Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sinema ve Televizyon Anabilim Dalı, Tez Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Çocuk oyuncular ve medya(Batman Üniversitesi, 2021-03-02) Kaya Kunter, Gizem; Atamer, OlgunÇocuklar çalışmaya başlamalarıyla birlikte, hem fiziksel hem psikolojik açıdan değişimlere uğramaktadır. Bu değişimler çoğunlukla iş yeri koşullarına bağlı olarak çeşitlilik göstermektedir. Oyunculuk yaparak ünlü olan çocuklar ile sanayide çalışan çocuklardaki değişimlerin farklı olması kaçınılmazdır. Ancak oyuncu çocuklar da çocuk çalışanlardır ve ne yazık ki çoğu zaman bu durum ebeveynler tarafından öngörülememektedir. Çocularının oyuncu olması hayaliyle ajanslara koşan ebeveynlerin ne yazık ki çoğu zaman setlerdeki zor koşulların farkında olmadıkları gözlemlenmiştir. Çocuk oyuncuların çalışma koşullarının üzerlerinde yarattığı ruhsal, fiziksel etkiler ve hayatlarında ne gibi değişimlere maruz kaldıklarına olan merakla hazırlanan bu tezde çocuk oyuncuların çalışma hayatları araştırılmış, yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşme tekniği ile görüşmeler yapılmış ve bu görüşmelerin ses kayıtları incelenmiştir.Öğe Hollywood biyografik film türünün Türk sinemasına yansıması(Batman Üniversitesi, 2021-02) Aşni, Diyar; Atamer, OlgunTür kavramı, diğer sanat dallarında olduğu gibi sinema sanatında da uzun süredir varlığını sürdüren bir olgudur. Sinemanın henüz ilk zamanlarında örneklerini gördüğümüz tür filmleri özellikle Hollywood sinemasının etkisiyle gelişip çeşitlenmiştir. İlk zamanlarda western, komedi, melodram, müzikal gibi belli başlıklar altında sınıflandırılan filmler, tür olgusunun çeşitlenmesiyle birçok alt başlığa sahip olmuştur. Tür kavramının bu çeşitliliğini sağlayan en önemli unsurlarından biri Hollywood sinemasının stüdyo sistemi ile bir fabrika gibi film üretmesidir. Başarılı olan filmler ise benzer formüllerle geliştirilmiştir. Hollywood endüstrisi zamanla etkisini diğer ülke sinemalarında da hissettirmiştir. Birçok ülke sineması Hollywood formülleriyle üretilmiş filmlerden esinlenmiş veya bu filmleri taklit etme yoluna gitmiştir. Tür filmlerinin Hollywood etkisiyle çeşitlenmesi birçok farklı alt türe ait filmi ortaya çıkarmıştır. Biyografik film türü ise melodram, tarihsel ve dram ana türlerinin özelliklerini taşıyan bir alt tür olarak kabul edilmektedir. Amerikan sinemasının ilk dönemlerinden bu yana biyografik türe ait filmlere rastlamak mümkündür. Hollywood sineması kadar derin bir geçmişe sahip olmasa da Türk sinemasında biyografik film türünde üretilen film sayısı son dönemlerde artmıştır. Bu çalışmada son dönem Türk ve Hollywood sinemasından seçilmiş dört biyografik film, popülerlik-ticarilik, anlatı yapısı, karakter-çatışma ve ikonografi başlıkları altında analiz edilecektir Bu analizlerden önce tür kavramı, tür çeşitleri ve biyografik tür özellikleri ana hatlarıyla araştırılmıştır. Ayrıca Hollywood sineması, yıldız sistemi ve Hollywood endüstrisi kavramları incelenmiştir. Tüm bu süreçler sonucunda Hollywood biyografik film türünün Türk sinemasına etkisi, Türk sinemasından örneklem olarak seçilen filmlerin hangi özellikler bakımından etkilendiği ve bu filmlerde benzer formüllerin nasıl kullanıldığı irdelenmişÖğe Yönetmen gözü ile Türkiye’de dizi sektöründeki sorunlar ve çözüm önerileri(Batman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020-07-07) Çağıl, Ferit; Masdar