Tarih Anabilim Dalı
Bu bölüm için kalıcı URI
Bölüm "Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı" Tarih Anabilim Dalı seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 34
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe 1067 numaralı hurufat defterine göre Amîd ve çevresindeki vakıflar (1703-1722)(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-01-18) Reisoğlu, Ercan; Alaca, HanifeOsmanlı tarihi araştırmalarında en önemli kaynaklardan bir tanesi de şüphesiz Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde bulunan Hurufat Defterleridir. Bu defterlerde vakıf müesseseleri hakkında birçok bilgi bulunmaktadır. Hurufat Defterleri ilmiye sınıfının yürütme organı olan kazaskerlik tarafından düzenlenirdi. Bu organ kendi içinde Anadolu ve Rumeli olarak ikiye ayrılmış olup yetki alanları belirlenmiştir. Böylece defterler Anadolu ve Rumeli olarak ikiye ayrılarak kazalar ’’elif’’ harfinden başlamak suretiyle alfabetik sıraya göre defterlere kaydedilmiştir. Osmanlı Devleti vakıf müesseselerine azami derecede önem verir, bu minvalde devlet teşekkülü en ücra kasaba ve köylere kadar uzanırdı. Defterlerde; kaza, kasaba, köy, mahalle adı, vakfı inşa eden kişi, vakfın adı, görev şekli, görevden ayrılanın adı, göreve yeni başlayanın adı, atama arzını yapan kişinin adı ve atama tarihi yazılırdı. Bu durumda defterlerin çok yönlü olduğu söylenebilir. Özellikle sosyoekonomik ve demografik yapı hakkında ciddi bilgiler içermesi nedeniyle Hurufat Defterlerinin tarih araştırmalarında çok önemli bir yere sahip olduğu söylenebilir.Öğe 11 numaralı Mora ahkâm defteri’nin transkripsiyonu ve değerlendirilmesi(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-01-20) Adlim, Kadri; Türkmen, Mustafa NuriBu çalışma, 11 Numaralı Mora Ahkâm Defteri, H. (1189-1212) / M. (1775-1797) tarihleri arası dönemi kapsayan hükümlerin transkripsiyonu, özeti ve değerlendirilmesinden oluşmaktadır. Bu Ahkâm Defteri’nden hareketle, 18.yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı ve Venedik’in birbirlerine karşı özellikle siyasi, iktisadi ve diplomatik alanlarda nasıl politikalar yürüttükleri hususunda inceleme yapılmıştır. Söz konusu çalışmada, 1718 Pasarofça Antlaşması'nda sağlanan sulh ile beraber devam eden siyasi (diplomatik), ticari, balyos ve konsolosların statüleri, tüccar ve müste’minlerin hak ve muafiyetleri, korsanlık, eşkıyalık ve haksız gasp sorunları, kişiler arasındaki borç, alacak verecek meseleleri, deniz hukuku ve sınır ihlalleri, hak ve sorumlulukları ahidnâme ile güvence altına alınmış diğer Venediklilerin durumları ile mahkeme davalarında ve çözümünde adalet mekanizmasının işlerliği konuları yer almaktadır. Çalışmanın esas kaynağı, incelemeye alınan 11 Numaralı Mora Ahkâm Defteri’nin H. (1189-1212) / M. (1775-1797) tarihleri arasındaki dönemi kapsayan hükümleridir. Asıl problematiğimiz, XVIII. yüzyılda Osmanlı ile Venedik’in Doğu Akdeniz (Levant)' de etkili güç olma mücadelesinde hangi faktör, yol ve yöntemlere başvurdukları ve bunları nasıl kullandıklarıdır. Bu bağlamda, 18. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı ile Venedik siyasi ve ticari ilişkilerinde, balyos ve konsolosların diplomatik misyonları incelenmiş, Osmanlı Devleti’nde gümrük sistemi, ahidnâme politikası ve millet sistemi açıklanmaya çalışılmıştır.Öğe 21 numaralı Mora ahkâm defteri’nin transkribsiyonu ve değerlendirilmesi(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-01-26) Doğu, Ferzimelek; Türkmen, Mustafa NuriOsmanlı Devleti’nde yüzyıllar boyunca önemini korumuş ve günümüzde Türkiye Cumhuriyeti’nde hâlâ özenle muhafaza edilmiş olan Ahkâm Defterleri bugünümüze ışık tutan yegâne arşiv kaynakları olarak karşımıza çıkıyor. Ahkâm Defterleri özelllikle o dönemde Devletin uygulamış olduğu adâletin nasıl sağlandığına, sosyo-ekonomik yapısına ve idari yapısı gibi pek çok konu hakkında bizi bilgilendirmesi açısından önem arz etmektedir. Devlet için halk arasındaki adâleti sağlama hem dini bir vazife hemde ülkeyi iyi bir şekilde yönetmek dönemin hükümdarının aslî vazifesiydi. Osmanlı Devleti’nde padişahlar ülke içerisinde yaşayan halk Hângi din veya mezhebe mensub olursa olsun bunların koruyuculuğunu esas alan bir yönetim şeklini benimsemiştir. Bu sebeple gelen şikâyetlerin çözüme kavuşturulması ve adâletin sağlanması hükümet için önemli bir unsurdu. Mora’daki şikâyetlerde hükümetin müslüman veya gayrimüslim demeden bütün halk için eşit bir şekilde ve özenle çözüme kavuşması için büyük bir gayret sarf edildiğini söyleyebiliriz. Her ne kadar müslüman ve gayrimüslimler eşit bir millet olarak görülmeyip bunlar için farklı vergiler veya kanunlar uygulansa dahi gelen herHângi bir şikâyette haklı olana hakkının verilmesi için büyük bir özen gösterildiği görülmektedir. Mora Ahkâm Defterleri toplam 21 defterden oluşmaktadır. 