Yazar "Turan, Orhan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 23
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Atatürk’ün dış politika ilkeleri ve amaçları(İksad Publications House, 2020) Turan, Orhanİslam dini ile felsefeyi bütünleştiren el-Fârâbî, Hak yolunda yalnız yaşamayı tercih ederek, hiç evlenmemiş ve mal mülk edinmemiştir. Öğrencilerine de dünyevî ve nefsanî zevklerden uzak, çalışkan, iradeli, doğruyu, erdemi ve ilimi arayan, üstün zekâ ve kavrayışa sahip bir insan olmaları gerektiği konusunda, nasihatlarda bulunmuştur. “Kitabu’l-Musiki’l-Kebir” isimli eseri 1930’da Paris’te basılıp yayınlanmış ve çeşitli dillere çevrilmiştir. Müziğin ruh sağlığı üzerinde etkileri üzerinde çalışmış, makamların psikolojik etkilerini tespit etmiştir.Öğe Bir İngiliz Büyükelçilik görevlisinin seyahat notları (Ankara’dan Leninakan’a yapılan yolculuk) (11 Haziran 1941)(Çizgi Kitabevi, 2019) Turan, OrhanDoç. Dr. Samira Kortantamer Armağanı olarak hazırlanan bu eser, iki hatırat yazısı ile on yedi makale çalışmasından oluşmaktadır. Mandeville’in kayıtlarına göre Memluk Türk Devleti, Yahudi asıllı İtalyalı Seyyah Obadiah’ın gözlemlerine göre 15. yüzyıl Mısır’ı ve bunun Memlûklar ile ilgili kayıtları, en-Nasır Muhammed b. Kalavun’un üst yönetim mensupları ile olan illişkileri ve ümera arasındaki çekişmeler, Memlûklar devrinde Dımaşk ümerası, vezaret makamının Memlûklar ile Selçukîler açısından mukayesesi, İlhanlıların önemli hükümdarlarından Olcaytu Han’ın dini yönü, on yedinci asırda Cezayir Dayılarına ait üç Türkçe mektup, Suriye Ermenileri, 1941 tarihli bir İngiliz Büyükelçilik görevlisinin seyahat notları, 19. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Adana’da görülen salgın hastalıklar, Hurufat defterlerine göre Beyrut ve Hasankeyf, Isabel Fry’ın tespitleri ışığında Türk kadınının eğitim hakkı, ilk kadın milletvekillerinden Mihri Pektaş’ın meclisteki faaliyetleri, İkinci TBMM’deki Urfa Milletvekilleri ve bu süreçteki meclisin faaliyetleri, Göbekli Tepe D Tapınağı Dikilitaş betimlemeleri ve bunun Sümer anlatıları arasındaki benzerlikleri, eserde müstakil olarak işlenen konulardır.Öğe Erzurum’un yıllık ticarî hacmine dair bir İngiliz Konsolosluk raporu (18 Mart 1899)(History Studies, 2020-06-10) Turan, Orhanİngiltere’nin Erzurum Konsolos Vekili Albay P. H. H. Massy geleneksel AngloSakson hariciye sisteminin bir gereği olarak 18 Mart 1899’da vilâyetin ticaret hacmine dair raporunu kaleme almıştır. Çalışmada ana kaynak olarak yararlanılan İngiliz Konsolosluk raporu Erzurum Vilâyeti merkez olmak üzere bölgenin sosyo-iktisâdi yapısına katkı sağlayacak önemli bilgileri ihtiva etmektedir. Çalışmada; Erzurum Vilâyeti’nin geçmiş yıllardaki ve mevcut pazar durumlarının karşılaştırılması, ihracat ve ithalat rakamlarıyla ilgili istatistiki veriler Amerika, Almanya, Fransa, İngiltere, Avusturya, Belçika, Rusya gibi Batılı ülkelere vilâyetten ihraç/ithal edilen ürünlere dair bilgiler yer almıştır. Bu bağlamda çalışmada, Osmanlı Devleti’nin yıkılma sürecine girdiği bir dönemde Konsolosluğun gözünden vilâyetin ticarî potansiyeli ve bu pazarda İngiltere’nin bölgedeki ticaret hacminin artırılması için yapılması gerekenleri ortaya koymak