Yazar "Duran Oto, Elif" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 8 / 8
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Cemal Süreya şiirinde kadın imgesinin görünümleri(Batman Üniversitesi, 2017) Karadeniz, Mustafa; Duran Oto, ElifŞiir dilini gündelik dilden ayıran başlıca unsurlardan biri olan imge, Cemal Süreya’nın altı kitaplık şiir serüveninin tamamında yürürlükte olmuştur. Ortak bir kelime dağarı ve dolayısıyla imge ağı, onun şiirlerinin en dikkat çeken özelliklerinden biridir. Bu ortak kelime dağarı ve imge ağının merkezinde “kadın” yer alır. Şiirlerin imge örüntüsünü oluşturan diğer sözcüklerin de bu imge etrafında işlev ve anlam kazandığı söylenebilir. Cemal Süreya’nın şiirlerindeki “kadın” imgesi parçalı bir görünüm sergilemesiyle karakterize olur. Kadının bilhassa sevgili/karşı cins olarak belirdiği şiirlerde, bu parçalı algılama tarzı dikkat çeker. Bazı şiirlerde ise kadın imgesi, toplumsal, kültürel bir problemin ya da şairin özel yaşamından kaynaklanan bir özlemin, eksikliğin temel taşıyıcısı olarak kullanılır. Fakat kadın, poetik düzlemde bir özlem olarak dile getirilmesine ve sahip olduğu tematik ağırlığa rağmen Cemal Süreya’nın şiirlerinde bir özne olarak beliremez. Bu makale şiir türünün en temel unsurlarından biri olan imgenin Süreya’nın şiir çizgisinin bütününde ağırlıklı ve belirleyici bir yere sahip olduğunu, onun şiirlerinde merkezî bir kavram olan “kadın” imgesi ve bu imgenin kullanım tarzı üzerinden serimlemeyi amaçlamaktadır.Öğe Gavur Mahallesi’nde mizah ve hiciv ekseninde kültürel izler(2012-04) Duran Oto, ElifÖğe Gavur Mahallesi’nde mizah ve hiciv ekseninde kültürel izler(Batman Üniversitesi, 2012-01-01) Duran Oto, ElifGâvur Mahallesi, Ermeni yazar Mıgırdiç Margosyan’ın anı-öykü türünde kaleme aldığı bir eserdir. Bu eserinde yazar 1940’lı yılların Diyarbakır’ını çocukluğundaki izleri ve tanıklıkları eşliğinde anlatır. Bu anlatımda öne çıkan mizahî dili yer yer yazarın hicvedişi de takip eder. Birbiri ile ilintili öykülerden oluşan bu metinde Ermeni nüfusun yoğun olarak yaşadığı bir mahalle ana mekândır. Bunun yanı sıra arkada ve ana çerçevede bu mahallenin içinde yer aldığı kadim bir şehir olan Diyarbakır ve onun Ermeni, Yahudi, Kürt ve Türk nüfusu ile birlikteliği durmaktadır. Bir kentin yakın tarihini kişisel bir yaklaşımla ele alan bu metnin satır aralarında birçok kültürü içinde barındıran bu toprakların kişisel deneyimleri ve yaşanmışlıkları anlatılır. Bu bildiride yazarın öykülerindeki 1940’lı yılların Diyarbakır’ını ve onun çok kültürlülüğünün mizah ve hicivle bezenerek nasıl aktarıldığı ele alınacaktır.Öğe Hüseyin Rahmi Gürpınar romanlarında batılı kadınlar(Kesit Akademi Dergisi, 2017-12) Duran Oto, ElifEdebiyatımızda “Hace-i Sâni” olarak anılan Hüseyin Rahmi Gürpınar 1864- 1944 yılları arasında yaşamıştır. Yazar, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e uzanan ve büyük dönüşümlere tanıklık edilen bu dönemde yazın hayatımıza kırk biri roman olmak üzere pek çok eser bırakmıştır. Kendisine layık görülen “hace” sıfatına yakışır bir tutumla eserlerinde bazı temel eksiklik ve problemlere işaret etmiş ve çoğu kez de roman kurgusu içinde okuyucuyla çözüm önerilerini paylaşmıştır. Kuru bir didaktizme düşmeden eserlerini kaleme alan Gürpınar’ın işaret ettiği sorunlardan biri de yanlış Batılılaşmanın bir uzantısı olarak değerlendirilebilecek Batılı kadın meselesidir. Romanlarda çoğunlukla zengin ailelerin çocuklarının eğitimini teslim ettiği kimseler olarak karşımıza çıkan bu kadınlar bazen de serbest, düşmüş kadın portresini örneklendirmek için tercih edilir. Yabancı olana duyulan bu ölçüsüz ve kontrolsüz ilginin doğurduğu türlü sakıncalar daha ziyade cinsellik odaklı sorunlarda toplansa da çocukların eğitimi bahsi de son derece önemli bir sorun olarak altı çizilen önemli bir bahistir.Gürpınar, romanlarında ekseriyetle mürebbiyelikten metresliğe uzanan bir çizgide çizdiği Batılı kadın portresi ile yabancı olanın bilinmezliği ve dolaylı tehdidini aktarmaya çalışır. Yine de kadın bedenin nesneleştirildiği örneklerin karşısına yazar olumlu bazı örnekler yerleştirerek yabancı düşmanlığının kıyısından dönmeyi de ihmal etmez.