21 Numaralı Mora Ahkâm Defteri H. 1234-1255, M. 1819-1840 tarihleri arasında yazılmıştır. Bu defterde Mora Eyâleti’nden Dîvân-ı Hümâyûn’a intikal eden şikâyetler incelenmiş ve 21 yıllık Mora tarihine ışık tutması hedeflenmiştir.Öğe 32 numaralı kalebend defterinin değerlendirme ve transkripsiyonu (s. 1-100)(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-06-28) Aldemir, Tuğba; Alaca, HanifeKalebend defterleri, Osmanlı Devleti’nde suç ve cezalara dair hükümlerin yer aldığı defterlerdir. XVIII. yüzyılda tutulmaya başlayan bu defterler incelenerek, suç, suçun çeşitliliği, suçun işlendiği mahaller, suçluların meslekleri, cinsiyetleri, dini inanışları gibi detaylı bilgiler elde etmek mümkün olmaktadır. Bu çalışmada, Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi’nde yer alan 32 Numaralı Kalebend Defterinin ilk 100 sayfası incelenmiştir. Bu defter Hicri 1224-1226 tarih aralığını içermekte olup incelenen kısmında 361 hüküm ve 468 mahkûm yer almaktadır. Kalebend cezası bir suçlunun kale içerisinde hapis tutulmasıdır. İncelenen defterde kalebend, cezirebend, manastırbend, kulebend, nefy (sürgün), küreğe gönderme gibi ceza türleri ile karşılaşılmıştır. Suçlar Osmanlı hakimiyeti altında bulunan çok çeşitli bölgelerde işlenmiştir.Öğe 7 numaralı Antalya Şer’iyye Sicili Defteri'nin transkripsiyonu ve değerlendirilmesi (H.1266-1270; M.1850-1854)(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-06-13) Özcan, Mehmet Salih; Özturhan, Ahmet1850-1854 tarihli 7 Numaralı Antalya Şer’iyye Sicilinin transkripsiyon ve değerlendirilmesi yöntemi ile oluşturulan bu çalışmada Antalya şehrinin o dönemdeki sosyal ve iktisadi durumunun incelenmesi ve bu durumun ortaya çıkardığı vaziyetin Osmanlı yerel tarihi bazında incelenmesi tezin çıkış noktası olmuştur. Osmanlı yerel tarihi çalışmalarının hiç şüphesiz en önemli kaynakları arasında şer’iyye sicilleri gelmektedir. Sicilde geçen belgeler incelenerek bir şehrin o tarihlerdeki sosyal, iktisadi durumu hakkında detaylı bilgiler elde edilebilir. Bu çalışmada 7 Numaralı Antalya Şer‘iyye Sicilinde mevcut bulunan belgeler incelenerek, Antalya’nın sosyal, iktisadi yapısı ile aile yapısı, evlilik, boşanma, ticaret gibi vaziyet ortaya çıkarılmaya çalışıldı. 7 numaralı Antalya şehrine ait sicilin genel değerlendirilmesi içerisinde; defterin tanıtımı, sicilde geçtiği şekliyle yerleşim yerleri, tereke kayıtları, buradaki aşiretler ve hayriyye tüccarlarına dair bilgiler verilmiştir. Dördüncü bölümde ise; defterin transkripsiyonu, transkripsiyonda takip edilen usul ile belge özetleri hakkında bilgiler yer almaktadır.Öğe 8 numaralı Adana şer’iyye sicili (H.1245-1247 / M.1829-1831-s.51-100) transkripsiyon ve değerlendirme(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-11-21) Aldanmaz, Ahmet Hüsrev; Karlangıç, OsmanTarihi yazmanın en önemli olaylarından biri belkide en önemlisi belgelerin ve kaynakların doğruluğudur. Dolayısıyla bu konudaki en önemli obje birinci elden kaynaklardır. Bu cümleden olarak Osmanlı Devleti’nin tutmuş olduğu “sicillat-ı şer’iyye defterleri” bu bahiste değerlendirilir. Osmanlı Devleti’nin hukuki, idari, ekonomik ve ictimai hayatıyla alakalı önemli verileri bu defterler aracılığıyla öğrendiğimizden çok kıymetlidir. Kadıların tutmuş oldukları bu defterler her bir idari bölge hakkında bilgiler sunmaktadır. “8 Numaralı Adana Şer’iyye Sicili” yukarıda belirtilen konularda özelde Adana hakkında bilgiler ihtiva etmektedir. Eyalet merkezi olması hasebiyle o dönemde payitahttan gelen Asakir-i Mansure-i Muhammediye neferatına ait sayıların kazalara göre dağılımları hakkında bilgiler