Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Tez Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 34
  • Öğe
    Moğollarda Kereyitli şahsiyetler 1206-1336
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-03-14) Saydun, Adnan; Gördegir, Ercan
    Kereyitler, XII. yüzyılda Altay-Sayan bölgesinde yaşayan, Moğol veya Türk kökenli bir kabile konfederasyonuydu. Moğol bozkırındaki beş büyük kabileden biri olan Kereyitler, nüfus yoğunluğu ve toprak büyüklüğü açısından dönemin en etkili unsurlarından biri olmuştur. Özellikle Doğu Kilisesi'ne (Nesturî Kilisesi) XI. yüzyılın başlarında topluca geçiş yapmaları, onları diğer kabilelerden ayıran önemli bir özelliktir. Bu dönüşüm, Avrupa'da ortaya çıkan ve zamanla "Rahip Yahya" (Prester John) efsanesine kaynaklık eden bir dizi hikâyeyi de şekillendirmiştir. Kereyitlerin siyasi ve dinî etkisi, XI. yüzyılda kabile liderlerinin Hristiyanlığı resmi olarak kabul etmesiyle daha da artmıştır. Bu kabul, yalnızca kabile içinde değil, aynı zamanda çevre halklar arasında da geniş yankı uyandırmıştır. Avrupalılar, Moğol istilalarından yaklaşık 300 yıl öncesine kadar Kereyitlerle diplomatik ve ticari ilişkiler kurmuş ve onları tanımışlardır. Kereyitlerin gücü, Çin Seddi'ne kadar uzanmış ve bu kabile, Moğolistan coğrafyasında büyük bir etki alanı oluşturmuştur. Cengiz Han'ın yükselişi sırasında Kereyitler, liderleri Tugrul Han'ın (Togrul ya da Ong Han olarak da bilinir) önderliğinde siyasi bir güç olarak varlık göstermeye devam etmiştir. Tugrul Han, bir dönem Cengiz Han'ın müttefiki olmuş, ancak daha sonra aralarındaki çatışmalar neticesinde Kereyitler, Cengiz Han tarafından hâkimiyet altına alınmıştır. Bu süreçte, Kereyitler ve diğer Moğol Hristiyan kabileleri, Cengiz Han'ın siyasi hedeflerine boyun eğmek zorunda kalmıştır. Kereyitler, dinî ve siyasi yapılarıyla Moğol-Türk dünyasında özgün bir yere sahiptir. Hristiyanlık inançlarını bozkır toplumlarının geleneksel yapısıyla harmanlamaları, onların hem Doğu hem de Batı dünyasında ilgi çekici bir figür haline gelmelerini sağlamıştır. Moğol ve Türk tarihinin bu önemli unsuru, yalnızca Asya'nın değil, aynı zamanda Avrupa'nın siyasi ve kültürel tarihine de katkıda bulunmuştur. Kereyitler, Moğol coğrafyasındaki siyasi, kültürel ve dinî dönüşümlerde önemli bir rol oynamış bir topluluktur. Bu bağlamda, Kereyit kökenli şahsiyetlerin Moğol tarihindeki etkilerini incelemek, yalnızca Moğol kabileler arası ilişkilerin dinamiklerini anlamak açısından değil, aynı zamanda Moğolların Hristiyanlık, diplomasi ve yönetim anlayışına dair bakış açılarını ortaya koymak için de büyük önem taşımaktadır. Özellikle Tugrul Han gibi liderlerin siyasi ittifakları ve düşmanlıkları, Cengiz Han'ın yükseliş sürecini ve Moğol İmparatorluğu'nun şekillenmesini derinden etkilemiştir. Bu çalışma, Kereyitli şahsiyetlerin bireysel ve kolektif rollerini ele alarak, Moğolların dinî ve kültürel çeşitliliğine ışık tutmayı ve Orta Çağ Avrasya tarihine dair yeni bir perspektif sunmayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda, konu, hem tarihi hem de kültürel boyutlarıyla disiplinler arası bir yaklaşımın parçası olarak değerlendirilecektir.
  • Öğe
    Tarih-i Benâketî adlı eserde Abbasi halifeleri ile ilgili kayıtlar
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-02-11) Turgar, Müjgan; Özturhan, Ahmet
    İlhanlı Devleti saray tarihçilerinden Fahrüddîn Ebû Süleymân Dâvûd b. Muhammed Benâketî tarafından yazılmış eserlerden bir tanesi de Târîḫ-i Benâketî diye bilinen Ravzatü Üli’l-Elbâb fî Tevârîhi’l-Ekâbir ve’l-Ensâb’dir. İlhanlılar dönemine yazılmış ve son derece tarihi bir değere sahip olan bu eser umumi bir dünya tarihi şeklinde Farsça olarak kaleme alınmıştır. Bu tez çalışmasında eserin Abbâsî halifeleri kısmının Türkçeye tercümesi ve değerlendirilmesi konu edinilmiştir. Bunun yanı sıra kitap ve müellif hakkında bilgi verilerek genel bir çerçevede değerlendirme yapılmıştır. Kitabın şimdiye kadar herhangi bir kısmının Türkçeye çevrilmemesi, çalışmanın ilim âlemine katkısını ortaya koymaktadır. Eserin Abbâsîler kısmında 37 Abbâsî halifesinden 35’i hakkında ayrı başlık halinde bilgiler verilmişken; 31 ve 32. Abbâsî halifeleri olan Muktefî-Liemrillâh ile Müstencid-Billâh’ın biyografilerini ayrı bir başlık altında yer vermemiştir. Bu 2 halifeye 30. Abbâsî Halifesi er-Râşid-Billâh Ebû Ca‘fer el-Mansûr b. el-Müsterşid başlığının son paragrafında kısaca değinmiştir. Eserde sadece Abbâsîlerin siyasi tarihi hakkında bilgi verilmekle kalınmamış; özellikle vefat haberleri vasıtasıyla Abbâsîler dönemindeki İslam coğrafyasının önemli âlimleri de tanıtılmıştır. Bunun yanı sıra İslam coğrafyasının farklı yerlerinde hüküm süren devrin muktedir şahsiyetleri ve onlar ile ilgili hadiselere de yer verilmiştir.
