Yazar "Karadeniz, Mustafa" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 30
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe B. Nihan Eren’in Kör Pencerede Uyuyan adlı öykü kitabı üzerine bir inceleme(RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 2021-06) Karadeniz, MustafaÇağdaş Türk öykücülüğünün genç yazarlarından biri olan B. Nihan Eren’in Kör Pencerede Uyuyan adlı öykü kitabı, bilinçle kurgulanmış ve birbirine sıkıca bağlı yirmi öyküden oluşur. “Gece” ve “Gün” adlı iki bölümden oluşan kitaptaki öyküler, ortak bir zaman diliminde ve mêkanda geçer. Aynı zaman ve mekân üzerine kurgulanan öyküler, birbiriyle kesişerek birbirine işaret ederek ve birbirini aydınlatarak gelişir. Öykülerin içerdiği bu özellik, Kör Pencerede Uyuyan’a bir romandaki gibi bütünlüklü bir yapı da kazandırır. Başka öykücülerde sadece atmosfer oluşturmak için kullanılan nesne veya ayrıntılar, Eren’in öykülerinde olay örgüsünü aydınlatan bağlantı noktaları olarak işlev kazanır. Kitaptaki öykülerde yalnız, mutsuz, kaygılı, umutsuz, geçmişinde hayal kırıklıklarını ve terk edilmişlikleri barındıran muhtelif yaş gruplarına ait insanlarla karşılaşılır. Eren, aynı toplumsal yapı ve zaman diliminde yaşama tutunmaya çalışan “kırık hayatlar”dan manzaralar sunar. Bu manzaralar yoluyla, öykü karakterlerinin yaşadıklarının aslında toplumsal yapıya hâkim olumsuzluklardan kaynaklandığını ima etmeye çalışır. Kitaptaki öykülerde görünüşle gerçek arasındaki derin uçurum ve topluma hâkim ikiyüzlülük Eren’in eleştiri oklarının temel hedefi olur. Eren’in öykülerindeki bu kurgu ve içerik uyumu, dil ve anlatım tutumuyla da desteklenir. Kör Pencerede Uyuyan adlı öykü kitabına yönelik biçim, kurgu, dil ve muhteva eksenli bir inceleme bu makalenin temel konusunu oluşturmaktadır. Bu inceleme yoluyla Eren’in öykü anlayışının temel bileşenlerini ve bunların birbiriyle olan ilişkisini saptamaya çalışmak amaçlanmıştırÖğe Ben bir ara - Cemal Süreya şiirinde poetik sadakat(Kriter Yayınevi, 2021) Karadeniz, MustafaŞiirin bir "kişilik" sorunu olduğunu belirten, bireysel bir poetika kurma kaygısı içinde olan İkinci Yeni şairlerinin poetik çabalarını, onların kendinden menkul fikirleri ve şiirleri ekseninde incelemek, İkinci Yeni ve poetika konuları bakımından özgün ve yeni yaklaşımlara kapı aralayabilir. Elinizdeki kitap, İkinci Yeni şiirinin "kurucu bilinci" olarak değerlendirilen Cemal Süreya'nın poetikasıyla şiirleri arasındaki mütekabiliyet ilişkisini "poetik sadakat" kavramsallaştırması temelinde incelemeyi konu edinir. Çalışmada, Cemal Süreya'nın şiirlerinde kendi poetik görüşlerine ne ölçüde bağlı kaldığına ilişkin birtakım yorum ve değerlendirmelerden hareketle poetikasına sadakatinin düzeyi ve şiir estetiğinin temellerinin ortaya konması amaçlanmıştır. "Poetik sadakat" kavramsallaştırması ekseninde yapılan simetrik bir okuma, Süreya'nın modernist bir şiir estetiği kurabilmek konusunda kararlı ve tutarlı bir şekilde hareket ettiğini enikonu görebilme imkânı sunar.