51 sonuçlar
Arama Sonuçları
Listeleniyor 1 - 10 / 51
Öğe Taming the late Quaternary phylogeography of the Eurasiatic wild ass through ancient and modern DNA(PLoS One, 2017-04-19) Gündem, Can Yumni; Bennett, E Andrew; Champlot, Sophie; Peters, Joris; Arbuckle, Benjamin S; Guimaraes, Silvia; Pruvos, Mlanie; David, Shirli Bar; Davis, Simon J M; Gautier, Mathieu; Kaczensky, Petra; Kuehn, Ralph; Mashkour, Marjan; Morales, Arturo; Muiz, Morales; Pucher, Erich; Tournepiche, Jean François; Uerpmann, HansPeter; Blşescu, Adrian; Germonpr, Mietje; Moull, Pierre Elie; Ötzan, Aliye; Walzer, Chris; Grange, Thierry; Geigl, Eva MariaTaxonomic over-splitting of extinct or endangered taxa, due to an incomplete knowledge of both skeletal morphological variability and the geographical ranges of past populations, continues to confuse the link between isolated extant populations and their ancestors. This is particularly problematic with the genus Equus. To more reliably determine the evolution and phylogeographic history of the endangered Asiatic wild ass, we studied the genetic diversity and inter-relationships of both extinct and extant populations over the last 100,000 years, including samples throughout its previous range from Western Europe to Southwest and East Asia. Using 229 bp of the mitochondrial hypervariable region, an approach which allowed the inclusion of information from extremely poorly preserved ancient samples, we classify all non-African wild asses into eleven clades that show a clear phylogeographic structure revealing their phylogenetic history. This study places the extinct European wild ass, E. hydruntinus, the phylogeny of which has been debated since the end of the 19th century, into its phylogenetic context within the Asiatic wild asses and reveals recent mitochondrial introgression between populations currently regarded as separate species. The phylogeographic organization of clades resulting from these efforts can be used not only to improve future taxonomic determination of a poorly characterized group of equids, but also to identify historic ranges, interbreeding events between various populations, and the impact of ancient climatic changes. In addition, appropriately placing extant relict populations into a broader phylogeographic and genetic context can better inform ongoing conservation strategies for this highly-endangered species.Öğe Bir grup gümüş Tarsos sikkesinin nümismatik ve arkeometrik açıdan değerlendirilmesi(Ankara Üniversitesi, 2015-05-01) Aydın, Mahmut; Devecioğlu, ÜlküYurtdışına kaçak yollarla eser kaçırılması yıllardır engellenmeye çalışılan bir durumdur. 1999 yılında Türkiye’den İsviçre’ye gönderilirken Zürih Havalimanı’nda yakalanan bir grup sikke de şans eseri yakalanmış ve ülkemize geri verilmiştir. Burada, bu grup içinde bulunan ve Zürih Havalimanı’nda yakalanan ve bir define olduğu düşünülen 23 âdet gümüş Kilikia-Tarsos kent sikkesi çalışılmıştır. Tarsos, Roma egemenliği altında gümüş sikke basma ayrıcalığına sahip kentlerden biridir. İmparator Augustus’tan İmparator Macrinus’a kadar gümüş sikke basan kent, Traianus zamanında burada 4 örneğini göreceğimiz tetradrahmi, Hadrianus zamanında ise ağırlıklı olarak tridrahmi biriminde gümüş sikke basmıştır. Her iki imparatorun adına gümüş sikke basan diğer Anadolu kentlerinde de görülen unvan ve ikonografik özellikleri burada yayımlanan 23 adet sikkede de görmek mümkündür. Bu çalışmada incelenen Tarsos kent sikkeleri tahribatsız enerji dağılımlı X-ışını floresans spektrometresi (ED-XRF) ile analizleri yapılarak kimyasal kompozisyonu belirlenmiş ve analiz sonuçları aynı dönemin Roma darplarıyla karşılaştırılmıştır. Karşılaştırma sonucunda Tarsos gümüş sikkelerinin Roma darplarıyla benzer oranlarda gümüş içerdiği anlaşılmıştır.