Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı, Tez Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe İlk dönem kader risâlelerinde cebrî düşünce: Ömer b. Abdülazîz ve Hasan b. Muhammed b. Hanefiyye örneği(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-09-24) Keleş, Mehmet Kadri; Uysal, EkremKelâm’da irâde ve özgürlük tartışmalarının birkaç temel mevzuya şâmil olduğu söylenebilir. Bunlar arasında bazen doğrudan bazen de dolaylı ilişkinin varlığı da görülmektedir. Bu konular kaza-kader, hüsün-kübûh/güzellik-çirkinlik ve bununla bağlantılı olarak kötülük problemidir. Genellikle insanın cebr veya ihtiyârına yönelik yaklaşımlar da kaza ve kader başlığı altında incelenir. Ancak Tanrı’nın irâde sıfatı bağlamında da bazen kulun irâdesinin ilâhî irâde karşısındaki konumu tartışıldığı için meselenin ilâhî sıfatlar özelinde de gündeme getirildiği vâkîdir. Buradan hareketle biz de tezimizi üç bölüme ayırıp birinci bölümde cebrî düşüncenin ortaya çıkmasında etkin rol oynayan temel sebepleri tespit etmeye çalıştık. Aynı bölümde tespit edilen bu sebeplerle birlikte Cebrîyyenin insanın özgürlüğü noktasındaki temel iddialarına da yer verdik. İkinci ve üçüncü bölümlerde de cebrî olarak addedilen Ömer b. Abdülazîz ve Hasan b. Muhammed b. Hanefiyye’nin ilgili konuda yazılmış risâlelerinin meseleyi tartışma biçimleri ve delilleri değerlendirdik ve bir sonuca gitmeye çalıştık. Hem Ömer b. Abdülazîz hem de Hasan b. Muhammed b. Hanefiyye cebrî olarak değerlendirilmelerine rağmen cebrîlikleri hakkında bazen farklı bir kategoriye gidilerek Ömer b. Abdülazîz’i ılımlı cebrî olarak değerlendirenler olmuştur. Ancak risâlenin bütünü dikkate alındığında onun da katı bir Cebrîyyeci olduğu söylenebilir. Ayrıca Hasan b. Muhammed ve Ömer b. Abdülaziz’in ikisi de bu cebrî düşünceleri savunurken iki farklı metodu kullanmışlardır. Ancak her ikisi de ayetleri sıkça delil olarak getirmekten geri durmamışlardır.Öğe Ebû Yûsuf’un cezâ hukûku ile ilgili görüşleri (Merğînânî’nin el-Hidâye adlı eseri bağlamında)(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-10-03) Olğun, İsmail; Saltekin, AbdulbasıtBu çalışmada, Merğînânî’nin Hidâye adlı eserinin hadler ve kısas bölümlerinde yer alan Ebû Yûsuf’a ait İslâm ceza hukuku ile ilgili görüşleri derlenmiştir. Tespit edilen görüşler diğer Hanefi kaynaklarından da taranıp delilleri ile birlikte verilmiştir. Ayrıca mezhep içerisindeki bunlara muhalif görüşlere de delilleriyle birlikte yer verilmiştir. Bu çalışma giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümü konunun önemi, amacı, sınırları ve metodunun yanı sıra Merğînânî’nin hayatı, eseri Hidâye ve görüşlerini derlediğimiz Ebû Yûsuf hakkındaki bilgileri içermektedir. Birinci bölümde hadler ve ta’zir konusunda Ebû Yûsuf’a ait olduğu tespit edilen görüşler belli başlıklar halinde ayrılıp aktarılmıştır. Ayrıca bu görüşler hakkındaki deliller ve varsa mezhep içerisindeki muhtelif görüşler de delilleriyle birlikte verilmiştir. İkinci bölümde kısas ve diyet bölümlerindeki Ebû Yûsuf’a ait görüşler derlenmiştir. Bu görüşler, diğer Hanefi kaynaklarından tespit edilebilen delilleri ve farklı görüşleriyle birlikte verilmiştir. Sonuç bölümünde ise çalışmanın kısa bir değerlendirmesi yapılıp elde edilen kazanımlar aktarılmıştır.Öğe Ben-i Ahmer Döneminde tasavvuf temalı Arap şiiri: Ebü’l Hasan eş-Şüşterî örneği(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-08-28) Yılmaz, Nurhan; Akreş, Hasanİslami fetihler ve batıya ilerleme sonucu kurulan Endülüs Emevî Devleti yaklaşık sekiz asır ayakta kalmış, birçok kültürün kaynaşmasına ve farklılıkların ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Bu zengin etkileşim kültürel, sosyal ve sanatsal etkiler oluşturmuştur. Sanatsal etkilerden biri olan şiirin alanını genişletmiş ve yeni olgular meydana getirmiştir. Bunca zenginliğin keşfedilmesi gerektiği halde Ben-i Ahmer Dönemi ve şairlerden Ebü’l Hasan eş-Şüşterî ile ilgili yeterli çalışma bulunmamaktadır. Endülüs’ün Ben-i Ahmer Dönemindeki tasavvuf olgusuna vakıf olmamızı sağlayacak bilgilerin azlığı, yaşanmış bu döneme ışık tutmaya ve sûfî şair Ebü’l Hasan eş-Şüşterî’yi araştırmamıza vesile olmuştur. Emevî Devleti’nin bilhassa son dönemi olan Ben-i Ahmer dönemindeki siyasi, ideolojik