17 sonuçlar
Arama Sonuçları
Listeleniyor 1 - 10 / 17
Öğe Kelâm’da illiyyet ilkesi bağlamında atom teorisi(Batman Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, 2020-06-30) Uysal, Ekremİnsanoğlu tarih boyunca tabiat olayları arasındaki sebep-sonuç ilişkisine dikkat etmiş ve âlemdeki düzene bakarak yüce bir varlığa inanma ihtiyacı hissetmiştir. Zamanla âlem ve Tanrı arasında tabiî bir nedensellik ilişkisinin olduğunu fark ederek insanın buradaki konumunu tartışmaya başlamıştır. Bir tarafta antropomorfizm diğer tarafta totemizm düşüncesinin insanların inançlarını şekillendirmeye başladığı bir dönemde âlemi oluşturan unsurları daha çok araştırma imkânı bulan insanoğlu, Tanrı, âlem ve insan arasındaki karmaşık yapıyı illiyyet ilkesi bağlamında ortaya koymaya çalışmıştır. Kökeni eski Yunan ve eski Hint medeniyetlerine dayanan illiyyet ilkesi, kozmolojik ve epistemolojik bir doktrin olarak günümüze kadar önemini korumuştur. İslâm kelâmında atomculuk düşüncesinin Ebü’lHüzeyl el-Allâf (ö. 235/849-50) tarafından ortaya atıldığı kabul edilmektedir. Klasik dönem kelâmcıları âlemin, Allah’ın zâtı dışındaki varlıklardan meydana geldiğini ve bu varlıkların da atom, cisim ve arazlardan oluştuğunu ifade etmişlerdir. Kelâmcılar âlemin atomlardan meydana geldiği konusunda ittifak halinde olsalar da atomun tanımında farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.Öğe Ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel boyutlarıyla "göçlerin geleceği" uluslararası sempozyum(Nobel Akademik Yayıncılık, 2022-10-01) Bimay, Muzaffer; Şimşek, ŞahinÖN SÖZ Son yüz yılda artan uluslararası göçler; ikili ve bölgesel ilişkileri, güvenliği, ulusal kimliği ve egemenliği etkileyerek dünya genelinde ülkeleri ve toplumları yeniden şekillendirmekte ve toplumsal yapıların değişim ve dönüşümü üzerinde önemli etkiler bırakmaktadır. Bu durum, göç olgusuna olan ilgiyi de arttırmaktadır. Özellikle son dönemlerde Suriye ve Afganistan’dan yapılan göçlerde entegrasyon, vatandaşlık ve geri gönderme konuları sık sık tartışılmakta ve uluslararası kamuoyunun dikkat- leri bu alana yönelmiştir. Bu nedenle tüm dünyayı olduğu gibi ülkemizi de derinden etkileyen böyle bir soruna duyarsız kalmamak için Ekonomik, Sosyal, Siyasal Ve Kültürel Boyutlarıyla “Göçlerin Geleceği” Uluslararası Katılımlı Sempozyum, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği ve İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı destekleriyle 14-15 Nisan 2022 tarihinde Batman Üniversitesi ev sahip- liğinde düzenlenmiş ve uluslararası göçün geleceği yerel ve uluslararası tüm pay- daşlarla tüm alanlarda derinlemesine tartışmaya açılmıştır. Göçlerin Geleceği Uluslararası Sempozyumu’nda göç konusunun değerlendir- ilmesi, tartışılması, temaya ilişkin yeni bilgi üretilmesi, duyarlılık yaratılmasına katkı sağlanması ve bilginin paylaşılarak yayılmasının teşvik edilmesi için önemli bir ortam sunulmuştur. Bu organizasyon ile disiplinlerarası ve geniş bir yelpazeye uzanan bir tartışma ortamı yaratılmış ve genç araştırmacı adayların değerli aka- demisyenlerle bir araya gelmesi sağlanarak deneyim kazanmalarına da yardımcı olunmuştur. Ayrıca bu etkinlik ile göç sorununa ilişkin olarak yapılacak yeni çalışmalara alt yapı