedeflenmiştir.Öğe أثرُ الثقافةِ في تعليم اللَّغةِ لغير الناطقين بها(Batman Üniversitesi, 2018-12-30) Akreş, Hasanلم يعد تَعَلَّمُ اللغة مقتصرًا على معرفة مفرداتها وتراكيبها؛ بل شملَ ذلك الجوانب التي تقف خلف الأداء اللغوي، وعلى رأسها الموقف التّواصلي والسّياق الاجتماعيّ والثّقافيّ الذي تُعلَّم فيه اللّغة؛ إذ تَوسَّعَ مفهوم الكفاية الاتِّصاليِّة الذي وضعَته المداخل الاتّصالية هدفًا لها ليشملَ بعدًا آخر، ألا وهو الكفاية الثقافية، الهدف الرئيسي من هذه المقالة هو التركيز على العلاقة الوطيدة بين الثقافة وتعليم لغة أجنبية ثانية وتطبيق الاستراتيجيات التعليمية لغرض تعليم الطلاب لغة أجنبية ثانية من خلال فهم العلاقة بين الثقافة واللغة لتعزيز الفهم اللغوي للطلاب. اللغة ليست إنتاجا ثقافيًا فحسب بل تعتبر رمزًا للثقافة (جليسون ، 1961). يجب أن تكون الثقافة مندمجة اِندماجًا تامًا مع طريقة تعليم اللغة الأجنبية وتصبح جزءًا لايتجزء من مناهج تعليم اللغة وبذلك سينجح الطالب في الوصول إلى هدفه في اتقان لغة أجنبية ثانية.Öğe El-hâvi’l-Kebîr ile Nihâyetu’l-Matleb adlı eserlerin satım akdi bölümlerinin metot açısından karşılaştırılması(Batman Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, 2020-06-30) Atsız, FethullahBu çalışmayla, Şâfiî furû fıkhının gelişimine damgasını vuran Ebû’l-Hasen el-Mâverdî’nin elHâvi’l-Kebîr’i ile İmâmu’l-Harameyn el-Cüveynî’nin Nihâyetu’l-matleb adlı eserlerinin metot açısından karakteristik özellikleri ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Şâfiî mezhebinin erken dönem müçtehitlerinden olan Mâverdî ve Cüveynî’nin, gerek ilmi kişilikleri gerek eserleri açısından Şâfiî mezhebindeki tesirleri tartışılmaz bir gerçekliktir. Kendilerine has üslupları, içtihat ederken takip ettikleri metotlar ve mezhebin genel kabullerine riayet etmeleri açısından mezhep içinde fevkalade önemli bir konuma sahiptirler. Bu makale, Mâverdî ve Cüveynî’nin ilmi kişiliklerini, ilgili bölümlerin metot açısından karşılaştırmasını ele almaktadır. Bu çalışma sayesinde, hem Mâverdî’nin hem de Cüveynî’nin fıkhi kişilikleri, bakış açıları ve mezhep içi konumları bir nebze ortaya çıkarılmıştır.Öğe Kelâm’da illiyyet ilkesi bağlamında atom teorisi(Batman Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, 2020-06-30) Uysal, Ekremİnsanoğlu tarih boyunca tabiat olayları arasındaki sebep-sonuç ilişkisine dikkat etmiş ve âlemdeki düzene bakarak yüce bir varlığa inanma ihtiyacı hissetmiştir. Zamanla âlem ve Tanrı arasında tabiî bir nedensellik ilişkisinin olduğunu fark ederek insanın buradaki konumunu tartışmaya başlamıştır. Bir tarafta antropomorfizm diğer tarafta totemizm düşüncesinin insanların inançlarını şekillendirmeye başladığı bir dönemde âlemi oluşturan unsurları daha çok araştırma imkânı bulan insanoğlu, Tanrı, âlem ve insan arasındaki karmaşık yapıyı illiyyet ilkesi bağlamında ortaya koymaya çalışmıştır. Kökeni eski Yunan ve eski Hint medeniyetlerine dayanan illiyyet ilkesi, kozmolojik ve epistemolojik bir doktrin olarak günümüze kadar önemini korumuştur. İslâm kelâmında atomculuk düşüncesinin Ebü’lHüzeyl el-Allâf (ö. 235/849-50) tarafından ortaya atıldığı kabul edilmektedir. Klasik dönem kelâmcıları âlemin, Allah’ın zâtı dışındaki varlıklardan meydana geldiğini ve bu varlıkların da atom, cisim ve arazlardan oluştuğunu ifade etmişlerdir. Kelâmcılar âlemin atomlardan meydana geldiği konusunda ittifak halinde olsalar da atomun tanımında farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.