Fen - Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü, Makale Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Diyarbakır’daki bazı Osmanlı Dönemi çinileri üzerine bir değerlendirme(İstanbul Sosyal Bilimler Dergisi, 2014) Çığ, CemalOsmanlı döneminde çini üretim merkezlerinden biri olarak bilinen Diyarbakır’da, çini süsleme daha çok camilerde karşımıza çıkmaktadır. Hüsrev Paşa Camii, İskender Paşa Camii, Ali Paşa Camii, Behram Paşa Camii, Melek Ahmet Paşa Camii ve Akkoyunlu eseri olan Nebi Camii, söz konusu dönem çinileriyle süslenmiş örneklerdir. Osmanlı çinilerinin mezar anıtlarındaki tek örneği ise Sahabeler Türbesi’nde yer almaktadır. Bu makalede, yapıların genellikle iç mekânında yer alan sıraltı tekniğindeki çiniler renk, motif ve kompozisyon açısından incelenecek ve şehirde yerel üretimin yanında İznik üretimi çinilerin kullanıldığına ilişkin veriler doğrultusunda bir değerlendirme yapılacaktır.Öğe 18 ve 19. Yüzyılda Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bulunan İslami Dönem mezar taşlarında askeri eşya bezeme örnekleri(Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 2016-06) Tokat, Muhammet Erşed; Çalış, Ercanİnsanoğlu var oluşundan itibaren ölüm karşısında bilinmezlik hissi ve aciziyet duygusu ile mücadele etmeye çalışmıştır. Bu bilinmezliğe olan merak, ölüm ve öte dünya düşüncesi, yas kültürü, dini inanışları çerçevesinde yüzyıllar boyunca çeşitlenerek değişen mezar kültürü ve mezar taşı geleneğinin oluşmasına olanak sağlamıştır. Mezar taşları, pek çok bilgi içeren tarihi belge niteliğine sahip, bezeme ve içerdiği sembolleri açısından da, kültürlerin sanatsal birikiminin vücut bulduğu eserlerdir. Anadolu coğrafyasında yüzyıllar ve bölgeler içerisinde farklılaşan mezar taşları, devrin moda akımını yansıtmasının yanı sıra, değişen coğrafyalarda bir takım bölgesel üslupların izlerini de bünyelerine dâhil etmiştir. Çalışma konumuzu oluşturan 18. Ve 19. Yüzyıl Doğu ve Güneydoğu Anadolu coğrafyasında, askeri nesnelerin mezar taşı bezmelerine dahil edildiği örneklerin çokça görülmesinin sebebi ise bu bölgesel üslubun mezar taşları üzerindeki etkisini gözler önüne seren örnekler olması açısından oldukça önem teşkil etmektedir. Karşımıza çıkan mezar taşlarındaki askeri nesne bezemelerinin çok daha eski örneklerinin bulunması, bize bölgesel üslubun yanı sıra çağları aşan ve bir takım sembolik anlamlara da sahip nitelik de bezeme unsurları olduğunu göstermektedir.Öğe Aureus Codex’inde yer alan İsa mucizelerini gösteren betimlemelerin İncil ışığında değerlendirilmesi(Route Educational and Social Science Journal, 2018-03-20) Barutçu, SongülHıristiyanlığın kabulünden bu yana, dinsel temalar, Batı sanatında önemli bir yer edinmiştir. Kitap illüstrasyonları, dinsel temaların uygulama alanı bulduğu önemli sanat eserleri olarak kütüphane, müze vb. yerlerde korunmuştur. Nuremberg, National Museum’da korunan ve 1020-1030’lara tarihlenen Aureus Codex’i de günümüze kalmış elyazmaları arasındadır. 136 folyodan oluşan Aureus Codex’inde konular, dört İncil’den (Matta, Markos, Luka, Yuhanna) alınmıştır. Elyazmasında her biri üç bölüme ayrılmış on altı tam sayfa minyatür dört İncil yazarının portresi dikkat çekmektedir. İsa, Meryem ve melek figürlerinde hacimsellik göze çarpmaktadır. Resimli sayfalarda renk tonlamaları ve figürlerin sahne içerisine yerleştiriliş biçimiyle kompozisyonlara derinlik katılmaya çalışılmıştır. Bu çalışmada, el yazması eserlerdeki minyatürlerin tarihsel gelişimi ve Aureus Codex’i hakkında bilgi verilerek Aureus Codex’inde bulunan İsa’nın mucizelerini konu alan resimler incelenmiştir. İsa’nın mucizelerini konu alan resim sahneleri İncil’de işlenen konular ışığında değerlendirilmiş, mucize temalarının gösterim biçimleri ve anlamsal boyutları üzerinde durulmuştur.Öğe Investigation of a diagnostic group of Bronze Age pottery(Dark Rimmed Orange Bowl ware) from the upper TigrisValley, Turkey(X-RAY Spectrometry, 2021-01-23) Güngör, Akarcan; Işık, İskender; Kozbe, Gülriz; İssi, AliThis study focuses on the archaeometry characterization of representativeDark Rimmed Orange Bowl wares from different sites of the upper Tigris Val-ley and dated to the Bronze Age. The chem ical composition of the potsherdsdivided the sample set into three main groups which suggested different rawmaterial sources. The mineral content and rock type of the potteries respec-tively indicated that the raw materials were derived from the calcareous claydeposits and they were soil or alluvia formed mostly by weather ing in volcanic(basalt) province. Considering the geological structure of the region, it wasdeduced that the raw materials have presumably been supplied from theregion or at least from the near vicinity of the upper Tigris Valley. X-ray dif-fraction results showed that the firing temperature range of the potsherdschanges between 750 and 950C, and approximately around 800–900C in gen-eral. This assumption was also supported by the low vitrification degreeobserved on scanning electron microsc opic images of the samples. The resultsalso suggested that such type of pottery would have likely been produced usinga sensitively adjusted kiln so as to control the firing atmosphere (reducing/oxi-dizing) and achieve the desired colorings, particularly the bichrome effect(i.e., black/gray on red)Öğe Laskarisler dönemine ait bir kale: İzmir Keçi Kalesi(İstanbul Sosyal Bilimler Dergisi, 2016-04) Öztürker, Hazal Ceylannsanoğlu var olduğundan itibaren doğası gereği korunma içgüdüsüne sahip olmuştur. Bu sebeple ilk çağlardan beri insan, ailesini ve yiyeceğini korumak için barındığı mekanın etrafını duvarlarla örmüş, daha sonrada birlikte yaşadığı diğer insan topluluklarıyla yerleşim alanları kurmuş ve güvenlikleri için bu mekanların etraflarını surlar ile çevirip, tarihte ilk kaleleri oluşturmuştur. Tarihsel süreç içerisinde çeşitli kültürlere ev sahipliği yapan İzmir, jeopolitik konumu ile Antik çağlardan günümüze kadar önemini korumuştur. Sahip olduğu bu jeopolitik avantaj ve limanları sebebi ile kesintisiz bir yerleşime sahne olmuştur. Anadolu’da değişen siyasi dengelere bağlı olarak artan nüfus ve deniz ticareti, savunmayı daha önemli hale getirmiş, buna paralel olarak Helenistik Dönemde ilk şehir surları inşa edilmeye başlanmış ve belli noktalarda güvenli garnizon alanlar yaratmaya yönelik savunma hatları oluşturulmuştur. Kalelerin inşa ve onarımına sırasıyla Roma, Bizans, Beylikler ve Osmanlı Dönemlerinde devam edilmiş ve şehir, savunma mimarisinin her dönem özelliklerini ortaya koyan aynı zamanda tarihsel süreç içerisinde kazandığı gelişim çizgisini yansıtan yapılarını bünyesine dâhil etmiştir. Laskarisler dönemine ait bir kale olan İzmir Keçi kalesi konumlanışı ve mimari planlaması açısından dönemin ve bölgenin özelliklerini yansıtması açsından önem teşkil etmektedir.Öğe Hitit çanak çömleğinde hayvan betimleri(Arkeoloji ve Sanat Dergisi, 2015-05) Oral, EbruAnadolu’da farklı dönemlerde ve merkezlerde çeşitli tasvirli eserler üzerinde hayvan tasvirlerine rast-lamak mümkündür. Anadolu’da ele geçen tasvirli eserler üzerinde betimlenen hayvan tasvirlerinin dinsel ve mitolojik boyutunun ön plana çıktığı görülmektedir. Anadolu’da prehistorik dönemlerden itibaren çeşitli tasvirli eserler üzerinde görülmeye başlayan hayvan tasvirlerinin benzer sanat anlayı-şının ya da üslubunun kültürel süreklilik açısından devamını Anadolu’da Hitit, Frig; Anadolu dışında Pers, Mısır, Mezopotamya, İskit, Hun ve Göktürklerde görmek mümkündür. Anadolu’da