Öğe Uluslararası mevzuatlar ışığında Türkiye’deki yüksek eğitim sisteminde koruma eğitimi: Genel değerlendirme ve öneriler - 1(İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 2011-12-01) Güner, Saadet; Öz, Ali Kazım; Aydın, MahmutFriends of Cultural Heritage- FOCUH (‘Kültürel Mirasın Dostları Derneği’- KUMID) in Istanbul as the Project Beneficiary and Dokuz Eylül University (DEU) in Izmir as the Project Partner carried out the Project entitled ‘EU Legislation on Cultural Heritage and Turkey’ within the framework of the ‘Civil Society Dialogue: Europe- Bridge of Knowledge Program’ between December 2006-07. In this Project, as of September 24, 2007, all EU legislations on ‘Culture’ and other international legislations published by UNESCO, COE, ICOMOS, ICOM, etc. on ‘Culture-Cultural Heritage-Conservation’ considered in ‘EU acquis communautaire’ were translated into Turkish from English (300 legislations and 2000 pages). They were published on the web site of the Project (http://www.kumid.eu/euproject/proje.html) and the Project Books within two volumes in 2007. Between 2008-09, each international legislation translated into Turkish during this Project and each article of them were analysed by the team of KUMID within the framework of various disciplines such as economy, trade, statistics, law, planning, engineering, architecture, archaeology, etc. and a draft report was prepared in 2009. This report includes three main themes: 1) Approaches and implementations of the decision makers and public instutions about the conservation of cultural heritage should be changed in parallel with contemporary and international standards as well as international engagements of the Republic of Turkey. 2) Approaches, implementations, education and training programs in each department of various disciplines related to the conservation of cultural heritage directly or indirectly in the Higher Education System of Turkey should be changed within the framework contemporary and international standards as well as international engagements of the Republic of Turkey. 3) In order to realize those themes; a) Effective public awareness on those subjects should be made. b) International and national legislations should be studied in compulsory subjects or optional courses in each department of various disciplines related to the conservation of cultural heritage directly or indirectly in the Higher Education System of Turkey. In this paper, those themes are expressed in detail. In the first part of the paper, information about ‘EU Legislation on Cultural Heritage and Turkey’ is given. In the second part, the brief history of the conservation of the cultural heritage is talked about. General analysis of the ‘International Legislation’ and ‘Education in International Legislation’ is made in the third part. In the last part of the Paper, ‘Conservation Education in the Higher Education System of Turkey’ within the Framework of the International Legislations is described in detail and some suggestions are made.