mevcuttur. Tereke kayıtlarındaki mirasların dağılımları, camilere atanan din görevlilerinin alacakları ücretleri, esnaf çeşitliliği ve meslek isimler bahsi geçen sicile yansımıştır. Vali, mütesellim ve diğer atamaları ve bunlara ait harç-ı rah mikdarları ele alınan konular arasındadır. Ayrıca sicilde Adana eyaletine bağlı kaza, köy, mahalle, nahiye gibi idari yapıların isimleri ve sayıları hakkında bilgiler bulunmaktadır. Veraset davalarında ortaya ortaya çıkan miraslara göre o dönemde Adana’da kullanılan eşyalar hakkında bilgiler bu belgelerle ortaya çıkmaktadır. Yine kayıtlara göre Adana’nın o dönemde demografik yapısının nasıl olduğu hakkında bilgiler verilmektedir. Müslüman ahali haricinde Hristiyan, Yahudi topluluklarının varlığından da söz etmek mümkündür.Öğe 8 numaralı Adana şer’iyye sicili (H.1245-1249 / M.1830-1834-s.1-50)(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-01-29) Okay, Muhteber; Karlangıç, OsmanŞer’iyye sicilleri tarihimize ışık tutması açısından önemli kaynaklardan biridir. Sicillerdeki belgeler, Osmanlı Devleti’nin idari, sosyal, iktisadi hayatına dair önemli bilgiler içermektedir. Kayıtlar, mahkeme görevlileri tarafından tutulduğundan birinci elden kaynak olarak önem arz etmektedir. “8 Numaralı Adana Şer’iyye Sicili” içerik yönünden zengin bilgilere sahiptir. Adana’ nın idari, sosyal, etnik, dini ve ekonomik yapısı hakkında önemli verilere ulaşılmasını sağlamıştır. Adana Eyaletinin ilgili dönemlerinde; tereke kayıtlarına dayalı veraset davaları, alacak-verecek konuları, darp ve gasp olayları, şark ve Kıbrıs Adasına asker gönderme ile ilgili konular yer almaktadır. Ayrıca vergilerden, ihraç edilen mallardan ve görevini yerine getirmeyen naib/vali gibi görevlilerin başka yerlere sürgünlerinden de bahsedilmektedir. 8 Numaralı Adana Şer’iyye Sicili’nin çevirisi yapılan kısmında 52 mahalle, 5 sancak, 5 kaza, 5 köy-mezra, 1 kasaba, 1 nahiye ismi tespit edilmiştir. Ayrıca 4 aşiret ve 5 cema’at ismi de sicilde geçmektedir. Adana’ya çevre illerden gelip yerleşenlerin olduğu, şehrin çeşitli eyalet ve sancaklardan göç aldığı belgelere yansımıştır. Farklı etnik ve din topluluklardan oluşan mahallelerin olduğu görülmektedir. Ayrıca sicilde din değiştirme olaylarına da rastlanılmıştır. Adana halkının çoğunluğu Türkmenlerden oluşmaktadır. Bunların dışında Arap, Kürt ve Ermeni gibi topluluklar da yaşamaktadır.Öğe 88 numaralı Adana şer’iyye sicili (h.1286-1287/m.1869-1871) transkripsiyon ve değerlendirme(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-09-28) Oçak, Ahmet; Karlangıç, OsmanYapılan çalışmada; H.1286-1287 M.1869-1871 yıllarını içine alan 88 Numaralı Adana Şer’iyye Sicili’nin transkripsiyonu ve değerlendirmesi yapılmıştır. Defter 95 sayfa olup toplam 169 belge bulunmaktadır. Araştırmaya konu olan sicile göre 1869-1871 yılları arasındaki Adana şehrinin idari, sosyal ve ekonomik yapısına değinilmiştir. Sicilin transkripsiyonu yapılarak belirtilen tarihlerde Osmanlı Devleti’nin ve Adana şehrinin içinde bulunduğu idari, sosyal ve ekonomik durumu ortaya konulmaya çalışılmıştır. Söz konusu sicilde bulunan belge kayıtları: unvan-lakap ve meslek grupları, Müslüman kadın-erkek isimleri ve gayrimüslim kadın-erkek isimleri, mahalle-köy, aşiret isimlerini belirtmektedir. Ancak, alacak-verecek, borç, icra-iflas, rehin, icare, ortaklık, tarımsal ürün, hayvan ve hayvansal ürün satışları, mülk satışları, nakliyecilik gibi kayıtlar önemli oranda yer tutmaktadır. Bu durum ticari hayatın canlılığını ortaya koymaktadır. Adı geçen sicilden dönemin tarımsal ve hayvansal ürünleri, bahsi geçen ürünlerin fiyatları ile alakalı bilgiler tespit edilebilmektedir. Adana’nın farklı şehirlerle ticari ilişkilerine dair veriler de tespit edilebilmektedir. Adana’da gerçekleşen ticari ilişkilerde kara yolu ve deniz taşımacılığı öne çıkmaktadır. Deniz taşımacılığında Karataş İskelesinin kullanıldığı görülmektedir. Ticari amaçlarla Adana’ya çok farklı bölgelerden insanlar gelmekte ve Adana’da ikamet edenlere de rastlanmaktadır.Öğe 91 numaralı Adana şer‘iyye sicili (H. 1286-1289/M. 1869-1873)(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-09-21) Sabaz, İdris; Karlangıç, OsmanŞer‘iyye sicilleri Osmanlı Devleti’nin hüküm sürdüğü coğrafyalarda yaşayan halkın sosyal, kültürel ve iktisadi hayatı hakkında bize en net bilgiler veren kaynaklardır. Bu kayıtlarda, kadı veya ilgili görevliler tarafından mahallinde tutulan kaynaklar olduğundan dolayı, ilgili vilayet, kasaba veya köy gibi bölgelerin yöresel özellikleri ön plana çıkmaktadır. Aynı şekilde kaydedildiği bölge hakkında birinci elden gelen bilgiler barındırdığından günümüz tarihçileri açısından paha biçilemez belgeler konumundadırlar. Bu değer, sadece günümüz Türkiye’si için değil, Osmanlı sınırlarının ulaştığı tüm coğrafya için geçerlidir. Hicri 1286-1289 / Miladi 1869-1873 yıllarını kapsayan 91 Numaralı sicilde, Adana’nın idari, sosyal ve ekonomik yapısına değinilmiştir. Bu çalışmada belgelerin transkripsiyonu yapılmış; kayıtların özetleri hazırlanarak Adana vilayetinin belirtilen tarihlerde, içerisinde bulunduğu idarî, sosyal ve ekonomik durum gözler önüne serilmeye çalışılmıştır. İncelediğimiz sicilde genel itibari ile yer alan davalar şunlardır: Alacak-verecek meseleleri, tereke kayıtlarına dayalı veraset davaları, nikâh kıyma, boşanma, aile içi anlaşmazlıklar, taşınmaz malların satışı, icâreye verilmesi veya aile içi paylaşımlardan doğan anlaşmazlıklar, yaralanma, darp ve gasp gibi konuları ihtiva etmekle beraber büyük çoğunluğu alacak-verecek davaları. Şer‘iyye sicilleri, özellikle Osmanlı Devleti’nin idarî, sosyal, kültürel ve iktisadi hayatı hakkında araştırma yapmak isteyen yerli ve yabancı araştırmacıların vazgeçilmez ana kaynakları durumundadır. Transkripsiyonunu yapmış olduğumuz 91 Numaralı Adana Şer‘iyye sicili (Hicri 1286-1289 / Miladi 1869-1873) ile literatüre katkıda bulunulmaya çalışılmıştır.Öğe Ahiretü’l Memâlik Ev Vakıatü’s-Sultan Gavrî Mea Selimü’l Osmanî adlı kitabın çevirisi ve değerlendirmesi(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-01-03) Uygur, İzzet; Özturhan, AhmetAhiretü’l Memâlîk Ev Vakıatü’s-Sultanü’l Gavrî Mea Selimü’l Osmanî İbn Zünbül’ün en önemli eserlerinden biridir. Müellif hem Memlûklar dönemine hem de Osmanlı devletinin Mısır’a hakimyeti dönemine tanıklık etmiş ve eserinde işlemiştir. İbn Zünbül’ün hayatı hakkında kısıtlı bilgilere sahip olsak da eserini halk ağzıyla yazdığı anlaşılmaktadır. Abdülmün’im Amr 1961 yılında eseri yeniden neşretmiştir. Eserde; Memûk Devletinin idari yapısından, onları Osmanlı Devleti ile savaşa götüren nedenlerden, sultanların birbirleriyle mektuplaşmalarından, aralarında cereyan eden savaşlardan, Memlûk emirlerinin destansı çarpışmalarından –özellikle Tuman Bay ve Şadi Beg-, dönemin askeri yapısından, kullanılan silahlardan ve Mısır’ın Osmanlı hâkimiyetine geçiş sürecinden bahsetmiştir. İbn Zünbül eserinde şiirlere de yer vermiştir. Ayrıca eserde destansı bir anlatım ön plana çıkmaktadır. Özellikle savaş sahnelerini tasvir ederek anlatmayı tercih etmiştir. Müellif bu anlatılan olaylara bizzat tanıklık etmiştir. Bu durum eserin ehemmiyetini daha da arttırmaktadır. Dolayısıyla eser, bu alanda araştırma yapanlar için önemli bir referans kaynaktır.Öğe Birinci dönem Millet Meclisi tutanaklarında Kıbrıs sorunu(2024-06-07) Okutmuştur, Zelal; İdem, TekinKıbrıs adası coğrafi konumu itibariyle tarihin geçmiş dönemlerinden günümüze kadar dünya devletlerinin dikkatini çekecek bir noktada yer almıştır. Kıbrıs halkı adanın Osmanlı hakimiyetine girdiği 1571 yılından 1878 yılına kadar hoşgörü ve huzur içerisinde yaşamıştır. Ancak 1878 yılında ada İngilizlerin hakimiyetine girince Türkler için sıkıntılı dönemler başlamıştır. Gerek bölgedeki Rumların gerekse de Yunanistan’ın ayrılıkçı ve bölgedeki dengeyi bozacak tutumları nedeniyle Kıbrıs’ta kanlı çatışmalar yaşanmıştır. Çalışmada öncelikle Kıbrıs’ın tarihsel geçmişi anlatılmış ve ardından İngiliz yönetimiyle başlayan huzursuzluklara dikkat çekilmiştir. Yunanistan'ın ve Kıbrıslı Rumların ayrılıkçı tutumlarıyla bölgede Türklere karşı girişilen saldırılar gözler önüne serilerek bu saldırıların ve ayrılıkçı tutumların Türk iç siyasetinde nasıl karşılandığı üzerinde durulmuştur. Yavru vatan olarak nitelendirilen Kıbrıs’ta yaşanılan durumların meclis içerisinde yarattığı sarsıntılar ve tartışmalar üzerinde durularak Türk dış siyasetinde Kıbrıs konusunda gösterilen çabaya dikkat çekilmiştir. Çalışmanın amacı Kıbrıs’ta yaşanılan olayların mecliste nasıl karşılandığını irdeleyerek milletvekillerinin ada üzerindeki görüş ve tartışmalarına yer verip Türk siyasetinde Kıbrıs’ın yeri ve önemini belirlemek olmuştur. Zira Türkiye hem dış politikada gösterdiği tavırla hem de 1974’te gerçekleştirdiği Kıbrıs Barış Harekâtı ile daima Kıbrıslı Türklerin yanında durmuştur.