Arama Sonuçları

Listeleniyor 1 - 10 / 48
  • Öğe
    Cumhuriyet döneminde ortaya çıkan isyanlarda aşiretlerin rolü
    (Batman Üniversitesi, 2015) İlyas, Ahmet
    Bu çalışmada, genç cumhuriyetin yaşamış olduğu isyan furyası sonrası oluşmuş olan travmanın devlet üzerinde ne denli etkili olduğu incelenecektir. Özellikle cumhuriyet ilan edilmeden önce de birçok isyanın vuku bulduğu ve bu isyanların Türkiye’yi sıkıntıya uğrattığını belirtilebilir. Çalışmanın ana paydası ve omurgası, çıkan isyanlarda aşiretlerin ne kadar etkili olduğu gerçeğidir. Özellikle, Halifelik kurumunun ortadan kaldırılması sonrası ortaya çıkan tabloda aşiretler, merkezi hükümetin, ulus devlet inşası için kendilerinin feda edileceği algısı, çıkan isyanlarda önemli rol oynamıştır. Ayrıca, Halifeliğin yeni kurulmuş olan devlette yaşayan halk için birleştirici bir nosyon etkisi olduğu da belirtilebilir. Çalışmanın önemli merhalelerinden biri de Şeyh Sait İsyanı sonrası, Kemalist yönetimin aşiretlere olan bakış açısıdır. Bilhassa, bu isyan neticesinde görülecektir ki ülkenin doğusunda aşiretlerin ciddi bir oranda nüfuzlarının yanı sıra askeri güçleri de vardır. Bu gücü iyi kavrayan merkezi yönetim, aşiretler üzerine bir takım tenkil hareketleri düzenlemiştir. Yapılan bu hareketler neticesinde, aşiretlerin bazen yalnız bazen de birleşerek, isyan ettikleri görülmüştür. Bu çalışmanın ana amaçlarından biri de 1923-1940 yılına kadar çıkan isyanların yayılmasında aşiretlerin etkisini ortaya çıkarmaktır.
  • Öğe
    İktidar muhalefet ilişkisine bir örnek: Atatürk’ü Koruma Kanunu
    (Turkish Studies, 2013-01) İlyas, Ahmet
    İkinci Dünya Savaşı’nı kazanan kapitalist güçlerin San Francisco Konferansı’nda “demokrasiye geçmiş ülkeler istiyoruz” çağrısı Türkiye’de de yankılandı. Bu yankı kendisini siyasal partilerin kurulmasına zemin hazırlayarak gösterdi. Bizzat İsmet İnönü’nün ya da mevcut şartların tesiriyle oluşturulan siyasal ortam Türkiye’de muhalefet olgusunun şekillenmesine yardımcı olduğu ileri sürülebilir. Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu çerçevesinde yasaya muhalefet eden Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Refik Koraltan, Emin Sazak gibi milletvekilleri iktidar partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’nden istifa ederek Celal Bayar öncülüğünde Demokrat Parti’yi kurarak muhalefete başladılar. Cumhuriyet döneminde üçüncü kez çok partili hayata geçiş denemesi olan Demokrat Parti’nin kurulması, Osmanlı Devleti’nden bu yana devam etmekte olan iktidar-muhalefet ilişkisinin yeni bir safhasını oluşturdu. Bu çalışmanın ana teması Türk modernleşmesinin bir argümanı olan II. Meşrutiyet sonrası kurulan siyasi partilerin, 1950 yılına kadar ki mücadeledi üzerine inşa edilmiştir. Makalenin ana önermesi 1951 yılında çıkarılmış olan Atatürk’ü Koruma Kanunu üzerinden değerlendirilecektir. Atatürk’ü Koruma Kanunu, Atatürk’ün büst ve heykellerine karşı yapılan fiili ve sözlü saldırıları önlemeye yönelik çıkarılmış bir yasadır. Kanun hazırlanırken, iktidar ve muhalefet milletvekillerinin birbirlerine karşı yapmış oldukları psikolojik hareket iktidar muhalefet ilişkisi paydasında ortaya konulacaktır. Çalışmanın sonunda elde edilen bulgulara göre Türkiye’de demokrasi kültürünün yerleşmediği ya da yerleştirilemediği, demokrasi söyleminin ise grupların birbirlerini alt etme temelinde hareket ettiği anlaşılacaktır
  • Öğe
