Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı, Tez Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe İbn Bâbeşâz ve Şerhu’l-Mukaddimeti’l-Muhsibe adlı eseri(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-12-17) Kutluay, İhsan; Maral, CüneytBu çalışmada İbn Bâbeşâz el-Cevheri’nin hayatı ve Şerhu’l-mukaddimeti’l-Muhsibe adlı eseri incelenmiştir. Çoğunluğu nahiv alanında olmak üzere birçok eseri bulunan müellifin bu başarısında, kişisel gayreti ve yaşamış olduğu dönemdeki siyasi istikrarın neticesi olan ilmi atmosferin etkili olduğunu söylemek mümkündür. İbn Bâbeşâz, Mısır’da Fâtımîler döneminde yetişen nahiv âlimlerinden biridir. Yetiştirdiği öğrenciler ve kaleme aldığı eserler ile Arap Dili tarihinde önemli bir yer edinen İbn Bâbeşâz’ın en değerli eserlerinden birisi de Şerhu’l-mukaddimeti’l-Muhsibe adlı eseridir. Nahiv ilmine dair yazılmış olan bu eser, İbn Bâbeşâz’ın mukaddime adlı eserinin şerhidir. İbn Bâbeşâz, Şerhu’l-mukaddimeti’l-Muhsibe adlı eserinde geleneksel şerh yöntemini kullanmıştır. İzlediği metod, genel itibari ile şerhlerde uygulanan metottur. İbn Bâbeşâz, bu eserini “mezc” metodu ile kaleme almıştır. Bu metod sayesinde şerh ile metini birbirine karıştırmamıştır. İbn Bâbeşâz, on ana başlık altında incelediği bu eserinde Kur’ân-ı Kerim, Hadîs-i Şerîf ve şiir ile istişhâdta bulunmuştur. Bununla beraber herkes tarafından anlaşılabilen kolay örnekler de vermiştir. Müellif nahiv kurallarını temellendirmek için birincil ve ikincil derecede illetler kullanmış, fenkale üslubuna oldukça sık başvurmuştur. Bu çalışmada öncelikle İbn Bâbeşâz‘ın tanıtılması ve Şerhu’l-mukaddimeti’l-Muhsibe adlı eserinin incelenmesi hedeflenmiştir. Eserinde kullandığı yöntem, üslup ve kendine özgü veya tercihe dayalı görüşleri ele alınarak onun Arap gramerindeki konumunun ortaya konması amaçlanmıştır. Çalışmanın neticesinde müellifin, genel çerçevede Basra dil ekolünün özel çerçevede ise Sîbeveyh’in görüşlerini tercih ettiği tespit edilmiştir. Bununla birlikte İbn Bâbeşâz’ın, Şerhu’l-mukaddimeti’l-Muhsibe adlı eserinde çoğunlukla Basra dil ekolü ıstılahlarını tercih ettiği saptanmıştır. Müellifin az sayıda Küfe dil ekolü ıstılahı ve kendine özgü bazı ıstılahlar kullandığı görülmüştür.Öğe Şâtıbî’nin bid‘at anlayışı(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-11-20) Özdemir, Süleyman; Aslan, BedriBid‘at kavramı terim olarak “ dinde daha önce benzeri bulunmayıp sonradan ortaya çıkan (muhdes) şey” anlamına gelmektedir. Bid‘at kavramına sahabe döneminden bu yana çeşitli yorumlar yapılmış ve belli çerçeveler çizilmiştir. Kimi bu çerçeveyi geniş tutarken kimisi de bu çerçeveyi iyice daraltmıştır. Makasın bu kadar geniş olmasının sebebi konu ile ilgili farklı yorum ve yöntemlerin varlığıdır. Bu çalışmayla önemli ölçüde konuyu ele alan Ebû İshâk İbrâhîm b. Mûsâ b. Muhammed el-Lahmî eş-Şâtıbî el-Gırnâtî’ nin (ö.790/1388) bid‘at ile ilgili dağınık olan görüşleri bir araya toplanmış ve değerlendirilmiştir. Çalışmamız giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde çalışmamızın kapsam ve yöntemiyle birlikte İslam hukuk literatüründe bid‘at ile ilgili yapılmış klasik ve çağdaş dönemlerde ki eserlerle ilgili bilgi verdik. Birinci bölümde Endülüs’ün yetiştirmiş olduğu önemli alimlerden biri olan Şâtıbî’nin yetişmesinde önemli bir etken olan maddi ve manevi çevre, şahsiyeti, hocaları ve öğrencileri ele alınmıştır. Bunların bir semeresi olarak ortaya çıkan ve özellikle konuyla ilgili olan ‘el-İ’tisâm’ adlı eseri ile birlikte diğer eserlerini de tanıtmaya çalıştık. Bir başka alt başlıkla İslam hukuku çerçevesinde bid‘at kavramının sözlük ve ıstılahi anlamını, ortaya çıkışı ve sebeplerini, son olarak da bid‘atın taksimi ile ilgili bilgiler verilmiştir. İkinci bölümde ‘Şâtıbî’nin Bid‘at Anlayışı’ üst başlığı altında bid‘at kavramının tarifi ve içeriği, kavramın kötülenmesi ile ilgili delilleri, bid‘atın kısımları, kime bid‘atçı denilip denilemeyeceği, bid‘atçının günah dereceleri, bid‘atçıların dayanak olarak göstermiş oldukları istidlal kaynakları gibi konuyla ilgili bazı konular ele alınmıştır. Sonuç bölümünde ise Şâtıbî’nin görüş ve yöntemlerinin genel bir pörtfoyundan sonra konu ile ilgili kanaat ve önerilerimize de yer verdik.