ve sosyal durumlarını araştırmak, tasavvuf olgusunu ve Arap edebiyatına katkılarını ele almayı hedefledik. Aynı zamanda sûfî şair Ebü’l Hasan eş-Şüşterî’nin hayatını, eserlerini ve tasavvufa olan katkısını anlatmayı amaçladık. Nitekim o, toplumsal normların dışına çıkmış ve hayranlık uyandırdığı kadar sert eleştirilere de maruz kalmış bir şairdir. Çalışmamızın ana konusu Ben-i Ahmer Döneminde tasavvufun şiire olan etkileri ve örnek olarak değerlendirebileceğimiz şair Ebü’l Hasan eş-Şüşterî’nin tasavvufi yaklaşımı ve şiirleridir. Ben-i Ahmer Dönemi genel hatları ve tarihsel süreciyle birlikte ele alınmış, sûfî şairler ile ilgili bilgi verilmiştir. Eş-Şüşterî’nin maruz kaldığı eleştirilerin ve hayranlığın sebepleri ele alınmış, şiirlerinin içeriği ve edebiyata tasavvufi zenginliğin kazandırdıkları değerlendirilmiştir.Öğe Arap çeviri tarihinde Süryanilerin rolü (Emevî – Abbâsî dönemi)(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-08-28) Özaydın. Tuba; Akreş, HasanSüryânîler, Arap çeviri tarihindeki rolleriyle İslam medeniyetinin entelektüel gelişimine büyük katkılarda bulunmuşlardır. Özellikle Emevî Döneminde başlayan çeviri faaliyetlerinde, Süryânîler, Yunan, İran ve diğer medeniyetlere ait eserlerin Arapçaya çevrilmesinde kritik bir rol oynamışlardır. Bu süreç, Arapların bilim, felsefe, tıp ve diğer alanlardaki bilgi birikimini artırmış ve İslam dünyasında büyük bir entelektüel uyanışa yol açmıştır. Süryânîlerin dil ve çeviri konusundaki becerileri, onların kültürel miraslarını ve bilgi birikimlerini Arapça konuşan dünyaya aktarmalarına olanak tanımış, böylece İslam Medeniyetinin temel yapı taşlarından biri olmuşlardır. Süryânîler, özellikle Cündişâpûr, Harran, İskenderiye gibi önemli kültür merkezlerinde aktif rol almışlardır. Bu merkezlerdeki bilimsel ve felsefi çalışmalar, Süryânîlerin aracılığıyla Arapça konuşan dünyaya aktarılmıştır. Süryânîlerin Yunan bilim ve felsefesine olan hakimiyetleri, bu bilgilerin Arapçaya doğru ve etkili bir şekilde çevrilmesini sağlamıştır. Bu çeviri faaliyetleri, sadece bilgi aktarımını sağlamakla kalmamış, aynı zamanda Arap dilinin ve bilimsel terminolojisinin gelişimine de katkıda bulunmuştur. Süryânîler, aynı zamanda İslam dünyasında çeviri faaliyetlerinin sistematik bir şekilde yürütülmesine öncülük etmişlerdir. Halid bin Yezid gibi önemli figürler, Süryânîlerin bilgi ve tecrübelerinden faydalanarak, çeviri faaliyetlerinin kurumsallaşmasına katkıda bulunmuşlardır. Bu dönemde yapılan çevriler, daha sonraki Abbâsîler döneminde zirveye ulaşan bilimsel ve kültürel gelişmelerin temelini oluşturmuştur. Süryânîlerin bu çabaları, İslam dünyasında bilimin ve düşüncenin yayılmasını sağlamış ve Arapların dünya bilim tarihine olan katkılarını artırmıştır.Öğe Kuzey Irakta kıraât eğitimi veren kurumlar (Nuru’l Hikme Eğitim ve Kültür Vakfı örneği)(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-09-05) Çiçek, İbrahim; Bayraktutan, OsmanKur’ân-ı Kerim nazil olmaya başladığı andan günümüze kadar insanlar, sure ve ayetlerin eşsiz nazmı ve güzelliği karşısında aciz kalmışlardır. Şairler ve edipler bu güzellik karşısında hayranlıklarını dile getirmekten kendilerini alamamışlardır. Kur’ân-ı Kerîm ve kıraâti Hz. Peygamber’den itibaren günümüze kadar kuşaktan kuşağa aktarılarak nakledilmiştir. Bu kuşakların en önemli halkasını ise Ashâb-ı Kirâm oluşturmuştur. Kur’ân ve kıraâtlerinin Hz. Peygamber’den sahih olarak nakledilmesinde çok sayıda kıraât âlimi, kurrâ, hafız ve hattatlar büyük gayretler göstermişlerdir. Tüm bunlara rağmen gerek ülkemizde gerekse de Arap dünyasında kimi çevrelerce sahih kıraâtlerin dışında yeni kıraâtler oluşturulmaya çalışılmakta ve tecvidin bidat olduğunu savunulmaktadır. Sahih kıraâtin Hz. Peygamberden geldiği şekli üzere muhafaza edilebilmesi ve uydurma/zayıf kıraâtlerin önüne geçilebilmesi için İslam dünyasının birçok bölgesinde kıraât medreseleri bulunmaktadır. Bu minvalde Kıraât tarihimizin önemli yapı taşlarından birini oluşturan medreselerden biri olan Nuru’l-Hikme Eğitim ve Kültür Vakfı yüksek lisans tezimize konu olacaktır. Sözü geçen vakıf tarihten gelen ilmi geleneği sürdürmesi ve yürütmekte olduğu eğitim programıyla toplum içerisinde sahih kıraâtlerin yaygınlaşmasını, sahih kıraâtlere sahip hafız ve kurrâların yetişmesini sağlamak, sahih kıraâtlerin muhafazasını ve sahih -sahih olmayan ayrımının doğru bir şekilde anlaşılmasını sağlayabilmeyi hedeflemektedir. Yapacağımız bu çalışma İslam dünyasının farklı bölgelerinin ortak paydası olan İslam ilim geleneğinin muhafazası adına yapmış olduğu çalışmaları bir nebzede olsa gözler önüne serecektir. Çalışmanın bilimsel proje olarak sunulması farklı bölgelerde yapılan kıraât çalışmalarını ortaya koyacağı anlamına geleceğinden, İslam ilim mirasının tek bir kaynaktan beslendiğini ortaya koyması açısından büyük bir önem arz etmektedir.