7 sonuçlar
Arama Sonuçları
Listeleniyor 1 - 7 / 7
Öğe Birinci Dünya Savaşı’ndan Milli Mücadele’ye Lice kazası(Türk-İslam Medeniyeti Akademik Araştırmalar Dergisi, 2021-03) Özteke, FahriCoğrafi konumu nedeniyle Lice, tarihin en eski dönemlerinde olduğu gibi Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele yıllarında da kritik öneme sahip bir belde olmuştur. Lice’den yola çıkarak Birinci Dünya Savaşı sırasında Çanakkale, Kafkas, Suriye-Filistin, Irak-Basra ve Hicaz-Yemen Cephelerindeki çarpışmalara katılanların sayısı hiçte az değildir. Bölge, tarihin en kaotik zamanlarından birini yaşarken vatansever Liceliler, yanı başındaki Bingöl, Bitlis ve Muş’un işgaline karşı da kayıtsız kalmamışlardır. Türk vatanının kurtuluşu için amansız bir direniş örneğinin sergilendiği Milli Mücadele yıllarında ise, bin bir zorlukla baş etmeye çalışan Liceliler ellerinden geldiği ölçüde Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının yanında yer almışlardır. İlçe merkezinde oluşturulan zararlı yapılanmaya karşın milli bir örgüt kurulamamıştır. Ancak Lice halkı, Diyarbakır eşrafı ve bürokratlarının tesis ettiği milli-dini organizasyonlara destek vermişlerdir. Dönemin İlçe Müftüsü Ankara fetvasını imzalayarak örnek bir duruş sergilemiştir. Aralıksız devam eden savaşlardan yılan Liceli askerlerin bir bölümü ordudan firar etmişlerdir. Bu yüzden Milli Mücadele sürecinde Lice ve çevresinde asayişin sağlanması hayli zor olmuştur. Hani ve Kulp yörelerinde prestij sahibi bazı kişilerin ulusal direniş lehine çağrıda bulunmaları firarilerin sayısını biraz da olsun azaltmıştır. Liceliler, özellikle El-Cezire ve Batı Cephelerinde milli birliklerin yanında yer alarak düşmana karşı direnç göstermişlerdirÖğe Türk devriminin tasavvuf kurumlarıyla kesişen yolları(Türk-İslam Medeniyeti Akademik Araştırmalar Dergisi, 2017-02) Özteke, FahriTasavvuf kurumları, İslâm coğrafyasında bilim ve kültürün gelişmesine katkı sağlamış, insanların bir araya gelerek sosyal bağlarının kuvvetlenmesine vesile olmuştur. Ancak XVII. asırdan itibaren gözle görülür bozulmalar başlamıştır. Osmanlı modernleşme uğraşıları sırasında revize edilmeye çalışılsalar da istenilen neticelere bir türlü ulaşılamamıştır. XX. Yüzyılın başında İttihat ve Terakki Cemiyeti"nin bazı üyeleriyle beraber bu kurumların Türk Devrimi"nin mimarlarıyla bir şekilde yolları kesişmiştir. Tekke ve benzeri kurumlarda vakit geçiren birçok kişinin gerek I. Dünya Savaşı gerekse Milli Mücadele yıllarında yurt savunmasına destekçi oldukları inkâr edilemez bir gerçektir. Cumhuriyetin ilanından sonra devrimci kadro ve tarikat ehli farklı gruplarda yer almıştır. 1925 Şeyh Said isyanından sonra ilişkiler büsbütün kopmuş ve aynı yıl tekke, türbe ve zaviyelerin kapatılmasına karar verilmiştir. Daha sonraki yıllarda bu müesseseler farklı isimlerle tekrar sosyal dokuda yer almaya çalışsa da eski güçlerine kavuşamamışlardır. 1930"lu yıllarla birlikte Cumhuriyet hükümetleri, tarikat kurumlarını ya satışa çıkarmış ya da önemine binaen tadil ettirmiştirÖğe İnönü Muharebeleri sırasında Hilal-i Ahmer ve Yunan Salib-i Ahmer Cemiyetlerinin çalışmalarının analitik bir yaklaşımla ele alınması(Anadolu Üniversitesi, 2021-04-01) Özteke, FahriSon yıllarda Millî Mücadele (1918-1923) üzerine yapılmış çalışmalarda belirgin bir artış olsa da böylesi kritik bir savaşta, sağlık hizmetlerinin hangi koşullarda yürütüldüğüyle ilgili araştırmaların henüz yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu çalışmada milli güçler, Batı Anadolu’daki işgaller ve İnönü Muharebeleri sırasında düşman kuvvetleriyle çarpışırken nasıl bir sağlık organizasyonu meydana getirildiği ele alınmıştır. Söz konusu organizasyonda, Hilal-iAhmer Cemiyetinin konumu somut verilere dayandırılarak irdelenmiştir. Bugün Türk Kızılayı olarak bilinen cemiyetin, uluslararası savaş hukuku ve insani ölçütleri referans kabul ederek hem Türkler hem de Yunanlılara ulaştırdığı hizmetler hakkında bilgi verilmiştir. Sağlıkla birlikte başka alanlarda da önemli işlevler yerine getirdiği orijinal kaynaklar bazında göz önüne serilmiştir. Türk tarafındaki bu gelişmelere karşılık, Yunan Salib-i Ahmer Cemiyetinin nasıl bir pozisyon takındığı kritize edilmiştir. Bu kapsamda cemiyetin bazı zamanlar tıbbi misyonerlik çalışmaları yürüttüğü bazı zamanlar da taraflar arasındaki gerilimi tırmandıracak etkinliklerde bulunduğu belirtilmiştir. Bizans ve Pontus Rum İmparatorluklarını yeniden kurma düşüncesine hizmet edip açtığı hastaneleri silah deposuna çeviren Salib-i Ahmerin, Anadolu’daki görünümünün bir sağlık kuruluşu olmaktan çok daha öteye geçtiği tezi desteklenmiştir. Siyasi ve askeri olaylardaki rollerinin yanı sıra her iki cemiyetin oluşturduğu sosyolojik imgenin değerlendirilmesi yapılmıştır.Öğe Tarihçiliğimizin kurumsallaşması ve bir kültür milliyetçisi Ahmed Zeki Velidi Togan(Türk-İslam Medeniyeti Akademik Araştırmalar Dergisi, 2018-02) Özteke, FahriAltay Dağlarının eteklerine dikilmiş yazıtlarla başlamış Türk tarihçiliği, İslamiyet’in kabulünden sonra Arap ve Farslıların gölgesinde kalarak gelişmiştir. Osmanlı Devletinde XVII. yüzyılda vakanüvisliğin tesisi ile tarihçiliğimiz kurumsal bir kimlik kazanmaya başlamıştır. Baskın unsur Türkler olmasına rağmen Osmanlı Devleti zamanında milli bir tarih anlayışından söz etmek mümkün olmamıştır. Çağdaşlaşma tarihimizde kırılma anı sayılan II. Meşrutiyet Döneminde tarihçiliğimiz, daha yerli ve daha bilimsel bir kimlik kazanmaya başlamıştır. Batılı devletlerle kıyaslandığında geç kalınmış sayılsa da Türk tarihçiliğinin milli bir anlayışla bilimsel olarak kurumsallaşması Atatürk Dönemi’nde gerçekleşmiştir. Atatürk’ün kurdurduğu Türk Tarih Kurumu, 1200 yıldan fazla geçmişe sahip tarihçiliğimizi temsil eden çatı bir yapı olmayı başarmıştır. Asılsız biçimde, çağdaşlaşma hamleleri ve Türk Tarih Kurumu ile muhalifmiş gibi gösterilse de A. Zeki Velidi Togan XX. yüzyılda tarihçiliğimizin ileriye götürülmesinde en fazla uğraş vermiş birkaç isimden birisi olmuştur.Öğe II. Meşrutiyet’ten Demokrat Parti iktidarına atıl halde bırakılmış hayrat kurumları meselesi(Türk-İslam Medeniyeti Akademik Araştırmalar Dergisi, 2018-06) Özteke, FahriTürkiye coğrafyasında yüzyıllardır süren savaşlar ve sosyo-ekonomik gelişmeler beraberinde birçok meselenin de ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunlardan biri de zaman içinde kronik bir hal alan harabe vaziyetteki vakıf kurumlarının nasıl değerlendirilmesi gerektiği sorunsalıdır. II. Meşrutiyet, Mütareke, Atatürk, İsmet İnönü ve Adnan Menderes dönemlerinde gündemi meşgul eden bu konu hakkında iktidarlar halkın hassasiyetlerini ve ekonomik koşullarını göz önünde bulundurarak çözümler üretmeye çalışmışlardır. Ancak çözüm üretmenin tek taraflı olmadığı bu konu ile ilgili yetmiş yılı aşan süreçte harabe durumdaki camii, mescit, medrese, tekke, türbe ve sebiller enkaz vaziyetinden kurtarılmaya çalışılmıştır. Konunun teşhis edilip çözümler üretilmeye başlandığı II. Meşrutiyet Dönemi’nden 1970’li yıllara kadar uzanan zaman zarfında kamuoyu meseleye dini mekânların yıkılıp yıkılmayacağı perspektifinden yaklaşmıştır. II. Dünya Savaşı’nın neden olduğu özgün koşullar konunun daha da karmaşık