Öğe Yabancı dil olarak Arapça öğretim setlerinde kültür aktarımı: Ebced Arapça öğretim seti örneği(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-01-06) Taymur, Menekşe; Şimşek, Şahinİletişim, tarih boyunca insanlar, kabileler, toplum ve devletler arasında dinî, sosyal, kültürel ve ekonomik nedenlerle bir ihtiyaç olarak gerçekleşmiştir. Günümüze gelindiğinde bunlara ilave olarak insan-insan, insan-makine ve makine-insan iletişiminden bahsedebileceğimiz çok farklı iletişim boyutlarına ulaşıldığı görülmektedir. Sosyal bir varlık olarak yaratılan insan, daima diğer insanlarla iletişim kurma ihtiyacı hissetmiş ve bu ihtiyaç, en önemli iletişim aracı olan dil ile gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Bu da kabile ve milletlerin birbirlerinin dillerini öğrenme ve öğretme çabası ile ilgili faaliyetlerini ortaya çıkarmıştır. İslâmiyetin gelişi ve yeryüzünde yayılması ile birlikte Arapça, dünyada en çok konuşulan, öğrenilen ve öğretilen diller arasına girmiştir. Gerek Kur’an-ı Kerim’in ve dinimizin gerekleri olan ibadetlerimizin dili olması gerekse tarihî iz ve sınırlarımızın yeryüzünde birçok Arap coğrafyasını da içine alacak şekilde çok geniş sahalara yayılmış olması nedeniyle Arapça, ülkemizde de önemli bir yere sahip olmuştur. Türk-İslam tarihi boyunca Arapça yazı, bilim ve sanat dili olarak öğrenilmiş ve öğretilmiştir. Ülkemizde okullarda ve üniversitelerde Arapça öğretimine yönelik çalışmalar artarak devam etmektedir. Bu bağlamdaki eğitim ve öğretim faaliyetleri içerisinde Arapça öğretim ders kitapları, materyal ve müfredat programları geliştirilmekte, sürekli olarak güncellenmekte ve yenilenmektedir. Bir dilin iyi öğrenilebilmesinin en önemli koşullarından birisi de öğrenilen dilin kültürünün de iyi öğrenilmesi gerekliliğidir. Bu da dil öğretim kitap ve araçlarının o dile ait kültürü en doğru ve yerinde aktarabilecek şekilde hazırlanmasına ve kullanılmasına bağlıdır. Ülkemizde birçok üniversitenin ilahiyat / İslamî ilimler fakültelerinde, Arapça öğretiminde önemli bir yere sahip olan Ebced Öğretim Setinin kullanıldığı bilinmektedir. Çalışmada yabancı dil olarak Arapça öğretim setlerinde kültür aktarımı bağlamında Ebced Arapça Öğretim Seti örneği ele alınmıştır. Bu kapsamda dil, Arapça’nın önemi, yabancı dil olarak Arapça öğretimi, yabancı dil olarak Arapça öğretiminde kullanılan ders araçları, kültür, kültür kategorileri, dil-kültür ilişkisi, dil öğretiminde kültür aktarımı, yabancı dil olarak Arapça ders kitaplarında kültürün önemi konuları üzerinde durulmuş ardından dörder çilt ders ve çalışma kitaplarından oluşan Ebced Arapça Öğretim Setinde yer alan kültür öğeleri taranarak kategorilere ayrılmış ve her kategoride kültür öğelerinin aktarımı ile ilgili bulgulara değinilmiştir.Öğe Ebû Firâs el- Hamdânî ve şiirleri(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-01-09) Erdem, Esra; Suzan, YahyaHz. Muhammed’in vefatından (632) sonra, İslam dünyasını Hulefâ’yı Râşidin olan dört halife ve ardından da Emevîler (661-750) yönetmiştir. Ancak Emevî Devleti’ne karşı oluşan muhalefet gittikçe güçlenmiştir. Sonucunda Emevî Devleti yıkılmış ve yerine Abbâsî Devleti kurulmuştur. Adını Hz. Muhammed’in amcası Abbas’tan alan Abbâsîler İslam tarihinin dönüm noktalarından biri olup siyasi, idari, askeri ve ilmi sahalarda çok büyük değişiklikleri beraberinde getirmiştir. Abbâsî idari güçlerini kaybettikten sonra emirler özerk hareket etmeye başlamış ve hanedan kurmuşlardır. Hamdânîler bu tip emirlik hanedanının en önemlilerinden biridir. Hamdânîli komutan Ebû Firâs, büyük alimlerin meşhur şair ve katiplerin yaşadığı bir devirde, Seyfüddevle gibi ilim ve sanat hamisi bir emirin sarayında yetişmiş önemli şairlerden biridir. Ebû Firâs’ın kısa şiirleri, kasideleri ve hikmetli sözler ihtiva eden beyitleri zikre değer. Ebû Firâs’ın asıl şöhreti Bizans’taki esareti sırasında ele aldığı “Rûmiyyât”dan gelir. Ebû Firâs el-Hamdânî’nin hayatı edebi ve siyasi kişiliği ile şiirleri belli bir tasnife tabi tutulmuş ve incelenmiştir.