Fen - Edebiyat Fakültesi, Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü, Makale Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe English prepositions as function words are not as easy for language learners as normally supposed to be(Batman Üniversitesi, 2022-06-30) Yaş, EminPrepositions as function words and single monomorphemic words are the most basic words of the human language, especially in the context of maintaining daily life. They are probably the first lexes/words entered to the human’s linguistic repertoire, as their requirements in the language are so essential. Prepositions shows various relationships between lexes or phrases in sentences. Among these relationships time, points, position, direction and various degrees of mental or emotional attitudes seem to be significant. The purpose of the research is try to reveal what kind of challenges English prepositions have for the learners and also to confirm if they are as difficult as some linguists have stated before. Another purpose is to find out which features are more difficult among all their entity properties. The results of this study disclose that English prepositions possess very complex structures, different meanings and an associating duty of various types of part of speeches. In particular, those that construct the phrasal verbs require great effort for learning due to the loss of the meaning (sometimes partially, sometimes completely) they undergo. It has been understood that their properties such as steadily changing meaning and function make them quite difficult elements for learners of English.Öğe Hanıf Kureıshı'nin Varoşların Budası adlı eserinde 'öteki' kavramı(MOLESTO: Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 2018-03-31) Işık, EmrahAydınlanmacı fikirlerin ön ayak olduğu öz güvenle Elizabeth döneminden başlayarak 19. yüzyılda doruk noktasına ulaşan Birleşik Krallık ‘güneş batmayan krallık2 ’ olarak yirminci yüzyılın ikinci yarısına dek sömürgecilik faaliyetleriyle hem ekonomik hem de siyasal anlamda dünyaya yön vermiştir. Elde ettiği hegemonik üstünlüğünü kaybetmesi sonucunda İkinci Dünya Savaşını takip eden yıllarda eski sömürge bölgelerinden, Güneydoğu Asya, Afrika ve Karayiplerden birçok topluluk ülkenin büyük kısmına göç ederek, Britanya toplumunu ve kültürel yapısını büyük oranda değişikliğe uğratmıştır. Bu süreçle birlikte, İngiltere artık çok kültürlü bir yapıya bürünmüştür. Söz konusu duruma rağmen, özellikle sömürgecilik sürecinde ve yazınında Batı ideolojisi tarafından üretilen ‘Doğu’ ve ‘Öteki’ gibi kavramlar ulus ötesi uzamda da önemini korumuş ve ev sahibi İngiliz toplumu tarafından yüzyıllardır süre gelen hiyerarşik (sömüren-sömürülen) ilişkinin devamı olarak üretilmeye devam etmiştir. Hanif Kureishi’nin Varoşların Budası (1990) adlı romanı ırkçı ve ötekileştirici politikaların hâkim kılındığı 1970’li yılların İngiltere’sini konu alan, sömürgecilik sonrası yazının en önemli eserlerinden biri olarak gösterilmektedir. Bu roman, Batı medeniyetinin merkezi sayılabilecek bir uzamda göç, kimlik, ötekilik, sterotip ve Doğu gibi çağdaş toplumsal düzenin gerçekliğini yansıtan kavramlar üzerinde durmaktadır. Bu bağlamda ele alınan çalışma söz konusu romanın göç deneyimini yaşayan birinci kuşak göçmenler ve onların ikinci kuşak temsilcileri tarafından deneyimlenen ayrımcı, ötekileştirici ve ırkçı tutumların savaş sonrası İngiliz toplumunda çok kültürlülük kavramını nasıl sorunsallaştırdığını yansıtmaktadır. Çalışmada, öncelikle Edward Said, Homi K. Bhabha, Gayatri Chakravorty Spivak, Stuart Hall gibi önemli toplumsal kuramcıların ‘öteki’ kavramı üzerine görüşlerine yer verilmiştir. Daha sonra, Kureishi’nin Varoşların Budası eserinde, söz konusu kavram üzerine yapılan açıklamalar ışığında, birinci ve ikinci kuşak göçmen kimliklerin maruz bırakıldıkları ötekileştirici ve ırkçı tutumlar örneklerle tartışılmıştırÖğe Lost charisma: the other(ed) heroes in Zadie Smith's white teeth and Elif Shafak's honour(Journal of Social and Humanities Sciences Research, 2018-10) Işık, EmrahBritain has turned into a multicultural structure soon after the World War II. It is beyond doubt that immigrants participating in this society, especially those from the first generation, have experienced a number of disappointments and racist attitudes. Likewise, the