Neolitik dönemde Çatalhöyük’te duvar resimleri üzerinde betimlenen çeşitli hayvan tasvirlerini, Geç Neoli-tik, Kalkolitik, Erken Tunç ve Orta Tunç Çağı’nda kabartmalı kaplar üzerinde görmek mümkündür. Anadolu’da özellikle Eski Hitit Dönemi’ne tarihlendirilen rölyefli kaplar zengin tasvir sahneleri ile dikkat çekmektedir. Eski Hitit Dönemi’ne tarihlendirilen ritüel ya da kült amaçlı kullanılmış olabileceği düşünülen vazolar, Bitik, İnandık ve Eskiyapar gibi Hititçe isimleri henüz net olarak bilinmeyen mer-kezlerden ele geçmiştir. Anadolu’da Eski Hitit Dönemi’ne tarihlendirilen kabartmalı kaplar üzerinde betimlenen sahneler, kült törenleri, insan alayları, av ve hayvan sahnelerinden oluşmaktadır. Hitit kültürünün dinsel açıdan en önemli özelliklerinden birisi olan kült törenlerinin, Fırtına Tanrısı ile ilişkili olduğu anlaşılmaktadır. Bitik ve İnandıktepe vazolarında betimlenen boğa tasvirlerinin Fırtına Tanrısı ile ilişkili olduğu bilinmekle birlikte, İnandıktepe’nin ise Fırtına Tanrısı’nın kült şehri olduğu düşü-nülmektedir. Anadolu dışında hayvan motifli eserlerin özellikle İskit, Hun ve Göktürklere ait bozkır kültürlerinde de ön plana çıktığı görülmektedir. Hitit ve Hitit sonrası toplumlarda olduğu gibi hayvan motiflerinin dinsel inanışlarla ilgili olarak bozkır kültürlerinde de önemli bir yeri olduğu anlaşılmak-tadır. Bozkır kültürlerinde çeşitli tasvirli eserler üzerinde yoğun olarak betimlenen hayvan tasvirleri, coğrafi koşullara uygun olarak gelişen dinsel inanışların bir sonucu olarak yorumlanmaktadır.Öğe Anadolu’da ana tanrıça kültü(Asos Journal, 2014-12) Oral, EbruAna Tanrıça Kültü tarihin en eski dönemlerinden itibaren farklı coğrafyalarda ve farklı kültürlerde karşımıza çıkan bir kavramdır. Çok tanrılı din inanışının yaygın olduğu Eskiçağ toplumlarında “Doğa Tanrıçası” olarak kabul edilen ve tapınım gören Ana Tanrıça tasvirlerine yoğun olarak rastlanmaktadır. Üst Paleolitik Çağ’dan itibaren Avrupa’daki çeşitli mağaralarda yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkan heykelcikler Ana Tanrıça kültünün ilk örnekleri olarak görülmektedir. Magna Mater olarak tanımlanan Büyük Ana Tanrıça inanışı daha sonraki kültürel süreçte özellikle Friglerde Kybele olarak bilinmektedir. Anadolu’da M.Ö. I. Binde Kybele ve eşi Atis’e tapınıldığını kanıtlayan çeşitli açık hava tapınakları bulunmaktadır. Anadolu’da Kybele’nin kaya anıtları, mezar stelleri ve heykellerden oluşan tasvirleri de dikkat çekmektedir. Ana Tanrıça inanışının Friglerden sonra Lidyalılara, Klasik Çağlarda ise tüm Akdeniz kıyılarına ulaştığı anlaşılmaktadır. Tarihin çeşitli dönemlerinden itibaren bereket, bolluk, verimlilik ve doğurganlık sembolü olarak görülen Ana Tanrıça tasvirlerine Geç Hitit, Frig, Urartu, Yunan ve Roma kültürlerinde de rastlamak mümkündür. Tarihin çeşitli dönemlerinde ve çeşitli kültürlerinde ortaya çıkan Ana Tanrıça inanışları evrensel bir kavram olarak kültürel sürekliliği göstermesi bakımından oldukça dikkat çekmektedir. Anadolu’nun Neolitik ve Kalkolitik Dönemlerine ait yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan Ana Tanrıça kültü ile ilgili heykelcikler de aynı inanışın bir yansıması olarak görülmektedir. Diğer taraftan Frig dinsel ikonografisinin ve kült geleneklerinin gelişiminde Hitit etkisinin yoğun olduğu anlaşılmaktadır. Arkeolojik ve filolojik belgeler ışığında değerlendirilen Ana Tanrıça tasvirleri dönemin toplumlarının gerek dinsel gerek sosyo-kültürel yapısını yansıtması bakımından önem taşımaktadır.Öğe Frig kaya antlarında motif ve bezeme anlayışı(Asos Journal, 2014-12) Oral, EbruFrigtoplumlarının dinsel inanışlarının önemli arkeolojik buluntuları arasında yer alan kaya anıtları, Frig kaya mimarlığının önemli eserleri arasında bulunmaktadır.Anadolu’da Frig vadisi olarak adlandırılan Eskişehir, Afyon ve Kütahya çevresini içine alan bölgede ele geçen kaya anıtlarının Açık Hava Tapınağı işlevi gördüğü anlaşılmaktadır. Frig megaronlarının kayalara oyulmuş ön cephelerini temsil eden kaya anıtları akroter, üçgen alınlık ve beşik çatı şeklindeki süsleme ögeleri ile dikkat çekmektedir. Frig dinsel inanışlarında önemli bir yeri olan tanrıça Kybele’ye ait heykel ya da kabartmalar kaya anıtlarının kapı şeklindeki kayaya oyulu nişleri içerisinde bulunmaktadır.Kaya anıtları üzerinde betimlenen üçgen alınlık ve cephenin kabartma ve oyma tekniğinde bitkisel ve geometrik motiflerle bezendiği görülmektedir. Frig kaya anıtları üzerindeki anıtsal cephelerin geniş avlular, avluya açılan yan mekanlar ve galerilerden oluştuğu anlaşılmaktadır. Anadolu kutsal yapıları ya da tapınakları içerisinde önemli bir yere sahip olan Frig kaya anıtları, Ana Tanrıça inanışı için tasarlanmış birer kült kompleksi olarak dikkat çekmektedir.Frig kaya anıtları içinde en görkemli olanı Yazılıkaya Midas Anıtı olmakla birlikte Bahşayiş Anıtı, Maltaş Anıtı, Burmeç Anıtı ve Aslankaya anıtları önemli mimari ve dinsel ögeler olarak dikkat çekmektedir. Friglerin önemli kült merkezlerinden birisi olarak kabul edilen Yazılıkaya’da dinsel inanışlarla ilgili kült anıtlarının yoğun olarak ele geçmesi, bu bölgenin dinsel bir merkez olduğunukanıtlaması açısından önem taşımaktadırÖğe İskit sanatı ve Anadolu’daki yayılımı(Asos Journal, 2015-03) Oral, EbruOrta Asya Bozkır kültürleri içerisinde önemli bir yeri olan İskitler, gerek dinleri, gerek sosyo-kültürel yapıları ve gerekse kendilerine özgü sanat anlayışları ile dikkat çekmektedir. İskitlerin Anadolu’daki varlığına ilişkin bulgular ise çeşitli arkeolojik malzemelere ve filolojik verilere dayandırılmaktadır. Bozkır kültürlerinin ortak özelliği olan göçebeliğin, İskit toplumlarının sanat anlayışının ve yaşam tarzının şekillenmesinde büyük bir rol oynadığı görülmektedir. Göçebeliğin en belirgin özelliklerinden birisi olan doğa ile mücadele, av ve savaş odaklı yaşam biçimleri, sanatta “Hayvan Üslubu” olarak tanımlanan bir anlayışın ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. İskit kurganlarında ele geçen çeşitli eserler sayesinde, İskit Hayvan Üslubu hakkında önemli bilgilere ulaşılmaktadır. İskit sanatında Hayvan Üslubu’nun ortaya çıkmasında, İskit toplumlarının dinsel inanışlarının da büyük bir rol oynadığı düşünülmektedir. Geniş bir coğrafyaya yayıldığı anlaşılan İskit kültürü ve sanatının, Anadolu tarihi ve kültürü açısından da önemi büyüktür. Anadolu’da ele geçen çeşitli arkeolojik veriler, söz konusu toplumların dinsel inanışları ve sanat anlayışları hakkında önemli bilgiler sunmaktadır.Öğe Anadolu’da Eski Hitit Dönemi mühürleri ve mühür baskıları üzerinde kuş-insan karışımı varlıklar(Social Sciences Studies Journal, 2017-12-28) Oral, EbruBu çalışmanın konusunu, Anadolu’da Eski Hitit Dönemi mühürleri ve mühür baskıları üzerinde betimlenen kuş-insan karışımı varlıklar içermektedir. Sözkonusu çalışmada mühürler ve mühür baskıları üzerinde betimlenen kuş-insan karışımı varlıkların ikonografik olarak değerlendirilmesi yapılmaya çalışılmaktadır. Kuş-insan karışımı varlıklar, bulundukları tasvir sahnesi içerisindeki fonksiyonları dikkate alınarak değerlendirilmiştir. Anadolu’da Eski Hitit Dönemi mühürleri ve mühür baskıları üzerinde betimlenen sözkonusukuş-insan karışımı varlıkların dönemin toplumlarının dinsel anlayışlarını ve inançlarını belirleyen önemli motifler olduğu üzerinde durulmuştur. Çalışma kapsamında Mezopotamya tasvir sanatındabetimlenen kuş-insan karışımı varlıklar, Anadolu’da ele geçen örnekleriile karşılaştırılarak değerlendirilecektir.