Öğe Cumhuriyet döneminde Siirt'te nüfus mühendisliği (1927-1950)(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-06-23) Arpacık, Osman; Yaşar, SelmanGeçmişi M.Ö. 3000'li yıllara kadar uzanan Siirt şehri Mezopotamya ile Anadolu uygarlıklarının kesiştiği bölgede kurulmuştur. Siirt şehri Osmanlı Devleti'ne katıldığı ilk dönemlerde Diyarbakır vilayetine bağlanmış, daha sonra Bitlis vilayetine bağlanan Siirt şehri, Cumhuriyetin kurulmasından hemen sonra da il statüsüne kavuşturulmuştur. Bu dönemlerde de önemli demografik değişimlere uğramıştır. Cumhuriyet Döneminde Siirt'te Nüfus Mühendisliği (1927- 1950)" adlı tez çalışmasının amacı Siirt ilinin, demografik yapısı ve tarihsel gelişimine dair veriler tespit edilerek ortaya koymaktır. Dört bölüm halinde hazırlanan ve eldeki veriler kapsamında, 1927-1950 Yılları arasında Siirt ilinin nüfus yapısındaki değişim, gelişim ve potansiyeli ayrıntılı bir şekilde incelemeye çalışılmıştır. Giriş kısmında nüfus kavramı, nüfus kavramının tarihsel gelişimi ve geçmişten günümüze dünyada yapılan nüfus sayımları ele alınmıştır. Birinci bölümde Siirt ilinin ilk çağlardan Osmanlı Devleti ve Milli Mücadele Dönemi'ne kadar olan tarihsel geçmişi hakkında ayrıntılı bilgiler verilmiştir. Ayrıca Osmanlı Devleti döneminde yapılan nüfus sayımlarından ve Siirt nüfusundan da bahsedilmiştir. İkinci bölümde Siirt ilinde Cumhuriyet'in kuruluşundan 1950'li yıllara kadar meydana gelen sosyal, siyasal ve iktisadi gelişmeler ele alınmıştır. Üçüncü bölümde ise tezin asıl konusunu oluşturan ve 1927-1950 yılları arasında Siirt ilinin nüfus yapısı ve özelliği hakkında mevcut veriler ile tablolar oluşturularak aktarılmaya çalışılmıştır. Son olarak da tezin dördüncü bölümünde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin uyguladığı nüfus politikalarına kısaca değinilmiştir.Öğe Demokrat Parti döneminde entelektüellerin din devlet ilişkisine karşı yaklaşımları (1946-1960)(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-10-30) Şahin, Mehmet Raci; Özteke, FahriII. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra bir tarafta yenidünya düzeni inşa edilmeye çalışılmış öbür taraftan Soğuk Savaş evresi diye isimlendirilen oldukça ilginç bir dönem başlamıştı. Böylesi bir süreçte Türkiye’de de baş döndürücü gelişmeler yaşandı. İlk etapta Tek Parti dönemi son buldu ve çok partili siyasi yaşama geçildi. Akabinde Cumhuriyet Halk Partisinin tepeden tırnağa öz eleştirisini yapması ve düşünce özgürlüğündeki gelişme ülkede dinin siyasi yaşamdaki yerinin sorgulanmasına olanak tanıdı. Cumhuriyet’in ilanından itibaren laiklik adına yapılanların kritize edildiği bir ortamda gerçekleştirilen seçimleri ise, muhafazakâr kotlara sahip Demokrat Parti kazandı. Bundan sonra din-devlet ilişkileri ve bu olgunun yargılandığı daha farklı bir zaman dilimine girildi. Yaklaşık olarak çeyrek asırdır suskunluğa bürünen dini çevreler ve bunların temsilcileri artık çekinmeden seslerini yükseltti. Hal böyle olunca Türk entelijansiyası arasında İslam’ın başta siyaset olmak üzere dünya işlerine müdahalesi konusunda hararetli tartışmalar yapıldı. Çoğu basın üzerinden hayata geçirilen bu tartışmalar sırasında özellikle Kemalistler, Batıcılar, Türkçüler, İslamcılar ve Muhafazakârların bazı konularda ortak kanaatler taşırken bazı konularda da taban tabana zıt yaklaşımlar sergilediği görüldü.