amaçlanmıştırÖğe II. Abdülhamid Dönemi’nde Doğu Rumeli’ye dair bir İngiliz Başkonsolosluk raporu (26 Ağustos 1880)(Türk Tarih Kurumu, 2018) Turan, OrhanÖğe II. Dünya Savaşı yıllarında İngiliz Büyükelçiliği’nin Erken Cumhuriyet Devri lider kadrosu üzerine değerlendirmeleri (23 Kasım 1942)(İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 2020-06-30) Turan, OrhanTürkiye, Mihver ve Müttefik devletlerle imzaladığı antlaşmalarla II. Dünya Savaşı’nın dışında kalmaya çalışmıştır. Başka bir deyişle Türk devlet adamları genel politikalarını savaşa dâhil olmama üzerine inşa etti. Bu yüzden Türkiye’nin II. Dünya Savaşı’ndaki politikaları savaşın gidişatına göre değişiklikler gösterdi. Dolayısıyla Türkiye, Almanya ve İngiltere’nin kendi tarafında savaşa girmesi noktasında rekabet sahası oldu. Özellikle bu doğrultuda İngiltere dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de önde gelen kişiler üzerinde raporlar hazırlatmış; dönem dönem dış politikasını mevcut notlar doğrultusunda şekillendirmiştir. Bu bağlamda çalışmada İngiliz Büyükelçiliği’nde Müsteşar olarak görev yapan Sir Alexander Knox Helm’in Türkiye’nin politik ve askerî hayatına yön veren kişiler hakkındaki tahlilleri ve gözlemleri yer almıştır. Mevcut notlar Türk Hükümeti’nin önde gelen üyeleri arasındaki ilişkileri ve önceki Türk Hükümetleri ile olan bağlantıları üzerine değerlendirmeleri kapsamaktadır.Öğe II. Meşrutiyet’in ilanına ilişkin İngiliz Büyükelçiliğinin değerlendirmeleri(Atatürk Üniversitesi, 2018-06-28) Turan, OrhanJön Türk hareketi Osmanlı tarihinin son evresinde en önemli sosyal ve siyasi harekettir. İttihâd ve Terakkî’ye giden süreçte devlet temelinden sarsılmıştır. İmparatorluğun son yüzyılına damgasını vuran gelişmelerden biri Meşrutiyet yönetimine geçiş olmuştur. I.Meşrutiyet 23 Aralık 1876’da ilan edilerek ilk kez Anayasal bir dönem başlamıştır. Ancak bu süreç kısa ömürlü olmuştur. II.Meşrutiyet yıkılmakta olan Osmanlı Devleti’ni kurtarmak amacıyla ve uzun süren bir baskı dönemine tepki olarak tekrar ilan edilmiştir. 1908’de yurt içinde ve dışında gelişen olaylar üzerine İttihâd ve Terakkî Cemiyeti harekete geçmeye karar vermiştir. İkinci kez ilan edilen Meşrutiyet’in doğuşu, uygulanması, Avrupa’daki yankıları, dış ilişkilere etkisi genel olarak çalışmanın sınırlarını çizmiştir. Bu doğrultuda II.Meşrutiyet’in ilanının özelde İngiliz Büyükelçiliği gözünden algılanışı ve genelde Türk-İngiliz ilişkilerinin görünümü bu çalışmanın temelini kapsayan iki esas konu olmuştur. Bu değerlendirmelerin İngiliz Büyükelçiliği’nin kaleminden çıkması İngiltere’nin Osmanlı Hükümeti ve Meşrutiyet’in ilânı hakkında neler düşündüğünü açıkça ortaya koymaktadır. Makalede yararlanılan yıllık raporlar İngiliz ulusal arşivinden alınmıştır.Öğe İngiliz arşiv belgelerine göre Yunan Ordusu’nun İzmir’e çıkması ve işgale ilişkin tanıklıklar(Dokuz Eylül Üniversitesi, 2018-12-21) Turan, OrhanOsmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’nın sonunda Mondros Mütarekesini imzaladı. İzmir’in işgali 1919 Şubat’ında Yunan Başbakan Venizelos’un önerisiyle İngiltere Başbakanı Lloyd George tarafından ortaya atılmıştı. 