Öğe Abdu’r-rezak Mustâfâ El-antakî’nin ve Ravdatü’l hakâik adlı eseri (İnceleme ve tahkik)(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-01-09) Elhalaf, Sadullah; Maral, CüneytBilim adamları, eski ve modern çağlarda Arapça ve onunla ilgili ilimler üzerine çalışmaya özen göstermişlerdir. Arap dilini, dil bilimleri ve anlam bilimleri olarak sınıflandırmışlardır. Arapça dilinin, şiir, nesir, nahiv ve sarf, gibi alanlarda zengin olması ve diğer ilimlerle sıkı ilişkisi bulunması, içeriğinin çeşitlenmesine sebep olmuştur. Bu da bu alana yönelenlere belirli alanlarda ihtisaslaşma düzeyinde çaba sarfetme fırsatı sunmuştur. Nitekim cümle dizaynını esas alan nahiv ilmi ile ilgili zengin içerikli eserlerin önemli bir yekuna ulaşması âlimleri bu ilmin belirli başlıklarını konu edinen eserlere yöneltmiştir. Edatlarla ilgili müstakil çalışmalar bu bağlamdaki çalışmalara örneklik teşkil etmektedir. Edatların tümünü ele alan eserlerin yanı sıra hususi olarak bazı edatları konu edinen eserlerde telif edilmiştir. “el-Lamat” başlığıyla sunulan ve elif ile lamı konu edinen eserler de bahsi geçen tarzda telif edilen eserlerdir. Öyle ki bu telif türü münferit düzeyde kalmayıp geleneksel bir yapıya bürünmüş çeşitli dönemlerde te’lif edilmiştir. Bu çalışmada söz konusu geleneğin bir parçası olan Abdu’r-Rezzâk Mustâfâ el-Antakî’nin “Ravdatü’l Hadâik” adlı eseri ele alınmıştır. Çalışma tahkik ve inceleme tarzında olup el-lamat literatüründe önemli bir yere sahip olan söz konusu eserin tozlu raflardan çıkarılıp Arap dili alanında çalışma yapanların istifadesine sunmayı hedeflemktedir. Çalışma bir giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde konun amacı, kapsamı ve önemi aktarılmıştır. Birinci bölümde nshvin tsrihsel seyri özetle aktarılmış el-lamât literatürü hakkında bilgiler aktarılmıştır. Ardından müellifin yaşadığ dönem kısaca aktarılmış, hayatı ve eserleri hakkında bilgiler sunulmuştur. Müellifin telif yöntemi eserde takip ettiği metot, irdelenmiştir. Ayrıca tahkikte izlenen yol da bu bölümde dile getirlmiştir. Sonuç başlığında elede edilen bulgular sıralanmıştır. İkinci bölümde ise eser çeşitli nüshalar eşliğinde tahkik edilmiştir.Öğe İhyâü Ulûmi’d-dîn adlı eserde geçen ibadetler fıkhının Şafiî mezhebinde tercih edilen görüşlerle mukayesesi(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-02-03) Türker, Esat Mert; Saltekin, Abdulbasıtİmam Gazzâlî’nin İslami ilimlerde yetkin olduğu su götürmez bir gerçektir. Mensubu olduğu Şafiî mezhebinde de haklı bir şöhrete sahiptir. Burada çalışmamızın amacı İmam Gazzâlî’nin mensubu olduğu Şafiî mezhebinin genel kabul gören görüşlerine ne derece mutabık kaldığını ve bu mezhebin görüşlerinden farklı düşündüğü hususların neler olduğunu tespit etmek olacaktır. Başta temizlik ile ilgili meseleler ele alınmıştır. Ardından namaz, zekât, oruç ve hac ibadetiyle ilgili meseleler karşılaştırmalı bir şekilde incelenmiştir. Yer yer farklılıklar belirtilerek ihtilaflı meseleler tespit edilmiştir. Son kısımda ise belli başlı ihtilaflar özet bir şekilde sunularak bir sonuca varılmıştır.Öğe Molla İlyâs Gürâni’nin Şerhu ‘avâmili’l-cürcânî adlı eseri (inceleme ve tahkik)(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-02-19) Bekleyici, Mehmet Şah; Maral, CüneytBu çalışma, 17. yüzyılda yaşamış büyük âlim ve mutasavvıf olan Şeyh Molla İlyas el-Gürânî'nin (ö.1138/1726), doğu medreselerinde ders kitabı olarak okutulan ‘‘Avâmil -i Cürcânî’ye yazmış olduğu şerhi hakkındadır. Ayet-i kerime, hadisi-şerif, arap şiiri ve gündelik hayata dair örnek şevâhidlerle zengin bir içeriğe sahiptir. Ayrıca bu eser, birçok yönden özellikle sarf ilmi kurallarını ihtiva etmesiyle ‘Avâmil-i Cürcânî’nin diğer şerhlerinden ayrılmaktadır. Çalışmanın giriş bölümünde çalışmanın önemi amacı ve yöntemi hakkında kısaca bilgi verildikten sonra Nahiv ilminin doğuşu ve ‘Avâmil’ geleneğinin tarihi seyri ile ilgili genel bilgiler verilmiştir. Birinci bölümde Molla İlyas el-Gürânî’nin hayatına ve eserlerine değinildikten sonra Şerhu ‘Avâmili’l-Cürcânî nüshalarının özellikleri, eserin ismi, muhtevasına ve şarih Molla İlyâs Gürâni’nin bu şerhinde izlemiş olduğu metoda yer verilmiştir. İkinci Bölümde eserin tahkikli metin versiyonu verilmiştir. Sonuç kısmında ise elde edilen bulgulara değinilmiştir.