Arama Sonuçları

Listeleniyor 1 - 10 / 23
  • Öğe
    Necip Fazıl’da tarih ve şiir
    (Dicle Üniversitesi, 2016-09-01) Korkmaz, Ferhat
    Şairliğinin yanı sıra, Namık Kemal ve Mehmet Âkif gibi aksiyoner bir mefkûre şahsiyeti olan Necip Fazıl Kısakürek’in (1904-1983) önemli bir nesir külliyatı ve bu nesir külliyatında genel olarak tarihe ilişkin çeşitli değerlendirmeleri bulunmaktadır. Özellikle Türk tarihini, sanatının önemli bir malzemesi haline getiren Necip Fazıl’ın tarihe kavramsal düzeyde bakışı ve hangi tarih anlayışına dayalı olarak görüşlerini neşrettiği tartışılması gereken bir husustur. Çalışmamızda; Necip Fazıl’ın nesir külliyatı, tarih anlayışı bakımından taranacak ve şiirlerindeki tarih teması değerlendirilecektir
  • Öğe
    Faik Reşad’ın Mürüvvet Gazetesindeki imla ile ilgili makaleleri
    (Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, 2021-04-29) Tuğluk, Mehmet Emin
    Türk dilinin kurallarının belirlenmesi ve imla ile ilgili konularda düzenleme yapılması ile ilgili tartışmalar 19. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren belirgin bir şekilde artmıştır. Gazete ve dergiler etrafında gerçekleşen bu tartışmalar genellikle dilin sadeleşmesi, Türkçenin gramerinin yazılması ve imlada birlik konularında yoğunlaşmıştır. Dönemin önde gelen şair ve yazarlarının pek çoğu doğrudan veya dolaylı olarak bu tartışmalara katılmıştır. Faik Reşad da dil ve imla konusundaki bu tartışmalara doğrudan katılmış yazarlardandır. Faik Reşad‟ın Mürüvvet gazetesinde 1888 yılında yayımlanan “İmlâ” başlıklı sekiz makaleden oluşan yazı dizisi belirttiğimiz konuları ele almaktadır. Faik Reşad bu yazı dizisinde milletlerin milliyetlerini ancak lisanlarıyla koruyabileceklerini, bundan dolayı bizim de dilimizi ve imlamızı kurallara bağlamamız gerektiğini belirterek bu konuda birtakım görüş ve önerilerde bulunmaktadır. Faik Reşad, Mürüvvet gazetesinde kaleme aldığı bu yazılarında dil ve imla kurallarının belirlenmesi amacıyla bugünkü Türk Dil Kurumunun görevini üstlenecek “Cemiyet-i İlmiyye-i Resmiyye” adıyla bir cemiyet kurulması, bir Türkçe lügati ile Türkçe dil bilgisi kitabının hazırlanması gibi dikkat çekici konular üzerinde durmaktadır. Bu çalışmada Faik Reşad‟ın Mürüvvet gazetesinde yayımlanan imla ile ilgili makalelerinin çevirisi yapılmış ve bu makalelerden hareketle Faik Reşad‟ın dil ve imla ile ilgili görüşlerine yer verilmiştir.
  • Öğe
    Hüznün retoriği: Mehmet Günsür’ün “içeriye bakan kim?”
    (Yeni Türk Edebiyatı, 2019-12-12) Karadeniz, Mustafa
    Modern Türk öykücülüğünün dikkate değer isimlerinden biri olan Mehmet Günsür, yaşamıyla sanatı arasındaki mesafeyi alabildiğine kısa tutan öykücülerdendir. Kısa fakat yoğun geçen bir yaşamı, kendine özgü bir dil ve anlatım tutumuyla öykülerine yansıtmıştır. İçeriye Bakan Kim?’de bulunan on sekiz öyküde yazınsal dilin bütün imkânları birbiriyle uyum içindedir. Karakterlerin duyarlı ve melankolik kişilik özellikleri, öykülerin atmosferiyle bakışımlıdır. Hüzün duygusunun idaresindeki bir öyküde, söz gelimi, anlatım teknikleri sadece bu hüznü aktarmaz; üretir de. Öykülerin biçim ve içerik yönünden sahip olduğu bu organik birlik ve şiirsel doku, anlatım tekniklerinin bilinçle kullanıldığını düşündürür. Günsür’ün öykülerindeki edebî özgünlüğün kaynağını ereği kendinde bu dil ve anlatım tutumunda aramak gerekir. İçerdiği anlatım teknikleri bağlamında İçeriye Bakan Kim adlı öykü kitabının yakın bir okumaya tabi tutulması, bu makalenin konusunu oluşturmaktadır.
