Arama Sonuçları

Listeleniyor 1 - 4 / 4
  • Öğe
    Fuzûlî’de erkek güzelliği ve mahiyeti
    (Fırat Üniversitesi, 2016-10) Bozkurt, Kenan
    Fuzûlî’nin güzelliğe dair mecâzları erişilmez bir kadına duyulan aşkı ifade eden klasik modelin tesiri altında olmasına rağmen şiirlerinde her zaman ilâhî tecellîgâh olarak güzelliğin ve aşkın ana objesinin kadın olmadığı da görülür. Şâirin bazen ele aldığı güzellin bir kadın olduğuna dair işaretler oldukça açık gibi görünmekle beraber bazen bu işaretler, erkek için de kullanılmaktadır. Şâir, birçok şiirinde çok açık bir şekilde tüyü bitmemiş erkek çocukların güzelliğine methiyeler dizdiğine şahit oluruz. Ayrıca şair, tellak övgüsünün yer aldığı ve bazı araştırmacıların homoseksüel bir eğilim olarak gösterdiği gazelinde kadın güzelliğine dizdiği methiyelerin benzerini tellak için de dizerek erkek güzelliğine olan tutkusunu anlatır. Bu bildirimizde Fuzûlî’nin şiirlerinde ele aldığı erkek güzelliğinin mahiyetini ve bu güzelliğe yapılan övgünün gayesini irdelemeye çalışıp şâirin şiirlerinde erkek güzelliğinin işlevi üzerinde duracağız.
  • Öğe
    Bâkî’nin şiirlerinde tasavvuf, aşkın ezelî boyutu ve güzellik
    (Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2017-12) Bozkurt, Kenan
    Türk edebiyatının en büyük şâirlerinden biri olan ve döneminde “sultânü’ş-şuarâ” olarak kabul edilen Bâkî’nin sahip olduğu şöhret, günümüzde de devam etmektedir. Şâirin sahip olduğu bu şöhretten dolayı gerek edebiyat tarihlerinde gerek müstakil çalışmalarda kendisine özel bir yer ayrılmıştır. Ancak Bâkî üzerine yapılan birçok çalışmada hakkında verilen hükümler birbirini tekrarlar mahiyette olduğundan şâirin birçok yönünün gölgede kalmasına neden olmuştur. Şâirin gölgede kalan/bırakılan yönlerinden biri de onun şiirlerinde yer alan tasavvufî boyuttur. Şâir, bu boyutu genel itibariyle aşk ve güzellik üzerinden ele almıştır. Ancak Tanzimat’la beraber düşünce dünyamızda yaşanan değişim, aşk ve güzelliğe yüklenen anlam da değişmiştir. Bu değişim şâirin ele aldığı aşk ve güzellikle bizim ele aldığımız aşk ve güzellik arasında anlamsal olarak bir kopukluğun ve ayrışmanın yaşanmasına neden olmuştur. Bu kopukluk ve ayrışma, ister istemez şâirin şiirlerinin doğru bir şekilde anlaşılmasını engellemiştir. Günümüzde karşı cinslerin birbirine duyduğu sevgiyi karşılayan aşk, tarih boyunca neliği ve kaynağı sürekli tartışılmış, tamamen beşerî bir duygu olarak ele alındığı gibi, ilahî nefhanın bir parçası olarak da kabul görmüştür. Özellikle ezoterik düşüncenin savunucuları, aşkı ilahî nefhanın bir parçası kabul etmiştir. Klasik şiirin en büyük şâiri olarak kabul gören Bâkî’nin eserleri üzerinde çalışma yapanlar, genel olarak şâirin şiirlerinde işlediği aşkı beşerî boyutta ele almış ve bu aşkın tasavvufla olan bağlantısını görmezden gelmiştir. Ancak şâirin şiirlerinde aşk, gündelik anlamıyla ele alındığı gibi beşeri aşan, aşkın/transandantal bir boyutla da ele alınmıştır. Özellikle bazı şiirlerinde aşk, varoluşu aşan, yaratılışla başlayan ve ilahî kudrete duyulan bir duygu olup ezelî bir nitelik taşır ve aşkın maddî varoluştan önce olduğu görülür. Şâirin aşkı bu anlamda ele alması, onun aşka yüce bir anlam yüklediğinin de göstergesidir. Bu anlamda şâir, aşkı sadece bir duygu olarak değil, ontolojik ve epistemolojik bir olgu olarak ele alır. Zira şâirin aşka yüklediği ezelî boyut ve aşkın varoluşun asıl gayesine