17 sonuçlar
Arama Sonuçları
Listeleniyor 1 - 10 / 17
Öğe İktidar muhalefet ilişkisine bir örnek: Atatürk’ü Koruma Kanunu(Turkish Studies, 2013-01) İlyas, Ahmetİkinci Dünya Savaşı’nı kazanan kapitalist güçlerin San Francisco Konferansı’nda “demokrasiye geçmiş ülkeler istiyoruz” çağrısı Türkiye’de de yankılandı. Bu yankı kendisini siyasal partilerin kurulmasına zemin hazırlayarak gösterdi. Bizzat İsmet İnönü’nün ya da mevcut şartların tesiriyle oluşturulan siyasal ortam Türkiye’de muhalefet olgusunun şekillenmesine yardımcı olduğu ileri sürülebilir. Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu çerçevesinde yasaya muhalefet eden Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Refik Koraltan, Emin Sazak gibi milletvekilleri iktidar partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’nden istifa ederek Celal Bayar öncülüğünde Demokrat Parti’yi kurarak muhalefete başladılar. Cumhuriyet döneminde üçüncü kez çok partili hayata geçiş denemesi olan Demokrat Parti’nin kurulması, Osmanlı Devleti’nden bu yana devam etmekte olan iktidar-muhalefet ilişkisinin yeni bir safhasını oluşturdu. Bu çalışmanın ana teması Türk modernleşmesinin bir argümanı olan II. Meşrutiyet sonrası kurulan siyasi partilerin, 1950 yılına kadar ki mücadeledi üzerine inşa edilmiştir. Makalenin ana önermesi 1951 yılında çıkarılmış olan Atatürk’ü Koruma Kanunu üzerinden değerlendirilecektir. Atatürk’ü Koruma Kanunu, Atatürk’ün büst ve heykellerine karşı yapılan fiili ve sözlü saldırıları önlemeye yönelik çıkarılmış bir yasadır. Kanun hazırlanırken, iktidar ve muhalefet milletvekillerinin birbirlerine karşı yapmış oldukları psikolojik hareket iktidar muhalefet ilişkisi paydasında ortaya konulacaktır. Çalışmanın sonunda elde edilen bulgulara göre Türkiye’de demokrasi kültürünün yerleşmediği ya da yerleştirilemediği, demokrasi söyleminin ise grupların birbirlerini alt etme temelinde hareket ettiği anlaşılacaktırÖğe Yerel basına göre 1935-1950 yılları arasında Urfa’da mahalli ve milli bayram kutlamaları(Bingöl Üniversitesi, 2018-10-01) İlyas, AhmetMilli bayram olgusu, toplumların ortak sevinçlerini, değerlerini ortaya koyan başat kavramlardandır. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinde İyd-i Milli dışında bir ulusal bayramın kutlanmaması önemli bir problemdir. Özellikle Osmanlı Devleti gibi birçokulusu bünyesinde barındıran bir imparatorluğun, ayakta kalmasını sağlamanın yollarından biri ya milli bayramlar, ya dinsel ortak özne, ya da ortak bir geçmişe sahip olmaktır. Ancak bu üç realite de Osmanlı toplumu için uzak kavramlardı.Milli Mücadele sonrası devletin yapılanma ve inşa sürecinde uluslaşma aşmasını somutlaştırmak, rejimin benimsetilmesini sağlamak amacıyla milli bayramların yaygınlaştırılmasınadikkat edildi. Meclisin açıldığı 23 Nisan, günü Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak, Osmanlı’dan kalan İdman Bayramı, Atatürk’ün Samsun’a çıktığı 19 Mayıs ile birleştirilerek 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı, saltanatın kaldırılıp Cumhuriyet’in ilan edildiği tarih