Fen - Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 103
  • Öğe
    Nesnelci estetik değerler açısından A. Vahap Akbaş’ın son şiirleri
    (Batman Üniversitesi, 2022-12-31) Zariç, Mahfuz
    Batman’da dünyaya gelen A. Vahap Akbaş (1954-2014), başta şiir olmak üzere, roman, deneme, öykü, çocuk kitapları, antoloji-derleme, sadeleştirme ve kaynak ders kitapları türünde eserler kaleme almıştır. Yazarlık hayatına Hisar dergisinde çıkan bir öyküsüyle atılan Akbaş, daha önce yayımladığı Efgan, Gül Kıyımı, Mavi Sesli Şiirler, Hüzün Coğrafyası, Bir Şehre Vardım, İnce Lügat adlı şiir kitaplarını, Şiraze başlığı altındaki son şiirleriyle birlikte, 2012’de İnşirah adıyla topluca yayımlamıştır. Ömrünün son zamanlarını hastalıkla mücadele ederek geçiren Akbaş, Şiraze’deki otuz şiirinde “aşk, sevgili, hayat, ölüm, zaman, hastalık, insan, şehir, mazi, Filistin’in işgali, çocukluk özlemi, savaş, tasavvuf, gönül, günah/günah çıkarma, dengbejlik, tabiat, şiir, şairlik, hakikat/öz, darbecilik, sözün gücü ve umut” konularını izleğe dönüştürmüştür. Sanatında sese, imgelere, söz sanatlarına, kültüre, İslamî değerlere ve geleneğe yer veren Akbaş’ın şiirleri, estetik değere haiz çok katmanlı zengin metinlerdir. Bu yazıda da Akbaş’ın şiirleri “Organik Bütünlük ve İç Tutarlılık” ile “Karmaşıklık” ve “Yoğunluk” ilkelerinden oluşan “Nesnelci Estetik Değerler” açısından incelenmektedir.
  • Öğe
    Millî Edebiyat bağlamında Müfide Ferit Tek’in Aydemir adlı romanı
    (Batman Üniversitesi, 2022-06-30) Zariç, Mahfuz
    Müfide Ferit Tek tarafından 1919’da yayımlanmış olan Aydemir adlı roman, Halide Edip Adıvar’ın 1912’de yayımlanmış Yeni Turan adlı eserinden sonra, Türkçülük-Turancılık düşüncesinin izleğe dönüştürüldüğü ikinci romandır. Aydemir, Genç Kalemler dergisinde 1 Nisan 1911’de yayımlanan “Yeni Lisan başlıklı” makale ile başlatılan Millî Edebiyat anlayışı çerçevesinde kaleme alınmıştır. Romandaki vakalar, İstanbul ve Türkistan olmak üzere iki ayrı mekânda geçmektedir. Budizm ve Hristiyanlık inançlarına göndermelerde bulunulan eserde ferdî aşk, yurt sevgisi, özlem, Rus emperyalizmi, Türk birliği, Batı medeniyeti, kozmopolitlik, millî devlet, İttihat ve Terakki Cemiyeti, fedakârlık, evlilik kurumu, eğitim, sanat, ekonomik sorunlar, tarih bilinci, asimilasyon ve aydın problemi gibi konulara yer verilmiştir. Bu yazıda da Aydemir romanı, edebiyat tarihlerinde sınırları genellikle 1911-1923 tarihleri ile belirlenen Millî Edebiyat anlayışı çerçevesinde “milliyetçilik ideali ve millet coğrafyası, Osmanlıcılık, çağdaşlık ve Meşrutiyet, semboller ve zıtlıklar ile dil ve üslup” konu ve duyarlıkları bakımından incelenecektir.