Öğe Benliğin yıkımı ve yeniden inşası bağlamında Seyhan Erözçelik’in Pentimento adlı şiir kitabının incelenmesi(Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2016-04) Karadeniz, MustafaDâhil olduğu kuşağın önemli şairlerden biri olarak değerlendirilmesine rağmen, Seyhan Erözçelik’in şiirleri üzerine yapılmış kapsamlı çalışmalar bulunmamaktadır. Oysa şiirlerine genel kabuller içinden yaklaşılamadığı söylenen şairin şiirine ait “kendinden menkul” özelliklerin hakkıyla ele alınması gerekmektedir. Pentimento(2011), Erözçelik’in son şiir kitabıdır. Bu kitaptaki şiirlerin temel sorunsalını, “ben”in hâl içindeki memnuniyetsizliğin etkisiyle geçmişe dair pişmanlıkları hatırlaması, yıkması ve yeniden inşa ederek hatıra hâline getirmesi oluşturur. Bu çalışmada Pentimento’daki şiirler, söz konusu tema ekseninde, göstergebilimsel ve dilbilimsel kavramlar ışığında biçim ve içerik özellikleri açısından incelenmiştir. Sonuç bölümünde ise yapılan çözümlemelerden hareketle, şiirlerin biçim ve içerik yönünden sahip olduğu özelliklerin Erözçelik’i 1980 sonrası Türk şiirinin önemli birkaç şairinden biri yapan başlıca unsurlar olduğu ifade edilmiştir.Öğe Bir mekân iki dünya: Sezai Karakoç ve İlhan Berk'in İstanbul algısı(Kırıkkale Üniversitesi, 2012-11) Karadeniz, MustafaCumhuriyet Dönemi Türk Şiiri, biçim ve içerik yönünden renkli ve çok sesli birgörünüm sergiler. Farklı sanat algıları ve dünya görüşleri doğrultusunda üretilen şiirlerdeşairlerin; insana, tarihe, mekâna yönelik algılamalarının farklı olduğu görülür. Öyle ki, aynıtopluluğa mensup sanatçılar arasında bile yazınsal ve düşünsel bağlanımlar bakımındanihtilaflar söz konusu olabilmişti.Türk şiirinin iki önemli ismi, Sezai Karakoç ve İlhan Berk, aynı topluluğa mensupolsalar da, estetik temayülleri ve dünya görüşleri itibariyle birbirlerinden ayrılırlar. Şiirinin“şahdamar”ını İslam mistisizminin oluşturduğu Karakoç, modern şiir dilini kullanarakTürk şiirini mistik/metafizik bir düzleme taşımıştır. Sanat anlayışının temel ekseninioluşturan bu fikrî temayül, onun ele aldığı temalara ve imge kullanımına sirayet etmiştir.Düşünsel açıdan İkinci Yeni şiirinin Marksist/materyalist kanadına mensup İlhan Berk ise,sanat yaşamı boyunca sürekli yeni bir şiir dili ve biçemi yaratmanın kaygısıyla hareketetmiştir. Bu avangard/deneysel tavır, Berk’in şiirlerini verili kalıpların ötesine taşımıştır. Karakoç ve Berk’in poetik ve - özellikle - fikrî temayülleri arasındaki farklılıklar,onların İstanbul’u alımlama tarzlarına da sirayet etmiştir. Karakoç, İstanbul’u İslam medeni yeti için “diriliş”in, yeniden doğuşun kalbi olarak değerlendirirken, İlhan Berkİstanbul’a, “bir tepeden” değil halkın içinden bakmış, şehri bağrında yaşattığı çeşitli etnikve dinî unsurlarla bir dünya şehri olarak algılamıştır. Söz konusu iki şairin, İstanbul eksen alınarak, estetik ve - özellikle - fikrîtemayülleri arasındaki farklılık ve benzerlikler açısından bir mukayeseye tabii tutulması bu bildirinin konusunu oluşturmaktadır.Öğe Bireyselden toplumsala lirik salınımlar: Necat Çavuş şiirinde poetik söylemin bileşenleri(Mevsimler Kitap, 2020) Karadeniz, MustafaTürk şiirinde 1980 sonrası kuşağa mensup olan ve İslami hassasiyetler temelinde bir tavır geliştiren Necat Çavuş, şiirinin yanı sıra diğer edebi türlerde de eser vermiştir. Deneme, eleştiri ve hikâyelerinde dikkat çeken başlıca husus, Çavuş'un nesir sahasında da şair kimliğiyle temayüz etmesidir. Bu husus, elinizdeki kitapta yer alan çalışmaların çıkış noktalarından biridir. Kitaptaki çalışmalar, Necat Çavuş'u tüm yönleriyle tanıtma iddiasında olmadığı gibi böyle bir niyetle de bir araya getirilmemiştir. Kitabı oluşturan dokuz çalışma, Çavuş'un edebi şahsiyetinin çeşitli yönlerine odaklanır ve bu bakımdan şairi farklı edebi faaliyetleriyle tanımayı hedefler. Çalışmaların altısı Çavuş'un şiirine dair incelemelerden oluşur, geri kalanıysa Çavuş'un hikâyeleri, diğer mensur çalışmaları ve bir sadeleştirme çalışmasını konu edinir.Öğe Cemal Süreya şiirinde ironi ve humorun kullanım amaçları(Selçuk Üniversitesi, 2018-04) Karadeniz, Mustafaİroni ve humor; şiiri bir dil işi, dilde yangınlar yaratmak sanatı olarak değerlendiren Cemal Süreya’nın temel anlatım stratejilerinden biridir. Süreya, ironiyi şiirdeki düşünce ve çağrışım zenginliğinden kaynaklanan ince bir alay, humoru da zekanın beklenmedik bir şekilde belirdiği incelikle düşünülmüş bir espri olarak tanımlar. Onun poetik yazılarındaki düşüncelerine bakınca bu kavramları üç temel amacı gerçekleştirmek için kullandığı söylenebilir: İlk amaç özgün, yoğun ve çarpıcı bir şiir dili üretebilmek; ikincisi yerleşik toplumsal değerleri eleştirmek; sonuncusu ise özel hayatında ve poetik çabasında yaşanan tıkanma ve bunalım durumlarıyla başa çıkmak. Teorik düzlemde ifade edilen bu amaçların muhtelif şiirler üzerinden şairin hayatının ve şiir estetiğinin bütün katmanlarına sızdığı görülür. Bu çalışma, şiir türünün temel anlatım stratejilerinden biri olan ironi ve humorun Cemal Süreya’daki kullanım amaçlarını ve bu amaçların şiirlerinde ne derece karşılık bulabildiğini ortaya koymayı amaçlamaktadır.Öğe Cemal Süreya şiirinde kadın imgesinin görünümleri(Batman Üniversitesi, 2017) Karadeniz, Mustafa; Duran Oto, ElifŞiir dilini gündelik dilden ayıran başlıca unsurlardan biri olan imge, Cemal Süreya’nın altı kitaplık şiir serüveninin tamamında yürürlükte olmuştur. Ortak bir kelime dağarı ve dolayısıyla imge ağı, onun şiirlerinin en dikkat çeken özelliklerinden biridir. Bu ortak kelime dağarı ve imge ağının merkezinde “kadın” yer alır. Şiirlerin imge örüntüsünü oluşturan diğer sözcüklerin de bu imge etrafında işlev ve anlam kazandığı söylenebilir. Cemal Süreya’nın şiirlerindeki “kadın” imgesi parçalı bir görünüm sergilemesiyle karakterize olur. Kadının bilhassa sevgili/karşı cins olarak belirdiği şiirlerde, bu parçalı algılama tarzı dikkat çeker. Bazı şiirlerde ise kadın imgesi, toplumsal, kültürel bir problemin ya da şairin özel yaşamından kaynaklanan bir özlemin, eksikliğin temel taşıyıcısı olarak kullanılır. Fakat kadın, poetik düzlemde bir özlem olarak dile getirilmesine ve sahip olduğu tematik ağırlığa rağmen Cemal Süreya’nın şiirlerinde bir özne olarak beliremez. Bu makale şiir türünün en temel unsurlarından biri olan imgenin Süreya’nın şiir çizgisinin bütününde ağırlıklı ve belirleyici bir yere sahip olduğunu, onun şiirlerinde merkezî bir kavram olan “kadın” imgesi ve bu imgenin kullanım tarzı üzerinden serimlemeyi amaçlamaktadır.