following generations of immigrant families have suffered from similar dismissive attitudes. Moreover, the younger generations mostly remain in cultural in-betweenness as a result of growing up under the influence of both home and host cultures. In spite of their prior tendency to the host culture, they are reminded of their original culture, religion and real position. Then, they begin to shadow forth their rebellious behaviours, take part in some kinds of organizations referring to their otherness and cultural in-betweenness in the society. In this regard, such novels as Zadie Smith’s White Teeth and Elif Shafak’s Honour foregrounds such themes as ‘immigration’, ‘otherness’, ‘cultural in-betweenness’ in a multicultural society. While analyzing the both novels, this paper firstly aims at examining the first generation male characters like Samad and Adem and then discussing the similarities between the second generation male characters such as Millat and Iskender who firstly seem with their charismatic and dominant posture in the groups of their peers but gradually lose their power and fall out of favour as a consequence of deeds leading to their otherness. In this context, the characters specifically exemplify and embody the concepts of ‘otherness’, ‘cultural in-betweenness’ and the subversion of ‘cultural identity’ in the multicultural BritainÖğe History, Truth and Mythmaking in Thomas Kilroy’s the O’neill and Brian Friel’s making history(Atatürk Üniversitesi, 2016-11-19) Alemdaroğlu, Şefika NüvidIn a programme note to his play Making History, Friel said that ‘history and fiction are related and comparable forms of discourse and that an historical text is a kind of literary artifact .’ Approached in this context, two plays focusing on a significant date of Irish history, the sixteenth century Anglo Irish relations revolving around Hugh O ‘ Neill, the Earl of Tyrone offer two different versions of the same historical period. The O’Neill written by Thomas Kilroy and Making History by his contemporary playwright Brian Friel. Both playwrights drew upon Sean O’Faolain’s biography, The O ‘Neill (1942). Kilroy focuses on O’Neill’s dilemma between his loyalty to his traditional Gaelic heritage and his commitment to the new modern order. In Friel’s play, O’Neill is portrayed as a leader who is aware that he is making history. Discussing history openly with Lombard, the historian who is recording the moment, O’Neill reads history differently from him and suggests to Lombard to put Mabel, his wife, at the centre of his history of O’Neill. However, in the historical myth, Lombard is creating she remains peripheral and O’Neill becomes a hero of counter-reformation. It is Friel in his own re-making of history who will reinstate her in the centre about four hundred years later. This re-making has, in its turn, ‘metabiologically’ created an atmosphere leading to the Good Friday Agreement of 1998. The paper will focus on this multiple fictive and real functions of history as truth and mythmaking in the plays mentioned above.Öğe Gardens in literature: looking back from an anthropocentric world(Journal of Narrative and Language Studies, 2018-06) Alemdaroğlu, Şefika NüvidFrom the famous poem The Gardenby Andrew Marvell, to that of Seamus Heaney’s Digging, gardens have been depicted as idyllic places, as in classical pastoral poetry and Renaissance poetry and symbolic of ideas about identity, the past and memory. In what is now suggested by the scientists as the appropriate term for the controversial last geological period, some starting it with The Industrial Revolution and some dating it as early as the Agricultural Revolution and the Neolithic Age, “the anthropocene”, the human outlook on gardens and nature as a whole has to be reassessed. The globally catastrophic threat of the immanent extinction of humans as a species loudly drawn attention to by Slavoj Zizek in his 2012 text Welcome to the Anthropocene, calls for a further repositioning of the human than the ecocritical approaches up to now. In this light the whole world can be seen as Eden, the ‘Garden of Bliss’ about to be lost by humans who have inextricably doomed themselves in capitalism. This paper will look at the depiction of gardens in various examples of literature such as the Epic of Gılgamesh, religious poems, Romantic Poetry, Bacon’s Essay on Gardens , Shakespeare’s plays and Lewis Carrol’s Alice in Wonderland within an anthropocentric framework.