  • Öğe
    Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Utanmaz Adam romanında insan toplum tahayyülü ve şahıs kadrosunun niteliği
    (Turkish Studies, 2013-09) Karadeniz, Mustafa
    Yazarların sanatsal üretim konusunda taşıdıkları kaygının tonu ve rengi, onların sanatsal verimlerinin biçim ve içerik özelliklerini doğrudan etkiler. Toplumsal kaygılarla, sosyal bir didaktizmi esas alan yazarların eserlerinde, içeriğin biçimden daha öncelikli ve değerli olduğu bilinen bir olgudur. Aynı şekilde, estetik kaygıyı esas alarak, yazdığı eserin biçim ve üslup özelliklerine ağırlık veren yazarların toplumsal mesaj kaygısından uzak durduğu da. Türk edebiyatına Tanzimat’la dâhil olan roman türü, genel olarak bu iki anlayış üzerine temellenmiştir. İlki, Ahmet Mithat Efendi’nin öncülüğünü yaptığı “popüler romantarzı”dır. Toplumsal faydayı esas alan bu roman tarzında başlıca amaç; bir taraftan halkı eğlendirmek, halka hoşça vakit geçirtmekken diğer taraftan da sanat, siyaset, tarih, felsefe, coğrafya… gibi alanlarda halkın kültür düzeyini yükseltmek olmuştur. Bu çığrın temel mantığı didaktizm olup sanatsal kaygılar ikinci plana itilmiştir. Ahmet Mithat Efendi’yle başlayan bu roman geleneği, müteakip edebî dönemlerde de farklı yazarlar tarafından sürdürülüp geliştirilmiştir. İkincisi ise, Namık Kemal’in başını çektiği “edebi/sanatkârâne roman tarzı”dır ki, Halit Ziya, Mehmet Rauf, Abdülhak Şinasi Hisar, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi yazarlar tarafından takip edilerek, dil, üslup ve biçim özellikleriyle günümüze kadar uzanan bir romancılık anlayışının temelini teşkil etmiştir. Sanatkârane ve popüler roman anlayışları olarak adlandırılan bu iki farklı yaklaşım, yazarın tercihine uygun olarak onun yazın anlayışını, dolayısıyla romanlarındaki şahıs kadrosunun niteliğini doğrudan etkilemiştir. Popüler roman tarzının önemli isimlerinden Hüseyin Rahmi Gürpınar, romanları aracılığıyla topluma “yüksek felsefe”sini ulaştırmak amacını güttüğü tezli romanlar yazmıştır. Bu saikle yarattığı roman kişileri de kendi kaderlerini, bireysel hayatlarını yaşayabilen “karakterler” değil, yazarın iletmeyi amaçladığı fikirlerin sözcüleri olan birer “tip” olarak yaratılmışlardır. İlk basımı 1934 yılında yapılan Utanmaz Adam, Gürpınar’ın popüler roman geleneği doğrultusunda yazılmıştır. Toplumsal adaletsizlik ve ahlaki çöküntü temaları ekseninde kurgulanan romanda, kişilerin ruhsal durumlarının derinliğine ele alınmaması, kendilerine özgü davranış ve düşüncelerden yoksun oluşları, yüzeysel bir şekilde çizilmiş olmaları, düşünme biçimleri itibariyle klişe özellikler göstermeleri ve en önemlisi de yazarın ifade etmek istediği düşüncelerin taşıyıcıları olmaları, onları birer karakter olmaktan uzaklaştırmış, daha ziyade birer tip hüviyetiyle kurgu düzleminde konumlamıştır. Bu yazıda, Utanmaz Adam romanı eksen alınarak, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın nasıl bir insan-toplum tahayyülüne sahip olduğu ve bu paralelde, romandaki şahıs kadrosunun tiplerden mi yoksa karakterlerden mi oluştuğu anlaşılmaya çalışılmıştır.
  • Öğe
    Cemal Süreya şiirinde ironi ve humorun kullanım amaçları
    (Selçuk Üniversitesi, 2018-04) Karadeniz, Mustafa
    İroni ve humor; şiiri bir dil işi, dilde yangınlar yaratmak sanatı olarak değerlendiren Cemal Süreya’nın temel anlatım stratejilerinden biridir. Süreya, ironiyi şiirdeki düşünce ve çağrışım zenginliğinden kaynaklanan ince bir alay, humoru da zekanın beklenmedik bir şekilde belirdiği incelikle düşünülmüş bir espri olarak tanımlar. Onun poetik yazılarındaki düşüncelerine bakınca bu kavramları üç temel amacı gerçekleştirmek için kullandığı söylenebilir: İlk amaç özgün, yoğun ve çarpıcı bir şiir dili üretebilmek; ikincisi yerleşik toplumsal değerleri eleştirmek; sonuncusu ise özel hayatında ve poetik çabasında yaşanan tıkanma ve bunalım durumlarıyla başa çıkmak. Teorik düzlemde ifade edilen bu amaçların muhtelif şiirler üzerinden şairin hayatının ve şiir estetiğinin bütün katmanlarına sızdığı görülür. Bu çalışma, şiir türünün temel anlatım stratejilerinden biri olan ironi ve humorun Cemal Süreya’daki kullanım amaçlarını ve bu amaçların şiirlerinde ne derece karşılık bulabildiğini ortaya koymayı amaçlamaktadır.
