Arama Sonuçları

Listeleniyor 1 - 10 / 11
  • Öğe
    Sir John Mandeville Seyahatnamesi üzerine bazi notlar
    (IMESET, 2018-10) Ağır, Abdullah Mesut
    Ortaçağda bilinen dünyadan hareketle bilinmeyen dünyanın gizemlerini keşfeden seyyahların vücuda getirdikleri seyahatnameler tarih ilminin önemli kaynakları arasında yer alır. 14. Yüzyılda yaşamış olan ve aslında Fransız asıllı ruhban sınıfına mensup olan Omer Jean le Lonc kendisini İngiliz asıllı bir şövalye olarak gösterip, Sir John Mandeville takma adıyla Avrupa’dan Ortadoğu’ya seyahat ettiğini iddia etmiş, gittiğini iddia ettiği Anadolu, Suriye, Kudüs, Hindistan ve Moğolistan bölgelerinin hususiyetleri ve buralarda yaşayan halkların karakterleri hakkında bilgiler vermiştir. Ortaçağda seyahatname toplayıcısı olarak bilinen Omer Jean, aslında gittiğini belirttiği bu bölgelere seyahat etmemiş, gerçekten bu bölgelere gitmiş olan seyyahların seyahatnamelerinden alıntılarda bulunarak seyahatnamesini oluşturmuştur. En çok istifade ettiği kaynak ise Odoric Pordenone’un [1286-1331] seyahatnamesidir. İşin enteresan tarafıysa, o zamana kadar çok da popüler olamayan Odoric Pordenone’un bu çalışması Sir John Mandeville sayesinde daha da bilinir olmuştur. Omer Jean le Lonc, takma adıyla Mandeville, vücuda getirdiği bu çalışmasını Avrupa’dan Ortadoğu’ya gidecek olanlar için bir seyahat rehberi tarzında hazırlamış, takip edilmesi gereken kısa ve uzun yolların avantajları ve dezavantajları itinayla belirtilmiştir. Eserde akla yatkın olaylar kadar, aklın sınırını zorlayan hikâyeler kayda değer yer eder. Özellikle Moğollar, Memlûk Türk Devleti ve Avrupa’nın mitsel kahramanı olan Prester John ve ülkesi hakkındaki tasvirler bir hayli ilgi çekicidir
  • Öğe
    XVI. Yüzyılda Hama Sancağında kırsal yerleşme
    (Ankara Üniversitesi, 2014-09) Nasıroğlu Aydın, Mehtap
    1516 yılında Osmanlı idaresine geçen Hama, bir sancak statüsüyle Osmanlı taşra teşkilatı içindeki yerini almıştır. Hama Sancağı, Kanuni Sultan Süleyman’ın iktidarının ilk zamanlarında Humus ile birleştirilerek geniş sınırları olan idari bir bölge haline getirilmiştir. XVI. yüzyılın ortalarında ise Humus Hama’dan ayrılarak tekrar müstakil bir sancak yapılmıştır. Dolayısıyla Hama Sancağı’nda kırsal yerleşmenin coğrafi sınırları önemli bir değişime uğramıştır. Bu bağlamda, Hama Sancağı’nın sınırları XVI. yüzyılın ilk yarısında Hama, Humus, Ma‘arretü’nNu‘man ve Bârin nahiyelerinden oluşurken, aynı yüzyılın ikinci yarısında Hama, Bârin, Masyâf ve Şeyzer nahiyelerinden meydana geliyordu. Bu çalışmada, tahrir defterleri kaynak olarak kullanılmak suretiyle XVI. yüzyılda Hama Sancağı’nın nahiye ve köyleri ile buralarda oturan kırsal nüfus tespit edilmeye çalışılmıştır.