Öğe Şeyh Mahmud Zokaydî’nin “Şerh Alâ Diyâi Basîreti Kalbi’l-arûf Fi’t-tecvîd Ve’r-resm ve Farşi’l- Hurûf” adlı eseri bağlamında tecvide dair görüşleri(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-01-27) Bilgin Eşit, Zeynep; Bayraktutan, OsmanŞeyh Mahmud Zokaydî 1877 yılında Siird’in Halenze köyünde dünyaya gelmiş Zokayd medresisinde yetişmiş önemli simalardandır. Zokayd ilim ve irfan merkezi olarak Türkiye’nin dini yaşamına ciddi katkıları olan bir yerdir. Zokayd tekke ve medresesinde tedrisat, telifat ve irşadıyla Şeyh Mahmud Zokaydî’nin de şüphesiz katkısı bulunmaktadır. Zokayd’ın civar ilim merkezlerinden ayırıcı vasfı olarak tecvid gösterilebilir. Bu merkezde tecvid sadece uygulamalı bir ilim değil aynı zamanda telifatlara konu olmuştur. Dede Molla Halil es-Si‘irdî ile başlayan telifât daha sonraki nesiller tarafından devam ettirilmiştir. Bu noktada Şeyh Mahmud Zokaydî de dedesi Si‘irdî’nin tecvide dair telifatlarını hem tedris faaliyetine konu etmiş, hemde onun şerhini gözden geçirerek sadeleştirdiği iki risale kaleme almıştır. Çalışmamıza konu olan risalede Zokaydî, dedesi Si‘irdî gibi tecvitte İmam olarak Hafs’ı kabul etmekte, konuları onun kraatine göre işlemektedir. Tecvidin tanımı, hükmü, harflerin mahreç, sıfat, terkîk ve tefhim durumları, idğâm, tenvîn ve sakin nûnun halleri, ğunne, imâle, medler, zamir hâ’nın hükmü, vakıf ve ibtidâ risalede ele alınan konulardır.Öğe İlk dönem kader risâlelerinde cebrî düşünce: Ömer b. Abdülazîz ve Hasan b. Muhammed b. Hanefiyye örneği(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-09-24) Keleş, Mehmet Kadri; Uysal, EkremKelâm’da irâde ve özgürlük tartışmalarının birkaç temel mevzuya şâmil olduğu söylenebilir. Bunlar arasında bazen doğrudan bazen de dolaylı ilişkinin varlığı da görülmektedir. Bu konular kaza-kader, hüsün-kübûh/güzellik-çirkinlik ve bununla bağlantılı olarak kötülük problemidir. Genellikle insanın cebr veya ihtiyârına yönelik yaklaşımlar da kaza ve kader başlığı altında incelenir. Ancak Tanrı’nın irâde sıfatı bağlamında da bazen kulun irâdesinin ilâhî irâde karşısındaki konumu tartışıldığı için meselenin ilâhî sıfatlar özelinde de gündeme getirildiği vâkîdir. Buradan hareketle biz de tezimizi üç bölüme ayırıp birinci bölümde cebrî düşüncenin ortaya çıkmasında etkin rol oynayan temel sebepleri tespit etmeye çalıştık. Aynı bölümde tespit edilen bu sebeplerle birlikte Cebrîyyenin insanın özgürlüğü noktasındaki temel iddialarına da yer verdik. İkinci ve üçüncü bölümlerde de cebrî olarak addedilen Ömer b. Abdülazîz ve Hasan b. Muhammed b. Hanefiyye’nin ilgili konuda yazılmış risâlelerinin meseleyi tartışma biçimleri ve delilleri değerlendirdik ve bir sonuca gitmeye çalıştık. Hem Ömer b. Abdülazîz hem de Hasan b. Muhammed b. Hanefiyye cebrî olarak değerlendirilmelerine rağmen cebrîlikleri hakkında bazen farklı bir kategoriye gidilerek Ömer b. Abdülazîz’i ılımlı cebrî olarak değerlendirenler olmuştur. Ancak risâlenin bütünü dikkate alındığında onun da katı bir Cebrîyyeci olduğu söylenebilir. Ayrıca Hasan b. Muhammed ve Ömer b. Abdülaziz’in ikisi de bu cebrî düşünceleri savunurken iki farklı metodu kullanmışlardır. Ancak her ikisi de ayetleri sıkça delil olarak getirmekten geri durmamışlardır.Öğe Ebû Yûsuf’un cezâ hukûku ile ilgili görüşleri (Merğînânî’nin el-Hidâye adlı eseri bağlamında)(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-10-03) Olğun, İsmail; Saltekin, AbdulbasıtBu çalışmada, Merğînânî’nin Hidâye adlı eserinin hadler ve kısas bölümlerinde yer alan Ebû Yûsuf’a ait İslâm ceza hukuku ile ilgili görüşleri derlenmiştir. Tespit edilen görüşler diğer Hanefi kaynaklarından da taranıp delilleri ile birlikte verilmiştir. Ayrıca mezhep içerisindeki bunlara muhalif görüşlere de delilleriyle birlikte yer verilmiştir. Bu çalışma giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümü konunun önemi, amacı, sınırları ve metodunun yanı sıra Merğînânî’nin hayatı, eseri Hidâye ve görüşlerini derlediğimiz Ebû Yûsuf hakkındaki bilgileri içermektedir. Birinci bölümde hadler ve ta’zir konusunda Ebû Yûsuf’a ait olduğu tespit edilen görüşler belli başlıklar halinde ayrılıp aktarılmıştır. Ayrıca bu görüşler hakkındaki deliller ve varsa mezhep içerisindeki muhtelif görüşler de delilleriyle birlikte verilmiştir. İkinci bölümde kısas ve diyet bölümlerindeki Ebû Yûsuf’a ait görüşler derlenmiştir. Bu görüşler, diğer Hanefi kaynaklarından tespit edilebilen delilleri ve farklı görüşleriyle birlikte verilmiştir. Sonuç bölümünde ise çalışmanın kısa bir değerlendirmesi yapılıp elde edilen kazanımlar aktarılmıştır.