Arama Sonuçları

Listeleniyor 1 - 7 / 7
  • Öğe
    Olcaytû Han döneminde İlhanlı vezirleri ve devlet içerisindeki rolleri
    (Universal Journal of History and Culture, 2019-10-24) Gördeğir, Ercan
    XIII. yüzyılın ilk çeyreğinde tarih sahnesinde aktif rol oynamaya başlayan Moğollar yapılan büyük istilalar sonucunda kısa sürede geniş coğrafyalarda hüküm süren büyük bir devlet kurdular. Bu durum ele geçirilen yerlere uygun politika ve icraat yürütmek zorunluluğunu da beraberinde getirdi. Zira göçebe medeniyetine uyumlu olan askeri-sivil karmaşık sistemi, büyük şehir ve arazi dayalı iktisadi sistemine bağlı yerleşik milletler için uygun değildi. 1256 yılından itibaren İlhanlı Devleti’nin hükümdar ve yöneticileri tebaasıyla uyum içinde yaşamanın çözüm yollarını aradılar. Bu çözüm yollarından en önemlisi ise uzun zamanlardan beri devlet yönetimi içinde bulunan ve yerleşik kültürün bütün dinamiklerinden haberdar olan İran’ın güçlü ve köklü ailelerinden istifade etmek oldu. Olcaytû Han dönemine damgasını vuran başlıca devlet adamları onun vezirleri Saadeddin Savecî, Reşîdüddîn Fazlullah ve Hâce Tâcüddin Ali Şâh Gîlânî’dir. Bu vezirlerin her biri devlet idaresinde son derece becerikli kişilerdi. Adı geçen İlhanlı vezirleri hükümdarı etkileme yarışında her yolu mubah görmüş ve kendi aralarında amansız bir mücadeleye girmişlerdir. Bu çalışmada Olcaytû Han dönemine damgasını vuran üç vezirin hayatları genel olarak incelendikten sonra kendi aralarında nasıl bir mücadeleye girdikleri ve bu durumun İlhanlı Devleti’ne olan etkisi incelendi.
  • Öğe
    Moğolların Mardin kuşatması ve Hülagü’den Olcaytu’ya İlhanlı - Artuklu münasebetleri
    (Tarih ve Gelecek Dergisi, 2018-12-14) Gördeğir, Ercan; Özbek, Süleyman
    Cengiz Han devrinde batıya yönelen Moğollar Harezimlilere ilk darbeyi vurarak karşı konulamaz ordularına İran ve yakın doğu yolunu açtılar. Cengiz Handan sonra torunu Hülagü 1250 tarihinde bütün Moğolların beşte biri büyüklüğünde bir ordu ile tekrar Maveraünnehir ve İran topraklarını istila etti. 1256 yılında Alamut’u alarak başkenti Tebriz olan İlhanlı devletini kurdu. Hülagü 1258 yılında Bağdat’ı kuşatmayla alarak Abbasi devletini ortadan kaldırdı. Böylece Hülagü üç hedefinin ikisine ulaşmış oldu. Moğolların üçüncü hedefi ise Memlukleri ortadan kaldırarak sınırlarını Büyük Okyanus’tan Akdeniz’e kadar genişletmekti. Bu dönemde Mardin ve çevresine hâkim bulunan Artuklular, Moğollar için yukardaki amaçlarına hizmet edebilecek bir coğrafyaya sahiptiler. Bundan dolayı Hülagü Han Mardin kalesinin alınmasına çok büyük önem vermekteydi. Bu nedenle Hülagü Mardin kalesinin muhasarası yaklaşık iki sene sürmesine rağmen Moğol ordusunu geri çekmedi. Ancak Mardin’i Moğollara karşı savunan Mardin Artuklu Hükümdarı I. Necmeddin Gazi’nin ölmesi üzerine onun yerine geçen oğlu Kara Aslan şehri Moğollara teslim etmek için Hülagü ile yazışmış neticede şehir Moğollara teslim edilmiştir. Buna karşılık olarak Kara Aslan’a Diyarbakır, Elcezire ve çevresinin hâkimiyeti verilmiştir. Böylece Moğollar kendileri için her bakımdan stratejik bir müttefik edinirlerken Artuklular da İlhanlılar gibi dönemin süper gücü konumundaki bir devletin desteğini kazanmışlardır. Bu da Moğolların Mardin’e nasıl ve ne amaçla geldiklerini, bölgenin siyaset ve kültürünü nasıl etkilediklerini, bölgenin birliğine ne gibi etkide bulundukları gibi soruları cevaplandı Yine savaş ve çatışma ile başlayan İlhanlı Artuklu ilişkilerinin ne şekilde dünürlük ile sonuçlandığı konusunun üzerinde de duruldu
  • Öğe
    1836 (H. 1252) Tarihinde Van Eyalet merkezinin müslim nüfusu hakkında bir değerlendirme
    (Sosyal, Beşerî ve İdari Bilimler Dergisi, 2019-12) Gördeğir, Ercan; Baran, Büşra
    XIX. yüzyıl, Osmanlı Devleti’nde önemli reformların yapıldığı bir değişim ve dönüşüm çağıolmuştur. Bu yeniliklerden birisi de ülke genelindeki erkek nüfusun sayılıp kayıt altınaalınmasıdır. 1831 yılında II. Mahmut döneminde Osmanlı Devleti’nde modern anlamda ilk nüfussayımları yapılmıştır. Bu sayımlar sonucunda ülke genelinde yaşayan nüfus yapısının temelözelliklerini elde edebileceğimiz önemli tarihi belgeler ortaya çıkmıştır. Başbakanlık OsmanlıArşivinde NFS.d (Nüfüs Defterleri) koduyla muhafaza edilen bu belgeler Osmanlı Devleti’niniçtimai yapısı açısından önemli olduğu kadar, yerel anlamda da önemli bilgiler ihtiva etmektedir.Bu çalışmada Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde NFS.d koduyla, 2794 ve 2796 numarada kayıtlı“Van Vilayeti, Van sancağı, Gevaş, Karçıkan, Havasur, Vastan kazası Müslim defteri ve VanVilayeti, Van sancağı, Van (nefs) kasabası (mahalleler) kazası Müslim defteri” tanıtım vedeğerlendirmesi yapılmaya çalışılmıştır
  • Öğe
    İlhanlı hükümdarlarının Leviratus geleneğine uygun evlilikleri
    (Tarih Okulu Dergisi (TOD), 2019-12) Gördeğir, Ercan
    Belirli davranışsal norm ve değerleri benimseyip aşılayan, gerçek ya da hayali bir geçmişle süreklilik gösteren ve genellikle yaygın biçimde benimsenen ritüeller ya da başka sembolik davranış biçimleriyle ilişkili toplumsal pratikler kümesi olarak tanımlanan gelenek Toplumların hayatını ve davranış biçimlerini etkileyen en önemli etkenlerden bir tanesidir. Moğolların sıklıkla uyguladıkları Leviratus geleneği de Moğol örf, adet ve geleneğinin önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Bu nedenle biz bu çalışmada söz konusu geleneğe bu noktayı nazardan bakarak bir durum değerlendirmesi yapmaya çalıştık. Ancak İlhanlı hükümdarları ile birlikte İlhanlı devleti bünyesindeki Moğol unsurlarında Gâzân Han’dan itibaren İslam medeniyetine doğru güçlü bir değişim ve dönüşüm yaşanmasına rağmen bu geleneğe başvuruda bir azalmamın olmaması bizim dikkatimizi çekti. Çalışmamızda yöntem olarak konunun daha iyi anlaşılması için Moğolların evlenme hukukuna kısaca değindikten sonra Hülagu Han’dan Ebu Said Bahadır Han’a kadar İlhanlı hükümdarlarının yaptıkları evlilikler arasından Leviratus örneklerini kronolojik sırasıyla hatunlar üzerinden inceledik. İlhanlı hükümdarlarının bu gelenekle evlendikleri hatunlar; Dokuz Hatun, Tuktay Hatun, Bûlûgân Hatun, Uruk Hatun, Döndi Hatun, Tuday Hatun, Araka İgaçi Hatun, Padişâh Hatun ve Kirman Hatun gibi isimlerdir. İlhanlı Devleti’nin iç siyasetinde önemli roller oynayan bu hatunların hangi soy ve kabileye mensup oldukları ve İlhanlı hükümdarlarının üzerinde nasıl bir etkiye sahip olduklarının anlaşılması için bu hatunları teker teker ele alarak Leviratus geleneğinin ne şekilde ortaya çıktığını inceledik.
  • Öğe
    XIX. Asrın ilk yarısında Menteşe Yöresi’nde Gayrimüslim nüfus hakkında bir değerlendirme
    (Sosyal, Beşerî ve İdari Bilimler Dergisi, 2019-11) Gördeğir, Ercan; Baran, Büşra
    Sosyal bilimlerde güncelliği konusunda önemini yitirmeyen konulardan biri nüfustur. Bir coğrafi bölgenin nüfus yoğunluğu, ekonomik aktifliği, göç hareketleri ve tüm özel koşullarıyla bağlı olduğu devlet için güç unsuru olmaktadır. Osmanlı Devleti’nde nüfus sayımı niteliğinde olan, klasik dönem nüfus sayımları ve ardından modern anlamda yapılan ilk nüfus sayımı II. Mahmut döneminde gerçekleşmiştir. Devletin himayesinde bulunan cemaatlerin idari kolaylığı ve devletin sosyo-ekonomik durumlarının tespiti için yapılmıştır. Bilhassa asker sayısı ve vergi oranı için yapıldığı bilinmektedir. XIX. yüzyılın ilk yarısında Menteşe Sancağında bulunan gayrimüslimler hakkında yapılan bu çalışmada, Menteşe’nin gayrimüslim unsuruna yönelik nüfus özelliklerinin ortaya konması amaçlanmıştır.