Kara, FundaDünyanın önde gelen TV dizi ihracatçıları arasında ilk sıralarda yer alan Türkiye’de, ihracat rakamlarıyla beraber problemler de artmıştır. Bu çalışmanın amacı da, yönetmenlerin bakış açısına göre dizi setlerinde yaşanan sorunları belirlemek ve bu sorunlara çözüm önerileri getirmektir. Bu amaçla çalışmanın ilk iki bölümünde, Türkiye'de televizyon ve TV dizi sektörünün gelişimi, TV dizi sektörünün şu an ki durumu ve dijital medyada yayınlanan TV dizileri incelenmiştir. Son bölümü ise, çalışmanın amacına uygun olarak hazırlanan mülakat sorularına yönetmenlerin verdiği cevaplardan oluşmaktadır. Bir gecede aynı kanalda 2 farklı dizi yayınlanan ülkemizde dizi sayısı gecede 1’e düşmüştür. Bundan sonra da dizinin yayınlanma süresi giderek artmıştır. 2010 yılında oyuncular dâhil bütün sektör çalışanlarının da destek verdiği ‘Yerli Dizi Yersiz Uzun’ eylemi dizi sürelerinin 90 dakikadan 45 dakikaya düşürülmesi talebini dile getirmiştir. 2010 yılında 90 dakika olan yayın süreleri günümüzde 130 dakika ve üzerine çıkmıştır. Bu yayın sürelerini yetiştirmek için iki hatta bazen üç ekip halinde çalışılmaktadır. Bu uzun çalışma saatleri reyting kaygısı, iş güvencesi, sosyal güvence vb. birçok problemi de içinde barındırmaktadır. Bu çalışma da en az 100 bölüm çekmiş yönetmenlerle görüşülmüştür. Görüşülen yönetmenler, amaçlı örneklem yöntemlerinden biri olan uzman örneklem yöntemi çerçevesinde seçilmiştir. Bu yöntem ile Kudret Sabancı, Sadullah Celen, Ömer Uğur, Sadullah Şentürk, Murat Düzgünoğlu, Cem Karcı, Kartal Çidamlı, Bora Tekay, Mehmet Bahadır Er, Kerem Çakıroğlu ile görüşme yapılmıştır. Hazırlanan sorular yönetmenlere yöneltilmiş, sorun ve çözüm önerilerinin belirlenmesi hedeflenmiştir. Bu anlamda, yönetmenler tarafından tespit edilen sorunlar ve sunulan çözüm önerileri sektör içinde yapılacak düzenlemelere ışık tutması bakımından önemlidir.Öğe Bağımlılık yapıcı maddelerin sinemada temsili(Batman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020-07-07) Özkılınç, Muhammed; Işık, MehmetBağımlılık yapıcı maddeler, iletişim ve ulaşım olanaklarında yaşanan genişlemenin de etkisiyle 1990’lardan itibaren daha erişilebilir hale gelmiş ve bunun sonucunda kullanıcı ve bağımlı sayısı hızla artmıştır. Kullanıcı ve bağımlı sayısının artmasına koşut olarak bu artışın nedenleri de sorgulanmaya ve tartışılmaya başlanmıştır. Yapılan tartışmalar modern kitle medyasının dolayısıyla da onun bir parçası olan sinemanın da bu artışta etkisi olabileceğine yönelik görüşlerin gündeme gelmesine neden olmuştur. Bu çalışmada bağımlılık yapıcı maddelerin sinemada temsili incelenmektedir. Bu kapsamda Dünya Sineması’nın en büyük sinema veritabanı olan IMDB’de “madde” temalı sinema filmlerinden komedi, dram, suç/polisiye ve animasyon türlerinden birer adet olmak üzere dört film seçilmiş, örneklem olarak belirlenen Dazed and Confused (1993), Requiem for a Dream (2000), Trainspotting (1996) ve A Scanner Darkly (2006) filmlerinin göstergebilimsel analizleri gerçekleştirilmiştir. Örneklem olarak seçilen dört filmin analizi sonucunda filmlerde yaş, cinsiyet, meslek grubu ve toplumsal sınıf olarak farklı kesimlerden karakterlere yer verildiği, bu karakterlerin davranışsal bakımdan çeşitlilik gösterdiği bulgulanmıştır. Karakterler çeşitlilik göstermekle birlikte kullandıkları maddelerde ve maddenin fiziksel-psikolojik