Öğe Cemal Süreya şiirinde resim sanatı ve renklerin kullanımı(Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2016-06) Karadeniz, MustafaCemal Süreya, Batılı resimden önemli ölçüde etkilenmiş bir şairdir. Ancak O, Ece Ayhan ve İlhan Berk’in aksine, figürün bütünüyle yitmediği somut resme ilgi duyar. Süreya’nın şiirlerindeki Batılı resim etkisi ya bir laytmotif gibi tekrarlanan ve imge değeri taşıyan birtakım renklerin yoğun kullanımı üzerinden ya da bazı şiirlerde muhtelif Batılı ressamlara dair doğrudan göndermelerle tezahür eder. Bu durum, Süreya’nın dış dünyanın kavranışında kavramlara değil renklerden mürekkep imgelere öncelik verdiğini ve muayyen bir sözcük kadrosundan hareketle gerçeküstü tablolar çizmeye çalıştığını düşündürür.Bu çalışma, Batılı resimden gelen etkilerinve renk kullanımının Süreya’nın şiir estetiğini nasıl ve ne derece etkilediğini ortaya koyabilmeyi amaçlamaktadır.Öğe Cemal Süreya’da şiirsel dönüşümün bir göstereni olarak kuş imgesi(ASOS Yayınları, 2016-10) Karadeniz, Mustafaİkinci Yeni şairleri, gerek şiirlerinde gerekse poetik metinlerinde imge konusuna ilişkin düşüncelerini dile getirmiştir. İlhan Berk’ten sonra kavrama en fazla değinen şair Cemal Süreya’dır. Süreya’nın şiirlerindeki imge yoğunluğunu ve bir imgenin kitaptan kitaba nasıl bir dönüşüm geçirdiğini izleyebilmek için izi sürülebilecek imgelerden biri de kuş imgesidir. “Kadın” ve onunla ilişkili unsurlardan sonra Süreya’nın şiirlerinde en sık başvurduğu imgenin “kuş” olduğu söylenebilir. Bu imge, şiirlerde toplam 56 kez geçer. Bu toplamın şiir kitaplarına dağılımı, Süreya şiirinin biçim ve öz bakımından gösterdiği değişimle de paralellikler arz eder. İlk üç kitapta biçim ve öz bakımından izlenebilen coşkulu açılım ve genişleme, genelde olumlu anlamlar içeren kuş imgesinin yoğun kullanımı üzerinden de izlenebilmektedir. Üvercinka, Göçebe ve Beni Öp Sonra Doğur Beni kitaplarında sayısı kademeli olarak artan kuş imgesi, Süreya şiirinde durgunluğun ve giderek bir daralmanın ve “söz yitimi”nin meydana geldiği Uçurumda Açan, Sıcak Nal ve Güz Bitiği kitaplarında dikkat çekici bir şekilde azalır. Bu bildiri, Cemal Süreya şiirinde imgenin işlevini ve onun şiir çizelgesinde zaman içinde biçim ve öz bakımından meydana gelen dönüşümü kuş imgesinin kullanım yoğunluğu ve tarzı üzerinden ortaya koyabilmeyi amaçlamaktadır.