olan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ve nihayetinde Yunanlıların yenilgiye uğratıldığı 30 Ağustos Zafer Bayramı olarak kutlanması kararı alındı. Bu ulusal bayramların kutlanma süreci bu çalışmada Urfa örneğinde ele alındı. Ayrıca Urfa’nın düşman işgalinden kurtulduğu tarih olan 11 Nisan mahalli bayram kutlamaları da bu çalışmanın ana omurgasını oluşturmaktadır. Çalışma, bayramların resmi olarak kutlanmasının miladı olan 1935 yılından başlar 1950 yılına kadar ki süreci içermektedir. Bu süreçler içerisinde Urfa’da yaşanan bayram coşkuları yerel gazetelere yansıdığı şekilde verilmeye çalışıldı.Öğe Milli Mücadelede önemli bir şahsiyset: Ali Saip Ursavaş(Turkish Studies, 2015-09) İlyas, AhmetMilli Mücadele’nin önemli kahramanlarından biri olan Ali Saip, Urfa’nın savunulması sırasında göstermiş olduğu başarıları nedeniyle, Mustafa Kemal Paşa tarafından Urfa Savaşçısı anlamındaki Ursavaş soyadı verilmiş, İstiklal Madalyası’na sahip olan önemli şahsiyetler arasında yer almaktadır. Milli Mücadele’nin askeri safhası sonrası, diğer arkadaşları gibi siyaset arenasına girmiş, Urfa ve Kozan milletvekilliği yapmıştır. Ayrıca Konya İstiklal Mahkemesi başkanlığı yaparken, Şeyh Said’in yargılanması sırasında İstiklal Mahkemesi Üyesi olarak da önemli kararlara imza atmıştır. Bu çalışmada, Ali Saip Ursavaş’ın kısa bir biyografisi tahlil edilmeyi amaçlanmış ve onun siyasal hayatının yanı sıra, bürokratik faaliyetlerine yer verilerek doğrudan tahlil edilmesi amaçlanmıştır. Zira Ursavaş, yaşadığı dönemde birçok suçlamalarla karşılaşmış, bu suçlamalar günümüze kadar ulaşmıştır. Bu çalışmada Ursavaş’ın karşılaştığı suçlamaları, dönemin önemli kaynaklarına yer verilerek aydınlatılması esas amaç olacaktır. Diğer taraftan Ursavaş’ın siyasi bir kimlik olarak, yeni kurulmuş olan Türk Devleti’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki uygulamalarına yardımcı olacak bir aktör olarak, edinmiş olduğu izlenimler de bu çalışmada yer alacaktır. Çalışmanın son kısmında Atatürk’e yapılan suikasta ismi geçen Ali Saip Ursavaş, siyasi olarak gözden düşmüş, her ne kadar kendini aklamaya çalıştıysa da bunda başarılı olamamıştır. Bundan sonraki yaşamında gözden düşen Milli Mücadele kahramanının yaşamı da bu makalenin son kısmında verilmeye çalışılacaktır.Öğe 27 Mayıs Askeri Darbesi’nin sancıları ve orduda tasfiyeler 1960-1964(Türk-İslam Medeniyeti Akademik Araştırmalar Dergisi, 2016-06) İlyas, AhmetTürk siyasal hayatında iktidarı ele geçirme paradigması olan askerin darbe yapma kültürü, Osmanlı Devlet geleneğinden gelen bir külttü. Bu kültün oluşum ve gelişim aşaması, devletçi seçkinler tarafından Cumhuriyet Türkiye’sine miras bırakıldı. HenüzBab-ı Ali hükümet darbesi zihinlerdeyken, Türk Silahlı Kuvvetlerince 27 Mayıs 1960 yılında yapılan askeri darbe, ülke siyasetinde yeni bir dönemin başlangıcı oldu. 27 Mayıs Askeri Darbesi sonrası ülkede oluşan siyasi ve sosyal gelişmelerin yanında askeri alanda da önemli kırılmalar yaşandı. Bu kırılmaların ana omurgası, güç paylaşımının yarattığı psikolojiyle ilgiliydi. Özellikle 27 Mayıs’ta ordunun iktidarı sivillerin elinden alması, Türkiye’de darbenin gelenekselleşmesinin önünü açtı. Bu çalışma, 1960-1964 yılları arasında ordu mensupları arasında yaşanan iktidar mücadelesinin ana eksenleri üzerine inşa edilmiştir. Çalışmanın betimsel yaklaşımı ile birlikte Türkiye’de yaşanan demokrasi krizinin ordu üzerindeki etkisi incelenmiştir. Bilhassa Milli Birlik Komitesi görevi devraldıktan sonra ülkede tek güç olma ülküsünde, adına14’ler verilen ve içlerinde Alparslan Türkeş, Muzaffer Özdağ gibi kişiler tasfiye edilerek yurt dışı görevlerine gönderilmişlerdir. Bu gelişme, ordu içerisinde darbe yanlıları ile sivil iktidarı destekleyenler arasındaki uçurumu gözler önüne sermiştir. 1963 yılında geçici hükümetin kurulmasından sonra dahi bile TSK içerinde sivil iradeyi beğenmeyen subayların darbe girişimleri oldu. Öyle ki bu darbe girişimlerinde askeri hiyerarşi genelde ikinci plana atıldı. Özellikle 22 Şubat Askeri Darbe girişiminden başlayarak 1964 yılına kadar ki hâkim güç, darbe girişimleri gerekçe göstererek 235 general 4171 subay ile 1459 Harp Okulu öğrencisi ordudan tasfiye etti. Özetle orduda yapılan bu tasfiyeler genel olarak merkezi gücü elde etmeye yönelikti.Öğe Heyet-i Temsilliye’nin siyasal yapılanması(Tarihin Peşinde, 2013-04) İlyas, AhmetHeyet‐i Temsiliye’nin kurulma fikri, Haziran 1919’da yayımlanan Amasya Genelgesi ile ortaya çıkmıştır. Millî Mücadele’nin gerekçesi ve yönteminin belirlendiği bu genelgede yer alan: “milletin içinde bulunduğu durum ve şartların gereğini yerine getirmek ve haklarını gür sesle cihana duyurmak için her türlü baskı ve kontrolden uzak millî bir heyetin varlığı zaruridir” maddesi doğrudan Heyet‐i Temsiliye’nin kurulmasına yönelik bir çağrıdır. Heyet‐i Temsiliye bir siyasi teşekkül olarak Erzurum’da doğmuş daha sonra tüm yurdu kapsayan bir anlayışla varlığını devam ettirmiştir. Bu çalışmada Heyet‐i Temsiliye’nin siyasi kültür içerisindeki yeri, önemi ve faaliyetleri hakkında incelemeler yer alacaktır. Heyet‐i Temsiliye, bugün demokrasi anlayışımızın doğuşunda ve Cumhuriyet fikrinin beyinlerde yer etmesinde büyük bir öneme sahiptir. Zira daha Osmanlı Devleti yıkılmadan önce kurulan Heyet‐i Temsiliye çoğunluk esası içerisinde hareket etmiş ve alınan kararlarda demokrasi kültürüne sadık kalınacağına dair teminat vermiştir. Son tahlilde Heyet‐i Temsiliye, milletin temsilcisi konumunda, devlet teşkilatının özünü oluşturan kuruluşları yapılandırmak ve bu konsensüs içerisinde TBMM’nin açılmasını hazırlamak gibi önemli çalışmalar yapmış, Cumhuriyet kültürünün önemli bir mihenk taşı olarak tarihte yer etmiştir.Öğe CHP yardım sandığının kurulması ve lağvedilmesi(Ahi Evran Üniversitesi, 2021-03-31) İlyas, Ahmetİkinci Dünya Savaşı’na Türkiye fiili olarak girmemesine rağmen, savaşa girmiş bir ülke kadar ciddi sıkıntı yaşadı. Çünkü üretici konumunda olan çalışan nüfus, bir anda silah altına alınmıştır. Silah altına alınan çalışan nüfus artık tüketici hale geldi. Savaşın getirmiş olduğu yıkım sadece fiziksel değildi. Zihinsel bir yorgunluğu da beraberinde getirmişti. Bilhassa savaş sırasında ithalatın çok pahalı olması hasebiyle ülke ekonomisi durma noktasındaydı. Ancak yine de Türkiye bu dönemde kendi kendine yeten bir ülke haline gelmeye çalıştı. Öyle ki bu durum yaşam için sadece gerekli olan gıda ve tüketim mallarının tükenmesine sebep oldu. Devlet, bu hızlı tükeniş karşısında çıkarmış olduğu kanunlarla halka yardım etmeye çalıştıysa da başarılı olamadı. Bu süre zarfında istifçilik karaborsacılık da yaygınlaşmaya başladı. Bu çalışmada dünya savaşının getirmiş olduğu sosyal ve ekonomik sorunların azaltılması amacıyla Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Sekreterliğine bağlı yardım sandığını konu almaktadır. Yardım sandığı kendisine üye olan kişilerin ekonomik sorunlarına yardımcı olmaya çalışırken, öte yandan parti içi duygusallık düzeyinin de artırılmasına yardımcı olmaya çalışmıştır. Çalışmada yardım sandığına başvuran kişilerin hangi sebeple başvuru yaptığı da özellikle değinilmiştir. Ayrıca yaklaşık on yıl boyunca çalışmalarını sürdüren yardım sandığının her yıl düzenli olarak yaptığı toplantı ve değerlendirmeler de bu çalışmanın içeriğinde yer almaktadır. Çalışmanın son kısmında yaşanan iktidar değişikliği birlikte yardım sandığının kapatılması ve üyelerin birikimlerini yardım sandığından alması da bulunmaktadırÖğe 1925-1945 yılları arasında Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde idari düzenlemeler(Tarih Okulu Dergisi (TOD), 2016-06) İlyas, AhmetBu çalışma 1925-1945 yılları arasında Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yapılan idari düzenlemeleri içermektedir. Şeyh Said İsyanı sonrası oluşan konjonktür, Cumhuriyet idarecilerini bölge ile ilgili bazı idari düzenlemeler yapma gereksinimine itmiştir. Bu gereksinim ve gerekçeye paralel olarak vilayetlerin sınırları başta olmak üzere bazı vilayetler ortadan kaldırılırken, bazı vilayetler de ilçe durumuna düşürülmüştür. Adı geçen dönemde yapılan bu idari düzenlemelerin amacı Şeyh Said İsyanı sonrası bölgede merkezi yönetimin ağırlığını hissettirmektir. Bu nedenle başta güvenlik olmak üzere alınan bütün tedbirler, devletin doğu ile ilgili projeksiyonlarını ön plana çıkarmaktadır. Çalışmada ayrıca, parti-devlet bütünleşmesinin oluşturduğu atmosfere bağlı olarak belediye seçimlerinin yapılmamasının ne gibi sonuçlar doğurduğuna da yer verilmiştir. Bilhassa İçişleri Bakanlığı tarafından belediye başkanlığına atanacak kişiler hakkında valilerin mütalaalarının da istenmesi ve buna göre atamaların yapılması da dikkat çekicidir. Çalışmanın son kısmında parti devlet kaynaşmasının getirmiş olduğu yönetimsel içeriğin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki idari düzenlemelere olan etkisine yer verilmiştir.Öğe Siyasal hayatın inşasında Urfa’da seçimler(Harran Üniversitesi, 2017-04-01) İlyas, AhmetÖğe Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinde Solidarist Korporatizmin Türk sosyal hayatına yansıması(Turkish Studies, 2013-08) İlyas, Ahmet; Kızılkaya, OktayXIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı/Türk aydınları, devlet ve toplum yapısında meydana gelen çöküşü durdurmak için çareler aramışlardır. Bahsi geçen çöküşü durdurmak için başvurulan çarelerden biri, Fransa’da ortaya çıkan, toplum ve devletin yapısı nasıl olmalıdır? Sorusuna çözüm arayan Solidarizm(Dayanışmacılık) fikir akımıdır. Bu fikir akımı Fransa’da etkili olduğu gibi Osmanlı Devleti ve birçok ülkede kendine taraftar bulmuştur. XIX. Yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti’nde meydana gelen reform hareketlerinde Fransa, örnek alınan bir ülke olmuştur. Bundan dolayı Fransa’da ortaya çıkan Solidarizm kısa bir süre sonra Osmanlı/Türk aydınlarının fikri yapısını etkilemiştir. Solidarizmin, dinsel, etnik, mezhep vb. birçok çeşidine bahsi geçen dönem dünyasında rastlanmaktadır. Osmanlı Devleti’nin son dönemine damgasını vuran, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin fikri alt yapısının şekillenmesinde Solidarizmin etkisi büyük olmuştur. Kuruluş aşamasında Türkiye Cumhuriyeti’nin fikri alt yapısının şekillenmesinde de Solidarizmin etkisini görmek mümkündür. Cumhuriyetin ilk yıllarında Solidarizmin ilke edindiği fikirlerin, sosyal ve devlet hayatında ihtiyacı tam olarak akımı olarak karşılamadığı anlaşıldığından, Korporatizmin(devlet ve toplum hayatında işbirliği) ilkelerine de başvurulmuştur. Böylece yeni cumhuriyetin fikirsel alt yapısı, Solidarist Korporatizm olarak kendini göstermiştir. Bu fikirsel alt yapı, sosyal yapı ve devletin işbirliği halinde kalkınması hedeflenmiştir. Bu çalışmada, Solidarizm ve Korporatizm fikir akımlarının, Osmanlı Devleti ve aydınları üzerinde olan etkisi açıklanmıştır. Bu akımların, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk döneminde, devlet ve sosyal yapının düzenlenmesinde yapılan anayasal çalışmalara olan katkısı incelenmiştir.Öğe Cumhuriyet‟in ideal toplum yetiştirme yolu: 5245 sayılı harika çocuk yasası(Türk İslâm Medeniyeti İlmi Araştırmalar Enstitüsü, 2017) İlyas, AhmetBu çalışmanın amacı 1948 yılında hazırlanan 5245 Sayılı Kanunu"nun tarihsel ve vatandaşlık açısından incelenmesini içermektedir. Yasanın hazırlanışı öncesi meydana gelen gelişmeler, Osmanlı"dan Cumhuriyet"e devletin vatandaşlık kavramına olan bakış açısı, çalışmanın ana metnini oluşturur. Türkiye"de vatandaşlık esasının, Osmanlı"dan devralınan kul-tebaa ikilemine benzer bir yapılanma ile devam etmeyeceği en başından bellidir. Özellikle İttihat ve Terakki Cemiyeti"nin ideal vatandaş konusundaki yaklaşımı, cumhuriyet elitlerine yol açar. Bu konuda milliyetçi ve batıcı bir yurttaş yetiştirme, özlenen bir tablodur. Esasında Mustafa Kemal"in kafasında en başından beri batıcı ve geleneklere bağlı kültürel milliyetçiliği esas alan bir toplum vardır. Bu amacın uygulanması adına çocuklar için okutulacak ders kitaplarının, Mustafa Kemal"in hayalindeki vatandaşlık boyutunda hazırlanması için önemli yasalar hazırlanmıştır. Bu eğitim yasalarından biri de 5245 Sayılı Harika Çocuk Yasası"dır. Bu yasanın amacı özel yetenekli çocukların devlet bursuyla yurtdışında eğitim almalarını sağlamaktadır.