Arama Sonuçları

Listeleniyor 1 - 10 / 24
  • Öğe
    Erdal Öz'ün öykü ve romanlarında yapı ve tema
    (Batman Üniversitesi, 2018-11-12) Rüzgar, Zeynelabidin; Korkmaz, Ferhat
    Türk edebiyatında 1950 kuşağı içinde değerlendirilen Erdal Öz, öykü alanında öne çıkmakla birlikte roman, gezi yazısı ve anı-anlatı-roman şeklinde kaleme aldığı eserler ile yaşadığı dönemde adından söz ettiren bir yazardır. İlk eserlerini 1950'lerden itibaren vermeye başlayan yazarın bu dönem verdiği eserlerinde ağırlıklı olarak "varoluşçuluk"un izleri görülür. 12 Mart 1971 Muhtırasından sonraki dönemlerde yazdığı eserlerde ise bu dönemde yaşanan dramatik olayları kendi yaşadıklarından hareketle öykü ve romanlarına konu edinmiştir. Bu dönem, yazarın toplumsal duyarlılığının ön planda olduğu bir dönemdir. Yaşadığı acıları gerek öykülerinde gerekse de romanlarında, bir döneme yahut bir yere ait değil de onları insanlık bağlamında evrenselleştirerek verir. İnsana ait gerçekliği kurgu dünyasının olanaklarıyla sunması bakımından dikkat çeken bir yazar olan Erdal Öz, 1975 yılında Orhan Kemal Roman Ödülü ve 1998 Sait Faik Hikâye Armağanı ve 2001 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü'nü kazanır. Bu tezde; yazarın yaşamı, sanatı ve yazdığı eserlerin çeşitli yönlerden incelenmesi ve özellikleri açıklanmıştır.
  • Öğe
    Nazan Bekiroğlu’nun Nar Ağacı romanında evde olmak / olmamak
    (Journal of Turkish Studies, 2014-01) Korkmaz, Ferhat
    Nar Ağacı Nazan Bekiroğlu’nun 2012 yılında Timaş Yayınları arasında çıkan romanıdır. Romanda, köken arayışını yönelen anlatıcı, anneanne ve dedesinin bir araya gelişlerinin izini sürer. Köken arayışı, eserin felsefi atmosferinin oluşmasına olanak tanımıştır. Romandaki anlatıcı “giz”i araştırır. Kullandığı çeşitli ve dinamik anlatım yöntemleriyle arkeolojik bir gezintiye çıkar, şehir ve medeniyetleri bir kavşakta birleştirir, anlatısal bir orman inşa eder. Doğu İran’ın Taht-ı Süleyman kentinden gelen Settarhan’ın öyküsü ile Trabzon’da yaşayan ve Rus işgali sonrasında bir süre şehirden ayrılmak zorunda kalan Zehra’nın simetrik öyküsünün işlendiği romanda, evlerinden ayrılmak ve göç etmek zorunda kalan kahramanların yaşamı ele alınmıştır. Romanda, Trabzon, anlatıcı ve kahramanların evidir, yahut evi haline gelir. Bu çerçevede evin dışına çıkan tekinsiz bir dünyaya atılır. Kendini bulabilmesi ve eve ulaşabilmesi için belli mücadeleler veren karakterler, varoluşlarını yeniden gerçekleştirmek zorunda kalırlar. Romanın fonunda, Osmanlı tarihinin en yoğun savaş dönemi olan Balkan Savaşlarından Birinci Dünya Savaşına uzanan yıkılış öyküsü vardır. Romanın fonundaki bu atmosferde cepheler, sürgünler, salgın hastalıklar, kitlesel ölümler işlenmiştir. Söz konusu fon nedeniyle kahramanlar yeni var oluşlar belirlemek, kendilerini gerçekleştirmek zorunda kalır. Ev, romanda merkezde duran bir anlatı ve varoluş aracıdır. Çalışmamızda, Freud’un üzerinde durduğu ve Heidegger’in felsefi olarak ele aldığı evde olmak (heimlich) ve evde olmamak (unheimlich) kavramları açısından bir değerlendirme yapılacaktır.
  • Öğe
    Jung tipolojisi bağlamında Halid Ziya Uşaklıgil’in romanları
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021-08-20) Bülbül, Melek Sima; Karadeniz, Mustafa
    Bu çalışmada, Halid Ziya Uşaklıgil’in Sefile, Nemide, Bir Ölünün Defteri, Ferdî ve Şürekâsı, Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar, Nesl-i Ahîr adlı romanlarındaki şahıslar, Carl Gustav Jung’un “Psikolojik Tipler” kuramı bağlamında incelenmiştir. Bu inceleme yoluyla Uşaklıgil’in romanlarındaki şahısların kişilik özellikleri, onlarda baskın olan psikolojik işlev ve bunun sosyo-kültürel nedenlerinin tespit edilmesi amaçlanmıştır. Giriş bölümünde incelemenin genel çerçevesini oluşturan edebiyat ve psikoloji alanları arasındaki ilişkiye işaret edilmiştir. Bu işaretlemeden hareketle temel olarak insanı merkez alan edebiyat ve psikoloji arasındaki yakınlığın edebî eser incelemelerindeki işlevselliği ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu düşünceler doğrultusunda birinci bölümde, çalışmanın teorik zeminini oluşturan Jung’un “Psikolojik Tipler” kuramına yer verilmiştir. Edebî eserlerde şahısların ruh hâllerini ve iç dünyalarını çözümleyebilmek açısından elverişli olan bu kuramda iki ana tip mevcuttur. Bu iki tipin her biri ise dört farklı psikolojik işleve sahiptir. Jung’a göre her bireyde bu işlevlerden biri diğerinden daha baskındır. Söz konusu işlevler, farklı kombinasyonlarla bir araya gelerek kişideki baskın psikolojik tipi oluşturur. Çalışmanın ikinci bölümünde, incelemeye zemin ve veri oluşturduğu düşünülerek önce Halit Ziya Uşaklıgil’in hayatına ve edebî kişiliğine ardından romanlarının tanıtımına ve özetlerine yer verilmiştir. Üçüncü bölüm, ilk iki bölümdeki veriler ışığında, Uşaklıgil’in işaret edilen romanlarının Jung’un kuramına göre incelenmesinden oluşur. Yazarın romanlarındaki şahısların Jung tipolojisine göre çoğunlukla içedönük tip özellikleri sergilediği incelemenin ulaştığı temel sonuçlardan biridir. İçedönük ağırlıklı bu tipolojik yapılanmada Uşaklıgil’in mizacının yanı sıra dönemin toplumsal koşullarının etkili olduğu ise incelemede varılan diğer sonuçlardır.
  • Öğe
    Yitirilmiş bütünlüğün ikamesi için bir öneri: roman ve halk
    (Selçuk Üniversitesi, 2020) Karadeniz, Mustafa
    Cengiz Han ve Lenin biyografileriyle tanınan İngiliz gazeteci, romancı ve tarihçi Ralph Winston Fox (1900-1936) görece kısa bir ömre çok sayıda kitap, deneme ve makale sığdırmış üretken bir yazardır. Yazarın ölümünden sonra 1937’de yayımlanan Roman ve Halk (The Novel and the People), Ferit Burak Aydar’ın İngilizceden çevirisiyle Ayrıntı Yayınları tarafından Ekim 2019’da yayımlandı. Fox 12 bölümden oluşan çalışmasında, roman türünün tarih boyunca geçirdiği zorunlu değişimleri İngiliz romanı bağlamında ele alır. 128 sayfadan oluşan kitabın girişinde yazar romanın, matbaayla yaygınlaşan bir medeniyet yaratısı olduğunu vurgular. Fox’a göre burjuva bireyin epiği olan roman, kapitalizmin dünyaya sunduğu en önemli yaratıcı kültürel hediyedir. Epikteki toplumsal bütünselliğin aksine roman, bireyi ve onun kaderi ve yaşantısıyla sınırlı olan mücadelesini ele alır. Yazara göre roman, insan ile toplum arasındaki dengenin kaybolduğu, bireyin başkalarıyla ve doğayla daimi bir mücadele içine girdiği kapitalist bir toplumda gelişebilir. Roman ve Halk, sanat ve hayat arasındaki bağlantıyı oldukça akıcı bir dille mesele edinen kıymetli bir çalışma. Yazarın sosyalist gerçekçi sanat anlayışının gelişimi ve sorunları hakkındaki fikirleri, Türk edebiyatındaki toplumcu-gerçekçi roman geleneğine dair yeni çalışmalara ilham verebilecek türdendir.