  • Öğe
    Divan edebiyatı şairlerinden Mümin Paşa (Ahsenî) ve şiirleri
    (Batman Üniversitesi, 2021-12-29) İçli, Ahmet
    Divan edebiyatında şiir yazan sayısız şair vardır. Bunların çoğu hakkında edebiyat tarihi için önem arz eden tezkirelerde bilgi bulunmaktadır. Ancak adı doğrudan tezkirelerde geçmeyen birçok şairin varlığından diğer kaynaklar vesilesiyle haberdar olunmaktadır. Bu kaynaklardan birini de şiir mecmuaları oluşturmaktadır. Şiir mecmuaları antolojik ve derleme eser niteliğinde olup barındırdığı şiir örnekleri ve şairlere ait bilgilerden dolayı edebiyat tarihine doğrudan veya dolaylı kaynaklık etmektedirler. Çoğu zaman bir mecmuadaki şiiri vasıtasıyla bir şairden haberdar olunmaktadır. Kaybolmaya yüz tutmuş şairlere ait birçok şiir örneğini barındıran bu mecmuaların sayısı oldukça fazladır. Şiir mecmualarının incelenmesi, tasniflerinin yapılması, fihristlerinin çıkarılması veyahut bir şaire ait şiirlerin derlenmesi önemli araştırma alanlarındandır. Tezkirelerde adına rastlanmayan şairlerden biri de şiir mecmualarında Mümin Paşa künyesiyle tanıtılmaktadır. Şiirlerinde “Ahsenî” mahlasını kullanan şair hakkında kaynaklarda yeteri kadar bilgi bulunmamaktadır. Bazı mecmualarda şaire ait olduğu belirtilen şiirlerinden hareketle değerlendirme yazıları yazılmıştır. Kütüphanelerdeki araştırmalarımız sonucunda tespit ettiğimiz şiir mecmualarında Ahsenî ve şiirleri hakkında önemli bilgilere ulaşılmıştır. Bu mecmualarda şairin çağdaşı olan şairler ve dönemin önde gelen devlet adamları hakkında bilgi ile nazire şiirler, onun adına ve/veya ona sunulmuş şiir örnekleri bulunmaktadır. Farklı şairlerin Mü’min Paşa adına yazdıkları şiir örneklerinden hareketle, şairin kimliği konusunda bazı bilgilere ulaşılmıştır. Bu makalede şair hakkında açıklamalarda bulunulup şiir örnekleri sunulacaktır. Şiirlerindeki içerikten hareketle Mümin Paşa’nın şair çevresi ve şiir sanatı hakkında değerlendirmeler yapılacaktır.
  • Öğe
    Faik Reşad’ın Mürüvvet Gazetesindeki imla ile ilgili makaleleri
    (Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, 2021-04-29) Tuğluk, Mehmet Emin
    Türk dilinin kurallarının belirlenmesi ve imla ile ilgili konularda düzenleme yapılması ile ilgili tartışmalar 19. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren belirgin bir şekilde artmıştır. Gazete ve dergiler etrafında gerçekleşen bu tartışmalar genellikle dilin sadeleşmesi, Türkçenin gramerinin yazılması ve imlada birlik konularında yoğunlaşmıştır. Dönemin önde gelen şair ve yazarlarının pek çoğu doğrudan veya dolaylı olarak bu tartışmalara katılmıştır. Faik Reşad da dil ve imla konusundaki bu tartışmalara doğrudan katılmış yazarlardandır. Faik Reşad‟ın Mürüvvet gazetesinde 1888 yılında yayımlanan “İmlâ” başlıklı sekiz makaleden oluşan yazı dizisi belirttiğimiz konuları ele almaktadır. Faik Reşad bu yazı dizisinde milletlerin milliyetlerini ancak lisanlarıyla koruyabileceklerini, bundan dolayı bizim de dilimizi ve imlamızı kurallara bağlamamız gerektiğini belirterek bu konuda birtakım görüş ve önerilerde bulunmaktadır. Faik Reşad, Mürüvvet gazetesinde kaleme aldığı bu yazılarında dil ve imla kurallarının belirlenmesi amacıyla bugünkü Türk Dil Kurumunun görevini üstlenecek “Cemiyet-i İlmiyye-i Resmiyye” adıyla bir cemiyet kurulması, bir Türkçe lügati ile Türkçe dil bilgisi kitabının hazırlanması gibi dikkat çekici konular üzerinde durmaktadır. Bu çalışmada Faik Reşad‟ın Mürüvvet gazetesinde yayımlanan imla ile ilgili makalelerinin çevirisi yapılmış ve bu makalelerden hareketle Faik Reşad‟ın dil ve imla ile ilgili görüşlerine yer verilmiştir.
