Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Tez Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Türkiye’de göç politikalarının evrimi: Osmanlı İmparatorluğu’ndan günümüze uzanan yolculuk(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-01-15) Yıldırım, Şükrü; Kanbak, AyşegülTürkiye'nin tarihsel göç deneyimlerinin, günümüzdeki göç politikalarına nasıl şekil verdiğini anlamak önemlidir. Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde meydana gelen toprak kayıpları, Anadolu’ya önemli göç hareketlerine sebep olmuştur. Bu durum hem Osmanlı İmparatorluğu hem de Türkiye Cumhuriyeti'nin sosyal, kültürel ve ekonomik yapısını derinlemesine etkilemiştir. Göçmenlerin entegrasyonu, iskân politikaları ve göç yönetimi, bu dönemde önemli sorunlar arasında yer almıştır. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı'dan devraldığı bu göç sorunlarını yönetme konusunda önemli deneyimler kazanmıştır. Göç politikaları ve göç yönetimi, tarihsel süreçte yaşanan bu deneyimlerden beslenmiş ve şekillenmiştir. Misafir İşçi Dönemi'nde, Türkiye'den Avrupa'ya işçi göçü hem Türkiye'nin hem de göç alan ülkelerin ekonomik ve sosyal yapısını etkilemiştir. Soğuk Savaş Dönemi'nde, Türkiye'nin stratejik konumu, göç politikalarının uluslararası ilişkiler bağlamında şekillenmesine neden olmuştur. Bu dönemde, Türkiye hem doğudan batıya hem de güneyden kuzeye göç yollarının kesişim noktasında yer almış ve bu durum, göç politikalarının güvenlik boyutunu ön plana çıkarmıştır. 1990'lar sonrası dönemde ise Türkiye, artan göç hareketleri ve sığınmacı akınları ile karşı karşıya kalmış ve bu durum, göç politikalarının yeniden gözden geçirilmesini gerektirmiştir. Türkiye, göçmenlerin entegrasyonu, barınma, eğitim ve sağlık gibi temel ihtiyaçlarının karşılanması konusunda önemli adımlar atmış ve bu alanda ciddi bir tecrübe edinmiştir. Bu tez çalışmasının amacı, Türkiye’nin farklı dönemlerdeki göç politikalarını ve bu politikaların sosyal, ekonomik ve politik etkilerinin incelenmesidir. Araştırmanın yöntemi, birtakım olguların sonrasında ortaya çıkan dizinlerin, raporların, kitapların ve benzeri yayımların literatürde taranmasıdır. Tarama esnasında literatürdeki kitap ve makaleler incelenmiş, ihtiyaç duyulduğunda ilgili kanun ve düzenlemeler gözden geçirilerek tarihî bilgiler ışığında politika değişimleri gözlemlenmeye çalışılmıştır. Ayrıca çalışmada tarihsel ve betimleyici bir araştırma tasarımı planlanmıştır. Araştırma esnasında Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyeti'ne ve Cumhuriyet’in başlangıcından günümüze kadar uzanan dönemdeki göç hareketleri ile bu göçlere yönelik uygulanan politikalar kapsamlı bir şekilde incelenmiş, Osmanlı Dönemi’nde yaşanan göç hareketlerinin Türkiye Cumhuriyeti'nin göç politikalarının temelini oluşturduğu görülmüş ve bu politikaların, zamanla ulusal ve uluslararası gelişmeler doğrultusunda evrildiği tespit edilmiştir. Ayrıca uluslararası alanda yaşanan gelişmelerin, Türkiye'nin göç politikalarını ve devlet yönetimini de etkilediği ve Türkiye’nin bu alanda yeni stratejiler geliştirildiği saptanmıştır.Öğe Suriyeli kadınların toplumsal cinsiyet bağlamında göç deneyimleri(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-12-30) Kezer, Ömer; Pınarcıoğlu Ocakhan, Nihal ŞirinGöç, ulus devletler ve sınırlar var olduğundan beri önemli bir sorun alanı olmuştur. Göçler, savaşların, çatışmaların, ekonomik ve çevresel sorunların, ulaşım ve iletişim kanallarının yaygınlaşması ve hızlanması sonucunda çok daha fazla insanın hayatını etkilemeye başlamıştır. İnsanlar bireysel ya da kitlesel olarak çeşitli sebeplerle gönüllü ya da zorunlu olarak göç edebilmektedirler. Göç, göçmenlerin yaşam deneyimlerini farklı biçimlerde etkileyen bir süreçtir. Göç deneyimlerini; sınıf, cinsiyet, ırk, etnisite, din, dil gibi unsurlar kaçınılmaz olarak etkiler. Cinsiyet unsuru, göç çalışmalarında uzunca yıllar dikkate alınmayan bir unsur olmuştur. Bu tezde, göç kavramı ve kuramları, toplumsal cinsiyet perspektifinden değerlendirilmiş ve -cinsiyetin göç deneyimlerine etkisi bağlamında- zorunlu göçün kadınların hayatlarını nasıl etkilediğine odaklanılmıştır. Kadınların deneyimlerinin hangi noktalarda ortaklaştığı, hangi noktalarda farklılaştığı anlaşılmaya çalışılmıştır. Suriye’den Batman’a göç eden kadınların özellikle aile içi ve çalışma hayatı deneyimlerini, karşılaştıkları zorlukları ve açılım alanlarını, sosyal, kültürel ve ekonomik entegrasyon süreçlerini ve geleceğe yönelik beklentilerini anlamak ve açığa çıkarmak amaçlanmaktadır. Göçmen kadınların göç etmeye karar verme aşamaları, göç etme sürecinde ve göçten sonraki sürece ilişkin deneyimleri nitel araştırma yöntemi kullanılarak aktarılmıştır. Tez kapsamında yapılan alan araştırmasının verileri, Batman’da yaşayan 50 göçmen kadınla gerçekleştirilen derinlemesine görüşmeler yoluyla oluşturulmuştur. Araştırma bulgularının çözümlenmesi için nitel veri analiz yöntemlerinden betimsel analiz kullanılmış ve yorumsamacı bir yaklaşım benimsenmiştir.