  • Öğe
    Adnan Binyazar’ın hayatı, sanatı ve eserleri
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-02-24) Erginer, Maide; Karadeniz, Mustafa
    Çağdaş Türk edebiyatının üretken yazarlarından biri olan Adnan Binyazar, 1965’ten bu yana deneme, roman, öykü, çocuk edebiyatı ve araştırma-inceleme sahasında birçok eser vermiştir. Ancak bu üretkenliği ölçüsünde bir tanınırlığa sahip değildir. Binyazar’ın, Türk edebiyatına kazandırdığı otuzdan fazla eserle kapsamlı bir incelemeyi gerektiren nitelikli yazarlardan biri olduğunu söylemek gerekir. Yaşantısını sanatının odağına yerleştiren Binyazar, yazarlık kariyerine 1965 yılında “Tohum” adlı öyküyle başlar. Yayımladığı romanların ve aldığı çeşitli edebiyat ödüllerinin ardından bir nebze de olsa adından söz ettiren Binyazar, kurgu ve gerçek arasında ilerleyen bir sanat anlayışına sahiptir. Kurmacayı otobiyografik öğelerle harmanlayan yazarın eserlerinde, ben dilinin kullanımı ekseninde özyaşamöyküsel olay ve durumların sıklıkla işlendiği görülür. Genellikle sıradan insanların hayatlarına odaklanan roman ve öykülerinde, bireyin toplum içindeki yeri, beklentileri, duygu ve düşünceleri ile karşılaştığı sorunlar konu edinilmiştir. Buna bağlı olarak eserlerinde yoksulluk, ölüm, aşk, çocukluk, yalnızlık, karamsarlık ve sevgi gibi ortak temalar toplumsal ve bireysel ölçekte eleştirel bir tutumla işlenmiştir. Kurgusal metinlerin temel yapısını oluşturan olay örgüsü, zaman, mekân ve şahıs kadrosu gibi unsurlar, Binyazar’ın eserlerinde organik bir düzene ve bütünlüğe sahiptir. Çalışmada, çocuk edebiyatı sahasında kaleme aldığı üç roman, bir biyografi, masal ve hikâye kitapları ise kurgu, olay örgüsü, kişiler, iletiler, tema, dil ve anlatım ile temel eğitim ilkeleri başlıkları altında incelenmiştir. Hayatı, sanatı ve eserleri bağlamında yapılan bu inceleme sonucunda Adnan Binyazar’ın Türk edebiyatı içindeki yeri saptanmaya çalışılmıştır.
