Arama Sonuçları

Listeleniyor 1 - 10 / 12
  • Öğe
    Nef’î’nin şiirlerinde narsisizmin yansımaları
    (ISPEC Publishing, 2020-02) Bozkurt, Kenan; Yalçın, İdris
    Edebî eserlere psikolojik bir bakış açısıyla yaklaşıp bu eserleri psikanalitik yöntemle tahlil etmek Freud’la başlamış ve sonraki psikologlar tarafından geliştirilmiştir. Psikanilitik eleştiri yöntemi sayesinde sanatçıların hayatlarından hareketle bilinçdışının derinliklerine inilmiş ve oradan hareketle edebi eserlerin oluşum süreci hakkında saptamalarda bulunulmuştur. Edebî eserde dile getirilenler bu yöntemle analiz edilmiştir. Bu analizlerde narsizmin önemli bir yeri vardır. Günümüzde kişiliğin tespitinde kullanılan “narsisizm” adını Yunan mitolojisinde sudaki yansımasını görünce o yansımaya, yani kendi kendine âşık olan, ona ulaşmak için suya düşüp boğulan genç ve yakışıklı Narkisos’tan alır. Kişinin kendisindeki eksikliklere karşı geliştirmiş olduğu bir tür savunma mekanizması olan narsisizm kişinin tüm ilgiyi kendisinde toplama gayesidir. Klasik narsist kişilik özellikleri, şiirlerde tefahür olarak karşımıza çıkmaktadır. Klasik şairlerin kendileri ile övünmelerini tefahür, temeddüh, enaniyet, benlik kavramlarını kullanarak ifade etmek mümkünse de söz konusu övünme olunca divan şairleri arasında Nef’î kadar ileri giden megaloman tavrını bu denli yüksek perdeden dile getiren olmamıştır. Şairin kendini tüm şairlerden üstün görmesi ve sanatıyla övünüp kendini dev aynasında görmesi, narsist kişiliğin en temel özelliklerindendir. Bu bağlamda fahriyleriyle ön plana çıkan Nef’î, narsizmin tüm özelliklerinin kendisinde tezahür ettiği bir kişilik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir kişilik bozukluğu olan narsisizmin Nef’î’nin şiirlerine yansımasının nedenlerini erken çocukluk dönemlerinde aramak gerekir. 17. yüzyıl şairi olan Nef’î’nin şiirleri her ne kadar psikanalizin ortaya çıkıp gelişmesinden önceki asırlarda yazılmış olsa bile bu şiirleri, narsisizmi baz alarak okumak ve tahlil etmek mümkündür. Bu çalışmada Nef’î’nin şiirleri, psikanalizin çalışma alanı içerisinde yer alan “narsisizm” baz alınarak şiirlerin tahlil edilmesi amaçlanarak Nef’î’nin hayatından, kişiliğinden ve şiirlerinden hareketle narsist yönü ortaya konmaya çalışılacak ve tavırlarındaki tutarsızlığın psikolojik nedenleri üzerinde durulacaktır
  • Öğe
    Nef’î’nin şiirlerinde narsisizmin yansımaları
    (ATLAS Journal International Refereed Journal On Social Sciences, 2020-02-20) Bozkurt, Kenan; Yalçın, İdris
    Edebî eserlere psikolojik bir bakış açısıyla yaklaşıp bu eserleri psikanalitik yöntemle tahlil etmek Freud’la başlamış ve sonraki psikologlar tarafından geliştirilmiştir. Psikanalitik eleştiri yöntemi sayesinde sanatçıların hayatlarından hareketle bilinçdışının derinliklerine inilmiş ve oradan hareketle edebi eserlerin oluşum süreci hakkında saptamalarda bulunulmuştur. Edebî eserde dile getirilenler bu yöntemle analiz edilmiştir. Bu analizlerde narsizmin önemli bir yeri vardır. Günümüzde kişiliğin tespitinde kullanılan “narsisizm” adını Yunan mitolojisinde sudaki yansımasını görünce o yansımaya, yani kendi kendine âşık olan, ona ulaşmak için suya düşüp boğulan genç ve yakışıklı Narkisos’tan alır. Kişinin kendisindeki eksikliklere karşı geliştirmiş olduğu bir tür savunma mekanizması olan narsisizm kişinin tüm ilgiyi kendisinde toplama gayesidir. Klasik narsist kişilik özellikleri, şiirlerde tefahür olarak karşımıza çıkmaktadır. Klasik şairlerin kendileri ile övünmelerini tefahür, temeddüh, enaniyet, benlik