oluşturulmasına, göç sorununun hemen her düzeyde yeniden tartışılmasına ve yeni çözüm modellerinin geliştirilmesine katkı sağlanması da amaçlanmıştır. Sempozyuma, başta Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Türkiye Temsilcisi Philippe Leclerc, İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı Uyum ve İletişim Genel Müdürü Dr. Gökçe OK olmak üzere birçok kamu kurumu ve STK temsilcisi, dört kıta ve 16 ülkeden akademisyenlerin katılımıyla İngilizce, Arapça ve Türkçe dillerinde 200’den fazla akademisyen tarafından 125 tam metin bildi- ri sunulmuş ve çeşitli kamu kurum ve kuruluş ile sivil toplum örgütleri tarafından sunumlar yapılmıştır. Tam metin bildirilerin bazıları bu kitapta yer almış, geri kalanı ise yazarların tercihlerine göre farklı akademik dergilerde yayımlanmıştır. Böylece bu kitabın ve makalelerin yayımlanmasıyla bu etkinlik daha anlamlı hale gelecek ve ilgili herkese ulaşma fırsatı sağlanacaktır. Bu anlamda bu kitap, gerek akademi- syenler, gerekse uygulayıcılar için önemli bir kaynak niteliği taşıyacaktır. Ayrıca bu kitapta yayımlanan yazılar, yazarların kişisel görüşlerini yansıtmaktadır. Yayımlanan yazılar kaynak gösterilerek kullanılabilecektir. 17 Eylül 2022 Doç. Dr. Muzaffer BİMAY Sempozyum Düzenleme Kurulu BaşkanıÖğe Vahdet-i vücûd düşüncesi muvâcehesinde Risâle-i Nûr’daki varlık mertebeler(2018) Erin, AbdulvehapBu çalışmamızda Risâle-i Nûr’un değişik bölümlerinde serpiştirilmiş bir şekilde işlenen varlık mertebeleri için vahdet-i vücûd geleneğinde yapılan tertîbler içerisinde en uygun olduğunu tespit ettiğimiz yedili tertîbi esas aldık. Önce her mertebe için vahdet-i vücûd literatüründen öz bilgiler verdik. Ardından ilgili mertebe için Risâle-i Nûr’da tespit ettiğimiz bilgileri derledik. Böylelikle ilâhî tecellînin Risâle-i Nûr’da vahdet-i vücûd geleneğinde olduğu gibi belli düzeylerde ve sistematik olarak ele alınıp alınmadığı, alındıysa bu tecellî/varlık mertebelerinin neler olduğu şeklindeki temel husûsları genel bir çerçevede açıklığa kavuşturmayı amaçladık.Öğe Kur'ân ayetleri bağlamında ayrılıkların giderilmesi ve toplumsal birliğin sağlanması(Batman Üniversitesi, 2017) Aydın, ŞükrüAllah'ın yarattığı en değerli varlık olan insan, toplumsal bir varlıktır. Tarihi süreçte her toplumda olduğu gibi, Müslüman toplumlarda da bölünmeler, parçalanmalar, buna bağlı olan stereotipik bakışların (kalıp yargılar) etkisiyle toplumda iç çekişmeler, savaşlar ve acılar yaşanmış, günümüzde de yaşanmaktadır. Kur'ân'da peygamberlerin ve ilâhî kitapların gönderilmesindeki temel amaçlardan birinin de, ayrılığa düşülen hususlarda hüküm vermek ve onları çözüme kavuşturmak olduğu belirtilir. (Bakara, 2/213; Zuhruf, 43/63) Dolayısıyla bütün peygamberler, tevhid dinini ikame etmek, toplumdaki birlik ve kaynaşmayı sağlamak, kıskançlık ve tefrikayı engellemek için gönderilmişlerdir. Bu açıdan onların getirdiği dinin kilit taşı olan tevhid, sosyal yaşamı, ilim ve dini bir bütün olarak ele alır ve onları birbirinden ayırmaz. Bu bakış açısı aynı zamanda evren - insan ve tanrı bütünlüğünün sağlanmasıdır.Öğe İbn Haldun Mukaddime’yi İhvân-I Safâ’dan mı çaldı?