8 sonuçlar
Arama Sonuçları
Listeleniyor 1 - 8 / 8
Öğe Halep Ulu Camii Vakfı (1584 tarihli evkaf defterine göre)(Fırat Üniversitesi, 2012) Nasıroğlu Aydın, Mehtap; Çakar, EnverÜmeyye Camii adıyla da bilinen Ulu Camii, Halep şehrinin en geniş ve en eski camisidir. 715 yılında Emevi Halifesi I. Velid tarafından başlatılan cami inşaatı, 716 yılında Süleyman bin Abdülmelik tarafından tamamlanmıştır. 11. yüzyılın ikinci yarısında Halep’in kontrolünü ele geçiren Mirdasiler, cami avlusuna kubbeli bir şadırvan inşa ettiler. 1090 yılında ise Selçuklular tarafından caminin minaresi onarıldı. Daha sonra, büyük bir yangında sırasında zarar gören Halep Ulu Camii, 1169’da Nureddin Zengi tarafından restore edildi. 1260 yılında Moğollar tarafından tahrip edildikten sonra 1285 yılında Memlûklar tarafından tekrar onarıldı. Bu çalışmada, Suriye’nin en önemli kentlerinden biri olan Halep’teki Ulu Camii vakfı üzerinde durulmuş, caminin özellikleri, ona tahsis edilen vakfın 1584 yılındaki gelir ve gider kalemleri hakkında bilgi verilmiştir.Öğe Hasankeyf’te Heterodoks izler: Şeyh Çoban Zaviyesi ve Baba Mahmud Haydarî Tekkesi Vakıfları (XVI.-XVIII. yüzyıllar)(Gaziantep Üniversitesi, 2020-06-25) Nasıroğlu Aydın, MehtapHasankeyf’te bulunan dini kurum ve vakıfların genel durumuna bakıldığında tarihsel süreç içerisinde burada yaşamış medeniyetlerin taşıdığı kimlikle doğru orantılı olarak sünni bir karaktere sahip oldukları savunulabilir. Ancak yapılan araştırmalar, özellikle Moğol istilasından sonraki süreçte kaçan heterodoks dervişlerin Anadolu’nun birçok kentinde olduğu gibi Hasankeyf’te de zaviye ve tekkelerini kurarak düşüncelerini burada yaymaya çalıştıklarını göstermiştir. Bu bağlamda Hasankeyf’te bir vefâi şeyhi olan Şeyh Çoban adına kurulmuş Şeyh Çoban Zaviyesi ve adından bir Kalenderi tekkesi olduğu anlaşılan Baba Mahmud Haydarî Zaviyesi bulunmaktadır. İsimlerini Kalenderi ve Vefâi şeyhlerinin adlarından alan bu yapıların heterodoks bir anlayışla kuruldukları açıktır. Hasankeyf’te bulunan bu her iki vakfın yapısı ve işleyişi nasıldı? Bu vakıfların gelir ve giderleri nereden karşılanmaktaydı? Buralarda kaç personel çalışmakta ve ne işler yapmaktalardı? Bu çalışmada Hasankeyf Şeyh Çoban ve Baba Mahmud Haydari vakıflarının genel durumları, tarihsel süreçte geçirdikleri aşamalar, şehrin sosyal ve toplumsal yapısına etkileri çeşitli arşiv belgelerinden faydalanılarak irdelenecektir.Öğe Hasankeyf İmam Abdullah Camii ve Zaviyesi Vakfı (16-18. yüzyıllar)(T.C. Vakıflar Genel Müdürlüğü, 2019-12) Nasıroğlu Aydın, Mehtapİnsanlığın yerleşik hayata geçişiyle başlayan medeniyet sürecinin en önemli uzantısı olan şehirler, tarih boyunca ihtiyaçlara bağlı olarak gelişen çeşitli mekânların oluşturduğu yerleşim yerleridir. Bu mekânlar, şehirde bir arada yaşayan toplumun sosyal, ekonomik, dini ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik yapılardır. Osmanlı şehirlerinin hem siluetinin hem de mimarisinin oluşmasında önemli yeri olan bu yapılar, genellikle vakıf anlayışıyla oluşturulmuş ve