kavramlarını kullanarak ifade etmek mümkünse de söz konusu övünme olunca divan şairleri arasında Nef’î kadar ileri giden megaloman tavrını bu denli yüksek perdeden dile getiren olmamıştır. Şairin kendini tüm şairlerden üstün görmesi ve sanatıyla övünüp kendini dev aynasında görmesi, narsist kişiliğin en temel özelliklerindendir. Bu bağlamda fahriyeleriyle ön plana çıkan Nef’î, narsizmin tüm özelliklerinin kendisinde tezahür ettiği bir kişilik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir kişilik bozukluğu olan narsisizmin Nef’î’nin şiirlerine yansımasının nedenlerini erken çocukluk dönemlerinde aramak gerekir. 17. yüzyıl şairi olan Nef’î’nin şiirleri her ne kadar psikanalizin ortaya çıkıp gelişmesinden önceki asırlarda yazılmış olsa bile bu şiirleri, narsisizmi baz alarak okumak ve tahlil etmek mümkündür. Bu çalışmada Nef’î’nin şiirleri, psikanalizin çalışma alanı içerisinde yer alan “narsisizm” baz alınarak tahlil edilmesi amaçlanarak Nef’î’nin hayatından, kişiliğinden ve şiirlerinden hareketle narsist yönü ortaya konmaya çalışılacak ve tavırlarındaki tutarsızlığın psikolojik nedenleri üzerinde durulacaktır.
  • Öğe
    Necâtî Bey’in kasidelerinde hâmî ve caize arayışı
    (ASOS Journal Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2020-02-29) Bozkurt, Kenan; Yalçın, İdris
    Klasik şairlerin devlet ricaline yakın olma ve edebî faaliyetlerini bu şahsiyetlerin himâyesinde devam ettirip kendilerine bu şekilde bir statü elde etmek istemeleri, Ortaçağ Doğu ve Batı dünyasında kabul gören bir geleneğin parçasıdır. Başkentler, saraylar, devrin ileri gelenlerinin konakları, şair-hâmî ilişkilerinin en sık yaşandığı yerler olmuştur. Ancak Doğu dünyasında peygamberin Ka’b bin Züheyr’in yazdığı ve Kaside-i Bürde olarak bilinen şiir karşılığında kendisine hırkasını hediye etmesi, şaire hediye verilmesinin sünnet addedilmesini ve dinsel bir formasyon kazanmasını sağlamıştır. Sanatçı, eserini iktidara sunarak makam, mevki, caize ve şöhret elde ederken iktidar sahipleri de iktidarlarını bu sayede geniş halk kitlelerine yayma fırsatı yakalardı. Bu anlamda şairin hâmîsine sunduğu eser, salt caize elde etme amacından daha öte anlamlar ifade etmektedir.15. yüzyılın önemli şairlerinden Necâtî Bey’in de hayatında hâmîlik izlerini ve kasidelerini sunduğu devlet ricalinden caize talep ettiğini görmek mümkündür. Şairin kasidelerini baz alarak şairin himâye ve caize talebini ortaya koymak bu çalışmanın ana eksenini oluşturmaktadır
  • Öğe
    Yûsuf Halis Efendi’nin şiirlerinde vatan sevgisi
    (ISPEC Publishing, 2020-02) Bozkurt, Kenan
    Vatan kavramı, genel anlamda insanın doğup büyüdüğü, hayatını idame ettiği, aynı millet ve dilden insanların birlikte yaşadıkları toprak parçası olarak kullanılmaktadır. Osmanlı düşüncesinde homojen bir millet mefhumunun söz konusu olmamasından dolayı vatan kavramıyla Osmanlı devletinin hükmettiği tüm topraklar kastedilmiştir. Modern anlamda bir ulusun kimliğiyle bütünleşmiş, egemen bir otoritenin hegemonyasındaki kara parçası anlamındaki vatan kavramı, Batı ulus-devlet fikrinin Osmanlıya sirayetiyle, yani Tanzimat’ın ilanıyla ve Batı’yla etkileşime girmeyle ortaya çıkmıştır. Her ne kadar Tanzimat’la ulusçuluk akımlarının etkisiyle Osmanlının 19. yüzyılda içine düştüğü çözülme sürecinden kurtulması amaçlanmışsa da bu, pek mümkün olmamıştır. Zira 19. yüzyıl Osmanlı devletinin içte ve dışta çok ciddi sıkıntılar yaşadığı bir yüzyıldır. Batı toplumu siyasî, sosyal edebî, ekonomik ve askerî bakımdan Osmanlı devletinden