Cilt 5, Sayı 1
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Kitap değerlendirmesi: Cumhuriyet Türkiyesi'nde bir mesele olarak İslam 2(Batman Üniversitesi, 2021-06-01) Karagöz, Gül NihalTürkiye’nin zor dini problemlerle ve laiklik tartışmalarının yaşandığı kritik bir dönemde kaleme alınan bu eser üç bölümden oluşmaktadır. Bu ciltte yazar ismail Kara, tarihi irtibatları da hesaba katarak bilgiler vermiş, tarafların görüşlerini göz önünde bulundurarak tahlillerde bulunmuş, geleceği de hesaba katarak Türkiye merkezli değerlendirmeler yapmıştır. Uzun yıllar tartışılan laiklik meselesi farklı başlıklar ve yeni sorularla ele alınmaktadır. Ülkemizde tartışılan din eğitimi ve problemleri İmam Hatip Okulları, Din Dersleri ve İlahiyat Fakülteleri bağlamında detaylandırılmıştır. Kitapta yazar yeni sorular sorarak, var olan soruları geliştirerek değiştirmeyi, hiyerarşileri yeniden kurarak, üstü örtülenleri ortaya çıkarmayı amaçlamıştır.Öğe Vakıa Suresi 79. âyeti bağlamında abdestsiz olanların Mushafa dokunması ile taharet ilişkisi(Batman Üniversitesi, 2021-06-01) Geçit, Mehmet SeyidMushaf Allah’ın kelamını ihtiva ettiği için mukaddes bir kitaptır. Mukaddes olan bir kitaba mukaddes varlıkların dokunması gerekmektedir. Yapı itibariyle tâhir olan meleklerin dokunmalarında herhangi bir problemin olmadığı aşikârdır. Sonradan tuhr (pâklık) özelliğini kazananlar ise kendisinden istifade etmek istediklerinde mü’min olmaları kaydıyla, abdestli, hayız ve nifastan beri, cünüp olmama gibi şartları sağladıklarında Mushaf’a dokunabilirler. Kalp ve kalıpları necis olan müşrikler, kâfirler, ehl-i kitap ile Mü’min olmakla beraber abdestsiz olan, hayızlı ve nifaslı kadın, cünüp gibi maddî değil de manevî yönde kirli olanlar Mushaf’a dokunmaya layık değildirler. Mushaf’a dokunma konusunda günümüzde de bazı farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bu makalemizde müfessirler arasında vuku bulan görüş ayrılıkları ve Mushaf’a dokunmanın taharet/temizlikle olan ilişkisi ele alınacaktır.Öğe Derecik Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Medresesinde eğitim(Batman Üniversitesi, 2021-06-01) Can, Sedat; Musayev, İslamMevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Medresesi Seyda merkezli olup faaliyetini ona göre sürdürmektedir. Seyda merkezli medreseler medrese geleneğinden gelen ve halk arasında Seyda olarak bilinen kişiler tarafından kurulan ve ihtiyaçları Seyda’nın kendisi veya bölge halkı tarafından temin edilen eğitim kurumlarıdır. “Derecik Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Medresesinde Eğitim” isimli çalışmamız nitel bir araştırma olup, veriler nitel araştırma yöntemlerinden görüşme yoluyla elde edilmiştir. Çalışmanın teorik kısmının oluşturulması için konuyla ilgili yapılan çalışmalar taranmış ve değerlendirilmiştir. Araştırmanın temelini oluşturan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî medresesi tarihi, yapısı, işleyişi konusunda gerekli bilgiler için konuyla ilgili sorular hazırlanarak medrese ziyaret edilmiş, medrese müderrisleriyle mülakat yapılmıştır. Sorulan sorulara alınan cevaplar düzenli bir şekilde kayıt altına alınmıştır. Görüşme sonucu elde edilen veriler betimleme yoluyla sınıflandırılmış ve kategorize edilmiş, belli başlıklar altında sunulmuştur.Öğe Şark ulemalarından arif ve âlim bir şahsiyet: Ahlâkı’n-Nebevî Abdürrezzak Seydaoğulları el-Halelî(Batman Üniversitesi, 2021-06-01) Bilginer, Yahyaİnsanlık tarihiyle var olan mistik ve derûnî yönüyle düşünsel yaşamda farklı yansımalarıyla önemli bir yere sahip olan tasavvuf, mahiyeti itibariyle 10. Yüzyıldan sonra kültür, sanat ve edebiyat dünyamızın oluşumunda ve gelişiminde etkili olmaya başlamıştır. İslâm dünyasında bireyin nefsini terbiye ederek İlâhî aşka seyru süluk etmesinin çileli ancak bir o kadarda manevî lezzet veren tasavvuf, İslâm âleminde Kur’an ve Hadisler ışığında doğup gelişen rûhî ve mânevî hayat tarzıdır. Şüphesiz ki bu hayat tarzının oluşumunda İslâm âlim ve âriflerinin de çok önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu bağlamda makalede Şark Ulemaları arasında önemli yere sahip olan, tasavvuf yolunun yolcularına ilmi ve irfanıyla ışık tutan, Ebû ilim mahlaslı âlim, zâhid, âbid bir kişiliğe sahip olan Abdürrezzak (k.s) Hz.lerinin hayatı, ilme verdiği önem ve bölgedeki ilme etkileri ve katkıları ele alınacaktır. Yaptığımız çalışma ile ilgili daha önce herhangi bir çalışma olmamasından kaynaklı nitel veri toplama yöntemi kullanılarak derinlemesine mülakat yönteminden istifade edilmek suretiyle Abdürrezzak’ın doğum, temel aile yaşamı, ilim yolculukları ve eğitimine ilişkin temel bilgiler, dönem analizi çerçevesinde tasavvufi düşüncesinin oluşmasında etkili olan kişi ve olaylar, düşünce ve tasavvuf anlayışının takipçilerine düşünsel etkileri ortaya konulmaya çalışılacaktır.Öğe Anadolu topraklarında Farsça edebiyatın kökleri(Batman Üniversitesi, 2021-06-01) Çelik, RemziyeFarsça, tarih boyunca büyük bir medeniyet dili olarak özellikle de edebiyat alanında geniş bir coğrafyada etkili olmuş ve Türk edebiyatına derin izler bırakmıştır. Anadolu’nun, Türkler tarafından fethedilmesinden sonra iktisadi refahın, düşünce özgürlüğünün ve düzenli devlet idaresinin hâkim olduğu topraklarda Selçuklu sultan ve devlet adamlarının şairlere, din ve ilim insanlarına karşı saygılı, himayeci ve cömertçe tutumları Farsçanın ilerlemesine önemli rol oynamıştır. Farsçanın bu etkisi özellikle Selçuklu Dönemi’nde zirveye ulaşmış ve sonrasında Osmanlı Dönemi’nde gittikçe derinlik kazanmıştır. Bu çalışmada Anadolu topraklarında Farsça edebiyatın yaygınlaşmasını sağlayan İranlı şair, yazar ve arifleri, ayrıca tarihî seyir içerisinde bazı Türk devlet yöneticilerinin şiirlerini kısaca inceleyerek bazı önemli şiirleri tercümeleriyle sunmaya çalışacağız. Bu şiirler, Selçuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı hükümdarlarının edebî dünyasını yansıtmasının yanı sıra İran edebiyatının Anadolu topraklarında ne derece kabul gördüğünü ortaya koyması açısından da son derece önemlidir.Öğe Şûra Sûresi örnekleminde Kur’an’da belâgat(Batman Üniversitesi, 2021-06-01) Uzun, Rahmetullah; Keskin, Uğurİnsanda doğuştan bir meleke olarak var olan belâgat, sözün açık, net ve anlaşılır olmasıdır. Belâgat, aynı zamanda sözün uygun zaman ve mekânda söylenmesidir. Kur’an indiği dönemde Araplarda belâgat ileri düzeye ulaşmıştı. Araplar o dönemde belâgate çok önem veriyor ve bunu birbirlerine üstünlük aracı olarak kullanıyorlardı. Kabilelerin şairleri, onların adeta kahramanlarıydı ve halk üzerinde büyük etkileri vardı. Öyle ki şairler söyledikleri şiirleriyle savaşa ve barışa sebep olabiliyorlardı. Panayırlarda şiir yarışmaları düzenleniyor ve beğenilen şiirler Kâbe’nin duvarına asılıyordu. Belagatin zirvede olduğu bu dönemde Kur’an indi ve belagatiyle meydan okudu. Dönemin en iyi şairleri bile Kur’an’ın belâgati karşısında aciz kalmış ve hayretlerini gizleyememişlerdi. Kur’an’ı daha iyi anlamak ve Kur’an’daki bu eşsiz belâgatin inceliklerini ortaya çıkarmak için geçmişten günümüze kadar birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmada Kur’an’ın sûrelerinden biri olan Şûra Sûresindeki belâgat kavramları ve kullanımları ele alınmıştır. Ayrıca belâgat ilmi ve Şûra Sûresi hakkında kısaca bilgi verilmiş ve ayetlerde geçen edebi sanatlara değinilmiştir.Öğe Klasik eserlerde meâni ilmi(Batman Üniversitesi, 2021-06-01) Şarlat, Mehmet SıddıkBelağat ilmi, Arap dili ve edebiyatıyla ilgili ilimler arasında bağımsızlığına en geç kavuşan ilimdir. Gelişim süreci içerisinde farklı isimlendirmelerle taksim edilmiş ve en son şekliyle Meânî, Beyan ve Bedi’ olmak üzere üç kısma ayrılmıştır. Sözü yerinde ve zamanında, manası açık ve akıcı bir şekilde söyleme usul ve kaidelerini inceleyen ilim dalına Meânî ilmi denir. Bu nitelikteki sözü, açıklık ve kapalılık bakımından farklı anlatım biçimleriyle ifade etmenin kurallarını inceleyen ilim dalına Beyan ilmi denir. Meâni ve Beyan şartlarını taşıyan sözü güzelleştiren söz sanatlarından bahseden ilme ise Bedi’ ilmi denir. Bu makalede Meânî ilmiyle ilgili klasik kaynaklarda geçen önemli bilgilere yer verilip Meânî ilminin alt başlıkları ele alınacaktırÖğe Ebû Zer El-Gıfârî ve hadis rivayeti(Batman Üniversitesi, 2021-06-01) Bilgiç, Lokman; Agitoğlu, NurullahHadis rivayetinde Hz. Peygamber’e (sas) en yakın tabaka olan sahâbenin, takip eden nesillere nazaran ehemmiyeti inkâr edilemeyecek bir gerçektir. Bu kutlu nesil içerisinde hadis rivayetine hizmet eden önemli simalar bulunmaktadır. Bu isimlerden dikkat çeken biri Ebû Zer elGıfârî’dir. O, İslam ile müşerref olmadan önceki cahiliye yaşantısının aksine Müslüman olduktan sonra sahâbe arasında zühdü, takvası ve adaletten taviz vermeyen şahsiyetiyle dikkat çekmiş ve İslam tarihinde de Ebû Zer karakteri olarak bu hasletleri temsil etmiştir. Onun Resûlullah ile yakın iletişim dili ve hadis rivayetindeki hırsı yanında dönemin siyasi atmosferindeki çıkışları dikkat çekmektedir. Bu çalışmada onun hayatından önemli kesitler ile sünnet anlayışı, hadis rivayetindeki yeri ve çeşitli konu başlıklarındaki rivayetlerinin değerlendirilmesi yapılacaktır.Öğe Osmanlı kelâm geleneğinde İbn Kemâl ve Mehmed Birgivî(Batman Üniversitesi, 2021-06-01) Ünverdi, Mustafa; İlbaylı, ŞeymaBu çalışmanın amacı 16. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nin önemli âlimlerinden İbn Kemâl ve Mehmed Birgivî’nin İlahiyat, nübüvvet, semiyyat ve insan hakkındaki görüşlerini karşılaştırmalı biçimde ortaya koymaktır. İki âlimin görüşlerinin – imkânlar dâhilinde- kendi kaynaklarından incelendiği bu çalışmada, 16. Yüzyıl itibariyle ilmî çalışmaların ileri düzeyde olduğu görülmüştür. Bu asırda siyasi olarak yeni toprakların fethi, iç isyanlar ve Şiî propagandası öne çıkmıştır. 16. Yüzyıl Osman Devleti’nde İbn Kemâl ve İmam Birgivî dikkat çeken iki özgün isimdir. İbn Kemâl, felsefî tahlilleri ile Osmanlı kelâm geleneğinde felsefî kelâmın önemli temsilcisi durumundadır. Ayrıca devletin üst kademelerinde görev almış bir bürokrat kimliğine sahip olmasının da etkisiyle olmalı, yaşadığı dönemde Şiî propagandasına karşı mücadele için risâleler yazmış ve ortaya koyduğu düşünceyle Sünnî i’tikâd lehinde çabalamıştır. Birgivî ise daha çok akaide dair öğütler niteliğindeki risaleleri ile halkın inanç dünyasındaki tahrifata ve tasavvuf ehlindeki kimi sapmalara engel olmaya çalışmıştır. Onun dinî anlamda öze dönüş şeklindeki görüşleri Selefilikle ilişkilendirilmesine neden olmuştur. İbn Kemâl ve Birgivî’nin yöntemleri farklı olsa da her ikisinin de Hanefî-Mâtürîdî merkezli Sünnî inancın temsilcileri olduğu görülmektedir.Öğe İslâm hukukunda teravih namazının hükmü ve rekât sayısı(Batman Üniversitesi, 2021-06-01) Demirel, MuhsinNafile namazlardan biri de teravihtir. Teravih Ramazan ayının gecelerinde kılınan bir namazdır. Teravihin meşruiyeti hem kavli hem de fiili sünnete dayanmaktadır. Hz. Peygamber kılınmasını teşvik etmiş, kendisi de birkaç gece camide kılmış, ancak farz olur korkusundan dolayı kılmasına devam etmemiştir. Hadislerin zahirine göre Hz. Peygamber döneminde belli bir formata bağlanmamış, miktarı da serbest bırakılmıştır. Kimisi tek başına kılarken, bazıları da gruplar halinde cemaat ile kılmışlardır. Daha sonra Hz. Ömer’in hilafeti döneminde belli bir formata kavuşturulmuş; miktarı 20 rekât olarak belirlenmiş, teravih kıldırmak için bir imam tayin edilerek cemaat ile kılınması sağlanmıştır. Sünnet ile sabit olup Hulefâ-i Raşidin döneminde de kılınmasına devam edildiğinde İslâm hukukçuları sünnet oluşu konusunda icma etmiş durumdadır. Teravihin amacı Ramazan’ın gecelerini ihya etmek olduğundan Hz. Peygamber ve ashap döneminde kıraati uzatılarak gecenin önemli bir bölümü namaz ile ihya ediliyordu. Teravih namazının sünnet oluşu ve rekât sayısıyla alakalı birtakım tartışmalar bulunduğundan konuyla ilgili hem rivayetler açısından hem de mezheplerin görüşleri bağlamında detaylı bilgi verip konunun biraz daha vuzuha kavuşmasına yardımcı olmaya çalışacağız.Öğe Tilimsânî'nîn usûl anlayışında zâhir-müevvel diyalektiği ve te'vil'in yeri(Batman Üniversitesi, 2021-06-01) Deniz, Abdulbakiİslam düşünce tarihinde te’vilin önemli bir vasıta olduğu hususunda şüphe yoktur. Usulcüler de te’vilin teşri vesilelerinden biri olduğuna dair kanaat bildirmişlerdir. Te’vilin içtihadın aklî yöntemlerinden biri olduğunu kabul eden usulcüler te’vilin usul sistematiğine dâhil etme konusunda farklı yöntemler kullanmışlardır. Söz konusu usulcülerden biri olan Tilimsânî’ye göre te’vil önemli bir içtihat yöntemi olup sağlıklı bir te’vil için lafzın bazı şartları hâiz olması gerekmektedir. Ayrıca te’vilde uygun bir delilin mutlaka ortaya konması şarttır. Ayrıca Tilimsânî te’vilin usul içerisindeki konumunu belirlemek için karşıtlıkları kullanmak suretiyle diyalektik bir metot tercih etmiştir. Bu kapsamda zâhir-müevvel kavramlarına yoğunlaşarak te’vili temellendirmeye çalışmıştır. Usul tarihinde ilk sayılabilecek bu sistematik bakış açısının detaylı bir çalışmaya ihtiyaç duyduğu açıktır. Bu kapsamda Tilimsânî’nin genel usul anlayışı içerisinde te’vilin konumu ve zâhir-müevvel lafızları bağlamında te’vili nasıl temellendirmeye çalıştığı önem arz etmektedir. Tilimsânî’ye göre lafızların manâya açıkça delalet etmesinin sekiz sebebi olduğu gibi karşıtlık ilkesi gereği lafızlarda te’vile başvurma ihtiyacı da sekiz sebepte somutlaşmaktadır. Bu çalışmada söz konusu sebepler örnekleriyle birlikte ayrı ayrı değerlendirilecek ve Tilimsânî’nin te’vil anlayışı ortaya konmaya çalışılacaktır.