37 sonuçlar
Arama Sonuçları
Listeleniyor 1 - 10 / 37
Öğe II. Dünya Savaşı yıllarında kamusal alana yönelik din hizmetleri(İksad Publications House, 2018-02-15) Özteke, FahriCumhuriyet tarihimizin en zor dönemlerinin başında II. Dünya Savaşı yılları gelmektedir. Ekonomik, askeri ve siyasi açıdan ülke olarak çok zor bir süreçten geçilmiştir. Yaşanan sıkıntılar sosyal alanda da kendisini hissettirmiştir. Böyle hassas bir dönemde din hizmetlerinin düzenli yürütülmesi meselesi sıklıkla gündeme gelmiştir. Fakat bu konuda yaşananlarla ilgili yapılmış bilimsel çalışmaların sayısı da oldukça azdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, II. Dünya Savaşı yıllarında yurttaşları üzerinde din hizmetlerinin aksamadığı intibahı meydana getirmeyi esas politikalarından biri olarak kabul etmiştir. Bu yüzden Diyanet İşleri Başkanlığı eskiye nazaran daha aktif bir rol oynamıştır. Devlet bu dönemde gerçekleştirmek istediklerini halka anlatmak için camileri adeta bir üs olarak kullanmıştır. Milli ekonominin güçlenmesini temin etmek maksadıyla hutbelerde yerli malı kullanımı teşvik edilmiştir. Atatürk Dönemi’nde uygulamaya başlanan ana dilde ibadet edilmesi projesine sadık kalınmıştır. II. Dünya Savaşı yıllarında Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı, köy enstitülerinin işlevinin tam olarak anlatılması ve kız çocuklarının eğitim düzeylerinin yükseltilmesi konusunda ortak çalışmalar yapmışlardır. Ancak İsmet İnönü ve hükümet yetkilileri özellikle dış politikada hayati meseleleri çözüme kavuşturmaya çalışırken dinsel alana dair yapılan müspet gayretleri halka tam olarak duyuramamışlardır. 1926-1949 yılları arasında çeşitli nedenlere bağlı olarak 2815 cami ve mescidin satışının yapılmasına karşın, 1942-1945 yılları arasında ise tarihi öneme sahip 100 kadar caminin tadilatı gerçekleştirilmiştir. Aynı süreçte güvenlik ve konaklama gerekçesiyle camilerin başka şekilde kullanılması ile ilgili ise kamuoyu yeterince bilgilendirilmemiştir. Kişisel uygulamalardaki hataların yol açtığı yanlış anlaşılmalar, halkın inançlarına yönelik bazı isteklerin koşullar gereği dikkate alınmayışı ve mali zorluklar din hizmetleri konusunda bu döneme özgü olumsuz bir algının meydana gelmesine sebebiyet vermiştir. Özellikle din görevlisi sayısındaki yetersizlik kamuoyunda ciddi rahatsızlıklara neden olmuştur. Bu yaşananların resmi bir kanalla devlet erkânına iletilmesi ise ilk defa 1945’te Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla yapılmıştır. Dönemin hükümeti yapılan bu ihtara karşı olumsuz bir refleks göstermediği gibi eleştirileri dikkate değer bulmuştur.Öğe XVI. Yüzyıl'da Balkanlar'da birlikte yaşama kültürü: Alacahisar örneğinde(ISPEC Publishing, 2021-09) Alaca, HanifeÖğe Kadınlar Dünyası Gazetesinin Milli Hâkimiyet konusuna yaklaşımı(Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 2019-12) Özteke, FahriÖğe II. Dünya Savaşı yıllarında İngiliz Büyükelçiliği’nin Erken Cumhuriyet Devri lider kadrosu üzerine değerlendirmeleri (23 Kasım 1942)(İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 2020-06-30) Turan, OrhanTürkiye, Mihver ve Müttefik devletlerle imzaladığı antlaşmalarla II. Dünya Savaşı’nın dışında kalmaya çalışmıştır. Başka bir deyişle Türk devlet adamları genel politikalarını savaşa dâhil olmama üzerine inşa etti. Bu yüzden Türkiye’nin II. Dünya Savaşı’ndaki politikaları savaşın gidişatına göre değişiklikler gösterdi. Dolayısıyla Türkiye, Almanya ve İngiltere’nin kendi tarafında savaşa girmesi noktasında rekabet sahası oldu. Özellikle bu doğrultuda İngiltere dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de önde gelen kişiler üzerinde raporlar hazırlatmış; dönem dönem dış politikasını mevcut notlar doğrultusunda şekillendirmiştir. Bu bağlamda çalışmada İngiliz Büyükelçiliği’nde Müsteşar olarak görev yapan Sir Alexander Knox Helm’in Türkiye’nin politik ve askerî hayatına yön veren kişiler hakkındaki tahlilleri ve gözlemleri yer almıştır. Mevcut notlar Türk Hükümeti’nin önde gelen üyeleri arasındaki ilişkileri ve önceki Türk Hükümetleri ile olan bağlantıları üzerine değerlendirmeleri kapsamaktadır.