Arama Sonuçları

Listeleniyor 1 - 4 / 4
  • Öğe
    History, Truth and Mythmaking in Thomas Kilroy’s the O’neill and Brian Friel’s making history
    (Atatürk Üniversitesi, 2016-11-19) Alemdaroğlu, Şefika Nüvid
    In a programme note to his play Making History, Friel said that ‘history and fiction are related and comparable forms of discourse and that an historical text is a kind of literary artifact .’ Approached in this context, two plays focusing on a significant date of Irish history, the sixteenth century Anglo Irish relations revolving around Hugh O ‘ Neill, the Earl of Tyrone offer two different versions of the same historical period. The O’Neill written by Thomas Kilroy and Making History by his contemporary playwright Brian Friel. Both playwrights drew upon Sean O’Faolain’s biography, The O ‘Neill (1942). Kilroy focuses on O’Neill’s dilemma between his loyalty to his traditional Gaelic heritage and his commitment to the new modern order. In Friel’s play, O’Neill is portrayed as a leader who is aware that he is making history. Discussing history openly with Lombard, the historian who is recording the moment, O’Neill reads history differently from him and suggests to Lombard to put Mabel, his wife, at the centre of his history of O’Neill. However, in the historical myth, Lombard is creating she remains peripheral and O’Neill becomes a hero of counter-reformation. It is Friel in his own re-making of history who will reinstate her in the centre about four hundred years later. This re-making has, in its turn, ‘metabiologically’ created an atmosphere leading to the Good Friday Agreement of 1998. The paper will focus on this multiple fictive and real functions of history as truth and mythmaking in the plays mentioned above.
  • Öğe
    Hanıf Kureıshı'nin Varoşların Budası adlı eserinde 'öteki' kavramı
    (MOLESTO: Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 2018-03-31) Işık, Emrah
    Aydınlanmacı fikirlerin ön ayak olduğu öz güvenle Elizabeth döneminden başlayarak 19. yüzyılda doruk noktasına ulaşan Birleşik Krallık ‘güneş batmayan krallık2 ’ olarak yirminci yüzyılın ikinci yarısına dek sömürgecilik faaliyetleriyle hem ekonomik hem de siyasal anlamda dünyaya yön vermiştir. Elde ettiği hegemonik üstünlüğünü kaybetmesi sonucunda İkinci Dünya Savaşını takip eden yıllarda eski sömürge bölgelerinden, Güneydoğu Asya, Afrika ve Karayiplerden birçok topluluk ülkenin büyük kısmına göç ederek, Britanya toplumunu ve kültürel yapısını büyük oranda değişikliğe uğratmıştır. Bu süreçle birlikte, İngiltere artık çok kültürlü bir yapıya bürünmüştür. Söz konusu duruma rağmen, özellikle sömürgecilik sürecinde ve yazınında Batı ideolojisi tarafından üretilen ‘Doğu’ ve ‘Öteki’ gibi kavramlar ulus ötesi uzamda da önemini korumuş ve ev sahibi İngiliz toplumu tarafından yüzyıllardır süre gelen hiyerarşik (sömüren-sömürülen) ilişkinin devamı olarak üretilmeye devam etmiştir. Hanif Kureishi’nin Varoşların Budası (1990) adlı romanı ırkçı ve ötekileştirici politikaların hâkim kılındığı 1970’li yılların İngiltere’sini konu alan, sömürgecilik sonrası yazının en önemli eserlerinden biri olarak gösterilmektedir. Bu roman, Batı medeniyetinin merkezi sayılabilecek bir uzamda göç, kimlik, ötekilik, sterotip ve Doğu gibi çağdaş toplumsal düzenin gerçekliğini yansıtan kavramlar üzerinde durmaktadır. Bu bağlamda ele alınan çalışma söz konusu romanın göç deneyimini yaşayan birinci kuşak göçmenler ve onların ikinci kuşak temsilcileri tarafından deneyimlenen ayrımcı, ötekileştirici ve ırkçı tutumların savaş sonrası İngiliz toplumunda çok kültürlülük kavramını nasıl sorunsallaştırdığını yansıtmaktadır. Çalışmada, öncelikle Edward Said, Homi K. Bhabha, Gayatri Chakravorty Spivak, Stuart Hall gibi önemli toplumsal kuramcıların ‘öteki’ kavramı üzerine görüşlerine yer verilmiştir. Daha sonra, Kureishi’nin Varoşların Budası eserinde, söz konusu kavram üzerine yapılan açıklamalar ışığında, birinci ve ikinci kuşak göçmen kimliklerin maruz bırakıldıkları ötekileştirici ve ırkçı tutumlar örneklerle tartışılmıştır
  • Öğe
    Gardens in literature: looking back from an anthropocentric world
    (Journal of Narrative and Language Studies, 2018-06) Alemdaroğlu, Şefika Nüvid
    From the famous poem The Gardenby Andrew Marvell, to that of Seamus Heaney’s Digging, gardens have been depicted as idyllic places, as in classical pastoral poetry and Renaissance poetry and symbolic of ideas about identity, the past and memory. In what is now suggested by the scientists as the appropriate term for the controversial last geological period, some starting it with The Industrial Revolution and some dating it as early as the Agricultural Revolution and the Neolithic Age, “the anthropocene”, the human outlook on gardens and nature as a whole has to be reassessed. The globally catastrophic threat of the immanent extinction of humans as a species loudly drawn attention to by Slavoj Zizek in his 2012 text Welcome to the Anthropocene, calls for a further repositioning of the human than the ecocritical approaches up to now. In this light the whole world can be seen as Eden, the ‘Garden of Bliss’ about to be lost by humans who have inextricably doomed themselves in capitalism. This paper will look at the depiction of gardens in various examples of literature such as the Epic of Gılgamesh, religious poems, Romantic Poetry, Bacon’s Essay on Gardens , Shakespeare’s plays and Lewis Carrol’s Alice in Wonderland within an anthropocentric framework.
  • Öğe
    Çocukken iki dilli olmakla sonradan iki dilli olmak paralel olabilir mi?
    (Journal of Current Debates in Social Sciences, 2019-12) Yaş, Emin
    Globalleşen dünyada yabancı dil öğrenme gittikçe önem kazanmaktadır. Bu durum dil öğrenme araştırmalarında yeni gelişmelere neden olmaktadır. Bu çalışmanın amacı ikinci dili öğrenmenin çocuklukta mı yoksa sonrasında mı daha iyi olacağını ortaya koymaktır. Diğer bir değişle iki dilliliğin hangi dönemde olursa daha iyi olacağı sorusunu araştırmaktır. Bu soruya yanıt vermek için konuya ilişkin dil bilim çevresindeki önemli kaynaklar gözden geçirilmiştir. Literatürde bahsi geçen önemli araştırmalar ve teoriler taranmış, değerlendirilmiş, birinci dil ve ikinci dil öğrenimiyle ilgili bilgiler aktarılmış, konu bilimsel açıdan ele alınmıştır. Bu bağlamda, 12 yaş öncesi ve sonrası dil öğrenmenin (tek-, iki-, üç-,dört veya çok dillilikte) yeterlilik seviyesini etkileyen yaş, beyin işlevselliği, kişisel farklıklar, ortam farkı, sosyal, siyasal, ekonomik ve dile bakış acısı gibi birçok nedenin olduğu ortaya çıkmıştır. İki dil arasındaki sistem farkı; özellikle de tonlama ve telaffuz zorluklarından dolayı kritik dönem sonrası (12 yaş civarı) iki dilliliğin, çocukluk dönemi iki dillilik gibi olamayacağı görüşü ağırlık kazanmıştır.