Arama Sonuçları

Listeleniyor 1 - 3 / 3
  • Öğe
    Dicle nehri vadisi çevresinde (Batman kenti güneyi) jeomorfolojik tespitler ve kültürel yerbilimi açısından önemi
    (Fırat Üniversitesi, 2017-10) Kozbe, Gülriz; Karadoğan, Sabri
    Dicle Nehri, Batman kenti güneyinde Batman Çayı ile birleşerek Raman ve Gercüş antiklinalleri arasında, Jura tipi kıvrımlar olarak adlandırılan arazi içinde açılmış, dar ve derin vadisine girer. Dağlık araziye adeta gömülmüş olan Dicle Nehri’nin bu alanda dar ve derin vadilerinin oluşmasında hem antesedant hem süperempoze olayından söz edilebilir. Araştırma sahası günümüzde, tektonizma, kıvrımlı ve yatay yapılar, karstlaşma, fluviyal süreçler gibi yapısal birçok faktör ve morfojenetik süreçler tarafından şekillenmektedir. Dolayısıyla bu süreçlere özgü çok çeşitli ve zengin bir rölyef söz konusudur (fay rölyefi, kıvrımlı yapı rölyefi, yatay ve monoklinal yapı rölyefi, akarsu topoğrafyasına ait elemanlar, karstik şekiller). Bunun yanı sıra alanda, geçmişte hem kurak-yarı kurak; hem de nemli iklim dönemlerinde oluşmuş yer şekillere de rastlanır (tafoniler, kafesli çözülme şekilleri, şahit ve mantar kayalar, sileks, silis ve kalsit kabuklu kaliş oluşumları, traverten depoları vs.). Dicle Nehri Vadisi ve çevresi, sunduğu jeomorfolojik avantaj ve jeolojik malzeme nedeniyle tarih öncesi çağlardan itibaren yoğun bir yerleşime ve insan aktivitelerine sahne olmuştur. Bu nedenle Hasankeyf tarihi yerleşmesinin de içinde yer aldığı, kültürel yerbilimi açısından oldukça zengin olan çalışma alanımızda çeşitli dönemlere ve uygarlıklara ait kayaaltı sığınakları, kaya oyuğu meskenler, dinsel mekanlar, kaleler, mezarlar, kaya yerleşimleri ve bunlara özgün birimler bulunmaktadır.
  • Öğe
    Şanlıurfa-Hacı Yadigâr Camii restorasyon amaçlı yapı malzemelerinin arkeometrik özelliklerinin incelenmesi
    (Türkiye Bilimler Akademisi, 2019-06-15) Aydın, Mahmut; Tetiker, Sema; Tanrıkulu, Hüseyin
    Hacı Yadigar Camii Şanlıurfa il merkezi’nde bulunmakta ve ilin en eski camilerinden biridir. Hacı Yadigar Camii, iç kapısı üzerindeki kitabedeki açıklamalarda yapının 1155 (hicri 550) ve 1514 (hicri 920) yıllarında restorasyonu yapıldı yazmaktadır. Şair Sabır tarafından yazılan kitabede ise son restorasyon tarihi 1871 (hicri 1288) olarak verilmiştir. Hacı Yadigar Camisi’nin 2018 tarihinde yapılması planlanan restorasyon projesinin hazırlanması aşamasında yapı malzemelerinin arkeometrik özelliklerinin tanımlanması amacıyla tahribatsız ve tahribatlı yöntemlerle analizler yapılmıştır. Yapıdan örnekler alınmış olup, bu örnekler üzerinde optik petrografi (polarizan mikroskop), X-ışınları difraksiyonu (XRD) ve jeokimyasal analizler (X-ışınları flöresans-XRF) yapılmıştır. Bu kapsamda caminin farklı bölümlerindeki yapı malzemelerini temsil eden 12 adet harç ve taş malzeme örnekleri toplanmıştır. Optik petrografik incelemelere göre kireçtaşları bütünüyle kalsit minerallerinden az miktarda ise kuvars, feldispat, kil, opak mineral, fosil kavkısı ve maserallerle temsil edilmektedir. XRD-Tüm kayaç (XRD-TK) inceleme sonuçlarına göre örneklerde kalsit, jips, kuvars, feldispat ve kil mineralleri saptanmıştır. Kireçtaşı olarak tanımlanmış olan yapı duvarları kalsit+jips bileşimi gösterirken, harç örneklerinde kalsit+kuvars±feldispat bileşenleri bulunmuştur. P-XRF sonuçlarına göre major elementler (Mg, Al, Si, K, Ca, Fe) ve metal olmayan (S) elementler tespit edilmiştir. Arkeometrik özelikleri belirlenen harç malzemelerinde restorasyonda 5-7% oranında tuğla kırığı ve/veya kum içeren kireç harçlarının, yapıtaşlarında ise uygun maseral (fusinit) içeren ilksel yapıtaşına uygun jeolojik formasyonun saptanarak bu yapıtaşlarının kullanılması önerilmektedir.