    Yerel basına göre 1935-1950 yılları arasında Urfa’da mahalli ve milli bayram kutlamaları
    (Bingöl Üniversitesi, 2018-10-01) İlyas, Ahmet
    Milli bayram olgusu, toplumların ortak sevinçlerini, değerlerini ortaya koyan başat kavramlardandır. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinde İyd-i Milli dışında bir ulusal bayramın kutlanmaması önemli bir problemdir. Özellikle Osmanlı Devleti gibi birçokulusu bünyesinde barındıran bir imparatorluğun, ayakta kalmasını sağlamanın yollarından biri ya milli bayramlar, ya dinsel ortak özne, ya da ortak bir geçmişe sahip olmaktır. Ancak bu üç realite de Osmanlı toplumu için uzak kavramlardı.Milli Mücadele sonrası devletin yapılanma ve inşa sürecinde uluslaşma aşmasını somutlaştırmak, rejimin benimsetilmesini sağlamak amacıyla milli bayramların yaygınlaştırılmasınadikkat edildi. Meclisin açıldığı 23 Nisan, günü Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak, Osmanlı’dan kalan İdman Bayramı, Atatürk’ün Samsun’a çıktığı 19 Mayıs ile birleştirilerek 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı, saltanatın kaldırılıp Cumhuriyet’in ilan edildiği tarih olan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ve nihayetinde Yunanlıların yenilgiye uğratıldığı 30 Ağustos Zafer Bayramı olarak kutlanması kararı alındı. Bu ulusal bayramların kutlanma süreci bu çalışmada Urfa örneğinde ele alındı. Ayrıca Urfa’nın düşman işgalinden kurtulduğu tarih olan 11 Nisan mahalli bayram kutlamaları da bu çalışmanın ana omurgasını oluşturmaktadır. Çalışma, bayramların resmi olarak kutlanmasının miladı olan 1935 yılından başlar 1950 yılına kadar ki süreci içermektedir. Bu süreçler içerisinde Urfa’da yaşanan bayram coşkuları yerel gazetelere yansıdığı şekilde verilmeye çalışıldı.
  • Öğe
    Milli Mücadelede önemli bir şahsiyset: Ali Saip Ursavaş
    (Turkish Studies, 2015-09) İlyas, Ahmet
    Milli Mücadele’nin önemli kahramanlarından biri olan Ali Saip, Urfa’nın savunulması sırasında göstermiş olduğu başarıları nedeniyle, Mustafa Kemal Paşa tarafından Urfa Savaşçısı anlamındaki Ursavaş soyadı verilmiş, İstiklal Madalyası’na sahip olan önemli şahsiyetler arasında yer almaktadır. Milli Mücadele’nin askeri safhası sonrası, diğer arkadaşları gibi siyaset arenasına girmiş, Urfa ve Kozan milletvekilliği yapmıştır. Ayrıca Konya İstiklal Mahkemesi başkanlığı yaparken, Şeyh Said’in yargılanması sırasında İstiklal Mahkemesi Üyesi olarak da önemli kararlara imza atmıştır. Bu çalışmada, Ali Saip Ursavaş’ın kısa bir biyografisi tahlil edilmeyi amaçlanmış ve onun siyasal hayatının yanı sıra, bürokratik faaliyetlerine yer verilerek doğrudan tahlil edilmesi amaçlanmıştır. Zira Ursavaş, yaşadığı dönemde birçok suçlamalarla karşılaşmış, bu suçlamalar günümüze kadar ulaşmıştır. Bu çalışmada Ursavaş’ın karşılaştığı suçlamaları, dönemin önemli kaynaklarına yer verilerek aydınlatılması esas amaç olacaktır. Diğer taraftan Ursavaş’ın siyasi bir kimlik olarak, yeni kurulmuş olan Türk Devleti’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki uygulamalarına yardımcı olacak bir aktör olarak, edinmiş olduğu izlenimler de bu çalışmada yer alacaktır. Çalışmanın son kısmında Atatürk’e yapılan suikasta ismi geçen Ali Saip Ursavaş, siyasi olarak gözden düşmüş, her ne kadar kendini aklamaya çalıştıysa da bunda başarılı olamamıştır. Bundan sonraki yaşamında gözden düşen Milli Mücadele kahramanının yaşamı da bu makalenin son kısmında verilmeye çalışılacaktır.