Öğe Avrupa entegrasyonunun temel sebebi olarak soğuk savaş(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-11-18) Seçme, Fehime; Samur, HakanAvrupa Birliği günümüzde 27 üyesi olan ekonomik yönden güçlü uluslar üstü bir örgüttür. Bu çalışmanın temel amacı Soğuk Savaş döneminin Avrupa entegrasyonuna olan etkilerini incelemektir. Bu bağlamda öncelikle Soğuk Savaş’ı ortaya çıkaran sebeplere ve Soğuk Savaş dönemine bakılmıştır. Daha sonra Soğuk Savaş döneminin yarattığı tehditle beraber Batı Avrupalı devletlerin ekonomik ve siyasi düzeni sağlamak adına yaptığı entegrasyon hareketinin tarihçesine kısaca yer verilmiştir. Soğuk Savaş’ın yarattığı çift kutuplu sistemde batı kanadını oluşturan ABD’nin Avrupa entegrasyonuna yönelik yaptığı politikalar anlatılmaya çalışılmıştır. Son olarak Soğuk Savaş’ın Avrupa ortak politikalarına olan etkisine yer verilmiştir.Öğe Covid-19 pandemi krizinin ekonomi politik etkileri: Türkiye yansımaları(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-12-31) Eği, Melike; Cihangir, MuratÇin’in Wuhan kentinde başlayıp kısa sürede dünyaya yayılan Covid-19 virüsü tüm dünyayı etkisi altına alarak küresel bir krize neden olmuştur. Covid-19 virüsünün sadece bir sağlık sorunu olmadığı; aynı zamanda ekonomik, siyasi ve sosyal açıdan dünyayı etkilediği görülmüştür. Covid-19 salgınıyla birlikte dünyada arz ve talep arasında yaşanan dengesizlikler sonucunda üretimin ve bazı iktisadi faaliyetlerin durması, tedarik zincirinde çıktı azalması, birçok işletmenin kapatılmasına ve işsizliğin artmasına neden olmuştur. Dolayısıyla ülkelerin virüse karşı etkileri hafifletmek için bazı önlemler alması ve politikalar geliştirmesi gerekliliği doğmuştur. Bu politikalar ekonomik, siyasi, sosyal ve sağlık olmak üzere pek çok alanı kapsasa da bu faktörler arasında en çok önem verilen ekonomi politikaları olmuştur. Alınan önlemler doğrultusunda ekonomik işleyiş sekteye uğramış ve yine alınan önlemler insanların yaşamsal faaliyetlerini kısıtlamıştır. Bu çalışmada pandemi sürecinin Türkiye, Amerika, Çin ve Almanya üzerindeki makro ekonomik etkilerin yansımaları belirlenmektedir. Durum tespiti yapılırken istatiksel veriler, yayımlanmış rapor ve resmî açıklamalar yardımıyla mevcut durum değerlendirilmesi yapılmıştır.Öğe Uluslararası hukukta kuvvet kullanma yasağı ve istisnaları(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-08-19) Zırvalı, Oğuzhan; Başol, DünyaDünyanın önemli bir kesiminde günümüzde yaşanan kaosların yanı sıra bazı devletler tarafından öteki başka devletlere karşı silahlı kuvvet içeren müdahalelerde bulunulduğuna şahit olunmaktadır. Bu müdahalelerin uluslararası hukuka göre meşru olup olmadığına ilişkin uluslararası hukukçular arasında birtakım tartışmaların bulunduğu görülmektedir. Bu çerçevede, Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 2’nci maddesi 4’üncü fıkrasındaki düzenlemede kuvvet kullanma ve buna yönelik tehditlerde bulunulması hakkındaki yasaklar günümüzde de önemini korumaktadır. Bu nedenle, bu çalışmada uluslararası hukukta kuvvet kullanma yasağı ve istisnaları üzerinde durulacaktır.Öğe Kamu diplomasisinde yumuşak güç örneği: Türkiye Maarif Vakfı(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-09-10) Güzel, Salih; Aydın, Halil İbrahimGünümüzde, uluslararası toplum üzerinde etki yaratmanın ve yönlendirmenin stratejik bir faktörü olarak kamu diplomasisi, bir devletin çıkarlarını savunmasında, meşruiyetin kazandırılmasında ve dış kamuoyunun doğru bilgilendirilmesinde etkin rol oynamaktadır. İletişimin küreselleştiği bu dönemde bir ülkenin kamu diplomasisinden azami ölçüde yararlanmaya çalışması doğal bir diplomatik gereksinimdir. Bu anlamda, eğitim ve kültür merkezli kamu diplomasisi faaliyetleri, siyasi, askerî güç ve ekonomik ilişkilere nazaran devletlerarasında daha geniş kapsamlı kullanma alanına sahip olup, kamuoyları üzerinde de uzun vadede daha samimi ve kalıcı ilişkilerin geliştirilmesine olanak tanımaktadır. Türkiye Maarif Vakfı (TMV), Türkiye'nin kamu diplomasisinin yumuşak güç özelliklerinden biri olarak, insanlığın ortak erdemleri ve deneyimlerini esas alıp, örgün ve yaygın öğretim hizmetleri sunmakta, bu hizmetleri geliştirip yaygınlaştırmak hedefiyle ana okuldan üniversiteye kadar eğitimin tüm süreçlerini yürütmektedir. Bu sayede sürekli etki alanını genişletmektedir. Bu çalışmada, TMV’nın dünya çapında yürüttüğü eğitim ve kültür diplomasisi faaliyetlerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu çalışmada, bir yumuşak güç olarak TMV’nın yurt dışında uyguladığı eğitim ve kültür uygulamalarının Türkiye’nin tanınıp bilinmesine ve imajının güçlenmesine olan etkisi araştırılmıştır. TMV’nın kuruluşundan itibaren yurt dışında yapmış olduğu uygulamalar ile Türk dilinin, eğitim sisteminin ve kültürünün uluslararasılaşması sürecinde etkili bir aktör olarak önemli katkılar sunduğu değerlendirilmektedir.