Arama Sonuçları

Listeleniyor 1 - 10 / 25
  • Öğe
    Bir mekân iki dünya: Sezai Karakoç ve İlhan Berk'in İstanbul algısı
    (Kırıkkale Üniversitesi, 2012-11) Karadeniz, Mustafa
    Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri, biçim ve içerik yönünden renkli ve çok sesli birgörünüm sergiler. Farklı sanat algıları ve dünya görüşleri doğrultusunda üretilen şiirlerdeşairlerin; insana, tarihe, mekâna yönelik algılamalarının farklı olduğu görülür. Öyle ki, aynıtopluluğa mensup sanatçılar arasında bile yazınsal ve düşünsel bağlanımlar bakımındanihtilaflar söz konusu olabilmişti.Türk şiirinin iki önemli ismi, Sezai Karakoç ve İlhan Berk, aynı topluluğa mensupolsalar da, estetik temayülleri ve dünya görüşleri itibariyle birbirlerinden ayrılırlar. Şiirinin“şahdamar”ını İslam mistisizminin oluşturduğu Karakoç, modern şiir dilini kullanarakTürk şiirini mistik/metafizik bir düzleme taşımıştır. Sanat anlayışının temel ekseninioluşturan bu fikrî temayül, onun ele aldığı temalara ve imge kullanımına sirayet etmiştir.Düşünsel açıdan İkinci Yeni şiirinin Marksist/materyalist kanadına mensup İlhan Berk ise,sanat yaşamı boyunca sürekli yeni bir şiir dili ve biçemi yaratmanın kaygısıyla hareketetmiştir. Bu avangard/deneysel tavır, Berk’in şiirlerini verili kalıpların ötesine taşımıştır. Karakoç ve Berk’in poetik ve - özellikle - fikrî temayülleri arasındaki farklılıklar,onların İstanbul’u alımlama tarzlarına da sirayet etmiştir. Karakoç, İstanbul’u İslam medeni yeti için “diriliş”in, yeniden doğuşun kalbi olarak değerlendirirken, İlhan Berkİstanbul’a, “bir tepeden” değil halkın içinden bakmış, şehri bağrında yaşattığı çeşitli etnikve dinî unsurlarla bir dünya şehri olarak algılamıştır. Söz konusu iki şairin, İstanbul eksen alınarak, estetik ve - özellikle - fikrîtemayülleri arasındaki farklılık ve benzerlikler açısından bir mukayeseye tabii tutulması bu bildirinin konusunu oluşturmaktadır.
  • Öğe
    Gün Doğmayınca!: Ercüment Ekrem Talu
    (Sonçağ Akademi, 2021) Karadeniz, Mustafa
  • Öğe
    Tuvaldeki İstanbul: Bedri Rahmi Eyuboğlu’da mekân algısı
    (İksad Yayınevi, 2018-09-12) Karadeniz, Mustafa
    Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri, biçim ve içerik yönünden renkli ve çok sesli bir görünüm sergiler. Milli edebiyat hareketiyle dil alanında yaşanan devrim niteliğindeki sadeleşme, sonraki dönemlerde meydana gelecek gelişmelerin habercisi gibidir. Türk şiirindeki gerek şekil gerekse içerik bağlamındaki bu çeşitlilik, farklı sanat algıları ve dünya görüşleri doğrultusunda şiirler yazan şairlerin; insana, tarihe, mekâna yönelik algılamalarında farklılıklar yaratmıştır. İnsan, tarih ve mekân olgularının bir arada alınmasına imkân veren başlıca unsurlardan biri de şehirlerdir. Bu bağlamda İstanbul; tarihî, kültürel ve kozmopolit yapısıyla her dönemde, şairlerin kayıtsız kalamadığı ve kendilerince anlamlar yükleyerek sembolleştirdikleri bir mekân olmuştur. Ancak İstanbul’un eksen alındığı şiirlerde şehrin, hemen her zaman, şairin dünya görüşü ve sanat telakkisi doğrultusunda alımlanmaya, anlamlandırılmaya çalışıldığı görülür. Dolayısıyla, odaklanılan mekân aynı olsa da yaratılmaya çalışılan manzara ve bu manzaraya yüklenen anlam çoğunlukla farklılaşmıştır. Türk