  • Öğe
    Devlet feminizmi ve Nezihe Muhiddi
    (Paradigma Akademi Yayınları, 2020) İlyas, Ahmet; Keskin, Aslıhan
    Tarih, kadın ve erkeklerin ortak eylemlerinin bütüncül bir ürünü olarak ortaya çıkıyor ve evrensel olmayı hedefliyorsa bu ortak toplumsal deneyimin en önemli paydaşı olan kadınlar geçmişin sisli fotoğraflarının neresinde duruyorlardı? Tarih metni içerisinde kadın aktivitelerini doğrudan tespit etmek oldukça güç olsa da 19. yüzyıldan itibaren dolaylı yollar kullanılarak &`;aşağıdan tarih” yöntemiyle kadın görünür hale getirilmiştir. Bu eser, toplumun yarısını oluşturan kadınların geçmişteki izlerini tespit etmeye çalışarak toplumsal tarihteki yerini teslim etmeye odaklanmıştır. Geçmişin sisli perdeleri aralandığında kadınlar, bazen eski Mezopotamya devletlerinin tapınaklarında birer rahibe ya da dolaylı yollardan ticaret yaparak hayatlarını kazanmaya çalışan edilgen tüccarlar olarak karşımıza çıkarken, bir başka metinde mesela bir Artuklu sarayında var olmaya çabalarken dikkatimizi çeker. Öte taraftan kadınlar tarihçiye bazen bir Osmanlı mahkemesindeki hak arayışında seslenirken, bir başka dönemde mesela 19. yüzyılda entelektüel birer birey olarak edebiyat dergilerinde görünür olur. Elinizdeki kitap, tarihin herhangi bir döneminde, herhangi bir coğrafyada kadınların ne işlerle uğraştıkları, sosyal hayatları ve gündelik yaşamlarının nasıl şekillendiği, sanatsal faaliyetleri ve entelektüel çevrelerinin var olup olmadığı, siyaset üzerindeki etkilerinin ne olduğu gibi sorulara verilen geniş spektrumlu cevapların yer aldığı önemli bir eserdir.
  • Öğe
    İstatistiklere göre 1927 yılında Diyarbakır’ın ekonomik yapısının dağılımı
    (Ensar Neşriyat, 2018) İlyas, Ahmet; Çoban, Ebru
    İnsanoğlunun barınma amaçlı mekan inşa etmesi başta fizyolojik temelli bir eğilim olsa da, zamanla mekâna farklı kazanımlar katarak, mekanı barınma ihtiyacının dışına taşan çok yönlü bir yapıya dönüştürmüştür. Bu dönüşüm sonucunda çok geniş mekanlar olarak kabul edebileceğimiz şehirler ortaya çıkmıştır. Öte yandan, toplumların kendilerini bir mekan üzerinden var edip gerçekleştirdikleri düşünülecek olduğunda, insanlığın kendi arasındaki mücadelelerinin büyük bir kısmının bir mekana egemen olma mücadelesi olduğu görülür; bu yüzden, tarih, iktidarların olduğu kadar, mekanların da hikayesi olarak tanımlanır. Asur Kalesi, Diyarbakır Surları, Hevsel Bahçeleri, Birkleyn Mağaraları, 10 Gözlü Köprü, Hz. Süleyman Camii, Sipahiler Çarşısı, Deliller Hanı, Hasan Paşa Hanı, Sülüklü Han, Gazi Köşkü, Cahit Sıtkı Tarancı Evi ve daha pek çok eser veya mekan, Diyarbakır’ın tarihteki serüveninin birer hikayesi sayılır. Mekan ve toplum arasındaki ilişki devamlılık arz eden bir ilişkidir. Toplum, insan ilişkilerinin yoğun olarak yaşandığı, kültürün içinde büyüdüğü ve karakterini kazandığı bir alandır. İbn-i Haldun’a göre toplum, “yatağı hiçbir zaman kurumayan bir ırmak” gibidir. Yatağında ilerlerken tepelere rastlar ve eğilmek zorunda kalır. Bu eğiliş bir şehir söz konusu olduğunda, o şehrin farklı kültürlerin etkisine uğraması veya farklı siyasi yönetimlerin güdümüne girmesi olarak değerlendirilebilir. Tarihi süreçte şehrin büründüğü kültürel ve siyasi kimlik, onu kimi zaman ilerleme ve kimi zaman da gerileme süreçlerine soksa da, şehrin öznesi olan toplum her zaman vardır ve sürekli yenilenerek kalıcılığını sürdürür.