sürdürülmüştür. Vakıf anlayışı, şehrin temel birimi olan mahallelerde görülen ahengin, dayanışma ve yardımlaşmanın da temelini oluşturmaktadır. Bir Osmanlı şehrinde vakıf kurumunun somut tezahürlerinden olan cami ve zaviye gibi yapılar, toplumun sosyal ve kültürel olarak ilişki içerisinde olmasına ve gelişmesine katkı sağlamaktaydı. Bu çalışmada, Osmanlı arşiv belgelerine dayanarak Hasankeyf şehrinin sosyal dokusunun gelişmesine ve gündelik hayatın dinamizmine çok büyük katkı sağlayan İmam Abdullah Camii ve Zaviyesi tanıtılmıştır. Ayrıca bir yapılar topluluğu olan bu vakfın işleyişi, gelir ve gider kalemleriyle, içerisinde çalışan personelin aldıkları ücretlerden bahsedilmiştir.Öğe Gölmarmara Halime Hatun Vakfı(Gaziantep Üniversitesi, 2020-07-01) Alaca, HanifeHalime Hatun, Manisa’da doğan, III. Murad’ın oğlu Şehzade Mehmed’in dayesidir. Manisa’ya bağlı Marmara Kasabası’nda cami, medrese, şadırvan, mektep, han, kütüphane, çeşme ve imaret yaptırmıştır. Bu çalışmanın konusunu Halime Hatun külliyesini oluşturan kurumlar, bu kurumlarda yer alan vakıf görevlileri, bu görevlilere ödenen ücretler oluşturmaktadır. Ayrıca vakıf görevlilerinin yerine getirmek zorunda olduğu yükümlülükler ile birlikte vakfın gelir ve giderleri de bu çalışmanın konusunu teşkil etmektedir. Halime Hatun Vakfiyesi, III. Mehmed dönemine ait olup, evasıt-ı Rebiülahir H.1011 M.1602/1603) tarihlendirilmiştir. Çalışmamızın ana kaynağını Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde bulunan 582 numaralı vakfiye defterinin 265-269 sayfaları oluşturmaktadır.Öğe Osmanlı’da vakıf ve hayırseverlik: “Valide Sultan Vakfı’ndan 1663 yılında Medine’ye gönderilen surre örneğinde”(Bozok Üniversitesi, 2021-06-30) Alaca, HanifeThe foundation, which is one of the most important examples of philanthropy in the Ottoman Empire, is clearly seen in the Ottoman ṣurrah tradition. The gifts sent to Mekka and Medina by the Ottoman sultans were recorded and the books containing information about these aids were named ṣurrah Notebooks. Mekka and Medina are important cities for Muslims. For this reason, aids in kind and in cash were made to these holy places by the Muslim rulers. After Medina passed under Ottoman rule, the Ottoman sultans constantly sent ṣurrah to this city. In addition, it was stipulated that some foundations established to send aid to Medina under the conditions of the foundation. One of them is IV. It is a foundation founded by the mother of Mehmed, Valide Sultan. As can be understood from the foundation foundation founded by Valide Sultan in 1663, the management of the foundations established in Istanbul and Medina contains information such as foundation employees and wages. In this article, the book numbered 96 in the ṣurrah Notebooks in the Ottoman Archives of the Presidency General Directorate of State Archives will be examined. In line with the information obtained from this book, the foundation and philanthropy in the Ottoman Empire will be evaluated in the ṣurrah sample sent to Medina in 1663 by