Edebiyatı’nın daha ziyade ressam oluşuyla ün yapan şairlerinden olan Bedri Rahmi Eyuboğlu, şiirlerinde İstanbul’u müstakil bir şekilde ele alan sanatçılardan biridir. Şiiri şekil bulmuş resim, resmi şekillenmiş şiir olarak değerlendiren şair, ışığa kavuşan her şeyi büyük bir aşkla incelemiş, bu aşkı renkler ve çizgiler aracılığıyla sunmaya çalışmıştır. “İstanbul Destanı” şiirinde ressam oluşunun da etkisiyle her yönüyle ele alınan bir İstanbul manzarası çizmeye çalışmıştır. Ama oluşturulan bu manzara boya ve fırça ile tuvale değil, kelimelerle zihinlerde yaratılan, çizilen bir İstanbul tablosudur. Bedri Rahmi Eyuboğlu manzum hikâye geleneğinden ve ressamlığından tevarüs eden unsurlar paralelinde İstanbul’u her kesiminden insanları ve bu insanların türlü türlü halleriyle çok renkli bir tablo halinde şiir düzlemine yansıtmıştır. Bu bildiri, Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun sanat ve dünya görüşü doğrultusunda nasıl bir mekân algısına sahip olduğunu, onun “İstanbul Destanı” şiirinden hareketle serimlemeyi amaçlamaktadı
  • Öğe
    Hayat karşısında şair: Cemal Süreya şiirinde gerçeklik algısı
    (Uluslararası Ekonomi, Siyaset ve Toplum Bilimleri Dergisi, 2019-01-15) Karadeniz, Mustafa
    Gerçeklik, Cemal Süreya’da özgün ve alternatif bir şiir dünyası üretebilmek için temel hareket noktasıdır. Bu çerçevede Süreya, şiiri bir taklit sanatı olarak değil, dünyayı dönüştürmenin araçlarından biri olarak görür. Şiirde amaçlanan yeni ve özgün gerçekliğin üretimi için başvurulan temel strateji, dilin yabancılaştırılmasıdır. Onun şiirde kurmak istediği yeni ve özgün evrenin yapı taşları sözcüklerdir. Şiirde yeni bir gerçeklik üretebilmenin başlıca yolu, sözcüklerin günlük dildeki yerleşmiş, donmuş anlamlarının, kullanım imkânlarının dışında yeni bir bakışla değerlendirilmesidir. Süreya’nın teorik olarak işaret ettiği bu özgün ve farklı gerçeklik anlayışı, ilk şiirlerinden itibaren pratikte de karşılık bulur. Bu alımlama tarzı, şiirlerde bazen burjuva ahlakı, kadın ve cinsellik kavramları ekseninde toplumsal normlara yönelik ironik bir eleştiri olarak bazen de Anadolu insanının çaresizliği ve sefaletiyle belirir. Bu çalışma, Cemal Süreya’nın gerçeklik kavramını alımlama tarzını poetik metinleri ve şiirleri bağlamında serimlemeyi amaçlamaktadır
  • Öğe
    Cemal Süreya şiirinde resim sanatı ve renklerin kullanımı
    (Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2016-06) Karadeniz, Mustafa
    Cemal Süreya, Batılı resimden önemli ölçüde etkilenmiş bir şairdir. Ancak O, Ece Ayhan ve İlhan Berk’in aksine, figürün bütünüyle yitmediği somut resme ilgi duyar. Süreya’nın şiirlerindeki Batılı resim etkisi ya bir laytmotif gibi tekrarlanan ve imge değeri taşıyan birtakım renklerin yoğun kullanımı üzerinden ya da bazı şiirlerde muhtelif Batılı ressamlara dair doğrudan göndermelerle tezahür eder. Bu durum, Süreya’nın dış dünyanın kavranışında kavramlara değil renklerden mürekkep imgelere öncelik verdiğini ve muayyen bir sözcük kadrosundan hareketle gerçeküstü tablolar çizmeye çalıştığını düşündürür.Bu çalışma, Batılı resimden gelen etkilerinve renk kullanımının Süreya’nın şiir estetiğini nasıl ve ne derece etkilediğini ortaya koyabilmeyi amaçlamaktadır.