etkilerinde benzerlikler olduğu tespit edilmiştir. Kullanılan maddelerin etkileri, bağımlı karakterlerdeki fiziksel değişimlerle anlatılırken kullanımın toplumsal sonuçları, madde ile suç arasında bir nedensellik ilişkisi kurularak gösterilmiştir. Filmlerde kullanıcı ve satıcı karakterler, sigara ve alkolün yanı sıra sokak ağzıyla aynı şekilde “ot” ve “mal” diye tabir ettikleri esrar, eroin, kokain, esktazi, morfin gibi maddeleri de açık bir şekilde kullanmış ve özellikle madde bulamadıkları yoksunluk dönemlerinde çeşitli suçlar işlemişlerdir. Filmlerin olay örgülerinde, madde kullanımının olumsuz sonuçlarına ilişkin mesajlar açık ve örtük şekilde işlenmiştir. Requiem for a Dream ile A Scanner Darkly’de bağımlılık yapıcı maddelerin kullanımından kaynaklanan olumsuz sonuçlara dair doğrudan mesajlar verilirken; Trainspotting’de “uyuşturucu iyidir” veya “uyuşturucu kötüdür” gibi doğrudan bir mesaj verilmek yerine, maddenin olumsuz etkileri gösterilerek izleyenlere kendilerine uygun sonuçlar çıkarma şansı verilmiştir. Dazed and Confused’de ise madde satıcısı karakterlere yönelik olumsuz tasvirde bulunulmaması ve maddenin kullanıcı karakterler üzerinde herhangi bir kalıcı hasar bırakmaması gibi özendirici unsurların yer aldığı tespit edilmiştir.Öğe 2. Dünya Savaşını konu alan İnce Kırmızı Hat ve Er Ryan’ı Kurtarmak filmlerinde ideoloji ve özne(Batman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020-03-02) Kavak, Halit; Işık, MehmetEndüstri Devrimi ve gelişen savaş teknolojileri savaşı bir yandan kitleselleştirirken diğer yandan da daha yıkıcı hale getirmiştir. Milyonlarca insanın ölümüne yol açan yeni nesil savaşlar, iletişim araçlarının yardımıyla önce “kahvaltı masalarına” ardından da “oturma odalarına” taşınmış ve savaşa ilişkin enformasyon gündelik yaşamın sıradan bir unsuru haline gelmiştir. Bir kitle sanatı olarak 19. Yüzyıl sonlarında doğan sinema da kısa zamanda içerisinde savaş konusuna ilgi göstermeye başlamış ve Birinci Dünya Savaşı yıllarından itibaren savaşı konu edinen çok sayıda film çekilmiştir. Bu filmler arasında dünya tarihinin en fazla insan kaybına neden olan II. Dünya Savaşını ele alan filmlerin incelenmesi, bu filmlerde savaşın nasıl temsil edildiğinin anlaşılması noktasında önemli ipuçları verebilir. Bu doğrultuda bu çalışmada İkinci Dünya Savaşı konu alan Hollywood yapımı savaş filmleri içerisinde en başarılı örnekler arasında gösterilen ve aynı yıl gösterime giren İnce Kırmızı Hat ve Er Ryan’ı Kurtarmak filmleri analiz edilecektir. Anılan iki film savaşa yaklaşımlarındaki farklılıklar nedeniyle amaçlı örneklem metoduyla belirlenmiştir. Tezin Birinci Bölümünde tezin amaç ve önemi, sinema-ideoloji ilişkisi, literatür araştırması açıklanmıştır. İkinci Bölümde bir kitle iletişim aracı olarak sinemanın kitleleri etkileme gücü ve tarihsel gelişim süreci içerisinde Hollywood sinemasında savaşın temsili incelenmiştir. Bulguların yer aldığı Üçüncü Bölümde bu çalışmanın ana konusu olan İnce Kırmızı Hat ile Er Ryan’ı Kurtarmak filmlerinin savaşa ideolojik yaklaşımları ile bu ideolojik yaklaşımlarda “özne” nin nasıl konumlandırıldığı incelenmiş ve çözümlenmiştir. Yapılan bu çözümleme neticesinde şu tespitlere ulaşılmıştır. Klasik Hollywood anlatı yapısına sahip bir film olan Er Ryan’ı Kurtarmak’ ta kahramanlık, fedakarlık, cesaret, vatan gibi temaların ön plana çıkarılıp kutsallaştırılmaktadır. “Özne” nin, varlığını kutsallaştırılan bu temaları kabullenmesi ve bunlara bağlılığını ispatlaması koşuluyla değerli olabileceği vurgulanarak geçmiş üzerinden günümüze ulaşılmaya çalışılmaktadır. İnce Kırmızı Hat filminde ise klasik savaş filmlerinden farklı bir bakış açısıyla savaşın anlamsızlığı, yıkıcılığı, insanlığı, insani değerleri ve doğayı nasıl tahrip ettiği gösterilerek savaşa ilişkin değerler tartışmaya açılmaktadır.Öğe Neoformalist yaklaşımla Metin Erksan sinemasında “beş hikâye”(Batman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019-12-02) Çaçan, Ömer; Işık, MehmetMetin Erksan’ın yönetmenlik kariyerinin son dönemlerinde, Türk edebiyatından beş öyküyü sinemaya uyarladığı “Beş Hikâye” serisi filmleri; gösterildikleri dönem büyük tepki toplamış, alışılmadık biçimsel yapıları sebebiyle dönemin seyircisi tarafından anlaşılamamıştır. Bu çalışmanın amacı, Neoformalist yaklaşımla “Beş Hikaye” film serisinin biçimsel yapısını çözümlemek; bu filmlerin gösterildiği dönemde yarattıkları etki ve tepkilerin biçimsel yapılarıyla ilişkisini sorgulamak, ayrıca bu filmler ekseninde yönetmenin stili ile ilgili saptamalarda bulunmaktır. Nitel bir araştırma olarak tasarlanan bu çalışmanın ilk bölümünde, sanatta biçim, stil ve anlatı kavramları tanımlanarak Neoformalist yaklaşımın biçim tanımı somutlaştırılmaya çalışılmış; sinemada biçim olgusunun tarihsel uğrakları ve gelişimi irdelenmiştir. İkinci bölümde, Neoformalist yaklaşımın kuramsal çerçevesi bir bütünlük içinde bir araya getirilerek irdelenmiştir. Sinemada biçimin tarihsel dönüşümü sonucunda ortaya çıkan dört biçimsel tarz irdelendikten sonra, sinemada postmodernizm tartışılmıştır. Üçüncü bölümde, çalışmanın örneklemini oluşturan Metin Erksan’ın “Beş Hikaye” serisi (Müthiş Bir Tren, Sazlık, Bir İntihar, Hanende Melek, Geçmiş Zaman Elbiseleri) filmleri neoformalist yaklaşımla analiz edilerek biçimsel özellikleri belirlenmiş; bu filmlerin gösterildikleri dönem yarattıkları etkilerle biçimsel yapıları arasındaki ilişki sorgulanmıştır. Yapılan analizler sonucunda seçilen filmlerin, o dönem Türk sinemasında örneklerine rastlanmayan çağdaş ve parametrik biçimsel tarzlara ilişkin özellikler taşıdıkları saptanmıştır. Dolayısıyla Türk sineması ekseninde şekillenen, dönemin seyirci şemasına uymadıkları; bu sebeple gerek seyirci gerekse eleştirmenlerin büyük çoğunluğu tarafından anlaşılamadıkları sonucuna ulaşılmıştır. Gördükleri tepki ve eleştirilere karşın bu beş filmde, Metin Erksan’ın biçimsel araçları geniş bir yelpazede kullandığı, stili ile ortaya zengin ve istisnai ürünler çıkardığı belirlenmiştir.Öğe Amerikan Hollywood sinemasında İslamofobi: Keskin nişancı film örneği incelemesi(Batman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020-02-10) Demir, Tarkan; Masdar Kara, FundaEl Kaide dini oluşumlu terör örgütü 11 Eylül 2001’de Amerika Birleşik Devletleri'ne (ABD) yönelik tarihin en önemli terör saldırılarından birisini gerçekleştirmiştir. Bu saldırı tarihe 9/11 terör saldırıları olarak geçmiştir. Örgüt üyeleri kaçırdıkları uçaklarla ABD’nin askeri ve ekonomik gücünün başlıca sembolleri arasında yer alan Savunma Bakanlığı karargahı Pentagon ile New York’ta bulunan Dünya Ticaret Merkezi’ne intihar saldırıları gerçekleştirmiştir. Bu saldırılar tüm dünyayı şok etmiş ve dünya siyasetini derinden etkilemiştir. Saldırılar sonrasında İslam dinine ve Müslümanlara karşı olumsuz bir bakış açısı başta ABD olmak üzere gelişmiş, Batı ülkelerinde yaygınlaşmış, saldırılar öncesinde de var olan İslamafobik söylem yükselişe geçmiştir. Bu gelişmelerden Hollywood film endüstrisi de etkilenmiştir. Saldırıların yaşandığı 2001 yılından itibaren 11 Eylül terör saldırılarını farklı açılardan ele alan çok sayıda film çekilmiştir. Bu filmler arasında İslamofobik niteliklere sahip, açıktan ya da örtük şekilde nefret söylemleri ekenler de bulunmaktadır. Bu çalışmada Hollywood yapımı İslamofobik nitelikli filmlerde, İslam dinine ve Müslümanlara yönelik ötekileştirme stratejilerinin ortaya konulması amaçlanmaktadır. Bu kapsamda İslam dinine ve Müslümanlara yönelik oldukça saldırgan bir anlatı yapısına sahip olmasına karşın Oscar dahil birçok ödül alan ve aldığı bu ödüllerle kamuoyunda önemli tartışmalara neden olan Keskin Nişancı (American Sniper, 2014) filminin nitel içerik ve göstergebilimsel çözümlemeleri gerçekleştirilmiştir. Yapılan çözümlemeler neticesinde Keskin Nişancı filminde islamofobik söylemler ve göstergeler kullanıldığı sonucuna ulaşılmıştır.Öğe Toplumsal cinsiyet rollerindeki eşitsizlik bağlamında Nuri Bilge Ceylan sinemasında kadının konumu(Batman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 20-01-2020) Yel, Halime; Köksal, Selma; Denizli, ÖzlemBu tez çalışmasında toplumsal cinsiyetten kaynaklı eşitsizliğin sinema filmlerine yansımaları görmek için Nuri Bilge Ceylan sineması incelenmiştir. Türk sinemasında önemli bir yere sahip olan Nuri Bilge Ceylan, kendi özgün tarzı ve estetik anlayışıyla, hem ulusal hem de uluslararası camiada önemli bir sanatçı olarak tanınmaktadır. Nuri Bilge Ceylan’ın yönetmenliğini yaptığı filmlerin bu kadar geniş bir alana yayılması ve pek çok kesime ulaşması bağlamında, yönetmenin çektiği filmlerdeki toplumsal cinsiyet temsillerinin incelenmesi önem taşımaktadır. Nitekim toplumsal yapının araçlarından biri olan sinemanın, toplumun dönüşümlerinden etkilenmemesi mümkün değildir. Çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılmış ve Ceylan’ın yönetmenliğini yaptığı filmlerin kapsamlı bir incelemesi yapılmıştır. Kuramsal çerçevesini feminist v kurama dayandıran çalışmada kadın karakterlerin inşa biçimlerinin ne tür anlam yapılarına denk geldiği incelenmiştir. Ayrıca, filmler incelenirken görselliğin analizi için gösterge bilim yönteminden, filmlerdeki karakterin çözümlenmesi için ise psikanalitik yöntemden yararlanılmıştır. Böylece film anlatılarındaki karakter analizi ve anlatım biçimi çözümlenirken farklı disiplinlerden yaralanmış ve seçilen filmler geniş bir perspektifte incelenmeye çalışılmıştır Bu bağlamda Nuri Bilge Ceylan’ın günümüze (2020) kadar çektiği filmlerin tamamı örneklem olarak kapsamlı bir şekilde çözümlenmeye çalışılmış ve varılan sonuçta Ceylan’ın yönetmenliğini yaptığı filmlerin, klasik anlatı kalıplarından uzak olduğu ve bu filmlerde bağımsız, gerçekçi bir sinema anlayışının hakim olduğu anlaşılmıştır. Çalışmada Ceylan’ın yönetmenliğini yaptığı filmler iki ayrı döneme ayrılmış, bu dönemlerin genel özellikleri farklılıklar ve paralellikler ekseninde araştırılmıştır. Varılan sonuçlar, yönetmenin ilk dönem filmlerinde kadın erkek konumlanışının “Uzak”tan sonra çekilen filmlere nispeten daha eşit düzlemde olduğu ve ne kadın ne de erkek kahramanın tek başına anlatının merkezinde olmadığı