Öğe Münebbihat Adlı Eserin İbn Hacer El-Askalânî’ye Aidiyeti Üzerine(Batman Üniversitesi, 2018) Turan, MehmetBazı Medreselerde okutulan aynı zamanda imamlar ve vaizler tarafından halkı bilgilendirmede yararlanılan eserlerden biri de “Münebihatu İbn Hacer el-Askalânî” adıyla şöhret bulan eserdir. Bu eser halk arasında rağbet görmüş ve halkın teveccühüne mazhar olmuştur. İbn Hacer el-Askalânî’nin telif ettiği eserler arasında bulunmamasına rağmen kendisine nispet edilen bu eserin ona ait olup olmadığının tespit edilmesi kanaatimizce büyük önem arz etmektedir. Zira İbn Hacer el-Askalânî’ye nispetinden dolayı eserin içinde yer alan bilgilerin sahih telakki edildiği ve pek çok kimse tarafından bu nedenle husn-u kabul gördüğü bilinen bir gerçektir. Bu çalışma söz konusu eser hakkında bilgi vermekte ve eserin İbn Hacer’e nispetinin doğru olup olmadığını konu edinmektedir.Öğe Ehl-i Sünnet ve Mu’tezile’ye göre kesb nazariyesi(Batman Üniversitesi, 2018) Uysal, EkremKelam ilminde önemli bir yere sahip olan Kesb Teorisi İmam Eş’arî’nin kelama dâhil ettiği ve ilk günden bu güne kadar net olarak neyi ortaya koyduğu hakkında son noktanın konulamadığı bir nazariyedir. Zaman içerisinde birçok kelam âlimi bu konuyu ele alıp değerlendirmiştir. Halku Ef’âl-i İbâd çatısı altında ele alınan kesb teorisinde asıl tarafları Cebriyye, Mu’tezile ve Ehl-i Sünnet meydana getirmektedir. İnsanın ihtiyarî fiillerinde her bir grup farklı yaklaşımlar ortaya koysa da ızdırarî fiiller alanında aralarında herhangi bir problem görünmemektedir. Zira insanlar kendi iradeleriyle ortaya koydukları ihtiyarî fiillerinden sorumlu tutulmaktadır. İşte bu noktada ihtiyari fiillerin insan tarafından mı yoksa Allah tarafından mı yaratıldığı sorusu büyük önem arz etmektedir. Bir taraftan insanın bütün fiillerinde mecbur olduğunu, fillerin kendisine mecazen nispet edildiğini, gerçekte bunları işlemeye mecbur olduğunu ve bu fiillerin hakiki olarak Allah’a izafe edildiğini söyleyen Cebriyye; diğer taraftan insanın iyilik ve kötülükten, sevap ve ikabtan mesul tutulduğuna göre fiillerinde tamamen hür olması, fiillerin insanın tasarrufunda bulunması gerektiğini ve insanın bu fiillerin hakiki faili ve yaratıcısı olmasının vacip olduğunu aksi takdirde insanın ortaya koyduğu fiillerinden dolayı her hangi bir sorumluluğunun olmayacağını iddia eden Mu’tezile; bir başka tarafta ise Cebriyye ve Mu’tezile arasında, ifrat ve tefritten uzak duran Ehl-i Sünnet (Eş’arî-Mâturîdî) fırkası bulunmaktadır ki bunlara göre ise insan Allah’ın kendisinde var ettiği hâdis kudreti kullanarak fiillerini kesbetmekte ve yaptıklarından sorumlu tutulmakta ancak hem fiilleri hem de insandaki bu kudreti yaratanın Allah olduğu kabul edilmektedir. Kısacası insan ihtiyar sahibi bir kâsib olurken Allah da icâd ve ihtirâ’da bulunan hâlık olmaktadır.Öğe Risâle-i Nûr açısından mümkün varlıkların ilâhî ilimdeki mâhiyetleri: Mevcûdât-ı İlmiye(Batman Üniversitesi, 2018) Erin, AbdulvehapA’yân-ı sâbite mevzusu tasavvuf düşüncesinin varlık görüşü açısından gayet derecede önemlidir. Bu çalışma ile bütünlüklü bir varlık görüşüne sahip olan Risâle-i Nûr’da, vahdet-i vücûd anlayışında bir varlık mertebesi olarak kabul edilen a’yân-ı sâbite gibi bir mertebe fikri olup olmadığı, varsa bu mertebenin söz konusu risalelerde nasıl ifade edilip tanımlandığı ve bu eserlerde ortaya konulan ilâhî tecelli sistematiğindeki yer ve işlevinin ne olduğu şeklindeki husûslar tespit edilmeye çalışılmıştır. Giriş bölümünde konu ile ilgili vahdet-i vücûd düşüncesinden bir özet sunulmuş daha sonra yukarıda ifade edilen hususlar etrafında Risâle-i Nûr’daki bilgiler derlenmek sûretiyle değerlendirilmiştir.Öğe Vahdet-i vücûd düşüncesi muvâcehesinde Risâle-i Nûr’daki varlık mertebeler(2018) Erin, AbdulvehapBu çalışmamızda Risâle-i Nûr’un değişik bölümlerinde serpiştirilmiş bir şekilde işlenen varlık mertebeleri için vahdet-i vücûd geleneğinde yapılan tertîbler içerisinde en uygun olduğunu tespit ettiğimiz yedili tertîbi esas aldık. Önce her mertebe için vahdet-i vücûd literatüründen öz bilgiler verdik. Ardından ilgili mertebe için Risâle-i Nûr’da tespit ettiğimiz bilgileri derledik. Böylelikle ilâhî tecellînin Risâle-i Nûr’da vahdet-i vücûd geleneğinde olduğu gibi belli düzeylerde ve sistematik olarak ele alınıp alınmadığı, alındıysa bu tecellî/varlık mertebelerinin neler olduğu şeklindeki temel husûsları genel bir çerçevede açıklığa kavuşturmayı amaçladık.Öğe Molla Sadra’da bilginin mahiyeti(Batman Üniversitesi, 2017) Baran, SedatMolla Sadra bilgiyi varlık kavramı gibi bedihi bilmekte ve bunun tanımlanamayacağına inanmaktadır. Ona göre bilginin hakikati bilgi kavramı gibi bedihi olmayıp yalındır. Yani hangi açıdan bakılırsa bakılsın maddeden soyuttur. Tabi bu bizim bilgi hakkında lafzi bir tanım yapamayacağımız anlamında değildir. Nitekim Molla Sadra’nın kendisi bu işi yapmış ve bilgiyi “yalın, saf ve bilfiil varlık” diye tanımlamıştır. Bu tanıma göre mahiyet, bilkuvve varlık ve cisim bilginin mısdakı olamazlar. Zira madde ve gereksinimlerinden ari yani maddeden soyut olan nesnel varlıkların formları ancak bilginin mutaallıkı olabilirler. Molla Sadra buna ilave olarak bilginin varlık gibi farklı yoğunluk dereceleri olduğuna da inanmaktadır.Öğe Kur'ân ayetleri bağlamında ayrılıkların giderilmesi ve toplumsal birliğin sağlanması(Batman Üniversitesi, 2017) Aydın, ŞükrüAllah'ın yarattığı en değerli varlık olan insan, toplumsal bir varlıktır. Tarihi süreçte her toplumda olduğu gibi, Müslüman toplumlarda da bölünmeler, parçalanmalar, buna bağlı olan stereotipik bakışların (kalıp yargılar) etkisiyle toplumda iç çekişmeler, savaşlar ve acılar yaşanmış, günümüzde de yaşanmaktadır. Kur'ân'da peygamberlerin ve ilâhî kitapların gönderilmesindeki temel amaçlardan birinin de, ayrılığa düşülen hususlarda hüküm vermek ve onları çözüme kavuşturmak olduğu belirtilir. (Bakara, 2/213; Zuhruf, 43/63) Dolayısıyla bütün peygamberler, tevhid dinini ikame etmek, toplumdaki birlik ve kaynaşmayı sağlamak, kıskançlık ve tefrikayı engellemek için gönderilmişlerdir. Bu açıdan onların getirdiği dinin kilit taşı olan tevhid, sosyal yaşamı, ilim ve dini bir bütün olarak ele alır ve onları birbirinden ayırmaz. Bu bakış açısı aynı zamanda evren - insan ve tanrı bütünlüğünün sağlanmasıdır.Öğe Arap dili İle ilgili bazı ayetlerin belâgat açısından incelenmesi(Batman Üniversitesi, 2017) Mahmoud, Ahmed Badr Salem; Şimşek, Şahin“Arap dili ile ilgili bazı Ayetlerin belâgat açısından incelenmesi” başlıklı çalışmamızda, ilgili ayetlerin belâgatı üzerinde durduk. Tefsîr âlimlerinin ve edebiyatçıların görüşlerinden yararlanıp, ayetlerin siyak ve sibaklarını da dikkate alarak söz konusu ayetlerin, lafız ve üslup açısından ne derece mükemmel olduklarını ortaya koymaya çalıştık. Ayetleri betimsel-analitik yöntemle inceledik. Öncelikle, her ayeti tek tek ele alarak, ayetlerdeki edebî incelikleri açıkladık. Son olarak da ayetler arasındaki ortak noktaları belirtmeye çalıştık.Öğe Meşhur hadis alimi İbn Hacer El-Askalânî’nin hayatı ve ilmi kişiliği(Batman Üniversitesi, 2017) Turan, MehmetHadis âlimlerinin temel hedeflerinden biri de Hz. Peygamberden nakledilen söz fiil ve takrirlerin aslına uygun bir şekilde sonraki nesillere aktarılmasıdır. Bu nedenle sünneti tespitte büyük çabalar sarf etmişlerdir. Şüphesiz bu âlimlerin başında hayatının büyük bir kısmını hadis ilmine veren ve devrinin en yetkin ve ünlü âlimi olan İbn Hacer el-Askalanî gelmektedir. Bu çalışmada İbn Hacer’in hayatı, ilmi kişiliği, ders aldığı hocalar ve yaptığı vazifeler ana hatlarıyla okuyucuya sunulmaya çalışılmıştır.Öğe Fıkıh usûlünün tedvîni ve hicri III-IV. asırlarda fıkıh usûlü literatürü(Batman Üniversitesi, 2017) Saltekin, AbdulbasıtUsûl konularını ele alan ilk eser olan Şâfiî’nin Risale’sinden sonra alanda yaşanmış gelişmeler ile ilgili bir boşluk gözlemlenmektedir. Bu çalışmadaki amacımız “kayıp halka” veya “karanlık çağ” denilen bu döneme bir nebze olsun ışık tutmaktır. Bu dönemin karanlık veya kayıp olarak isimlendirilmesinin sebebi, döneme ait yazılmış eserlerin elimize ulaşmamış olmasıdır. Bu çalışmada, Şâfiî ve sonrasındaki yaklaşık iki asırlık zaman içinde yaşanan gelişmeleri konu olarak ele aldık. Çalışmamızda söz konusu dönemdeki usûl ile ilgili literatürü ortaya koymaya çalıştık.Öğe Uluslararası göç ve müslüman kadınlar (Avrupa bağlamında)(Batman Üniversitesi, 2017) Aslan, AbdulğalipKüreselleşme paralelinde kadın göçü önemli bir artış sürecinden geçmektedir. Batı toplumlarındaki özellikle Müslüman kadın göçmenlerin sorunları son yıllarda artmıştır. Giderek siyasi arenada meşrulaşan ırkçılık ve yabancı düşmanlığı günümüz Avrupasında entegrasyon projelerini altüst eden sosyal bir hastalık haline gelmiştir. Avrupaya göç eden Müslümanlar‘ın maddi açıdan bazı kazanımları olduğu gibi kaybettikleri şeyler de azımsanacak şeyler değildir. Aşırı sağcı, ırkçı ve İslamofobi türünden bazı akımlar günden güne artarak özellikle Müslümanlara karşı düşmanlık tohumlarını ekip onları hedef göstermektediler. Bunun en ağır bedelini tesettürlü kadınlar ve onlarla birlikte aile bireyleri ödemektedir. Herkesin fikirlerini rahatça ifade etmesine olanak sağlanması, farklılıklara saygı gösterilmesi ve herkesin kendi dinini engelsiz yaşamasına imkân verilmesi ayrıca birlikte yaşama olanaklarının temin edilmesiyle Batı ülkelerindeki bu problemin ortadan kalkmasına vesile olacağı kanaatindeyim. Araştırmamızda Avrupa'daki göçmen Müslüman kadınların sorunları ve bunların günümüze yansımaları değerlendirilmektedir.