  • Öğe
    İlyas Köyündeki (Diyarbakır-Çüngüş) tarım ve hayvancılık ile ilgili söz varlığı
    (Uluslararası Dil Edebiyat ve Kültür Araştırmaları Dergisi, 2021-06-30) Tuğluk, Mehmet Emin
    Tarihleri boyunca tarım ve hayvancılıkla uğraşan Türkler bunun sonucu olarak daima doğa ile yakın ilişki içinde olmuşlardır. Bu yakın ilişki onların dillerini ve kültürlerini etkilemiş bunun neticesi olarak Türk kültüründe çeşitli sembollerde hayvan figürleri kullanılmış; kişilere, şehirlere ve kullanılan çeşitli aletlere hayvan isimleri verilmiştir. Bazı duygu ve düşünceler hayvanların özellikleri göz önünde bulundurularak adlandırılmış; atasözü, deyim, türkü, masal, ninni ve tekerlemelerde tarım ve hayvancılık ile ilgili birçok kavrama yer verilmiştir. Ağızlarda aynı nesne veya kavramı kullanmak için farklı kelimeler kullanılabilmektedir. Hiç şüphesiz ki dil zenginliğinin göstergesi olan bu durum köyden kente göçün de etkisiyle doğa ve insan arasındaki yakın bağı zayıflatmıştır. Bunun sonucunda kullanıldığı yörenin ağzına yerleşmiş tarım ve hayvancılık adlarıyla ilgili pek çok söz varlığı günümüzde yitirilme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bu çalışmada Diyarbakır’ın Çüngüş ilçesine bağlı İlyas köyünde kullanılan tarım ve hayvancılık ile ilgili söz varlığı tespit edilmiş ve bu söz varlığı yapısal ve işlevsel özelliklerine göre sınıflandırılmıştır
  • Öğe
    İlyas köyünden (Diyarbakır-Çüngüş) derleme sözlüğüne katkılar
    (Kafkas Üniversitesi, 2021-05-17) Tuğluk, Mehmet Emin
    Bir dilin söz varlığı sözlü ve yazılı olarak sonraki nesillere aktarılmaktadır. Günümüzde iletişim teknolojisinin gelişmesiyle sözlü kültürde varlığını sürdüren halk hikâyeleri, masal destan vb. anlatı türlerinin yerini teknolojik aletler almaya başlamıştır. Bu durum gerek bu sözlü anlatı türlerinde yaşayan gerekse ağızlarda günlük hayatta kullanılan söz varlığının unutulmasını hızlandırmıştır. Türkiye’de söz varlığının unutulmadan yazıya aktarılması amacıyla 1932 yılından itibaren derleme çalışmaları yapılmaya başlanmıştır. Bu derleme çalışmalarının son şeklini Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü oluşturmaktadır. Ancak ağızlarda kullanıldığı halde hâlâ Derleme Sözlüğünde yer almayan söz varlığına rastlanmaktadır. Derleme Sözlüğünde yer almayan ancak ağızlarda yaşayan söz varlığının unutulmadan yazıya aktarılması bu açıdan önemlidir. Bu çalışmada Diyarbakır’ın Çüngüş ilçesine bağlı İlyas köyünden (Malkaya) söz varlığı derlenmiştir. Derlenen bu söz varlığıyla Derleme Sözlüğünün ileride yapılacak güncel baskılarına katkı sunulması amaçlanmıştır.
