5 sonuçlar
Arama Sonuçları
Listeleniyor 1 - 5 / 5
Öğe Van’da bir İngiliz Konsolos Vekili: Bertram Dickson’ın Taşnak Cemiyeti üzerine değerlendirmeleri(Ermeni Araştırmaları, 2020-04-30) Turan, OrhanXIX. yüzyılda sanayi inkılâbı sonucunda ortaya çıkan buhar gücünün gemilere uygulanması ile dünyanın kaderini etkileyen ticari, sosyal ve siyasi hareketlilik geniş Osmanlı coğrafyasını da etkilemiştir. 1838 tarihli Osmanlı-İngiliz Ticaret Sözleşmesi’nin getirdiği imtiyazların bir sonucu olarak Osmanlı idaresindeki önemli şehirlerde İngiliz konsoloslukları açılmıştır. Konsolosluklar kendi vatandaşları ve hükümetleri için faydalı olacaklarına inandıkları görev alanlarındaki yer ve halka ait ticari, sosyal ve siyasi değeri olan bütün bilgileri başkentlerine aktarmıştır. Bu çalışmada Van’da İngiliz Konsolos Yardımcısı ve Askerî Ataşe olarak görev yapmış olan Bertram Dickson tarafından Taşnak Cemiyeti’nin faaliyetleri hakkında kaleme alınan rapor değerlendirilmektedir. Mevcut raporu önemli kılan özellik ise II. Meşrutiyet’in ilânı öncesi ve sonrası bölgedeki gelişmeleri Taşnak Cemiyeti üzerinden değerlendirmesidir. Raporda; devrimci bir örgüt olarak nitelendirilen cemiyetin anayasanın tekrar yürürlüğe girmesinden sonraki politikalarına; kuruluş amacı ve finans kaynaklarına; ideolojisi ve coğrafyasına; “Büyük Ermenistan idealine”, Kürtlere bakışına; Van vilâyetinde yaşayan Ermeniler üzerindeki etkilerine; Hınçak Cemiyetinin gücünü kaybetmeye başlamasına ve Taşnak’ın önem kazanmasına; Rus Hükümeti ile ilişkileri ve Kafkasya’daki faaliyetlerine; Jön Türkler ile ilişkilerine ve Avrupalı güçlerin yardımlarına yer verilmiştir.Öğe İngiliz Büyükelçisi Gerard Lowther’in gözünden Osmanlı Devleti’nin dış ilişkileri (1908-1909)(Ankara Üniversitesi, 2018-09-20) Turan, OrhanGerard Lowther 1908 yılında İstanbul’da Büyükelçilik yapmak üzere İngiliz Hükümeti tarafından görevlendirilmiş ve bu vazifeyi 1913 yılına kadar sürdürmüştür. Çalışma İngiliz Büyükelçiliği yıllık raporlarında incelenen dönemin dış politikası üzerinedir. II. Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra Osmanlı Devleti’nin takip ettiği dış politikayı, Meşrutiyet rejimine geçişi ve yeni rejime Avrupa devletlerinin bakış açısını İngiltere’nin gözünden irdelemeyi amaçlamaktadır. Makalede II. Meşrutiyet’in ilk yılında (1908-1909) Osmanlı Devleti’nin dış siyasetindeki gelişmelerin İngiliz Büyükelçiliği yıllık raporlarına nasıl yansıdığı incelenmeye çalışılmaktadır.Öğe II. Meşrutiyet Dönemi (1908-1919) Diyarbakır mebuslarının meclis faaliyetleri(Batman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019-11-22) Tarıncı, Salih; İdem, TekinBu tez çalışmasının konusu Osmanlı imparatorluğunun son yıllarında II. Meşrutiyet’in (1908) ilan edilmesi ile tekrar açılan Meclis-i Mebusan’a seçilen Diyarbakır mebuslarının meclis faaliyetlerini kapsamaktadır. Araştırma 1908-1919 yılları arasındaki meclis çalışmalarında bulunan Diyarbakır mebuslarının özgeçmişleri; Meclisteki kanun teklif ve tasarıları hakkında görüş bildirme, söz alma, önerge, gibi faaliyetleri ile kendi seçim bölgeleri ve ülke geneline olan katkılarının ortaya konulması amaçlanmıştır. Bu tez çalışmasının konusu olan II. Meşrutiyet dönemi Diyarbakır mebusları 1908-1919 Meclis-i Mebusan’da I. II. III. ve IV devre çalışmalarda bulunmuşlar. I. Devrede 1 mebus, II. ve III. Devrede 2 mebus Diyarbakır’dan Meclis-i Mebusan’a seçilmiş. Seçilen mebuslar meclis çalışmalarına aktif bir şekilde katılmış birçok komisyon ve şubede görev almış, birçok konuda söz almış, kanun teklifi ve önergeler vermiştir. I. Cihan Harbi ve Ülkenin işgali sırasında bile vatan uğruna görevlerini aksatmadan sürdürmüşler. Araştırmanın sonucunda Diyarbakır mebuslarının Osmanlı Ülkesini ve Diyarbakır’ı ilgilendiren birçok konuda mecliste konuşma, önerge, kanun teklifi verdikleri ve Meclis tartışmalarına aktif olarak katıldıkları incelenen meclis zabıt tutanaklarında görülmüştür.