the Valide Sultan FoundationÖğe II. Meşrutiyet’ten Demokrat Parti iktidarına atıl halde bırakılmış hayrat kurumları meselesi(Türk-İslam Medeniyeti Akademik Araştırmalar Dergisi, 2018-06) Özteke, FahriTürkiye coğrafyasında yüzyıllardır süren savaşlar ve sosyo-ekonomik gelişmeler beraberinde birçok meselenin de ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunlardan biri de zaman içinde kronik bir hal alan harabe vaziyetteki vakıf kurumlarının nasıl değerlendirilmesi gerektiği sorunsalıdır. II. Meşrutiyet, Mütareke, Atatürk, İsmet İnönü ve Adnan Menderes dönemlerinde gündemi meşgul eden bu konu hakkında iktidarlar halkın hassasiyetlerini ve ekonomik koşullarını göz önünde bulundurarak çözümler üretmeye çalışmışlardır. Ancak çözüm üretmenin tek taraflı olmadığı bu konu ile ilgili yetmiş yılı aşan süreçte harabe durumdaki camii, mescit, medrese, tekke, türbe ve sebiller enkaz vaziyetinden kurtarılmaya çalışılmıştır. Konunun teşhis edilip çözümler üretilmeye başlandığı II. Meşrutiyet Dönemi’nden 1970’li yıllara kadar uzanan zaman zarfında kamuoyu meseleye dini mekânların yıkılıp yıkılmayacağı perspektifinden yaklaşmıştır. II. Dünya Savaşı’nın neden olduğu özgün koşullar konunun daha da karmaşık bir hal almasına sebebiyet vermiştir. Bir ara tartışmalara gayrimüslim vakıfların taşınmazları da dâhil edilmiştirTürkiye coğrafyasında yüzyıllardır süren savaşlar ve sosyo-ekonomik gelişmeler beraberinde birçok meselenin de ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunlardan biri de zaman içinde kronik bir hal alan harabe vaziyetteki vakıf kurumlarının nasıl değerlendirilmesi gerektiği sorunsalıdır. II. Meşrutiyet, Mütareke, Atatürk, İsmet İnönü ve Adnan Menderes dönemlerinde gündemi meşgul eden bu konu hakkında iktidarlar halkın hassasiyetlerini ve ekonomik koşullarını göz önünde bulundurarak çözümler üretmeye çalışmışlardır. Ancak çözüm üretmenin tek taraflı olmadığı bu konu ile ilgili yetmiş yılı aşan süreçte harabe durumdaki camii, mescit, medrese, tekke, türbe ve sebiller enkaz vaziyetinden kurtarılmaya çalışılmıştır. Konunun teşhis edilip çözümler üretilmeye başlandığı II. Meşrutiyet Dönemi’nden 1970’li yıllara kadar uzanan zaman zarfında kamuoyu meseleye dini mekânların yıkılıp yıkılmayacağı perspektifinden yaklaşmıştır. II. Dünya Savaşı’nın neden olduğu özgün koşullar konunun daha da karmaşık bir hal almasına sebebiyet vermiştir. Bir ara tartışmalara gayrimüslim vakıfların taşınmazları da dâhil edilmiştirÖğe Hurûfât defterlerine göre Mardin(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-03-05) Yıldız, Sima; Nasıroğlu Aydın, MehtapYüksek lisans tezi olarak hazırlanan bu çalışmada Mardin’in XVIII. yüzyıl vakıf kurumları ve görevlileri ele alınmıştır. Çalışmada arşiv kaynakları içerisinde önemli bir yere sahip olan ve özellikle de son zamanlarda araştırmacıların yakın ilgisini çeken hurûfât defterlerinden faydalanılmıştır. Tarih aralığı olarak XVIII. yüzyılın seçilmesindeki amaç o tarih aralığında Mardin ile ilgili sınırlı sayıda çalışma olması ve