Öğe Moğolistan dış politikasını hedging (Riskten korunma) kavramı üzerinden incelemek(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-09-20) Alpaslan, Emine Tuğba; Alım, ErayUluslararası ilişkilerin temel teorileri arasında yer alan Realist teorinin temel argümanı uluslararası sistemin yapısının anarşik olduğu ve devletlerin bu sitem içerisinde güvenliklerini en üst düzeye çıkaran rasyonel aktörler olduğu varsayımına dayanmaktadır. Anarşik sistem içerisinde herhangi bir kural uygulayıcı olmadığı için devletler bu sistemde ayakta kalabilmek için bazı stratejiler kullanmaktadırlar. Hedging bu stratejiler arasında yer almaktadır. Finans alanında kullanılan hedging (riskten korunma) kavramı, uluslararası ilişkiler literatüründe akademisyenler tarafından ikincil devletlerin dış politika davranışlarını incelemek için kullanılmakta ve dengeleme (balancing) ya da peşine takılma (badwagoning) stratejileri arasında üçüncü bir seçenek olarak sunulmaktadır. Hedging stratejisi uluslararası ilişkilerde bir devletin veya aktörün dış politika kararlarındaki risk ve belirsizliklerle, güç dengesi ve peşine takılma stratejilerine başvurmadan, daha etkin bir şekilde başa çıkabileceğini vurgulamaktadır. Bu çalışmanın ampirik olarak inceleme konusu olan Moğolistan, hedging stratejisinin dış politikada uygulanışının net bir örneğini teşkil etmektedir. Tamamen kara parçasıyla çevirili, Rusya ve Çin dışında hiçbir komşusu olmayan ve bu iki ülke arasında tampon bölge konumunda olan Moğolistan, zorlu koşullar altında kendi ulusal çıkarlarını korumaya çalışmaktadır. Bu amaç doğrultusunda Moğolistan, hedging stratejisini Rusya ve Çin’le ilişkilerini bozmadan, bu iki ülke ile yaşayabileceği sorunlarda riskleri minimize etmek için kullanmaktadır. Netice itibariyle Moğolistan’ın hedging stratejisini başarılı bir şekilde uyguladığı tespit edilmekte ve bu başarının uluslararası iş birlikleri oluşturmak, stratejik ortaklık kurmak ve bölgesel ya da uluslararası örgütlere üye olmak yöntemleri kullanılarak elde edildiği saptanmaktadır.Öğe Soğuk savaş sonrası dönemde islamofobinin yayılmasında batı medyasının rolü(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-01-25) Yıldız, Ahmet; Samur, Hakanİslamofobi temel olarak köklü bir tarihe dayansa da terimin yoğun kullanımı Soğuk Savaş sonrasında gerçekleşmiştir. Kavramın tarihinin köklü olması esasında onun başka bir kavramla yani oryantalizmle ilişkisinden kaynaklanmaktadır. Soğuk Savaşın sona ermesiyle beraber Batı’nın İslam’ı ve Müslümanları yeni düşman olarak tayin etmesi oryantalizmin yeni oryantalizme yani İslamofobiye dönüşmesine neden olmuştur. Batılı devletler İslamofobiyi yaygınlaştırabilmek ve bunun üzerinden kendi küresel politikalarını uygulayabilmek adına özellikle üç konuyu çok fazla kullanmışlardır: terör, göç ve ortak değer. Bu tezde; söz konusu üç konudan hareketle İslamofobinin oluşturulmasında ve yaygınlaştırılmasında Batı medyasının rolü analiz edilmiştir. Televizyon, radyo, sinema, dergi ve gazete gibi medya araçlarında yer alan karikatür, film ve yazı gibi unsurların incelenmesiyle İslamofobi-medya bağlantısı ortaya konmaya çalışılmıştır. Konuya zemin hazırlaması bakımından öncelikle oryantalizm kavramı da detaylı bir şekilde ele alınmıştır.Öğe Rusya’nın yeni güvenlik anlayışı bağlamında Ukrayna işgali(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-12-27) Mıstanlı, Abdullah; Cihangir, MuratTarih boyunca sahip olduğu jeopolitik önemi doğrultusunda Avrasya'nın en önemli coğrafyalarının başında gelen ve Kırım’ın içinde olduğu Ukrayna toprakları, 'Avrupalılık' niyeti doğrultusunda Turuncu Devrim ve Meydan olaylarıyla gelişen süreçlerle birlikte protesto gösterilerine sahne olmuştur. Bu gelişmeler sürecin en büyük sorumlusu olarak gösterilen Rusya'nın önce Kırım'a ve akabinde Donbas’a müdahalesi ile sonuçlanmıştır. Yine bu gelişmelerin arkasında yatan Rus Güvenlik Stratejilerinin neler olduğu ise bu araştırmanın temel konusunu teşkil etmiştir. Rusya’nın söz konusu olan bu yeni güvenlik stratejisi, bunun sebep ve sonuçları ele alınmış olup ayrıca öncelik seçilen konunun nasıl sınırlandırılması gerektiği, konunun nasıl hazırlanacağının belirlenmesi, geçici bir plan ve kaynakça oluşturma ve en son olarak da okuma, not alma ve çalışmanın yazım aşamalarından meydana gelmiştir. Ayrıca Rusya’nın Ukrayna işgali konusunun daha detaylı anlaşılması için öncelikle Rus tarihi açısından prensliklerden İmparatorluğa evrimin süreçlerine kısaca değinilerek Rusya İmparatorluk döneminin tarihsel gelişimi, Rusya da yaşanan Şubat ve Ekim devrimleriyle ortaya çıkan Sovyetler dönemi Rus dış politikasıyla Rusya Ukrayna arasındaki ilişkiyi temellendirip en baştan açıklamanın yerinde olacağı düşünülmüştür. Bu bağlamda Lenin’le gelen ve Stalin ile değişip keskinleşen Sovyetler dönemi Rus dış politikası incelenerek bu dönemde özellikle Sovyetlerin Ukrayna ve Avrasya politikası üzerinde durulmuştur. Rusya’nın Ukrayna işgalinin daha detaylı incelenmesi, araştırılması