  • Öğe
    İlhanlı Devletinde gayr-ı tabii ölümler
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-12-25) Koç, Fatih; Gördegir, Ercan
    Orta Çağ dünyasında, döneme damga vuran en güçlü devletlerden biri olarak Moğollar ön plana çıkmıştır. Başlangıçta küçük ve dağınık kabileler halinde yaşayan Moğollar, Cengiz Han’ın liderliği altında birleşerek sınırlarını Asya’yı aşacak şekilde genişletmiş ve dünya tarihine yön veren bir imparatorluk haline gelmiştir. Dönemin birçok devleti, Moğolların saldırıları karşısında direnememiş ve yıkılmak zorunda kalmıştır. 13. yüzyılda kurulan Moğol İmparatorluğu, resmi olarak kısa ömürlü bir devlet olmasına rağmen, milyonlarca kilometrekarelik bir coğrafyayı fethederek tarihte benzersiz bir yer edinmiştir. Cengiz Han’ın vefatından sonra imparatorluk, soyundan gelen hanedanlar tarafından yönetilmeye devam etmiş ve nihayetinde 1368 yılında yıkılmıştır. Ancak, Moğol kültürü ve etkisi, imparatorluğun yıkılmasının ardından dahi, farklı Moğol devletleri ve hanlıkları aracılığıyla uzun süre devam etmiştir. Bu bağlamda, İlhanlılar, Moğol İmparatorluğu’nun dağılmasının ardından ortaya çıkan hanlıklardan biri olarak dikkat çekmektedir. 1256 yılında Moğol Hanı Mengü’nün yetkilendirmesiyle kardeşi Hülagü Han tarafından, Karakurum’a bağlı olarak İran’da kurulan İlhanlı Devleti, Moğol İmparatorluğu’nun mirasını devralmıştır. Hülagü, Mengü Han’ın kendisine verdiği üç önemli görevi yerine getirmek için harekete geçmiş, ilk olarak Haşhaşi tarikatını ortadan kaldırmış ve ardından Abbasi Halifeliği’ni sona erdirmiştir. Ancak, üçüncü görev olan Suriye ve Mısır üzerindeki hâkimiyeti sağlama çabası başarılı olamamış ve bu mesele İlhanlıların siyasi hedeflerinden biri olarak varlığını sürdürmüştür. Devletlerin iç meseleleri, tarih boyunca siyasi istikrarı tehdit eden en önemli unsurlardan biri olmuştur. İlhanlılar da bu durumdan muaf olmamış; kuruluşlarından itibaren, iç çekişmeler ve siyasi çatışmalar devletin idari yapısını zayıflatmıştır. Hükümdar soyundan gelenlerin taht mücadeleleri, üst düzey devlet görevlilerinin yönetime nüfuz etme çabaları ve hanedan içi çekişmeler, İlhanlı Devleti’ni hem siyasi hem de idari açıdan büyük ölçüde sarsmıştır. Bu çekişmeler, zaman zaman faili meçhul cinayetler ve suikastlarla sonuçlanmış, devletin toparlanma çabalarını engellemiş ve dış politikada etkin bir güç olma hedefini zayıflatmıştır. Özellikle Ebu Saîd Bahadır Han’ın ölümü, İlhanlı Devleti için ciddi bir dönüm noktası olmuş ve devletin çöküş sürecini hızlandırmıştır. Han’ın vefatının ardından, devlet içerisindeki otorite boşluğu, siyasi istikrarsızlık ve iç çekişmeler daha da derinleşmiştir. Bu süreçte ortaya çıkan siyasi entrikalar ve taht mücadeleleri, İlhanlıların bölgesel bir güç olarak varlığını sürdürememesine neden olmuştur.
  • Öğe
    Mustafa Şekip Tunç ve Dergâh dergisi
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-05-23) Demirhan, Salih; Özteke, Fahri
    Mustafa Şekip Tunç (1886-1958), Türkiye’de felsefe ve psikoloji bilimlerinin kurumsal bir kimlik kazanmasında öncü isimlerden biri olmayı başarmıştır. Yaşamı boyunca hangi koşullar altında olursa olsun elinden kalemini hiç düşürmedi. Birçok telif eser ve çeviri çalışmasının altında imzası bulundu. Bu yolla felsefe ve psikoloji alanlarında dünyaca tanındı. İyi bir gözlemci ve çok dikkatli bir araştırmacı olan Tunç, sanata olan ilgisi ile de dikkatleri üzerine çekti. Onun yaşamındaki kırılma anlarından biri de vatansever entelektüellerin buluşma yeri olan Dergâh dergisi kadrosuna katılması oldu. Tunç, Dergâha omuz vermesiyle Millî Mücadele yıllarında hem safını belli etmiş hem de o kaotik ortamda ülkedeki kültür faaliyetlerinin sürmesine katkıda sağlamıştır. Bu çalışmada, Tunç’un Dergâh ’ta yayımlanmış makalelerinden onun düşünce dünyasına dair ipuçları yakalayabilmemize doğrudan yardımcı olacak en temel yazılarının bir bölümü günümüz Türkçesine aktarılmıştır. Bu makalelerin kritiği yapılarak onun yeni toplumun inşasında nasıl bir yol haritası çizilmesi gerektiğine dair fikirleri ele alındı. Tunç’un modern değerlerle Türk-İslam kültürünü harmanlayarak ananeye dayalı kalkınma reçeteleri sunduğu vurgulandı.