  • Öğe
    Suriyeli göçmenler bağlamında Türkiye'nin göç politikalarının değerlendirilmesi; Batman örneği
    (Batman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020-06-30) Yaman, Şeyhmus; Kanbak, Ayşe Gül
    Uzun bir geçmişe sahip olan göç olgusu zaman içinde farklı nedenler ve boyutlar kazanmıştır. Çağımızda göç kavramı hem hızla artan boyutları hem de küreselleşmesi sayesinde ülkelerin iç ve dış politikalarının önemli bir belirleyicisi olmuştur. Göçlerin yönetilmesi dair yürütülen politikalar, alınan kararlar, uygulanan kısıtlamalar, göçmenlerin göç etmeden önce, göç esnasında ve sonrasında yaşadıkları uyum sorunları dikkate alınması gereken önemli konuların başında gelmektedir. Yakın geçmişte ülkelerde yaşanan savaşlar, iç çatışmalar ve ekonomik krizler kitlesel göçün artmasının temel nedenlerinden biri olarak görülmektedir. Bununla birlikte küreselleşmenin etkisiyle iletişim ve ulaşım alanında yaşanan gelişmeler de göçün kolaylaşmasını sağlamıştır. Dolayısıyla hem itici hem de çekici faktörlerin bir araya gelmesi göç hacminde ciddi bir artışa neden olmuştur. 2010 yılı Aralık Ayında Tunus’ta ilk kıvılcımları görülen daha sonraları tüm Ortadoğu’yu etkisi altına alıp iç savaşlar ile birlikte birçok yönetimi deviren Arap Baharının son halkası şüphesiz Suriye olmuştur. İç savaşın en şiddetli yıllarında ülkelerini terk etmek zorunda kalan Suriyelilerin sığındığı ülkelerden biri de 911 kilometre sınırı ile komşu olan Türkiye olmuştur. Sığınmacılara yönelik açık kapı politikası izlemiş olan Türkiye, göç başladıktan sonra değiştirdiği göçmen politikaları ile hemen hemen her ilde Suriyeli sığınmacılara ev sahipliği yapmaktadır. Bu çalışma, Suriye’den göç ederek Batman’a yerleşen sığınmacıların Türkiye’nin uyguladığı göçmen politikaları hakkındaki değerlendirmelerini içermektedir. 12 araştırma sorusu ile genel ve demografik bilgiler üzerinden yürütülen çalışmanın sonucuna göre Türkiye’ye sığınan Suriyeli sığınmacıların, Türkiye’nin uyguladığı göçmen politikalarından genel olarak memnun oldukları görülmektedir.
  • Öğe
    Arap Baharının Türkiye-Suriye ilişkilerine etkileri
    (Batman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019-07-17) Besen, Yaşar; Cihangir, Murat
    Ortadoğu bölgesi tarih boyunca içinde bulundurduğu devletler ile barındırdığı toplumlar açısından, krizlerin ve çatışmaların neredeyse son bulmadığı, etkilerinin sonraki dönemlere yansıdığı ve ilişkilerin bunun üzerine kurgulanıp özellikle de devlet politikalarının bu zeminde belirlendiği bir coğrafya olmuştur. Yakın zaman olarak adlandırabileceğimiz I. Dünya Savaşı ve sonrasında ki gelişmeler bu tarihi mirasın devredildiği bir dönem olarak kendini göstermiştir. Ortadoğu coğrafyası; devletler nezdinde taşların yerine oturtulamadığı bu yeni dönemle, iki kutuplu dünya düzeninin bölgedeki yansımasını ve devletlerin birbirleri ile olan ilişkilerindeki etkilerini günümüze taşımış oldu. Soğuk Savaşın sona ermesiyle beraber Yeni Dünya Düzeni veya Küreselleşme olarak da adlandırılan içinde bulunduğumuz bu dönemle birlikte ülkeler, birbirleri ile olan mücadelelerini yine geçmişteki birikimleri doğrultusunda çoğu kez çekişme bazı zamanlar ise çatışma hali ile geçirmişlerdir. Bu bakımdan Arap Baharı, devletlere ve halklara sirayet eden tarihi mirasın bu dönemdeki yansıması olarak görünebilmektedir. Bu çalışmanın temel amacı, Arap Baharının Türkiye-Suriye ilişkilerine etkilerini analiz etmektir.
  • Öğe
    XVI. Yüzyılda Hama Sancağında Konar-Göçerler
    (Batman Üniversitesi, 2016) Nasıroğlu, Mehtap
    Osmanlı döneminde Suriye coğrafyası konargöçer nüfus bakımından oldukça zengindi. 16. yüzyılda bu bölgede yer alan Halep, Şam, Trablus ve Humus sancaklarında olduğu gibi Hama sancağında da Türkmen, Kürt ve Araplardan oluşan konar-göçerler bulunuyordu. Osmanlı nüfusunun önemli bir kısmını oluşturan konar-göçerler Hama sancağında da hayvancılıkla uğraşır ve mevsimden mevsime farklı coğrafyalara göç ederlerdi. Hama’da yaşayan konar-göçerlerden Türkmenler çoğunlukla Hama nahiyesinde yaşarken, Ekrad cemaatlerinin büyük bölümü Barin nahiyesinde yaşamaktaydı. Bu çalışmada 1526 yılından 1594 yılına kadar geçen sürede Hama’da yaşayan Türkmen, Kürt ve Arap aşiretlerinin nüfusu tespit edilerek bunların çoğunlukla sancağ
  • Öğe
    TBMM’nin açılışından Lozan Barış Antlaşması’na Türkiye Suriye sınır hattının belirlenmesi adına TBMM’DE yaşanan tartışmalar
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-07-06) Bozkurt, Hasan; İdem, Tekin
    Bu çalışmanın amacı; TBMM’nin açılışından Lozan Antlaşması’na kadar geçen süreçte Türkiye-Suriye sınır hattının belirlenmesi adına TBMM’de yaşanan tartışmaları açığa çıkarmaktır. I. Dünya Savaşı sırasında İngilizlerin eline geçen Suriye toprakları savaş sonrasında Fransa’ya devredilmiştir. Fransa, Suriye’de ve güney Anadolu vilayetlerinde hiç beklemediği bir direnişle karşılaşınca Anadolu’daki işgal bölgelerini boşaltarak Suriye’de hâkimiyet kurma kararı almıştır. Fransızlarla ilk temas Suriye Yüksek Komiserliği görevini bıraktıktan sonra Paris’e dönmeden önce George Picot’un Sivas’ta Mustafa Kemal Paşa ile görüşmesiyle başlamıştır. Güney cephesindeki askeri başarılar üzerine ilk olarak 28 Mayıs 1920’de 20 Günlük Geçici Mütareke imzalanmıştır. I. İnönü Zaferinden sonra düzenlenen Londra Barış Konferansı sonrasında Fransızlarla tarihe “Bekir Sami Bey Antlaşması” olarak geçen anlaşmanın imzalanması üzerine diplomatik müzakereler hızlanmıştır. Antlaşmaların yürürlüğe girmesi için Meclis tarafından onaylanması zorunluğundan ötürü tüm gelişmelerden TBMM’deki milletvekilleri haberdar edilmiştir. Çalışmanın neticesinde Türkiye-Suriye sınırının belirlenmesindeki en önemli olayın 11 Mart 1920 tarihinde imzalanan Türk-Fransız Antlaşması’nda kabul edilen demiryolu hattı olduğu görülmüştür. Milletvekilleri gerek 11 Mart 1920 tarihli antlaşmada gerekse sonraki süreçte başta Sancak Bölgesi olmak üzere demiryolu hattının güney kısmında kalan Türklerin durumu nedeniyle Fransızların teklif ettiği sınırı kabul etmemişlerdir. Sınırın demiryolu hattının esas alınarak çizilmesinin insani, ekonomik, kültürel ve askeri anlamda yaratacağı sorunları her yönü ile ele almışlardır. Türkiye-Suriye sınır hattının doğal sınırlar üzerinden değil de demiryolu hattı üzerinden belirlenmesi, sınır hattı boyunca oluşan akrabalık ilişkilerinin de etkisiyle Türkiye’nin Suriye’de yaşanan gelişmelere kayıtsız kalamamasına neden olmuştur.
  • Öğe
    History of Mamluk rebellions model of the rebellions of Tagribermiş and Aynal el-Cekemî
    (Batman Üniversitesi, 2016) Ağır, Abdullah Mesut; Güneş, Sedef
    Memlûk Devletinin merkez ve bazı vilayetlerinde isyanlar meydana gelmiştir. Bu isyanların merkezlerinden birisi olan Suriye, bu başkaldırıların başlangıç noktası olmuş bazen de sultana karşı olan ayaklananlar için sığınak görevi görmüştür. Bu isyanlardan birisi Halep Nâibi Emir Tagribermiş ve diğeri de Dımaşk Nâibi Aynal el-Cekemî’nin isyanlarıydı. Her iki vali de Sultan Barsbay’ın oğlu Aziz Yusuf adına isyan etmiş ve Yusuf, Sultan Çakmak tarafından tahttan indirilmiştir. Gerçekte bunların amacı, tahtı ele geçirmekti. Dahası, bu amaç doğrultusunda bunlar birbirleriyle de ittifak yapmadı. Buna ek olarak, bu Suriye valileri ne diğer bölgelerdeki valileri ne de Anadolu Türkmenlerini taraflarına çekmeyi başarabilmiştir.
  • Öğe
    Türk sinemasında Suriye sorunu ve Suriyeli mülteciler
    (Batman Üniversitesi, 2019-04-15) Gültekin, Talip; Işık, Mehmet
    Sinema literatüründe nadir işlenen mülteci - göç türü filmler, dünya sinemasında olduğu gibi Türk sinemasında da nadir işlenen bir konudur. Yakın tarihimizin global bir kaynak çatışması ve çıkar çatışmalarına sahne olması, Türkiye'nin de ne kadar bağımsız bir yönetim yapısına sahip olduğunu, diplomatik ilişkilerin etkisi ile iç sistemin olgularını da etkilemiştir. Bu etki yavaş yavaş politik oluşumlar ve amaçlar çerçevesinde kendi etkisini kültürel, ticari, sanatsal faaliyetler içerisinde göstermiştir. Başta sinema sanatında olmak üzere, belgesini ve olgularını sunmaya başlamıştır. Çalışmamızın temelinde ele alınan konu; komşu ülkemiz ve sınır ülkemiz olan Suriye sorununun Arap Buhranın etkileri ile ateşlenen iç savaşın yakın çevre ülkelerine olan göç etkisi ve diplomatik sonuçları doğrultusunda sinema sanatına olan kültürel, siyasi, ticari ve politik etkileri ele alınmış ve incelikli bir bilimsel endüksiyon doğrultusunda incelenmiştir. Suriye sorunu, diğer iç savaş yaşayan Arap ülkelerine nazaran daha büyük bir sorun ve etki yaratmıştır. Kendi dışında batı ve doğu ülkeleri arasında diplomatik çatışma ve çıkar ilişkilerine sebep olmuştur. Çalışma Türkiye Cumhuriyeti'ni temelden alan bir bilimsel hareketle; olumlu ve olumsuz etkileri, siyasi iç olguları, dış politik ve diplomatik varyasyonlarını ne şekilde biçimlendirdiği, sinema sanatına ve kültürüne olan etkileri ele almıştır. Yapılan ön araştırmalarda problemin ele alınmasındaki temel ölçüt, Türkiye'nin dış politikasındaki tavrı ve sığınma taleplerine gösterdiği olumlu olumsuz tutumdur. Bu tutum sinemanın beslenme konusunda ve politik ifade biçiminde kendini geliştirmesi, evrensel sinema sanatının belli noktalarında kendine bir kürsü edinmesini de sağlamıştır. Bu durumun, uluslararası arenada olumlu ve olumsuz sonuçları olduğu gibi, Suriyeli sığınmacıların Türkiye'ye sığınması ile birlikte, Türkiye'de de olumlu ve olumsuz sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Sinema toplumu konu edindiği için tüm bu olumlu ve olumsuz sonuçlar Türk sineması için işlenecek yeni bir konu durumuna gelmiştir. Yönetmenler bu konuyu ele alarak hem Suriye savaşını hem de yaratığı etkileri sinemaya taşımaya başlamıştır. Tüm bu yaşanan olaylar ve bu olaylar sonucunda meydana gelen değişimlerin Türk sinemasında nasıl işlendiği ele alınmıştır.