  • Öğe
    Geçmişten günümüze kalan bir tartışma ve forum dergisi çevresinde gelişen edebi bir hareket
    (Türkbilig, 2014-06-01) Korkmaz, Ferhat
    Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemleriyle Cumhuriyetin ilk yıllarında Türk edebiyatı edebi muhitler ve hareketler bakımından son derece zengindir. Araştırmacılar tarafından Demokrat Parti dönemi olarak adlandırılan 1950-1960 yılları arasında, İkinci Yeni hareketi ile birlikte var olmuş başka bir edebi hareketin adı “Forum Çevresi”dir. Türk medeniyetinin Batı medeniyeti ile sentezini savunan “Forum Çevresi”, özellikle roman ve hikâye türlerinde verdikleri eserlerle adlarını duyurmak istemişlerdir. Batı edebiyatından T. S. Eliot, James Joyce, Franz Kafka, Virginia Woolf ve Marcel Proust gibi modern edebiyat temsilcileri olan şair, öykücü ve romancıların etkisiyle eser vermeyi hedefleyen “Forum Çevresi” tıpkı takip ettikleri sanatçılar gibi modernist bir edebi hareket kurmuşlardır. Hareketin savunucusu Metin And’dır. Bilge Karasu, Feyyaz Kayacan, Mehmet Başaran ve Oktay Rifat hareketin görüşlerine bağlı olarak eser vermişlerdir. “Forum Çevresi”ni oluşturan şair ve yazarlar, genellikle Forum, Yenilik ve Pazar Postası yayımları etrafında eser vermişlerdir
  • Öğe
    Cihan Aktaş’ın hikâye ve romanlarında yapı ve tema
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021-07-29) Güzel, Mahbube; Korkmaz, Ferhat
    Toplumsal meselelere duyarlı bir yaklaşımla eserlerini kaleme alan Cihan Aktaş; roman, hikâye, günlük, inceleme-araştırma türlerinde eserler vermiş kadın yazarlardandır. 1980’li yıllardan itibaren çeşitli dergilerde düşüncelerini aktaran Aktaş, sonraki yıllarda yazılarını kitaplaştırmıştır. Eserlerinde genelde ‘kadın’ özelde ise ‘başörtülü kadınların’ problemleri üzerinde durmuştur. Hikâye ve romanlarında kadının yaşadığı baskıları, İslâmcı kadının birey olma çabasını, din, gelenek, modernizm arasında sıkışan kadın ekseninde işlemiştir. Kadının yanı sıra göç, mülteci sorunu, çevre, edebiyat, kültür, sinema konularını inceleme ve araştırma eserlerine taşımıştır. Edebiyat dünyasına düşünce yazıları yazarak başlayan Cihan Aktaş, hikâyeciliğiyle ön plana çıkmış, yazın hayatına on üç hikâye kitabı, dört roman sığdırmıştır. İlk hikâye kitabını 1991 yılında Üç İhtilal Çocuğu adıyla kaleme almış, Bana Uzun Mektuplar Yaz adlı ilk romanını 2002 yılında yayımlamıştır. Cihan Aktaş’ın hayatı ve sanatının ele alındığı bu çalışmada hikâye ve romanları yapı ve tema bakımından analiz edilmiştir.
  • Öğe
    Kazuo Ishıguro’nun beni asla bırakma ile Çetin Altan’ın 2027 yılının anıları romanlarının distopik açıdan mukayesesi
    (Dicle Üniversitesi, 2020-04-28) Korkmaz, Ferhat
    nsan klonlama ya da genetik kopyalama, bilimsel gelişmeler ve genetik alanında kaydedilen ilerlemeler ışığında yaklaşık yarım asırdan beri bilim dünyasında üzerinde en çok tartışılan konuların başında gelmektedir. Genetik kopyalama, doğal dengenin bozulması bağlamında ele alınmakta ve bu konu pek çok sanat dalında distopya bağlamında yorumlanmaktadır. Ulusal edebiyatlarda, distopya konusunun özellikle romanlarda uzun bir süreden beri işlendiği görülmektedir. Çalışmamızda, Çetin Altan’ın 2027 Yılının Anıları ile Kazuo Ishiguro’nun Beni Asla Bırakma (Never Let Me Alone) romanları arasında “insan klonlama” konusu bağlamında benzerlik olduğundan hareketle bir mukayese yapılmaktadır. Çetin Altan’ın 1985 yılında yayımlanan 2027 Yılının Anıları romanında ana rahmi dışında seri halinde özel bazı tüpler sayesinde insan klonlanması konu olarak işlenmektedir. 2017 yılında Nobel edebiyat ödülünü kazanan Kazuo Ishiguro’nun dikkat çekici romanlarından biri olan Never Let Me Go (Beni Asla Bırakma) adını taşıyan romanında da aynı şekilde genetik manipülasyon ve bunun sonucunda kendi organlarını başkalarına bağışlamak üzere klonlanmış bireylerin yaşamı ele alınmaktadır. Çalışmamızda, adı geçen romanlar distopya evreni bağlamında karşılaştırmalı olarak incelenmektedir.