  • Öğe
    İhsaiyat Mecmuası yıllıklarına göre Diyarbakır vilayeti eğitim istatistikleri (1923-1927)
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-01-13) Mahmat Karanfil, Ece Gül; İdem, Tekin
    Milli bilincin temel faktörü olan tarih, toplumların geçmişleri ile bugününü birbirine bağlama işlevini yerine getirmektedir. Geçmişten bugüne biriken tecrübelerin aktarılmasında en önemli hususlardan biri kayıt altına alınmasıdır. Kayda alınan tarih, dönemlerine ve uzmanlarına göre farklı başlıklar altında incelenmektedir. Bu başlıklardan bir tanesi olan “Eğitim Tarihi” aynı şekilde var olduğu dönemden bugüne dek uzmanlar tarafından araştırılmakta ve bu araştırmalar ışığında yorumlanmaktadır. Eğitim Tarihi genel bir başlık olması ile beraber, alt başlık olarak tarafımızca “Türk Eğitim Tarihi” mikro başlığı altında incelenerek, araştırılmakta ve elde edilen bilgiler baz alınarak yorumlanmaktadır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında eğitim reformlarının sonuçları Diyarbakır vilayetinde ve kazalarında nasıl uygulandığı bu çalışmanın temel araştırma sorularını oluşturmaktadır. Diyarbakır vilayeti ve kazalarının mevcut sosyo-kültürel yapısını göz önünde bulundurularak, eğitim reformlarına vermiş oldukları dönütler istatiksel açıdan tablo şeklinde detaylandırılmaktadır. Çalışmada, Cumhuriyet Dönemi arşiv belgeleri, resmi istatistiksel nicel veriler kullanılarak, Cumhuriyetin ilk yıllarında Diyarbakır vilayetinde ve kazalarında eğitim istatistiklerine dair kapsamlı bir bakış açısı sunulmuştur. Bu tez çalışması ile beraber, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra Diyarbakır vilayetinde 1923-1927 yılları arasında ihsaiyat mecmuasına göre eğitim alanında gerçekleşen gelişmeleri, okullaşma istatistiklerini, öğretmen sayısını, öğrenci sayısını ve eğitim öğretim alanındaki diğer önemli parametreleri incelemektedir.
  • Öğe
    I. TBMM’de Mardin milletvekilleri ve meclis faaliyetleri (1920-1923)
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-01-13) İşcan Ekmen, Kübra Nur; İdem, Tekin
    I. Dünya savaşından sonra Osmanlı topraklarının işgali ve işgal bölgelerinde yaşanan katliamlara karşı İstanbul Hükümeti’nin yeterince sert tepki gösterememesi Türk Milleti’nin Mustafa Kemal Paşa liderliğinde bir Milli Mücadele’ye başlamasına neden olmuştur. Milli Mücadele’nin yol haritası olarak tanımlayabileceğimiz Misak-ı Milli Kararlarının ilan edilmesi üzerine Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin kapatılması üzerine Milli Mücadele’nin sevk ve idaresini gerçekleştirmek üzere Ankara’da TBMM açılmıştır. Bu çalışmanın amacı I. TBMM’ye altı milletvekili ile katılan Mardin Milletvekillerinin Meclis çalışmaları ile gerek bölge gerekse ülke siyasetine katkılarının ne olduğunu ortaya çıkarmaktır. Mardin Milletvekillerinin takrir, teklif, önerge, söz alma, sual, vb. yasama ve denetim faaliyetleri ile yeni Türkiye Devleti’nin bağımsızlık ve kuruluş sürecine ne gibi katkılarda bulunduğu ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Ayrıca “kendi seçim bölgelerinin sorunları ne derece meclise yansıtılmıştır” sorularının cevabı bulunmaya çalışılmıştır. Çalışmanın neticesinde seçilen tüm milletvekillerinin tamamının meclise katılması ile Mardin vilayeti mecliste tam kadro görev yapan istisna vilayetlerimizden birisi olduğu tespit edilmiştir. Milletvekillerinden İbrahim Bey özellikle Türkiye, Suriye sınır hattının belirlenmesi sürecinde kabul edilen sınırın Mardin ve çevre vilayetlere vereceği zararı dile getirerek seçim bölgesinin menfaatlerini koruduğunu gösterir bir tavır sergilemiştir. Mehmet Necip Bey ise Lozan Barış Konferansı esnasında Türk- Kürt ayrımı ile ikilik çıkarmaya çalışan İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a yönelik teklifi ile tüm milletvekillerinden takdir görmüştür.
  • Öğe
    11 numaralı Mora ahkâm defteri’nin transkripsiyonu ve değerlendirilmesi
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-01-20) Adlim, Kadri; Türkmen, Mustafa Nuri
    Bu çalışma, 11 Numaralı Mora Ahkâm Defteri, H. (1189-1212) / M. (1775-1797) tarihleri arası dönemi kapsayan hükümlerin transkripsiyonu, özeti ve değerlendirilmesinden oluşmaktadır. Bu Ahkâm Defteri’nden hareketle, 18.yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı ve Venedik’in birbirlerine karşı özellikle siyasi, iktisadi ve diplomatik alanlarda nasıl politikalar yürüttükleri hususunda inceleme yapılmıştır. Söz konusu çalışmada, 1718 Pasarofça Antlaşması'nda sağlanan sulh ile beraber devam eden siyasi (diplomatik), ticari, balyos ve konsolosların statüleri, tüccar ve müste’minlerin hak ve muafiyetleri, korsanlık, eşkıyalık ve haksız gasp sorunları, kişiler arasındaki borç, alacak verecek meseleleri, deniz hukuku ve sınır ihlalleri, hak ve sorumlulukları ahidnâme ile güvence altına alınmış diğer Venediklilerin durumları ile mahkeme davalarında ve çözümünde adalet mekanizmasının işlerliği konuları yer almaktadır. Çalışmanın esas kaynağı, incelemeye alınan 11 Numaralı Mora Ahkâm Defteri’nin H. (1189-1212) / M. (1775-1797) tarihleri arasındaki dönemi kapsayan hükümleridir. Asıl problematiğimiz, XVIII. yüzyılda Osmanlı ile Venedik’in Doğu Akdeniz (Levant)' de etkili güç olma mücadelesinde hangi faktör, yol ve yöntemlere başvurdukları ve bunları nasıl kullandıklarıdır. Bu bağlamda, 18. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı ile Venedik siyasi ve ticari ilişkilerinde, balyos ve konsolosların diplomatik misyonları incelenmiş, Osmanlı Devleti’nde gümrük sistemi, ahidnâme politikası ve millet sistemi açıklanmaya çalışılmıştır.
