3 sonuçlar
Arama Sonuçları
Listeleniyor 1 - 3 / 3
Öğe Artuklu Dönemi tarihi yapılarındaki figürlü süslemeler ve Orta Asya kültürünün etkileri(Batman Üniversitesi, 2014) Turan, Çimen; Uluçam, AbdüsselamÇağlar boyunca hemen her kültürde ve farklı malzemelerde görülen figürlü süslemeler, bir yandan bulunduğu yere estetik bir görünüm kazandırırken diğer yandan içerdiği sembolik manalarla zengin ve gizemli bir dünyayı gözler önüne sererler. İnsan figürleri, doğada yer alan çeşitli hayvanlar ve fantastik yaratıklar sanatçının ustalığıyla birleşerek değişik biçimlerde karşımıza çıkar. Kimi toplumlarda daha yoğun ve sevilerek kullanılan bu süsleme türü, bazılarında dini kuralların etkisiyle geri planda kalmış ve daha az kullanılmıştır. İslam sanatında figür kullanımına çok sıcak bakılmamasına rağmen zaman zaman figürlü süslemelerle karşılaşılmaktadır. Kullanılan figürler, İslam sanatının yayıldığı uzun zaman dilimi göz önüne alınınca, çok az sayıda yer kaplamaktadır. Bunda İslam'ı kabul eden toplulukların sanat geleneklerini sürdürmeye devam etmeleri etkili olmuştur. Selçukluların İslamiyet'i kabulünden sonrasında İslam kültüründe tasvir alanında ciddi bir atılım yapılmıştır. Anadolu-Türk Sanatında kabul gören genel kanı, figürün mimari süslemede kısıtlı kullanıldığı ve mevcut örneklerin de daha ziyade din dışı yapılarda uygulandığı yolundadır. Ancak zaman zaman İslam mimarisinin odak noktası olarak görülen camilerde de figüre yer verilmiştir. Figürlerin yapının iç mekânına değil de dış cephelere yerleştirilmesi, dini yapılara figür işlenmemesi kuralına kısmen de olsa uyulduğunu göstermektedir. Anadolu coğrafyasında gelişen Selçuklu kültür ve medeniyetinin; yaşam biçimi İran kültürü ile Orta Asya Türk geleneklerinin etkisine, dinsel inancı ise Hıristiyanlıkla kaynaşmış ve eski Şaman inancının izlerini taşıyarak İslâm dinine dayandığı söylenebilir. Anadolu'ya yerleşen Türkler bu dönemde Orta Asya geleneksel yaşam biçimlerinden tam olarak kurtulamadığı için tam anlamıyla İslâmlaşamamıştır. Orta Asya gelenek ve yaşam biçimlerini bir süre daha koruyarak devam ettirmişlerdir. Bu durum Anadolu Selçuklu sanatına da yansıyarak İslam sanatından farklı bir şekilde gelişmesine neden olmuştur. Anadolu'nun fethiyle bu coğrafyaya yerleşen Artuklular, Hasankeyf – Diyarbakır, Mardin ve Harput gibi önemli merkezlere yerleştikten sonra göçebe kültüründen yavaş yavaş kurtularak yerleşik kültüre geçmeye başlamıştır. Buna rağmen göçebe etkilerini kültürel yaşamda uzun süre devam ettirmişlerdir. Yaşadıkları kentlerde önemli mimari yapılar inşa ederek kendilerinden sonraki dönemlere öncülük eden Artuklu Sanatı'nda göçebe kültürün etkileri özellikle süslemede kendini hissettirmektedir. İslam inancının henüz tam olarak yerleşmediği bu dönemlerde özellikle figürlü süslemelerin yoğunlukta kullanıldığı görülür. Diyarbakır, Silvan, Mardin, Cizre ve Hasankeyf'te karşımıza çıkan gerek mimari gerekse günlük yaşamda kullanılan eserlerdeki figürlerin büyük bir bölümü Artuklu dönemine aittir. Biçimsel ve içeriksel bakımdan İslam öncesi örneklerle