Öğe Ben-i Ahmer Döneminde tasavvuf temalı Arap şiiri: Ebü’l Hasan eş-Şüşterî örneği(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-08-28) Yılmaz, Nurhan; Akreş, Hasanİslami fetihler ve batıya ilerleme sonucu kurulan Endülüs Emevî Devleti yaklaşık sekiz asır ayakta kalmış, birçok kültürün kaynaşmasına ve farklılıkların ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Bu zengin etkileşim kültürel, sosyal ve sanatsal etkiler oluşturmuştur. Sanatsal etkilerden biri olan şiirin alanını genişletmiş ve yeni olgular meydana getirmiştir. Bunca zenginliğin keşfedilmesi gerektiği halde Ben-i Ahmer Dönemi ve şairlerden Ebü’l Hasan eş-Şüşterî ile ilgili yeterli çalışma bulunmamaktadır. Endülüs’ün Ben-i Ahmer Dönemindeki tasavvuf olgusuna vakıf olmamızı sağlayacak bilgilerin azlığı, yaşanmış bu döneme ışık tutmaya ve sûfî şair Ebü’l Hasan eş-Şüşterî’yi araştırmamıza vesile olmuştur. Emevî Devleti’nin bilhassa son dönemi olan Ben-i Ahmer dönemindeki siyasi, ideolojik ve sosyal durumlarını araştırmak, tasavvuf olgusunu ve Arap edebiyatına katkılarını ele almayı hedefledik. Aynı zamanda sûfî şair Ebü’l Hasan eş-Şüşterî’nin hayatını, eserlerini ve tasavvufa olan katkısını anlatmayı amaçladık. Nitekim o, toplumsal normların dışına çıkmış ve hayranlık uyandırdığı kadar sert eleştirilere de maruz kalmış bir şairdir. Çalışmamızın ana konusu Ben-i Ahmer Döneminde tasavvufun şiire olan etkileri ve örnek olarak değerlendirebileceğimiz şair Ebü’l Hasan eş-Şüşterî’nin tasavvufi yaklaşımı ve şiirleridir. Ben-i Ahmer Dönemi genel hatları ve tarihsel süreciyle birlikte ele alınmış, sûfî şairler ile ilgili bilgi verilmiştir. Eş-Şüşterî’nin maruz kaldığı eleştirilerin ve hayranlığın sebepleri ele alınmış, şiirlerinin içeriği ve edebiyata tasavvufi zenginliğin kazandırdıkları değerlendirilmiştir.Öğe Arap çeviri tarihinde Süryanilerin rolü (Emevî – Abbâsî dönemi)(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-08-28) Özaydın. Tuba; Akreş, HasanSüryânîler, Arap çeviri tarihindeki rolleriyle İslam medeniyetinin entelektüel gelişimine büyük katkılarda bulunmuşlardır. Özellikle Emevî Döneminde başlayan çeviri faaliyetlerinde, Süryânîler, Yunan, İran ve diğer medeniyetlere ait eserlerin Arapçaya çevrilmesinde kritik bir rol oynamışlardır. Bu süreç, Arapların bilim, felsefe, tıp ve diğer alanlardaki bilgi birikimini artırmış ve İslam dünyasında büyük bir entelektüel uyanışa yol açmıştır. Süryânîlerin dil ve çeviri konusundaki becerileri, onların kültürel miraslarını ve bilgi birikimlerini Arapça konuşan dünyaya aktarmalarına olanak tanımış, böylece İslam Medeniyetinin temel yapı taşlarından biri olmuşlardır. Süryânîler, özellikle Cündişâpûr, Harran, İskenderiye gibi önemli kültür merkezlerinde aktif rol almışlardır. Bu merkezlerdeki bilimsel ve felsefi çalışmalar, Süryânîlerin aracılığıyla Arapça konuşan dünyaya aktarılmıştır. Süryânîlerin Yunan bilim ve felsefesine olan hakimiyetleri, bu bilgilerin Arapçaya doğru ve etkili bir şekilde çevrilmesini sağlamıştır. Bu çeviri faaliyetleri, sadece bilgi aktarımını sağlamakla kalmamış, aynı zamanda Arap dilinin ve bilimsel terminolojisinin gelişimine de katkıda bulunmuştur. Süryânîler, aynı zamanda İslam dünyasında çeviri faaliyetlerinin sistematik bir şekilde yürütülmesine öncülük etmişlerdir. Halid bin Yezid gibi önemli figürler, Süryânîlerin bilgi ve tecrübelerinden faydalanarak, çeviri faaliyetlerinin kurumsallaşmasına katkıda bulunmuşlardır. Bu dönemde yapılan çevriler, daha sonraki Abbâsîler döneminde zirveye ulaşan bilimsel ve kültürel gelişmelerin temelini oluşturmuştur. Süryânîlerin bu çabaları, İslam dünyasında bilimin ve düşüncenin yayılmasını sağlamış ve Arapların dünya bilim tarihine olan katkılarını artırmıştır.