  • Öğe
    8 numaralı Adana şer’iyye sicili (H.1245-1247 / M.1829-1831-s.51-100) transkripsiyon ve değerlendirme
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-11-21) Aldanmaz, Ahmet Hüsrev; Karlangıç, Osman
    Tarihi yazmanın en önemli olaylarından biri belkide en önemlisi belgelerin ve kaynakların doğruluğudur. Dolayısıyla bu konudaki en önemli obje birinci elden kaynaklardır. Bu cümleden olarak Osmanlı Devleti’nin tutmuş olduğu “sicillat-ı şer’iyye defterleri” bu bahiste değerlendirilir. Osmanlı Devleti’nin hukuki, idari, ekonomik ve ictimai hayatıyla alakalı önemli verileri bu defterler aracılığıyla öğrendiğimizden çok kıymetlidir. Kadıların tutmuş oldukları bu defterler her bir idari bölge hakkında bilgiler sunmaktadır. “8 Numaralı Adana Şer’iyye Sicili” yukarıda belirtilen konularda özelde Adana hakkında bilgiler ihtiva etmektedir. Eyalet merkezi olması hasebiyle o dönemde payitahttan gelen Asakir-i Mansure-i Muhammediye neferatına ait sayıların kazalara göre dağılımları hakkında bilgiler mevcuttur. Tereke kayıtlarındaki mirasların dağılımları, camilere atanan din görevlilerinin alacakları ücretleri, esnaf çeşitliliği ve meslek isimler bahsi geçen sicile yansımıştır. Vali, mütesellim ve diğer atamaları ve bunlara ait harç-ı rah mikdarları ele alınan konular arasındadır. Ayrıca sicilde Adana eyaletine bağlı kaza, köy, mahalle, nahiye gibi idari yapıların isimleri ve sayıları hakkında bilgiler bulunmaktadır. Veraset davalarında ortaya ortaya çıkan miraslara göre o dönemde Adana’da kullanılan eşyalar hakkında bilgiler bu belgelerle ortaya çıkmaktadır. Yine kayıtlara göre Adana’nın o dönemde demografik yapısının nasıl olduğu hakkında bilgiler verilmektedir. Müslüman ahali haricinde Hristiyan, Yahudi topluluklarının varlığından da söz etmek mümkündür.
  • Öğe
    Muş halkevi ve faaliyetleri(1934-1951)
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-11-09) Varlı, Haydar; Yaşar, Selman
    Bu tez çalışmamda Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde devletin dağılmasının önüne geçmek amacıyla kültürel alanda yapılan yenilik hareketlerinden biri olan Türk Ocakları’nın ileriki dönemlerde yerini alacak Cumhuriyet dönemi kuruluşlarından olan Halkevlerinin kuruluşuna, kuruluş amaçlarına, Milli Mücadeleden sonra küllerinden doğan yeni Türk Devleti’nin sosyo-kültürel, ekonomik, siyasal açıdan gelişimine olan katkılarına değineceğim. Halkevleri 1932 yılında Türk Ocakları’nın kapatılması ve mal varlığının halkevlerine devri sonucu kurulmuştur. Türk Ocakları Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde ülkeye Osmanlıcılık ve Türkçülük ideolojilerini benimseterek Osmanlı tebaası içerisinde birlik ve beraberliği sağlama amacıyla kurulmuştur. Aynı durum halkevleri içinde geçerli olmuş Halkevleri de Halkçılık ve Milliyetçilik anlayışı doğrultusunda hareket ederek milli birlik ve beraberlik adına çalışmalarda bulunmuştur. Halkevlerinin kurulma amaçlarına değinecek olursak; Milli Mücadele’nin yaratmış olduğu yıkımın ülke genelindeki etkilerini ortadan kaldırmak, halkın içinde bulunduğu sosyo-ekonomik, siyasal, psikolojik durumu kültürel faaliyetlerle unutturmak, halkın okuma-yazma oranını, kültür seviyesini artırmak, ülkeyi muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak ve bunun gibi birçok amaçlarına değinmek mümkün. Cumhuriyet’in ilanından sonra hızla gerçekleştirilen Atatürk İlke ve İnkılaplarının Türk milletine özümsetilmek istenmesi de bir diğer hedeflerden sadece bir tanesidir.1923 yılında kurulan Halk Fırkası,1924’te Cumhuriyet Halk Fırkası,1935 yılında ise Cumhuriyet Halk Partisi adını almıştır. CHP’de yeni yönetim anlayışını halka tanıtmak, halka Cumhuriyet anlayışını benimsetmek, yönetici- halk bütünleşmesini sağlamak amacıyla ülkenin birçok yerinde Halkevlerinin açılmasını sağlamıştır. Başlangıçta az sayıda açılan halkevleri zamanla ülkenin birçok yerinde sayıca hızla artış göstermiştir. Ülkenin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nde kurulan halkevleri buralarda da ülkenin gelişimi adına faaliyetlerde bulunmuşlardır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde kurulan halkevlerinin temel faaliyetleri diğer halkevlerinde olduğu gibi; eğitim-öğretim faaliyetleri, Türkçe okuma-yazma çalışmaları ve Türk dilinin etkin kullanımı üzerine olmuştur. Doğu Anadolu Bölgesi’nde kurulan halkevlerinden bir tanesi de 1934 yılında kurulan Muş Halkevi’dir. Muş Halkevi kurulduktan hemen sonra bölgede hızlı bir şekilde kültürel, sanatsal, ekonomik vb. alanlarda faaliyetlerine başlamıştır. Özellikle bölge halkına Türkçe öğretmek amacıyla dil kursları ve aynı zamanda halkın okuma yazma konusunda gelişimini sağlamak amacıyla da okuma-yazma kursları açılmıştır. Bölge halkının muhafazakâr bir yapıya sahip olması özellikle kadın nüfusun halkevleri faaliyetlerine katılımını kısıtlamıştır. Muş Halkevi’nin kurulmasıyla birlikte bölge halkının kurulan Yeni Türk Devleti’nin anlayışını, özünü içselleştirmesi ve uygulaması adına faaliyetlere yoğunluk verilmiştir. Kitap okuma, sinema filmleri, tiyatro oyunları gibi faaliyetlerle genç nüfusun kültür seviyesi arttırılmak istenmiş aynı zamanda Atatürk ilke ve İnkılapları bu genç nüfusa benimsetilmiştir. Sonuç olarak Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren ülkenin eğitim-öğretim alanında gelişimine katkı sunan halkevleri Türk Eğitim Tarihi’nde önemli bir yer teşkil etmiştir. Halkevleri sadece eğitim açısından değil aynı zamanda sosyo-ekonomik, siyasal, kültürel alanlarda da ülke gelişimine katkı sunan çok yönlü bir kuruluş olma vasfına da sahip olmuştur.