Öğe Hatîb el-Bağdâdî’nin el-Fakîh ve’l-Mütefakkih adlı eseri doğrultusunda fıkıh usûlüne dair görüşleri(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-09-27) Yavuz, Gülsüm; Eşit, YusufBu çalışmada muhaddis kimliğiyle ön plana çıkan bir âlim olan Hatîb el-Bağdâdî’nin fıkıh usûlüne dair görüşleri ele alınmıştır. Şâfiî mezhebine mensup bir âlim olduğundan dolayı Bağdâdî’nin İmâm Şâfiî’nin usûl anlayışını sürdürüp sürdürmediği tespit edilmeye çalışılmıştır. Bağdâdî’nin fıkıh usûlüne yönelik görüşleri, bazı âlimlerle ara ara mukayese edilerek sunulmuştur. Bağdâdî’nin usûl düşüncesi el-Fakîh ve’l-Mütefakkih adlı eseri bağlamında ele alınmıştır.Öğe Mekkî b. Ebî Tâlib ve er-Ri’âye li-Tecvîdi’l-Kırâ’e ve Tahkîki Lafzi’t-Tilâve adlı eseri(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-08-05) Çabuk, Hasan Hüseyin; Bayraktutan, OsmanMekkî b. Ebi Tâlib (öl. 437/1045) dördüncü yüzyılın ortalarında Kayrevan’da dünyaya gelmiş, beşinci yüzyılın ortalarına yakın bir tarihte ise Kurtuba’da vefat etmiştir. Kendisi için muhtelif kaynaklarda el-Kaysî, el-Mukrî, el-Kayravânî, el-Endülüsî, el-Kurtubî, el-Mağribî gibi nispetler kullanılmıştır. Mekkî, ilim sevdalısı bir zat olup küçük yaşlarında ilim hayatına başlamıştır. İlk ilim yolculuğunu 13 yaşında Mısır’a yapmıştır. 25 yıl gibi bir süre zarfında muhtelif beldelerde farklı üstatlardan ilim tahsil etmiş ve nice talebeler yetiştirmiştir. Daha sonra Endülüs kırâat geleneğinin önde gelen âlimlerinden biri olmuştur. Mekkî, kırâat dışında diğer ulûm-u diniyyeyi de hazmetmiş ve bu alanlarda da birçok eser te’lif etmiş velûd bir şahsiyettir. İlmi, ahlakı, mütevazılıği ve mütedeyyin olması ile şöhret bulmuştur. er-Ri‛âye li-Tecvîdi’l-Kırâeti ve Tahkîki Lafzi’t-Tilâve adlı eseri, günümüze kadar ulaşan ilk sistematik tecvid eseri olarak kabul edilmektedir. Söz konusu eser yazıldığı devirden günümüze kadar tecvid alanında yazılmış çok değerli eserler arasında yer alır. Müellif, eserinde ara ara önceki ulemâdan bazılarının görüşlerine yer vermekle beraber daha ziyade kendi görüşünü yansıtmıştır. Onun bu tarzı eserinin kıymetini daha da artırmış ve eserin günümüze kadar yazılmış birçok tecvid kitabında kaynak eser olmasını sağlamıştır. Eser ayrıca 48 bâb, 34 fasıl ve “Şeddeli Harflerin Durumunu Beyan” başlığı altındaki 3 alt bâb’tan müteşekkildir.Öğe İslam hukukunda sosyal yardımlaşma(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-07-04) Ortakaya Büyükhan, Hilal; Aslan, Bedriİnsanoğlu fıtratı gereği sosyal bir varlıktır. Bu sebeple doğumundan ölümüne kadar etrafındaki insanlara ihtiyaç duyup onlarla beraber yaşamak durumundadır. Acz ve fakr sahibi olan insan her ihtiyacını bizzat karşılayamayacağı için etrafındaki insanların yardımına muhtaç olduğu gibi aynı yardımı başkalarından da esirgememesi gerekmektedir. Nitekim zor durumda olan insanların yardımına koşmak her Müslümanın görevi olduğu gibi aynı zamanda insani ve vicdani bir sorumluluktur. Bu sorumluluğun yerine getirildiği toplumlarda her kesimden olan insanlar daha huzurlu, insan ilişkileri daha sağlıklı ve karşılıklı güven ortamı daha yaygındır. Çünkü yardımlaşmanın yoğun olduğu toplumlarda kimsenin gözü başkasının malında olmayacaktır. Yardımlaşmanın sosyal katkılarından burada dile getirilmeyen başka yönlerinin olduğu da bir gerçektir. İslam dini bazı durumlarda zorunlu olarak bazı durumlarda gönüllü bir şekilde ama sürekli olarak yardımlaşma içerisinde bulunmamız için teşvikte bulunmaktadır. Çalışmada genel olarak malî ibadetlerin sosyal yönü ele alınmaya çalışılmıştır. Bu kapsamda yardımlaşmanın genel ve özel tanımı, İslam’da yardımlaşma, yardımlaşma ile ibadetlerin