Öğe Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın romanlarında mahalle hayatı(Kitabevi Yayınları, 2014) Duran Oto, Elif; Taştan, ZekiSanatçılar toplum hafızasına yapıtlarıyla katkı sunarken biz okurlara bazen yaşadıkları, yazdıkları kentleri de miras bırakırlar. Dostoyevski’nin Petersburg’u, Kafka’nın Prag’ı, Marcel Proust’un Paris’i, Paul Auster’ın New York’u bıraktığı gibi… Gittikçe birbirine benzeyen kentler arasında İstanbul da kimsenin yadsıyamayacağı kültürel birikimi, muazzam tarihi ve bütün ihtişamıyla sanat eserlerinde yaşamaya devam ediyor. Sayısı kırk bire ulaşan romanlarıyla Hüseyin Rahmi Gürpınar da İstanbul âşığı sanatçılardan bir diğeri. Bütün romanlarında İstanbul’u merkeze almasını da başka türlü yorumlamak mümkün değil. Üstelik o, okura yalnızca bir şehir manzarası sunmaz. Okuru, 19. Yüzyılın sonlarından 20. Yüzyılın ilk yarısına uzanan bir zaman diliminde kentin sokaklarında adım adım gezdirir. Yazarla bir mahalle çeşmesinde buluşur, bir mahalle kahvesinde dinlenir, mahalleli kadınlarla camdan cama konuşur, mahalle mezarlıklarından geçip bütün bir şehrin dokusunu teneffüs edersiniz. Elinizdeki kitap aracılığıyla toplumumuzun büyük dönüşümler yaşadığı bir dönemde sosyal hayatımızın önemli bir alanı olan “mahalle”yi ve mahalle yaşantısını, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın realist ve samimi üslubundan alıntılar ve önemli tespitler eşliğinde bir arada bulma fırsatı elde edeceksiniz.Öğe Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın romanlarındaki kadınların batıl inançlar karşısındaki tutumu(Türk Kültür Dünyası, 2017-09) Duran Oto, ElifÖğe Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın romanlarındaki kadınların bâtıl inançlar karşısındaki tutumu(Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 2017-12) Duran Oto, Elif1864-1944 yılları arasında yaşayan Hüseyin Rahmi Gürpınar, pek çok edebî türde eser kaleme almış olsa da romancı kimliğiyle öne çıkan bir isimdir. 41 roman kaleme alan Hüseyin Rahmi Gürpınar, roman tarihimizde Ahmed Midhat Efendi geleneğine bağlı olarak eserler vermiş, onun gibi konusunu halkın hayatından almış ve yine halkı eğitmeyi hedeflemiştir. Bu sebeple romanlarında yerli hayatı yansıtan pek çok sahneye rastlanır. Gürpınar, alafranga merakı ve yanlış Batılılaşma anlayışının doğurduğu olumsuz sonuçları, halk arasında yaygın olan ve bilhassa kadınlar arasında bir çare olarak sığınılan bâtıl inançları, eğitimsizlik ve cehaleti, tespit ve teşhir ederek bunların düzeltilmesine çalışmış, bunlarla ilgili tekliflerini okuyucuyla paylaşmıştır. “Hâce-i Sâni” diye de anılan Hüseyin Rahmi Gürpınar, eğitimsiz kitlelere eserleri vasıtasıyla ulaşırken, bâtıl inançların toplumdaki yerleşikliğine, bu inançların temelsizliğine ve zararlarına dikkat çekmeye çalışmıştır. Aslı ve gerçekliği olmayan, gözlemlenemeyen bir takım ritüellerin toplamı “bâtıl inanç” kavramıyla karşılanmaktadır. Hüseyin Rahmi Gürpınar, romanlarında bâtıl inançlar konusuna geniş yer verirken, natüralist çizgide yazan bir yazar olarak da bu inançların kanıtlanamayan, gerçekliği yansıtmayan yönünü ortaya koymaya çalışmıştır. Romanlarda bu inançların yaygınlığı ve yerleşikliği eğitimsizlikle açıklanır. Bu inançların pek çoğu kadın karakterlerin ekseninde okuyucuya verilmektedir. Romanlarda sıklıkla karşılaştığımız bâtıl inanç örnekleri; fal baktırma, büyü ve muska yaptırma, kurşun döktürme, albasması inancı, halk hekimliği adı altında yapılan yanlış uygulamalar, doğaüstü varlıklara olan inanışlar, birtakım kavramların ve eylemlerin uğursuz kabul edilmesidir. Yazarın bu konuya en çok temas ettiği romanları ise Tesâdüf, Gulyabani, Cadı, Hakka Sığındık, Muhabbet Tılsımı, Şeytan İşi, Dirilen İskelet, Ölüler Yaşıyor mu? adlı yapıtlarıdır.Öğe Üniversiteler için Türk Dili ve Anlatım(Sınırsız Kitap yayıncılık, 2015) Korkmaz, Ferhat; Zariç, Mahfuz; Öztürk, Zehra; Duran Oto, Elif; Karadeniz, Mustafa