  • Öğe
    Hicri 1170-1171 tarihli 141'numaralı Ankara Şer'iyye Sicilinin transkripsiyon ve değerlendirmesi
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-10-25) Oğuz, İsmail; Türkmen, Mustafa Nuri
    Osmanlı tarihine ışık tutması açısından önemli bir yere sahip olan Şer‘iyye Sicilleri sayesinde toplumun en küçük yapı taşına kadar inme imkânı mevcuttur. Kadılık makamının adli ve idari yapıda yer edinmiş olması ve Şer‘iyye Sicillerinin kayıtlarını Kadıların tutmuş olması sebebiyle bu makama dair kayıtlar önem arz etmektedir. H.1170-1171(M. 1757) arasını kapsayan bu belgemizde de genelde Osmanlı’nın özelde ise Ankara’nın adli, idari yapı taşlarını araştırmaya çalıştık. 137 sayfadan oluşan bu çalışmamız üç kısım şeklinde incelenmiştir. Birinci kısımda Ankara’nın tarihi süreçteki yeri ve Şer’iyye Sicilleri üzerinde durulmuştur. İkinci kısımda ise Ankara’nın sosyal, ekonomik ve idari yapısının değerlendirilmesi yapılmıştır. Üçüncü kısımda 141 numaralı Ankara şer’iyye sicilinin transkripsiyonu yapılmıştır.
  • Öğe
    Kocaeli'deki milli bayram kutlamalarının yerel gazetelere yansımaları (1923-1950)
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-09-07) Çakmak, Coşkun; Yaşar, Selman
    Bayramlar, toplumu birleştiren, milli birlik ve beraberlik duygularını besleyen, milli kültürün yeni nesillere aktarılmasını sağlayan günlerdir. Türk kültüründe bayramların, törenlerin ve anma günlerinin özel bir yeri vardır. Millî Mücadele sonrası devletin uluslaşma aşmasını somutlaştırmak ve Cumhuriyet rejimin benimsetilmesini sağlamak amacıyla milli bayramların kutlanmasına dikkat edilmiştir. Kocaeli‟de bayram kutlamaları merkezden gönderilen programa uygun olarak, oluşturulan kutlama komitelerince şehir, kasaba ve köylere varıncaya kadar titizlikle yürütüldüğü anlaşılmıştır. Edinilen bilgiler ışığında Kocaeli‟de milli bayram kutlamaları için önemli hazırlıkların yapıldığı görülmüştür. Bayramlarda yapılan törenler, konuşmalar, müsamereler, düzenlenen müsabakalar ve okunan şiirler ile devlet ile milletin kaynaşması ve yapılan inkılâpların halka benimsetilmesi amaçlanmıştır. Bu çalışmada ülke genelinde milli bayram kabul edilen günlerin 1923-1950 yılları arasında Kocaeli‟de nasıl kutlandığı, bayram kutlamaları için hangi hazırlıkların gerçekleştirildiği ve kutlama programlarının içeriği hakkında bilgiler sunulmuştur. Çalışmanın hazırlanmasında, belirtilen tarihler arasındaki Kocaeli yerel basınına yansıyan bilgilerden, bu konu ile ilgili kaleme alınan kaynak eserler ve akademik çalışmalardan yararlanılmıştır.
  • Öğe
    91 numaralı Adana şer‘iyye sicili (H. 1286-1289/M. 1869-1873)
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-09-21) Sabaz, İdris; Karlangıç, Osman
    Şer‘iyye sicilleri Osmanlı Devleti’nin hüküm sürdüğü coğrafyalarda yaşayan halkın sosyal, kültürel ve iktisadi hayatı hakkında bize en net bilgiler veren kaynaklardır. Bu kayıtlarda, kadı veya ilgili görevliler tarafından mahallinde tutulan kaynaklar olduğundan dolayı, ilgili vilayet, kasaba veya köy gibi bölgelerin yöresel özellikleri ön plana çıkmaktadır. Aynı şekilde kaydedildiği bölge hakkında birinci elden gelen bilgiler barındırdığından günümüz tarihçileri açısından paha biçilemez belgeler konumundadırlar. Bu değer, sadece günümüz Türkiye’si için değil, Osmanlı sınırlarının ulaştığı tüm coğrafya için geçerlidir. Hicri 1286-1289 / Miladi 1869-1873 yıllarını kapsayan 91 Numaralı sicilde, Adana’nın idari, sosyal ve ekonomik yapısına değinilmiştir. Bu çalışmada belgelerin transkripsiyonu yapılmış; kayıtların özetleri hazırlanarak Adana vilayetinin belirtilen tarihlerde, içerisinde bulunduğu idarî, sosyal ve ekonomik durum gözler önüne serilmeye çalışılmıştır. İncelediğimiz sicilde genel itibari ile yer alan davalar şunlardır: Alacak-verecek meseleleri, tereke kayıtlarına dayalı veraset davaları, nikâh kıyma, boşanma, aile içi anlaşmazlıklar, taşınmaz malların satışı, icâreye verilmesi veya aile içi paylaşımlardan doğan anlaşmazlıklar, yaralanma, darp ve gasp gibi konuları ihtiva etmekle beraber büyük çoğunluğu alacak-verecek davaları. Şer‘iyye sicilleri, özellikle Osmanlı Devleti’nin idarî, sosyal, kültürel ve iktisadi hayatı hakkında araştırma yapmak isteyen yerli ve yabancı araştırmacıların vazgeçilmez ana kaynakları durumundadır. Transkripsiyonunu yapmış olduğumuz 91 Numaralı Adana Şer‘iyye sicili (Hicri 1286-1289 / Miladi 1869-1873) ile literatüre katkıda bulunulmaya çalışılmıştır.
