Arama Sonuçları

Listeleniyor 1 - 10 / 31
  • Öğe
    Görüntülerin esinleyici gücünün geleceğe yönelik yeni düşünceler oluşturmasındaki rolü
    (Ankara Üniversitesi, 2012-11) Uzun Aydın, Derya; Cereci, Sedat
  • Öğe
    Kral Attalos heykeline saygısızlık
    (SOBİDER, 2015-12) Uzun Aydın, Derya
    Günümüzün Antalya (Adalya) kenti, çok eski tarihlerde burayı bir cennet yurdu olarak gören Kral II. Attalos tarafından kurulmuştur. Bergama (eski adıyla Pergamon ) Krallığı, uzun süre Kral I. Attalos tarafından yönetilmiştir. Kralın iki oğlu vardır; II. Eumenes ve kardeşi II. Attalos. Kral II. Eumenes döneminde, Bergama (Pergamon) Krallığı’nın ilerlediği bilinmekle birlikte, Romalılar Anadolu’ya girmişlerdir. Bu süreçte Romalılar ile işbirliği yapılmak durumunda kalınmıştır. Bunun sonucunda da, Galatların yenildiği bilinmektedir. II. Eumenes her konuda başarılı bir krallık yönetmiştir. Kendisi M.Ö. 159 yılında 62 yaşında hayata gözlerini kapamıştır. Hayatı boyunca ise, her işte yanında kardeşi II. Attalos bulunmuştur. Attalos, kardeşi II. Eumenes’e büyük saygı duymuş ve sevgisini hiç bir zaman esirgememiştir. Onun bu tutumu, Romalılar arasında da ün salmış ve Attalos’a ‘kendisine saygı ve sevgi gösterilen kişi' anlamına gelen 'Persona Grata' unvanı verilmiştir. Kral II. Attalos, Anadolu'daki egemenliklerini garantilemek isteyen Romalılar tarafından oyuna getirilmek istenmiş ve kendisine ‘kardeşine isyan etmek şartı ile’ Bergama Krallığı'nın bir bölümü önerilmiştir. Ancak Attalos, bu oyuna gelmemiş ve her zaman kardeşinin yanında olmuştur. Kral Attalos, akıncılarının 'cennet' dedikleri ve ülkesini kuracağı Akdeniz’e gelmiş ve burada yeni kentini inşa etmiştir. Bu yeni kente, Kral Attalos'un adından esinlenerek 'Attaleia' ismi verilmiştir. Kral Attalos bahsi geçtiği üzere, her dem kardeşinin yanında olmuş ve bu kardeş severliği herkesin diline düşmüştür. Nitekim günümüz yüzyılında, kente adını veren kral için bir heykel yapılmak istenmiş ancak bu heykel daha yerine dikilmeden bir çok sivil toplum örgütü tarafından eleştiri ve tartışmalara maruz bırakılmıştır. Çünkü heykel, bazıları tarafından çok farklı yorumlanmış ve kardeş severlik” anlamından saptırılmıştır. Oysa bu kente adını veren “Krala” saygısızlık edildiği ise hiç düşünülmemiştir
  • Öğe
    Sanatta insanların temel ihtiyaçlarından olan uyku, dinlenme ve uzanma gibi olguların yansıtıldığı eser örneklerinin ve sanatçılarının değerlendirilmesi
    (Saybilder Yayıncılık, 2018-09-15) Uzun Aydın, Derya
    nsanlığın temel ihtiyaçlarından olan uyku, yerde, kırda, bahçede, koltuk, yatak vb gibi yerlerde oturması, dinlenmesi veya uzanması, insanoğlun varoluş sürecinden beri süregelen olgular olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu doğrultular ışığında, bu yaşam ihtiyaçlarının sanat hayatına da yansıyıp yansımadığı düşünülmüş ve araştırmalar bu çalışmanın oluşmasına neden olmuştur. Neticede, sanatçıların da toplumun birer parçası olduğu düşünüldüğünde, gördüğü ya da yaşadığı buna benzer olguları eserlerine yansıtması