üstün olmuş ve bu üstünlük Osmanlı tarafından da kabul görülmüştür. Batı’nın askerî teknolojisi karşısında her geçen gün kan kaybeden ve dağılma sürecine giren Osmanlı devleti, dağılmanın önüne geçmek için Batı ilmi ve fenninden yararlanmayı amaçlamış ve bunun için de Avrupa’ya öğrenciler göndermiş; içte de bir dizi ıslahata giderek dağılmayı engellemeye çalışmıştır. Ancak bütün bu çabalar, devletin çözülüşünü engellemediği gibi savaşlar ve işgaller, millî duyarlılığa sahip dönemin aydınlarında derin yaralar açmıştır. Bâb-ı Ali Tercüme Odası’nda mütercim olarak görev yapan ve Osmanlı aydınları içinde Fransızca bilen ilk isimlerden biri olan Yûsuf Hâlis Efendi, bu acıyı en derin yaşayan şahsiyetlerden biridir. Kırım Savaşı boyunca kâleme aldığı şiirlerde Osmanlı ordusunu morallen desteklemeye çalışmış, şiirlerinde millet ve vatan kavramına büyük bir yer vermiştir. Denebilir ki Yûsuf Hâlis, klasik şiirde sevgilinin yurdu anlamına gelen vatan kavramını, modern anlamda kullanarak uğrunda mücadele edilmesi gereken en yüce değer olarak görmüş, vatanı uğrunda can verilmesi gereken bir ideal olarak konumlamıştır. Onun şiirlerinde vatan, bayrak, hürriyet gibi değerler poetikasının da amacını oluşturmaktadır. Özellikle kâleme aldığı Vatan Kasidesi, vatan sevgisinin en yoğun olarak görüldüğü manzumesidir. Bu çalışmada vatan kavramı ele alınarak Yûsuf Hâlis Efendi’nin Vatan Kasidesi’nden hareketle şâirin vatan kavramına yüklediği anlam ve vatan sevgisi teması irdelenecektir.
  • Öğe
    Has bahçenin son yaprakları: İşkodralı İbrahim Fehmi Divanı
    (Journal of Turkish Language and Literature, 2020-01-31) Bozkurt, Kenan
    Anadolu’da kurulan ilk beyliklerle başlayan klasik şiir geleneği Osmanlı devletinin beylikten imparatorluğa uzanma süreciyle paralel ve kesintisiz olarak gelişimini sürdürmüştür. Osmanlının siyasi evrelerine benzer evrelerde gelişen bu edebiyat, 16-17. yüzyılda gelişiminin zirvesini görmüş; Hayâlî, Zâtî, Fuzûlî, Bâkî, Ş. Yahyâ, Nâbî, Nef’î gibi zirve şahsiyetler yetiştirerek altın çağını yaşamıştır. Osmanlı İmparatorluğunda 17. yüzyıldan sonra önce duraklama sonra da başlayan gerilemenin siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel alanda olumsuz etkileri, edebiyata da sirayet etmiş; klasik edebiyat, eski sanatsal gücünü yitirmeye başlamış ve Şeyh Galip ile son büyük temsilcisini yetiştirmiştir. Bu edebiyat, Şeyh Galip’ten sonra da 19. yüzyılın sonuna kadar birçok şair yetiştirmeye devam etmişse de eski gücüne bir daha ulaşamamış ve Tanzimat’la beraber başlayan Batı tarzı edebiyata yenik düşerek yurtiçi ve yurtdışı kütüphanelerinde bu edebî devreye ait binlerce elyazması eser geriye bırakarak miadını doldurmuştur. Manzum ve mensur türde birçok eser verilmekle beraber hiç şüphesiz bu edebiyatın en önemli eserleri divanlardır. Bu önemden ötürü da bu edebiyat, uzun süre “Divân Edebiyatı” olarak anılmıştır.
  • Öğe
    Sözün silaha dönüşümü: klasik şiirde hiciv
    (Gece Kitaplığı, 2020-06) Bozkurt, Kenan
    Filoloji alanında özgün araştırma ve derleme türünden çalışmaların yer aldığı bu kitapta, birbirinden bağımsız olarak çok değerli bölümler yer almaktadır. Gece Kitaplığı Yayınevi tarafından 2020 Mart ayı içerisinde ilk kısmı yayımlanan ve aynı zamanda alanında temel eser olma iddiasını da barındıran kitabın ikinci kısmı büyük bir emek ve titizlikle ortaya çıktı. Kitapta yer alan tüm bilgi ve belgelerin akademisyen, araştırmacı, öğrenci ve ilgili tüm okuyucuya yeni yaklaşım ve fikirlerle farklı bakış açıları kazandırması dileğiyle..