  • Öğe
    XIX. Yüzyıl Türk yazınında Osmanlı-Rus barışına bir katkı denemesi: Acâyib-İ Âlem
    (HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi, 2015-10-30) Korkmaz, Ferhat
    Osmanlı Devleti ile Rusya arasında ilk ilişkiler XV. Yüzyılda III. Ivan döneminde ticari nedenle başlar. Değişen jeopolitik ve jeostratejik dengeler dolayısıyla XVII. yüzyıldan itibaren bozulmaya başlayan Osmanlı-Rus ilişkileri, Bolşevik ihtilaline kadar neredeyse sürekli bir savaş şeklinde devam eder. XIX. yüzyılda ise bu çatışmalar zirve noktasına ulaşır, neredeyse yirmi yılda büyük bir savaş yapılır ve tarifsiz acılar yaşanır. Özellikle Rusların Osmanlı Devleti içinde yaşayan azınlıkları isyana teşvik etmesi, Osmanlı birliğini parçaladığı gibi bozulan ilişkinin temel gerekçesidir. Kırım, Balkan ve Kafkas coğrafyası zemininde meydana gelen bu savaşlar, milletlerin edebiyatlarına, kültürlerine ve sanatlarına önemli ölçüde yansır. Türk kültür ve edebiyat tarihinde Rus kültürü ve coğrafyası, ilk defa milletler arası hoşgörü ve barış temelinde, Ahmet Mithat Efendi’nin 1882’de yazdığı Acâyib-i Âlem romanında ele alınır. Roman, konu ve teması bakımından cesur olduğu kadar, ulusların kaynaşması ve barışın tesisi noktasında öncü kimliğiyle dikkat çeker. Çalışmamızda XIX. yüzyılda yazılmış bu Türk romanından hareketle Osmanlı-Rus devlet ilişkileri, insan ilişkileri, ekonomik ve demografik yapı, tarihi ve kültürel izler vs. bakımlardan Rus coğrafyası incelenecektir. Çalışmamız, arkeolojik bir araştırma hüviyetinde olup XIX. yüzyıl Türk romanında Rus algısını saptamak ve Rus imgesinin oluşum koşulları üzerinde araştırma yapma amacını taşımaktadır.
  • Öğe
    Müşahedat, Dürdane Hanım ve roman önsözlerinde Ahmet Mithat Efendi’nin roman anlayışı ve uygulamaları
    (HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi, 2017-04-16) Zariç, Mahfuz
    Altmışı aşkın uzun hikâye ve roman kaleme almış olan Tanzimat devri yazarlarından Ahmet Mithat Efendi, pek çok romanının önsözünde, giriş kısımlarında ve içerisinde roman sanatı hakkındaki görüşlerine yer vermiştir. Yazarın roman türü üzerine kaleme aldığı Ahbâr-ı Âsâra Tamîm-i Enzâr adlı bağımsız bir eseri de bulunmaktadır. Yazar, Batıdaki edebî akımları yakından takip etmiş; özgünlük, millîlik ve yerlilik kaygılarıyla hareket etmiştir. Taklitçilikten uzak durulması gerektiğini belirtmiştir. Romanlarında sevimli bir ilk hoca tavrıyla önerdiği roman türünün nümûnelerini okurlarına ve diğer yazarlara göstermeye çalışmıştır. Geleneği savunmuştur. Bu yazıda, Ahmet Mithat Efendi’nin kimi roman önsözleri ile Müşâhedat ve Dürdane Hanım adlı romanlarında “roman türü, yazarın roman yazma süreci, roman yazma teknikleri, romanda Realizm, Natüralizm ve Romantizm; romanda eğiticilik, yerlilik; roman okuru ve roman ilişkileri” üzerine söyledikleri ve “Natüralist olma çabaları, Romantik uygulamaları, okurlarıyla hasbihali, kendi eserlerinin kritiğini yapması, eleştirilere meydan okuması, telif eser yazdığı vurgusu” türünden uygulamaları ele alınmaktadır.