  • Öğe
    Yusuf Sünbül Sinan'ın dinî tasavvufi eseri (giriş-dil incelemesi-metin- dizin)
    (Littera Turca Journal of Turkish Language and Literature, 2021-01-31) Tuğluk, Mehmet Emin
    Türkçenin tarihi dönemlerinden olan Eski Anadolu Türkçesi ile kaleme alınmış birçok eser günümüze ulaşmıştır. Bu eserler içerik olarak farklılıklar göstermekle birlikte dinî, tasavvufî konulu eserlerin sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Dr. Burhan BARAN tarafından kaleme alınan Yusuf Sünbül Sinan’ın Dinî Tasavvufi Eseri bunlardan biridir. Eser Giriş, Dil İncelemesi, Metin ve Dizin olmak üzere dört bölümden oluşmaktadır.
  • Öğe
    Hüseyin Rahmi Gürpınar romanlarında batılı kadınlar
    (Kesit Akademi Dergisi, 2017-12) Duran Oto, Elif
    Edebiyatımızda “Hace-i Sâni” olarak anılan Hüseyin Rahmi Gürpınar 1864- 1944 yılları arasında yaşamıştır. Yazar, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e uzanan ve büyük dönüşümlere tanıklık edilen bu dönemde yazın hayatımıza kırk biri roman olmak üzere pek çok eser bırakmıştır. Kendisine layık görülen “hace” sıfatına yakışır bir tutumla eserlerinde bazı temel eksiklik ve problemlere işaret etmiş ve çoğu kez de roman kurgusu içinde okuyucuyla çözüm önerilerini paylaşmıştır. Kuru bir didaktizme düşmeden eserlerini kaleme alan Gürpınar’ın işaret ettiği sorunlardan biri de yanlış Batılılaşmanın bir uzantısı olarak değerlendirilebilecek Batılı kadın meselesidir. Romanlarda çoğunlukla zengin ailelerin çocuklarının eğitimini teslim ettiği kimseler olarak karşımıza çıkan bu kadınlar bazen de serbest, düşmüş kadın portresini örneklendirmek için tercih edilir. Yabancı olana duyulan bu ölçüsüz ve kontrolsüz ilginin doğurduğu türlü sakıncalar daha ziyade cinsellik odaklı sorunlarda toplansa da çocukların eğitimi bahsi de son derece önemli bir sorun olarak altı çizilen önemli bir bahistir.Gürpınar, romanlarında ekseriyetle mürebbiyelikten metresliğe uzanan bir çizgide çizdiği Batılı kadın portresi ile yabancı olanın bilinmezliği ve dolaylı tehdidini aktarmaya çalışır. Yine de kadın bedenin nesneleştirildiği örneklerin karşısına yazar olumlu bazı örnekler yerleştirerek yabancı düşmanlığının kıyısından dönmeyi de ihmal etmez.
  • Öğe
    Gavur Mahallesi’nde mizah ve hiciv ekseninde kültürel izler
    (Batman Üniversitesi, 2012-01-01) Duran Oto, Elif
    Gâvur Mahallesi, Ermeni yazar Mıgırdiç Margosyan’ın anı-öykü türünde kaleme aldığı bir eserdir. Bu eserinde yazar 1940’lı yılların Diyarbakır’ını çocukluğundaki izleri ve tanıklıkları eşliğinde anlatır. Bu anlatımda öne çıkan mizahî dili yer yer yazarın hicvedişi de takip eder. Birbiri ile ilintili öykülerden oluşan bu metinde Ermeni nüfusun yoğun olarak yaşadığı bir mahalle ana mekândır. Bunun yanı sıra arkada ve ana çerçevede bu mahallenin içinde yer aldığı kadim bir şehir olan Diyarbakır ve onun Ermeni, Yahudi, