Arama Sonuçları

Listeleniyor 1 - 10 / 63
  • Öğe
    Basındaki bilgiler ışığında ilk kadın Milletvekillerimizden Trabzon Milletvekili Seniha Hızal ve Meclis’teki Faaliyetleri
    (Karadeniz İncelemeleri Dergisi, 2020-04-30) Yaşar, Selman
    Türk Milletinin çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkması için bir çok yenilik gerçekleştiren Atatürk, Türk kadınının Cumhuriyet idaresinde hak ettiği yeri elde etmesi için çalışmıştır. 1926 yılında Medeni Kanun’la yeni haklar edinen, 1930’da Belediye seçimlerine katılma, 1933’te Muhtar seçilme hakkını alan Türk kadını, Atatürk’ün önderliğinde, 5 Aralık 1934 tarihinde kabul edilen kanunla milletvekili seçme ve seçilme hakkını kazanmıştır. 8 Şubat 1935 tarihinde yapılan V.Dönem seçimlerinde 18 kadın milletvekili seçilerek TBMM’ne katılmıştır. Kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakkını kazanması, sonrasında yapılan seçimler, ilk kadın milletvekillerinin seçimleri ve TBMM’ndeki çalışmaları kamuoyunda büyük yankı yapmıştır. Dönemin gazeteleri yaptıkları haberlerle ilk kadın milletvekilleri ve TBMM’ndeki çalışmalarıyla ilgili olarak halkı aydınlatmışlardır. Bu milletvekillerinden biri de Seniha Hızal’dır. Seniha Hızal, V.Dönem (1935-1939) Trabzon milletvekilliği yapmıştır. Seniha Hızal, milletvekilliği döneminde yaptığı çalışmalarıyla TBMM’ne giren diğer 18 kadın milletvekili gibi Atatürk’ün Türk kadınına olan güvenini boşa çıkarmamıştır.
  • Öğe
    Birinci Dünya Savaşı’ndan Milli Mücadele’ye Lice kazası
    (Türk-İslam Medeniyeti Akademik Araştırmalar Dergisi, 2021-03) Özteke, Fahri
    Coğrafi konumu nedeniyle Lice, tarihin en eski dönemlerinde olduğu gibi Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele yıllarında da kritik öneme sahip bir belde olmuştur. Lice’den yola çıkarak Birinci Dünya Savaşı sırasında Çanakkale, Kafkas, Suriye-Filistin, Irak-Basra ve Hicaz-Yemen Cephelerindeki çarpışmalara katılanların sayısı hiçte az değildir. Bölge, tarihin en kaotik zamanlarından birini yaşarken vatansever Liceliler, yanı başındaki Bingöl, Bitlis ve Muş’un işgaline karşı da kayıtsız kalmamışlardır. Türk vatanının kurtuluşu için amansız bir direniş örneğinin sergilendiği Milli Mücadele yıllarında ise, bin bir zorlukla baş etmeye çalışan Liceliler ellerinden geldiği ölçüde Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının yanında yer almışlardır. İlçe merkezinde oluşturulan zararlı yapılanmaya karşın milli bir örgüt kurulamamıştır. Ancak Lice halkı, Diyarbakır eşrafı ve bürokratlarının tesis ettiği milli-dini organizasyonlara destek vermişlerdir. Dönemin İlçe Müftüsü Ankara fetvasını imzalayarak örnek bir duruş sergilemiştir. Aralıksız devam eden savaşlardan yılan Liceli askerlerin bir bölümü ordudan firar etmişlerdir. Bu yüzden Milli Mücadele sürecinde Lice ve çevresinde asayişin sağlanması hayli zor olmuştur. Hani ve Kulp yörelerinde prestij sahibi bazı kişilerin ulusal direniş lehine çağrıda bulunmaları firarilerin sayısını biraz da olsun azaltmıştır. Liceliler, özellikle El-Cezire ve Batı Cephelerinde milli birliklerin yanında yer alarak düşmana karşı direnç göstermişlerdir
  • Öğe
    Hanedanında aynı isimde iki farklı kadın dünya
    (Paradigma Akademi Yayınları, 2020) Gördeğir, Ercan
