10 sonuçlar
Arama Sonuçları
Listeleniyor 1 - 10 / 10
Öğe XVI. Yüzyılda Hama Sancağında kırsal yerleşme(Ankara Üniversitesi, 2014-09) Nasıroğlu Aydın, Mehtap1516 yılında Osmanlı idaresine geçen Hama, bir sancak statüsüyle Osmanlı taşra teşkilatı içindeki yerini almıştır. Hama Sancağı, Kanuni Sultan Süleyman’ın iktidarının ilk zamanlarında Humus ile birleştirilerek geniş sınırları olan idari bir bölge haline getirilmiştir. XVI. yüzyılın ortalarında ise Humus Hama’dan ayrılarak tekrar müstakil bir sancak yapılmıştır. Dolayısıyla Hama Sancağı’nda kırsal yerleşmenin coğrafi sınırları önemli bir değişime uğramıştır. Bu bağlamda, Hama Sancağı’nın sınırları XVI. yüzyılın ilk yarısında Hama, Humus, Ma‘arretü’nNu‘man ve Bârin nahiyelerinden oluşurken, aynı yüzyılın ikinci yarısında Hama, Bârin, Masyâf ve Şeyzer nahiyelerinden meydana geliyordu. Bu çalışmada, tahrir defterleri kaynak olarak kullanılmak suretiyle XVI. yüzyılda Hama Sancağı’nın nahiye ve köyleri ile buralarda oturan kırsal nüfus tespit edilmeye çalışılmıştır.Öğe Hurufat defterlerine göre Hasankeyf’teki cami vakıfları(Çizgi Kitabevi, 2019) Nasıroğlu Aydın, MehtapDoç. Dr. Samira Kortantamer Armağanı olarak hazırlanan bu eser, iki hatırat yazısı ile on yedi makale çalışmasından oluşmaktadır. Mandeville’in kayıtlarına göre Memluk Türk Devleti, Yahudi asıllı İtalyalı Seyyah Obadiah’ın gözlemlerine göre 15. yüzyıl Mısır’ı ve bunun Memlûklar ile ilgili kayıtları, en-Nasır Muhammed b. Kalavun’un üst yönetim mensupları ile olan illişkileri ve ümera arasındaki çekişmeler, Memlûklar devrinde Dımaşk ümerası, vezaret makamının Memlûklar ile Selçukîler açısından mukayesesi, İlhanlıların önemli hükümdarlarından Olcaytu Han’ın dini yönü, on yedinci asırda Cezayir Dayılarına ait üç Türkçe mektup, Suriye Ermenileri, 1941 tarihli bir İngiliz Büyükelçilik görevlisinin seyahat notları, 19. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Adana’da görülen salgın hastalıklar, Hurufat defterlerine göre Beyrut ve Hasankeyf, Isabel Fry’ın tespitleri ışığında Türk kadınının eğitim hakkı, ilk kadın milletvekillerinden Mihri Pektaş’ın meclisteki faaliyetleri, İkinci TBMM’deki Urfa Milletvekilleri ve bu süreçteki meclisin faaliyetleri, Göbekli Tepe D Tapınağı Dikilitaş betimlemeleri ve bunun Sümer anlatıları arasındaki benzerlikleri, eserde müstakil olarak işlenen konulardır.Öğe Halep Ulu Camii Vakfı (1584 tarihli evkaf defterine göre)(Fırat Üniversitesi, 2012) Nasıroğlu Aydın, Mehtap; Çakar, EnverÜmeyye Camii adıyla da bilinen Ulu Camii, Halep şehrinin en geniş ve en eski camisidir. 715 yılında Emevi Halifesi I. Velid tarafından başlatılan cami inşaatı, 716 yılında Süleyman bin Abdülmelik tarafından tamamlanmıştır. 11. yüzyılın ikinci yarısında Halep’in kontrolünü ele geçiren Mirdasiler, cami avlusuna kubbeli bir şadırvan inşa ettiler. 1090 yılında ise Selçuklular tarafından caminin minaresi onarıldı. Daha sonra, büyük bir yangında sırasında zarar gören Halep Ulu Camii, 1169’da Nureddin Zengi tarafından restore edildi. 1260 yılında Moğollar tarafından tahrip edildikten sonra 1285 yılında Memlûklar tarafından tekrar onarıldı. Bu çalışmada, Suriye’nin en önemli kentlerinden biri olan Halep’teki Ulu Camii vakfı üzerinde durulmuş, caminin özellikleri, ona tahsis edilen vakfın 1584 yılındaki gelir ve gider kalemleri hakkında bilgi verilmiştir.