Öğe Troas bölgesinin MÖ 3. bin yıl hayvancılık ekonomisini anlamak(İçdaş Yayınları, 2018-10) Gündem, Can YumniÖğe Olba kazısı seramik buluntuları arkeometrik analizleri(Bilgin Kültür Sanat, 2016-01-01) Aydın, Mahmut; Akyol, Ali AkınOlba kazılarında farklı bölgelerinden ele geçen seramik buluntular arkeometrik yöntemler kullanılarak incelenmiştir. Öncelikle kodlanıp fotoğraflanarak belgelenen örneklerin renk değerleri L*a*b* renk sistemi kullanılarak belirlenmiştir. Örneklerin petrografik özellikleri ince kesit optik mikroskop analiziyle, kimyasal yapısı da XRF ve SEM-EDX analizleri ile belirlenmiştir. İnce kesit optik mikroskop analizi ile seramikler; matriks/agrega içeriği, agrega türü/ dağılımı/boyutu, gözenekliliği ve matriks kil yapısının özelliklerine göre gruplandırılmıştır. Seramiklerin pişirim sıcaklıkları 750-950°C arasında olmalıdır. Bazı örneklerin agrega içeriğinde tuğla kırığı parçaları da belirlenmiştir. Seramik örneklerin hammadde içeriğini kumtaşlarından ayrışmış yerel kayaç kırıkları oluşturmaktadır. Seramiklerin Sr ve Zr içeriklerine göre, üretimlerinde çoğunlukla karasal olmak üzere karasal/denizel hammadde karışımı kullanılmış olmalıdır. XRF analizi sonuçlarına göre seramik örnekler 2 grup halinde sınıflandırılmıştır. SEM-EDX analizi, seramiklerin gövde ve astarlı yüzeylerinin homojen bir yapıya sahip olmadığını göstermiştir.Öğe Kilikya, Kommagene ve Antakya mozaiklerinde yapı betimlemeleri ve türleri(Batman Üniversitesi, 2018) Özdemir, Batuhan; Zoroğlu, Kamil LeventÇeşitli malzemeler üzerindeki yapı betimlemelerinin geçmişi oldukça eskiye gider. MÖ 6. yüzyılda Grek vazolarında, Helenistik Dönem'de resim ve mozaikte, Roma Dönemi'nde özellikle kabartmalarda bunların örneklerini görmek mümkündür. Bu çalışmada, Kilikya ve Kommagene Bölgeleri ile Roma Dönemi'nde mozaik sanatı bakımından en önemli merkezlerden biri olan Antiokheia ve yakın çevresinde günümüze kadar ortaya çıkarılmış olan mozaikler üzerindeki çeşitli yapı betimlemeleri, bu yapıların kompozisyon içindeki işlevi ve bunların tipolojisi ele alınmış ve değerlendirilmiştir. Bu bağlamda öncelikle mitolojik hikayelerin betimlendiği mozaiklerdeki yapılar bir grup olarak ele alınmıştır. Çalışmanın belki de en önemli grubunu sayıca az olsa da kent betimlemelerinde yer alan yapılar oluşturmaktadır. Bu bağlamda oldukça iyi korunmuş olmalarıyla dikkati çeken iki örnek; Kelenderis Mozaiği ve Antiokheia'dan Yakto Mozaiği çalışmanın bu bölümünün ana malzemesini oluşturmaktadır. Bunlardan Yakto Mozaiği'nin -birçok araştırmacı tarafından değerlendirilmiş olsa da- her zaman yeni yorumlara açık bir örnek olduğunu düşünüyoruz. Bu yüzden bu mozaik hakkında kendi değerlendirmelerimizi de sunmaya çalıştık. Kilikya Bölgesinden tek örnek olan Kelenderis Mozaiği'nde, Madaba Mozaiği'nden farklı olarak ayrıntılı bir şekilde tek bir kentin betimlendiği görülmektedir. Çalışmanın son grubunu ise özellikle Geç Antik Çağ'da Roma dünyasında yaygınlaşan kırsal yaşamın yansıtıldığı ve bu temayla bağlantılı yapıların da betimlendiği "pastoral" manzaralar gelir. Bu grubun en önemli örneği ise Kommagene Germanikeiası'nda gün ışığına çıkarılmış olan mozaiktir. Bu dönemde çok geniş bir alanda benzerlerini gördüğümüz bu mozaikler üzerindeki yapı tipleri değerlendirilmiştir. Çalışmanın