güçlü bir benzerlik gösteren figürler, göçebe geleneğinin etkinliğinin devam ettiğinin kanıtıdır. Artuklu sultanlarının Anadolu'da uzun yıllar alp, kutlug, yabgu gibi İslam öncesi Türk ünvanlarını kullanmaları söz konusu geleneğin devam ettiğini göstermektedir. Artuklular Anadolu'ya getirdikleri sanat geleneklerini, hâkim oldukları bölgelerin etkileşim içinde bulunduğu kültür alanlarının yansımaları ile karıştırarak sanatsal anlayışlarını geliştirmişlerdir. Dini mimaride figüre yer verilmezken, kale, köprü, saray gündelik yaşamda kullanılan eşyalarda yoğun bir figür kullanımı söz konusudur. Figürler içinde kartal, aslan, boğa başta gelmektedir. Bunlar ya taht ve av sahnelerinde yer almış ya da mücadele eder şekilde tasvir edilmişlerdir. Artuklu dönemi süslemeleri, siyasi bağlantılar ve coğrafi yakınlığa da paralel olarak, Zengi ve Eyyubi sanatıyla benzer bir görünüm sunmakta ve Anadolu dışında Suriye ve Irak'la birlikte düşünülmesi gereken bir nitelik taşımaktadır. Bunun yanı sıra yerli etkiler ve Anadolu öncesi Türk etkilerinin de görüldüğü Artuklu süslemeleri belirli bir üslupsal çerçeveye oturtulamamıştır. Bu nedenle etki alanlarını açıkça belli eden unsurların bir arada kullanılması, karmaşık bir görünüm ortaya çıkarmaktadır.Öğe Moğolların Mardin kuşatması ve geride bıraktıkları izler(İksad Yayınevi, 2017-12) Gördeğir, ErcanCengiz Han devrinde batıya yönelen Moğollar Harezimliler’e ilk darbeyi vurarak karşı konulamaz ordularına İran ve yakın doğu yolunu açtılar. Cengiz Handan sonra torunu Hülagü 1250 tarihinde bütün Moğolların beşte biri büyüklüğünde bir ordu ile tekrar Maveraünnehir ve İran topraklarına girip 1256 tarihinde yüzyıllardır İslam ülkelerinin korkulu rüyası olan İsmaillilerin kalesi Alamut’u aldı. Bundan iki yıl sonra dönemin Müslümanları için dini merkez olan Bağdat Abbasi Halifeliğini ortadan kaldırmayı da başararak İran merkezli devletini kurdu. Moğolların Ortadoğu’da ulaşmak istedikleri diğer bir hedefleri ise Memlukleri de ortadan kaldırarak sınırlarını büyük okyanustan Akdeniz’e kadar genişletmekti. Ancak Memluklere karşı 1260 yılında Filistin’in Ayn-ı Calut mevkiinde tarihlerin en büyük yenilgisini almaları Moğolları büyük bir hayal kırıklığına uğrattı. Bu savaş ve yenilgi aynı zamanda Moğolların İran temsilcisi olan İlhanlılara, Memluklerin en ciddi rakip olduğunu ve bundan sonraki bütün ilişki ve politikalarını bu rakiplerini göz önünde bulundurarak planlamaları gerektiğini öğretti. İşte tam bu noktada İlhanlılar kendilerine yeni müttefikler aradılar. Savaş meydanında gösterdikleri bütün başarıları gölgelendiren Ayn-ı Calut mağlubiyetinin öcünü almak ve söz konusu emellerine ulaşmak için önce kendilerine Suriye yolunu açacak bir müttefik aradılar. Bu amaç doğrultusunda Hülagü Han (1256-1265) 1257 yılında Mardin ve çevresini kuşattı. Bu dönemde Mardin ve çevresine hâkim bulunan Artuklular, Moğollar için yukardaki amaca hizmet edecek bir müttefik durumunda idiler. Bundan dolayı Hülagü Han Mardin kalesinin alınmasına çok büyük önem vermiş ve muhasaranın yaklaşık iki sene sürmesine