Öğe 566 Numaralı Şer’iyye Sicil Defteri’ne göre Karaferye Kazası’nın idari, sosyal ve ekonomik yapısı (H.1196-1197/M.1782-1783)(International Journal of Economics, Politics, Humanities & Social Sciences, 2021) Nasıroğlu Aydın, Mehtap; Çelik, SadiyeŞer’iyye sicilleri genel olarak kadılar veya onun naibleri tarafından tutulan mahkeme kayıtlarından oluşan belgelerdir. Karaferye (Béroia/Véria) kazasının sosyal, ekonomik ve idari hayatına ışık tutan 566 Numaralı Karaferye kazası şer’iyye sicili, 1782-1783 (1196-1197) yıllarını kapsamaktadır. Vergiler ve vergilerin toplanmasında meydana gelen aksaklıklar, sicilin önemli bir kısmını oluşturmaktadır. 96 hükümden oluşan şer’iyye sicilinde şehir hayatına ayna tutan başlıca konular şunlardır; vergiler, tayinler, miras kayıtları, vakfiye kayıtları, zahire, et ve kalyoncu ihtiyaçları, borç-alacak meseleleri, arazi mülkiyeti, eşkiyalık, darp etme, hırsızlık ve gasp. Sicil, bize aynı zamanda yargıç ve yerel yönetici olarak görev yapan kadının Osmanlı şehir hayatındaki kilit konumunu da göstermektedir. Tamamı 96 hükümden oluşan sicil defterimizin ışığında, Karaferye’de dönemin sosyal, idari ve ekonomik yapısına ait özellikler incelenecektir. Bu çalışma aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin merkez ve taşra yönetimleri arasındaki hukuki ilişkilerin nasıl şekillendiğine örnek teşkil ederek Osmanlı hukuk sisteminin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Bu bağlamda Karaferya Kazası’nın sosyal ve ekonomik durumu örneklerle sunulacaktır.Öğe Hasankeyf’te Heterodoks izler: Şeyh Çoban Zaviyesi ve Baba Mahmud Haydarî Tekkesi Vakıfları (XVI.-XVIII. yüzyıllar)(Gaziantep Üniversitesi, 2020-06-25) Nasıroğlu Aydın, MehtapHasankeyf’te bulunan dini kurum ve vakıfların genel durumuna bakıldığında tarihsel süreç içerisinde burada yaşamış medeniyetlerin taşıdığı kimlikle doğru orantılı olarak sünni bir karaktere sahip oldukları savunulabilir. Ancak yapılan araştırmalar, özellikle Moğol istilasından sonraki süreçte kaçan heterodoks dervişlerin Anadolu’nun birçok kentinde olduğu gibi Hasankeyf’te de zaviye ve tekkelerini kurarak düşüncelerini burada yaymaya çalıştıklarını göstermiştir. Bu bağlamda Hasankeyf’te bir vefâi şeyhi olan Şeyh Çoban adına kurulmuş Şeyh Çoban Zaviyesi ve adından bir Kalenderi tekkesi olduğu anlaşılan Baba Mahmud Haydarî Zaviyesi bulunmaktadır. İsimlerini Kalenderi ve Vefâi şeyhlerinin adlarından alan bu yapıların heterodoks bir anlayışla kuruldukları açıktır. Hasankeyf’te bulunan bu her iki vakfın yapısı ve işleyişi nasıldı? Bu vakıfların gelir ve giderleri nereden karşılanmaktaydı? Buralarda kaç personel çalışmakta ve ne işler yapmaktalardı? Bu çalışmada Hasankeyf Şeyh Çoban ve Baba Mahmud Haydari vakıflarının genel durumları, tarihsel süreçte geçirdikleri aşamalar, şehrin sosyal ve toplumsal yapısına etkileri çeşitli arşiv belgelerinden faydalanılarak irdelenecektir.