Arama Sonuçları

Listeleniyor 1 - 10 / 27
  • Öğe
    Birinci Dünya Savaşı’ndan Milli Mücadele’ye Lice kazası
    (Türk-İslam Medeniyeti Akademik Araştırmalar Dergisi, 2021-03) Özteke, Fahri
    Coğrafi konumu nedeniyle Lice, tarihin en eski dönemlerinde olduğu gibi Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele yıllarında da kritik öneme sahip bir belde olmuştur. Lice’den yola çıkarak Birinci Dünya Savaşı sırasında Çanakkale, Kafkas, Suriye-Filistin, Irak-Basra ve Hicaz-Yemen Cephelerindeki çarpışmalara katılanların sayısı hiçte az değildir. Bölge, tarihin en kaotik zamanlarından birini yaşarken vatansever Liceliler, yanı başındaki Bingöl, Bitlis ve Muş’un işgaline karşı da kayıtsız kalmamışlardır. Türk vatanının kurtuluşu için amansız bir direniş örneğinin sergilendiği Milli Mücadele yıllarında ise, bin bir zorlukla baş etmeye çalışan Liceliler ellerinden geldiği ölçüde Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının yanında yer almışlardır. İlçe merkezinde oluşturulan zararlı yapılanmaya karşın milli bir örgüt kurulamamıştır. Ancak Lice halkı, Diyarbakır eşrafı ve bürokratlarının tesis ettiği milli-dini organizasyonlara destek vermişlerdir. Dönemin İlçe Müftüsü Ankara fetvasını imzalayarak örnek bir duruş sergilemiştir. Aralıksız devam eden savaşlardan yılan Liceli askerlerin bir bölümü ordudan firar etmişlerdir. Bu yüzden Milli Mücadele sürecinde Lice ve çevresinde asayişin sağlanması hayli zor olmuştur. Hani ve Kulp yörelerinde prestij sahibi bazı kişilerin ulusal direniş lehine çağrıda bulunmaları firarilerin sayısını biraz da olsun azaltmıştır. Liceliler, özellikle El-Cezire ve Batı Cephelerinde milli birliklerin yanında yer alarak düşmana karşı direnç göstermişlerdir
  • Öğe
    II. Dünya Savaşı yıllarında kamusal alana yönelik din hizmetleri
    (İksad Publications House, 2018-02-15) Özteke, Fahri
    Cumhuriyet tarihimizin en zor dönemlerinin başında II. Dünya Savaşı yılları gelmektedir. Ekonomik, askeri ve siyasi açıdan ülke olarak çok zor bir süreçten geçilmiştir. Yaşanan sıkıntılar sosyal alanda da kendisini hissettirmiştir. Böyle hassas bir dönemde din hizmetlerinin düzenli yürütülmesi meselesi sıklıkla gündeme gelmiştir. Fakat bu konuda yaşananlarla ilgili yapılmış bilimsel çalışmaların sayısı da oldukça azdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, II. Dünya Savaşı yıllarında yurttaşları üzerinde din hizmetlerinin aksamadığı intibahı meydana getirmeyi esas politikalarından biri olarak kabul etmiştir. Bu yüzden Diyanet İşleri Başkanlığı eskiye nazaran daha aktif bir rol oynamıştır. Devlet bu dönemde gerçekleştirmek istediklerini halka anlatmak için camileri adeta bir üs olarak kullanmıştır. Milli ekonominin güçlenmesini temin etmek maksadıyla hutbelerde yerli malı kullanımı teşvik edilmiştir. Atatürk Dönemi’nde uygulamaya başlanan ana dilde ibadet edilmesi projesine sadık kalınmıştır. II. Dünya Savaşı yıllarında Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı, köy enstitülerinin işlevinin tam olarak anlatılması ve kız çocuklarının eğitim düzeylerinin yükseltilmesi konusunda ortak çalışmalar yapmışlardır. Ancak İsmet İnönü ve hükümet yetkilileri özellikle dış politikada hayati meseleleri çözüme kavuşturmaya çalışırken dinsel alana dair yapılan müspet gayretleri halka tam olarak duyuramamışlardır. 1926-1949 yılları arasında çeşitli nedenlere bağlı olarak 2815 cami ve mescidin satışının yapılmasına karşın, 1942-1945 yılları arasında ise tarihi öneme sahip 100 kadar caminin tadilatı gerçekleştirilmiştir. Aynı süreçte güvenlik ve konaklama gerekçesiyle camilerin başka şekilde kullanılması ile ilgili ise kamuoyu yeterince bilgilendirilmemiştir. Kişisel uygulamalardaki hataların yol açtığı yanlış anlaşılmalar, halkın inançlarına yönelik bazı isteklerin koşullar gereği dikkate alınmayışı ve mali zorluklar din hizmetleri konusunda bu döneme özgü olumsuz bir algının meydana gelmesine sebebiyet vermiştir. Özellikle din görevlisi sayısındaki yetersizlik kamuoyunda ciddi rahatsızlıklara neden olmuştur. Bu yaşananların resmi bir kanalla devlet erkânına iletilmesi ise ilk defa 1945’te Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla yapılmıştır. Dönemin hükümeti yapılan bu ihtara karşı olumsuz bir refleks göstermediği gibi eleştirileri dikkate değer bulmuştur.