Öğe Edebiyatın nabzının yüksek olduğu yıllar: 1950’ler Türkiye’sinde edebiyat dergileri(Türk Dili, 2019-07) Karadeniz, MustafaÖğe Gazelleri ışığında Bâkî’de tefâhür(Turkish Studies, 2012-08) Karadeniz, MustafaKöken itibariyle Arapça bir sözcük olan fahriye, şairin kendisini ve şairliğini övmek maksadıyla yoğunlukla ve geleneksel olarak kasideler içinde yer verdiği bir bölümdür. Divan şairi, kasidede, genellikle, önce memdûhunun övgüsüne girişir. Medhiyye adı verilen bu bölümde, aynı zamanda övgüsü yapılan devlet büyüğünden maddî ve manevî yardım ister. Takip eden fahriye bölümünde ise erdemlerini anlatan Divan şairi, şiirdeki ustalığından bahsederek çeşitli abartmalarla kendisinin diğer şairlerden üstün olduğunu söyler. Fahriyelerin, Medhiyye bölümlerinden sonra ve bu bölümlerin gölgesinde yazılmaları, şairlerin tefahüre girişmeleri için bir fırsat olmuştur. Bu genel kabulün yanında şairler, tefâhür içerikli beyitlere kasidelerdeki gibi, bir bölüm halinde olmasa da mesnevilerde ve gazellerde de yer vermiştir. Divan şairlerinin gazel nazım şeklinde tefâhüre giriştiği beyitler, genel olarak mahlas beyitleridir. Özellikle mahlas beyitleri, şairi tanıtma işlevinin yanında, onun bir parça fahriyeye girişmesine de imkân sağlamıştır. 16. yüzyılın büyük Divan şairi Bâkî’nin Divan’ı bu bağlamda incelendiğinde, kasidelerindeki parlak ve gösterişli fahriye beyitleri, birçok gazelinin mahlas beyitlerinde de görülebilmektedir. Bu çalışmanın eksenini kaside fahriyeleri dışında, şairlerin, bir vesileyle, kendilerini ve şiirlerini övme fırsatı bulduğu gazel nazım şekli oluşturacaktır. Bu bilgilerin ışığında, fahriye ve tefâhür kavramları Baki’nin gazellerindeki mahlas beyitleri üzerinden ele alınacaktır. Giriş bölümünde, fahriye kavramının sözcük ve terim anlamı hakkında bilgi verilecek, kaside geleneği içindeki yeri ve muhtevası üzerinde durulacaktır. Çalışmamızın esasını oluşturan bölümdeyse Bâkî’nin gazellerindeki muhtelif mahlas beyitlerden hareketle fahriye geleneğinin gazel nazım şeklindeki tezahürlerine odaklanılmaya çalışılacaktır.Öğe Gün Doğmayınca!: Ercüment Ekrem Talu(Sonçağ Akademi, 2021) Karadeniz, MustafaÖğe Hayat karşısında şair: Cemal Süreya şiirinde gerçeklik algısı(Uluslararası Ekonomi, Siyaset ve Toplum Bilimleri Dergisi, 2019-01-15) Karadeniz, MustafaGerçeklik, Cemal Süreya’da özgün ve alternatif bir şiir dünyası üretebilmek için temel hareket noktasıdır. Bu çerçevede Süreya, şiiri bir taklit sanatı olarak değil, dünyayı dönüştürmenin araçlarından biri olarak görür. Şiirde amaçlanan yeni ve özgün gerçekliğin üretimi için başvurulan temel strateji, dilin yabancılaştırılmasıdır. Onun şiirde kurmak istediği yeni ve özgün evrenin yapı taşları sözcüklerdir. Şiirde yeni bir gerçeklik üretebilmenin başlıca yolu, sözcüklerin günlük dildeki yerleşmiş, donmuş anlamlarının, kullanım imkânlarının dışında yeni bir bakışla değerlendirilmesidir. Süreya’nın teorik olarak işaret ettiği bu özgün ve farklı gerçeklik anlayışı, ilk şiirlerinden itibaren pratikte de karşılık bulur. Bu alımlama tarzı, şiirlerde bazen burjuva ahlakı, kadın ve cinsellik kavramları ekseninde toplumsal normlara yönelik ironik bir eleştiri olarak bazen de Anadolu insanının çaresizliği ve sefaletiyle belirir. Bu çalışma, Cemal Süreya’nın gerçeklik kavramını alımlama tarzını poetik metinleri ve şiirleri bağlamında serimlemeyi amaçlamaktadırÖğe Hermann Hesse'in Siddhartha'sını kahramanın yolculuğu ve arketipsel sembolizm bağlamında okumak(Mukaddime, 2020-05-27) Karadeniz, MustafaSiddhartha, Hermann Hesse’in Doğu edebiyatı ve mistisizminden etkilenerek yazdığı bir romandır. Romanla aynı adı taşıyan başkarakterin ruhsal yönden arayışı, dönüşümü ve bilgeliğe ulaşma süreci olay örgüsünün temelini oluşturur. Bu süreçte Siddhartha, iç dünyasının gizlerini keşfetmek ve ruhsal bütünlüğe ulaşmak için bilinçdışının karanlık güçleriyle mücadele eder. Sembolik anlamlara sahip bu karanlık güçler, romanda birtakım kişi ve varlıklar seviyesinde görünürlük kazanarak kurguyu biçimlendirir. Roman, kurgu ve içerik yönünden Joseph Campbell’in çerçevesini çizmiş olduğu kahramanın mitolojik macerasının ve erginlenme sürecinin temel aşamalarına sahiptir. İçerdiği mekânlar, şahıslar, varlıklar ve rüyalar ise romana, Carl Gustav Jung’un geliştirmiş olduğu arketipsel sembolizm açısından incelenebilecek bir nitelik kazandırır. Bu çalışmada, Hermann Hesse’in Siddhartha romanı, Joseph Campbell’in kahramanın mitolojik macerasının ayrılma–erginlenme–dönüş aşamaları ve Jung’un arketipleri bağlamında bir yakın okumaya tabi tutulacaktır.Öğe Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Utanmaz Adam romanında insan toplum tahayyülü ve şahıs kadrosunun niteliği(Turkish Studies, 2013-09) Karadeniz, MustafaYazarların sanatsal üretim konusunda taşıdıkları kaygının tonu ve rengi, onların sanatsal verimlerinin biçim ve içerik özelliklerini doğrudan etkiler. Toplumsal kaygılarla, sosyal bir didaktizmi esas alan yazarların eserlerinde, içeriğin biçimden daha öncelikli ve değerli olduğu bilinen bir olgudur. Aynı şekilde, estetik kaygıyı esas alarak, yazdığı eserin biçim ve üslup özelliklerine ağırlık veren yazarların toplumsal mesaj kaygısından uzak durduğu da. Türk edebiyatına Tanzimat’la dâhil olan roman türü, genel olarak bu iki anlayış üzerine temellenmiştir. İlki, Ahmet Mithat Efendi’nin öncülüğünü yaptığı “popüler romantarzı”dır. Toplumsal faydayı esas alan bu roman tarzında başlıca amaç; bir taraftan halkı eğlendirmek, halka hoşça vakit geçirtmekken diğer taraftan da sanat, siyaset, tarih, felsefe, coğrafya… gibi alanlarda halkın kültür düzeyini yükseltmek olmuştur. Bu çığrın temel mantığı didaktizm olup sanatsal kaygılar ikinci plana itilmiştir. Ahmet Mithat Efendi’yle başlayan bu roman geleneği, müteakip edebî dönemlerde de farklı yazarlar tarafından sürdürülüp geliştirilmiştir. İkincisi ise, Namık Kemal’in başını çektiği “edebi/sanatkârâne roman tarzı”dır ki, Halit Ziya, Mehmet Rauf, Abdülhak Şinasi Hisar, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi yazarlar tarafından takip edilerek, dil, üslup ve biçim özellikleriyle günümüze kadar uzanan bir romancılık anlayışının temelini teşkil etmiştir. Sanatkârane ve popüler roman anlayışları olarak adlandırılan bu iki farklı yaklaşım, yazarın tercihine uygun olarak onun yazın anlayışını, dolayısıyla