Öğe Tarihçiliğimizin kurumsallaşması ve bir kültür milliyetçisi Ahmed Zeki Velidi Togan(Türk-İslam Medeniyeti Akademik Araştırmalar Dergisi, 2018-02) Özteke, FahriAltay Dağlarının eteklerine dikilmiş yazıtlarla başlamış Türk tarihçiliği, İslamiyet’in kabulünden sonra Arap ve Farslıların gölgesinde kalarak gelişmiştir. Osmanlı Devletinde XVII. yüzyılda vakanüvisliğin tesisi ile tarihçiliğimiz kurumsal bir kimlik kazanmaya başlamıştır. Baskın unsur Türkler olmasına rağmen Osmanlı Devleti zamanında milli bir tarih anlayışından söz etmek mümkün olmamıştır. Çağdaşlaşma tarihimizde kırılma anı sayılan II. Meşrutiyet Döneminde tarihçiliğimiz, daha yerli ve daha bilimsel bir kimlik kazanmaya başlamıştır. Batılı devletlerle kıyaslandığında geç kalınmış sayılsa da Türk tarihçiliğinin milli bir anlayışla bilimsel olarak kurumsallaşması Atatürk Dönemi’nde gerçekleşmiştir. Atatürk’ün kurdurduğu Türk Tarih Kurumu, 1200 yıldan fazla geçmişe sahip tarihçiliğimizi temsil eden çatı bir yapı olmayı başarmıştır. Asılsız biçimde, çağdaşlaşma hamleleri ve Türk Tarih Kurumu ile muhalifmiş gibi gösterilse de A. Zeki Velidi Togan XX. yüzyılda tarihçiliğimizin ileriye götürülmesinde en fazla uğraş vermiş birkaç isimden birisi olmuştur.Öğe II. Meşrutiyet’ten Demokrat Parti iktidarına atıl halde bırakılmış hayrat kurumları meselesi(Türk-İslam Medeniyeti Akademik Araştırmalar Dergisi, 2018-06) Özteke, FahriTürkiye coğrafyasında yüzyıllardır süren savaşlar ve sosyo-ekonomik gelişmeler beraberinde birçok meselenin de ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunlardan biri de zaman içinde kronik bir hal alan harabe vaziyetteki vakıf kurumlarının nasıl değerlendirilmesi gerektiği sorunsalıdır. II. Meşrutiyet, Mütareke, Atatürk, İsmet İnönü ve Adnan Menderes dönemlerinde gündemi meşgul eden bu konu hakkında iktidarlar halkın hassasiyetlerini ve ekonomik koşullarını göz önünde bulundurarak çözümler üretmeye çalışmışlardır. Ancak çözüm üretmenin tek taraflı olmadığı bu konu ile ilgili yetmiş yılı aşan süreçte harabe durumdaki camii, mescit, medrese, tekke, türbe ve sebiller enkaz vaziyetinden kurtarılmaya çalışılmıştır. Konunun teşhis edilip çözümler üretilmeye başlandığı II. Meşrutiyet Dönemi’nden 1970’li yıllara kadar uzanan zaman zarfında kamuoyu meseleye dini mekânların yıkılıp yıkılmayacağı perspektifinden yaklaşmıştır. II. Dünya Savaşı’nın neden olduğu özgün koşullar konunun daha da karmaşık bir hal almasına sebebiyet vermiştir. Bir ara tartışmalara gayrimüslim vakıfların taşınmazları da dâhil edilmiştirTürkiye coğrafyasında yüzyıllardır süren savaşlar ve sosyo-ekonomik gelişmeler beraberinde birçok meselenin de ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunlardan biri de zaman içinde kronik bir hal alan harabe vaziyetteki vakıf kurumlarının nasıl değerlendirilmesi gerektiği sorunsalıdır. II. Meşrutiyet, Mütareke, Atatürk, İsmet İnönü ve Adnan Menderes dönemlerinde gündemi meşgul eden bu konu hakkında iktidarlar halkın hassasiyetlerini ve ekonomik koşullarını göz önünde bulundurarak çözümler üretmeye çalışmışlardır. Ancak çözüm üretmenin tek taraflı olmadığı bu konu ile ilgili yetmiş yılı aşan süreçte harabe durumdaki camii, mescit, medrese, tekke, türbe ve sebiller enkaz vaziyetinden kurtarılmaya çalışılmıştır. Konunun teşhis edilip çözümler üretilmeye başlandığı II. Meşrutiyet Dönemi’nden 1970’li yıllara kadar uzanan zaman zarfında kamuoyu meseleye dini mekânların yıkılıp yıkılmayacağı perspektifinden yaklaşmıştır. II. Dünya Savaşı’nın neden olduğu özgün koşullar konunun daha da karmaşık bir hal almasına sebebiyet vermiştir. Bir ara tartışmalara gayrimüslim vakıfların taşınmazları da dâhil edilmiştir