ilişkisi, zorunlu olan malî ibadetlerle zorunlu olmayan malî ibadetler üzerinde ayrıntılı durulmuştur. Bunun yanında ele alınan ibadetlerin sosyal yardımlaşmaya bakan yönü ve bu ibadetlerin sosyal yardımlaşmaya katkısı incelenmiştir. Detaylı olmasa da bu ibadetlerin kişinin manevi ve ruhî yaşantısında sağladığı faydalara da değinilmiştirÖğe Cumhuriyet dönemi sonrası tecvid ve kıraat alanında ilmi çalışmalar; İsmail Karaçam örneği(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-07-20) Aksoy, Sümeyye; Bayraktutan, Osmanİsmail Karaçam, Kur’ân ilimlerine ait yazmış olduğu çeşitli eserlerle aynı zamanda kıraat alanında yapmış olduğu akademik çalışmalarla alanında önemli bir yer edinmiş kıymetli bir ilim adamıdır. Bu çalışmada Türkiye’de kıraat ve tecvid alanında Cumhuriyet sonrası yapılan ilmi çalışmalarla canlı bir örnek olan Kur’ân hafızı, müellif saygıdeğer bir akademisyen olan İsmail Karaçam’ın hayatı, eserleri, sempozyum ve makaleleri ve alanında yaptığı diğer çalışmaları kaleme alınmıştır. Ayrıca Karaçam’ın kendinden sonraki nesle öncülük ettiği, Üniversitelerde ve Kur’ân eğitimi verilen kurumlarda başucu kaynak olan Kıraat ve Tecvid ilmi ile ilgili yazmış olduğu iki önemli eseri tahlil edilerek bilgiler verilmiştir. Bu bilgiler aktarılırken bazı konular hakkında bu alanda çalışma yapan akademisyenlerin ihtilaf ve farklı görüşleri de açıklamalara eklenmiştir.Öğe Maryânâ Marrâş'ın modern Arap edebiyatındaki yeri ve önemi(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-12-26) Soysal, Mariye; Şimşek, ŞahinMaryânâ Marrâş, modern dönemde Arap reformistlerinin öncülerindendir. Özellikle yaşadığı 1848/1919 tarihleri de ortak mirasımız Osmanlı Devleti açısından önemli olayların olduğu zamana denk gelmektedir. Maryânâ, Avrupa seyahatinde gördüğü edebiyat salonlarından etkilenip sonrasında Halep’e döndüğünde evinde bir edebiyat salonu kurararak, ortadoğuda edebi salon geleneğini yeniden canlandırmıştır. Böylece klasik dönemde var olan fakat zamanla kaybolan bir geleneği yeniden ortaya çıkarmıştır. Toplumun kültür, eğitim, bilim ve sanat alanlarında gelişmesini istemiştir. Gazete ve dergilerde yazılar yazan Maryânâ‘nın yaptığı çalışmalarla Arap Edebiyatına olan katkısı önemlidir. Maryânâ’nın bir gazetede yazı yazan ilk Arap kadın olması onu özel kılmaktadır. Maryânâ’nın aile bireyleri de Halep aydınlanma hareketine katkıda bulunan kişilerdir. Babası yaptığı bir çalışmayla mezhep kavgalarını yatıştırmaya çalışmış, ağabeyi Fransîs Marrâş ise yazdığı yazılarla aydınlanma hareketlerine destek olmuştur. Yaşadığı dönemde birçok kadının sahip olamadığı eğitim imkanına sahip olan Maryânâ, kaleme aldığı eserlerle kadınların haklarını savunmuş ve onların eğitim almaları gerektiğini söylemiştir. Batı kültürünü tanıması onun hayatını şekillendirmesi noktasında önemlidir. Maryânâ’nın Bint Fikr adıyla Beyrut‘ta basılan, şiirlerinden oluşan bir divanı vardır. Şiirlerinde bazı devlet adamlarını öven Maryânâ’nın, Sultan II. Abdulhamit’e yazdığı şiir divanının basılma iznini kolaylaştırmıştır. Mersiye tarzındaki şiirlerinde Cahiliye şairi Hansâ’dan etkilendiğini görmekteyiz. En önemli mersiyesi kardeşi Fransîs Marrâş için yazdığı ve türünün başyapıtlarından kabul edilen mersiyedir. Maryânâ Marrâş, zamanının diğer Halep kadınları gibi, İbnu’l-Farid’in (ö.1181) ve gazel şairi Ömer b. Ebû Rebîa’nın (ö. 711-712) şiirlerini de ezberlemiş ve onlardan etkilenmiştir. Ayrıca Fransız romantik şiirine ilgisi vardır. Maryânâ’nın eserlerinde daha çok didaktik ve lirik bir üslûp görmekteyiz. Çalışmalarının ana temasını ise kadınlara yönelik çağrıları oluşturmaktadır. Kendi döneminde gördüğü yanlışları eleştiren Maryânâ’nın fikirleri Halep şehrinin sınırlarını aşıp, diğer Arap şehirlerinde yayılmıştır. Maryânâ Marrâş, Hristiyan kökenli bir aileden geldiği ve kendisi de Hristiyan olduğu için çalışmamızın genelinde üzerinde durduğumuz hususlar daha çok o dönemde halkının büyük çoğunluğu müslüman olan Halep’teki Hristiyan azınlıkla alakalıdır.