  • Öğe
    Demokrat Parti döneminde entelektüellerin din devlet ilişkisine karşı yaklaşımları (1946-1960)
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-10-30) Şahin, Mehmet Raci; Özteke, Fahri
    II. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra bir tarafta yenidünya düzeni inşa edilmeye çalışılmış öbür taraftan Soğuk Savaş evresi diye isimlendirilen oldukça ilginç bir dönem başlamıştı. Böylesi bir süreçte Türkiye’de de baş döndürücü gelişmeler yaşandı. İlk etapta Tek Parti dönemi son buldu ve çok partili siyasi yaşama geçildi. Akabinde Cumhuriyet Halk Partisinin tepeden tırnağa öz eleştirisini yapması ve düşünce özgürlüğündeki gelişme ülkede dinin siyasi yaşamdaki yerinin sorgulanmasına olanak tanıdı. Cumhuriyet’in ilanından itibaren laiklik adına yapılanların kritize edildiği bir ortamda gerçekleştirilen seçimleri ise, muhafazakâr kotlara sahip Demokrat Parti kazandı. Bundan sonra din-devlet ilişkileri ve bu olgunun yargılandığı daha farklı bir zaman dilimine girildi. Yaklaşık olarak çeyrek asırdır suskunluğa bürünen dini çevreler ve bunların temsilcileri artık çekinmeden seslerini yükseltti. Hal böyle olunca Türk entelijansiyası arasında İslam’ın başta siyaset olmak üzere dünya işlerine müdahalesi konusunda hararetli tartışmalar yapıldı. Çoğu basın üzerinden hayata geçirilen bu tartışmalar sırasında özellikle Kemalistler, Batıcılar, Türkçüler, İslamcılar ve Muhafazakârların bazı konularda ortak kanaatler taşırken bazı konularda da taban tabana zıt yaklaşımlar sergilediği görüldü.
  • Öğe
    Yemînî’nin Fazîlet-Nâme adlı eserinde Hz. Ali tasavvuru
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-01-03) Tokat, Orhan; Süslü, Zahir
    İslam, inanç bakımından birçok fırkanın ortaya çıktığı bir dindir. Bu inançlardan biri Alevîliktir. Bu inanca göre Hz. Ali, Hz. Muhammed’e vasî ve onun ile aynı nurdan yaratıldığı için kıyamete kadar devam edecek olan velayet makamının önderidir. Hz. Muhammed’den sonra insanların en faziletlisi olduğu inancına sahip bu disipline uygun olarak Türk edebiyatı içinde zamanla yüzlerce sanat eseri üretilmiştir. Bu eserlerden biri de Dervîş Muhammed Yemînî’nin Fazîlet-nâme’sidir. Hz. Ali, dar kapsamda dini-tasavvufî edebiyatta genel kapsamda klasik dönem edebiyatında önemli bir yere haizdir. Türk edebiyatında Hz. Ali hakkında birçok müstakil eser yazılmış olmakla birlikte, benzetme ve telmih gibi sanatlara başvurularak çeşitli eserler içinde de kendisine yer verilmiştir. Hz. Ali; ekseriyetle kahramanlığı, cesareti, ilim sahibi olması ve Hz. Peygambere yakınlığı ile Türk edebiyatına konu olmuştur. 16. yüzyıl şairlerinden Dervîş Muhammed Yemînî’nin Fazîlet-nâme’si de Hz. Ali’nin faziletlerini konu edinen bir eserdir. Genel itibarıyla didaktik bir eser olan Fazîlet-nâme, on dokuz bölümden oluşmaktadır. On dokuz bölümde Hz. Ali tasavvuru, konu bağlamına uygun başlıklar altında incelenmiştir. Bu başlıklar altında Hz. Ali hem bir insan hem de doğaüstü güçlere sahip biri olarak tasavvur edilmiştir.
  • Öğe
    7 numaralı Antalya Şer’iyye Sicili Defteri'nin transkripsiyonu ve değerlendirilmesi (H.1266-1270; M.1850-1854)
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-06-13) Özcan, Mehmet Salih; Özturhan, Ahmet
    1850-1854 tarihli 7 Numaralı Antalya Şer’iyye Sicilinin transkripsiyon ve değerlendirilmesi yöntemi ile oluşturulan bu çalışmada Antalya şehrinin o dönemdeki sosyal ve iktisadi durumunun incelenmesi ve bu durumun ortaya çıkardığı vaziyetin Osmanlı yerel tarihi bazında incelenmesi tezin çıkış noktası olmuştur. Osmanlı yerel tarihi çalışmalarının hiç şüphesiz en önemli kaynakları arasında şer’iyye sicilleri gelmektedir. Sicilde geçen belgeler incelenerek bir şehrin o tarihlerdeki sosyal, iktisadi durumu hakkında detaylı bilgiler elde edilebilir. Bu çalışmada 7 Numaralı Antalya Şer‘iyye Sicilinde mevcut bulunan belgeler incelenerek, Antalya’nın sosyal, iktisadi yapısı ile aile yapısı, evlilik, boşanma, ticaret gibi vaziyet ortaya çıkarılmaya çalışıldı. 7 numaralı Antalya şehrine ait sicilin genel değerlendirilmesi içerisinde; defterin tanıtımı, sicilde geçtiği şekliyle yerleşim yerleri, tereke kayıtları, buradaki aşiretler ve hayriyye tüccarlarına dair bilgiler verilmiştir. Dördüncü bölümde ise; defterin transkripsiyonu, transkripsiyonda takip edilen usul ile belge özetleri hakkında bilgiler yer almaktadır.