Öğe Kuzey Irakta kıraât eğitimi veren kurumlar (Nuru’l Hikme Eğitim ve Kültür Vakfı örneği)(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-09-05) Çiçek, İbrahim; Bayraktutan, OsmanKur’ân-ı Kerim nazil olmaya başladığı andan günümüze kadar insanlar, sure ve ayetlerin eşsiz nazmı ve güzelliği karşısında aciz kalmışlardır. Şairler ve edipler bu güzellik karşısında hayranlıklarını dile getirmekten kendilerini alamamışlardır. Kur’ân-ı Kerîm ve kıraâti Hz. Peygamber’den itibaren günümüze kadar kuşaktan kuşağa aktarılarak nakledilmiştir. Bu kuşakların en önemli halkasını ise Ashâb-ı Kirâm oluşturmuştur. Kur’ân ve kıraâtlerinin Hz. Peygamber’den sahih olarak nakledilmesinde çok sayıda kıraât âlimi, kurrâ, hafız ve hattatlar büyük gayretler göstermişlerdir. Tüm bunlara rağmen gerek ülkemizde gerekse de Arap dünyasında kimi çevrelerce sahih kıraâtlerin dışında yeni kıraâtler oluşturulmaya çalışılmakta ve tecvidin bidat olduğunu savunulmaktadır. Sahih kıraâtin Hz. Peygamberden geldiği şekli üzere muhafaza edilebilmesi ve uydurma/zayıf kıraâtlerin önüne geçilebilmesi için İslam dünyasının birçok bölgesinde kıraât medreseleri bulunmaktadır. Bu minvalde Kıraât tarihimizin önemli yapı taşlarından birini oluşturan medreselerden biri olan Nuru’l-Hikme Eğitim ve Kültür Vakfı yüksek lisans tezimize konu olacaktır. Sözü geçen vakıf tarihten gelen ilmi geleneği sürdürmesi ve yürütmekte olduğu eğitim programıyla toplum içerisinde sahih kıraâtlerin yaygınlaşmasını, sahih kıraâtlere sahip hafız ve kurrâların yetişmesini sağlamak, sahih kıraâtlerin muhafazasını ve sahih -sahih olmayan ayrımının doğru bir şekilde anlaşılmasını sağlayabilmeyi hedeflemektedir. Yapacağımız bu çalışma İslam dünyasının farklı bölgelerinin ortak paydası olan İslam ilim geleneğinin muhafazası adına yapmış olduğu çalışmaları bir nebzede olsa gözler önüne serecektir. Çalışmanın bilimsel proje olarak sunulması farklı bölgelerde yapılan kıraât çalışmalarını ortaya koyacağı anlamına geleceğinden, İslam ilim mirasının tek bir kaynaktan beslendiğini ortaya koyması açısından büyük bir önem arz etmektedir.Öğe Hatîb el-Bağdâdî’nin el-Fakîh ve’l-Mütefakkih adlı eseri doğrultusunda fıkıh usûlüne dair görüşleri(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-09-27) Yavuz, Gülsüm; Eşit, YusufBu çalışmada muhaddis kimliğiyle ön plana çıkan bir âlim olan Hatîb el-Bağdâdî’nin fıkıh usûlüne dair görüşleri ele alınmıştır. Şâfiî mezhebine mensup bir âlim olduğundan dolayı Bağdâdî’nin İmâm Şâfiî’nin usûl anlayışını sürdürüp sürdürmediği tespit edilmeye çalışılmıştır. Bağdâdî’nin fıkıh usûlüne yönelik görüşleri, bazı âlimlerle ara ara mukayese edilerek sunulmuştur. Bağdâdî’nin usûl düşüncesi el-Fakîh ve’l-Mütefakkih adlı eseri bağlamında ele alınmıştır.Öğe Mekkî b. Ebî Tâlib ve er-Ri’âye li-Tecvîdi’l-Kırâ’e ve Tahkîki Lafzi’t-Tilâve adlı eseri(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-08-05) Çabuk, Hasan Hüseyin; Bayraktutan, OsmanMekkî b. Ebi Tâlib (öl. 437/1045) dördüncü yüzyılın ortalarında Kayrevan’da dünyaya gelmiş, beşinci yüzyılın ortalarına yakın bir tarihte ise Kurtuba’da vefat etmiştir. Kendisi için muhtelif kaynaklarda el-Kaysî, el-Mukrî, el-Kayravânî, el-Endülüsî, el-Kurtubî, el-Mağribî gibi nispetler kullanılmıştır. Mekkî, ilim sevdalısı bir zat olup küçük yaşlarında ilim hayatına başlamıştır. İlk ilim yolculuğunu 13 yaşında Mısır’a yapmıştır. 25 yıl gibi bir süre zarfında muhtelif beldelerde farklı üstatlardan ilim tahsil etmiş ve nice talebeler yetiştirmiştir. Daha sonra Endülüs kırâat geleneğinin önde gelen âlimlerinden biri olmuştur. Mekkî, kırâat dışında diğer ulûm-u diniyyeyi de hazmetmiş ve bu alanlarda da birçok eser te’lif etmiş velûd bir şahsiyettir. İlmi, ahlakı, mütevazılıği ve mütedeyyin olması ile şöhret bulmuştur. er-Ri‛âye li-Tecvîdi’l-Kırâeti ve Tahkîki Lafzi’t-Tilâve adlı eseri, günümüze kadar ulaşan ilk sistematik tecvid eseri olarak kabul edilmektedir. Söz konusu eser yazıldığı devirden günümüze kadar tecvid alanında yazılmış çok değerli eserler arasında yer alır. Müellif, eserinde ara ara önceki ulemâdan bazılarının görüşlerine yer vermekle beraber daha ziyade kendi görüşünü yansıtmıştır. Onun bu tarzı eserinin kıymetini daha da artırmış ve eserin günümüze kadar yazılmış birçok tecvid kitabında kaynak eser olmasını sağlamıştır. Eser ayrıca 48 bâb, 34 fasıl ve “Şeddeli Harflerin Durumunu Beyan” başlığı altındaki 3 alt bâb’tan müteşekkildir.