92 sonuçlar
Arama Sonuçları
Listeleniyor 1 - 10 / 92
Öğe Batman il sınırları içinde kalan Ilısu Barajı etkileşim alanına dair jeomorfolojik ve arkeolojik tespitler(Kültür ve Turizm Bakanlığı yayınları, 2016-05) Kozbe, Gülriz; Karadoğan, Sabri; Güngör, AkarcanÖğe Görüntülerin esinleyici gücünün geleceğe yönelik yeni düşünceler oluşturmasındaki rolü(Ankara Üniversitesi, 2012-11) Uzun Aydın, Derya; Cereci, SedatÖğe Kral Attalos heykeline saygısızlık(SOBİDER, 2015-12) Uzun Aydın, DeryaGünümüzün Antalya (Adalya) kenti, çok eski tarihlerde burayı bir cennet yurdu olarak gören Kral II. Attalos tarafından kurulmuştur. Bergama (eski adıyla Pergamon ) Krallığı, uzun süre Kral I. Attalos tarafından yönetilmiştir. Kralın iki oğlu vardır; II. Eumenes ve kardeşi II. Attalos. Kral II. Eumenes döneminde, Bergama (Pergamon) Krallığı’nın ilerlediği bilinmekle birlikte, Romalılar Anadolu’ya girmişlerdir. Bu süreçte Romalılar ile işbirliği yapılmak durumunda kalınmıştır. Bunun sonucunda da, Galatların yenildiği bilinmektedir. II. Eumenes her konuda başarılı bir krallık yönetmiştir. Kendisi M.Ö. 159 yılında 62 yaşında hayata gözlerini kapamıştır. Hayatı boyunca ise, her işte yanında kardeşi II. Attalos bulunmuştur. Attalos, kardeşi II. Eumenes’e büyük saygı duymuş ve sevgisini hiç bir zaman esirgememiştir. Onun bu tutumu, Romalılar arasında da ün salmış ve Attalos’a ‘kendisine saygı ve sevgi gösterilen kişi' anlamına gelen 'Persona Grata' unvanı verilmiştir. Kral II. Attalos, Anadolu'daki egemenliklerini garantilemek isteyen Romalılar tarafından oyuna getirilmek istenmiş ve kendisine ‘kardeşine isyan etmek şartı ile’ Bergama Krallığı'nın bir bölümü önerilmiştir. Ancak Attalos, bu oyuna gelmemiş ve her zaman kardeşinin yanında olmuştur. Kral Attalos, akıncılarının 'cennet' dedikleri ve ülkesini kuracağı Akdeniz’e gelmiş ve burada yeni kentini inşa etmiştir. Bu yeni kente, Kral Attalos'un adından esinlenerek 'Attaleia' ismi verilmiştir. Kral Attalos bahsi geçtiği üzere, her dem kardeşinin yanında olmuş ve bu kardeş severliği herkesin diline düşmüştür. Nitekim günümüz yüzyılında, kente adını veren kral için bir heykel yapılmak istenmiş ancak bu heykel daha yerine dikilmeden bir çok sivil toplum örgütü tarafından eleştiri ve tartışmalara maruz bırakılmıştır. Çünkü heykel, bazıları tarafından çok farklı yorumlanmış ve kardeş severlik” anlamından saptırılmıştır. Oysa bu kente adını veren “Krala” saygısızlık edildiği ise hiç düşünülmemiştirÖğe Birinci Dünya Savaşı’nın sanata yansıması: İngiliz Vortisist Grubu(Batman Üniversitesi, 2016) Uzun Aydın, DeryaSavaş, kitlesel yıkımı, iktisadi yaklaşımı ve politikanın şekil değiştirmiş bir başka yüzü olarak günümüz yüzyılına kadar varlığını sürdürmüştür. Birinci Dünya Savaşı da, bu illetin bir parçası olarak tarihteki yerini almıştır. Savaşlar, savaşa katılan askerleri olduğu kadar tüm halkı, toplumu olumsuz yönde etkiler. Savaşın yarattığı tahribatlar toplum üzerinde gerek fiziksel, gerekse psikolojik pek çok yara açmıştır. Birinci Dünya Savaşı da, ekonomik, siyasal yönü kadar geride bir çok acı ve ölüme sebep olmuş, insanlar savaş sonrasında da uzun yıllar kendilerini toparlayamamışlardır. Toplumun birer ferdi olarak kabul edilen ve toplumda yaşananlara kayıtsız kalamayan sanatçılar da, savaşın korkunç yüzünü ya birebir yaşamışlar, ya da hissiyatlarındaki derin yaraları eserlerine yansıtmışlardır. Birçok ülkede, birçok sanatçı savaşın bırakıtlarını eserlerine yansıtırken, 20.yüzyılın da önemli sanat akımlarını oluşturmuşlardır. Almanlar Ekspresyonizm ile uğraşırken, İtalyanlar Fütürizmin izlerini yansıtmışlar, kimi Fransız sanatçılar Kübik eserler ortaya koyarken, İngilizler de “Vortisizm” denilen farklı bir akım dili yaratmıştır. Bu çalışmada da, Birinci Dünya Savaşı’nın etkilerine kısaca değinilmiş ve bu etkiler altında kalan İngiliz Vortisist sanatçılarının eser örneklerine yer verilmiştir.Öğe Anadolu’da ana tanrıça kültü(Asos Journal, 2014-12) Oral, EbruAna Tanrıça Kültü tarihin en eski dönemlerinden itibaren farklı coğrafyalarda ve farklı kültürlerde karşımıza çıkan bir kavramdır. Çok tanrılı din inanışının yaygın olduğu Eskiçağ toplumlarında “Doğa Tanrıçası” olarak kabul edilen ve tapınım gören Ana Tanrıça tasvirlerine yoğun olarak rastlanmaktadır. Üst Paleolitik Çağ’dan itibaren Avrupa’daki çeşitli mağaralarda yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkan heykelcikler Ana Tanrıça kültünün ilk örnekleri olarak görülmektedir. Magna Mater olarak tanımlanan Büyük Ana Tanrıça inanışı daha sonraki kültürel süreçte özellikle Friglerde Kybele olarak bilinmektedir. Anadolu’da M.Ö. I. Binde Kybele ve eşi Atis’e tapınıldığını kanıtlayan çeşitli açık hava tapınakları bulunmaktadır. Anadolu’da Kybele’nin kaya anıtları, mezar stelleri ve heykellerden oluşan tasvirleri de dikkat çekmektedir. Ana Tanrıça inanışının Friglerden sonra Lidyalılara, Klasik Çağlarda ise tüm Akdeniz kıyılarına ulaştığı anlaşılmaktadır. Tarihin çeşitli dönemlerinden itibaren bereket, bolluk, verimlilik ve doğurganlık sembolü olarak görülen Ana Tanrıça tasvirlerine Geç Hitit, Frig, Urartu, Yunan ve Roma kültürlerinde de rastlamak mümkündür. Tarihin çeşitli dönemlerinde ve çeşitli kültürlerinde ortaya çıkan Ana Tanrıça inanışları evrensel bir kavram olarak kültürel sürekliliği göstermesi bakımından oldukça dikkat çekmektedir. Anadolu’nun Neolitik ve Kalkolitik Dönemlerine ait yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan Ana Tanrıça kültü ile ilgili heykelcikler de aynı inanışın bir yansıması olarak görülmektedir. Diğer taraftan Frig dinsel ikonografisinin ve kült geleneklerinin gelişiminde Hitit etkisinin yoğun olduğu anlaşılmaktadır. Arkeolojik ve filolojik belgeler ışığında değerlendirilen Ana Tanrıça tasvirleri dönemin toplumlarının gerek dinsel gerek sosyo-kültürel yapısını yansıtması bakımından önem taşımaktadır.Öğe Sanatta insanların temel ihtiyaçlarından olan uyku, dinlenme ve uzanma gibi olguların yansıtıldığı eser örneklerinin ve sanatçılarının değerlendirilmesi(Saybilder Yayıncılık, 2018-09-15) Uzun Aydın, Deryansanlığın temel ihtiyaçlarından olan uyku, yerde, kırda, bahçede, koltuk, yatak vb gibi yerlerde oturması, dinlenmesi veya uzanması, insanoğlun varoluş sürecinden beri süregelen olgular olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu doğrultular ışığında, bu yaşam ihtiyaçlarının sanat hayatına da yansıyıp yansımadığı düşünülmüş ve araştırmalar bu çalışmanın oluşmasına neden olmuştur. Neticede, sanatçıların da toplumun birer parçası olduğu düşünüldüğünde, gördüğü ya da yaşadığı buna benzer olguları eserlerine yansıtması kadar doğal bir şey olamaz. Bunun doğal bir sonucu olarak da farklı üsluplarda, farklı sanatçılar tarafından bu konuya değinenler, kendi bakış açıları ve üslupsal değerlendirmeleri ışığı altında ele almışlardır. Bu yönde yapılan çalışmalara dikkat edildiğinde görülmüştür ki, mitolojik temalardan etkilenerek yapılmış örnekler, bir eğlence, parti, gezinti veya sahilde oturmuş dinlenenler veya uyuyanlar ya da özellikle yıkanırken dinlenme ihtiyacını gerçekleştirenler ya da sadece uykuya dalmış figürler de görülmüştür. Özellikle mitolojik esinlenmelerin getirisi olduğu düşünülen “çıplak veya nü” figürler, çalışmada sıklıkla görülecektir. Giorgione’nin “Uyuyan Venüs”ünden, Anne-Louis Girodet de Roussy-Trioson’un “Endymion’un Uykusu”na, Courbet’nin “Uyku”suna kadar benzer çalışmalar bunlara örnek olarak gösterilebilir. Böylelikle, görülenin arkasında yatana, ayrıntıya inen çalışmalara tanıklık edilmiş olurÖğe Cizre Kalesi ortaçağ kabartma bezemeli sırsız seramikleri(Vekam(Vehbi Koç Ankara Ar. Uy ve Ar.), 2015-10) Kozbe, Gülriz; Gök İpekçioğlu, SevinçAssociation Internationale pour L’Etude des Céramiques Médiévales et Modernes en Méditerranée (AIECM3), Orta Çağ ve Modern Akdeniz dünyası seramik çalışmalarını destekleyen ve bu alanda çalışan araştırmacıların deneyim ve bilgilerinin paylaşılmasını teşvik eden bir dernektir. Dernek her üç yılda bir işbirliği içerisinde olduğu ülkelerin yerel kuruluşları ile Uluslararası Akdeniz Orta Çağ Seramik Kongresi’ni gerçekleştirmektedir. XI. AIECM3 Uluslararası Orta Çağ ve Modern Akdeniz Dünyası Seramik Kongresi, Türkiye’de ilk kez Koç Üniversitesi Vehbi Koç Ankara Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (VEKAM) tarafından, 19-24 Ekim 2015 tarihleri arasında Antalya AKMED‘de gerçekleştirilmiştir.Özellikle Doğu Akdeniz bölgesinde yürütülen çalışmalara bir giriş ve genel bir değerlendirme yapmayı amaçlamayan kongrede Fransa, İtalya, İspanya, Portekiz, Almanya, Yunanistan, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Hollanda, Tunus, Macaristan, Rusya, Bulgaristan, Makedonya, Ermenistan, Ukrayna, Avusturya gibi çeşitli ülkelerden gelen konuşmacılar tarafından 85 sözlü, 64 poster sunumu yapılmıştır. İki ciltten oluşan bu yayında, 19-24 Ekim 2015 tarihlerinde Antalya’da gerçekleşen kongrede sunulan 106 adet bildiriye orijinal dilinde yer verilmektediÖğe Frig kaya antlarında motif ve bezeme anlayışı(Asos Journal, 2014-12) Oral, EbruFrigtoplumlarının dinsel inanışlarının önemli arkeolojik buluntuları arasında yer alan kaya anıtları, Frig kaya mimarlığının önemli eserleri arasında bulunmaktadır.Anadolu’da Frig vadisi olarak adlandırılan Eskişehir, Afyon ve Kütahya çevresini içine alan bölgede ele geçen kaya anıtlarının Açık Hava Tapınağı işlevi gördüğü anlaşılmaktadır. Frig megaronlarının kayalara oyulmuş ön cephelerini temsil eden kaya anıtları akroter, üçgen alınlık ve beşik çatı şeklindeki süsleme ögeleri ile dikkat çekmektedir. Frig dinsel inanışlarında önemli bir yeri olan tanrıça Kybele’ye ait heykel ya da kabartmalar kaya anıtlarının kapı şeklindeki kayaya oyulu nişleri içerisinde bulunmaktadır.Kaya anıtları üzerinde betimlenen üçgen alınlık ve cephenin kabartma ve oyma tekniğinde bitkisel ve geometrik motiflerle bezendiği görülmektedir. Frig kaya anıtları üzerindeki anıtsal cephelerin geniş avlular, avluya açılan yan mekanlar ve galerilerden oluştuğu anlaşılmaktadır. Anadolu kutsal yapıları ya da tapınakları içerisinde önemli bir yere sahip olan Frig kaya anıtları, Ana Tanrıça inanışı için tasarlanmış birer kült kompleksi olarak dikkat çekmektedir.Frig kaya anıtları içinde en görkemli olanı Yazılıkaya Midas Anıtı olmakla birlikte Bahşayiş Anıtı, Maltaş Anıtı, Burmeç Anıtı ve Aslankaya anıtları önemli mimari ve dinsel ögeler olarak dikkat çekmektedir. Friglerin önemli kült merkezlerinden birisi olarak kabul edilen Yazılıkaya’da dinsel inanışlarla ilgili kült anıtlarının yoğun olarak ele geçmesi, bu bölgenin dinsel bir merkez olduğunukanıtlaması açısından önem taşımaktadırÖğe İstanbul At Meydanı anıtları üzerine bir deneme (Dikilitaşlar, heykeller ve Lisippos'un Atları)(Batman Üniversitesi, 2013) Uzun Aydın, DeryaDinsel söylenceler neticesinde heykel sanatına çekinceli yaklaşan Osmanlı, anıt anlayışına ayrıca önem vermiştir. Bu bağlamda özellikle Tanzimat dönemi ardından, önemli kişiler ve olaylar adına anıtlar dikilmeye başlanır. Ancak anıt denilince akla ilk olarak, İstanbul Sultanahmet meydanındaki dikilitaşlar gelmektedir. Bizans döneminin bu yapıtları, günümüzde de önemini korumaktadır. Bugün yerinde olmayan Lisippos'un atları da, en az onlar kadar önemli tarihi anıtlar arasındadır.Öğe Laskarisler dönemine ait bir kale: İzmir Keçi Kalesi(İstanbul Sosyal Bilimler Dergisi, 2016-04) Öztürker, Hazal Ceylannsanoğlu var olduğundan itibaren doğası gereği korunma içgüdüsüne sahip olmuştur. Bu sebeple ilk çağlardan beri insan, ailesini ve yiyeceğini korumak için barındığı mekanın etrafını duvarlarla örmüş, daha sonrada birlikte yaşadığı diğer insan topluluklarıyla yerleşim alanları kurmuş ve güvenlikleri için bu mekanların etraflarını surlar ile çevirip, tarihte ilk kaleleri oluşturmuştur. Tarihsel süreç içerisinde çeşitli kültürlere ev sahipliği yapan İzmir, jeopolitik konumu ile Antik çağlardan günümüze kadar önemini korumuştur. Sahip olduğu bu jeopolitik avantaj ve limanları sebebi ile kesintisiz bir yerleşime sahne olmuştur. Anadolu’da değişen siyasi dengelere bağlı olarak artan nüfus ve deniz ticareti, savunmayı daha önemli hale getirmiş, buna paralel olarak Helenistik Dönemde ilk şehir surları inşa edilmeye başlanmış ve belli noktalarda güvenli garnizon alanlar yaratmaya yönelik savunma hatları oluşturulmuştur. Kalelerin inşa ve onarımına sırasıyla Roma, Bizans, Beylikler ve Osmanlı Dönemlerinde devam edilmiş ve şehir, savunma mimarisinin her dönem özelliklerini ortaya koyan aynı zamanda tarihsel süreç içerisinde kazandığı gelişim çizgisini yansıtan yapılarını bünyesine dâhil etmiştir. Laskarisler dönemine ait bir kale olan İzmir Keçi kalesi konumlanışı ve mimari planlaması açısından dönemin ve bölgenin özelliklerini yansıtması açsından önem teşkil etmektedir.