  • Öğe
    Yitirilmiş bütünlüğün ikamesi için bir öneri: roman ve halk
    (Selçuk Üniversitesi, 2020) Karadeniz, Mustafa
    Cengiz Han ve Lenin biyografileriyle tanınan İngiliz gazeteci, romancı ve tarihçi Ralph Winston Fox (1900-1936) görece kısa bir ömre çok sayıda kitap, deneme ve makale sığdırmış üretken bir yazardır. Yazarın ölümünden sonra 1937’de yayımlanan Roman ve Halk (The Novel and the People), Ferit Burak Aydar’ın İngilizceden çevirisiyle Ayrıntı Yayınları tarafından Ekim 2019’da yayımlandı. Fox 12 bölümden oluşan çalışmasında, roman türünün tarih boyunca geçirdiği zorunlu değişimleri İngiliz romanı bağlamında ele alır. 128 sayfadan oluşan kitabın girişinde yazar romanın, matbaayla yaygınlaşan bir medeniyet yaratısı olduğunu vurgular. Fox’a göre burjuva bireyin epiği olan roman, kapitalizmin dünyaya sunduğu en önemli yaratıcı kültürel hediyedir. Epikteki toplumsal bütünselliğin aksine roman, bireyi ve onun kaderi ve yaşantısıyla sınırlı olan mücadelesini ele alır. Yazara göre roman, insan ile toplum arasındaki dengenin kaybolduğu, bireyin başkalarıyla ve doğayla daimi bir mücadele içine girdiği kapitalist bir toplumda gelişebilir. Roman ve Halk, sanat ve hayat arasındaki bağlantıyı oldukça akıcı bir dille mesele edinen kıymetli bir çalışma. Yazarın sosyalist gerçekçi sanat anlayışının gelişimi ve sorunları hakkındaki fikirleri, Türk edebiyatındaki toplumcu-gerçekçi roman geleneğine dair yeni çalışmalara ilham verebilecek türdendir.
  • Öğe
    Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Utanmaz Adam romanında insan toplum tahayyülü ve şahıs kadrosunun niteliği
    (Turkish Studies, 2013-09) Karadeniz, Mustafa
    Yazarların sanatsal üretim konusunda taşıdıkları kaygının tonu ve rengi, onların sanatsal verimlerinin biçim ve içerik özelliklerini doğrudan etkiler. Toplumsal kaygılarla, sosyal bir didaktizmi esas alan yazarların eserlerinde, içeriğin biçimden daha öncelikli ve değerli olduğu bilinen bir olgudur. Aynı şekilde, estetik kaygıyı esas alarak, yazdığı eserin biçim ve üslup özelliklerine ağırlık veren yazarların toplumsal mesaj kaygısından uzak durduğu da. Türk edebiyatına Tanzimat’la dâhil olan roman türü, genel olarak bu iki anlayış üzerine temellenmiştir. İlki, Ahmet Mithat Efendi’nin öncülüğünü yaptığı “popüler romantarzı”dır. Toplumsal faydayı esas alan bu roman tarzında başlıca amaç; bir taraftan halkı eğlendirmek, halka hoşça vakit geçirtmekken diğer taraftan da sanat, siyaset, tarih, felsefe, coğrafya… gibi alanlarda halkın kültür düzeyini yükseltmek olmuştur. Bu çığrın temel mantığı didaktizm olup sanatsal kaygılar ikinci plana itilmiştir. Ahmet Mithat Efendi’yle başlayan bu roman geleneği, müteakip edebî dönemlerde de farklı yazarlar tarafından sürdürülüp geliştirilmiştir. İkincisi ise, Namık Kemal’in başını çektiği “edebi/sanatkârâne roman tarzı”dır ki, Halit Ziya, Mehmet Rauf, Abdülhak Şinasi Hisar, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi yazarlar tarafından takip edilerek, dil, üslup ve biçim özellikleriyle günümüze kadar uzanan bir romancılık anlayışının temelini teşkil etmiştir. Sanatkârane ve popüler roman anlayışları olarak adlandırılan bu iki farklı yaklaşım, yazarın tercihine uygun olarak onun yazın anlayışını, dolayısıyla romanlarındaki şahıs kadrosunun niteliğini doğrudan etkilemiştir. Popüler roman tarzının önemli isimlerinden Hüseyin Rahmi Gürpınar, romanları aracılığıyla topluma “yüksek felsefe”sini ulaştırmak amacını güttüğü tezli romanlar yazmıştır. Bu saikle yarattığı roman kişileri de kendi kaderlerini, bireysel hayatlarını yaşayabilen “karakterler” değil, yazarın iletmeyi amaçladığı fikirlerin sözcüleri olan birer “tip” olarak yaratılmışlardır. İlk basımı 1934 yılında yapılan Utanmaz Adam, Gürpınar’ın popüler roman geleneği doğrultusunda yazılmıştır. Toplumsal adaletsizlik ve ahlaki çöküntü temaları ekseninde kurgulanan romanda, kişilerin ruhsal durumlarının derinliğine ele alınmaması, kendilerine özgü davranış ve düşüncelerden yoksun oluşları, yüzeysel bir şekilde çizilmiş olmaları, düşünme biçimleri itibariyle klişe özellikler göstermeleri ve en önemlisi de yazarın ifade etmek istediği düşüncelerin taşıyıcıları olmaları, onları birer karakter olmaktan uzaklaştırmış, daha ziyade birer tip hüviyetiyle kurgu düzleminde konumlamıştır. Bu yazıda, Utanmaz Adam romanı eksen alınarak, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın nasıl bir insan-toplum tahayyülüne sahip olduğu ve bu paralelde, romandaki şahıs kadrosunun tiplerden mi yoksa karakterlerden mi oluştuğu anlaşılmaya çalışılmıştır.