  • Öğe
    Olcaytu Han’ın Gilan seferi (1306-1307)
    (Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019-08-23) Gördeğir, Ercan
    XIII. yüzyılın ilk çeyreğinde dünya dengelerini alt üst eden yeni bir güç ortaya çıktı. Bu güç Cengiz Han önderliğinde yirmi yıl gibi çok kısa bir zaman diliminde büyük bir imparatorluğa dönüşen Moğollardı. Cengiz Han sıkı bir disiplin altında güçlendirdiği orduları ile çevre kabileleri hâkimiyet altına aldıktan sonra 1206 da kağan ilan edildi. Böylece Yakındoğu için kasırgaya dönüşecek rüzgâr Karakurum’dan esmeye başladı. 1227 tarihinde Cengiz Han öldüğünde çocuklarına sınırları Çin’den Harezm ve Kırım’a kadar uzanan devasa bir imparatorluk bıraktı. 1251 tarihinde Moğol kuvvetleri Yakın Doğu üzerine tekrar harekete geçti. Bu kuvvetlerin liderliğini yapan Hülagü Han, 1256 tarihinde Alamut Kalesi’ni teslim alarak Tebriz merkezli İlhanlı Devleti’ni kurdu. Ardından 10 Şubat 1258 tarihinde Abbasi Devleti’nin merkezi Bağdat’ı aldı. Böylece Gilan Bölgesi hariç bütün İran, Azerbaycan ve Irak-ı Acem topraklarında Moğol hâkimiyeti kuruldu. İlhanlı Devleti için oldukça stratejik bir bölge olmasına rağmen 1256 tarihinden Olcaytu Han (1304-1312) devrine kadar hiçbir İlhanlı hükümdarı Gilan bölgesini istilaya girişmedi. Bu çalışmada İlhanlı tarihinde bir ilk olan Gilan bölgesine yapılan askeri harekâtın sebep ve sonuçları ele alındı.
  • Öğe
    XIV. Yüzyılın ilk çeyreğinde İlhanlı-Avrupa münasebetleri
    (IJEPHSS, 2019-10-15) Gördeğir, Ercan
    İlhanlı hükümdarları, sınır komşuları olan Memlûk, Altın Orda ve Çağatay devletleri ile aralıksız devam eden çatışmalarının doğurduğu yalnızlık sonucunda hemen hemen her dönem Avrupa’nın ileri gelen ülke liderleri ve Papalıkla sıkı münasebetler kurmayı arzulamışlardır. Bu nedenle İlhanlı Devleti Papalık ve Avrupa ülkeleri ile kesintisiz olarak mektuplaşmak suretiyle bilgi alışverişinde bulunmuştur. İki taraf arasındaki haberleşmelerin ana konusunu ise Memlûklara karşı yapılması planlanan ortak askerî hareket ve papanın İlhanlı hükümdarlarını Hıristiyan âlemine çekebilme umutları oluşturmaktaydı. Ortak düşman olarak görülen Memlûk Devleti’nin mevcudiyeti gerek Avrupalı devletler gerek Papalık gerekse İlhanlılar için büyük bir tehdit oluşturmaktaydı. Fakat iki tarafın karşılıklı bütün görüşme, vaat ve çabaları hiçbir zaman Memlûklara karşı ortak bir harekâta dönüşmemiş ve İlhanlı-Avrupa ittifakı fiiliyata dökülememiştir. Buna karşılık Memlûklar Haçlıları Ortadoğu’dan tamamen atmayı başarmışlardır. Ebu Said Bahadır Han döneminden itibaren İlhanlılarda merkezi otorite zayıflamış ve Ebu Said Bahadır Han’ın ölümüyle birlikte İlhanlı Devleti yıkılmıştır. Memlûklar ise Ortadoğu’da tahakkümlerini uzun süre devam ettirmişlerdir. Bu çalışmada Olcâytû Han Döneminde İlhanlılar ile Hıristiyan Dünyası arasında gerçekleşen münasebetler incelendi. Bu kapsamda Olcâytû Han tarafından 1305 ve 1307 yılında Avrupa’ya gönderilen iki mektupta kullanılan üslup ve bu üslupla verilmek istenen mesajlar değerlendirildi.