Öğe Hunlarda din anlayışı ve ölü gömme gelenekleri(Social Sciences Studies Journal, 2019-07-31) Oral, EbruOrta Asya Bozkır Kültürleri içerisinde önemli bir yere sahip olan Hunlar, kendilerine özgü dinsel inanışları ve ölü gömme gelenekleri ile dikkat çekmektedir. Tarihin en erken dönemlerinden itibaren farklı coğrafyalarda ve farklı kültür bölgelerinde ortaya çıkan ölü gömme gelenekleri ve uygulamalarının şekillenmesinde toplumların dinsel inanışlarının önemli bir rol oynadığı anlaşılmaktadır. Anadolu, Mezopotamya ve Mısır gibi farklı kültür bölgelerinde yaşayan toplumlar tarafından benimsenen öbür dünya inanışı kavramının, Orta Asya Bozkır Kültürleri içerisinde de önemli bir yere sahip olduğu anlaşılmaktadır. Tarihin farklı dönemlerinde ve farklı kültür bölgelerinde yaşayan toplumların dinsel inanışlarının ortaya çıkmasında ve dinsel anlayışın şekillenmesinde öbür dünya inanışının önemli bir etkisi olduğu bilinmektedir. Çalışma kapsamında Hunlarda Dinsel anlayışın bir parçası olan Tanrı kavramı ve dinsel inanışları ortaya çıkaran çeşitli unsurlar ele alınarak değerlendirilmeye çalışılacaktır. Aynı zamanda dinsel inanışlarla birlikte ortaya çıkan çeşitli ritüeller, tapınma biçimleri ve mitler de ele alınarak değerlendirilmeye çalışılacaktır. Hunlarda din anlayışı kapsamında, Orta Asya Bozkır Kültürlerinin yaratılış mitleri, dinsel inanışların sanat eserlerine yansımaları ve dinsel inanışların yaşam biçimleri üzerindeki etkileri değerlendirilmeye çalışılacaktır. Dinsel anlayışın bir parçası olan ölü gömme gelenekleri ve uygulamaları da çalışma kapsamında değerlendirilmeye çalışılacaktırÖğe Hunlarda hayvan üslubu(Social Sciences Studies Journal, 2018-03-27) Oral, EbruTarih öncesi dönemlerden itibaren toplumların sanat anlayışlarının ortaya çıkmasında ve gelişmesinde rol oynayan en önemli unsurlar arasında; dinsel inanışlar, coğrafi şartlar, yaşam tarzları ve doğa olayları gelmektedir. Orta ve İç Asya Bozkır Kültürlerinin dinsel inanışlarını ve sosyal yaşam tarzını yansıtan Hayvan Üslubu’nun ortaya çıkmasında ve gelişmesinde, bozkır toplumlarının manevi değerlerinin ve doğaüstü güçlere karşı olan eğilimlerinin önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir. Bozkır kültürlerinin yaşam tarzını, sosyo-kültürel yapısını, dinsel inanışlarını ve sanat anlayışını yansıtan önemli topluluklardan birisi de Hunlar’dır. Bozkır Kültürleri açısından önemli bir yere sahip olan Hun Kültürü ve Sanatı hakkındaki bilgiler, çeşitli arkeolojik kazılarda ele geçen buluntulardan gelmektedir. Hun Sanatı açısından önemli bir yere sahip olan Hayvan Üslubu’nun ortaya çıkmasında ve gelişmesinde, Hunların doğaya ve hayvanlara olan bağlılığı gelmektedir. Çalışma kapsamında, Hayvan Üslubu’nun ortaya çıkış nedenleri, arkeolojik kazılar sonucunda ele geçen buluntular ışığında, çeşitli sanat eserleri üzerinde betimlenen hayvan tasvirlerinin, zaman içerisindeki tarihsel gelişimi ve karakteristik özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmeye çalışılacaktır.Öğe Anadolu Kalkolitik Dönem boyalı seramik geleneği(International Journal Of Social, Humanities and Administrative Sciences, 2020-12-26) Oral, EbruTarihin en erken dönemlerinden itibaren Anadolu ve Anadolu dışındaki farklı kültür bölgelerinde yaşayan toplumların, sosyo-kültürel yapıları, dinsel inanışları ve sanat anlayışları hakkındaki bilgilere arkeolojik kazılar sonucunda ortaya çıkartılan buluntular sayesinde ulaşmak mümkündür. Tarihsel gelişim içerisinde Neolitik Dönem olarak tanımlanan dönemde ilk kez ortaya çıkan yerleşik hayat, toplumların tarım, hayvancılık ve üretime dayalı bir sistem kurmasını zorunlu hale getirmiştir. Bu önemli gelişme ile birlikte dönemin toplumları, çanak çömlek üretimine ve kullanımına ihtiyaç duymuşlardır. Toplumların sanat