görülür. Ancak, özellikle “Uzak” (2002) ve sonrasında çekilen filmlerde daha çok erkek karakterlerin merkezde olduğu anlatıların ağırlık kazandığı görülmüştür. Böylelikle filmlerdeki kadın karakterlerin konumlarının erkeklerle kıyaslandığında asimetrik ve nispeten daha geri planda olduğu ortaya çıkmıştır. Ayrıca çalışmada, gerek dünya sineması gerekse çalışmanın merkezinde yer alan Nuri Bilge Ceylan’ın yönetmenliğini yaptığı filmler, feminist bakış açısıyla incelenmiş. Toplumsal cinsiyetin tarihi kökenleri ve ataerkil toplumsal düzenle ilişkileri ele alınmıştır.Öğe Temizlik ürünü reklamlarında toplumsal cinsiyet rollerinin incelenmesi(Batman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020-01-06) Koç, Yunus; Işık, MehmetReklamlar geniş halk kitlelerine ulaşıp mal ve hizmetlerin tanıtımını televizyon aracılığıyla yaparak toplumu etkileyebilme gücüne sahiplerdir. Toplumsal normlar çerçevesinde şekillenen toplumsal cinsiyet rolleri kadınlık ve erkeklik kavramlarıyla bağdaştırılarak, kültürel ve sosyal olguları ifade etmekle birlikte, toplumun kadına ve erkeğe biçtiği rollerden oluşmaktadır. Televizyon reklamları mal ve hizmetlerin duyurulmasında önemli araçlarından biri olup toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin tekrardan üretimiyle beraber, toplumsal cinsiyet rollerinin inşasında önemli bir etkene sahiptir. Televizyon reklamlarında toplumsal yapı, kültür, geleneklerin de etkisiyle toplumsal cinsiyet izlerine rastlanmaktadır. Televizyon reklamların da ataerkil ve eril söylemin erkek egemen yapının devamını sağladığı ve reklamlarda toplumsal cinsiyet rollerine dair davranış ve beklentilerin modellere iletilmesin de kadın üzerinden yapılan konumlandırmalarla toplumsal cinsiyet rollerinin pekiştirilmesinde önemli bir işleve sahiptir. Reklamlarda kamusal alan daha çok erkeğe atfedilirken erkek ev dışında, çalışan bir birey olarak gösterilmektedir. Kadın özel alan da ev içerisinde sunulurken yemek yapmak, bulaşık yıkamak, çocuklara bakmak, temizlik yapmak gibi geleneksel rollerin taşıyıcısı olarak sunulurken anne ve evli kadın mitleri reklamlarda sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Bu tez çalışmasında amaçlanan; İnsanları etkileme konusunda önemli bir etkene sahip olan televizyon reklamların da yer alan kadın ve erkek rollerinin temsilinde, cinsiyetlere yüklenen toplumsal rollerin neler olduğunu ve kadının toplumsal konumunun belli kalıplar halinde geleneksel söylemle aktarılmasında kadının toplumdaki rolünü ve erkek egemen yapı ile biçimlendirilen reklamları feminist kuramlar çerçevesinde çözümlemeyi amaçlamaktadır. Bu amaçla reklamlarda kullanılan kadın ve erkek imgelerinin ve bunlara bağlı olarak ortaya çıkan göstergelerin göstergebilimsel analiz yöntemiyle çözümlenerek Temizlik ürünü reklamları özelinde kullanılan imge, söylem ve mesajların toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yeniden üretimine nasıl katkı sağladığı açıklanmaya çalışılmaktadır. Bu araştırmada olasılığa dayalı olmayan örneklem türlerinden amaçlı örneklem yöntemi kullanılarak, feminist kuramların sağladığı kavramsal çerçevede, temizlik ürünü reklamlarında toplumsal cinsiyet rolleri kullanımını temsil edeceği düşünülen 2013-2019 yılları arasında en çok izlenen, sürekli Türkçe yayın yapan altı ulusal televizyon kanallarında yayınlanan Alo, Ariel, Mr Muscle, Parex, Pril ve Ace firmasına ait altı adet