kadar doğal bir şey olamaz. Bunun doğal bir sonucu olarak da farklı üsluplarda, farklı sanatçılar tarafından bu konuya değinenler, kendi bakış açıları ve üslupsal değerlendirmeleri ışığı altında ele almışlardır. Bu yönde yapılan çalışmalara dikkat edildiğinde görülmüştür ki, mitolojik temalardan etkilenerek yapılmış örnekler, bir eğlence, parti, gezinti veya sahilde oturmuş dinlenenler veya uyuyanlar ya da özellikle yıkanırken dinlenme ihtiyacını gerçekleştirenler ya da sadece uykuya dalmış figürler de görülmüştür. Özellikle mitolojik esinlenmelerin getirisi olduğu düşünülen “çıplak veya nü” figürler, çalışmada sıklıkla görülecektir. Giorgione’nin “Uyuyan Venüs”ünden, Anne-Louis Girodet de Roussy-Trioson’un “Endymion’un Uykusu”na, Courbet’nin “Uyku”suna kadar benzer çalışmalar bunlara örnek olarak gösterilebilir. Böylelikle, görülenin arkasında yatana, ayrıntıya inen çalışmalara tanıklık edilmiş olur
  • Öğe
    Bir sanatçının ardından: “günümüzün tanınmayı hak eden bir sanatçısı (idi)”: söyleşiler ve röportajlarıyla Cengiz Çekil
    (IVPE, 2020-06) Uzun Aydın, Derya
    Bu çalışma, tanınmayı hak etmiş ancak çoğunluğun ismini dahi duymadığı ve günümüze yakın zamanlarda ölen bir sanatçıya “Cengiz Çekil’e atfedilmiştir
  • Öğe
    Türk heykel sanatı ve ilk heykeltıraşlar
    (Gece Kitaplığı, 2014) Uzun Aydın, Derya
    Sanayii Nefise Mektebi`nin Türk Heykel Sanatındaki Yeri ve İlk Heykeltraşlar ismini taşımakta olan bu çalışmada amaç, Türk Heykelinin mektep sayesinde kazandığı önemi vurgulamak ve Osmanlı`nın son döneminden Cumhuriyet`in ilk yıllarına (1930`lu yıllar) kadarki süreçte ismi geçen heykeltıraşları değerlendirmektir. Bununla birlikte Sanayii Nefise Mektebi de, tüm bölümleriyle beraber değerlendirilmeye çalışılmıştır. İzlenilen çalışma yöntemini; kaynak taramaları dışında yapılan arşiv çalışmaları oluşturmuştur. Yazım aşamalarında, önemli olan detaylar &`;italik” olarak vurgulanmaya çalışılmıştır. İncelenen çalışmalardan biri olan Seçkin Naipoğlu`nun &`;Sanayii Nefise Mektebi`nde Sanat Tarihi Yaklaşımı ve Vahit Bey, Ankara 2008” isimli tezi, mektep hakkında ders programları ve ders içerikleri hakkında bilgiler içermektedir. Ancak bu çalışma, mektebin sanat tarihi dersi ve Vahit Bey üzerine ağırlık kazanması ile yaptığımız çalışmadan ayrılmaktadır. Neticede bu çalışma mektebin ders programlarından öte; mektebin heykel bölümü ve heykel sanatçıları üzerine yoğunlaşmaktadır. Aynı şekilde, Fatma Ürekli tarafından yazılmış olan &`;Sanayii Nefise Mektebi`nin Kuruluşu ve Türk Eğitim Tarihindeki Yeri, İstanbul 1997” isimli çalışma, özellikle arşiv çalışmalarımız için yardımcı bir kaynak olmuştur. Bu doğrultuda, Başbakanlık Osmanlı Arşivi taranmış ve Osmanlıca belgelere ulaşılmaya çalışılmıştır. Ayrıca Sevay Okay`ın &`;Anıt Heykeller Dışında Türk Heykeli, Ankara 1990” isimli tezi incelenmiş, bu çalışmada ayrıca anıt heykellerden de bahsedilmiştir. Yine Okay`ın çalışmasından farklı olarak; tezimiz Osmanlıca belgeler ve gazetelerle desteklenirken, görsel güncellemeler yapılmıştır.