  • Öğe
    Kadınlar Dünyası Gazetesinin Milli Hâkimiyet konusuna yaklaşımı
    (Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 2019-12) Özteke, Fahri
  • Öğe
    Türk kadınının ”Eğitim Hakkı” ve Isabel Fry’ın tespitleri
    (Çizgi Kitabevi, 2019) Özteke, Fahri
    Doç. Dr. Samira Kortantamer Armağanı olarak hazırlanan bu eser, iki hatırat yazısı ile on yedi makale çalışmasından oluşmaktadır. Mandeville’in kayıtlarına göre Memluk Türk Devleti, Yahudi asıllı İtalyalı Seyyah Obadiah’ın gözlemlerine göre 15. yüzyıl Mısır’ı ve bunun Memlûklar ile ilgili kayıtları, en-Nasır Muhammed b. Kalavun’un üst yönetim mensupları ile olan illişkileri ve ümera arasındaki çekişmeler, Memlûklar devrinde Dımaşk ümerası, vezaret makamının Memlûklar ile Selçukîler açısından mukayesesi, İlhanlıların önemli hükümdarlarından Olcaytu Han’ın dini yönü, on yedinci asırda Cezayir Dayılarına ait üç Türkçe mektup, Suriye Ermenileri, 1941 tarihli bir İngiliz Büyükelçilik görevlisinin seyahat notları, 19. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Adana’da görülen salgın hastalıklar, Hurufat defterlerine göre Beyrut ve Hasankeyf, Isabel Fry’ın tespitleri ışığında Türk kadınının eğitim hakkı, ilk kadın milletvekillerinden Mihri Pektaş’ın meclisteki faaliyetleri, İkinci TBMM’deki Urfa Milletvekilleri ve bu süreçteki meclisin faaliyetleri, Göbekli Tepe D Tapınağı Dikilitaş betimlemeleri ve bunun Sümer anlatıları arasındaki benzerlikleri, eserde müstakil olarak işlenen konulardır.
  • Öğe
    Yakın dönem tarihimizde Türk kadınının kıyafetle sınavı
    (İksad Publications House, 2018-02-15) Özteke, Fahri
    Tarih boyunca dünyaya kıyafet konusunda rol model olmuş Türk milleti, kadınına birçok konuda pozitif ayrımcılık yapmıştır. Fakat 18. yüzyıldan itibaren Türk kadınının kıyafetlerine dair bir takım tartışmalar yapılmaya başlandı. İlk olarak İstanbul’da yaşayan kadınlara dair 1726’da yayınlanmış bir fermanla kılık kıyafet düzenlemesi yapıldı. Bu şekilde başlayan süreç yaklaşık olarak 200 yılı aşarak devam etmiştir. Sultan II. Mahmut ve Tanzimat dönemlerinde de kadın giysilerine yönelik düzenlemeler yapılmıştır. Kadın kıyafetlerinde görülen değişiklikler erkeklere nazaran daha yavaş olmuştur. Bu değişim kırsalda daha az gözlemlenmiştir. Meşrutiyet Dönemi, kadın kıyafetleri açısından önemli gelişmelere tanıklık etmiştir. Dini konulardaki hassasiyetleriyle bilinen Sultan II. Abdülhamit zamanında 2 Nisan 1892’de yapılmış bir düzenlemeyle güvenlik gerekçesiyle çarşaf yasaklanmıştır. Benzer uygulama 1930 seçimlerinin ardından Cumhuriyet Halk Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın istekleri üzerine de hayata geçirilmiştir. Çağdaşlaşma sürecinde kadın kıyafetlerine dair atılan adımlar gerek Osmanlı gerekse Cumhuriyet dönemlerinde benzerlikler arz etmektedir. I. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele yıllarında bazı gelişmeler yaşansa da kadın kıyafeti konusundaki girişimler geri plana itilmiştir. Türk Rönesansını gerçekleştiren Atatürk, kadın kılık kıyafeti ile ilgili cesur adımlar atılmasına öncülük etmiştir. Cumhuriyet Dönemi’nde kadının kamusal alanda nasıl giyinmesi gerektiği meselesi sık sık tartışma konusu yapılmıştır. İlk olarak 1924’te Maarif Vekâleti kadın öğretmenlerin yüzleri açık bir biçimde derslere girmesine dair talimatname yayınlamıştır. 1924-1935 yılları arasında peçe ve çarşaf başta olmak üzere kadın giysileri ile ilgili önemli girişimler gerçekleştirilmiştir. Bu girişimlere yerel yöneticiler kadar din görevlileri, basın mensupları, aydınlar ve tüccarlar gibi toplumun diğer katmanları da müdahil olmuştur. Kadın giysileri ile ilgili tartışmalarda israfa kaçılmaması gerektiği, Avrupalı kadınlara duyulan özentinin dışa yansıması, toplumdaki ahlaki yapının olumsuz etkilenmesi ve çağdaşlaşma hareketlerinin hız kazanması merkeze konumlanmış konular olarak dikkat çekmiştir. Yakın dönem Türkiye tarihinde kadın kıyafetlerinin yerli unsurlar tarafından üretilmesinin milli ekonomiye olan katkısı da ön plana çıkmış konulardan biri olmuştur. Türk kadınının kıyafeti üzerinden gerçekleştirilmiş tartışmalar 21. yüzyılın başına denk uzanmıştır.