o dönemin vakıf kurumlarının detaylı bir şekilde ele alınmamış olması etkili olmuştur. Hurûfât defterleri sayesinde vakıf kurumlarının işleyişi ve bu kurumlarda görevli olanların atamalarına ilişkin çeşitli bilgiler tespit etmek mümkündür. Bu bilgilerden hareketle dönemin vakıf kurumlarına yapılan atamalarda görevlilerin ünvanı, aldıkları ücret, atama tarihi, atamayı yapan merci, atanan görevlinin varsa önceki görevliyle olan soybağı gibi önemli bilgilere ulaşılabilmektedir. Hurûfât Defterlerini temel alarak hazırladığımız bu çalışmamızda Mardin’in XVIII. yüzyıl vakıflarına ve görevlilerine ilişkin on altı adet defter incelenmiştir. Toplamda yüz bir sayfalık belgeye tekabül eden bu defterlerden Mardin ilinin cami, mescit, zaviye, medrese gibi çeşitli vakıflarına ve bu vakıfların görevlilerine ilişkin atama kayıtları tespit edilmiştir.Öğe Hurufat Defterlerine göre Tunus’ta dini ve sosyal yapılar(Gaziantep Üniversitesi, 2021-07-29) Alaca, HanifeTunus, günümüzde Kuzey Afrika’nın en küçük ülkesi olup, batıda Cezayir, güneydoğuda Libya, kuzeyde ve doğuda Akdeniz kıyıları ile çevrilidir. Tunus, Kanuni Sultan Süleyman dönemine 1534 yılında Osmanlı topraklarına katılmıştır. Tunus’un fethedilmesinden sonra bu bölge Osmanlı’nın eyaleti haline geldi. İdari birim olan eyaletin yönetiminde, Osmanlı Devleti’nin diğer bölgelerinde olduğu gibi beylerbeyi bulunuyordu. Beylerbeyi ilk dönemlerde oldukça güçlüydü. Daha sonra ise yeniçeriler, reis taifesi ve dayılar, yönetimde oldukça etkili olmaya başladılar. Bunun sonucunda yeniçerilerden meydana gelen “dayı” ünvanlı kişiler ortaya çıkmaya başladılar. Böylece Tunus’ta dayılar devri başlamış oldu. Tunus’ta dayı ünvanlı kişilerden sonra hâkimiyet Beylere geçmiştir. Bu Beyler asayişi sağlamak ve vergi toplamak ile görevli kişilerdi. Dayıların hâkimiyeti yeniçerilere dayanırken, Beyler daha çok kırsal kesimdeki halk üzerinde etkiliydiler. Tunus’ta yönetim Beylerden sonra Muradilere geçmiş ve Muradi hanedanı seksen üç yıl Tunus’ta hâkimiyetini sürdürmüştür. Muradilerden sonra Tunus, 1705’den Fransız işgaline kadar Hüseyiniler tarafından yönetilmiştir. Üç yüz yıl Osmanlı egemenliği altında kalan Tunus’ta Osmanlı döneminde kurulmuş vakıflar mevcuttur. Bu çalışmanın temel kaynağını Tunus hurufat defterleri oluşturmaktadır. Şehir tarihi açısından son derece önem taşıyan hurufat defterleri bir bölgenin sosyal, dini, iktisadi ve kültürel yapısı hakkında bilgiler ihtiva etmektedir. Bu araştırmada hurufat defterleri ışığında Tunus’ta kurulan vakıf, câmi, medrese, zaviye, mescitler ve mektepler tespit edilmeye çalışılacaktır. Ayrıca vakıf kurumlarının gelirleri, vakıf görevlileri atama şartları ve ücretleri hakkında da bilgiler verilecektir. Hurufat defterlerine göre 1759-1816 yılları arasında Beyrut’ta sekiz cami ve beş zaviye bulunduğu tespit edilmiştir. Ancak hurufat kayıtlarında mektep, medrese gibi vakıf eserleri ile ilgili herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. Bu nedenle çalışmada adı geçen kurumlardan bahsedilmemiştir.