Öğe Simultane çevirinin doğuşu Türkiye’de gelişim süreci ve Arap dilinde kullanımı(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-16) Ayral, Besiye; Akreş, Hasanİnsanlar arasındaki etkileşimin en küçük yapı taşı olan dil insanlar arasındaki iletişimi sağlayan bir anlaşma sistemidir. Geçmişten günümüze kadar farklı dilleri konuşan insanların iletişim sağlayabilmesi çeviri ile mümkün olmuştur. Yıllar boyunca çeviri öneminden bir şey kaybetmemiş, aksine her geçen gün daha da küreselleşen dünya beraberinde toplumlar arasındaki iletişim ve etkileşiminin daha da artmasına neden olmuştur. Bu çalışma, bir konuşmacının söylediklerini aynı anda başka bir dile çeviren sözlü çeviri yöntemlerinden biri olan simultane çevirinin tarihini, nasıl ortaya çıktığını, Nürnberg mahkemelerinde nasıl kullanıldığını, mahkeme sırasında yaşanan problemleri bize detaylı bir şekilde göstermektedir. Mahkeme ile birlikte önemi net bir şekilde kavranan bu çeviri türünün Türkiye’deki gelişim süreci anlatılmış istenen seviyede gelişmeme sebepleri ele alınmış ve gelişmesi için önerilerde bulunulmuştur. Bu çalışma üniversitelerde bulunan mütercim-tercümanlık bölümü öğrencileri için bir rehber kitap niteliğindedir. Çalışmanın son bölümünde Arap dilinde kullanımına değinilmiş bu kapsamda Arap dili yapısal özellikleri incelenmiştir.Öğe İslâmî dönemde Hz. Peygamber’e ilk methiyeler(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-06) Tofan, Giyasettin; Suzan, YahyaHz. Peygamber’i sevmeyi, Allah’ı ve dinini sevmenin bir parçası olarak gören tasavvuf ehli başta olmak üzere pek çok kişi, pek çok yerde ve pek çok dönemde Hz. Peygamber’e övgülerin yapıldığı şiirler nazmetmiştir. Bu tür övgülerin tarihsel süreci Hz. Peygamber henüz hayatta iken başlamıştır. Hz. Peygamber’in yanında saf tutan Müslüman şairler, gerek Hz. Peygamber’i sevmeleri ve onun karakterine hayranlık duymaları, gerekse onu ve İslam dinini savunma gayesini taşımaları sebebiyle Hz. Peygamber’e övgü içerikli şiirler nazmetmişlerdir. Bunların başında Hassân b. Sâbit, Abdullâh b. Revâha ve Ka‘b b. Mâlik gelmiştir. Söz konusu şairlerin şiirlerin üzerine birtakım çalışmalar olmasına rağmen, hayatlarının ve Hz. Peygamber ile ilgili övgü şiirlerinin birlikte ele alındığı müstakil bir çalışma söz konusu olmamıştır. Bu eksiklikten yola çıkarak yaptığımız çalışma üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde şairlerin yaşadıkları câhiliye ve Sadru’l-İslâm dönemlerinin siyasi, sosyal ve edebi durumları ele alınmıştır. İkinci bölümde söz konusu Peygamber şairlerinin hayatlarına ve edebi kişiliklerine yer verilmiştir. Üçüncü bölümde de bu şairlerin nazmettikleri Peygamber methiyelerinin muhtevası incelenmiştir.Öğe Yusuf el- Karadâvî’nin kadınlara ilişkin görüşleri(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-16) Akcan, Hatice Kübra; Eşit, Yusufİslâm dünyası, her devirde çağın getirdiği sorunlara çözümler üretebilecek donanıma sahip fakîh ve müctehidler yetiştirmiştir. Bu durum asırlar boyu devam etmiştir ve son yüzyılda da birçok fıkıh âlimi bu anlamda yetişmiştir. Bu fakîhlerden biri de çözümlerinde toplumun maslahatını esas alan, Kur’ân ve sünnete bağlılığıyla İslâm âleminde önemli bir yer edinen Yusuf el-Karadâvî’dir. Karadâvî, teysir çerçevesinde fetvalar vermiş, zaman zaman ictihadî faaliyetlerde bulunmuştur. Meselelere yaklaşımıyla topluma yön vermiş aynı zamanda bazı muhtemel sıkıntıların önüne geçmiştir. Fıkıh, fıkıh tarihi ve fıkıh usûlü alanında derinleşmiş olsa da hadis, akîde, tefsir, İslâm kültürü ve felsefesi gibi birçok farklı alanda da söz sahibi olmuştur. İslâmî ilimlerin birçok alanında görüş beyan etmesinin yanında kadınlarla ilgili meselelere de kayıtsız kalmamıştır. Müslüman kadının özel hayatına dair pek çok sorunu gündemine alan Karadâvî, kadın ve din üzerine önemli mülahazalarda bulunmuş, ibadet, aile, sosyal hayata yönelik birçok güncel meseleyi fıkhî açıdan ele almıştır. Üç bölümden oluşan bu çalışmadaki gaye, Karadâvî’nin kadınlarla ilgili ibadet, aile ve sosyal hayata yönelik hükümlere ilişkin görüşlerini delilleriyle birlikte incelemek ve geleneksel fıkıh ekollerine dair konumunu tespit etmektir. Ayrıca günümüz İslâm hukukçularının yorumlarına da bazı bölümlerde değinilerek üç çeşit başlığın aynı düzlemde mukayesesi hedeflenmiştir. Çalışma sonucunda Karadâvî’nin tek bir mezhebe bağlı kalmadan, çözüm odaklı ictihadî hükümlerde bulunduğu ve tercihlerinin teoriden ziyade pratiğe dönük olduğu gözlemlenmiştir.