  • Öğe
    Modern dönemde Türkiye’de heykelciliğin gelişimi: Güneydoğu Anadolu örnekleri
    (Detay Yayıncılık, 2020) Özteke, Fahri; Gümüş, Murat; Dilek, Sebahattin Emre
    Bu kitap, kültürel miras ve turizm ilişkisini disiplinlerarası bir bakışla ele alarak, insanlığın ortak mirası olan ve koruması dönemin kurumsal yapılarında olan (devletler) bir zenginliği yok etmeden geleceğe taşmayı savunmaktadır. Ekonomik fayda bulunmayan her şeyin yok sayıldığı gerçeğinden hareketle, turizm hareketleriyle bu zenginlikleri koruma ve paylaşma iddiasındaki her kurum, yapı veya birey için bir anlama hareketinin temelidir. Üreteninin kimliğine özen göstererek, tarihsel ve kültürel birikimlere saygılı ve korumacı olundukça her kesimin kazanacağı açıktır.
  • Öğe
    İsabel Fry ve Türk çağdaşlaşmasındaki yeri
    (İksad Yayınevi, 2018-05-15) Özteke, Fahri
    Yaşantısının büyük kısmını çocuk eğitimine adamış olan İngiliz Pedagog İsabel Fry(1869- 1958), II. Meşrutiyet’in ilanından kısa bir süre sonra İstanbul’a gelmiştir. İsabel Fry, Osmanlı Devlet adamlarının daveti üzerine Türkiye’de bulunmuştur. İngiliz eğitim sisteminin reform sürecini çok iyi bilen bir uzman olarak İsabel Fry, Osmanlı maarif sistemi ve kurumları üzerine incelemeler yapmıştır. Ülkemizde eğitimin birikmiş meselelerine yakından tanıklık ettikten sonra bu konu hakkında detaylı bir rapor hazırlamıştır. İngiliz uzmana göre Osmanlılarda kız çocuklarının eğitim düzeyleri, olanakları ve öğretmenlerin donanımları Avrupa’dakilerle kıyaslanmayacak kadar geri durumdaydı. Okulların müfredatlarını da oldukça yetersiz bulan İsabel Fry, Osmanlılarda yabancı dil eğitimine çok geç başlanıldığına dikkat çekmiştir. Osmanlı maarif sisteminde köklü bir değişime ihtiyaç duyulduğunu tespit eden İsabel Fry, Avrupa’dan getirilecek tecrübeli öğretmenlerin Türkiye’de en az beş yıl kalması gerektiğini öne sürmüştür. Ülkemize Avrupa’dan gelen ilk kadın eğitimcilerden birisi olan İsabel Fry’ın Maarif Nezareti’ne sunduğu rapordan sonra kız okullarında kısmi bir iyileşme yaşanmıştır. Fakat dönemin ağır koşulları İsabel Fry’ın raporundaki tespitlerin hayata geçirilmesine mani olmuştur. İşlerinin yoğunluğundan dolayı Türkiye’de ancak bir yıl ikamet edebilen İsabel Fry’ın eğitim hakkındaki görüşleri İttihat ve Terakki üzerinde bir hayli etki bırakmıştır. İsabel Fry, 31 Mart Vak’asından sonra Halide Edip’i Londra’ya davet etmiştir. Halide Edip İngiltere’de yakından tanıma fırsatı bulduğu İsabel Fry’ın özelikle kız çocuklarının eğitimi ile ilgili düşüncelerinin tesirinde kalmıştır. Halide Edip’in zihninde zamanla yerleşen kadın imgesine tesir eden bilim insanlarından birisi de İsabel Fry Oldu. Halide Edip’in zihin dünyasında bıraktığı etkiler açısından İsabel Fry dolaylı olarak Türkiye’de kadın haklarının gelişmesine de katkı sağlamıştır.