Öğe İslam hukukunda sosyal yardımlaşma(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-07-04) Ortakaya Büyükhan, Hilal; Aslan, Bedriİnsanoğlu fıtratı gereği sosyal bir varlıktır. Bu sebeple doğumundan ölümüne kadar etrafındaki insanlara ihtiyaç duyup onlarla beraber yaşamak durumundadır. Acz ve fakr sahibi olan insan her ihtiyacını bizzat karşılayamayacağı için etrafındaki insanların yardımına muhtaç olduğu gibi aynı yardımı başkalarından da esirgememesi gerekmektedir. Nitekim zor durumda olan insanların yardımına koşmak her Müslümanın görevi olduğu gibi aynı zamanda insani ve vicdani bir sorumluluktur. Bu sorumluluğun yerine getirildiği toplumlarda her kesimden olan insanlar daha huzurlu, insan ilişkileri daha sağlıklı ve karşılıklı güven ortamı daha yaygındır. Çünkü yardımlaşmanın yoğun olduğu toplumlarda kimsenin gözü başkasının malında olmayacaktır. Yardımlaşmanın sosyal katkılarından burada dile getirilmeyen başka yönlerinin olduğu da bir gerçektir. İslam dini bazı durumlarda zorunlu olarak bazı durumlarda gönüllü bir şekilde ama sürekli olarak yardımlaşma içerisinde bulunmamız için teşvikte bulunmaktadır. Çalışmada genel olarak malî ibadetlerin sosyal yönü ele alınmaya çalışılmıştır. Bu kapsamda yardımlaşmanın genel ve özel tanımı, İslam’da yardımlaşma, yardımlaşma ile ibadetlerin ilişkisi, zorunlu olan malî ibadetlerle zorunlu olmayan malî ibadetler üzerinde ayrıntılı durulmuştur. Bunun yanında ele alınan ibadetlerin sosyal yardımlaşmaya bakan yönü ve bu ibadetlerin sosyal yardımlaşmaya katkısı incelenmiştir. Detaylı olmasa da bu ibadetlerin kişinin manevi ve ruhî yaşantısında sağladığı faydalara da değinilmiştirÖğe Cumhuriyet dönemi sonrası tecvid ve kıraat alanında ilmi çalışmalar; İsmail Karaçam örneği(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-07-20) Aksoy, Sümeyye; Bayraktutan, Osmanİsmail Karaçam, Kur’ân ilimlerine ait yazmış olduğu çeşitli eserlerle aynı zamanda kıraat alanında yapmış olduğu akademik çalışmalarla alanında önemli bir yer edinmiş kıymetli bir ilim adamıdır. Bu çalışmada Türkiye’de kıraat ve tecvid alanında Cumhuriyet sonrası yapılan ilmi çalışmalarla canlı bir örnek olan Kur’ân hafızı, müellif saygıdeğer bir akademisyen olan İsmail Karaçam’ın hayatı, eserleri, sempozyum ve makaleleri ve alanında yaptığı diğer çalışmaları kaleme alınmıştır. Ayrıca Karaçam’ın kendinden sonraki nesle öncülük ettiği, Üniversitelerde ve Kur’ân eğitimi verilen kurumlarda başucu kaynak olan Kıraat ve Tecvid ilmi ile ilgili yazmış olduğu iki önemli eseri tahlil edilerek bilgiler verilmiştir. Bu bilgiler aktarılırken bazı konular hakkında bu alanda çalışma yapan akademisyenlerin ihtilaf ve farklı görüşleri de açıklamalara eklenmiştir.Öğe Maryânâ Marrâş'ın modern Arap edebiyatındaki yeri ve önemi(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-12-26) Soysal, Mariye; Şimşek, ŞahinMaryânâ Marrâş, modern dönemde Arap reformistlerinin öncülerindendir. Özellikle yaşadığı 1848/1919 tarihleri de ortak mirasımız Osmanlı Devleti açısından önemli olayların olduğu zamana denk gelmektedir. Maryânâ, Avrupa seyahatinde gördüğü edebiyat salonlarından etkilenip sonrasında Halep’e döndüğünde evinde bir edebiyat salonu kurararak, ortadoğuda edebi salon geleneğini yeniden canlandırmıştır. Böylece klasik dönemde var olan fakat zamanla kaybolan bir geleneği yeniden ortaya çıkarmıştır. Toplumun kültür, eğitim, bilim ve sanat alanlarında gelişmesini istemiştir. Gazete ve dergilerde yazılar yazan Maryânâ‘nın yaptığı çalışmalarla Arap Edebiyatına olan katkısı önemlidir. Maryânâ’nın bir gazetede yazı yazan ilk Arap kadın olması onu özel kılmaktadır. Maryânâ’nın aile bireyleri de Halep aydınlanma hareketine katkıda bulunan kişilerdir. Babası yaptığı bir çalışmayla mezhep kavgalarını yatıştırmaya çalışmış, ağabeyi Fransîs Marrâş ise yazdığı yazılarla aydınlanma hareketlerine destek olmuştur. Yaşadığı dönemde birçok kadının sahip olamadığı eğitim imkanına sahip olan Maryânâ, kaleme aldığı eserlerle kadınların haklarını savunmuş ve onların eğitim almaları gerektiğini söylemiştir. Batı kültürünü tanıması onun hayatını şekillendirmesi noktasında önemlidir. Maryânâ’nın Bint Fikr adıyla Beyrut‘ta basılan, şiirlerinden oluşan bir divanı vardır. Şiirlerinde bazı devlet adamlarını öven Maryânâ’nın, Sultan II. Abdulhamit’e yazdığı şiir divanının basılma iznini kolaylaştırmıştır. Mersiye tarzındaki şiirlerinde Cahiliye şairi Hansâ’dan etkilendiğini görmekteyiz. En önemli mersiyesi kardeşi Fransîs Marrâş için yazdığı ve türünün başyapıtlarından kabul edilen mersiyedir. Maryânâ Marrâş, zamanının diğer Halep kadınları gibi, İbnu’l-Farid’in (ö.1181) ve gazel şairi Ömer b. Ebû Rebîa’nın (ö. 711-712) şiirlerini de ezberlemiş ve onlardan etkilenmiştir. Ayrıca Fransız romantik şiirine ilgisi vardır. Maryânâ’nın eserlerinde daha çok didaktik ve lirik bir üslûp görmekteyiz. Çalışmalarının ana temasını ise kadınlara yönelik çağrıları oluşturmaktadır. Kendi döneminde gördüğü yanlışları eleştiren Maryânâ’nın fikirleri Halep şehrinin sınırlarını aşıp, diğer Arap şehirlerinde yayılmıştır. Maryânâ Marrâş, Hristiyan kökenli bir aileden geldiği ve kendisi de Hristiyan olduğu için çalışmamızın genelinde üzerinde durduğumuz hususlar daha çok o dönemde halkının büyük çoğunluğu müslüman olan Halep’teki Hristiyan azınlıkla alakalıdır.Öğe Simultane çevirinin doğuşu Türkiye’de gelişim süreci ve Arap dilinde kullanımı(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-16) Ayral, Besiye; Akreş, Hasanİnsanlar arasındaki etkileşimin en küçük yapı taşı olan dil insanlar arasındaki iletişimi sağlayan bir anlaşma sistemidir. Geçmişten günümüze kadar farklı dilleri konuşan insanların iletişim sağlayabilmesi çeviri ile mümkün olmuştur. Yıllar boyunca çeviri öneminden bir şey kaybetmemiş, aksine her geçen gün daha da küreselleşen dünya beraberinde toplumlar arasındaki iletişim ve etkileşiminin daha da artmasına neden olmuştur. Bu çalışma, bir konuşmacının söylediklerini aynı anda başka bir dile çeviren sözlü çeviri yöntemlerinden biri olan simultane çevirinin tarihini, nasıl ortaya çıktığını, Nürnberg mahkemelerinde nasıl kullanıldığını, mahkeme sırasında yaşanan problemleri bize detaylı bir şekilde göstermektedir. Mahkeme ile birlikte önemi net bir şekilde kavranan bu çeviri türünün Türkiye’deki gelişim süreci anlatılmış istenen seviyede gelişmeme sebepleri ele alınmış ve gelişmesi için önerilerde bulunulmuştur. Bu çalışma üniversitelerde bulunan mütercim-tercümanlık bölümü öğrencileri için bir rehber kitap niteliğindedir. Çalışmanın son bölümünde Arap dilinde kullanımına değinilmiş bu kapsamda Arap dili yapısal özellikleri incelenmiştir.Öğe İslâmî dönemde Hz. Peygamber’e ilk methiyeler(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-06) Tofan, Giyasettin; Suzan, YahyaHz. Peygamber’i sevmeyi, Allah’ı ve dinini sevmenin bir parçası olarak gören tasavvuf ehli başta olmak üzere pek çok kişi, pek çok yerde ve pek çok dönemde Hz. Peygamber’e övgülerin yapıldığı şiirler nazmetmiştir. Bu tür övgülerin tarihsel süreci Hz. Peygamber henüz hayatta iken başlamıştır. Hz. Peygamber’in yanında saf tutan Müslüman şairler, gerek Hz. Peygamber’i sevmeleri ve onun karakterine hayranlık duymaları, gerekse onu ve İslam dinini savunma gayesini taşımaları sebebiyle Hz. Peygamber’e övgü içerikli şiirler nazmetmişlerdir. Bunların başında Hassân b. Sâbit, Abdullâh b. Revâha ve Ka‘b b. Mâlik gelmiştir. Söz konusu şairlerin şiirlerin üzerine birtakım çalışmalar olmasına rağmen, hayatlarının ve Hz. Peygamber ile ilgili övgü şiirlerinin birlikte ele alındığı müstakil bir çalışma söz konusu olmamıştır. Bu eksiklikten yola çıkarak yaptığımız çalışma üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde şairlerin yaşadıkları câhiliye ve Sadru’l-İslâm dönemlerinin siyasi, sosyal ve edebi durumları ele alınmıştır. İkinci bölümde söz konusu Peygamber şairlerinin hayatlarına ve edebi kişiliklerine yer verilmiştir. Üçüncü bölümde de bu şairlerin nazmettikleri Peygamber methiyelerinin muhtevası incelenmiştir.