28 Mart 1919’da İtalyanlar Antalya’yı işgal etti. İngiltere Başbakanı Lloyd George, İtalya’nın bu işgali karşısında Batı Anadolu’yu tamamen ele geçirebileceğini düşündü. İngiltere, Fransa ve ABD anlaşarak 6 Mayıs 1919’da Yunanistan’ın İzmir’e çıkmasına karar verdi. Şehrin Yunanlılar tarafından işgal edileceği haberi kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Bu tehlike İzmir halkını derin bir acıya boğdu. Yunanistan 15 Mayıs 1919’da İtilaf Devletleri adına ve onların korumasında İzmir’i işgal etti. İşgal öncesinde ve sonrasında limanda İtilaf donanmasının yanı sıra ABD’ye ait gemiler de hazır bulundu. İşgal, Mondros Mütarekesi’nin 7. Maddesi’ndeki esaslara yani müttefiklerin güvenliklerine tehdit gelecek durumda herhangi stratejik bir yeri işgal etme hakkına göre gerçekleştirilmişti. Oysa İzmir’de müttefik devletlerin güvenliklerini sarsacak bir durum meydana gelmediği açıktı. Şehirde müttefiklere karşı bir örgütlenme olmadığı gibi herhangi bir olay da yaşanmamıştı. Fakat İtilâf Devletleri Mondros Mütarekesi’ni “keyfi” yorumlayarak yapmak istediklerini uygulamayı tercih etti. Yunan askerinin İzmir’e çıkmasıyla birlikte yerli Rumlar, Yunanistan bayrakları taşıyarak gösteri ve taşkınlıklara başladı. Bunlar yapılırken asıl amaç Türkleri kışkırtmak, karışıklıklar çıkartmak ve böylece şehri tamamen Yunanistan’a teslim etmekti. İşgal sonucu ortaya çıkan gelişmeleri İtilaf Devletleri’nin İstanbul ve İzmir’deki temsilcileri yakından takip etmekteydi. Bu arada işgal bölgelerini genişleten Yunanlılar, Batı Anadolu’da yerleşme yolunda girişimler başlattı. Böylece şehir büyük savaştan sonra Yunan işgalinin de bütün acılarını yaşamaya başladı. Bu çalışmada İngiliz arşiv belgeleri ışığında tanıklarının gözlemleri doğrultusunda İzmir’in Yunan ordusu tarafından işgali, Türklerin işgal karşısındaki tavrı, Yunan askeri ve yerli Rumların işbirliği ile gerçekleşen şiddet ve katliamlar, yağma ve hırsızlıklar İngiliz, Amerikalı, İsveç ve Kanadalı yetkililerin gözünden ortaya konulacaktır.Öğe İngiliz Büyükelçisi Gerard Lowther’in gözünden Osmanlı Devleti’nin dış ilişkileri (1908-1909)(Ankara Üniversitesi, 2018-09-20) Turan, OrhanGerard Lowther 1908 yılında İstanbul’da Büyükelçilik yapmak üzere İngiliz Hükümeti tarafından görevlendirilmiş ve bu vazifeyi 1913 yılına kadar sürdürmüştür. Çalışma İngiliz Büyükelçiliği yıllık raporlarında incelenen dönemin dış politikası üzerinedir. II. Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra Osmanlı Devleti’nin takip ettiği dış politikayı, Meşrutiyet rejimine geçişi ve yeni rejime Avrupa devletlerinin bakış açısını İngiltere’nin gözünden irdelemeyi amaçlamaktadır. Makalede II. Meşrutiyet’in ilk yılında (1908-1909) Osmanlı Devleti’nin dış siyasetindeki gelişmelerin İngiliz Büyükelçiliği yıllık raporlarına nasıl yansıdığı incelenmeye çalışılmaktadır.