Öğe Hasankeyf İmam Abdullah Camii ve Zaviyesi Vakfı (16-18. yüzyıllar)(T.C. Vakıflar Genel Müdürlüğü, 2019-12) Nasıroğlu Aydın, Mehtapİnsanlığın yerleşik hayata geçişiyle başlayan medeniyet sürecinin en önemli uzantısı olan şehirler, tarih boyunca ihtiyaçlara bağlı olarak gelişen çeşitli mekânların oluşturduğu yerleşim yerleridir. Bu mekânlar, şehirde bir arada yaşayan toplumun sosyal, ekonomik, dini ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik yapılardır. Osmanlı şehirlerinin hem siluetinin hem de mimarisinin oluşmasında önemli yeri olan bu yapılar, genellikle vakıf anlayışıyla oluşturulmuş ve sürdürülmüştür. Vakıf anlayışı, şehrin temel birimi olan mahallelerde görülen ahengin, dayanışma ve yardımlaşmanın da temelini oluşturmaktadır. Bir Osmanlı şehrinde vakıf kurumunun somut tezahürlerinden olan cami ve zaviye gibi yapılar, toplumun sosyal ve kültürel olarak ilişki içerisinde olmasına ve gelişmesine katkı sağlamaktaydı. Bu çalışmada, Osmanlı arşiv belgelerine dayanarak Hasankeyf şehrinin sosyal dokusunun gelişmesine ve gündelik hayatın dinamizmine çok büyük katkı sağlayan İmam Abdullah Camii ve Zaviyesi tanıtılmıştır. Ayrıca bir yapılar topluluğu olan bu vakfın işleyişi, gelir ve gider kalemleriyle, içerisinde çalışan personelin aldıkları ücretlerden bahsedilmiştir.Öğe Yeniçağ’da Batılı seyyahların gözüyle Mardin(Batman Üniversitesi, 2012) Nasıroğlu Aydın, MehtapTarihin çeşitli dönemlerinde Mezopotamya, el-Cezire, Diyar-ı Rabia veya Tur-Abdin olarak adlandırılan coğrafyada yer alan Mardin, farklı etnik grupları, faklı dinleri ve farklı kültürleri aynı pota altında eritmiş olması sebebiyle Batılı seyyahların uğrak yerlerinden biri olmuştur. Binlerce yıllık tarihe sahip olan Mardin yöresi, diğer dönemlerde olduğu gibi, Yeniçağ’da da doğuyu merak eden birçok seyyaha ev sahipliği yapmıştır. Yeniçağ’da bir Osmanlı Sancağı olan Mardin, Thevenot, Le-Gouz, Niebuhr, Sestini ve Olivier gibi birçok batılı seyyahın araştırmalarına konu olmuştur. Çeşitli maksatlarla Mardin’e gelen seyyahların hepsi aynı güzergahı kullanmamış, bazıları farklı yolları takip ederek kente ulaşmışlardır. Bu çalışmada, Batılı seyyahların Mardin hakkındaki gözlemleri ve seyahatleri sırasında kullandıkları güzergahları üzerinde durulmuştur.Öğe Tarihten dışlanmak: tarih yazımında kadın etkinliğinin dolaylı yollardan saptanması üzerine(Social Sciences Studies Journal, 2017-12-27) Nasıroğlu Aydın, MehtapTarih yazımı veya tarih disiplini, eski çağlardan bu yana erkek etkinliğinin, eril bir söylemle kronolojik olarak aktarılması şeklinde ilerlemiştir. Tarih, çağlar buyunca erkekler tarafından yazıldığı için tarih metninin içerisinde kadın faaliyetlerine doğrudan rastlanılması oldukça güç hale gelmiştir. Geçmişte meydana gelen bütün savaşların, barışların, devrimlerin, çağ kapatıp çağ açan olayların öznesi veya baş kahramanı her zaman erkekler olmuştur. Tüm bu olaylar yaşanırken kadınlar ne yapıyordu? Sahnede yer almamak kendi seçimleri miydi, yoksa bilinçli olarak tarih sahnesindeki etkinlikleri yok mu sayılmıştı? İçerisinde toplumun yarısını oluşturan kadınların etkinliklerinin görünür olmadığı bir tarih disiplini, evrensellik iddiasıyla çelişmez mi? Eril söylem kadına hiç yer vermiyor değildi elbette, ancak, kurguladığı kadın imgesi tarihin akışını bozan "kötü", "aklı ermez", "entrikacı" veya "tuzak" gibi metaforlar şeklinde karşımıza çıkmaktaydı. Bu durumda tarih metni içerisinde kadın aktivitelerini doğrudan tespit etmek oldukça güçleşmiş ve ancak 19. yüzyıldan itibaren dolaylı yollar kullanılarak “aşağıdan tarih” yöntemiyle kadın görünür hale getirilmiştir. Kadın imgesi bazen de “güçlü” erkeğin gölgesinde bırakılarak, varlık sebebi, bir erkeğin yakınında bulunmasına indirgenmiştir. Bu çalışmada kadın etkinliğinin tarihsel metin içerisinde görünür olmamasının nedenleri üzerinde durulacak ve feminist