Öğe Diyarbakırlı Kore gazileri(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-06-07) Subaşı, Kadriye Alen; İdem, TekinII. Dünya savaşından sonra başlayan Soğuk Savaş döneminde Kore Yarımadasının iki gücü olan Güney Kore Devleti ve Kuzey Kore Devleti arasında sıcak mücadele şeklinde gerçekleşen Kore Savaşı, savaşa Amerika Birleşik Devletleri, Birleşmiş Milletler ve Çin’in dahil olmasıyla uluslararası bir alana yayılmıştır. Türkiye Birleşmiş Milletlerin yardım çağrısına, bir yandan NATO’ya üye olmak bir yandan da uluslararası barışın korunmasına katkıda bulunmak için olumlu bir değerlendirmede bulunmuştur. Bu çalışma, Türkiye dış siyasetinde önemli başarıların kaydedildiği Kore Savaşı’nın, Türk Devleti’ne siyasal, sosyo-kültürel ve ekonomik açıdan etkilerine; Kore yarımadasında yaşanan gelişmelerin yanı sıra Türkiye’den savaşa katılan askerlerden Diyarbakır ilinden katılım sağlayarak gazi unvanını alan Diyarbakırlı Kore Gazilerinin savaşa katkılarına ve ölümsüz anılarına değinmek amacıyla gerçekleştirilmiştir.Öğe Eşgüdümlü iki alan: Eğitim öğretim ve modernleşme(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-10) Demir, Mehmet Salih; Özteke, FahriEğitim-öğretim toplumu dönüştüren temel dinamiklerin başında gelmektedir. Toplum, eğitim aracılığıyla çağın koşullarına uyarak, başta iktisadi ve teknolojik olmak üzere her alanda rekabet yeteneği kazanır. Eğitimin işlev ve tanımı siyasi, ekonomik ve toplumsal gereksinime göre dinamik bir süreç olarak sürekli evrime uğrar. Eğitim toplumsal değişimin motor gücü olarak, toplumu dönüştürme gücü yanında, kendisi de bu değişim-dönüşümden etkilenerek, toplumsal ihtiyaca göre sürekli tekâmül geçiren bir olgudur. Eğitim bu anlamda kapsamlı bir süreç olup her tür terbiyeyi bünyesinde barındırır. Toplum eğitim aracılığıyla öğrendiği marifeti günlük yaşamda kullanarak, iklim, coğrafya ve benzeri koşullara daha rahat adapte olma, doğaya hükmetme ve her tür zorlukla mücadele etme yeteneği edinir. Sanayi İnkılâbı neticesinde, üretim etkinliklerinin büyük oranda insan gücü yerine makine gücüne dayanmaya başlanması, üretimde ihtiyaç duyulan nitelikli işgücüne olan talebi arttırdı. Bu değişimin eğitime yeni anlamlar yüklemesi ve eğitimin üretime daha çok entegre olması gerektiği yönünde beklentileri artırdı. Eğitim, artık üretim ve kalkınmanın lokomotifi olarak itibar görmeye başladı. Gelişmiş ekonomi ve başarılı eğitim sistemine sahip ülkelerde gözlemlendiği gibi, eğitim kalkınma aracı olarak kullanılmaktadır. Bu kapsamda günümüzde eğitim – öğretim etkinlikleri ve uygulamalı mesleki-teknik eğitime, doğrudan üretimi ve istihdamı arttırmaya dönük önemli bir araç olarak itibar edilmelidir. Aynı amaç tarihsel evrimde hep hedeflenmiştir. Bu bağlamda, Türkiye’nin eğitim – öğretim meselesi, acilen çözüme kavuşturulması gereken önemli konu başlıkları arasında önümüzde durmaktadır. Mesleki ve teknik eğitimin ortaokul 7.ve 8.Sınıf seviyesine kadar çekilmek suretiyle, ülkenin üretim kapasitesinin arttırılmasında kullanılmasıyla istihdamı arttırma ve kalkınmayı sağlamaya dönük çabalar, Türk eğitim sisteminin nihai hedefi haline getirilmelidir. Türkiye en değerli sermayesi olan beşeri potansiyelini, üretimde değerlendirmeyi başardığı takdirde, ülkede ekonomik parametrelerin hızla değişeceği kesindir. Türk ekonomisine uygulamalı eğitim sistemi aracılığıyla bir dinamizm kazandırmak için, eğitimde başarılı ülke örneklerinden yola çıkarak kalkınma atılımı başlatılmalıdır. Bunun için Türk eğitim sisteminde yeni bir yapılanma, tercihten öte bir zorunluluk olarak kendini dayatmaktadır. Türk eğitim sistemi, mesleki ve teknik liselerde uygulanan üretim odaklı sisteme, ortaokulları da dâhil ederek, mesleki ve teknik hüviyete kazandıracak bir müfredat uyguladığı takdirde, üretimde nitelik, verim ve istihdam artacak, ülke kalkınmasına dönük ciddi bir hamle gerçekleştirilecektir. Böylece Türkiye’nin iktisadi gücü kuvvetlenecektir. Bunu başarmanın yolu, Türkiye’de mevcut eğitim sistemini, gerek müfredat gerek altyapısıyla, üretim odaklı hale getirmekten/dönüştürmekten geçer.Öğe Hicri 1170-1171 tarihli 141'numaralı Ankara Şer'iyye Sicilinin transkripsiyon ve değerlendirmesi(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-10-25) Oğuz, İsmail; Türkmen, Mustafa NuriOsmanlı tarihine ışık tutması açısından önemli bir yere sahip olan Şer‘iyye Sicilleri sayesinde toplumun en küçük yapı taşına kadar inme imkânı mevcuttur. Kadılık makamının adli ve idari yapıda yer edinmiş olması ve Şer‘iyye Sicillerinin kayıtlarını Kadıların tutmuş olması sebebiyle bu makama dair kayıtlar önem arz etmektedir. H.1170-1171(M. 1757) arasını kapsayan bu belgemizde de genelde Osmanlı’nın özelde ise Ankara’nın adli, idari yapı taşlarını araştırmaya çalıştık. 