  • Öğe
    Kazuo Ishıguro’nun beni asla bırakma ile Çetin Altan’ın 2027 yılının anıları romanlarının distopik açıdan mukayesesi
    (Dicle Üniversitesi, 2020-04-28) Korkmaz, Ferhat
    nsan klonlama ya da genetik kopyalama, bilimsel gelişmeler ve genetik alanında kaydedilen ilerlemeler ışığında yaklaşık yarım asırdan beri bilim dünyasında üzerinde en çok tartışılan konuların başında gelmektedir. Genetik kopyalama, doğal dengenin bozulması bağlamında ele alınmakta ve bu konu pek çok sanat dalında distopya bağlamında yorumlanmaktadır. Ulusal edebiyatlarda, distopya konusunun özellikle romanlarda uzun bir süreden beri işlendiği görülmektedir. Çalışmamızda, Çetin Altan’ın 2027 Yılının Anıları ile Kazuo Ishiguro’nun Beni Asla Bırakma (Never Let Me Alone) romanları arasında “insan klonlama” konusu bağlamında benzerlik olduğundan hareketle bir mukayese yapılmaktadır. Çetin Altan’ın 1985 yılında yayımlanan 2027 Yılının Anıları romanında ana rahmi dışında seri halinde özel bazı tüpler sayesinde insan klonlanması konu olarak işlenmektedir. 2017 yılında Nobel edebiyat ödülünü kazanan Kazuo Ishiguro’nun dikkat çekici romanlarından biri olan Never Let Me Go (Beni Asla Bırakma) adını taşıyan romanında da aynı şekilde genetik manipülasyon ve bunun sonucunda kendi organlarını başkalarına bağışlamak üzere klonlanmış bireylerin yaşamı ele alınmaktadır. Çalışmamızda, adı geçen romanlar distopya evreni bağlamında karşılaştırmalı olarak incelenmektedir.
  • Öğe
    Cenab Şahâbeddin’in şiirlerinde kontemplasyon
    (Dicle Üniversitesi, 2016-12-01) Korkmaz, Ferhat
    Immanuel Kant’ın henüz aydınlanma çağında evreni seyir ve Yüce Yaratıcı’dan hareketle tefekkürî düşünme mânâsında kullandığı bir kavram olan “contemplation”, başta Romantik Çağ sanatçıları daha sonra da Parnas akımına ait bir anlayışla eser veren Batılı şairlerin eserlerinde çeşitli şekillerde yer bulur. Edmund Burke’un ilk olarak ortaya attığı “yüce” kavramıyla da ilişkilendirilebilecek “temâşâ”, yenileşmeye başlayan Türk şiirinde önemli yer tutmaya başlar. 1889- 1893 yılları arasında Paris’te Tıp eğitimi alan ve bu vesile Batı şiirini tanıyan Cenab Şahâbeddin’in şiirlerinde ilgili kavramla bağlantılı olarak tabiatı temâşâ ve bu temâşâ neticesinde evreni derk etme arzusu göze çarpar. Bu çalışma, Cenab Şahâbeddin’in şiirlerine yansıyan “contemplative” eylemin incelenmesinden oluşmaktadır.