    Tarih, kadın ve erkeklerin ortak eylemlerinin bütüncül bir ürünü olarak ortaya çıkıyor ve evrensel olmayı hedefliyorsa bu ortak toplumsal deneyimin en önemli paydaşı olan kadınlar geçmişin sisli fotoğraflarının neresinde duruyorlardı? Tarih metni içerisinde kadın aktivitelerini doğrudan tespit etmek oldukça güç olsa da 19. yüzyıldan itibaren dolaylı yollar kullanılarak &`;aşağıdan tarih” yöntemiyle kadın görünür hale getirilmiştir. Bu eser, toplumun yarısını oluşturan kadınların geçmişteki izlerini tespit etmeye çalışarak toplumsal tarihteki yerini teslim etmeye odaklanmıştır. Geçmişin sisli perdeleri aralandığında kadınlar, bazen eski Mezopotamya devletlerinin tapınaklarında birer rahibe ya da dolaylı yollardan ticaret yaparak hayatlarını kazanmaya çalışan edilgen tüccarlar olarak karşımıza çıkarken, bir başka metinde mesela bir Artuklu sarayında var olmaya çabalarken dikkatimizi çeker. Öte taraftan kadınlar tarihçiye bazen bir Osmanlı mahkemesindeki hak arayışında seslenirken, bir başka dönemde mesela 19. yüzyılda entelektüel birer birey olarak edebiyat dergilerinde görünür olur. Elinizdeki kitap, tarihin herhangi bir döneminde, herhangi bir coğrafyada kadınların ne işlerle uğraştıkları, sosyal hayatları ve gündelik yaşamlarının nasıl şekillendiği, sanatsal faaliyetleri ve entelektüel çevrelerinin var olup olmadığı, siyaset üzerindeki etkilerinin ne olduğu gibi sorulara verilen geniş spektrumlu cevapların yer aldığı önemli bir eserdir.
  • Öğe
    Kıbrıs Temsilciler Meclisi`nden Cumhuriyet Meclisi`ne Kıbrıs`ta Türk Yönetimleri ve parlamenter sistemin kuruluşu (1960-1983)
    (Fenomen Yayıncılık, 2020) Turan, Orhan
    Kıbrıslı Türkler, İngiliz Sömürgeciliği altında olumsuz koşulları zorlayarak demokratik bilincini tarihsel süreç içerisinde geliştirmiş, ulusal kimliğini ve varlığını korumuştur. Dolayısıyla bu çalışma aynı zamanda ada Türklerinin demokrasi hareketinin, yaşama unsurlarının ve özgün toplumsal varlığının geçmişten geleceğe bir yolculuğunu sunmayı amaç edinmiştir. Kıbrıslı Türklerin varoluş mücadelesi 1878`de adanın İngiltere`ye kiralanmasıyla başlamış ve yıldan yıla artmıştır. Bu mücadele aynı zamanda Rumların Enosis idealine karşı olduğu gibi İngiliz Sömürge Yönetimi`nden toplumsal hakları almak hedefinde olmuştur. Kıbrıs`ın İngiltere`ye devri ile adadaki Ortodoks Rum unsur, İngilizlerin vermiş olduğu vaatlerle cesaretlendirilirken; ada Türkleri üzerinde ise &`;terk edilmişlik” duygusu hâkim olmuştur. Nitekim bu tarihten itibaren Türk nüfusu ve kalkınmasında gerileme yaşanmıştır. Diğer taraftan Rumların da ilhak ümitleri artmaya başlamıştır. Ada Türkleri üzerine yapılan akademik çalışmaların geneli &`;Kıbrıs Sorunu” odaklı olmuştur. Bunların çoğu Türklerin durumunu uluslararası hukuk ve siyasi bağlamda değerlendirmiştir. Ancak bu çalışmada, Kıbrıs Türklerinin halk olma bilincine evrilen süreçten, bağımsız bir devlet kurmalarına değin geçen süre zarfındaki siyasal örgütlenmelerine ışık tutulmaya çalışılmıştır. Araştırma, giriş ve dört bölümden oluşmaktadır. Giriş kısmında, Türklerin adanın 82 yıllık İngiliz Sömürge Yönetimi`ndeki kimlik mücadelesi ve Enosis`e karşı sergilenen kurumsal çare arayışları ana hatlarıyla ele alınmıştır. Birinci Bölümde, Kıbrıs Cumhuriyeti`nin kuruluş süreci, cumhuriyetin idari yapısı, hükümette görev alan Türk bakanlar, Cumhurbaşkanı Makarios`un Anayasa`da 13 maddelik değişiklik önerileri incelenmiş ve cumhuriyetin fiilen yıkılması değerlendirilmiştir. Bu bölümde Kıbrıs Türklerinin, Rum liderliği tarafından uluslararası kamuoyunda azınlık gibi gösterilmesinin kabul görmeyerek anlaşmak zorunda kalması irdelenmiştir. Kıbrıs Devleti, 1960 yılında Türk ve Rum halklarının siyasal eşitliğine dayalı bir Ortaklık Cumhuriyeti