rağmen geri çekilmemiştir. Ancak Mardin’i Moğollara karşı savunan Mardin Artuklu Hükümdarı Necmeddin Gazi’nin ölmesi üzerine onun yerine geçen oğlu Kara Aslan şehri Moğollara teslim etmek için Hülagü Han ile yazışmış neticede şehir Moğollara teslim edilmiştir. Buna karşılık olarak Kara Aslan’a Diyarbakır, Elcezire ve çevresinin hakimiyeti verilmiştir. Böylece Moğollar kendileri için her bakımdan stratejik bir müttefik edinirlerken Artuklular da İlhanılar gibi dönemin süper gücü konumundaki bir devletin desteğini kazanmışlardır. Bu araştırmaya konu olan Moğolların Mardin Kuşatması ve Geride Bıraktıkları İzler konulu çalışmamız da tam bu noktada başlamaktadır. Bu çalışmada Moğolların Mardin’e nasıl ve ne amaçla geldiklerini, bölgenin siyaset ve kültürünü nasıl etkilediklerini, bölgenin birliğine ne gibi etkide bulundukları gibi soruları cevaplandıracağız. Yine İlhanlı Artuklu ilişkilerini ve bu ilişkilerin bölgenin diğer Türkmen beylikleri ile Moğolların sürekli çatışma halinde olmasına rağmen nasıl en üst düzeyde dünürlük ile sonuçlandığı konusu da çalışmamızda üzerinde durduğumuz diğer bir konu olacaktırÖğe Moğolların Mardin kuşatması ve Hülagü’den Olcaytu’ya İlhanlı - Artuklu münasebetleri(Tarih ve Gelecek Dergisi, 2018-12-14) Gördeğir, Ercan; Özbek, SüleymanCengiz Han devrinde batıya yönelen Moğollar Harezimlilere ilk darbeyi vurarak karşı konulamaz ordularına İran ve yakın doğu yolunu açtılar. Cengiz Handan sonra torunu Hülagü 1250 tarihinde bütün Moğolların beşte biri büyüklüğünde bir ordu ile tekrar Maveraünnehir ve İran topraklarını istila etti. 1256 yılında Alamut’u alarak başkenti Tebriz olan İlhanlı devletini kurdu. Hülagü 1258 yılında Bağdat’ı kuşatmayla alarak Abbasi devletini ortadan kaldırdı. Böylece Hülagü üç hedefinin ikisine ulaşmış oldu. Moğolların üçüncü hedefi ise Memlukleri ortadan kaldırarak sınırlarını Büyük Okyanus’tan Akdeniz’e kadar genişletmekti. Bu dönemde Mardin ve çevresine hâkim bulunan Artuklular, Moğollar için yukardaki amaçlarına hizmet edebilecek bir coğrafyaya sahiptiler. Bundan dolayı Hülagü Han Mardin kalesinin alınmasına çok büyük önem vermekteydi. Bu nedenle Hülagü Mardin kalesinin muhasarası yaklaşık iki sene sürmesine rağmen Moğol ordusunu geri çekmedi. Ancak Mardin’i Moğollara karşı savunan Mardin Artuklu Hükümdarı I. Necmeddin Gazi’nin ölmesi üzerine onun yerine geçen oğlu Kara Aslan şehri Moğollara teslim etmek için Hülagü ile yazışmış neticede şehir Moğollara teslim edilmiştir. Buna karşılık olarak Kara Aslan’a Diyarbakır, Elcezire ve çevresinin hâkimiyeti verilmiştir. Böylece Moğollar kendileri için her bakımdan stratejik bir müttefik edinirlerken Artuklular da İlhanlılar gibi dönemin süper gücü konumundaki bir devletin desteğini kazanmışlardır. Bu da Moğolların Mardin’e nasıl ve ne amaçla geldiklerini, bölgenin siyaset ve kültürünü nasıl etkilediklerini, bölgenin birliğine ne gibi etkide bulundukları gibi soruları cevaplandı Yine savaş ve çatışma ile başlayan İlhanlı Artuklu ilişkilerinin ne şekilde dünürlük ile sonuçlandığı konusunun üzerinde de duruldu