Öğe Türkçede bazı dil bilgisel kategorilerin değişimi: zarf işlevli kelimeler(Pamukkale Üniversitesi, 2021-03-23) Yaş, EminBütün diller gibi Türkçenin de değiştiği ve bir değişim süreci içinde olduğu bilinmektedir. Söz konusu değişimin yönü hem sözlü dilden yazılı dile hem de yazılı dilden sözlü dile olmaktadır. Değişimler dil biliminde artsüremli (diachronic) ve eşsüremli (synchronic) olmak üzere iki farklı araştırma yaklaşımıyla incelenmektedir. Nicel veri toplama aracının kullanıldığı bu nitel çalışma eş zamanlı değişim olgusuna odaklanmıştır. Bu betimsel çalışmanın amacı Türkçenin sözlü dilde kullanılan eksiltimlerin yazı diline ne düzeyde yansıdığını tespit etmektir. Bu amaca yönelik olarak Ölçünlü Türkiye Türkçesinde günlük konuşmada kullanımı gittikçe azalan zarf işlevli dört sözcük (daha, beri, kadar ve kere) seçilmiş, bir “dil bilgisel değerlendirme testi” hazırlanmış ve Türk Dili ve Edebiyatı bölümü 4. sınıfta okuyan 24 öğrenciden oluşan katılımcılara uygulanmıştır. Araştırma sonucunda günlük dil kullanımda eksiltilen sözcüklerin işlevinin eklerle sağlandığı belirlenmiştir. Katılımcıların önemli bir kısmının zarf işlevli sözcükleri düşürülmüş tümceleri kabul edebilir eğilimde olduğu gözlenmiştir.Öğe Çocukken iki dilli olmakla sonradan iki dilli olmak paralel olabilir mi?(Journal of Current Debates in Social Sciences, 2019-12) Yaş, EminGloballeşen dünyada yabancı dil öğrenme gittikçe önem kazanmaktadır. Bu durum dil öğrenme araştırmalarında yeni gelişmelere neden olmaktadır. Bu çalışmanın amacı ikinci dili öğrenmenin çocuklukta mı yoksa sonrasında mı daha iyi olacağını ortaya koymaktır. Diğer bir değişle iki dilliliğin hangi dönemde olursa daha iyi olacağı sorusunu araştırmaktır. Bu soruya yanıt vermek için konuya ilişkin dil bilim çevresindeki önemli kaynaklar gözden geçirilmiştir. Literatürde bahsi geçen önemli araştırmalar ve teoriler taranmış, değerlendirilmiş, birinci dil ve ikinci dil öğrenimiyle ilgili bilgiler aktarılmış, konu bilimsel açıdan ele alınmıştır. Bu bağlamda, 12 yaş öncesi ve sonrası dil öğrenmenin (tek-, iki-, üç-,dört veya çok dillilikte) yeterlilik seviyesini etkileyen yaş, beyin işlevselliği, kişisel farklıklar, ortam farkı, sosyal, siyasal, ekonomik ve dile bakış acısı gibi birçok nedenin olduğu ortaya çıkmıştır. İki dil arasındaki sistem farkı; özellikle de tonlama ve telaffuz zorluklarından dolayı kritik dönem sonrası (12 yaş civarı) iki dilliliğin, çocukluk dönemi iki dillilik gibi olamayacağı görüşü ağırlık kazanmıştır.Öğe İngilizce zarf yapılarının yabancı öğrenenler için zorluğu(Batman Üniversitesi, 2017) Yaş, EminBu çalışmanın amacı İngilizce zarf yapılarının(cümlecik) yabancı veya ikinci dil öğrenenler için ne tür zorluk ya da yük olduğunu aydınlatmaktır. Bu bağlamda, bu yapıların sözdizimsel yapısı araştırıldı. Bu, yapılarını vurgulayarak ve gramer birimi olarak zarf cümleciklerinin sözdizimsel özellikleri araştırılarak yapıldı. İngilizce konuşan dünyada mevcut olan en önemli kitaplar incelendi. Bu bütünce (corpus) analiz, yan cümle olarak sürekli değişen bazı zarf yapıların öğrenenler için cümle işleminde bir sorun olduğunu gösterdi. Yapısındaki değişimlerin yabancı öğrenenler için bir yük olduğu kanıtlandı. Bundan başka, çalışma zarf yapılarının İngiliz dilinin tipolojik sözdizimine ters düştüğünü vurguluyor; yani İngilizcenin kurallı söz dizimi bu işlemler tarafından ihlal ediliyor. Yine sınıflandırmaları, kısaltılmaları ve devrik olmaları yabancı öğrenenler için büyük sıkıntıdırlar.Öğe James Joyce’un “The sisters” adlı kısa hikâyesinin Türkçe çevirilerinde kültürel unsurlar ve çeviri stratejileri(Batman Üniversitesi, 2017) Tekalp, SelenBu çalışmada, James Joyce’un “Kız Kardeşler [The Sisters]” adlı kısa hikâyesinin iki ayrı çevirisinde çevirmenlerin kültürel öğeleri çevirirken yararlandıkları stratejiler incelenmiştir. Amaç, çevirmenlerin aynı esere yaklaşımının ne ölçüde değiştiğini ve hangi durumlarda ne tür stratejiler kullandıklarını saptamaktır. Türkçe çeviriler karşılaştırmalı olarak incelenmiş, çevirmenlerin kaynak metin ile hedef metne yaklaşımları kullandıkları stratejilerden yola çıkılarak tespit edilmiştir. Çevirilerden biri Murat Belge tarafından 1987 yılında, diğeri ise kitabın basımının yüzüncü yılı dolayısıyla 2015 yılında Merve Tokmakçıoğlu tarafından yapılmıştır. Çalışmada, çevirmenlerin kültürel öğeleri çevirirken ne tür sorunlarla karşılaştığı ve kaynak metinde iletilmek istenen mesajı hedef metne hangi şekilde aktardığı Newmark’ın ve Venuti’nin kuramlarından yararlanılarak analiz edilmiştir..