  • Öğe
    Chicago Üniversitesi Orta Doğu Dokümantasyon Merkezi Memlûk araştırmaları hakkında bir değerlendirme
    (Türk-İslam Medeniyeti Akademik Araştırmalar Dergisi, 2021-02) Ağır, Abdullah Mesut
    İlk yayınını 1997 yılında gerçekleştirmiş olan Chicago Üniversitesi Orta Doğu Dokümantasyon Merkezi Memlûk Araştırmaları Dergisinde (Mamluk Studies Review-MSR) yalnızca Memlûk araştırmaları ile ilgili yazılar yayına kabul edilmektedir. Memlûkların siyasi, iktisadi, içtimai ve ilmi faaliyetlerini konu edinen çalışmalar dışında Memlûklar ile ilgili neşredilmiş kayda değer kitapların tanıtım yazılarına da dergide yer verilir. Bu çalışmada MSR hakkında bilgiler sunulduktan sonra ilk yayın faaliyetinden günümüze kadar takip eden yıllarda çıkmış kayda değer çalışmalar tanıtılması amaçlanmıştır. Türk Tarihinin önemli bir safhasını teşkil etmesinin yanında, Memlûklar devrinde inkişaf gösteren ilmi faaliyetler, iktisat tarihinin konusuna giren pek çok mevzu ve devletin kültür tarihine inhisar eden hususlar ile ilgili çalışmalar ülkemizde yeterli değildir. Bu bağlamda Memlûk Türk Devleti tarihi ile ilgili birçok meselenin irdelenmesi gerekmektedir. Kurumsal olarak MSR’nin yanı sıra Bonn Üniversitesi bünyesinde gerçekleştirilen Memlûk araştırmaları da dikkate alındığın da bu çalışma sahasının batı dünyasında ne kadar önemsendiği rahatlıkla gözlenebilir
  • Öğe
    Suriye bağımsızlık mücadelesinin Milli Mücadele’de Güney Cephesi’ne etkileri
    (İksad Yayınevi, 2019-12-16) İdem, Tekin
    Bu çalışmada, Fransızlara karşı Suriye’de başlayan bağımsızlık mücadelesinin aynı tarihlerde Güney Cephesi’nde yürütülen Türk Milli Mücadelesi’ne etkileri üzerinde durulmuştur. I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanması halinde Irak, Suriye ve Arabistan coğrafyasını kapsayan Bağımsız Arap Krallığı vaadi üzerine Müslüman Araplar Osmanlı Devleti’ne isyan etmişlerdir. Arapları Osmanlı Devleti’ne karşı kullanmak için Bağımsız Arap Krallığı vaadinde bulunulmuşsa da İngiltere, Fransa ve Rusya arasında imzalanan Sykes-Picot Antlaşması’nda Ortadoğu İngiltere ve Fransa arasında paylaşılmıştır. I. Dünya Savaşı sonrasında kısa süreliğine Ortadoğu’da Şerif Hüseyin ve oğulları Abdullah ile Faysal idaresinde Bağımsız Arabistan kurulmuş olsa da bu idare Avrupa siyasetinin gerçekleri ile örtüşmediği için devam ettirilmemiştir. Suriye’nin Faysal idaresinden alınarak Fransızlara devredileceğinin öğrenilmesi üzerine Suriyeli Müslüman Araplar aldatıldıklarının farkına varmışlar ve Fransa’ya karşı bağımsızlık mücadelesi başlatmışlardır. Güney Cephesi’ndeki işgal ve idarelerinden dolayı Fransızlara karşı Türk Milli Mücadelesi’nin de başlamış olması Fransa’yı Suriye ve Güney Anadolu’da oldukça zor bir duruma sokmuştur. Bu durumun farkına varan Mustafa Kemal Paşa; Suriye bağımsızlık savaşını destekleyerek Fransa’nın Güney Anadolu’daki işgalini sonlandırmasını sağlamaya çalışan bir siyaset izlemiştir. Uygulanan bu siyaset kısa sürede sonuç vermiş ve George Picot, Mustafa Kemal Paşa ile görüşmek ve Anadolu’daki Fransız askerlerini çekecek uygun bir zemin oluşturmak için Sivas’a gitmek zorunda kalmıştır. Bağımsız Arabistan vaadiyle isyana zorlanan Arapların, Avrupa tarafından aldatılması üzerine Suriye’de başlayan bağımsızlık mücadelesi sadece Suriye’deki gelişmeleri etkilememiş, Güney Cephesi’ndeki Türk Milli Mücadelesi’ni doğrudan etkilemiştir.