romanlarındaki şahıs kadrosunun niteliğini doğrudan etkilemiştir. Popüler roman tarzının önemli isimlerinden Hüseyin Rahmi Gürpınar, romanları aracılığıyla topluma “yüksek felsefe”sini ulaştırmak amacını güttüğü tezli romanlar yazmıştır. Bu saikle yarattığı roman kişileri de kendi kaderlerini, bireysel hayatlarını yaşayabilen “karakterler” değil, yazarın iletmeyi amaçladığı fikirlerin sözcüleri olan birer “tip” olarak yaratılmışlardır. İlk basımı 1934 yılında yapılan Utanmaz Adam, Gürpınar’ın popüler roman geleneği doğrultusunda yazılmıştır. Toplumsal adaletsizlik ve ahlaki çöküntü temaları ekseninde kurgulanan romanda, kişilerin ruhsal durumlarının derinliğine ele alınmaması, kendilerine özgü davranış ve düşüncelerden yoksun oluşları, yüzeysel bir şekilde çizilmiş olmaları, düşünme biçimleri itibariyle klişe özellikler göstermeleri ve en önemlisi de yazarın ifade etmek istediği düşüncelerin taşıyıcıları olmaları, onları birer karakter olmaktan uzaklaştırmış, daha ziyade birer tip hüviyetiyle kurgu düzleminde konumlamıştır. Bu yazıda, Utanmaz Adam romanı eksen alınarak, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın nasıl bir insan-toplum tahayyülüne sahip olduğu ve bu paralelde, romandaki şahıs kadrosunun tiplerden mi yoksa karakterlerden mi oluştuğu anlaşılmaya çalışılmıştır.Öğe Hüznün retoriği: Mehmet Günsür’ün “içeriye bakan kim?”(Yeni Türk Edebiyatı, 2019-12-12) Karadeniz, MustafaModern Türk öykücülüğünün dikkate değer isimlerinden biri olan Mehmet Günsür, yaşamıyla sanatı arasındaki mesafeyi alabildiğine kısa tutan öykücülerdendir. Kısa fakat yoğun geçen bir yaşamı, kendine özgü bir dil ve anlatım tutumuyla öykülerine yansıtmıştır. İçeriye Bakan Kim?’de bulunan on sekiz öyküde yazınsal dilin bütün imkânları birbiriyle uyum içindedir. Karakterlerin duyarlı ve melankolik kişilik özellikleri, öykülerin atmosferiyle bakışımlıdır. Hüzün duygusunun idaresindeki bir öyküde, söz gelimi, anlatım teknikleri sadece bu hüznü aktarmaz; üretir de. Öykülerin biçim ve içerik yönünden sahip olduğu bu organik birlik ve şiirsel doku, anlatım tekniklerinin bilinçle kullanıldığını düşündürür. Günsür’ün öykülerindeki edebî özgünlüğün kaynağını ereği kendinde bu dil ve anlatım tutumunda aramak gerekir. İçerdiği anlatım teknikleri bağlamında İçeriye Bakan Kim adlı öykü kitabının yakın bir okumaya tabi tutulması, bu makalenin konusunu oluşturmaktadır.Öğe İki şiir arası oyalanmalar: Vural Bahadır Bayrıl'ın düzyazıları(Sonçağ Akademi, 2021) Karadeniz, MustafaÖğe İshak bağlamında Onat Kutlar’ın öykücülüğü ve “Çatı” öyküsünün tahlili(Turkish Studies, 2013-02) Karadeniz, Mustafa“1950 Kuşağı” olarak adlandırılan öykücüler, biçim ve içerik konusundaki tutumlarıyla Türk öykücülüğünde modernist bir dönüşümün / yeniliğin zeminini hazırlamışlardır. Sait Faik, Vüs’at O. Bener ve Nezihe Meriç gibi öncü yenilikçilerin birikimini Varoluşçuluk, Sürrealizm gibi Batı kaynaklı düşünce ve sanat akımlarından mülhem etkilerle sentezleyen bu öykücüler, “birey”i ve onun iç