ve anlaşılması için Sovyetlerin sonunu getiren Gorbaçov iktidarı politikaları ve bununla beraber gelen Sovyetlerin çöküşünün nedenleri de inceleme konusu olmuştur. Ayrıca Gorbaçov sonrası iktidarı eline alan Yeltsin dönemi politikalarına ve bunun tarihsel Rus dış politikasında yarattığı tahribat ve Rus dış politikasında ki dönüşüm de ele alınmış ve sorun tarihsel bir çözümlemeye tabi tutulmuştur. Çözümlemenin zaman aralığı ise Çarlık Rusya’sının tarihsel gelişimi ile başlayıp, Putin dönemi Ukrayna Krizi ile devam eden Rusya’nın önce Kırım ve sonra da Ukrayna’nın doğusuna askeri müdahalesi ile daha da kötüleşen günümüz Ukrayna Krizinin yaşandığı dönem arasını kapsamaktadır. Ancak bununla beraber Rusya’nın Avrasya politikası ve bu politikalarındaki dönüşüm ve değişim çerçevesinde Ukrayna işgali bağlamında geliştirdiği yeni güvenlik stratejisi araştırılarak, incelenmiş ve ortaya konmaya çalışılmıştır.Öğe Çin Halk Cumhuriyeti’nin siber güvenlik politikaları(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-01) Çağlın, Zelal; Köksoy, FulyaSoğuk Savaş sonrasında küreselleşmenin ivme kazanmasıyla beraber bilişim ve teknolojide sürekli bir değişim ve dönüşüm gözlemlenmektedir. Bu değişim birçok alana etki ettiği gibi güvenlik alanına da etki etmektedir. Ekonomik, sosyal, toplumsal, siyasal, çevre, organize suçlar gibi birçok alanda farklı güvenlik sorunları karşımıza çıkmaktadır. Teknolojik gelişme sonrasında internetin daha çok yaygınlaşmasıyla beraber güvenlik sorunlarındaki çeşitliliğin kabuk değiştirdiği, siber uzayın güvenlik sorunlarından etkilenen alanlar arasında yerini almaya başladığı görülmektedir. Gerçek dünyadan yavaş yavaş uzaklaşılan ve siber uzayın hâkim olduğu bu dönemde yeni sorunların beraberinde getirdiği risk ve tehditlere karşı güvenliği sağlamak adına siber güvenlik kavramı ortaya çıkmaktadır. Yakın bir geçmişe sahip olan siber güvenlik olgusu, her geçen gün daha da büyük bir soruna dönüşmektedir. Siber uzayda belli bir güç elde etme ve bu alanı kontrol altında tutma çabasına girilmesi, siber suçlar ve siber saldırıların artması gibi durumlar devletlerin, kamu kurum ve kuruluşların, özel sektörlerin vs. böylesine önem arz eden bu konu ile ilgili bir takım politika/strateji belirlemesine sebep olmaktadır. Bu çalışmanın amacı; güç elde etme hususunda tek olma arzusuyla hareket eden ve özel olarak politikalarının bazı kısımlarını kamuoyuyla paylaşsa da genel olarak söz konusu politikalarının tamamını diğer devletlere karşı gizli tutan, aynı zamanda gelişmiş ülkelere göre internetle biraz daha geç tanışmasına rağmen günümüzde teknolojinin önde gelen isimlerinden biri hâline gelen ve teknolojinin gelişmesine büyük katkıda bulunan Çin Halk Cumhuriyeti’nin siber güvenlik politikalarını incelemektir. Çalışma kapsamında öncelikle siber kavramı üzerinde durularak, ilgili alanın gelişim süreci hakkında bilgi verilecektir. Akabinde Çin Halk Cumhuriyeti’nin uygulamış olduğu ulusal ve uluslararası güvenlik politikaları incelenerek siber güvenliğe nasıl geçiş yapıldığı ve bu süreçte izlemiş olduğu politikalara değinilecektir.Öğe Türkiye’de kadın istihdamına yönelik düzenleme ve faaliyetler: Batman örneği üzerinden bir değerlendirme(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-10-06) Baran, Güler; Pınarcıoğlu Ocakhan, Nihal ŞirinKadınların çalışma yaşamına katılımı, hem toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında hem de refah seviyesinin yükselmesi ve sürdürebilir kalkınmanın gerçekleştirilmesinde en önemli unsurlardan birini oluşturmaktadır. Ancak Türkiye’de istihdama katılımda cinsiyetler arasında çok ciddi farklar bulunmakta ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği öne çıkmaktadır. Bu nedenle kadın istihdamının toplumsal cinsiyet bağlamında detaylı analizi önem arz etmektedir. Bu çalışmada “kadın istihdamına yönelik politikalar Batman örneğinde nasıl karşılık bulmaktadır?” sorusundan hareketle, dünya genelinde ve Türkiye’de kadın istihdamının durumu, tarihi gelişimi, kadın istihdamının önündeki engeller ve kadın istihdamını artırmaya yönelik politikalar ele alınmış, gerçekleştirilen alan araştırmasıyla Batman özelinde kadın istihdamına yönelik politika ve faaliyetler değerlendirilmiştir. Araştırma kapsamında Batman Valiliği, Batman Belediyesi, İŞKUR, Batman Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü, Dicle Kalkınma Ajansı ve KOSGEB ile görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Araştırmada derinlemesine görüşme tekniği kullanılmıştır. Kadınların işgücü piyasasına katılmasına etki eden birçok faktör bulunmaktadır. Bu faktörler, eğitim, sosyo-ekonomik durum, medeni durum, yaş ve çocuk sayısı olarak sıralanabilir. Bunun dışında sosyo-kültürel birçok etken vardır. Batman’da kadın istihdamına yönelik yapılan çalışmalar yetersiz olup önemli bir karşılık bulamamıştır. Bu faktörlerin kadınlar lehine iyileştirilmesini sağlayan politika ve uygulamaların hayata geçirilmesi kadın istihdamını artırmada önemlidir.