reklam filmi göstergebilimsel analiz yöntemiyle, feminist kuramlar çerçevesinde incelenmiştir. Reklam kampanyalarında yer alan toplumsal cinsiyet rolleri ve bu rollerin aracılığıyla nasıl bir anlam üretildiği ortaya çıkarılmak amaçlanarak, reklamların toplumsal cinsiyet rollerini yeniden üretmesi ve pekiştirmesine sağladığı katkı incelenmiştirÖğe Semih Kaplanoğlu sinemasında varoluşsal izlekler(Batman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020-01-06) Diril, Mücahit Onur; Işık, MehmetSanatın doğuşu ve gelişimi sürecinde insan sürekli ön planda durmuş kendi yaşamı ile sanatı şekillendirmiştir. Bu şekillendirme aşamasında sanatı oluşturan insanın tasarım zihniyeti önemli rol oynamıştır. Yaşamın değişimi sanatın farklı alanlara evirilmesine ve farklı türlerinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Sanatın türleri ve dalları ortaya çıkmış farklı alanlarda boy göstermeye başlamıştır. Fakat sanat hiçbir zaman kendi içerisinde yer alan anlam bütünlüğünü kaybetmemiştir. Sinema ise bu bütünlüğü görsel ve işitsel anlamda korumaya çalışan sanatın vazgeçilmez dalıdır. Yaşamı ve insanı anlamlandırma sürecinde görsel ve işitsel mekanizmaları kullanarak bir çok katkıda bulunmuştur. Felsefe ailesinin aykırı genç üyesi varoluşçuluk sinemaya da etki etmiş ve bu alanda sivrilen bir duruş sergilemiştir. İnsan ve yaşama dair anlamları, soruları, düşünceleri farklı bir yaklaşımla ele alma süreci başlamıştır. Tarkovski ve Bergman gibi isimler sinemada bu yaklaşımın öncülüğünü yapmıştır. Türk sinemasında ise Ömer Kavur, Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan ve Semih Kaplanoğlu ile varoluşçuluk şekillenmiştir. Ülkemizi 2020 de ABD de yapılacak olan 92. Akademi Ödülleri’nde ( Oscar ) Türkiye adına temsil edecek olan Semih Kaplanoğlu en önemli auteur yönetmenlerimizdendir. Minimalist sinema tarzı ile dünya çapında saygı gören Kaplanoğlu varoluşçu felsefenin etkilerini sinemasında olağanca belirgin şekilde hissettirmiştir. Karakterleri ve sahneleri ile varoluşçu felsefenin sorduğu sorulara eşdeğer sorular soran, izleyicinin iç dünyasında bir aydınlanma başlatmak isteyen Kaplanoğlu Sineması’nda varoluşsal izlekler incelenmiştir. Varoluş felsefesinin önde gelen isimleri Sartre, Nietzsche, Heidegger, Kierkegaard, Jaspers, Scheler, Bergson’dan etkilenen Kaplanoğlu filmlerindeki Yusuf, Erol, Cemil karakterleri ile izleyiciye bu isimlerin düşüncelerini sinema yoluyla başarılı bir şekilde aktarmıştır.Öğe Türk sinemasında Suriye sorunu ve Suriyeli mülteciler(Batman Üniversitesi, 2019-04-15) Gültekin, Talip; Işık, MehmetSinema literatüründe nadir işlenen mülteci - göç türü filmler, dünya sinemasında olduğu gibi Türk sinemasında da nadir işlenen bir konudur. Yakın tarihimizin global bir kaynak çatışması ve çıkar çatışmalarına sahne olması, Türkiye'nin de ne kadar bağımsız bir yönetim yapısına sahip olduğunu, diplomatik ilişkilerin etkisi ile iç sistemin olgularını da etkilemiştir. Bu etki yavaş yavaş politik oluşumlar ve amaçlar çerçevesinde kendi etkisini kültürel, ticari, sanatsal faaliyetler içerisinde göstermiştir. Başta sinema sanatında olmak üzere, belgesini ve olgularını sunmaya başlamıştır. Çalışmamızın temelinde ele alınan konu; komşu ülkemiz ve sınır ülkemiz olan Suriye sorununun Arap Buhranın etkileri ile ateşlenen iç savaşın yakın çevre ülkelerine olan göç etkisi ve diplomatik sonuçları doğrultusunda