dönüşmesi, aşkın bir bilgi edinme yöntemi olarak görülmesini sağlar. Bu da “İnsanın Tanrı’ya ancak aşkla ulaşabileceği” düşüncesinin bir tezahüründen ibarettir. Bâkî, güzelliği de bu aşkın bir parçası olarak ele alır ve bu bilgi edinme sürecinde güzelliği temel unsur olarak görür. Şâir, tasavvufta sıkça tekrarlanan “Küntü kenzen mahfiyyen/Ben gizli bir hazineydim.” hadisinden hareketle bilinmeyi aşk olarak kabul eder ve güzelliği de bu aşkın ortaya çıkmasını sağlayan Allah’ın cemâl sıfatı olarak tanımlar. Bâkî, Tanrı’nın insanı kendi suretinden yarattığı ve insanın güzelliğini tecellî yoluyla ondan aldığı düşüncesinden hareketle âlemdeki her türlü güzelliği Allah’ın güzelliğinden bir cüz olarak görür. Şâire göre idrak sahibi insanlar, bu güzelliği temâşâ ederek cüzden külle ulaşması mümkündür. Ancak, insan maddî dünyaya inmeden önce her ne kadar ilahî güzelliği temâşâ ederek aşka tutulmuş olsa da maddî boyuta büründükten sonra ezel bezminde temâşâ ettiği güzelliği unutmuştur. İnsan, maddî boyutta bu güzelliği tam olarak hatırlamasa da onda var olan güzellik imgesi, onu gördüğü her güzelliğe meylettirir. Bu yüzden insan gördüğü her maddî güzelliğe tutularak ona meftun olur. Bu anlamda cüz, olgunluğa ermemiş âşık için külle varmada bir engeldir. Âşık, cüzden kurtulmak için, diğer bir deyişle maddî boyutun ardında gizli olan ilahî boyutu idrak edebilmek için kalp gözünün açılması gerekir. Kalp gözünün açılması da ancak aşk ile mümkün olduğundan aşk epistemolojik ve ontolojik bir boyuta bürünerek karşımıza çıkar ve aşk, Bâkî’nin şiirinde mutlak olana ulaşmada “ezel”den insana yoldaş olmuş bir rehbere dönüşür. Aşka ve güzelliğe şâirin yüklediği ontolojik ve epistemolojik anlamı dikkate aldığımızda Bâkî’nin divanında ele aldığı aşkın ve güzelliğin iddia edildiği gibi tasavvuftan uzak, maddî boyutta olmadığı, aksine aşk ve güzelliğin tasavvufî bir boyut taşıdığını göstermektedir. Bu çalışmamızda Bâkî’nin ele aldığı aşk ve güzellik meselesini ele alıp aşk ve güzelliğin ilahî olan boyutunu irdelemeye çalışacağız.
  • Öğe
    Fuzûlî’nin şiir estetiğinde güzelliğin prototipleri
    (Selçuk Üniversitesi, 2018-06) Bozkurt, Kenan
    Fuzûlî’nin estetiğinde güzelliğin ne olduğu hususu, doğrudan ele alınıp işlenmediği gibi güzelliğin bizzat kendisi anlatılmaz. Şâir, güzelliği en yetkin örnekleri üzerinden hareketle anlatma yoluna gider ki bunlar, genelde güzelliği kâmil bir şekilde ortaya koyacak görsel varlıklar, güzelliğiyle dillere destan olmuş şahıslar, soyut ya da sanatsal yönü olan varlıklardır. Güzelliği karşılamak için şâirin kullandığı prototipler, insan zihninde anlamlanan, farklı obje ve olguların değişebilen ortak özelliklerini yansıtan temsil objesine dönüşür. Böylece güzelliği temsil eden prototip, zihin ve dil arasındaki ilişkinin en önemli unsuru olur. Hatta prototip, güzelliğin yerini alacak bir temsiliyet kazanır. Fuzûlî’nin güzellik için kullandığı benzetilen unsur ile güzellik arasında kurduğu özdeşlik, parçanın bütüne ait tüm anlamsal içerimleri kapsadığından güzelliğin kemâlini anlatacak sıfatlara gerek duyulmaksızın prototip üzerinden güzellik, kâmil bir şekilde anlatılmış olur. Şâirin başvurduğu bu anlatım yolu, prototipler üzerinden hareketle güzelliği anlatmaktır. Bu çalışmamızda Fuzûlî’nin şiir estetiğinde güzelliğin ifade aracı olan prototipleri ve bu prototiplerin işlevi, türleri ve nasıl oluşturulduğu üzerinde duracağız.