Öğe Hadis rivayetleri ve transhümanizm düşüncesi(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-08-21) Tanrıverdi, Hüseyin; Eraslan, Abdulvasıfİnsanoğlunun doğasında var olan uzun yaşam ve nihayetinde ölümsüzlük arzusu, semavi dinlerin ahiret vaadi olmasına rağmen bu dünyada bunu elde etmeye çalışan birtakım gruplar ve akımlar olmuştur. Bunlardan bir tanesi de transhümanizimdir. 20. yüzyıl ortalarında çıkan ve 21. yüzyılda bir meydan okuma haline gelen transhümanizm akımı, dini ilgilendiren saha içerisine dahil olmuş ve yaratıcının insana ahirette vadettiği ölümsüzlük vasfını bu dünyada insana entegre etmeye çalışmıştır. İnsanı yaratılış itibariyle eksik ve kusurlu gören transhümanizm, insan neslinin ıslahına yönelik çalışmalar yürüterek bilim ve teknoloji sayesinde sağlıklı ve uzun bir yaşam ve nihayetinde ölümsüzlüğü elde etmeye çalışmaktadır. Biz de bu çalışmada hadis rivayetlerinde bahse konu olan ruhun ölümsüzlüğünü transhümanizmin ölümsüzlük vaadi bağlamında ele almaya çalıştık. Bunun yanında rivayetlerde geçen ve insan ömrünün uzamasına vesile olan birtakım ameller ile sağlıklı beslenme, koruyucu tıp, kader, rızık, ecel ve dua ile ilgili rivayetleri transhümanizmin uzun yaşam vaadi bağlamında değerlendirmeye çalıştık. Her ne kadar transhümanizmin ruhu inkâr ettiği söylenilse de dolaylı olarak ruh olgusuna temas ettiğini görmekteyiz. Bunu bazen insana canlılığını veren bir enerji bazen de insanın yönelim ve karakterini ifade eden bir zihin veya bilinç olarak tanımladıklarını görmekteyiz. Metafizik alanın konusu olan ruh, insanın kişiliğini, ahlaki ve hukuki yönünü, irade, seçme ve seçilme özgürlüğünü sağlayan bir cevher olmasının yanında insanın biyolojisinde bulunan kan, beyin ve diğer organların çalışmasını sağlayan fiziksel bir gücünün de olduğu göz ardı edilmemelidir.Öğe Hasan Tahsin Feyizli'nin hayatı, eserleri, Kur’an-ı Kerim ve kıraat ilmindeki yeri(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-03-12) Bozkır, Hilal; Bayraktutan, OsmanKur'an-ı Kerim, Allah c.c tarafından insanlara hidayet kaynağı olarak gönderilen yüce bir kitaptır. Bu kutsal kitap, Cebrail aracılığıyla Hz. Peygamber'e nazil olmuş olup, hem manen hem de lazfi yönüyle titizlikle okunmasına özen gösterilmiştir. Bu bağlamda kıraat ilmi ortaya çıkmış ve birçok değerli âlimin rehberliğinde o dönemden günümüze kadar süregelmiştir. Bu değerli âlimlerden biri olan Hasan Tahsin Feyizli, çeşitli alanlarda verdiği eserlerle öne çıkmış, özellikle Kur'an-ı Kerim meal ve kıraat ilmi konularında gerçekleştirdiği çalışmalarla alanında önemli bir konum elde etmiştir. Bu çalışmada, Türkiye'deki kıraat ilmi çalışmalarına canlı bir örnek teşkil eden Hasan Tahsin Feyizli'nin hayatı, eserleri, kıraat ilmine olan katkısı ve elektrik mühendisliği alanındaki diğer çalışmaları, detaylı bir şekilde incelenmiştir. Hasan Tahsin Feyizli'nin hayatı hakkında mevcut bir inceleme bulunmaması bizi bu araştırmayı gerçekleştirmeye yönlendirmiştir. Genellikle değerli âlimlerin hayatlarıyla ilgili çalışmaların vefatlarından sonra yapıldığı bilinen bir durumdur. Bu bağlamda, Feyizli'nin kendi yaşamından daha kesin bilgiler edinmek ve hatıralarına ışık tutmak, daha sağlıklı ve mantıklı bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir.Öğe Eymen Rüşdî Süveyd’in kıraat ilmindeki yeri ve et-Tecvidu’l- Musavvar adlı eserinin tahlili(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-03-24) Kandemir, Abdullah; Bayraktutan, OsmanGünümüz kıraât alanında meşhur olan Eymen Süveyd’in kıraât ilmindeki yerini ve et-Tecvidu’l-musavvar adlı eserini konu edinen bu çalışma giriş ve sonuç dışında iki ana bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde araştırmanın konusu, amacı, kullanılan yöntemler ve kaynaklar ele alınmıştır. Birinci bölümde Eymen Süveyd’in yaşadığı dönemin siyasi ve ilmî durumu, şahsi hayatı ve ilmî kişiliği, hocaları ve öğrencileri ele alınmıştır. Ayrıca akademik çalışmaları ve kıraât alanında yazmış olduğu eserlerinden bahsedilmiştir. İkinci bölümde Eymen Süveyd’in tecvid alanında yazmış olduğu ve günümüzde 21 farklı dile tercüme edilen et-Tecvidu’l-musavvar adlı eserinin genel tanıtımı yapılmış daha sonra eserin muhtevası ve kıraât ilmine katkısı incelenmiştir. Çalışmanın sonucunda ise Eymen Süveyd’in ve et-Tecvidu’l-musavvar adlı eserinin kıraât alanında ve tecvid ilminde önemli bir yere sahip olduğu gösterilmeye çalışılmıştır.