sinema sanatına olan kültürel, siyasi, ticari ve politik etkileri ele alınmış ve incelikli bir bilimsel endüksiyon doğrultusunda incelenmiştir. Suriye sorunu, diğer iç savaş yaşayan Arap ülkelerine nazaran daha büyük bir sorun ve etki yaratmıştır. Kendi dışında batı ve doğu ülkeleri arasında diplomatik çatışma ve çıkar ilişkilerine sebep olmuştur. Çalışma Türkiye Cumhuriyeti'ni temelden alan bir bilimsel hareketle; olumlu ve olumsuz etkileri, siyasi iç olguları, dış politik ve diplomatik varyasyonlarını ne şekilde biçimlendirdiği, sinema sanatına ve kültürüne olan etkileri ele almıştır. Yapılan ön araştırmalarda problemin ele alınmasındaki temel ölçüt, Türkiye'nin dış politikasındaki tavrı ve sığınma taleplerine gösterdiği olumlu olumsuz tutumdur. Bu tutum sinemanın beslenme konusunda ve politik ifade biçiminde kendini geliştirmesi, evrensel sinema sanatının belli noktalarında kendine bir kürsü edinmesini de sağlamıştır. Bu durumun, uluslararası arenada olumlu ve olumsuz sonuçları olduğu gibi, Suriyeli sığınmacıların Türkiye'ye sığınması ile birlikte, Türkiye'de de olumlu ve olumsuz sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Sinema toplumu konu edindiği için tüm bu olumlu ve olumsuz sonuçlar Türk sineması için işlenecek yeni bir konu durumuna gelmiştir. Yönetmenler bu konuyu ele alarak hem Suriye savaşını hem de yaratığı etkileri sinemaya taşımaya başlamıştır. Tüm bu yaşanan olaylar ve bu olaylar sonucunda meydana gelen değişimlerin Türk sinemasında nasıl işlendiği ele alınmıştır.Öğe 2000 sonrası Türk sinemasında mekan kullanımı(Batman Üniversitesi, 2019-02-11) Kilinç, Maşallah; Köksal, SelmaBu çalışma mekan ve sinema arasındaki çok boyutlu ilişkiyi 2000’li yıllar sonrası Türk sinemasını merkez alarak incelemeye amaçlamaktadır. Mekan kavramı özü itibarı ile çok geniş bir çalışma alanına sahiptir. Bu noktada mekan kavramı değişen üretim ve tüketim ilişkileri bağlamında ele alınarak, gerçek mekanın uğramış olduğu değişim halinin sinemasal mekana olan etkilerini belirlemek için filmlerde kullanılan mekânsal kodlamalar analiz edilmiştir. Tezde belirlenen amaca ulaşmak için çalışma, dört ayrı bölüm üzerinden kurgulanmıştır. Birinci bölümde, mekan kavramı üzerinde durulmuştur ve mekanın uğramış olduğu değişimler kentsel mekanlarla desteklenmiştir. İkinci bölümde sinema ve mekan arasındaki ilişkiden yola çıkılarak 2000 sonrası Türk sinemasında mekan kullanımı incelenmiştir. Üçüncü bölümde sinemasal mekanın oluşum sürecinde filmdeki teknik unsurların (Kamera, Işık, Ses ve Kurgu) ne derece etki ettikleri detaylı bir okumaya tabi tutulmuştur. Tezin son bölümü olan dördüncü bölüm ise çalışmanın örneklem kısmını oluşturmaktadır. Sinemasal mekanın kullanım doğasını belirlemek için Türk sinemasında 2000’den sonra çekilmiş olan altı film ( Uzak, Beş Vakit, Fikret Bey, Bizim Büyük Çaresizliğimiz, Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi, Babamın Sesi,) 1997 yapımı (Masumiyet) ve Avrupa göçmen sinemasından bir film,( Duvara Karşı) Türkiye ve Türk Sineması ile kavramları birbiriyle örtüşen çeşitli acılar nedeniyle incelenmiştir. Belirlenen filmlerin seçilmesinde amaçlı örneklem kullanılmıştır. Filmlerin analizinde ise niteliksel içerik ve biçimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Çalışmanın sonucunda gerçek mekanın uğramış olduğu değişimlerin sinemasal mekana yansıdığı görülmüştür.