anlayışları hakkındaki bilgilere bazı arkeolojik buluntular sayesinde olduğu gibi, seramik buluntular sayesinde de ulaşmak mümkündür. Anadolu’da Neolitik Dönem ile birlikte ortaya çıkan boyalı seramik geleneğinin, farklı kültür bölgelerinde malzeme, teknik, motif ve bezeme anlayışı bakımından farklılıklar gösterdiği anlaşılmaktadır. Anadolu’da Kalkolitik Dönem boyalı seramik geleneği, farklı kültür bölgelerinde yaşayan toplumların, boyalı seramik üretim tekniklerini ve sanat anlayışlarını ortaya koyması bakımından büyük önem taşımaktadır. Çalışma kapsamında, Orta Anadolu, Batı Anadolu ve Marmara Bölgesi’nde yürütülen arkeolojik kazı çalışmaları sonucunda ortaya çıkartılan boyalı seramik buluntular hakkında değerlendirme yapılmaya çalışılacaktır. Çalışma kapsamında; Ilıpınar, Orman Fidanlığı, Demircihöyük, Çatalhöyük Batı, Kuruçay, Hacılar ve Beycesultan’da yürütülen arkeolojik kazı çalışmaları sonucunda ortaya çıkartılan boyalı seramik buluntular değerlendirilmeye çalışılacaktır. Çalışma kapsamında, Anadolu’nun Kalkolitik Dönem’e tarihlendirilen farklı bölgelerinde arkeolojik kazılar sonucunda ortaya çıkartılan boyalı seramiklerin üretim teknikleri, formları, motif ve bezeme anlayışları üzerinde durularak değerlendirilmeye çalışılacaktır. Anadolu’da Kalkolitik Dönem’de arkeolojik kazılar sonucunda ortaya çıkartılan boyalı seramik geleneği ile ilgili olarak yerli üretim teknikleri ve sanat anlayışları ile farklı bölgeler arasında kurulan ticari, ekonomik ve sosyo-kültürel ilişkiler sonucunda ortaya çıkan sanat anlayışları hakkında değerlendirme yapılmaya çalışılacaktırÖğe Anadolu Neolitik Dönem boyalı seramiği(Academic Social Resources Journal, 2020-06-20) Oral, EbruAnadolu ve Anadolu dışındaki farklı kültür bölgelerinde yaşayan toplumlar için Neolitik Dönem, toplumların yerleşik hayata geçtiği dönem olarak bilinmektedir. Toplumların yerleşik hayata geçmesi, sosyo-kültürel, ekonomik, dinsel ve sanatsal birtakım gelişmelerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Neolitik Dönem ile birlikte ortaya çıkan yerleşik hayat, dönemin toplumlarının, çanak çömlek üretimine ve kullanımına ihtiyaç duymasına sebep olmuştur. Anadolu’da Neolitik Dönem’de ortaya çıkan boyalı seramik geleneği ile ilgili arkeolojik buluntulara, Anadolu’nun çeşitli arkeolojik yerleşimlerinde yürütülen kazı çalışmaları sayesinde rastlamak mümkündür. Anadolu’da Neolitik Dönem ile birlikte ortaya çıkan boyalı seramik geleneğinin, farklı kültür bölgelerinde malzeme, üretim teknikleri ve sitil özellikleri bakımından farklılıklar gösterdiği anlaşılmaktadır. Çalışma kapsamında Anadolu’da Neolitik Dönem’de, Marmara Bölgesi, Orta Anadolu Bölgesi, Batı Anadolu Bölgesi ve Güney Anadolu Bölgesi’nde yürütülen arkeolojik kazılar sonucunda ortaya çıkartılan boyalı seramik buluntular hakkında bir değerlendirme yapılmaya çalışılacaktır. Çalışma kapsamında, Anadolu’nun önemli Neolitik Dönem yerleşimleri arasında yer alan; Demircihöyük, Kuruçay, Çatalhöyük (Doğu), Bademağacı ve Hacılar’da yürütülen arkeolojik kazılar sonucunda ortaya çıkartılan boyalı seramik buluntular hakkında bir değerlendirilme yapılmaya çalışılacaktır. Çalışma kapsamında Anadolu’da Neolitik Dönem’e tarihlendirilen arkeolojik yerleşimlerde ele geçen boyalı seramikler, malzeme, üretim teknikleri, formları ve sitil özellikleri dikkate alınarak değerlendirmeye çalışılacaktır. Anadolu’da Neolitik Dönem’e tarihlendirilen boyalı seramik buluntuların ele geçtiği arkeolojik yerleşimler, konumları, araştırma ve kazı tarihçeleri, stratigrafik özellikleri de dikkate alınarak değerlendirilmeye çalışılacaktır. Anadolu’da Neolitik Dönem boyalı seramik geleneği ile ilgili çalışma kapsamında, Anadolu’nun farklı kültür bölgelerinde arkeolojik kazılar sonucunda ele geçen boyalı seramiklerin yerli üretim teknikleri ve sanat anlayışları ile farklı kültür bölgeleri arasında kurulan çeşitli ekonomik,siyasi ve sosyo-kültürel ilişkiler sonucunda ortaya çıkan sanat anlayışları hakkında değerlendirme yapılmaya çalışılacaktır.