  • Öğe
    Temâşâ kavramı ve Fuzûlî’de güzelliğin temâşâ boyutu
    (Journal of Turkish Studies, 2016-06-25) Bozkurt, Kenan
    Düşünme kısaca, bir sonuca, bir karara varmak amacıyla bilgileri toplamak, incelemek, karşılaştırmak ve aradaki ilgilerden yararlanarak yeni sonuçlar çıkarmak, bunların faydalılarını zararlılarından ayırmaktır. Düşünme, insana özgü bir eylem olmakla beraber düşünme tarzı insandan insana ve toplumdan topluma farklılık arz eder. Her insanın bir düşünme, fikir edinme tarzı olduğu gibi her toplumun da kendine has, bir düşünce tarzı vardır ve buna ulusal tefekkür tarzı denilir. Bu bağlamda Doğu insanının kendisine has düşünme tarzına, görme biçimine “temâşâ” adı verilir. Sözlüklerde düşünmek, bir şeyi seyretme anlamına gelen “temâşâ”yla maddenin gerçekliğinden sıyrılarak onun ardında yatan gerçekliğe ulaşma amaçlanır. Doğu’nun bu tarz bir düşünceye sahip olmasının temelinde Batı düşüncesinin temel özelliği olan maddeyi kutsama fikrine sahip olmaması yatar. Doğu insanı, varlığın hakîkatine ulaşmak istediğinde eşya ve maddedeki her türlü hususiyeti öze ulaşabilmek, manevi olana yükselmek için bir araç olarak kullanır. Maddenin bu şekilde araçsallaşması, arifane bakış açısının bir sonucudur. İslâm düşüncesinde eşyanın gerçekliği söz konusu olmadığından gerçekliği olmayan bir şeye saplanıp kalmak doğru olmadığı gibi her varlık, onu var eden yaratıcısından izler taşıdığından varlık ancak yaratıcısını haykıran bir işaret olabilir. Maddeyi temâşâ eden arif, bir vecd hâliyle bu işaretleri takip ederek maddeden sıyrılır ve onun gerçekliği ardında gizli olan hakîkate ulaşmayı hedefler. Fuzûlî’nin eserlerinde çok yoğun bir şekilde işlenen konuların başında gelen güzellik, varlıkta bulunan ve elde edilmek istenen varlıktaki salt ölçü, düzen ve mükemmellik değildir. Aksine güzellik varlığın üstünde yer alan ve ilahî gerçekliğin bir parçasıdır. Bu anlamda varlıkta ışıyan güzellik, aşkın olanın varlıktaki tezahürüdür ve şiirde keşfedilmeyi bekleyen bir temâşâ unsurudur. Şâirin amacı da bu güzelliği temellük etme, onu yüceltme olmayıp mutlak güzelliğin eşyada ışıyan tecellîlerinden hareketle onun künhüne varmaktır. Bu anlamda şâirin ele aldığı tüm güzellikler, bir temâşâ boyutuna sahip olup Allâh’ın güzelliğine ve mükemmelliğine bizi ulaştıracak birer araçtır. Bu çalışmamızda temâşâ kavramını ele alarak Klasik şiirin en büyük şâirlerinden biri olan Fuzûlî’nin güzelliğe nasıl baktığını ve güzelliğin onun elinde nasıl bir temâşâ objesine dönüştüğünü incelemeye çalışacağız.