Öğe İngiliz Büyükelçi’nin gözlemleriyle Erzurum, Trabzon, Rize ve Sivas şehirlerinin 1943 yılındaki genel durumu(İksad Publications House, 2020) Turan, OrhanÖğe İngiliz Döneminde Kıbrıs’ta sıtma vakalarına karşı alınan önlemler (1913-1926)(Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2020-06) Turan, OrhanKıbrıs tarihi bir anlamda bulaşıcı hastalıklar tarihidir. Ada halkları yüzyıllardır çeşitli hastalıklarla mücadele etmiştir. Mevcut hastalıklardan biri de sıtmadır. Akdeniz’in “yerli hastalığı” olan sıtma Kıbrıs’ta yüzyıllardır birçok can almıştır. Bulaşıcı hastalıklara karşı Osmanlı Dönemi’nde başlayan kurumsal yapı çalışmaları İngiliz idaresinde de yasal düzenlemeler, sağlık örgütlenmesi ve bilimsel katkılarla devam etmiştir. XX. yüzyıla kadar adada sıtmanın önlenmesi açısından önemli ilerleme sağlanmıştır. Ancak İngiliz bilim insanı Ronald Ross’un adaya gelmesiyle birlikte sıtma ile mücadele bilimsel bir boyut kazandı. Bu bağlamda çalışmanın temel çerçevesi sıtma ile mücadele noktasında; kırsal kesimde yürütülen faaliyetler, kinin ilacı ve Japon balığı dağıtımı, halkın bilinçlendirilmesi çabaları, nüfus yapısının kontrolü, bataklıkların ve küçük su havzalarının ıslahı ile drenaj sistemleri kapsamında yapılan işlemler ele alınmıştır. Dolayısıyla çalışmanın amacı 1913-1926 yılları arasında sıtmanın önlenmesine dönük yapılan faaliyetleri incelemektir.Öğe İngiltere Büyükelçiliği’nin Çukurova gözlemleri (25-31 Temmuz 1950)(The Journal of Academic Social Science Studies, 2020-09-17) Turan, OrhanBu çalışmada İngiltere Büyükelçiliği’nin 25-31 Temmuz 1950 tarihlerinde Çukurova’ya gerçekleştirdiği seyahatin akabinde elçilik görevlilerine hazırlattığı ve Londra’ya sunduğu rapor incelenmiştir. İngilizler tarihsel süreçte Türk şehirleri ile ilgili pek çok rapor kaleme almışlardır. Bu gezilerden biri de büyükelçiliğe ait iki görevli tarafından gerçekleştirilmiştir. Seyahatte Çukurova ziyaret edilerek öncelikle bölgenin tarihî ve coğrafî yapısı hakkında genel bilgiler verilmiştir. Keza bölge hakkında yapılan yorumların yanı sıra iki büyükelçilik görevlisinin ele aldığı her konu ile ilgili ülkenin ve bölgenin geleceğine dair öngörüleri de yer almıştır. İki bölümden oluşan notların ilk kısmında Çukurova’nın tarihi ve coğrafi özelliklerinin yanı sıra işçilerin günlük hayatı ile modern çiftliklere dair izlenimler yer almıştır. İkinci bölümde ise ovada yetişen tarım ürünleri ve bu ürünlerin ekonomik değerleri ile doğal felaketlerin yöre tarımına etkisi üzerinde durulmuştur. Notlar iktidara gelen Demokrat Parti’nin ilk aylarındaki siyasi atmosfer hakkındaki gözlemlerini göstermesi açısından da ilginç tespitler sunmuştur. Çalışmada bölgenin en önemli iktisadi kaynakları olan pamuk, buğday, narenciye üretimi ile sulama, petrol arama çalışmaları ve liman işletmeleri başlıkları altında Çukurova’nın potansiyel verimliliğinin artmasına dönük faaliyetlere değinilmiştir. Çalışmanın ana çerçevesi bu gezi notlarından yola çıkarak genç Cumhuriyetin önemli ekonomik sahalarından olan Çukurova’nın sosyo-ekonomik gelişimini irdeleyerek anlamaya çalışmak ve o dönemi yabancı bir bakış açısıyla ortaya koymaktır. İngiliz arşivlerinde yapılan titiz bir araştırmanın neticesi olan çalışma dönemin büyükelçilik görevlilerinin yaptığı bu ziyaret kapsamında hazırlamış olduğu raporu ele almaktadır.Öğe İngiltere’nin Transkafkasya politikası çerçevesinde Azerbaycan ile ilgili değerlendirmeleri (1917-1921)(Atatürk Araştırma Merkezi, 2018) Turan, OrhanI. Dünya Savaşı (1914-1918) arasında Osmanlı ve Rus orduları arasında çarpışmaların başlamasıyla Kafkasya Cephesi oluşmuştur. Dünya tarihinde yeni bir safhanın başlangıcını oluşturan Bolşevik İhtilâli aynı zamanda büyük bir coğrafyanın şekillenmesindeki rolüyle de tarihteki yerini almıştır. Türk dünyası tarihi açısından da çok önemli olan ihtilâl, I. Dünya Savaşı’nın sürdüğü dönemde ortaya çıkmıştır. Bolşevik Devrimi sonrasında iktidarı ele geçiren Lenin Hükümeti, 3 Mart 1918’de İttifak Devletleri ile Brest-Litovsk Antlaşmasını imzalayarak savaşı sona erdirdi. Dolayısıyla Kafkasya’daki milletler de Lenin’in yayımladığı bildiriye dayanarak bağımsızlık faaliyetlerine girişti. Bu bağlamda Azerbaycan coğrafyadaki diğer milletler olan Gürcistan ve Ermenistan ile birlikte bağımsızlığını ilan etti. I. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru 28 Mayıs 1918’de Türk-Müslüman dünyasında kurulan ilk bağımsız cumhuriyet olarak Azerbaycan Halk Cumhuriyeti kuruldu. Ancak başkent Bakü, Taşnak-Bolşevik işgali altındaydı. Azerbaycan bağımsızlığını kazanmasına rağmen 1918 yazında Bakü; Osmanlı Devleti, Almanya, İngiltere ve Bolşevik Rusya arasındaki siyasi, askeri tartışmaların odak noktası haline geldi. Bir yandan da Kafkasya Cephesi’nde önemli askeri operasyonlarla Bakü petrolleri için mücadele edilmektedir. Dolayısıyla Bakü’nün ele geçirilmesi için bir yarış söz konusuydu. Dolayısıyla askeri ve stratejik konuma sahip Azerbaycan dünyanın güçlü devletlerinin rekabet hedefine dönüştü. Bu noktada Nuri Paşa’nın komutanlığını yaptığı Kafkas İslam Ordusu 15 Eylül 1918’de Bakü’yü ele geçirdi. Şehir kurtarılarak Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin başkenti yapıldı. Ancak 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’nin şartları gereği Osmanlı Ordusu buradan çekilmek zorunda kaldı. Bundan sonra İngiltere başta Bakü olmak üzere Kafkasya’daki önemli noktaları işgal etti. İngiltere bu işgallerle Bolşevik Rusya ve Osmanlı Devleti’nin bağlantısını kesecek şekilde Kafkas Seddi’ni kurdu. Böylece küresel güç İngiltere 1918-1920 arasında Kafkasya’da askeri ve siyasi açıdan etkili olmaya başladı. Bölge ile ilgili askeri, siyasi, iktisadi rapor ve değerlendirmeler Londra’ya gönderilmeye başlanmıştır. Adı geçen dönem içerisinde İngiliz arşiv belge ve raporları ağırlıklı olmak üzere ve ek olarak diğer arşiv kaynakları doğrultusunda planlanan bu tebliğin amacı Transkafkasya coğrafyası, Osmanlı Devleti’nin bölgeye olan ilgisi, Azerbaycan’ın milli mücadelesi, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin kurulması, Osmanlı-Azerbaycan ilişkileri, İngiltere’nin Bakü’yü işgali ve faaliyetleri, Bolşevik Rusya’nın Transkafkasya’yı etkisi altına alması ve işgali ile Türk-Rus Antlaşmasının sonuçları, arşiv belgelerine dayanılarak irdelenecektir.Öğe İnönü Dönemi Türk Dış Politikası(Atatürk Üniversitesi, 2012-06) İlyas, Ahmet; Turan, Orhanİkinci Dünya Savaşı boyunca Türk dış politikasının genel eğilimi savaşa girmeme üzerine kurulmuştur. Türkiye’nin bu politikası savaşın gidişatına göre değişiklikler göstermiştir. Savaş boyunca tarafsızlık politikası izleyen Türkiye, bu politikayı uygularken kimi zaman İngiltere ve Fransa’ya yakın olmasına karşın Almanya’ya karşı da net bir tavır almaktan kaçınmıştır. Bu yüzden dış politika yapıcıları Türkiye’nin bu tavrını “aktif tarafsızlık” olarak nitelendirmektedirler. İngiltere, Fransa ve Rusya Türkiye’yi savaşa girmeye ikna etmek için birçok görüşmeler ve konferanslar yapmalarına rağmen; her defasında Türkiye savaş dışı kalmayı başarmıştır. Ancak savaşın sonunun belli olmasından sonra Türkiye kazanan tarafta yer almak için savaşa girmiştir. Savaş sonrasında ise Türkiye, Sovyet Rusya’dan gelebilecek tehlikeyi bertaraf etmek için Batı kartını kullanarak ABD ve İngiltere taraflı bir politika izlemiştirÖğe Kıbrıs Ermeni Toplumu ve Ermeni Kilisesine dair bir İngiliz raporu (1960-1963)(Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019-12-27) Turan, OrhanErmenilerin 6. yüzyıldan beri Kıbrıs’ın etnik yapısında yer aldığı bilinmektedir. Osmanlı Devleti’nde Ermenilerin adadaki dini liderleri diğer etnik gruplarda olduğu gibi oldukça geniş yetkilere sahipti. Kıbrıs, İngiliz idaresinde başta Anadolu olmak üzere diğer Osmanlı topraklarında ortaya çıkan Ermeni olayları sırasında Ermeniler tarafından bir karargâh olarak kullanıldı. 1915 Sevk ve İskânı’nın ardından bir kısım Ermeni de Kıbrıs’a geldi. Ermenilerin, Kıbrıs’ın İngiltere tarafından ilhak edilmesinden itibaren başlayan macerası Türklerin tamamen ortadan kaldırılmasıyla adanın Helenleştirilmesini amaçlayan Rum saldırılarına kadar sürdü. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin “de facto” olarak ortadan kalkmasından sonra Kıbrıslı Türklerle iyi ilişkiler içerisinde yaşayan Ermeniler bu tarihten itibaren önce adanın güneyine sonra da ada dışına göç etmeye başladı. Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası adada yaşayan Ermeni, Maruni ve çingeneleri azınlık olarak kabul etti. Ancak özellikle 1963 sonrasında başlayan Türk-Rum çatışmalarından ötürü adada yaşayan Ermeniler, Kıbrıs’ı terk etmeye başladı. Bu çalışma kapsamında tarihsel süreçte Kıbrıs Ermenilerinin geçmişi irdelenecektir. Ayrıca Soğuk Savaş döneminin bir yansıması olarak Kıbrıs Ermeni Kilisesi’ndeki dini bölünmeye dair bakış açısı Kıbrıs Sömürge Yönetimi’nin bir raporu doğrultusunda ele alınacaktır.Öğe Kıbrıs Temsilciler Meclisi`nden Cumhuriyet Meclisi`ne Kıbrıs`ta Türk Yönetimleri ve parlamenter sistemin kuruluşu (1960-1983)(Fenomen Yayıncılık, 2020) Turan, OrhanKıbrıslı Türkler, İngiliz Sömürgeciliği altında olumsuz koşulları zorlayarak demokratik bilincini tarihsel süreç içerisinde geliştirmiş, ulusal kimliğini ve varlığını korumuştur. Dolayısıyla bu çalışma aynı zamanda ada Türklerinin demokrasi hareketinin, yaşama unsurlarının ve özgün toplumsal varlığının geçmişten geleceğe bir yolculuğunu sunmayı amaç edinmiştir. Kıbrıslı Türklerin varoluş mücadelesi 1878`de adanın İngiltere`ye kiralanmasıyla başlamış ve yıldan yıla artmıştır. Bu mücadele aynı zamanda Rumların Enosis idealine karşı olduğu gibi İngiliz Sömürge Yönetimi`nden toplumsal hakları almak hedefinde olmuştur. Kıbrıs`ın İngiltere`ye devri ile adadaki Ortodoks Rum unsur, İngilizlerin vermiş olduğu vaatlerle cesaretlendirilirken; ada Türkleri üzerinde ise &`;terk edilmişlik” duygusu hâkim olmuştur. Nitekim bu tarihten itibaren Türk nüfusu ve kalkınmasında gerileme yaşanmıştır. Diğer taraftan Rumların da ilhak ümitleri artmaya başlamıştır. Ada Türkleri üzerine yapılan akademik çalışmaların geneli &`;Kıbrıs Sorunu” odaklı olmuştur. Bunların çoğu Türklerin durumunu uluslararası hukuk ve siyasi bağlamda değerlendirmiştir. Ancak bu çalışmada, Kıbrıs Türklerinin halk olma bilincine evrilen süreçten, bağımsız bir devlet kurmalarına değin geçen süre zarfındaki siyasal örgütlenmelerine ışık tutulmaya çalışılmıştır. Araştırma, giriş ve dört bölümden oluşmaktadır. Giriş kısmında, Türklerin adanın 82 yıllık İngiliz Sömürge Yönetimi`ndeki kimlik mücadelesi ve Enosis`e karşı sergilenen kurumsal çare arayışları ana hatlarıyla ele alınmıştır. Birinci Bölümde, Kıbrıs Cumhuriyeti`nin kuruluş süreci, cumhuriyetin idari yapısı, hükümette görev alan Türk bakanlar, Cumhurbaşkanı Makarios`un Anayasa`da 13 maddelik değişiklik önerileri incelenmiş ve cumhuriyetin fiilen yıkılması değerlendirilmiştir. Bu bölümde Kıbrıs Türklerinin, Rum liderliği tarafından uluslararası kamuoyunda azınlık gibi gösterilmesinin kabul görmeyerek anlaşmak zorunda kalması irdelenmiştir. Kıbrıs Devleti, 1960 yılında Türk ve Rum halklarının siyasal eşitliğine dayalı bir Ortaklık Cumhuriyeti olarak kurulmuştur. Ancak üç yıl süren bu ortaklık bozulmuş olmasına rağmen sonrasında ortaya çıkan zorlu süreç, Kıbrıslı Türklerin bir &`;ulus” olduğu gerçeğini yeniden göstermiştir. İkinci Bölümde, 21 Aralık 1963`te başlayan ve ada tarihine &`;Kanlı Noel” olayları adıyla geçen süreçten 20 Temmuz 1974 Türk Barış Harekâtı`na kadar kurulmuş olan örgütlenmeler ve seçimler ele alınmıştır. Siyasi eşitlik noktasında bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti`ne ortak olan Kıbrıslı Türkler silah zoru ile devletten kovulmuştur. Ancak şaşkınlığı üzerinden atarak silahlı mücadeleye başlamış ve sivil yönetimlerini uygulamaya geçirmişlerdir. Bu bölümde toplumlararası çatışmalar döneminde kurulmuş olan Genel Komite, Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi, Kıbrıs Türk Yönetimi ve Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi`nin faaliyetleri değerlendirilmiştir. Üçüncü Bölümde, 20 Temmuz 1974 Barış Harekâtı ile başlayan yeni süreç, Kıbrıs Türk Federe Devleti`nin kuruluş evresi, idare yapısı, Anayasası ve Bakanlar Kurulu değerlendirilmiştir. Barış Harekâtı`nın başarı ile sonuçlanmasından sonra Kıbrıs meselesinin askeri safhası sona ermiştir. Siyasi yönü ise belirsizliğini koruyordu. Bu nitelik ancak yeni bir yönetim anlayışıyla mümkündü. Başka bir ifadeyle Kıbrıs Türk Federe Devleti Anayasası, Kıbrıslı Türklerin ihtiyaçlarına cevap vermesinin dışında siyasi bir çözüme yani Federal Kıbrıs Cumhuriyeti`ne zemin hazırlama amacı taşıdığı da görülmektedir. Dördüncü ve son bölümde ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti`nin ilanı, idari yapısı, kurucu meclisin oluşumu, KKTC Anayasası ve seçimler incelenmiştir. Çalışmanın bu bölümünde 1963 Rum saldırılarından sonra kendi devletini kurmak zorunda kalan Kıbrıslı Türklerin yirmi yılın sonunda; 15 Kasım 1983`te kurdukları cumhuriyetin ilanı, aslında var olan bir gerçeğin tezahürü olmuştur.