137 sayfadan oluşan bu çalışmamız üç kısım şeklinde incelenmiştir. Birinci kısımda Ankara’nın tarihi süreçteki yeri ve Şer’iyye Sicilleri üzerinde durulmuştur. İkinci kısımda ise Ankara’nın sosyal, ekonomik ve idari yapısının değerlendirilmesi yapılmıştır. Üçüncü kısımda 141 numaralı Ankara şer’iyye sicilinin transkripsiyonu yapılmıştır.Öğe Hurûfât defterlerine göre Mardin(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-03-05) Yıldız, Sima; Nasıroğlu Aydın, MehtapYüksek lisans tezi olarak hazırlanan bu çalışmada Mardin’in XVIII. yüzyıl vakıf kurumları ve görevlileri ele alınmıştır. Çalışmada arşiv kaynakları içerisinde önemli bir yere sahip olan ve özellikle de son zamanlarda araştırmacıların yakın ilgisini çeken hurûfât defterlerinden faydalanılmıştır. Tarih aralığı olarak XVIII. yüzyılın seçilmesindeki amaç o tarih aralığında Mardin ile ilgili sınırlı sayıda çalışma olması ve o dönemin vakıf kurumlarının detaylı bir şekilde ele alınmamış olması etkili olmuştur. Hurûfât defterleri sayesinde vakıf kurumlarının işleyişi ve bu kurumlarda görevli olanların atamalarına ilişkin çeşitli bilgiler tespit etmek mümkündür. Bu bilgilerden hareketle dönemin vakıf kurumlarına yapılan atamalarda görevlilerin ünvanı, aldıkları ücret, atama tarihi, atamayı yapan merci, atanan görevlinin varsa önceki görevliyle olan soybağı gibi önemli bilgilere ulaşılabilmektedir. Hurûfât Defterlerini temel alarak hazırladığımız bu çalışmamızda Mardin’in XVIII. yüzyıl vakıflarına ve görevlilerine ilişkin on altı adet defter incelenmiştir. Toplamda yüz bir sayfalık belgeye tekabül eden bu defterlerden Mardin ilinin cami, mescit, zaviye, medrese gibi çeşitli vakıflarına ve bu vakıfların görevlilerine ilişkin atama kayıtları tespit edilmiştir.Öğe I. TBMM’de Mardin milletvekilleri ve meclis faaliyetleri (1920-1923)(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-01-13) İşcan Ekmen, Kübra Nur; İdem, TekinI. Dünya savaşından sonra Osmanlı topraklarının işgali ve işgal bölgelerinde yaşanan katliamlara karşı İstanbul Hükümeti’nin yeterince sert tepki gösterememesi Türk Milleti’nin Mustafa Kemal Paşa liderliğinde bir Milli Mücadele’ye başlamasına neden olmuştur. Milli Mücadele’nin yol haritası olarak tanımlayabileceğimiz Misak-ı Milli Kararlarının ilan edilmesi üzerine Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin kapatılması üzerine Milli Mücadele’nin sevk ve idaresini gerçekleştirmek üzere Ankara’da TBMM açılmıştır. Bu çalışmanın amacı I. TBMM’ye altı milletvekili ile katılan Mardin Milletvekillerinin Meclis çalışmaları ile gerek bölge gerekse ülke siyasetine katkılarının ne olduğunu ortaya çıkarmaktır. Mardin Milletvekillerinin takrir, teklif, önerge, söz alma, sual, vb. yasama ve denetim faaliyetleri ile yeni Türkiye Devleti’nin bağımsızlık ve kuruluş sürecine ne gibi katkılarda bulunduğu ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Ayrıca “kendi seçim bölgelerinin sorunları ne derece meclise yansıtılmıştır” sorularının cevabı bulunmaya çalışılmıştır. Çalışmanın neticesinde seçilen tüm milletvekillerinin tamamının meclise katılması ile Mardin vilayeti mecliste tam kadro görev yapan istisna vilayetlerimizden birisi olduğu tespit edilmiştir. Milletvekillerinden İbrahim Bey özellikle Türkiye, Suriye sınır hattının belirlenmesi sürecinde kabul edilen sınırın Mardin ve çevre vilayetlere vereceği zararı dile getirerek seçim bölgesinin menfaatlerini koruduğunu gösterir bir tavır sergilemiştir. Mehmet Necip Bey ise Lozan Barış Konferansı esnasında Türk- Kürt ayrımı ile ikilik çıkarmaya çalışan İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a yönelik teklifi ile tüm milletvekillerinden takdir görmüştür.