  • Öğe
    Koleksiyon toplanmasından müze yapılarına geçiş aşamaları ve ilk müze okulu (İzzediniye) açma girişimi
    (The Journal of International Lingual, Social and Educational Sciences, 2020-06-25) Uzun Aydın, Derya
    İnsanoğlu, erken tarihlerden itibaren önemli eşyaları toplama ve saklama ihtiyacı içinde olmuştur. Eserlerin toplanması, korunması ve halka sunulması koleksiyonculuk anlayışından müze anlayışına giden yolu açmıştır. Neticede müzelerde yer alan hazineler de, aslında koleksiyonların ilk örnekleridir. Tarihte ortaçağ döneminde, kiliseler birer “koleksiyoncu” iken yerini sonradan soylulara bırakmıştır. Asıl “müze koleksiyonu” kavramı da Rönesans evresiyle önem kazanmıştır. 19.yüzyılda daha da önem kazanan ve bir çeşit “koleksiyon evi” olarak görebileceğimiz müzeler, Osmanlı topraklarında da aynı ihtiyaçlardan doğmuştur. Bu yüzyıllarda doğan Osmanlı müzeciliği, Osmanlı hükümeti tarafından “Müze-i Hümayun” adıyla anılmıştır. Osmanlı müzeciliğine geçiş aşamaları da;artan ve çoğalan hazineleri toplama ve saklama gereksinimini karşılamaya yönelik olmuştur. Sıra; bu müzelere ya da koleksiyon evlerine gerekli olacakdonanımlı elemanları yetiştirmeye gelmiştir. Neticede, 1875’te Osmanlı padişahı tarafından onaylanan bir tezkere ile “müzecilik ve eski eserler alanında uzman yetiştirmek” amacıyla bir müze okulu yani “Müzeyi Hümayun Mektebi-İzzediniye” açılması planlanmıştır. Böylelikle kazı yapabilecek, eser toplayabilecek ve bunları koruyabilecek kişiler (bir çeşit koleksiyoncu) yetişmiş olacaktır. Ancak bu okul, tüm çabalara rağmen eğitime başlayamamış ve sonrasında da yerini “Sanayi-i Nefise Mektebi”ne bırakmıştır.
  • Öğe
    İhsan Özsoy ve Kadıköy-Süreyya sineması (Süreyya Opereti) kabartmaları
    (İstanbul Medeniyet Üniversitesi, 2013-10) Uzun Aydın, Derya
  • Öğe
    Benzer ve farklı yönleriyle resim ve sinema ilişkisi
    (The Journal of Academic Social Science Studies, 2017-05-31) Uzun Aydın, Derya
    Sanayi Devrimi ve teknolojik gelişmelerin yaşandığı 19.yüzyıl, görsel sanatlar açısından da bir takım gelişme ve ilerlemelere sebep olmuştur. 20.yüzyıla geçtiğimizde de, modernleşme süreci hız kazanmış ve bu gelişim ve değişim günümüze kadar süregelmiştir. Yaşanan değişim ve gelişmelere, resim sanatı da ayak uydurmuş ve dönemin sosyal, kültürel ve toplumsal anlamdaki yeniliklerini yansıtarak gelişimini sürdürmüştür. İnsanoğlunun daha mağara dönemlerinden itibaren uygulamaya başladığı bu sanat dalı, beraberinde üslupsal yenilikleri de getirmiştir. Görsel anlatımlar denilince, sanat dalları içerisinde resimle birlikte fotoğraf sanatının da, 19.yüzyıla damgasını vurduğu söylenebilmektedir. Fotoğraf sanatının icadını takiben , yedinci sanat dalı olarak sinema sanatının da ortaya çıkması, bu yüzyıllar açısından önemli gelişmeler olarak sayılabilir. Sinema sanat dalı, kendine has üslubuyla yepyeni bir sanat dalıdır ve günümüze kadar teknolojik getirilerden de faydalanarak hızla gelişim kazanmıştır. Resim sanatıyla bir çok açıdan benzer ve farklı özellikleri içinde barındıran sinema, kimi yerde filmsel mekan ve zamanı sağlama sanatı olarak tanımlanırken, bir başka yerde filmlerin canlı resimler olduğu savunulur. Bu bağlamda, resim ve sinemanın ilişki içerisinde olduğu da anlaşılabilmektedir. Sinema sanatı ile resim sanatının karşılıklı ilişkileri incelendiğinde, karşımıza birkaç ortak nokta çıkacaktır. Bunlar içerisinde en önemlisi, görüntünün ortaklığıdır. Birkaç resim karesinden oluşan sinema ve ayrıca resim sanatında zaman öğesi, mekan kavramı, atmosfer, ışık-gölge gibi karşılaştırmalı kavramlara değinilmiş, her iki sanat dalının aslında optik bir illüzyon gösterisinden ibaret olduğu anlaşılmıştır. Bu ortak noktalar örneklerle de pekiştirilerek, görsel zenginlik sağlanmıştır.