Öğe Konya Ovası neolitik kültürleri(Academic Social Resources Journal, 2020-05-30) Oral, EbruAnadolu, tarihin çeşitli dönemlerinde olduğu gibi, Neolitik Dönem’de de tarihi ve kültürel zenginlikler bakımından önemli bir yere sahiptir. Anadolu’nun çeşitli yerleşimlerinde yapılan arkeolojik kazılar sayesinde sözkonusu dönemin toplumlarının, sosyo-kültürel yapısı, dini inanışları ve sanat anlayışları hakkında bilgi sahibi olmak mümkündür. Anadolu’da, Neolitik Dönem’e ilişkin arkeolojik bulgulara, geniş bir coğrafi alanda rastlamak mümkündür. Orta Anadolu’da Neolitik Dönem’e tarihlendirilen önemli arkeolojik yerleşimler arasında, Konya Ovası’nda yer alan yerleşimler gelmektedir. Sözkonusu yerleşimler, Konya Ovası Neolitik Dönem Kültürleri hakkında önemli bilgiler sunmaktadır. Çalışma kapsamında, Konya Ovası Neolitik Kültürleri arasında önemli bir yere sahip olan Çatalhöyük ve Can Hasan yerleşimlerinde arkeolojik kazılar sonucunda ele geçen çeşitli buluntular ışığında, Neolitik Dönem toplumlarının yaşam tarzı, sosyo-kültürel yapısı, dinsel inanışları ve sanat anlayışları ile ilgili karşılaştırmalı bir değerlendirme yapılmaya çalışılacaktır. Çalışma kapsamında, Anadolu’nun farklı bölgelerinde yaşayan Neolitik Dönem toplumları ile Konya Ovası Neolitik Dönem toplumları arasında ortaya çıkan birtakım kültürel benzerlikler ve kültürel farklar değerlendirilmeye çalışılacaktır. Anadolu’da Neolitik Dönem’de farklı coğrafi bölgeler ile kurulan ticari ve sosyo-kültürel ilişkiler sonucunda ortaya çıkan kültürel etkileşimler de çalışma kapsamında değerlendirilmeye çalışılacaktır.Öğe Osmanlı devletinin ilk güzel sanatlar okulu Pierre D.Guillemet’nin resim akademisi ve sanayi-i nefise mektebi açma girişimleri(Taç Mimarlık Arkeoloji Kültür Sanat Dergisi, 2014-04) Uzun Aydın, DeryaÖğe İnas ve sanayi-i nefise mektebi’nin ilk kadın heykeltraşları(Turkish Studies, 2014-04) Uzun Aydın, DeryaOsmanlı Devleti’nin ilk güzel sanatlar okulu olan “Sanayi-i Nefise Mektebi” 1883 yılında Arkeoloji Müzesi’ne bağlı olarak eğitim hayatına başlamıştır. Güzel sanatların (özellikle heykel) Müslüman toplumunda yeni yeni kabul görmeye başlandığı bir süreçte, mektebin öğrencileri de ağırlıklı olarak, gayrimüslimlerden oluşmuştur. Henüz kız öğrencilerin güzel sanatlara alınmadığı bir dönem olduğu için de bünyesinde yalnızca erkek öğrencilerin bulunduğu okul; resim, heykel, mimarlık ve gravür gibi dört ana bölüm düşünülerek açılmıştır. Ancak gravür bölümü, hoca bulunulamaması nedeniyle geç açılacaktır. Osmanlı’da özellikle II. Meşrutiyet sonrası, kız öğrencilerin de yüksek öğrenimde okumalarına karar verilmiştir. Tarihler 1914 yılını gösterdiğinde, kızlar için de bir yüksek okul açılmış ve “İNAS SANAYİ-İ NEFİSE MEKTEBİ-KIZ GÜZEL SANATLAR OKULU” adıyla eğitim hayatına başlamıştır. Kız öğrencilerin, güzel sanatlar alanında eğitim görüp, kendini geliştirmesi amacıyla açılan bu okulda; resim bölümü dışında heykeltıraşlık bölümü de kurulmuştur. Böylelikle, Cumhuriyet Türkiyesi’nin ilk kadın heykel sanatçıları yetişmiş olacaktır. 