Öğe Endülüslü Hafsa er-Rekûniyye ve şiirleri(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-03-13) Çabuk Turğut, Merve Nur; Suzan, YahyaMüslümanların İspanya’yı fethinden sonra kurulan Endülüs Devleti, yaklaşık sekiz asır ayakta kalan bir devlettir. Bu devlet, doğu ve batı medeniyetlerinin harmanlandığı zengin bir kültürel miras bırakmıştır. Endülüs’ün, sosyal ve siyasi yapısı, farklı etnik grupları bünyesinde barındırması sebebiyle burada pek çok alim, edebiyatçı, filozof ve şair yetişmiştir. Böylece Endülüs, bilim, sanat, mimari ve edebi alanlarda büyük bir medeniyete sahip olmuştur. Ancak, Endülüs Arap edebiyatı Doğu’da geç bir dönemde araştırıldığı gibi ülkemizde de erken sayılamayacak bir dönemde incelenmiştir. Türkiye’de hala Endülüs Arap edebiyatı ile ilgili yeterince çalışma bulunmamaktadır. Endülüs’te yaşamış kadın şairlerin ve şiirlerinin literatürdeki azlığı, Endülüslü kadın şair Hafsa er-Rekûniyye’yi (ö. 586/1190) araştırmamıza vesile olmuştur. Hafsa, hicri 6. yüzyıl şairlerinden olup, şiirsel yetkinliğiyle ve hattatlığıyla kendini geliştirmiş bir şairdir. Hafsa, Gırnata’daki diğer kadın şairler arasından güzelliğiyle, asaletiyle, cesaretiyle, kültürel ve edebi birikimiyle sivrilmiştir. Soylu, varlıklı ve diplomat bir aileden geldiği için şiirlerini yazarken cüretkar davranmıştır. Nitekim o, toplumsal normların dışına çıkan karakteriyle ve yazdığı şiirleriyle kendine has bir kişiliktir. Bu sebeple çalışmamızın ana hatlarını Hafsa er-Rekûniyye ve şiirleri oluşturmuştur. Hafsa er-Rekûniyye’nin hayatı, edebi ve siyasi kişiliği ile şiirleri belli bir tasnife tabii tutulmuştur. Şiirleri türlere ayrılmış ve incelenmiştir.Öğe Cami, medrese ve Kur’ân kurslarının Kur’ân-ı Kerîm eğitimi açısından incelenmesi (Mardin örneği)(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-10-07) Öztemel, Turan; Bayraktutan, OsmanÇok dinli toplum yapısıyla Mardin İli, birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Şehre hâkim olan her güç ve devlet bu topraklarda kendilerinden, inançlarından, mimari yapılarından, kültürlerinden izler bırakmışlardır. Mezopotamya Ovası’na bakan bir yamaçta kurulan şehir, ticaret için de transit bir konumdadır. Mardin bölgesinin kendisine has coğrafik yapısı ve kayaç türleri sayesinde mimari yapı da taşlar üzerinden şekillenmiştir. Her beylik veya devlet bu şehir üzerinde kendilerine has karakteristik özellikler taşıyan yapılar bırakmışlardır. Taşlara yansıyan mimari yapılardaki sanatsal motif ve süslemeler, yaptıran devleti de bir nevi açığa çıkarmaktadır. Bu haliyle Mardin ili âdeta bir açık hava müzesi gibi, farklı farklı medeniyetlerden estetik değerleri ve tarihsel geçmişleri oldukça gerilere dayanan eşsiz eserler sergilemektedir. Kendisine has bir çehreyle, her ne kadar bozulmalara maruz kalsa da, günümüze kadar varlık sahası bulmuş nadide eserlerle orijinal yapısını korumaktadır. Mardin İli geçmişten günümüze eğitim-öğretim faaliyetleri itibariyle de önemli bir merkez olmuştur. Eski devletlerin hâkimiyetinde medreselerde eğitim faaliyetleri yürütülmüş, günümüzde de hâlâ klasik Doğu-Güneydoğu medreseleri sayesinde dinî eğitim faaliyetleri yürütülmektedir. Ufak farklılıklar barındırsa da bu medreselerin ders işleme usul kaideleri aynıdır. Yine az oranda değişen dünya şartları karşısında sistemsel bazı ekleme-çıkarmalar yaşansa da hâlâ o özgün yapılarını koruduğu söylenebilir. Çalışmamız Mardin İlinin medrese ve camilerinde devam eden ilmi gelenek içerisinde Kur’ân-ı Kerim ve kırâat derslerinin yeri ve mahiyeti hakkında elde edilen verileri kayıt altına almak ümidiyle gerçekleştirilmiştir. Mülakat, betimsel analiz, katılımcı teyidi ve gözlem tekniklerinin kullanıldığı bu çalışmamızda, elde edilen veriler ve ses kayıtları analiz edildikten sonra tarafsız, olduğu gibi ve akademik üslup ile yazıya aktarılmıştır.Öğe Semantik açıdan kırâatlerde lahn ve teganni kavramları(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-09-08) Şeker, Muhammet Sait; Bayraktutan, OsmanArap toplumu İslâmi fetihler sonucu farklı kültürlerle etkileşime girmiştir. Bu etkileşim sonucu dilde ve kırâatte hatalar kaçınılmaz olmuştur. Kırâat alanında gerçekleşen bu hatalar genel anlamda lahn olarak isimlendirilse de bu kavram; lehçe, imalı konuşma, zekâ, teganni gibi birçok manaya gelmektedir. Teganni ise, kültürlerin ve hayatın vazgeçilmez bir gerçeği olan mûsikinin kırâat alanında karşılığı olmuştur. Tarihi süreç içerisinde kırâatte teganni tartışmalarının devam etmesi, kavramın öneminin artmasına sebep olmuştur. Çalışmaya konu olan lahn ve teganni kavramları, makro düzeyde birçok alanı ilgilendirmekle beraber mikro düzeyde kırâat alanında kullanılan iki önemli kavramdır. Anlam yönünden birbirleri ile ilişkili olan lahn ve teganni kavramlarının doğru anlaşılması, kavramlarla ilişkili olan bazı ihtilafların da çözümüne katkı sağlayacaktır. Çalışmanın amacı; kavramların anlam değerlerinin ortaya çıkarılması ve bu kavramların anlamlandırılma sorunları sebebiyle ortaya çıkan ihtilaflara çözüm üretilmesidir. Çalışmada semantik analiz yöntemi kullanılarak kavramların etimolojik tahlili ile çekirdek yapısı belirlendi. Etimolojik tahlili yapılan kavramların tarihi süreç içerisinde geçirdikleri anlam farklılıkları, her dönemin beyit ve rivâyetleri üzerinden incelendi. Kelimelerin muhtelif ve ilişkili anlamları semantik analiz yöntemi çerçevesinde şekillendirilerek değeri ortaya konuldu. Tüm bu süreçlerden sonra kavramlara verilebilecek en doğru anlamlar değerlendirildi. Bahsedilen yöntem ile birinci bölümde lahn kavramı, ikinci bölümde teganni ve kırâatte teganni sorunsalı işlendi. Aynı zamanda birbirleri ile ilişkili olan lahn ve teganni arasındaki anlam ilişkisi de belirlenmiş oldu.Öğe Molla Ali Turgay ve “Nura İmânê Ji Tefsîra Kur’an’ê” Tefsîri(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-05-23) Kılıç, Sümeyya; Aydın, ŞükrüYüce Allah insanlara akıl vermek, onlara hakkı anlatmak için peygamberler ve onlar vasıtasıyla kutsal kitaplar göndermek suretiyle, onları diğer varlıklar arasında üstün bir derecede yaratmıştır. Allah’ın insanlara gönderdiği son peygamber Hz. Muhammed (sav.) ve onun vasıtasıyla gönderdiği Kur’an-ı Kerim de son kutsal kitaptır. İslam dininin temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim, evrensel bir kitap olup tüm insanlar için toplumsal uzlaşı ve barışın yolunu göstermektedir. Dolayısıyla onu çok iyi anlamak gerekir. Bu gaye ile İslam tarihi boyunca çeşitli dillerde çok sayıda tefsir kitapları yazılmıştır. Son asırlarda Kürt dili ile de Kur’an-ı Kerim mealleri ve tefsir kitapları yazılmaya başlamış ve bu yazım faaliyeti devam etmektedir. Kendi ifadesiyle Molla Ali b. Ahmed el-Ğursi/Molla Ali Turgay da Arap harfleriyle 2 ciltlik Kürtçe bir tefsir kitabı yazmıştır. Molla Ali Turgay 01.07.1924 tarihinde Mardin ilinin Kızıltepe ilçesine bağlı Ğurs vadisinde bulunan Üzeyir köyünde (Ulu köy) dünyaya gelmiştir. Babası, Üzeyir köyünü kuran Üzeyir ağanın torunlarından Ahmet Turgay’dır. Üzeyir köyü, cennet misali Ğurs vadisinin üst tarafındadır. Molla Ali Turgay’ın annesi, cevzat/Cevizli köyünden Bozo ağanın oğlu Hacı Bekir’in kızı Huriye’dir. Üzeyir ağanın torunlarından Şeref’in torunu Ömer Turgay'ın kızı Zerife ile evlenen Ali Turgay’ın bu evlilikten üç kızı ve yedi oğlu dünyaya gelmiştir. Molla Ali Turgay, “Muhtasaru’t-Temcîd Şerhu Cevhereti’t-Tevhîd” adlı kitabının başında kendisini “Molla Ali b. Ahmed el-Ğursî” diye tanıtmıştır. Bu nedenle isim tekrarlarında kendisini “Ğursî” lakabı ile kaydetmiş bulunuyoruz. Ğursî, zamanında Türkiye ve Suriye’de meşhur pek çok hocadan ders alarak medrese eğitimini tamamlamıştır. O, başta ailesinden olmak üzere çok sayıda öğrenci yetiştirmiş, 12.08.2021 tarihinde vefat edene kadar eğitim, öğretim ve tebliğle meşgul olmuştur. Pek çok eser yazan Ğursî’nin en önemli eseri, 2 ciltten oluşan “Nura İmânê ji Tefsîra Kur’anê” adlı Kürtçe yazılmış tefsir kitabıdır. O, bu tesirinde Kur’an’ın ayetlerini birer birer tefsir etmiştir. Ğursî tefsirini, Kur’an’ı Kur’an, sünnet, rivayet, rey ve içtihat ile tefsir etmiştir. Yorumlarında fıkhi, edebi ve benzeri konulara, yer vermiştir. Ayrıca o, tefsirinde Kur’an kıssaları ve az da olsa irap konuları üzerinde durmuştur. Klasik medrese metoduyla Arap harfleri ve Kürtçe yazılmış bu tefsirin, akademik çalışmalara ve okuyuculara faydalı olacağı kanaatindeyiz.