Öğe İhsaiyat Mecmuası yıllıklarına göre Diyarbakır vilayeti eğitim istatistikleri (1923-1927)(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-01-13) Mahmat Karanfil, Ece Gül; İdem, TekinMilli bilincin temel faktörü olan tarih, toplumların geçmişleri ile bugününü birbirine bağlama işlevini yerine getirmektedir. Geçmişten bugüne biriken tecrübelerin aktarılmasında en önemli hususlardan biri kayıt altına alınmasıdır. Kayda alınan tarih, dönemlerine ve uzmanlarına göre farklı başlıklar altında incelenmektedir. Bu başlıklardan bir tanesi olan “Eğitim Tarihi” aynı şekilde var olduğu dönemden bugüne dek uzmanlar tarafından araştırılmakta ve bu araştırmalar ışığında yorumlanmaktadır. Eğitim Tarihi genel bir başlık olması ile beraber, alt başlık olarak tarafımızca “Türk Eğitim Tarihi” mikro başlığı altında incelenerek, araştırılmakta ve elde edilen bilgiler baz alınarak yorumlanmaktadır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında eğitim reformlarının sonuçları Diyarbakır vilayetinde ve kazalarında nasıl uygulandığı bu çalışmanın temel araştırma sorularını oluşturmaktadır. Diyarbakır vilayeti ve kazalarının mevcut sosyo-kültürel yapısını göz önünde bulundurularak, eğitim reformlarına vermiş oldukları dönütler istatiksel açıdan tablo şeklinde detaylandırılmaktadır. Çalışmada, Cumhuriyet Dönemi arşiv belgeleri, resmi istatistiksel nicel veriler kullanılarak, Cumhuriyetin ilk yıllarında Diyarbakır vilayetinde ve kazalarında eğitim istatistiklerine dair kapsamlı bir bakış açısı sunulmuştur. Bu tez çalışması ile beraber, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra Diyarbakır vilayetinde 1923-1927 yılları arasında ihsaiyat mecmuasına göre eğitim alanında gerçekleşen gelişmeleri, okullaşma istatistiklerini, öğretmen sayısını, öğrenci sayısını ve eğitim öğretim alanındaki diğer önemli parametreleri incelemektedir.Öğe İlhanlı Devletinde gayr-ı tabii ölümler(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-12-25) Koç, Fatih; Gördegir, ErcanOrta Çağ dünyasında, döneme damga vuran en güçlü devletlerden biri olarak Moğollar ön plana çıkmıştır. Başlangıçta küçük ve dağınık kabileler halinde yaşayan Moğollar, Cengiz Han’ın liderliği altında birleşerek sınırlarını Asya’yı aşacak şekilde genişletmiş ve dünya tarihine yön veren bir imparatorluk haline gelmiştir. Dönemin birçok devleti, Moğolların saldırıları karşısında direnememiş ve yıkılmak zorunda kalmıştır. 13. yüzyılda kurulan Moğol İmparatorluğu, resmi olarak kısa ömürlü bir devlet olmasına rağmen, milyonlarca kilometrekarelik bir coğrafyayı fethederek tarihte benzersiz bir yer edinmiştir. Cengiz Han’ın vefatından sonra imparatorluk, soyundan gelen hanedanlar tarafından yönetilmeye devam etmiş ve nihayetinde 1368 yılında yıkılmıştır. Ancak, Moğol kültürü ve etkisi, imparatorluğun yıkılmasının ardından dahi, farklı Moğol devletleri ve hanlıkları aracılığıyla uzun süre devam etmiştir. Bu bağlamda, İlhanlılar, Moğol İmparatorluğu’nun dağılmasının ardından ortaya çıkan hanlıklardan biri olarak dikkat çekmektedir. 1256 yılında Moğol Hanı Mengü’nün yetkilendirmesiyle kardeşi Hülagü Han tarafından, Karakurum’a bağlı olarak İran’da kurulan İlhanlı Devleti, Moğol İmparatorluğu’nun mirasını devralmıştır. Hülagü, Mengü Han’ın kendisine verdiği üç önemli görevi yerine getirmek için harekete geçmiş, ilk olarak Haşhaşi tarikatını ortadan kaldırmış ve ardından Abbasi Halifeliği’ni sona erdirmiştir. Ancak, üçüncü görev olan Suriye ve Mısır üzerindeki hâkimiyeti sağlama çabası başarılı olamamış ve bu mesele İlhanlıların siyasi hedeflerinden biri olarak varlığını sürdürmüştür. Devletlerin iç meseleleri, tarih boyunca siyasi istikrarı tehdit eden en önemli unsurlardan biri olmuştur. İlhanlılar da bu durumdan muaf olmamış; kuruluşlarından itibaren, iç çekişmeler ve siyasi çatışmalar devletin idari yapısını zayıflatmıştır. Hükümdar soyundan gelenlerin taht mücadeleleri, üst düzey devlet görevlilerinin yönetime nüfuz etme çabaları ve hanedan içi çekişmeler, İlhanlı Devleti’ni hem siyasi hem de idari açıdan büyük ölçüde sarsmıştır. Bu çekişmeler, zaman zaman faili meçhul cinayetler ve suikastlarla sonuçlanmış, devletin toparlanma çabalarını engellemiş ve dış politikada etkin bir güç olma hedefini zayıflatmıştır. Özellikle Ebu Saîd Bahadır Han’ın ölümü, İlhanlı Devleti için ciddi bir dönüm noktası olmuş ve devletin çöküş sürecini hızlandırmıştır. Han’ın vefatının ardından, devlet içerisindeki otorite boşluğu, siyasi istikrarsızlık ve iç çekişmeler daha da derinleşmiştir. Bu süreçte ortaya çıkan siyasi entrikalar ve taht mücadeleleri, İlhanlıların bölgesel bir güç olarak varlığını sürdürememesine neden olmuştur.