  • Öğe
    İlyas Köyündeki (Diyarbakır-Çüngüş) tarım ve hayvancılık ile ilgili söz varlığı
    (Uluslararası Dil Edebiyat ve Kültür Araştırmaları Dergisi, 2021-06-30) Tuğluk, Mehmet Emin
    Tarihleri boyunca tarım ve hayvancılıkla uğraşan Türkler bunun sonucu olarak daima doğa ile yakın ilişki içinde olmuşlardır. Bu yakın ilişki onların dillerini ve kültürlerini etkilemiş bunun neticesi olarak Türk kültüründe çeşitli sembollerde hayvan figürleri kullanılmış; kişilere, şehirlere ve kullanılan çeşitli aletlere hayvan isimleri verilmiştir. Bazı duygu ve düşünceler hayvanların özellikleri göz önünde bulundurularak adlandırılmış; atasözü, deyim, türkü, masal, ninni ve tekerlemelerde tarım ve hayvancılık ile ilgili birçok kavrama yer verilmiştir. Ağızlarda aynı nesne veya kavramı kullanmak için farklı kelimeler kullanılabilmektedir. Hiç şüphesiz ki dil zenginliğinin göstergesi olan bu durum köyden kente göçün de etkisiyle doğa ve insan arasındaki yakın bağı zayıflatmıştır. Bunun sonucunda kullanıldığı yörenin ağzına yerleşmiş tarım ve hayvancılık adlarıyla ilgili pek çok söz varlığı günümüzde yitirilme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bu çalışmada Diyarbakır’ın Çüngüş ilçesine bağlı İlyas köyünde kullanılan tarım ve hayvancılık ile ilgili söz varlığı tespit edilmiş ve bu söz varlığı yapısal ve işlevsel özelliklerine göre sınıflandırılmıştır
  • Öğe
    Bir “Rind-i Bî-Kayd”ın düşünce atlasına yolculuk (Şeyhülislâm Yahyâ’da Rindlik)
    (TYB Akademi, 2019-01) Bozkurt, Kenan
    Klasik şiirin vazgeçilmez unsurlardan birisi olan rind, şâirlerin asırlarca kendilerini ifade etmek için başvurdukları kavramdır. Yoğun olarak işlenen bu kavram, eski kültürün bir parçasıdır ve tasavvuftaki hâl ve makamları ifade eder. Klasik kültürün ideal insan tipinin bir yansıması olduğu gibi rind, aynı zamanda bir zihniyetin de temsilcisidir. Bu zihniyet, kâlden ziyade hâle önem veren, içselleştirilmiş imanın yaşam tarzına dönüştüğü inançtır. Bu anlamda rinde atfedilen şarap içme, sarhoşluk, vurdumduymaz olma, anı yaşama gibi vasıflar, onun iman ve irfan yolundaki hâllerinin sembolik ifadeleridir. Bu çalışmamızda Şeyhülislâm Yahyâ’nın divanından hareketle şâirin hem rindlik düşüncesi ve hayat algısı hem de şiirlerinde yer alan şarap, felek, rind-zâhid çatışması, riyakârlığa karşı olma, kaza ve kadere boyun eğme gibi tasavvufta irfânî düşüncenin bir parçası olan kavramlar ele alınacaktır
  • Öğe
    Akademik eleştiri bağlamında Mehmet Rauf’un Eylül adlı romanı
    (Journal of Turkish Studies, 2017-03-15) Zariç, Mahfuz
    Günümüzde metin incelemesinde Rus Biçimciliği (Biçimcilik), Fransız Biçimciliği (Yapısalcılık) ve Amerikan Biçimciliği (Yeni Eleştiri) gibi yöntemler yerini metin merkezli Akademik Eleştiriye bırakmıştır. Akademik Eleştiri, metin incelemesi için değişmez bir şablon önermez. Eleştiri için gerekecek temel ölçütleri ve ana başlıkları belirler. Bu anlayışa göre incelemede kullanılacak olan konu başlıklarının belirlenmesinde edebî metin biçim ve içeriği esas alınmalıdır. Bu bağlamda Servet-i Fünûn döneminin yazarlarından Mehmet Rauf’un Eylül adlı psikolojik romanında özellikle “bakış açısı ve anlatıcı, kişilerin sunuluş biçimi ve dönüşümleri, kişilere isim verilmesi, merkezi kişilerin yaşadığı temel çatışmalar, anlatının merkezindeki aşk unsurunun kurgulanmasında ayrılıklar ve kavuşmalar, paylaşılan sırlar ve eşyalar, birbirini anlayamama, yanlış anlama ve nihayetinde anlama, kıskançlık ve aldatılma şüphesi, ortak ilgiler ve itiraflardan yararlanma; zamanın kullanımı ve sunuluşu, mekân unsurları; zaman ve mekânın kişilerin ruh hâline etkisi, dil ve üslûp özellikleri, üslûpta mizah;” unsurları üzerinde durulabilir. Romandaki “anlatım yöntem ve teknikleri, kurguda ilgi uyandırma, roman kişilerinin yaşadığı gerilimler, anlatıdaki düğümler ve çözümler, rastlantılar, diyaloglar, tezler, çıkarımlar ve metnin estetik bütünlüğü” konuları da kurgu açısından dikkate değerdir. Bu yazıda Eylül romanı üzerine yazılmış makale ve tezlerde hangi unsurların öne çıkarıldığı hakkında bilgi verildikten sonra metnin incelenmesi ve yorumlanmasında “yazar merkezli, dönem/sosyal çevre merkezli ve okur merkezli eleştirel” yaklaşımlardan da faydalanılacaktır.