olarak kurulmuştur. Ancak üç yıl süren bu ortaklık bozulmuş olmasına rağmen sonrasında ortaya çıkan zorlu süreç, Kıbrıslı Türklerin bir &`;ulus” olduğu gerçeğini yeniden göstermiştir. İkinci Bölümde, 21 Aralık 1963`te başlayan ve ada tarihine &`;Kanlı Noel” olayları adıyla geçen süreçten 20 Temmuz 1974 Türk Barış Harekâtı`na kadar kurulmuş olan örgütlenmeler ve seçimler ele alınmıştır. Siyasi eşitlik noktasında bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti`ne ortak olan Kıbrıslı Türkler silah zoru ile devletten kovulmuştur. Ancak şaşkınlığı üzerinden atarak silahlı mücadeleye başlamış ve sivil yönetimlerini uygulamaya geçirmişlerdir. Bu bölümde toplumlararası çatışmalar döneminde kurulmuş olan Genel Komite, Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi, Kıbrıs Türk Yönetimi ve Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi`nin faaliyetleri değerlendirilmiştir. Üçüncü Bölümde, 20 Temmuz 1974 Barış Harekâtı ile başlayan yeni süreç, Kıbrıs Türk Federe Devleti`nin kuruluş evresi, idare yapısı, Anayasası ve Bakanlar Kurulu değerlendirilmiştir. Barış Harekâtı`nın başarı ile sonuçlanmasından sonra Kıbrıs meselesinin askeri safhası sona ermiştir. Siyasi yönü ise belirsizliğini koruyordu. Bu nitelik ancak yeni bir yönetim anlayışıyla mümkündü. Başka bir ifadeyle Kıbrıs Türk Federe Devleti Anayasası, Kıbrıslı Türklerin ihtiyaçlarına cevap vermesinin dışında siyasi bir çözüme yani Federal Kıbrıs Cumhuriyeti`ne zemin hazırlama amacı taşıdığı da görülmektedir. Dördüncü ve son bölümde ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti`nin ilanı, idari yapısı, kurucu meclisin oluşumu, KKTC Anayasası ve seçimler incelenmiştir. Çalışmanın bu bölümünde 1963 Rum saldırılarından sonra kendi devletini kurmak zorunda kalan Kıbrıslı Türklerin yirmi yılın sonunda; 15 Kasım 1983`te kurdukları cumhuriyetin ilanı, aslında var olan bir gerçeğin tezahürü olmuştur.
  • Öğe
    Devlet feminizmi ve Nezihe Muhiddi
    (Paradigma Akademi Yayınları, 2020) İlyas, Ahmet; Keskin, Aslıhan
    Tarih, kadın ve erkeklerin ortak eylemlerinin bütüncül bir ürünü olarak ortaya çıkıyor ve evrensel olmayı hedefliyorsa bu ortak toplumsal deneyimin en önemli paydaşı olan kadınlar geçmişin sisli fotoğraflarının neresinde duruyorlardı? Tarih metni içerisinde kadın aktivitelerini doğrudan tespit etmek oldukça güç olsa da 19. yüzyıldan itibaren dolaylı yollar kullanılarak &`;aşağıdan tarih” yöntemiyle kadın görünür hale getirilmiştir. Bu eser, toplumun yarısını oluşturan kadınların geçmişteki izlerini tespit etmeye çalışarak toplumsal tarihteki yerini teslim etmeye odaklanmıştır. Geçmişin sisli perdeleri aralandığında kadınlar, bazen eski Mezopotamya devletlerinin tapınaklarında birer rahibe ya da dolaylı yollardan ticaret yaparak hayatlarını kazanmaya çalışan edilgen tüccarlar olarak karşımıza çıkarken, bir başka metinde mesela bir Artuklu sarayında var olmaya çabalarken dikkatimizi çeker. Öte taraftan kadınlar tarihçiye bazen bir Osmanlı mahkemesindeki hak arayışında seslenirken, bir başka dönemde mesela 19. yüzyılda entelektüel birer birey olarak edebiyat dergilerinde görünür olur. Elinizdeki kitap, tarihin herhangi bir döneminde, herhangi bir coğrafyada kadınların ne işlerle uğraştıkları, sosyal hayatları ve gündelik yaşamlarının nasıl şekillendiği, sanatsal faaliyetleri ve entelektüel çevrelerinin var olup olmadığı, siyaset üzerindeki etkilerinin ne olduğu gibi sorulara verilen geniş spektrumlu cevapların yer aldığı önemli bir eserdir.