yaşantısını, yalnızlığını, bunalımını, iletişimsizliğini modernist tekniklerle kurgu düzlemine taşımıştır. Onat Kutlar, henüz yirmi üç yaşındayken yazdığı İshak adlı öykü kitabıyla bu kuşağın önemli yazarlarından biri olarak değerlendirilmektedir. Dokuz öyküden oluşan bu tek öykü kitabıyla 1960 Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü’nü kazanan Kutlar, İshak’ta, dâhil olduğu edebî anlayışa paralel temaları ve teknik özellikleri kendine özgü bir tutumla kullanmıştır. Hayatın monotonluğundan bunalarak bulunduğu ortamdan kaçıp kurtulmak, yeni ve başka bir yaşam kurmak isteyen muhtelif insanların çabaları, İshak’taki öykülerin tematik bağlamını oluşturmaktadır. Bu paralelde, öykülerde, ev içi yaşantıların ve aile çevresinin sert kalıpları içinden çıkmanın yolunu / yordamını arama çabasındaki karakterlerle karşılaşılır. Fantastik / gerçeküstü / kafkaesk öğeler, öykülerin kurgu düzlemindeki temel motifler olarak dikkat çeker. Genel bir nazarla bakıldığında, İshak’taki öykülerin dil, kurgu, atmosfer ve içerik özellikleri bakımından bütünlüklü bir yapıya sahip olduğu söylenebilir. Kitaptaki dördüncü öykü olan “Çatı”ya yönelik bir tahlil denemesi bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Tahlile katkıda bulunulacağı düşüncesiyle, çalışmanın giriş bölümünde, kabaca, “1950 Kuşağı” öykücülüğünü hazırlayan iç ve dış dinamiklere işaret edilmiş, ardından İshak dolayımında, Kutlar’ın öykücülüğüne dair genel birtakım tespitlerde bulunulmaya çalışılmıştır.Öğe Mehmet Günsür’ün öykülerinde üslup(İksad Yayınevi, 2019-04-20) Karadeniz, Mustafa1955 yılında İstanbul’da doğan Mehmet Günsür, çağdaş Türk edebiyatının kıymetli öykücülerden biridir. Resim, fotoğrafçılık gibi sanatların yanı sıra edebiyatla da tutkulu bir bağ kuran Günsür’ün ilk öykü kitabı olan Caique 1995 yılında yayımlanır. 2003 yılında yayımlanan İçeriye Bakan Kim? adlı öykü kitabıyla, Sait Faik Hikâye Armağanı’na değer görülür. Bu ödülden bir yıl sonra, ardında “bir mücevher kitap” bırakarak kalp krizi sonucu hayata veda eder. Günsür, yarım asrı bulmamış kısa ama yoğun bir hayattan damıttıklarını, özgünlüğü ve yazma titizliğini elden bırakmayan bir üslupla öykülerine aktarmıştır. Türk öykücülüğünde kıymetli bir yere sahip olduğu yolundaki gerekçeli yargıları, onun bu titizlenen dil ve anlatım işçiliğinde aramak gerekir. İçeriye Bakan Kim?, yalın ama yoğun, nesir ama şiir gibi bir dil ve anlatım tavrıyla dikkat çeken on sekiz öyküden oluşur. Kitaptaki öyküler, sakin ve yumuşak anlatım ritmiyle, usulca oluşturulan atmosferiyle dikkat çeker. Sahip oldukları doğallık ve samimiyet, öykü kişilerine derinlik ve yoğunluk kazandırır. Dahası, karakterlerin ayrıntılarda belirginleşen incelikli, duyarlıklı ve melankolik kişilik özellikleri, öykülerin atmosferiyle de uyum içindedir. İçeriye Bakan Kim? adlı öykü kitabının, içerdiği söz konusu üslup özellikleri yönünden bir incelemeye tabii tutulması, bu bildirinin konusunu oluşturmaktadır.Öğe Müebbet Krizalit: Özcan Ergüder'in öykücülüğü(Sonçağ Akademi, 2021) Karadeniz, Mustafa