(Batman Üniversitesi, 2023-01-01) Kabul, ZeynepHicri 808'de vefat eden Arap asıllı Fas’lı tarihçi Ebu Zeyd Velidudin Abdurrahman bin Haldun İslam Arap kültüründe önemli bir yere ve saygın bir konuma sahiptir. Nitekim onun Mukaddime adlı kitabı genel olarak İslam kültür tarihinde ortaya çıkan en önemli kitaplardan biri olarak görülür ve birçok modern araştırmacı onu sosyolojinin kurucu kitabı sayar. Asırlardır bu kitap ve müellifine verilen takdire rağmen bazı çağdaş araştırmacılar onun kendinden önceki yazarların fikir ve görüşlerinden birçok alıntı yaptığını ve o yazarlara işaret etmeden görüşlerinin içeriğini nakledip bilimsel hırsızlık (intihal) türlerinden birini gerçekleştirdiğini söyleyerek Endülüslü tarihçiye yöneltilen bu yüce övgüye karşı çıkmışlardır. Mısırlı düşünür Dr. Mahmud İsmail Abdurrazık onu İhvân-ı Safâ topluluğunun fikirlerini çalmakla itham ederek İbn Haldun’a eleştiri okları yönelten araştırmacılardan biridir ve bunu Nihâyetu Ustûre: Nazâriyyetu İbn Haldûn Muktebesetün min İhvân-ı Safâ (Efsanenin sonu: İbn Haldun’un Teorileri İhvân-ı Safâ Risâlelerinden Alıntıdır) adlı kitabında ayrıntılı bir şekilde tartışır.Öğe Molla Sadra’da bilginin mahiyeti(Batman Üniversitesi, 2017) Baran, SedatMolla Sadra bilgiyi varlık kavramı gibi bedihi bilmekte ve bunun tanımlanamayacağına inanmaktadır. Ona göre bilginin hakikati bilgi kavramı gibi bedihi olmayıp yalındır. Yani hangi açıdan bakılırsa bakılsın maddeden soyuttur. Tabi bu bizim bilgi hakkında lafzi bir tanım yapamayacağımız anlamında değildir. Nitekim Molla Sadra’nın kendisi bu işi yapmış ve bilgiyi “yalın, saf ve bilfiil varlık” diye tanımlamıştır. Bu tanıma göre mahiyet, bilkuvve varlık ve cisim bilginin mısdakı olamazlar. Zira madde ve gereksinimlerinden ari yani maddeden soyut olan nesnel varlıkların formları ancak bilginin mutaallıkı olabilirler. Molla Sadra buna ilave olarak bilginin varlık gibi farklı yoğunluk dereceleri olduğuna da inanmaktadır.Öğe Bazı Arapça ifadelerin hatalı kullanımı üzerine bir değerlendirme(Batman Üniversitesi, 2022-07-04) Babayiğt, EmrahBu araştırmada, Arapça dil kullanımında, Arapça’yı sonradan öğrenenlerin yanı sıra Arapça’yı ana dili olarak kullanan kişilerde bile giderek artan dilsel hatalardan, fasih Arapça konuşan kişilerin günümüzdeki kelime kullanımlarında çeşitli dilsel hatalar yapmasından bahsedilecektir. Herhangi bir araştırmaya tabi tutulmadan doğru kullanıldığı düşünülen bazı kelimelerin hatalı kullanımlarının olması araştırmanın temelini oluşturmaktadır. Araştırmamamızın diğer amacı, kelime kullanımlarındaki yanlışları göstermekle birlikte bazı yaygın kullanılagelen hataların tespit edilip klasik ve modern sözlükler ile incelemeye tabi tutulmasıdır. Kelime kullanımlarındaki yanlışları göstererek Arapça’yla ilgilenen kişilerin dil bilincini arttırmak ve kelimelere daha dikkatli yaklaşmalarını sağlamaktır.