  • Öğe
    Doğumunun 140. yılında Neyzen Tevfik (Büyük Taarruz’a bakışı ve çeşitli yönleriyle)
    (Turkish Studies - Historical Analysis, 2020-01) Yaşar, Selman
    Müzisyen ve şair olan Neyzen Tevfik yaşamı boyunca Ney çalması ile ün kazanmış, sonrasında hiciv alanında eserler vermiştir. Milli Mücadele ve Büyük Taarruz'la ilgili şiirler de yazmıştır. Bunların yanısıra birçok bestesi de vardır. Özellikle ney çalmadaki ustalığı ile döneminin aranılan sanatçıları arasında yer almıştır. Neyzen Tevfik, sanatçı kişiliğinin yanında düzenli bir yaşam sürdürememiştir. Mizacı nedeniyle para, makam, mal, mülk vb. hiçbir şeye önem vermemiştir. Hayatı boyunca kendisine bütün kapılar sonuna kadar açılmasına rağmen bunların hiçbirini istememiştir. Yaşamı süresince verdiği eserler, yaşadığı olaylar dilden dile yayılmış ve halk tarafından tanınmıştır. Bunun sonucunda Neyzen Tevfik ismi Türk milletinin hafızasında yer etmiştir. Babasının memuriyeti dolayısıyla Bodrum’da doğan Neyzen Tevfik, Türk edebiyat ve sanatının önde gelen sanatçılarından biridir. Hem şiir yazan bir şair hem de ney çalan bir müzisyendir. Yaşadığı dönemde, şiirlerinin yanısıra ney çalmadaki ünü tüm ülkeye yayılmıştır. Yaşamı ve verdiği eserleriyle Türk halkının gönlünde taht kurmuştur. Yaşadığı dönem boyunca çeşitli rahatsızlıklar geçirmiş, sağlık problemleri nedeniyle bir süre akıl hastanesinde dahi kalmıştır. İçkiye bağımlılığı nedeniyle düzenli bir hayat sürememiştir. Parasız kalmış, sokaklarda yatmış, bir oraya bir buraya savrulmuştur. Şiirleri ve ney çalmadaki ustalığı ile herkes tarafından sevilmiş, şiirlerinde birçok kişiyi eleştirmesine rağmen çevresindeki insanların sayısı azalmamıştır. Paraya önem vermediğinden dolayı parasız kalmış, kendisine çevresinden birçok yardım yapılmasına rağmen elindeki paraları, üzerindeki giysileri çevresindekilere, ihtiyaç sahiplerine dağıtmıştır. Atatürk’ün huzurunda ney çalan, Milli Mücadele’ye ve Büyük Taarruza yakından şahit olan Neyzen Tevfik, Atatürk ve Büyük Taarruz ile ilgili de şiir yazmıştır. Şairliğinin yanısıra ince bir ruha sahip olan Neyzen, hayvanları çok sevmiş, hatta bunlardan biri için bir cenaze töreni bile düzenlemiştir. Kendisine evler, konaklar tahsis edilmesine rağmen bunların hiçbirini kabul etmeyen Neyzen Tevfik, sokaklarda yaşamış, cami avlularında, kahvehanelerde yatmış, yaşamı boyunca birçok kişiyle ve birçok olayla karşılaşmış, yaşamı ve eserleriyle halkın kendisine olan sevgisi artmıştır. Şiirleri, nükteleri ve ney çalmadaki ustalığı ile Türk edebiyatı ve sanatında önemli bir yeri olan Neyzen Tevfik, aradan bunca zaman geçmesine rağmen hala unutulmamış, eserleri ve nükteleri dilden dile yayılmıştır.
  • Öğe
    II. Dünya Savaşı yıllarında İngiliz Büyükelçiliği’nin Erken Cumhuriyet Devri lider kadrosu üzerine değerlendirmeleri (23 Kasım 1942)
    (İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 2020-06-30) Turan, Orhan
    Türkiye, Mihver ve Müttefik devletlerle imzaladığı antlaşmalarla II. Dünya Savaşı’nın dışında kalmaya çalışmıştır. Başka bir deyişle Türk devlet adamları genel politikalarını savaşa dâhil olmama üzerine inşa etti. Bu yüzden Türkiye’nin II. Dünya Savaşı’ndaki politikaları savaşın gidişatına göre değişiklikler gösterdi. Dolayısıyla Türkiye, Almanya ve İngiltere’nin kendi tarafında savaşa girmesi noktasında rekabet sahası oldu. Özellikle bu doğrultuda İngiltere dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de önde gelen kişiler üzerinde raporlar hazırlatmış; dönem dönem dış politikasını mevcut notlar doğrultusunda şekillendirmiştir. Bu bağlamda çalışmada İngiliz Büyükelçiliği’nde Müsteşar olarak görev yapan Sir Alexander Knox Helm’in Türkiye’nin politik ve askerî hayatına yön veren kişiler hakkındaki tahlilleri ve gözlemleri yer almıştır. Mevcut notlar Türk Hükümeti’nin önde gelen üyeleri arasındaki ilişkileri ve önceki Türk Hükümetleri ile olan bağlantıları üzerine değerlendirmeleri kapsamaktadır.