  • Öğe
    Jeomorfolojik bulgular ışığında Diyarbakır Havzası’nın (Diyarbakır) holosen jeoarkeolojisi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-07-12) Al, Aladdin; Kozbe, Gülriz
    Yerleşimler ve doğal çevre arasındaki ilişkiler ve etkileşimler açısından bu çalışmada, Ambar Çayı’nın yukarı kısmı ve çevresini (Dicle Nehri’nin kuzeyini ve Diyarbakır-Batman arasında uzanan platoları) ilgilendirmektedir. Yaklaşımımız, özellikle topografya ve coğrafi uygunluğu açısından çevresine kıyasla elverişli yaşam alanları ve kaynakları üreten jeomorfolojik süreçlere ve diğer olası faktörlere odaklanmaktadır. Yerleşim için oldukça elverişli olan havza tabanında meydana gelen doğal çevre değişmeleri, arkeolojik yerleşimleri etkilemiştir. Arkeolojik alanlardaki geçmişe ait coğrafi ortam özellikleri ve buradaki yerleşimlerin tercih nedenleri disiplinler arası bir yaklaşımla irdelenmiştir. Bu çalışma, Ambar Çayı vadi sisteminde incelenen yerleşmelerin tarihine ve kaderine katkıda bulunan faktörler olarak Coğrafya (fiziki ve beşerî), Holosen iklimi ve çevreye dayalı ek yaklaşımları ve bilimleri arkeolojik araştırmalara mümkün olduğunca entegre etmek amacıyla disiplinler arası bir yaklaşımın uygulandığı Diyarbakır Havzası’ndaki çalışmalardan biridir. Ambar Çayı, Dicle’nin sol bankında Diyarbakır Havzası’ndaki önemli kollarından biri olduğundan, yaklaşımımız fiziki coğrafya bağlamının yanı sıra jeoarkeoloji-paleocoğrafya özelliklerinin incelenmesine dayanacaktır. Buna göre, Diyarbakır Havzası’nın rölyefleri, jeolojik yapısı, fasiyes değişimleri, yani tortul çökeller ve nehir malzemesi çökelleri, jeomorfolojik özellikleri, teras yapıları ve tektonizmasının arkeolojik yerleşimlerle ilişkileri ele alınmakta ve incelenmektedir. Dicle Nehri ve kolları, Fırat Havzası ile Mezopotamya’ya karakterini veren iki nehir sisteminden biridir. Dicle, Güneydoğu Toroslar’ın bir bölümünü oluşturan yüksek rölyefleri drene ettikten sonra Diyarbakır Havzası’nı bir uçtan diğerine kat eder. Bu havza içinde birçok kaynak ve akarsu, yeryüzünde yaşamın ilk koşulları olan su ve çevredeki kaynakları ile barınma olanağı sağlar. Dicle Nehri’nin sol bankında Diyarbakır Havzası’ndaki tüm kolları, yüksek platolara ve güneydeki alçak platolara bağlanan doğal geçitler ve güzergahlar sağlar. Ayrıca, Doğu Akdeniz ve Ortadoğu (İran) atmosferik sirkülasyonlarından gelen hava kütlelerine bakan dağ sıralarının oluşturduğu Diyarbakır Havzası’nın kuzey kesiminin orografik organizasyonu, su kaynaklarının yanı sıra zengin çevresel sistemleri (hayvanlar, bitkiler, saha etkileri) destekleyen koşullar sağlar. Bu koşullar insan nüfusunu da cezbetmiştir. Bu rölyef ve buna bağlı iklimsel bağlamlar avcılık, toplayıcılık, yerleşik hayata geçme, çevreyi ehlileştirme ve değiş tokuş için gerçekten de avantajlar üretmiştir. Buna ek olarak, bölgesel durum yerleşim açısından en önemli avantaj olmakla birlikte, Ambar Çayı vadisi, avcı-toplayıcı gruplardan yerleşik topluluklara kültürel geçiş sürecinin (i) yerleşim yerlerinin (ii) kuzeydeki orojenik kuşakta kolayca bulunabilen bazı petrografik (obsidiyen) ve mineral (çoğunlukla bakır) kaynaklara son derece yakın olmasından ve (iii) dağlık kuşakta orman ve zengin ot alanlarının (avlanmak, odun toplamak vb. için) yakınlığından da yararlandığı açıktır. 