  • Öğe
    Tevarih-i Şeyh Üveys adlı eserde İlhanlı Devleti ve sonrası
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-06-01) Ekmen, Nilüfer; Özturhan, Ahmet
    Geçmişte yaşanan olayların günümüze ışık tutması ve olayları değerlendirebilmek için tarihi anlatan eserlere ihtiyaç duyulmaktadır. Bizlerden önce yaşamış olan toplulukların yaşam biçimi, kültürü, devletlerin idari ve askeri durumları o dönemde kaleme alınmış eserlerden öğrenilmektedir. İlhanlılardan önce Îrân coğrafyasında tarih yazıcılığı alanında çalışmalar yapılmış olmasına rağmen bu konuda asıl gelişme onların döneminde olmuştur. Özellikle 13-14 yy arasında Yakın Doğu tarihi açısından Farsça kıymetli eserler kaleme alınmıştır. Eheri’de bu dönemde kaleme aldığı ve bizim bir bölümünü[Moğollar-İlhanlılar] çevirisini yaptığımız “Târîh-i Şeyh Üveys” adlı eseri ile bu gelişmeye katkı sunmuştur. Eserini İlhanlılar’dan sonra bölgede kurulan Celâyir Devleti’nin sultanı Şeyh Üveys’e ithaf etmiştir. Eheri yazdığı bu eserle dikkatleri Sultan Şeyh Üveysile Deşt-i Kıpçâk ve çevresinde gelişen olaylara çekmiştir. Çevirisini yaptığımız bölümdeİlhanlılarda yaşanan saltanat mücadelesi ve zayıflamaya başladıkları dönemde topraklarında bulunan hanedanlar ve emirler arasındaki hâkimiyet mücadelesi işlenmiştir.
  • Öğe
    32 numaralı kalebend defterinin değerlendirme ve transkripsiyonu (s. 1-100)
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-06-28) Aldemir, Tuğba; Alaca, Hanife
    Kalebend defterleri, Osmanlı Devleti’nde suç ve cezalara dair hükümlerin yer aldığı defterlerdir. XVIII. yüzyılda tutulmaya başlayan bu defterler incelenerek, suç, suçun çeşitliliği, suçun işlendiği mahaller, suçluların meslekleri, cinsiyetleri, dini inanışları gibi detaylı bilgiler elde etmek mümkün olmaktadır. Bu çalışmada, Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi’nde yer alan 32 Numaralı Kalebend Defterinin ilk 100 sayfası incelenmiştir. Bu defter Hicri 1224-1226 tarih aralığını içermekte olup incelenen kısmında 361 hüküm ve 468 mahkûm yer almaktadır. Kalebend cezası bir suçlunun kale içerisinde hapis tutulmasıdır. İncelenen defterde kalebend, cezirebend, manastırbend, kulebend, nefy (sürgün), küreğe gönderme gibi ceza türleri ile karşılaşılmıştır. Suçlar Osmanlı hakimiyeti altında bulunan çok çeşitli bölgelerde işlenmiştir.
  • Öğe
    Mustafa Şekip Tunç ve Dergâh Dergisi
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-05-23) Demirhan, Salih; Özteke, Fahri
    Mustafa Şekip Tunç (1886-1958), Türkiye’de felsefe ve psikoloji bilimlerinin kurumsal bir kimlik kazanmasında öncü isimlerden biri olmayı başarmıştır. Yaşamı boyunca hangi koşullar altında olursa olsun elinden kalemini hiç düşürmedi. Birçok telif eser ve çeviri çalışmasının altında imzası bulundu. Bu yolla felsefe ve psikoloji alanlarında dünyaca tanındı. İyi bir gözlemci ve çok dikkatli bir araştırmacı olan Tunç, sanata olan ilgisi ile de dikkatleri üzerine çekti. Onun yaşamındaki kırılma anlarından biri de vatansever entelektüellerin buluşma yeri olan Dergâh dergisi kadrosuna katılması oldu. Tunç, Dergâha omuz vermesiyle Millî Mücadele yıllarında hem safını belli etmiş hem de o kaotik ortamda ülkedeki kültür faaliyetlerinin sürmesine katkıda sağlamıştır. Bu çalışmada, Tunç’un Dergâh ’ta yayımlanmış makalelerinden onun düşünce dünyasına dair ipuçları yakalayabilmemize doğrudan yardımcı olacak en temel yazılarının bir bölümü günümüz Türkçesine aktarılmıştır. Bu makalelerin kritiği yapılarak onun yeni toplumun inşasında nasıl bir yol haritası çizilmesi gerektiğine dair fikirleri ele alındı. Tunç’un modern değerlerle Türk-İslam kültürünü harmanlayarak ananeye dayalı kalkınma reçeteleri sunduğu vurgulandı.