değerlendirme bölümünde, mozaikler üzerinde tiplerini belirlediğimiz yapı betimlemelerinin işlevleri üzerine daha önce yapılan değerlendirmeler ele alındıktan sonra varsa kendi önerilerimiz de sunulmuştur. Özellikle farklı dönemlere ait mozaikler üzerindeki yapıların mimari özellikleri ve bunların birbiriyle olan ilişkileri, ünik olan veya birbirine benzeyen tipler ele alınarak bir sonuca varmaya çalışılmıştır. Böylece, iki coğrafi bölgenin ve Antik Çağ'da Suriye'nin bir parçasını oluşturan Antiokheia'nın mozaik sanatında görülen yapı betimlemelerinin karakteri konusunda çeşitli öneriler getirilmiştir.Öğe Cavalries in the neo Assur army (pithaillu)(Davut YİĞİTPAŞA, 2019-06-28) Kaçmaz Levent, Esra; Biber, HanifiAssur askeri tarihinde ordunun en önemli kolunu bağımsız bir birim olan süvariler oluşturmuştur. Assur’da MÖ 1. bin yılda ilk kez karşımıza çıkan süvariler, düzenli savaşçı bir birlik olarak ilk kez II. Assurnasirpal (MÖ 883-859) Dönemi saray kabartmalarında tasvir edilmiştir. Okçu, kalkan taşıyıcı ve mızrakçıdan oluşan süvari sınıfı, savaş arabalarının kullanılamadığı ya da kısıtlı kullanılabildiği çamurlu alanlar, ırmaklar, suyolları, dağlık ve tepelik kırsal kesimler, ormanlık alanlar gibi engebeli ve zor arazilerde savaşabilmenin avantajına sahipti. Dahası süvarileri, zırh ve mızrak gibi silahların da etkisiyle savaş arabalarının girmekte zorlandığı elverişsiz bölgelerde en ağır silahlarla donatılmış düşmanlarına karşı savaş arabalarının yerini alabilecek etkin bir sınıf haline getiren etken süvarilerin ani baskın yapabilme özelliğinin olmasıdır. MÖ 8. yüzyıldan itibaren, Assur ordusunda okçu ve mızrakçılardan oluşan pithaillu veya sa pethalli süvari birlikleri, zor arazilerde görevlendirilmek için eğitilmiş atlı ekiplerdi. Süvariler, birincil görevleri ne olursa olsun, ordunun ihtiyaçlarına göre diğer görevlerde de yer alabiliyorlardı. II. Assurnasirpal (MÖ 883-859) III. Salmanesser (MÖ 858-824) ve III. TiglatPileser (MÖ 745-727) dönemine ait kabartmalarda, mızrakçı ve okçular çift olarak savaşmış, okçu atış yaparken; yanındaki mızrakçı atının dizginini tutar vaziyette tasvir edilmiştir. Bu zamanda binicilik henüz pek fazla bir gelişme gösterememiştir. Süvariler, ata eyersiz, üzengisiz olarak binmekte ve atı kolayca yönetemeyecekleri bir biçimde arkaya doğru oturmaktaydılar. Dahası süvarilerin giyindikleri zırh, kuşandıkları kalkan ve giydikleri ağır çizmeler, süvarilerin hareketini büyük ölçüde sınırlamaktaydı. II. Sargon (MÖ 721-705) döneminde süvari sınıfında birtakım gelişmeler olmuştur. Atların zırhla kaplanması bu dönemde görülmüş bir yenilik olarak karşımıza çıkmaktadır. II. Sargon (MÖ 721-705) döneminde süvariler, küçük bir yay ya da uzun bir mızrak ile silahlandırılmışlardır. Diğer yandan yine bu dönemde atın eyerini dengelemek ve ata zarar vermemek için at sağrısı ve göğüs bantları kullanılmaya başlanmıştır. Daha sonraları, bacakları ile atı kontrol etmeyi öğrenen Assur süvarisi, bu sayede at üzerinde ok atma becerisini kazanmıştır. Senharip (MÖ 704-681) ve Assurbanipal (MÖ 668-627) döneminde süvariler çift değil de tek sıra halinde, birbirini takip eden okçular ve mızrakçılar şeklinde sıralanmışlardır. Bu strateji piyadelerin yaraladıkları düşman askerlerinin süvariler tarafından öldürülmesinde de kolaylık sağlamıştır. Özellikle Senharip (MÖ 704-681) dönemi saray kabartmalarında, Assur süvarisinin, Elam okçularına saldırısını ve yokuşu tutan Elam okçularını bozguna uğratışı, süvari birliğinin savaşlardaki rolünün ne kadar önemli olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.