bir hal almasına sebebiyet vermiştir. Bir ara tartışmalara gayrimüslim vakıfların taşınmazları da dâhil edilmiştirTürkiye coğrafyasında yüzyıllardır süren savaşlar ve sosyo-ekonomik gelişmeler beraberinde birçok meselenin de ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunlardan biri de zaman içinde kronik bir hal alan harabe vaziyetteki vakıf kurumlarının nasıl değerlendirilmesi gerektiği sorunsalıdır. II. Meşrutiyet, Mütareke, Atatürk, İsmet İnönü ve Adnan Menderes dönemlerinde gündemi meşgul eden bu konu hakkında iktidarlar halkın hassasiyetlerini ve ekonomik koşullarını göz önünde bulundurarak çözümler üretmeye çalışmışlardır. Ancak çözüm üretmenin tek taraflı olmadığı bu konu ile ilgili yetmiş yılı aşan süreçte harabe durumdaki camii, mescit, medrese, tekke, türbe ve sebiller enkaz vaziyetinden kurtarılmaya çalışılmıştır. Konunun teşhis edilip çözümler üretilmeye başlandığı II. Meşrutiyet Dönemi’nden 1970’li yıllara kadar uzanan zaman zarfında kamuoyu meseleye dini mekânların yıkılıp yıkılmayacağı perspektifinden yaklaşmıştır. II. Dünya Savaşı’nın neden olduğu özgün koşullar konunun daha da karmaşık bir hal almasına sebebiyet vermiştir. Bir ara tartışmalara gayrimüslim vakıfların taşınmazları da dâhil edilmiştirÖğe Dil devriminin içinde yer almış bir Diyanet İşleri Başkanı: Mehmet Şerafettin Yaltkaya(ASOS Journal Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2017-08) Özteke, FahriEğitimci, bilim insanı, yazar, düşünür ve Türkiye Cumhuriyeti’nin II. Diyanet İşleri Başkanı Şerafettin Yaltkaya, Türk çağdaşlaşmasının en hassas dönemlerinde yaşamıştır. İslamcı, kültür milliyetçisi ve çağdaşlaşma yanlısı fikirleriyle dikkat çekmiştir. İki yüze yakın makale, kitap ve çevirisi olan Yaltkaya gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün cenaze namazını kaldırmıştır. Arapça’da Türkçe’ye yaptığı tercümeler, Diyanet İşleri Başkanlığı Dönemi’nde kaleme aldığı Türkçe hutbe kitapları ve ana dilde ibadete yeşil ışık yakmasıyla dil devriminin doğrudan destekçisi olmuştur. Dil devriminin hayata geçirilmesi sırasında dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ile koordineli çalışmalar yapmıştır. Yaltkaya dil devriminin tabana yayılması için camilerden de faydalanmıştır.Öğe Diyarbakır Müftüsü Hacı İbrahim Efendi’nin Milli Mücadele’ye verdiği destek(Social Sciences Studies Journal, 2020-08-15) Özteke, FahriTürk-İslam Tarihi’nin en hassas zamanlarında sağduyudan yana tavır belirleyen Diyarbakır halkı, aynı tutumunu I. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele yıllarında da gösterdi. Bunda belirtilen süreçlerde şehirde müftülük görevini yürüten İbrahim Efendi’nin önemli katkıları oldu. İbrahim Efendi, gerek klasik gerekse modern eğitim kurumlarında öğrenci yetiştirmiş aydın ve birleştirici özelliklere sahip bir din adamı idi. I. Dünya Savaşı yıllarında kendi çabalarıyla kurduğu gönüllü birliği ile Kafkas Cephesi’nde Ermenilerle mücadele eden İbrahim Efendi, savaşın sonlarına doğru Musul’a kadar giderek Türk birliklerine destek verdi. Milli Mücadele yıllarında Diyarbakır’da Atatürk ve arkadaşları lehine kamuoyu oluşturdu. Erzurum ve Sivas Kongrelerine katılamasa da milli örgütlenmenin gereğine işaret etti. İzmir’in işgali karşısında protesto telgrafları çekilmesine ön ayak oldu. Ankara fetvasını imzalayan 153 din adamından birisi olarak Milli Mücadele’nin meşruiyet kazanmasını sağladı. Diyarbakır gençlerini vatan savunmasına destekçi olmaları için Batı ve Güney cephelerine yönlendirdi. Büyük Taaruz’dan sonra şehirde günlerce süren kutlamaların büyük bölümünü tertip etti.