  • Öğe
    Ağa Aşiret Siyaset
    (Kadim Yayınları, 2016) İlyas, Ahmet
    Anadolu’da kurulmuş olan birçok devletin perifer olarak gördüğü ve iptidai diye nitelendirdiği aşiret yapılması sosyal, siyasal bir varlık olarak günümüzde halen varlıklarını sürdürmektedirler. Osmanlı’da Yavuz Selim’in İdris-i Bitlisi ile yapmış olduğu sözsüz antlaşmanın bir başka versiyonu, Mustafa Kemal Paşa’nın Erzurum ve Sivas kongrelerinde aşiretlerle beraber hareket etme güdümünde buldu. İlk defa İttihat ve Terakki’nin aşiretleri toplum mühendisliğine uygun olarak asilime etme yöntemi olan İskân çalışmaları, kendisini Cumhuriyet’in ilanı neticesinde ortaya çıkan Şeyh Said ayaklanması sonrası raporlara bıraktı. Bu raporların ana amacı ulus-devlet anlayışına uygun olarak aşiret yapısını ortadan kaldırmaktı. Elinizdeki bu çalışma Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişi sırasında yaşanan problemler ve akabinde meydana gelen aşiret-siyaset denkleminin yansımalarını içermektedir. Süreklilik-kopuş açısından bakıldığında bu ilişki ağı günümüze kadar devam etmektedir. Bir tarafta aşiret-şeyh ve yansımaları, diğer tarafta Türkiye’de siyasal hayatının hamasetleri. Aslına bakılırsa küçük bir burjuvazi ayaklanması olarak aşiret yapısı, Türk modernleşmesine karşı koyduğu gibi kendisini güncellemeyi de unutmamıştır. Zira aşiret yapılanmasının devamı için oportünist olma hedefi kayda değerdir
  • Öğe
    27 Mayıs Askeri Darbesi’nin sancıları ve orduda tasfiyeler 1960-1964
    (Türk-İslam Medeniyeti Akademik Araştırmalar Dergisi, 2016-06) İlyas, Ahmet
    Türk siyasal hayatında iktidarı ele geçirme paradigması olan askerin darbe yapma kültürü, Osmanlı Devlet geleneğinden gelen bir külttü. Bu kültün oluşum ve gelişim aşaması, devletçi seçkinler tarafından Cumhuriyet Türkiye’sine miras bırakıldı. HenüzBab-ı Ali hükümet darbesi zihinlerdeyken, Türk Silahlı Kuvvetlerince 27 Mayıs 1960 yılında yapılan askeri darbe, ülke siyasetinde yeni bir dönemin başlangıcı oldu. 27 Mayıs Askeri Darbesi sonrası ülkede oluşan siyasi ve sosyal gelişmelerin yanında askeri alanda da önemli kırılmalar yaşandı. Bu kırılmaların ana omurgası, güç paylaşımının yarattığı psikolojiyle ilgiliydi. Özellikle 27 Mayıs’ta ordunun iktidarı sivillerin elinden alması, Türkiye’de darbenin gelenekselleşmesinin önünü açtı. Bu çalışma, 1960-1964 yılları arasında ordu mensupları arasında yaşanan iktidar mücadelesinin ana eksenleri üzerine inşa edilmiştir. Çalışmanın betimsel yaklaşımı ile birlikte Türkiye’de yaşanan demokrasi krizinin ordu üzerindeki etkisi incelenmiştir. Bilhassa Milli Birlik Komitesi görevi devraldıktan sonra ülkede tek güç olma ülküsünde, adına14’ler verilen ve içlerinde Alparslan Türkeş, Muzaffer Özdağ gibi kişiler tasfiye edilerek yurt dışı görevlerine gönderilmişlerdir. Bu gelişme, ordu içerisinde darbe yanlıları ile sivil iktidarı destekleyenler arasındaki uçurumu gözler önüne sermiştir. 1963 yılında geçici hükümetin kurulmasından sonra dahi bile TSK içerinde sivil iradeyi beğenmeyen subayların darbe girişimleri oldu. Öyle ki bu darbe girişimlerinde askeri hiyerarşi genelde ikinci plana atıldı. Özellikle 22 Şubat Askeri Darbe girişiminden başlayarak 1964 yılına kadar ki hâkim güç, darbe girişimleri gerekçe göstererek 235 general 4171 subay ile 1459 Harp Okulu öğrencisi ordudan tasfiye etti. Özetle orduda yapılan bu tasfiyeler genel olarak merkezi gücü elde etmeye yönelikti.