Öğe Derekutuğun yerleşimi arkeozoolojik çalışmaları ışığında hayvan kalıntılarının tartılmasının önemi(Antropoloji, 2019-12-20) Gündem, Can YumniBu çalışmanın iki ayrı konu başlığı bulunmaktadır. İlk olarak Arkeozoolojik çalışmalarda hayvan kalıntılarının neden tartılması gerektiği tartışılmış, ikinci olarak ise bu metodun önemini gösterebilmek için Prof. Dr. Ünsal Yalçın’ın kazı başkanlığında yürütülmüş Derekutuğun Madenci Yerleşimi’nin Arkeozoolojik çalışmalarından örnek verilmiştir. Bu araştırma yalnızca Derekutuğun Yerleşimi’nden çıkarılan İlk Tunç Çağ III (İTÇ III) katmanlarına ait hayvan kemiklerinin incelenmesi üzerinedir. Çorum İl sınırları içinde yer alan Derekutuğun bir madenci yerleşimi olup, yakında bulunan bakır cevherinin günümüzden 4.000 sene önce madenciler tarafından çıkarılıp sonra işlendiği bir yerdir. Bakır cevheri çıkarmak ve işlenmesi için kurulmuş olan bu yerleşimde yaşamış insanların kırmızı et tüketme alışkanlıklarını anlamak aslında Anadolu arkeolojisi için bir ilk olmuştur. Madenciler kırmızı et ihtiyaçlarını eşit ağırlıkta sığır ve domuzdan tedarik ederken, koyun üçüncü sıradadır. Bu sonuçlar yakındaki Derekutuğun’nun çağdaşı olan Boğazköy yerleşimindeki hayvan bağlı ekonomisi ile çok keskin zıtlıklar göstermektedir.Öğe Koleksiyonların belgelenmesi(Kültürel Mirasın Dostları Derneği, 2016) Stiff, Matthew; Paolini, Anna; Migliorati, Beatrice Beccaro; Aydın, Mahmut; Bozkurttan, RamazanÖğe Yazılıkaya b odası girişindeki aslan demonlarının ikonografik ve ikonolojik değerlendirmesi(Batman Üniversitesi, 2012) Oral, Ebru“Demon” sözcüğü doğaüstü karışık varlıkları ifade etmek için kullanılmaktadır. Hitit tasvir sanatında ve yazılı belgelerinde demonlardan detaylı olarak bahsedilmektedir. Hitit toplumlarının dinsel inanışları hakkında en önemli bilgiler Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı’ndan gelmektedir. Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı’nda batıdaki oda A odası, doğudaki oda ise B odası olarak tanımlanmaktadır. Yazılıkaya A odasında çeşitli tanrı ve tanrıçaların tören alayında betimlendiği görülmektedir. Bilim adamlarının görüşüne göre, Yazılıkaya A odası “ Yeni Yıl Şenlikleri’nin Evi” olarak tanımlanmaktadır. Yazılıkaya B odasında ise taş basamaklı girişin iki yanında aslan başlı, insan gövdeli ve kanatlı karşılıklı olarak betimlenmiş iki karışık varlık tasviri dikkat çekmektedir. Yazılıkaya B odasında betimlenen diğer kabartmalar arasında; on iki tanrı ve Yeraltı Dünyası Tanrısı Nergal tasvirleri gelmektedir. Yazılıkaya B odasının doğu kaya yüzünde ise Tanrı Sarrumma ve Kral IV. Tuthaliya kabartması görülmektedir. Yazılıkaya B odasının kralın ölü kültü için yapılmış bir ölü tapınağı olduğu düşünülmektedir. Yazılıkaya B odasında betimlenen aslan demonlarının yeraltı dünyası ile ilişkili karışık varlıklar olduğu düşünülmektedir. Yazılıkaya B odasında betimlenen Yeraltı Dünyası Tanrısı Nergal ve on iki tanrı kabartması da bu görüşü destekler niteliktedir. Güneş Tanrıçası’nın gün batımında yeraltı dünyasına indiğine inanıldığından aslan demonlarının Güneş Tanrıçası ile ilişkili karışık varlıklar olduğu düşünülmektedir.