  • Öğe
    XVI. yüzyıl başlarında Balkan şehirlerinde nüfus: Sağkol Kazaları örneğinde bir tarihsel demografi denemesi
    (Kyrgyz-Turkish Manas University, 2021-07-30) Alaca, Hanife
    Osmanlı Devleti’nde nüfus ile ilgili bilgileri içeren en kapsamlı sayımlar XVI. yüzyıl boyunca gerçekleştirilmiştir. Bu sayımlar tımar sistemiyle bağlantılı olarak devlet genelinde vergi potansiyelini belirlemek üzere yapılmış ve bunun neticesinde defterler düzenlenmiştir. Tahrir defterleri adı verilen bu defterler sayesinde bir bölgenin nüfus yapısı hakkında bilgiler elde etmek mümkün olmuştur. Çimpe Kalesi’nin alınmasından sonra Osmanlı Devleti Balkanlar’da yerleşmeye başlamıştır. Balkanlar’da devam eden fetihler sonucunda “Rumeli Eyaleti” teşkil edilmiştir. Rumeli Eyaleti, Osmanlı’nın idari, askeri ve ekonomik yönden en önemli eyaletidir. Rumeli, idari teşkilatlanmada sağkol, solkol ve ortakol olmak üzere kazalara ayrılmıştır. Bu çalışmanın amacı, 370 Numaralı Tapu Tahrir Defteri’nden elde edilen bilgiler ışığında, Rumeli sağkol olarak adlandırılan “Edirne, Dimetoka, Ferecik, Keşan, Kızılağaç, Zağra-i Eskihisar, İpsala, Filibe, Tatarbazarı, Samakov, Üsküb, Kalkandelen, Kırçova, Manastır, Pirlepe ve Köprülü” kazalarında yer alan ve şehir özelliği taşıyan yerleşmelerde Müslüman ve gayrimüslim nüfusun demografik yapılarını tespit etmektir. Böylece, Osmanlı Devleti hâkimiyetinde yer alan Balkan coğrafyasında Müslüman ve gayrimüslim mahallelerinin özellikleri ve sosyal ilişkileri ortaya konmaya çalışılacaktır. Çalışmanın özgünlüğü, XVI. yüzyıl başlarında nüfus araştırılması için dönemin ana kaynağı sayılan tahrir defterlerini analiz etmesinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca Osmanlı idari yapısı içinde en önemli birimlerden olan Rumeli Eyaletinin nüfusu hakkında kapsayıcı başka herhangi bir çalışmanın bulunmaması da araştırmanın önemini artırmaktadır.
  • Öğe
    XVII. Yüzyılda Gabele Tuz Pazarı ve Bosna Beylerbeyliğinin tuz ihtiyacının karşılanması
    (Kitabevi Yayınları, 2020) Türkmen, Mustafa Nuri
    Pazar Kitabı; Göktür-Hun dönemi pazarlarını, Osmanlı dönemi pazarlarını, yabancı seyyahların gözüyle pazarlarımızı, günümüz pazarlarını; pazar, panayır, ordu pazarı, at pazarı, tuz pazarı, bit pazar gibi pazarların özelliklerini incelemektedir. Pazarın da bir hukuku vardır, ilişkileri denetleyen etik kuralları vardır. Malını pazarlayan pazarcının dili ve pazarlık dili sözlü kültürümüzün bir bahsidir. Türküler ve divan edebiyatı da pazarlardan söz etmiştir, pazar metaforunu kullanmıştır. Bulgaristan’da pazar kelimesi içeren yer adları Bulgar idarenin “Dağ, taş, yamaç, bayır ve köy-kent, ne kadar Türkçe yer adı varsa değiştirilecek ve Osmanlıların kalıntıları temizlenecektir” emriyle haritadan silinmiştir