  • Öğe
    Kars siyasal elitlerinin anatomisi (1923-1950)
    (İdeal Kültür Yayıncılık Ders Kitapları, 2019) İlyas, Ahmet
    Kars, Anadolu’nun Kafkasya'ya açılan kapısıdır. Anadolu ve Kafkasya coğrafyasının tarihsel süreçte yaşadığı gelişmeler, bu iki coğrafyanın kaderinin ortak bir noktada birleşmesini kaçınılmaz hale getirmiştir. Kars ise bu ortak noktanın temelini teşkil etmektedir. Elinizdeki kitap, Kars ve Güney Kafkasya ile ilgili literatüre katkı sağlamak amacıyla hazırlanmıştır. Cenûbi Garbî Kafkas Hükümeti’nin Kuruluşunun 100. Yılı Münasebetiyle ortaya çıkan çalışmamızda eskiçağdan günümüze, Kars ve Güney Kafkasya coğrafyasında yaşanan siyasi, askeri, ekonomik ve sosyal gelişmelerden kesitler sunulmuştur
  • Öğe
    İstiklal Harbi Kahramanlarından Urfalı Ömer Avni Şit`in hatıraları
    (Paradigma Akademi Yayınları, 2020) İlyas, Ahmet; Çoban, Ebru
    Millî Mücadele`nin önemli verilerinden biri de hiç kuşkusuz anılardır. Savaşı bizzat yaşayanların kaleme aldığı anılar, birer tarihi vesika görevi görmektedir. Özellikle askeri şahsiyetlerin yaşadıklarını yazması ve bunların gelecek kuşaklara aktarılması dönemin aydınlanması açısından önem taşımaktadır. Bu konuda siyasilerin, askerlerin ve gazetecilerin dışında yaşadıklarını ölümsüzleştiren ve bunu disiplinli bir şekilde günbegün kâğıda dökenlerin sayısı çok azdır. Ancak anılar birer siyasi, askeri ve sosyal belge olmasının yanı sıra birinci elden kaynak olarak da değerlendirilmektedir. Yaşadığı anı kaleme alanların en büyük eksikliği, olayın merkezine kendilerini almış olmalarıdır. Bu açıdan bakıldığında, öznellik çok fazla ortaya çıkmaktadır. Diğer taraftan anı sahibinin yaşadıklarını anlatması ve unutulmama kaygısı da anılarda göze çarpan en önemli noktadır. Urfa`nın düşman işgalinden kurtarılması sırasında askerlerin, halkın, aşiretlerin hemen hemen her kesimin ciddi manada katkısı vardır. Ancak savaş sırasında yaşananların kâğıda aktarılma işi maalesef bir o kadar eksik kalmıştır. Bu konuda Jandarma Komutanı Ali Saip Ursavaş`ın anıları ciddi manada tertiplidir. Yine Hasan Açanal`ın Urfa Kurtuluş Mücadelesi Hatıratı, Belediye Başkanı Hacı Mustafa Hacıkamiloğlu`nun anıları ve Binbaşı Ali Rıza Bey`in Urfa Mücahedesi önemli hatıralar arasında yer almaktadır. Bu anıların dışında bizim kişisel çabalarımızla elde ettiğimiz Yüzbaşı Ömer Avni Şit`in Urfa Savaşı adlı hatırası da Urfa`nın düşman işgalinden kurtuluşuna tanıklık edecek eserler arasında yer alacaktır. Merhum Şit`in hatıraları bizzat kendisi tarafından kaleme alınmış bir eserdir.