1990’larda başlayan GAP Projesi çerçevesinde Fırat Nehri üzerindeki birkaç barajın ve kolları üzerindeki diğer barajların tamamlanmasının ardından (Fırat üzerindeki son baraj 2002 yılında Türkiye-Suriye sınırındaki Karkamış'ta açılmıştır), 2018 yılında Türkiye-Suriye sınırına yakın Dicle üzerinde devasa olan bir baraj daha (Ilısu’da) tamamlanmıştır. Fırat’ta olduğu gibi Dicle’nin barajlaştırılması projesi de Güneydoğu Toroslar ve onun doğu uzantısı olan ana kollar üzerindeki barajları kapsıyor. Ambar’daki baraj projesi de bu çerçevede sulama amaçlı yapılmıştır. Ambar baraj suları altında kalacak olan 3 arkeolojik yerleşimde kurtarma kazıları 2018 yılında başlamıştır. 2020 yılında, jeoarkeolojik araştırmalarına başlanması: ilk olarak, (i) Ambar Çayı’nın Kenar Kıvrımlardan, Diyarbakır Havzası’na döküldüğü vadinin güneyindeki bu üç (Ambar Höyük, Gre Fılla ve Kendale Hecala) yakın lokaliteye yerleşmek için Neolitik popülasyonların seçimine katkıda bulunmuş olabilecek coğrafi, jeomorfolojik ve jeolojik ortamların tanımlanması, (ii) gelişme (ve uzmanlaşma?), (iii) dönemsel olarak terk edilmelerine yol açmış olabilecek nehir akış rejimiyle ilgili olası zorluklar ve (iv) nihai olarak terk edilmeleri irdelenmiştir. Arkeolojik stratigrafide kaydedilen bu tür olası olayları yeniden oluşturabilmek için, (i) bugünkü Ambar köyünün bulunduğu ve önemli bir Neolitik sit alanının da yer aldığı çok derin geçitlerin hemen güneyindeki Ambar’ın üst havzasından itibaren nehir boyunca topografyayı yeniden inşa etmek gerekmiştir, (ii) Ambar Çayı’nın, basamaklı ve gömülü teraslar sisteminden geçerek (Neolitik yerleşimin bulunduğu) Dicle vadisine yaklaştığı yere kadar, bu üç yerleşimle yakından ilişkili yerlerde (yukarıdan aşağıya doğru) bir dizi karot çalışması gerçekleştirdik: Ambar höyük, Gre Filla höyük ve Kendale Hecala höyük karotları. Sonuçlar, yerleşimlerin coğrafi bağlamını, yakın çevrelerinin jeomorfolojik karakterlerini, özellikle yeryüzü şekillerinin analizini ve bunların zaman içindeki evrimini, oluşum süreçlerini ve insan yaşamı üzerindeki etkilerini açıklığa kavuşturmaya olanak tanımaktadır. Elde ettiğimiz sonuçlar, arkeolojik kazılar ve projelerle bağlantılı olarak, havza ölçeğinden yerleşim yerine kadar jeomorfolojik bağlam ve evrimi üzerine de çalışmalar yapılmasının yararlılığının ve gerekliliğinin altını çizmektedir. Holosen Dönem’de Neolitik Çağ’da başlayan yerleşik hayatın coğrafi koşulları ve insan topluluklarını ne ölçüde etkilediği paleocoğrafya çalışmaları, karot örnekleme ve jeofizik çalışmalarla gün ışığına çıkarılabilir. Geçmiş döneme ait çevresel rekonstrüksiyonların anlaşılabilmesi için arkeolojinin coğrafya biliminden faydalanması büyük önem taşımaktadır.