  • Öğe
    Küfrün süje ve objesi olan şair: Nef’î
    (Ulak Bilge Uluslararası Sosyal Bilgiler Dergisi, 2020-06-19) Bozkurt, Kenan; Yalçın, İdris
    17. asrın ve klasik Türk edebiyatının övme, övünme ve sövgü şairi olarak tanınan kaside üstadı Nef’î, Türkçe Divan’ında Türk edebiyatının en güzel kaside örneklerini vermiştir. Şair, Farsça Divan’ında övme ve övünmedeki aşırılığı çoğu zaman bir taraf bırakarak şiirlerini tasavvuf temelinde kaleme almıştır. Sihâm-ı Kazâ adlı hiciv mecmuasında ise öfkesini kontrol etme noktasında sıkıntılar yaşadığı belli olan Nef’î, kendisine yöneltilen eleştirilere ve küfürlere diline hakim olmayı başaramayıp misliyle karşılık vermiştir. Bu yüzden de küfrün hem nesnesi hem de öznesi olmuştur. Bu tavrı dolayısıyla sağlıklı ilişkiler geliştirme noktasında sıkıntılar yaşayan şairin öfke şeklinde dışa yansıyan güçlü görünme isteği ve başkalarına tahakküm etme hırsının psikolojik nedenleri hakkında çıkarımlarda bulunmayı amaçlayan bu çalışmada örnek beyitlerden hareketle şairin ruh dünyasının derinliklerine inilerek Nef’î’nin küfürlerinin ve saldırgan tavrının bilinç dışında yatan nedenleri ortaya konmaya çalışılacaktır. Bu çalışmada Nef’î’nin Sihâm-ı Kazâ adlı hiciv mecmuasından hareketle şairin küfür içerikli manzumeleri ve bu manzumelerin psikolojik sebepleri psikanaliz kurama göre irdelenmiştir. Bu yönüyle çalışmanın benzer çalışmalara kaynaklık etmesi ve araştırmacıların küfür manzumelerine farklı bir gözle bakabilmesi amaçlanmıştır.
  • Öğe
    Şefaat kavramı ve Pir Muhyiddinin Şefaat - Namesi
    (Gece Kitaplığı, 2020) Bozkurt, Kenan
    Hz. Peygamber’e atfedilen meşhur “Şefaat Hadisi”nin kaynaklık ettiği Pîr Muhyiddîn’in Şefâ’at-nâme’si, klasik Türk edebiyatının bu türde yazılmış önemli eserlerindendir. İki bölüm halinde tertip edilen eser, 2570 beyitten oluşmaktadır. Birinci bölümde ölüm, ölüm sonrası bedenin aldığı haller, kabir azabı, ahiret hayatı ve cehennem ikinci bölümde ise ahirette Hz. Peygamber, dört halife ve ehl-i beytin yapacağına inanılan şefaat konusu işlenmektedir. Eser, halkta dini duyguların gelişimini sağlamak, hayatın geçiciliği karşısında diğer dünyanın ebediliğini vurgulamak, insanların işleyeceği günahlardan dolayı düşeceği durumu gözler önüne sermek ve bu yolla da kurtuluşun yolunu insanlara göstermek amacıyla Arapçadan tercüme edilmiş dinî-tasavvufî bir eserdir. Bu yönüyle Muhammediyye, Vesiletü’n-Necât, Battal-nâme, Maktel-i Hüseyn gibi geniş halk kitlelerine meclislerde okunmak gayesiyle yazılmıştır. Kurmaca metin niteliği taşıyan eserde şefaat olgusu, Ehl-i sünnet ve Şiâ âlimlerinin şefaate dair görüşlerinden hareketle izah edilmiştir. Ancak şair, şefaati ele alırken Anadolu insanının şefaate bakışını da eserine aksettirmekten çekinmemiş; Anadolu insanının Hz. Peygamber’e bakışını, onun şefaatçi oluşunu, onun şefaatine nail olmak için yapılması gerekenleri eserinin kurgusu içinde vermiştir. Bu yönüyle eser, Anadolu coğrafyasının İslam algısını, Hz. Peygamber’e bakışını ve kültürel yapısını içermesi bakımından önemli bir kaynaktır.