Öğe Eyyûbîler döneminde makâsıd çalışmaları(Batman Üniversitesi, 2021-12-14) Aslan, AbdulğalipFıkıh usûlünün önemli konularından biri olan makâsıd ilmi İslam hukukçularının ilgisini her dönemde çekmiştir. Bunun nüvelerini ilk olarak İmam Şâfiî ve Kaffâl eş-Şâşî’de bulmak mümkündür. Bunların akabinde sırasıyla İmâmü’l-Haremeyn Cüveynî ve Gazzâlî’nin de bununla ilgilendiği ve makâsıd düşüncesine önemli katkılarda bulunduğu görülmektedir. Şâfiî ile başlayan ve adı geçen fakihler ile devam eden bu ilgi Eyyûbîler dönemindeki fakihler tarafından da sürdürülmüştür. Eyyûbîler döneminin önemli fakihlerinden biri olan İbn Abdisselâm tarafından makâsıd müstakil bir ilim olarak tasnif edilmeye başlanmıştır. Öğrencisi Karâfî müstakil bir ilim olarak telakki edilen makâsıdın sistemleşmesine büyük katkıları olmuştur. İbn Abdüsselâm ve öğrencisi Karâfî, çalışmalarında sık sık maslahata vurgu yaparak birçok fıkhî meselelere makâsıd çerçevesinde çözümler getirmişlerdir. Makâsıd düşüncesi, uzun süre Şâfiî mezhebinde tedavülde olan bir olgu olduğu halde Eyyûbî dönemindeki Şâfiî fakihlerin etkisi ile diğer mezhepler tarafından da kullanılmaya başlamıştır. Bu durum mezhepler arasındaki etkileşimde mekasadın etkin bir rolünün olduğunu göstermesi açısında önemlidir. Eyyûbîler döneminde Şâfiî fakihleri dışında diğer mezhep mensupları tarafından da makâsıd ilmi çalışılmaya başlanması, mezheplerin birbirinden etkilenmesi ve birbirine yaklaşması açısından da önem arz etmektedir. Makâsıd odaklı bu çalışmada Eyyûbî dönemi fakihlerinden İbn Abdüsselâm ve Karâfî’nin makâsıd eksenli çalışmaları merkeze alınmış, dönemin diğer fakihlerinin makâsıdla ilgili görüşlerine temas edilerek makâsıd literatürüne katkı sağlamak hedeflenmiştir.Öğe Arap gramerinin şiirle istişhâdında kabilelerin rolü(Batman Üniversitesi, 2023-01-01) Efe, Mehmet EminHicrî ikinci yüzyılda Arap yarımadasında dil hatalarının hızlı bir şekilde yayılması üzerine, İslâm dininin kutsal metinlerinin dili olan Arapçayı koruma altına alma çalışmaları başlatılmıştır. Bu bağlamda dil âlimleri, doğruluğundan emin olunan bir Arap sözünün şahit olarak kullanılmasından ibaret olan istişhâd yöntemini etkin bir şekilde kullanmışlardır. Kur’ân, hadis, nesir ve şiirin şahit olarak kullanıldığı istişhâd yönteminde şiir, şahit olarak en fazla kullanılan unsur olmuştur. Şiiri ile istişhâd edilecek şairlerin tespiti için fesâhat ölçü alınarak şairler, belirli ölçütlere göre tasnif edilmiştir. Şairlerin mensup olduğu kabileler de istişhâd açısından yapılan tasnifler arasındadır. Kabileler yabancı etkisine maruz kalma açısından tasnif edilmiş, dillerinde bozulma meydana gelen kabileler istişhâd sınırları dışında kabul edilmiştir. Bu çalışmada belirlenen örneklem gramer eserlerindeki gerçekleşen istişhâd, teorideki kabile bağlamında çizilen istişhâd sınırları ile karşılaştırılmıştır. Mezkûr konuya, istişhâd ile ilgili çalışmalarda değinilmiş olsa da konunun, ayrı bir çalışma olarak ele alındığına şahit olunmamıştır.Öğe Arap dili İle ilgili bazı ayetlerin belâgat açısından incelenmesi(Batman Üniversitesi, 2017) Mahmoud, Ahmed Badr Salem; Şimşek, Şahin“Arap dili ile ilgili bazı Ayetlerin belâgat açısından incelenmesi” başlıklı çalışmamızda, ilgili ayetlerin belâgatı üzerinde durduk. Tefsîr âlimlerinin ve edebiyatçıların görüşlerinden yararlanıp, ayetlerin siyak ve sibaklarını da dikkate alarak söz konusu ayetlerin, lafız ve üslup açısından ne derece mükemmel olduklarını ortaya koymaya çalıştık. Ayetleri betimsel-analitik yöntemle inceledik. Öncelikle, her ayeti tek tek ele alarak, ayetlerdeki edebî incelikleri açıkladık. Son olarak da ayetler arasındaki ortak noktaları belirtmeye çalıştık.