tarihyazımıyla beraber kadının yeniden görünür hale getirilme çabası irdelenecektir. Bu bağlamda çalışmada tarihin farklı dönemlerinde yaşamış dört kadın portresi kullanılarak örneklendirme yapılacaktırÖğe 17. ve 18. yüzyıllarda Diyarbakır'da sosyo-ekonomik alanda kadın etkinliği(Paradigma Akademi Yayınları, 2020) Nasıroğlu Aydın, MehtapTarih, kadın ve erkeklerin ortak eylemlerinin bütüncül bir ürünü olarak ortaya çıkıyor ve evrensel olmayı hedefliyorsa bu ortak toplumsal deneyimin en önemli paydaşı olan kadınlar geçmişin sisli fotoğraflarının neresinde duruyorlardı? Tarih metni içerisinde kadın aktivitelerini doğrudan tespit etmek oldukça güç olsa da 19. yüzyıldan itibaren dolaylı yollar kullanılarak &`;aşağıdan tarih” yöntemiyle kadın görünür hale getirilmiştir. Bu eser, toplumun yarısını oluşturan kadınların geçmişteki izlerini tespit etmeye çalışarak toplumsal tarihteki yerini teslim etmeye odaklanmıştır. Geçmişin sisli perdeleri aralandığında kadınlar, bazen eski Mezopotamya devletlerinin tapınaklarında birer rahibe ya da dolaylı yollardan ticaret yaparak hayatlarını kazanmaya çalışan edilgen tüccarlar olarak karşımıza çıkarken, bir başka metinde mesela bir Artuklu sarayında var olmaya çabalarken dikkatimizi çeker. Öte taraftan kadınlar tarihçiye bazen bir Osmanlı mahkemesindeki hak arayışında seslenirken, bir başka dönemde mesela 19. yüzyılda entelektüel birer birey olarak edebiyat dergilerinde görünür olur. Elinizdeki kitap, tarihin herhangi bir döneminde, herhangi bir coğrafyada kadınların ne işlerle uğraştıkları, sosyal hayatları ve gündelik yaşamlarının nasıl şekillendiği, sanatsal faaliyetleri ve entelektüel çevrelerinin var olup olmadığı, siyaset üzerindeki etkilerinin ne olduğu gibi sorulara verilen geniş spektrumlu cevapların yer aldığı önemli bir eserdir.Öğe XVI. Yüzyılda Suriye coğrafyasında Osmanlı vergi düzeni: Hama örneği(Türk-İslam Medeniyeti Akademik Araştırmalar Dergisi, 2017-12) Nasıroğlu Aydın, Mehtap1516 yılında Osmanlı hâkimiyetine geçen Suriye coğrafyasında, Halep dışındaki sancaklarda, klasik Osmanlı vergi düzeni hemen uygulanmamıştır. Devlet, bunun yerine bu coğrafyaya daha önce hâkim olan Memlûk Devleti’nin toprak ve vergi düzenini uygulamaya devam etmiştir. Mevcut düzen Suriye coğrafyasında yer alan Hama, Humus ve Trablusşam gibi sancaklarda yüzyılın ortalarına kadar sürmüştür. Hama Sancağı’nda 1551 yılına kadar Anadolu ve Rumeli coğrafyalarındaki sancaklarda görülen “çift-hane” sistemi uygulanmamıştır. Dolayısıyla bu sistemin vergilendirme metodu olarak ortaya çıkan resm-i çift, resm-i bennâk ve resm-i mücerred gibi kavramlar da Hama için XVI. yüzyılın başlarında geçerli değildi. Hama’da, XVI. yüzyılın ilk yarısında reayadan Memlûk döneminden kalan âdet-i devre ve himâye gibi vergiler de alınmaktaydı. 1551 ve daha sonraki yıllara ait tahrir defterlerinde ise bu vergilerin yerini resm-i çift, resm-i bennâk ve resm-i mücerred gibi vergilerin alması, Hama Sancağı’nda bu tarihten itibaren Osmanlı hakimiyetinin tam anlamıyla tesis edildiği sonucunu da ortaya koymaktadır. Bu çalışma, Osmanlı Devleti’nin Hama’yı aldıktan sonra burada kendi vergi düzenini neden hemen uygulamadığı, 1551 tarihinde vergi düzeninde ne tür değişikliklerin olduğu, bu değişikliklerin reayayı nasıl etkilediği ve devletin bu değişimden kazanç elde edip etmediği sorularına yanıt bulmaya çalışacaktır.