Öğe Kıbrıs Türk tarihinde iki miting ve 15 Ocak 1950 Enosis Plesibiti(Gazi Kitabevi, 2020) Turan, OrhanÖğe Kıbrıs Türklerinde Meclis geleneği: Meclis-i Millî (1918) ve Millî Kongre (1931) örnekleri(TBMM, 2020) Turan, OrhanÖğe Mondros Mütarekesi sonrası İngiltere’nin Kürt Politikası ve Kürt talepleri (1918-1919)(ETÜ Yayınevi, 2019) Turan, Orhanngiltere Ortadoğu politikasındaki hedeflerine Mondros Mütarekesi ile ulaştı. Bunlar Irak petrolü ve Boğazların kontrolü idi. Irak petrollerinin ve Hindistan yolu üzerindeki Süveyş Kanalı’nın güvenliği için Anadolu’da İngiltere güdümlü devlet ya da devletçiler kurulmalıydı. Buradaki sorun ise bunun hangi devlet veya devletler aracılığıyla gerçekleştirileceği idi. Bu bağlamda İngiltere, Türkiye ile Rusya arasına bir set çekmek için Amerika himayesinde bir Ermenistan devleti kurmak istedi. Diğer yandan ise İngilizlere göre; petrol bölgesinde oturan Kürtler tüm ümitlerini kendilerine bağlamıştı. İngiltere, Rusya’ya karşı kurmak istediği seti Kürtlerle tamamlamak ve onları Türklere, Araplara ve İran’a karşı kullanmak istiyordu. Kürtleri, İngiltere için önemli kılan Irak petrolleriydi. I. Dünya Savaşı’ndan sonra İngiliz yönetiminin değişik devlet kademelerinde çeşitli “Kürdistan” önerileri gündeme geldi. Bu tekliflerden birisi için ön hazırlıklarını yapmak üzere Binbaşı E. W. C. Noel, 1919 yılı başlarında Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya gönderildi. Onun aracılığıyla bölgedeki Kürt aşiret şefleriyle bağlantı kuruldu. Aşiretlerin Türklerden uzaklaşarak İngiliz tarafına geçirilmesi için büyük uğraş verildi. Ayrıca Kürtler üzerinde etkili olabileceği düşünülen önde gelen Kürt lider ve entelektüelleriyle de bağlantı kuruldu. Bu çalışmada İngiliz arşiv belgeleri ve akademik kaynaklardan hareket edilerek Mondros Mütarekesi sonrasında 1918-1919 yılları arasında İngiltere’nin Ortadoğu politikası çerçevesinde bölgeyi şekillendirmek istemesine, bölgeye bir aktör olarak etkisine, Kürt aşiret liderleri ile ilişkilerine, Kürt liderlerin İngiltere’den taleplerine, Kürt-Ermeni ve Türk-Kürt ilişkileri ile Anadolu’da başlayan Milli Mücadele hareketine bakışı ve bölgede aldığı konuma değinilmiştirÖğe Ms. Pauline Espir’in Anadolu seyahati notları (7 Eylül-15 Ekim 1950)(EKEV Akademi Dergisi, 2020-06-03) Turan, Orhanİngiltere’nin İstanbul’daki Enformasyon Dairesi’nde görevli olan Ms. Pauline Espir Türkiye’nin Doğu sınırında yer alan bazı illere turistik bir gezi düzenledi. Mevcut yolculuk II. Dünya Savaşı sonrası Soğuk Savaş yıllarında gerçekleşmiştir. Seyahat, savaş sonrası gergin seyreden Türk-SSCB ilişkilerinin geldiği noktayı sınıra en yakın bölgede yapılan gözlem ve incelemelerle birlikte buradaki gelişmişlik seviyesini tespit etme amacını taşımaktaydı. İki ülke arasındaki gerginlik politikası savaş sonrasında da devam etmiştir. Türkiye’nin Doğu’suna düzenlenen bu yolculuk ve bu yolculuktaki gözlemlerine dayalı olarak ele alınan rapor, klasik İngiliz dış politikasının şekillenmesinde önemle dikkate alınan diplomatik raporlara benzemektedir. 7 Eylül-15 Ekim 1950 tarihleri arasında yapılan gezide kaleme alınan notların sunulduğu raporun içeriği mevcut dönemin Sovyet algısı, coğrafi tasvirler, resmi yetkililere dair izlenimler, etnik ve dini kökenler, iktisadî ilişkiler, folklorik öğeler, siyaset ve seçmen algısı ve yabancı misafire bakış gibi konular değerlendirilmiştir.