  • Öğe
    Sanayi-i nefise mektebi ve Paris güzel sanatlar okulu “l’ecole des beaux-arts” üzerine bir değerlendirme
    (ASOS JOURNAL, 2014-09) Uzun Aydın, Derya
    Osmanlı İmparatorluğu, tarih boyunca Fransa ile ilişkiler kurmuştur. Bu ilişkiler neticesinde, Osmanlı’da eğitim gören bir çok öğrencinin özellikle Paris’e gönderildiği bilinmektedir. Ayrıca karşılıklı kurulan elçilikler bu ilişkileri pekiştirmiştir. Sanayi-i Nefise Mektebi, Osmanlı Devleti’nin ilk güzel sanatlar okuludur. 1883 yılı Mart ayında açılan bu okul, eğitim programından yönetmeliklerine, öğrenci alımlarından ders seçimlerine kadar bir çok unsurda kendisine Paris’teki güzel sanatlar okulunu (L’Ecole Des Beaux-Arts) örnek alır. 19. Yüzyılda tüm Avrupalı öğrencilerin okumak için geldikleri bu okul, dönemin Paris’ini sanat merkezi haline getirmiştir. Yurtdışında eğitim gören Sanayi-i Nefise Mektebi öğrencilerin çoğu, yurda döndükten sonra mektepte hocalık yapmışlardır. Çoğunluğu gördükleri, etkilendikleri akademik ve klasik anlayışı çalışmalarına yansıtmışlardır.
  • Öğe
    İslamiyet öncesi eski Türk inanışları veya mitolojisi ile Antik Dönem (Yunan veya Roma) mitolojisinin karşılıklı olarak değerlendirilmesi
    (Muş Alparslan Üniversitesi, 2019-05-06) Uzun Aydın, Derya
    Mitoloji, “Efsaneler Bilimi” olarak da adlandırılabilir. Mitoloji temasının Avrupa ve kökeninin dayandığı Antik Yunan veya Roma için ne kadar önemli olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Bu bağlamda, Eski Türklerde mitolojik tema öykülerinin de ne kadar değerli olduğu gerçeği ortaya çıkacaktır. Türk mitolojisinde, ata kültü, tanrı inancı özellikle Şamanizm veya Budizm, balballar, anıtlar, göçebe yaşam kültü ve elbette hayvan üslubu Türk sanatı ve mitolojisinde akla ilk gelen konular olmaktadır. Avrupa Mitolojisine kaynaklık eden Yunan veya Roma mitolojisi de evren ve dünyanın başlangıcı, insanın var oluşu, doğada var olan olgular ve Olympos’lu büyükler yani Tanrı, Tanrıça, Yarı Tanrılar veya mitolojik-efsanevi yaratıklardan oluşan zengin mitolojisi ile dikkat çekmektedir. Olaylar örgüsünde doğma, yaşam, evren, doğa gibi kült inanışların varlığı görülecektir