Öğe Rewriting history in John Arden's left-handed liberty(Batman Üniversitesi, 2016) Alemdaroğlu, Şefika NüvidIn Left-Handed Liberty John Arden takes Magna Carta signed between King John and the Barons in 1215, and reinterprets it from a perspective which asserts that it is not, in fact, a milestone on the path to liberty as was officially claimed. Although based on historical documents, Arden's play does not treat history didactically. He is indeed the master of conveying the social and political life of man within the context of real life experiences which always overflow political identities. Hence, for instance, King John is reinterpreted as a weakling rather than a tyrant as the conventional reading of historical documents portrayed him. Taking an unconventional approach to the Great Charter as the “cornerstone” of the path to human rights, John Arden fills in the “opinions” of the important personages partaking in the shaping of the events during the period and adds, as he says in the introduction to the play, “facts” that cannot perhaps be found among the historical documents but are still justifiable within the historical framework of Medieval Europe.Öğe History of Mamluk rebellions model of the rebellions of Tagribermiş and Aynal el-Cekemî(Batman Üniversitesi, 2016) Ağır, Abdullah Mesut; Güneş, SedefMemlûk Devletinin merkez ve bazı vilayetlerinde isyanlar meydana gelmiştir. Bu isyanların merkezlerinden birisi olan Suriye, bu başkaldırıların başlangıç noktası olmuş bazen de sultana karşı olan ayaklananlar için sığınak görevi görmüştür. Bu isyanlardan birisi Halep Nâibi Emir Tagribermiş ve diğeri de Dımaşk Nâibi Aynal el-Cekemî’nin isyanlarıydı. Her iki vali de Sultan Barsbay’ın oğlu Aziz Yusuf adına isyan etmiş ve Yusuf, Sultan Çakmak tarafından tahttan indirilmiştir. Gerçekte bunların amacı, tahtı ele geçirmekti. Dahası, bu amaç doğrultusunda bunlar birbirleriyle de ittifak yapmadı. Buna ek olarak, bu Suriye valileri ne diğer bölgelerdeki valileri ne de Anadolu Türkmenlerini taraflarına çekmeyi başarabilmiştir.Öğe The unifying role of fools in William Shakespeare's as you like it and twelfth night(Batman Üniversitesi, 2012-04) Tekalp, Selen; Işık, EmrahShakespeare, kralın soytarısını geliştirmek adına büyük bir katkı sağlar ve soytarılık kavramına yeni bir boyut getirir. Onun palyaçolarıyla soytarıları gerçekçidirler. Shakespeare’in kendisi “gerçekçilik” sözünü aslında hiç telaffuz etmese de bu kavram onun komedilerini ve soytarılarını değerlendirmede oldukça önemlidir. As You Like It ile Twelfth Night’ta bu gerçekliği sergilemek için iki akıllı soytarı, diğer bir deyişle saray soytarısı yaratır: Tocuhstone ve Feste. Her ikisi de saraylılar tarafından itibar gören, soyluların soytarılarıdırlar. Onlar bir bakıma gerçekçi olduklarından gerçekleri üstü kapalı bir biçimde seyirciye aktarmada önemli bir rol üstlenirler. Diğer taraftan da kendilerine, oyunla seyirci arasında uzlaştırıcılık görevi verilmiştir. Karakterleri yatıştırıp oyunun başından sonuna kadar dengeyi sağlamaya çalışırlar. Böylece, onlar sayesinde, oyundaki birlik bozulmaz. Bu soytarıların bunu nasıl başardığı ve bunca değer çatışmasının arasında nerede durdukları merak konusudur. Shakespeare, karşıt fikirleri ortadan kaldırmak yerine değerlerin bir arada bulunmasını (yanyanalık) sağlamaya çalışır. Örneğin, As You Like It eserinde romantik ve anti-romantik öğeler arasında bir uyum olduğu görülür. Aynı şekilde Twelfth Night’ta da ana tema “iki değerlilik”tir. Oyun, aşıkların yanılsamasına dayanır, ancak bu yanılsama en sonunda kendi gerçekliğini de beraberinde getirir. Bütün bu zıtlıklar göz önüne alınarak, her iki eserdeki “soytarılık” kavramı ve karakterlerin birbirleriyle olan ilişkileri bu doğrultuda ele alınacaktır. Bunun yanı sıra, Touchstone ile Feste’nin görünüşle gerçeklik arasındaki dengeyi korumak için Shakespeare tarafından nasıl yaratıldıkları da örneklerle vurgulanacaktır.