Öğe Sir John Mandeville Seyahatnamesi üzerine bazi notlar(IMESET, 2018-10) Ağır, Abdullah MesutOrtaçağda bilinen dünyadan hareketle bilinmeyen dünyanın gizemlerini keşfeden seyyahların vücuda getirdikleri seyahatnameler tarih ilminin önemli kaynakları arasında yer alır. 14. Yüzyılda yaşamış olan ve aslında Fransız asıllı ruhban sınıfına mensup olan Omer Jean le Lonc kendisini İngiliz asıllı bir şövalye olarak gösterip, Sir John Mandeville takma adıyla Avrupa’dan Ortadoğu’ya seyahat ettiğini iddia etmiş, gittiğini iddia ettiği Anadolu, Suriye, Kudüs, Hindistan ve Moğolistan bölgelerinin hususiyetleri ve buralarda yaşayan halkların karakterleri hakkında bilgiler vermiştir. Ortaçağda seyahatname toplayıcısı olarak bilinen Omer Jean, aslında gittiğini belirttiği bu bölgelere seyahat etmemiş, gerçekten bu bölgelere gitmiş olan seyyahların seyahatnamelerinden alıntılarda bulunarak seyahatnamesini oluşturmuştur. En çok istifade ettiği kaynak ise Odoric Pordenone’un [1286-1331] seyahatnamesidir. İşin enteresan tarafıysa, o zamana kadar çok da popüler olamayan Odoric Pordenone’un bu çalışması Sir John Mandeville sayesinde daha da bilinir olmuştur. Omer Jean le Lonc, takma adıyla Mandeville, vücuda getirdiği bu çalışmasını Avrupa’dan Ortadoğu’ya gidecek olanlar için bir seyahat rehberi tarzında hazırlamış, takip edilmesi gereken kısa ve uzun yolların avantajları ve dezavantajları itinayla belirtilmiştir. Eserde akla yatkın olaylar kadar, aklın sınırını zorlayan hikâyeler kayda değer yer eder. Özellikle Moğollar, Memlûk Türk Devleti ve Avrupa’nın mitsel kahramanı olan Prester John ve ülkesi hakkındaki tasvirler bir hayli ilgi çekicidirÖğe 19. yüzyılda Nusaybin’e uğramış olan Batılı seyyahlar ve anlattıkları(İksad Publications House, 2018) Nasıroğlu Aydın, MehtapGünümüzde Mardin iline bağlı bir ilçe konumunda olan Nusaybin, tarihi ipek yolu üzerinde yer almaktadır. Dicle ile Fırat nehirleri arasındaki havzanın yani Mezopotamya’nın kuzey kısmında yer alan şehrin M.Ö. 4500 yılında kurulduğu tahmin edilmektedir. Tarihi süreç içerisinde birçok önemli olaya tanıklık eden Nusaybin, en parlak dönemini M.Ö. 130 ile M.S. 637 yılları arasında yaşamıştır. Şehir, tarih boyunca birçok kültürü, dini ve etnisiteyi aynı çatı altında toplamayı başardığı için batılı seyyahlar tarafından ilgi çekici konumda olmuştur. Batılı devletlerin Osmanlı coğrafyasına olan ilgileri 18. yüzyıldan itibaren yani devletin gerilemeye başladığı dönemde artmıştır. Bu bakımdan özellikle 19. Yüzyılda seyyahların yoğunlaştığı Osmanlı toprakları arasında en önemli bölgelerden birisi Osmanlı İmparatorluğu’nun Doğu Akdeniz havzası ile Doğu sınırları olmuştur. Bu yönüyle imparatorluğun doğu sınırında yer alan Nusaybin şehri de batılı seyyahların uğradığı yerlerin başında gelmiştir. Halep’ten başlayarak Birecik, Urfa, Mardin ve Nusaybin hattını yoğun bir biçimde kullanan batılı seyyahlar tarih boyunca bu güzergâh üzerinden Musul’a geçmişlerdir. Bölgeye uğrayan batılı seyyahlar arasında misyoner teolog, diplomat, subay, doktor, mühendis, arkeolog, biyolog ve antropolog gibi çok çeşitli alanlarda ihtisaslaşmış kişilerin olduğu göze çarpmaktadır. Bölge hakkında bilgi veren şahısların seyahatnamelerinde sadece bölgenin iktisadi ve ticari potansiyeli hakkında değil, bunların dışında pek çok konu hakkında detaylı ve uzmanlık derecesinde bilgiler vermesi dikkat çekicidir. Bu çalışmada 19. yüzyılda Nusaybin’e uğramış olan batılı seyyahların kim olduğu, şehre ne amaçla uğradıkları ve şehir hakkında ne tür bilgiler verdikleri ayrıntılı bir şekilde irdelenecektir. Çalışmada ayrıca seyyahların kente varmak için kullandıkları yol güzergâhları haritalar eşliğinde sunulacaktırÖğe Yeniçağ da Batılı seyyahların gözüyle Mardin(Batman Üniversitesi, 2012-04) Nasıroğlu Aydın, MehtapÖğe Diyarbakır Müftüsü Hacı İbrahim Efendi’nin Milli Mücadele’ye verdiği destek(Atatürk Araştırma Merkezi, 2019-04) Özteke, FahriÖğe Yakın dönem tarihimizde Türk kadınının kıyafetle sınavı(İksad Publications House, 2018-02-15) Özteke, FahriTarih boyunca dünyaya kıyafet konusunda rol model olmuş Türk milleti, kadınına birçok konuda pozitif ayrımcılık yapmıştır. Fakat 18. yüzyıldan itibaren Türk kadınının kıyafetlerine dair bir takım tartışmalar yapılmaya başlandı. İlk olarak İstanbul’da yaşayan kadınlara dair 1726’da yayınlanmış bir fermanla kılık kıyafet düzenlemesi yapıldı. Bu şekilde başlayan süreç yaklaşık olarak 200 yılı aşarak devam etmiştir. Sultan II. Mahmut ve Tanzimat dönemlerinde de kadın giysilerine yönelik düzenlemeler yapılmıştır. Kadın kıyafetlerinde görülen değişiklikler erkeklere nazaran daha yavaş olmuştur. Bu değişim kırsalda daha az gözlemlenmiştir. Meşrutiyet Dönemi, kadın kıyafetleri açısından önemli gelişmelere tanıklık etmiştir. Dini konulardaki hassasiyetleriyle bilinen Sultan II. Abdülhamit zamanında 2 Nisan 1892’de yapılmış bir düzenlemeyle güvenlik gerekçesiyle çarşaf yasaklanmıştır. Benzer uygulama 1930 seçimlerinin ardından Cumhuriyet Halk Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın istekleri üzerine de hayata geçirilmiştir. Çağdaşlaşma sürecinde kadın kıyafetlerine dair atılan adımlar gerek Osmanlı gerekse Cumhuriyet dönemlerinde benzerlikler arz etmektedir. I. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele yıllarında bazı gelişmeler yaşansa da kadın kıyafeti konusundaki girişimler geri plana itilmiştir. Türk Rönesansını gerçekleştiren Atatürk, kadın kılık kıyafeti ile ilgili cesur adımlar atılmasına öncülük etmiştir. Cumhuriyet Dönemi’nde kadının kamusal alanda nasıl giyinmesi gerektiği meselesi sık sık tartışma konusu yapılmıştır. İlk olarak 1924’te Maarif Vekâleti kadın öğretmenlerin yüzleri açık bir biçimde derslere girmesine dair talimatname yayınlamıştır. 1924-1935 yılları arasında peçe ve çarşaf başta olmak üzere kadın giysileri ile ilgili önemli girişimler gerçekleştirilmiştir. Bu girişimlere yerel yöneticiler kadar din görevlileri, basın mensupları, aydınlar ve tüccarlar gibi toplumun diğer katmanları da müdahil olmuştur. Kadın giysileri ile ilgili tartışmalarda israfa kaçılmaması gerektiği, Avrupalı kadınlara duyulan özentinin dışa yansıması, toplumdaki ahlaki yapının olumsuz etkilenmesi ve çağdaşlaşma hareketlerinin hız kazanması merkeze konumlanmış konular olarak dikkat çekmiştir. Yakın dönem Türkiye tarihinde kadın kıyafetlerinin yerli unsurlar tarafından üretilmesinin milli ekonomiye olan katkısı da ön plana çıkmış konulardan biri olmuştur. Türk kadınının kıyafeti üzerinden gerçekleştirilmiş tartışmalar 21. yüzyılın başına denk uzanmıştır.Öğe The nation state building efforts republic solidarist corporatist model of society(International University of Sarajevo, 2016) İlyas, Ahmet