  • Öğe
    Eşgüdümlü iki alan: Eğitim öğretim ve modernleşme
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-10) Demir, Mehmet Salih; Özteke, Fahri
    Eğitim-öğretim toplumu dönüştüren temel dinamiklerin başında gelmektedir. Toplum, eğitim aracılığıyla çağın koşullarına uyarak, başta iktisadi ve teknolojik olmak üzere her alanda rekabet yeteneği kazanır. Eğitimin işlev ve tanımı siyasi, ekonomik ve toplumsal gereksinime göre dinamik bir süreç olarak sürekli evrime uğrar. Eğitim toplumsal değişimin motor gücü olarak, toplumu dönüştürme gücü yanında, kendisi de bu değişim-dönüşümden etkilenerek, toplumsal ihtiyaca göre sürekli tekâmül geçiren bir olgudur. Eğitim bu anlamda kapsamlı bir süreç olup her tür terbiyeyi bünyesinde barındırır. Toplum eğitim aracılığıyla öğrendiği marifeti günlük yaşamda kullanarak, iklim, coğrafya ve benzeri koşullara daha rahat adapte olma, doğaya hükmetme ve her tür zorlukla mücadele etme yeteneği edinir. Sanayi İnkılâbı neticesinde, üretim etkinliklerinin büyük oranda insan gücü yerine makine gücüne dayanmaya başlanması, üretimde ihtiyaç duyulan nitelikli işgücüne olan talebi arttırdı. Bu değişimin eğitime yeni anlamlar yüklemesi ve eğitimin üretime daha çok entegre olması gerektiği yönünde beklentileri artırdı. Eğitim, artık üretim ve kalkınmanın lokomotifi olarak itibar görmeye başladı. Gelişmiş ekonomi ve başarılı eğitim sistemine sahip ülkelerde gözlemlendiği gibi, eğitim kalkınma aracı olarak kullanılmaktadır. Bu kapsamda günümüzde eğitim – öğretim etkinlikleri ve uygulamalı mesleki-teknik eğitime, doğrudan üretimi ve istihdamı arttırmaya dönük önemli bir araç olarak itibar edilmelidir. Aynı amaç tarihsel evrimde hep hedeflenmiştir. Bu bağlamda, Türkiye’nin eğitim – öğretim meselesi, acilen çözüme kavuşturulması gereken önemli konu başlıkları arasında önümüzde durmaktadır. Mesleki ve teknik eğitimin ortaokul 7.ve 8.Sınıf seviyesine kadar çekilmek suretiyle, ülkenin üretim kapasitesinin arttırılmasında kullanılmasıyla istihdamı arttırma ve kalkınmayı sağlamaya dönük çabalar, Türk eğitim sisteminin nihai hedefi haline getirilmelidir. Türkiye en değerli sermayesi olan beşeri potansiyelini, üretimde değerlendirmeyi başardığı takdirde, ülkede ekonomik parametrelerin hızla değişeceği kesindir. Türk ekonomisine uygulamalı eğitim sistemi aracılığıyla bir dinamizm kazandırmak için, eğitimde başarılı ülke örneklerinden yola çıkarak kalkınma atılımı başlatılmalıdır. Bunun için Türk eğitim sisteminde yeni bir yapılanma, tercihten öte bir zorunluluk olarak kendini dayatmaktadır. Türk eğitim sistemi, mesleki ve teknik liselerde uygulanan üretim odaklı sisteme, ortaokulları da dâhil ederek, mesleki ve teknik hüviyete kazandıracak bir müfredat uyguladığı takdirde, üretimde nitelik, verim ve istihdam artacak, ülke kalkınmasına dönük ciddi bir hamle gerçekleştirilecektir. Böylece Türkiye’nin iktisadi gücü kuvvetlenecektir. Bunu başarmanın yolu, Türkiye’de mevcut eğitim sistemini, gerek müfredat gerek altyapısıyla, üretim odaklı hale getirmekten/dönüştürmekten geçer.
  • Öğe
    Maarif Vekâleti 1924-1925 dersi senesi İhsaiyat Mecmûası transkripsiyonu
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-12-01) Karaalp, Veli; Yaşar, Selman
    Osmanlı İmparatorluğu'nda Tanzimat reformları sonrasında, istatistik verilerin toplanması ve değerlendirilmesi daha sistematik hale geldi. 1873 yılında kurulan Defterhane, Osmanlı İmparatorluğu'nda istatistik faaliyeti yürüten ilk kurumdu. Tarımsal istatistiklerin derlenmesine 1889 yılında başlandı, ancak yerel memurların kullanılması maliyet açısından daha uygun bulundu. Maarif istatistikleri için de benzer bir yöntem izlendi, ancak başlangıçta taşradan doğru bilgi alınamadı. 1894-1895 ders yılına ait eğitim istatistikleri yayınlandı, ancak güvenilirlikleri tartışmalıydı. Güvenilir verilere ulaşabilmek için 1912-1913 ders yılına kadar beklemek gerekti. 1. Dünya Savaşı öncesinde yayınlanan 1912-1913 ve 1913-1914 ders yıllarına ait eğitim istatistikleri, olumsuz koşullar altında hazırlandı ve 1. Dünya Savaşı nedeniyle İhsaiyat Mecmuası'nın yayınlanmasına ara verildi. Cumhuriyet döneminde ise Maarif Vekâleti, 1926'ya kadar Devlet İstatistik Enstitüsü'nün kurulmasına kadar yıllık eğitim-öğretim dönemlerini içeren İhsaiyat Mecmuaları yayınladı. Bu mecmualardan 1924-1925 Ders Senesi İhsaiyat Mecmûası, bu çalışmanın odak noktasını oluşturur. Maarif Vekâleti, 1924-1925 ders yılına ait İhsaiyat Mecmuası'nda, dönemin eğitim ve öğretim faaliyetlerine dair detaylı istatistiksel verilere yer verilmiştir. Bu mecmua, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde ve Türkiye'nin erken Cumhuriyet döneminde eğitim alanındaki gelişmeleri incelemek ve kayıt altına almak amacıyla hazırlanmıştır. Mecmuada, okulların öğrenci sayıları, öğretmenlerin durumu, müfredat ve diğer eğitimle ilgili konularla ilgili istatistiksel verilere yer verilmiştir. Bu veriler, dönemin eğitim politikaları ve uygulamaları hakkında önemli bilgiler sunar.