  • Öğe
    Cemal Süreya şiirinde ironi ve humorun kullanım amaçları
    (Selçuk Üniversitesi, 2018-04) Karadeniz, Mustafa
    İroni ve humor; şiiri bir dil işi, dilde yangınlar yaratmak sanatı olarak değerlendiren Cemal Süreya’nın temel anlatım stratejilerinden biridir. Süreya, ironiyi şiirdeki düşünce ve çağrışım zenginliğinden kaynaklanan ince bir alay, humoru da zekanın beklenmedik bir şekilde belirdiği incelikle düşünülmüş bir espri olarak tanımlar. Onun poetik yazılarındaki düşüncelerine bakınca bu kavramları üç temel amacı gerçekleştirmek için kullandığı söylenebilir: İlk amaç özgün, yoğun ve çarpıcı bir şiir dili üretebilmek; ikincisi yerleşik toplumsal değerleri eleştirmek; sonuncusu ise özel hayatında ve poetik çabasında yaşanan tıkanma ve bunalım durumlarıyla başa çıkmak. Teorik düzlemde ifade edilen bu amaçların muhtelif şiirler üzerinden şairin hayatının ve şiir estetiğinin bütün katmanlarına sızdığı görülür. Bu çalışma, şiir türünün temel anlatım stratejilerinden biri olan ironi ve humorun Cemal Süreya’daki kullanım amaçlarını ve bu amaçların şiirlerinde ne derece karşılık bulabildiğini ortaya koymayı amaçlamaktadır.
  • Öğe
    Üniversiteler için Türk Dili ve Anlatım
    (Sınırsız Kitap yayıncılık, 2015) Korkmaz, Ferhat; Zariç, Mahfuz; Öztürk, Zehra; Duran Oto, Elif; Karadeniz, Mustafa
  • Öğe
    Postmodern dil felsefesinin edebiyat kuramındaki yansımaları, çok dillilik ve kültürlülük: fındık sekiz örneği
    (Asos Yayınevi, 2017-05-17) Karadeniz, Mustafa; Evis, Ahmet
    Postmodernizm felsefe ve edebiyat alanında boy gösterdiği ilk andan günümüze dek etkilerini gittikçe arttırarak devam ettirmektedir. Postmodernistler, özellikle modernist eleştiri merkezinde rasyonel gerçekliği, tekelci kültür ve dil anlayışını hiçbir şekilde kabul etmeyen radikal söylemlerde bulunurlar. Bu doğrultuda, kuramsal yönden dilin odağa alındığı ve alımlama estetiğine dayanan yeni fakat orijinallikten uzak çok katmanlı bir dil anlayışı geliştirirler. Zira sosyal medya, televizyon, internet gibi kitle iletişim araçlarıyla evrenselleşen, kültürel yönden sınırların kalktığı günümüz dünyasında postmodernist düşüncenin savunduğu çoğulcu anlayışa paralel biçimde dil ve kültürlerde bir melezleşme, zenginleşme görülür. Bu durum doğal olarak kısa süre içerisinde postmodern edebî eserlere de yansıyarak çok dilli ve kültürlerin iç içe girdiği bir yapı ortaya çıkarır. Yapılan bu çalışmayla postmodern felsefe ile belirginleşen çok kültürlü ve çok dilli anlayışın kültürel, sosyal ve edebî yönü Fındık Sekiz eseri üzerinden açıklanmaya ve örneklenmeye çalışılmıştır. Küreselleşen dünyanın ortak değer ve dil anlayışı karşısında postmodernistlerin ortaya attıkları çoğulcu düşünce biçimi, pratik ve teoride tartışılmıştır. Postmodern edebiyat kuramının her türden sınırlandırmayı ve tasnifi reddeden tavrı nedeniyle inceleme esnasında bazen yazar bazen okur bazen de metin odaklı analizlere başvurulmuştur. İncelemeye esas olan Fındık Sekiz romanına yapılan göndermelerle, dil-kültür anlayışında postmodernist tavrın belirgin yönleri vurgulanmış ve elde edilen bulgular ışığında çok kültürlülüğün ve çoğul dilsel kullanımın postmodernist düşünceye büyük oranda uygun olarak eserde tatbik edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Böylece postmodernizmin Türk toplumu ve edebiyatında dil-kültür ilişkisi bakımından ne şekilde ve derecede yer ettiği söz konusu eser etrafında açıklanmıştır