  • Öğe
    Oidipal bir okuma: Nef’î’de babasızlık
    (Euroasia Journal of Social Sciences Humanities, 2020-03) Bozkurt, Kenan; Yalçın, İdris
    Annelik gibi içgüdüsel ve biyolojik yanı olmayan babalık, çocukla baba arasında kurulan kan bağının zorunlu birsonucudur. Babanın çocuğun hayatında olmayışı, çocuk için hayatının sonraki evreleri için büyük travmalarınoluşmasına sebep olur. Freud, baba yokluğunu bir problem olarak ele aldığı gibi varlığını da travmatik bir olguolarak ele alır. Freud’un Oedipus Sendrom’u olarak ele aldığı bu durum, Psikanalitik inceleme yönteminde babakıskançlığı, babayı ortadan kaldırma olarak tanımlanır. Psikanalitik inceleme yöntemi, Nef’î’nin şiirlerineuygulandığında araştırmacılara şairin bilinçdışının karanlık dehlizlerine farklı bir yolculuk yapma imkanı tanır. Nef’î, babasının ailesini terk ederek Kırım hanına nedim olmasını bir türlü kabullenememiş ve Sihâm - ı Kazâ adlıeserinin ilk manzumesinde babasını hicvetmiştir. Psikanaliz edebiyat kuramına göre şairin babasını hicvetmesi,onun salt heccav karakterinden kaynaklı olmayıp babadan öç alma duygusunun tezahürüdür. Bu çalışmada Nef’î’nin babasına yazdığı hicivden ve diğer şiirlerinden hareketle babasız kalmasından dolayıtakındığı olumsuz tavır, psikanaliz edebiyat kuramı ve Oedipus Sendromu’ndan hareketle izah edilmeyeçalışılmıştır.
  • Öğe
    Hamdullah Hamdî’nin Yusûf u Züleyhâ Mesnevisinde erginleşme mekânları
    (ISPEC Publishing, 2020-02) Bozkurt, Kenan; Bezenmiş, Tuba
    Dünyaya düşüşüyle başlayan insanoğlunun serüveni; insanoğlunun ortak belleği olan mitos, epos ve masallarda bireyin içsel değişim, dönüşüm süreci sembolik bir şekilde mekân değişikliğiyle kendini göstermiştir. Varoluş macerası olan insanlığın bilinçaltında kodlanmış aşama ve dönüşüm arketipleri olan kolektif motifler, anlatı metinlerinde görülür. Bu serüvende ‘evrensel kod’ olarak yer alan arketipler, bu anlatı metinlerinde kolektif motifi, Jung arketip olarak adlandırır. Ve insanın varoluş serüveninde evrensel kod olarak yer alır. Bu bağlamda serüven tamamen aşama arketipine bağlıdır. Serüvenin itmama ulaşması adına aşama arketipi yani monomit ile kahraman macera çağrısına kayıtsız kalmayıp merhale ve sınamalardan geçmesi ile bilincinin farkına varıp hakiki ben’i elde edecek ve tasavvufî manada eşyanın ardında gizlenen hikmeti idrak etme noktasına gelecektir. Yolculuk aşamasında kişinin mistik açıdan tamamlanabilmesi ve varoluşun idrakine varabilmesi için ‘kapalı mekânlar’ elbette kaçınılmaz bir geçiş merhalesidir. Anne rahmine benzetilen bu kapalı ve dar mekânlar, mitoslarda kahramanın erginleşme serüveninde onun benlik hazinesini keşfetmesini sağlayan birer mekân olarak karşımıza çıkmaktadır. Kahramanın girişmiş olduğu yolculukta başından geçen serüven, Jung’un ortaya koyduğu analitik psikoloji ekolü ile kişinin bireyleşime ulaşması adına kapalı dar mekânlar, sembolik manada kat etmesi gereken aşamalarından biridir. Tasavvufî öğretide ise kahramanın olgunlaşmasını sağlayan bu dar ve kapalı mekânlar çile/uzlet merhalesinde salikin içine girdiği çile hücresiyle örtüşmektedir. Bu bağlamda kahramanın girdiği kapalı mekânlar, hem tasavvufî literatürde hem de Jung’un analitik sembolizminde kahramanı olgunlaştırma, dönüştürme ve sonsuza dokunabilme istidadını keşfetmekle yeni bir “ben”in teşekkülünde önemli bir rol üstlenir. Bu çalışmamızda bir aşk mesnevisi olarak ön plana çıkan Hamdullah Hamdî’nin Yusuf u Züleyha mesnevisinden hareketle mekânın mesnevi kahramanlarının değişim/ dönüşümü üzerindeki etkisi irdelenerek mesnevide geçen kapalı ve dar mekânlar Jung’un analitik sembolizm kuramına göre irdelenecektir.