Öğe İslam ve demokrasi bağlamında raşid halifeler dönemi(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-07-17) Erol, Seyyid Selami; Şiriner Önver, Makbuleİslam ve demokrasi arasındaki ilişki XIX. yüzyıldan beri tartışıla gelen bir konu olmuştur. İslam hem dini bir inanç sistemi hem de bir toplumsal düzenin kurulmasına rehberlik eden bir sistemdir. Demokrasi ise temel olarak halkın yönetimi şekillendirmesini ve katılımcı bir siyasi süreci içermesini amaçlayan bir yönetim biçimidir. Bazıları İslam'ın demokrasi ile uyumlu olduğunu savunurken, diğerleri bu iki kavramın çeliştiğini iddia eder. İslam'ın demokrasi ile bağdaşabilirliği, hangi İslam anlayışının ve demokrasi modelinin ele alındığına, toplumun değerlerine, tarihsel, kültürel ve sosyal bağlamlara bağlı olarak değişebilir. Raşid Halifeler dönemi ise İslam toplumunda siyasi ve yönetim sistemlerinin oluşturulması açısından büyük bir öneme sahiptir. Bu dönemde, halifeler, İslam devletinin lideri olarak seçilmiş ve toplumun çıkarlarını gözetme sorumluluğunu üstlenmişlerdir. Demokrasi bağlamında değerlendirildiğinde, Raşid Halifeler dönemi, danışma ve katılım ilkelerini içeren bir yönetim anlayışının izlerini taşır. Halifeler, danışma mekanizmalarını kullanarak toplumun görüşlerini dinlemiş ve kararlarında toplumun çıkarlarını gözetmeye çalışmışlardır. Bu dönemde, İslam devleti İslam'ın prensiplerine dayanan bir yönetim anlayışıyla yönetilmiş, toplumun katılımı ve danışma ilkeleri önemsenmiştir.Öğe Avrupa Konseyi siber suçlar sözleşmesi temelinde Türkiye’nin siber güvenlik politikasının değerlendirilmesi(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-03-01) Şişman, Elif Tuğçe; Alım, ErayAvrupa Konseyi Siber Suçlar Sözleşmesi Temelinde Türkiye'nin Siber Güvenlik Politikasının Değerlendirilmesi Bilişim sistemleri vasıtasıyla işlenen suçların artışı, ülkelerin coğrafi sınırları içerisinde kalmayan, dünyayı tek bir yapı gibi görülmesini, uygulanacak yaptırımların da tek ve adil bir sistem içerisinde geliştirilmesini gerekli kılan bir süreci doğurmuştur. Avrupa Konseyi Siber Suçlar Sözleşmesi bu ihtiyaca binaen Türkiye’nin de aralarında bulunduğu üye ülkelerce imzalanmıştır. Çalışmada üye ülkelerin siber suçlara karşı hazırladıkları hukuki çalışmalar ve söz konusu ülkelerin siber güvenliğe bakış açısı ile Türkiye’nin bu anlamda geldiği nokta karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle işlenen suçların yanında; sahtecilik, hakaret, dolandırıcılık, özel hayatın gizliliği ve kişisel verilere karşı suçlar, kullanıcı kimlik hırsızlığı, fikri mülkiyet hakkı ve haksız rekabete ilişkin internet ortamı üzerinden işlenen suçlar, banka ve kredi kartlarının kopyalanması ile hesap içeriklerinin elde edilmesi gibi suçların Türk Hukuk Sistemi içerisindeki yerine ve bu husustaki eksikliklere değinilmiştir. Sözleşme, taraf devletlere bilişim suçlarıyla mücadele etmek için gerekli hukuki temel çatıyı sağlamaktadır. Bu araştırmada, sınır aşan soruşturma ve kovuşturmalarda devletlerin birbirleriyle hızlı ve etkili bir şekilde koordinesi üzerine incelemeler yer almaktadır. Türkiye’nin günümüzde siber güvenlik politikasıyla ilgili çalışmalar üzerinde durulmuştur. Yukarıda bahsi geçen yaptırımlardan ziyade teknolojinin doğurduğu eşitsiz gücün ortaya çıkaracağı yeni tehditlerin devletlerin ve bireylerin egemenlik/özgürlük alanları üzerinde yarattığı etki ve çözüm önerilerine yer verilmiştir.Öğe Petrol ve doğal gaz bağlamında Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikaları(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-01-16) Bakır, Ahmet; Köksoy, FulyaAkdeniz Havzası, Ortadoğu bölgesine komşu olmakla birlikte hidrokarbon yatakları yönünden de yüksek potansiyele sahip bir bölgedir. Mevcut potansiyel, bölgeyi küresel enerji piyasaları için önemli bir merkez hâline getirmektedir. Bu nedenle Doğu Akdeniz, bölge ülkeleri için stratejik öneme sahiptir. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’nin ve diğer kıyıdaş devletlerin Doğu Akdeniz politikaları kapsamında Akdeniz’de petrol ve doğal gaz arama/sondaj çalışmalarının bölge enerji ve güvenlik politikalarına olası etkilerini ve sonuçlarını değerlendirmektir. Bunun yanında Türkiye’nin enerji ve güvenlik politikasını şekillendiren ve uygulamasını etkileyen temel faktörleri belirlemektir. Çalışmada, bölge devletlerinin Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğal gaz arama çalışmaları, ilan edilen münhasır ekonomik bölge tayinleri ve bu kapsamda ortaya çıkan sorunların uluslararası boyutları incelenmiştir. Türkiye yaptığı çalışmalarla, bölgedeki güç dengelerini değiştirmiştir. Doğu Akdeniz bölgesinde çıkarılacak doğal gazın Avrupa ve diğer pazarlara ulaştırılabilmesinde en ucuz ve güvenli yolun Türkiye üzerinden geçmesi, Türkiye açısından pozitif bir sonuç olarak görülmektedir. Bu durum, Türkiye’nin bölgedeki enerji jeopolitiğindeki rolünü güçlendirmektedir. Öte yandan, yakın dönemlerde ABD Yunanistan’a askeri yığınak yapmakta, tatbikatlar gerçekleştirmekte ve bazı örtülü ekonomik yardımlarda bulunmaktadır. Mevzubahis husus ise Doğu Akdeniz’de bir güç mücadelesinin yaşandığını göstermektedir. Sonuç olarak, Doğu Akdeniz’de ortaya çıkan gelişmeler, bölgenin enerji ve güvenlik dengelerini önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu gelişmelerin uzun vadeli etkilerini görmek için henüz erken olsa da Türkiye’nin bölgedeki rolü daha da önem kazanacak gibi görünmektedir.Öğe Kentlilik bilinci ve kentli hakları: Batman ili örneği(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-07-03) Avcı, Sultan; Aydın, Halil İbrahimKent, bireylerin bir araya gelerek topluluk oluşturdukları, mal ve hizmetlerin farklılık göstermesi ile birlikte düşüncelerin de çeşitli yaygınlık gösterdiği ilişkiler alanıdır. Kentler, toplulukların farklı yaşam biçimleriyle bir araya gelmekle birlikte, her bir değerin diğer değere sıkı bağlar ile bağlı olduğu kozmopolit bir alanı oluşturmaktadır. Bu bağlamda kent, kendine has nitelikleri olan ve belli bir yerde yoğunlaşmış bir yerleşim sistemini oluşturmaktadır. Bu yerleşim sistemi içerisinde kentleşme ile birlikte kentlileşememe sürecinde kent kültürü ve kentlilik bilinci eksiklikleri kentin sosyo-kültürel, sosyo-mekansal ve sosyo-ekonomik yapısını olumsuz etkilemektedir. Bu çalışmada en başta kent kavramı olmak üzere, kentleşme, kentlilik bilinci ve kentli hakları geçmişten bugüne kent gibi temel kavramlar ele alınmıştır. Bu bağlamda kavramsal çerçeveyi oluşturmak adına kent, kentleşme, kentlilik bilinci ve kentli hakları kavramları açıklanmaya çalışılmıştır. Kentlilerin ikamet ettikleri mekan ile olan bağlarını güçlendirecek yöntemler ile sosyal yaşamlarını devam ettirdikleri kentin farkına varmalarını sağlayarak kentli halka farkındalık yaratılacak süreçleri kentle pozitif bir hassasiyet içerisinde kalarak kentle olan sosyal bağlarını aktif bir biçimde aidiyet bilinci ile güçlendirerek yaşanabilirlik ve sürdürülebilirlik bağlamında Batman’ da “Kent Bilinci” ve “Kentli Hakları” önemi incelenmiş ve kentte yaşayan bireylerin bu kapsamda tutum ve davranışları analiz edilerek incelenmiştir. Bu bağlamda Batman kentinde yaşayan bireylere 617 anket uygulanmış toplam 585 anket değerlendirmeye alınmıştır. Araştırmanın verileri SPSS programı ile incelenmiş sayısal veriler elde edilmiş ve bu verilerden hareketle kentlilik bilinci ve kentli hakları farkındalıkları değerlendirilmesi yapılmıştır. Sonuç olarak kentlilik bilinci düzeyi ve kentli hakları farkındalığı düzeyi yüksek çıkmıştır.Öğe Türkiye’deki yumuşak güç aktiviteleri üzerinden bir kamu diplomasisi aracı olarak Yunus Emre Enstitüsü(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-01-26) Karakoyunlu, Elif Nisa Dilaray; Samur, HakanKüreselleşme ve iki kutupluluğun sona ermesi gibi sebeplere dayalı olarak uluslararası ilişkilerde gücün doğası ve yapısında yaşanan dönüşümlerin en belirgin sonuçlarından bir tanesi yumuşak güç konseptine geçilmiş olmasıdır. Bu konsept dahilinde devletler arası çevreleme öğretilerindeki askeri ve ekonomik caydırıcılık yerini, toplumlar arası ilişkilerde ikna ve beceri sanatına bırakmıştır. Politika uygulayıcıların tek araç olarak gördüğü güç, toplumların kimlik ve kültür inşası üzerine revize edilerek bilhassa kültür süjesi üzerinden yaşadığı eksen kayması ile farklı bir boyut kazanmıştır. Bu noktada ülkeler kendilerini güç bakımından uluslararası arenada ispatlamak, karşı devletlerce kabul görmek ve mevcut konumlarını güçlendirmek gayesiyle farklı girişimlerde bulunmaya başlamışlardır. Bu girişimler eskiden çoğunlukla fiziksel boyutu (sert güç) ve geleneksel diplomasi araçları ile yapılırken, yakın dönemlerde bunların tamamlayıcısı olarak yumuşak güç ve kamu diplomasisine yönelmek suretiyle gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Diğer ülkelere nazaran bu diplomasi ile daha geç tanışan Türkiye, deyim yerindeyse aradaki açığı kapatmak adına küresel düzlemde etkili bir güç ve prestij olma yolunda büyük çaba sarf etmekte, güç bileşkesini de yumuşak gücün enstrümanları üzerine tesis etmektedir. İzlediği aktif politikalar ile görünürlüğü giderek artan Türkiye, uluslararası arenada merak edilerek, yakından takip edilen ve örnek alınan bir ülke olma gayeleriyle de bu beklenti çerçevesinde yaşadığı dönüşümü, Türk yumuşak gücünün kamu diplomasisi üzerindeki etkisini ve ileriye dönük hedeflerinde izleyeceği stratejilerini, kurumlar aracılığı ile planlamaktadır. Nitekim Yunus Emre Enstitüsü de bu kurumlardan bir tanesidir. Türkiye’nin ilk kültür enstitüsü olma özelliği gösteren kurum, benimsediği çift yönlü asimetrik ve enformasyon modeli ile ulusal ve uluslararası alanlarda gerçekleştirdiği çok çeşitli faaliyetler bünyesinde Türkiye’nin bu misyonuna hizmet etme amacını taşımaktadır. Bu çalışmada, Yunus Emre Enstitüsü’nün söz konusu amacı yerine getirip getirmediği ve sonuçta bir kamu diplomasi aracı olarak ne derece etkili bir kurumsal aktör olduğu araştırılmıştır. Netrografik çalışma yöntemi ile elde edilen bulguların değerlendirilmesi sonucu, Enstitünün Türk dilinin ve kültürünün yayılmasına ilişkin elde ettiği başarılarının yanı sıra eleştirilmeye ve geliştirilmeye açık yönlerinin de olduğu tespit edilmiştir.Öğe Batmanlıların Suriyeli sığınmacılara yönelik algısı(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-01-23) Çiftçi, Kadir; Cihangir, Muratİsteğe bağlı (ekonomik kaygılar) veya zorunlu (siyasi baskılar, savaşlar) olmak üzere gerçekleşebilen göç olayları, hem göç eden bireyler hem de göç alan bölgeler açısından çeşitli riskler barındırmaktadır. Göç, her ne kadar bir sorunun çözüm arayışı olarak ifade edilse de başka bir sorunun temelini oluşturabilmektedir. Nitekim 2011 yılında başlayan ve Arap baharı olarak adlandırılan isyan dalgaları, süreç içerisinde büyük çaplı ve uzun soluklu bir kaosa ve istikrarsızlığa neden olmuştur. Yaşanan bu savaş da, birçok insanın doğup büyüdüğü yeri terk etmesinin en büyük tetikleyicisi olmuş ve zorunlu olan büyük nüfuslu bir göç hareketini başlangıcını oluşturmuştur. Ortadoğu’da yaşanan bu savaşlardan en fazla etkilenen ülke, hem sınır komşuluğu hem de transit geçiş noktası olan Türkiye’dir. Halen yaklaşık 3,6 milyon sığınmacı açık kapı politikası ile ülkeye giriş yapmış ve geçici barınma merkezlerinde kalmayıp ülke içerisindeki sosyal yaşantıya dahil olmuşlardır. Yaşanan bu denli büyük göç hareketinin kontrol edilememesi, göç eden bireylerin adaptasyon süreçlerinden geçirilmeden mevcut sosyo-kültürel yapılara dahil edilmesi, göç alan bölgelerde çeşitli sorunlar oluşturmuş ve toplumda olumsuz algıların oluşmasına neden olmuştur. Bu bağlamda araştırma, Batmanlıların Suriyeli sığınmacılara yönelik siyasi, sosyo-kültürel, ekonomik ve güvenlik algılarının ne düzeyde olduğunun belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Araştırmada anket uygulanmış ve farklı mahallelerde, farklı demografik bilgilere sahip 500 kişiye ulaşılmıştır. Yapılan araştırma sonucunda; sığınmacıların mevcut sosyal yapıyla uyuşmadıkları, kültürel farklılarının ciddi sorunlar doğurabileceği, işsizlik, kira fiyatlarındaki artışının temel nedeninin sığınmacılar olduğu, ekonomik rekabeti engelledikleri, güvenlik açısından yeni riskleri tetikledikleri ve siyasi mekanizmaların mevcut sorunların çözümünde daha katı adımlar atması gerektiği verilerine ulaşılmış ve çalışmada bu verilere detaylıca yer verilmiştir.Öğe Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin AB algısı: Karşılaştırmalı bir analiz(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-08-05) Pilatin, Übeydullah; Cihangir, MuratGöç olgusunun aktörleri olan sığınmacılarla ilgili birçok disiplinde araştırmalar yapılmıştır. Konusu insan olan her çalışmanın doğasında disiplinler arası bir yön muhakkak vardır. Uluslararası ilişkiler ve Siyaset alanında özellikle Suriye savaşı sonrası sığınmacıların yaşadığı problemler ve sığınmacıların hedefindeki ülkeler önemli bir çalışma alanı olmuştur. Bu bakımdan AB ülkelerinin sığınmacıları kabulü ve sığınmacıların yol güzergâhında aldığı tedbirler önemli bir gündem maddesi olmuştur. Sığınmacılarla ilgili olarak hem AB ülkelerinde hem de Türkiye’de birçok çalışmanın hem resmi kurumlar hem de akademik kurumlar tarafından yapıldığı görülmüştür. Bu araştırmalar genel olarak sığınmacı merkezli olmamıştır ve sığınmacılığın sebep olduğu durumlar ortaya konmuştur. Bu araştırmanın amacı Türkiye’de yaşayan Suriyeli mültecilerin AB algısını ortaya çıkarmaktır. Bu amaçla yarı yapılandırılmış görüşme yöntemi kullanılmış ve 20 araştırma sorusu çerçevesinde görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Elde edilen verilerin analizi sonucunda Suriyeli mültecilerin AB ile ilgili algıları ortaya çıkmıştır. Araştırma verilerine göre katılımcıların önemli bir kısmı (%44.2) AB’yi tanımlarken “bir birlik” cevabı vermiştir. Ancak bu birliğin siyasi, ekonomik, güvenlik vb. yönünden bahsedilmemiştir. Katılımcıların büyük bir çoğunluğunun (%76,9) savaş öncesi Avrupa’ya gitmek istemediği yapılan görüşmelerden anlaşılmıştır. Kendi ülkelerinde yerleşik bir düzene sahip olmaları, huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşamaları da Avrupa’yı düşünmemelerinin nedenleri olarak açıklanmıştır. Katılımcıların 21’i (%40) savaş öncesi Suriye’de iken de Avrupa’ya gitmek istemediklerini ve Türkiye’ye geldikten sonra da gitmek istemediklerini belirtmiştir. Araştırmaya katılanların 12’si (23,1) Avrupa’yı savaş öncesi istememesine rağmen savaş sonrası Avrupa’ya gitme isteklerinin oluştuğunu belirtmişlerdir. Katılımcıların %55,6’sı AB ile ilgili pozitif duygu merhamet olmuştur. Katılımcıların %28.5’i, AB’ye karşı sevgi duygusuna sahip olduğunu ifade etmiştir. Bu duygunun temelinde AB’nin Suriyeli sığınmacılara yardım etmesi ve onları kendi ülkelerinde yerleştirme çabası vardır. AB ile ilgili negatif duyguları nelerdir sorusuna herhangi bir negatif duygu belirtmeyenlerin sayısı %26,7’dir. Bu katılımcıların hepsinin AB ile ilgili pozitif duygu besledikleri tespit edilmiştir. Bir cevap veremem diyenlerin sayısı %3,8’dir. Katılımcıların AB karşısındaki duyguları içerisinde kalp kırıklığı en fazla beslenen duygu olarak tespit edilmiştir. Katılımcıların %48’i AB’ye karşı kalp kırıklığı duygusunu yaşadığı tespit edilmiştir. Bu duyguyu üzüntü takip etmektedir. Katılımcıların %28,8’i üzüntü duygusunu yaşamaktadır. AB’ye karşı hiddetli olduğunu söyleyenler %13,4, ırkçılık duygusunu yaşayanlar %5,7 ve nefret duygusunu yaşayanların %3,8 olduğu tespit edilmiştir. Katılımcıların %3,8’i AB’nin Müslüman karşıtı olduğu belirtirken diğer katılımcıların tümü kendilerinde oluşan negatif duygunun sebebinin sınır olayları ve AB’nin sığınmacılara karşı uyguladığı katı kurallar olduğunu belirtmişlerdir. Katılımcıların 47’si (%90,2) ise AB ile ilgili düşüncelerinde ekonominin büyük bir etkisinin olduğunu belirtmiştir. AB toplumun Suriyelilieri sevdiğini söyleyen katılımcı 24’tür (%46,8). AB toplumunun Suriyelileri sevmediğini söyleyen katılımcı sayısı ise 1’dir (%1,9). Katılımcıların 25’i (%48) Almanya’ya gitmek istediğini belirtmiştir. Katılımcıların yaklaşık yarısı 25’i (% 48) Almanya’nın AB’ye layık davrandığını ifade etmiştir. Katılımcıların 25’i (%48) Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan, Macaristan ülkelerinin sığınmacılar ve mülteciler bağlamında AB’ye layık davranmadığını ifade etmiştir. Genel olarak değerlendirildiğinde katılımcıların çoğunun AB ile ilgili algılarının pozitif olduğu ortaya çıkmıştır.Öğe Birleşik Krallığın dış politikasında yumuşak güç aracı olarak burs programları(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-09-01) Alkan, Erkan; Samur, HakanGüç, uluslararası ilişkiler alanındaki temel araştırma konularından biridir. Bir devletin çıkarlarını korumak ve iddialarının diğer devletler veya toplumlar tarafından kabul edilmesini sağlamak için maddi ve manevi etki potansiyeli olarak ifade edilmektedir. Geleneksel olarak güç kavramı, bir ülkenin tarihi, kültürü, coğrafyası, askeri, beşerî, ekonomik kabiliyetleri gibi faktörlerle şekillendirilmekteydi; fakat 20. yüzyılın başlarındaki iki büyük savaşın her iki tarafa da yıkım getirdiğini gösterdi. Sonuç olarak hem pratikte hem de literatürde farklı çalışmalar yapılmış ve yumuşak güç diye kavramsal bir yaklaşım ortaya çıkmıştır. Yumuşak gücü tanımlamak gerekirse, bir ülkenin siyasi değerleri, kültürel yapısı ve dış politikasıyla kendisini cazibe ve çekim merkezi haline getirme kabiliyeti olarak tanımlanabilir. Bu nedenle devletler, hedef kitle üzerinde olumlu izlenim oluşturmak için yumuşak güçlerini kullanmak istemektedirler. Bu amaçla yapılan politikalara kamu diplomasisi denilmektedir. Kamu diplomasisi genellikle devletlerin kendilerini destekleyen ülkelerin uluslararası kamuoyunu çekmeye ve ülkelerine yönelik olumlu bir algı oluşturmaya yönelik faaliyetler olarak görülmektedir. Ülkelerin dış dünya ile olumlu iletişim ilişkileri kurmaları için kamu diplomasisi faaliyetleri oldukça önemlidir. Kamu diplomasisinin kalıcı sonuçları olan en önemli faaliyetlerinden biri, uluslararası öğrenci hareketliliği için devlet destekli bursları programlarıdır. Çalışmada yumuşak güç ve kamu diplomasi kavramları ele alındıktan sonra Birleşik Krallığın dış politikasında yürütmüş olduğu yumuşak güç ve kamu diplomasi faaliyetleri burs programları üzerinden incelenmiştir. Çalışmanın amacı, Chevening, Marshall ve Commonwealth burs programlarının Birleşik Krallığın dış politikasında ulusal çıkar ve amaçlarına nasıl hizmet ettiğini göstermektir.Öğe Antonio Gramsci’nin siyaset teorisi ve marksist düşünceye katkıları(Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-03-15) Ayaz, İsmail; Pınarcıoğlu, Nihal ŞirinYirminci yüzyılın en önemli ve özgün Marksist teorisyenlerinden biri olan İtalyan düşünür Antonio Gramsci, Avrupa’da da Marksizm’in öncü ismidir. Gramsci, Batı Avrupa siyasal düşünce tarihi içinde gelişen birçok kavramı eleştirel bir perspektifle yeniden ele almış ve yeni kavramlar ortaya atmıştır. Marksizm’in eksik kalan yönlerini tespit ederek bu eksiklikleri belli bir sistem içerisinde geliştirmeye çalışmıştır. Kapitalist sistemi analiz ederek hegemonya, sivil toplum, devlet, tarihsel blok gibi kavramlar bağlamında Marksist düşünceye yaptığı katkılar ile Marksist bir siyaset teorisine öncülük etmiş ve genel olarak siyaset teorisine farklılık getirmiştir. Bu çalışma, Marksizm’in dogmalarını reddederek zamanın ruhuna uygun bir düşünce ve eylem pratiği geliştirme isteğinde olan Gramsci’nin siyaset teorisini ve Marksist düşünceye katkılarını ağırlıklı olarak hegemonya kavramı bağlamında anlamaya ve çözümlemeye odaklanmaktadır. Bu noktada öncelikle Gramsci’nin hayatı, düşünsel gelişimi ve felsefesi ele alınmış, sonrasında tarihsel koşullar tarafından belirlenmiş bir tarihsel blokun sürekliliği bağlamında hegemonya ve devletin işlevine odaklanılmıştır.