1917 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi ve İnas Sanayi-i Nefise Mektebi, müze müdürlüğünden ayrılarak Maarif Bakanlığı’na bağlanmıştır. Kız ve erkek öğrencilerin bir arada eğitim görmesi ise, 1923 yılında başlamıştır. Dolayısıyla kız heykel bölümü öğrencilerinin İnas Sanayi-i Nefise Mektebi ile başlayan eğitim hayatları, Güzel Sanatlar Akademisi’ne dönüşen Sanayi-i Nefise Mektebi’nde devam etmiştir. Birleşen Güzel Sanatlar Okulunda eğitim gören en önemli kadın heykeltıraşlar; Sabiha Bengütaş, Nermin Faruki gibi isimlerdir. Okulda, belli bir süre misafir öğrenci olarak eğitim gören isimler de olmuştur. Bu isimlerden bilinen en önemlileri; Melek Celal Sofu, İraida Barry ve Mari Gerekmezyan’dır. Bir araya gelerek, haklarında konuşulabilecek üç zorlu konu; Osmanlı, heykel sanatı ve kadın sanatçılar… Kadın sanatçılara önem verilmediği bir dönemde, ön plana çıkmayı başarmış olan ilk kadın heykeltıraşlar… Ve devamında Cumhuriyet Türkiye’sine geçildikten sonra, bu öncü isimleri takip edenler sayesinde heykel sanatında yaşanılacak bir gelişim sürecinden bahsedilebilecektir. Günümüz heykel sanatına gidilen yolu, bu birkaç cümle ile özetlemek mümkün olmaktadır.Öğe Çağdaş dönem Türk kadın heykel sanatçılarının eser örnekleri üzerinden üslup değerlendirmeleri(Arkeoloji ve Sanat Dergisi, 2018-12) Uzun Aydın, DeryaÖğe Modernizmin benzer akımları içinde kendine yer bulmaya çalışan bir sanat üslubu: Arte Povera(Diyalektolog Ulusal Sosyal Bilimler Dergisi, 2018-12) Uzun Aydın, DeryaSanatçıların geçmişten günümüze kadar ürettiği sanat eserleri, biçimsel olarak birçok sanatsal üslubunu içinde barındırmış ve getirmiş olduğu yeni fikirlerle de çeşitli sanatsal üslupların oluşmasına katkı sağlamıştır. Dönemsel olarak ele alındıklarında sanat eserlerinin, ait oldukları dönemin sanatçılarının ve döneminin yaşamsal ve sanatsal konumuna uyum sağladıkları gözlemlenir.Daha yakın dönemlere gelindiğinde ise, günümüzdeki teknoloji çılgınlığının özellikle sanatı, sanatçıyı, sanatsal algı ve sanatsal üslupları da derinden etkilediği net bir biçimde izlenmektedir. Dada akımından Pop Art ve diğer bazı akımlara kadar kullanılan hazır nesneler, galeri ya da farklı yerlerde sergilenerek birer sanat eseri olarak sunulmaya başlanmıştır. Buna ilaveten, Minimalizm, Kavramsal Sanat, Çevre Sanatı, Yeryüzü veya Arazi Sanatı ile Yoksul Sanat yani Arte Povera gibi bir çok benzer sanat üsluplarına tanıklık edilmektedir. Bu çağda, sanat eserlerinin sunumları özellikle Enstalasyon ve Ready Made kullanımları olarak gerçekleştirilmiştir. İşte bu sanat akımlarından biri olan Arte Povera yani Yoksul Sanat, bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Akım, Enstalasyon ya da Ready Made gibi sanat formları ile karşımıza çıksa da, detaya inildiğinde akımın farklı özellikleri olduğu anlaşılacaktırÖğe Türk heykelinde mitolojik yaklaşımlar(MANAS Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2018-12-03) Uzun Aydın, DeryaTürk heykel sanatında özellikle de geç dönem düşünüldüğünde; Türk heykeli ile mitoloji teriminin yan yana geldiği örnekler oldukça nadirdir. Erken dönem olarak da nitelendirilen Cumhuriyet dönemi öncesi heykel sanatımızda, ilk heykeltıraşlarımızın mitolojik tema ile bütünleşen eser örnekleri ne kadar az ise, bu durum, sonrasında da devam etmiştir. Cumhuriyetle daha da gelişmeye başlayan heykel sanatı, çeşitli konularda örnekler verirken, bunlar içerisinde ağırlıklı olarak anıtheykel anlayışı oldukça önem arz eder. Cumhuriyetten sonraki çalışmalarda nü temasına daha sık rastlanıyor olması, sanatçılarımızın Avrupa’ya giderek buradaki üsluplardan etkilendiklerini düşündürmektedir. 1950’li yıllarda ve sonrasında çalışan heykel sanatçılarımız incelendiğinde, mitolojik temalı örneklere rastlamakta güçlük çekilse de, Türk sanatçılarının mitolojik temalı örnekleri arasında; Kibele’den Şahmeran’a, Zümrüdüanka’dan diğer bazı hayvan motiflerine veya simgesel ve düşsel unsurlara rastlanılmaktadır. Bu doğrultuda çalışan heykel sanatçılarımızın başında ise Ali Teoman Germaner gelmekte olup, onu takiben Bihrat Mavitan ve Mehmet Aksoy isimlerinden bahsedilebilir.
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »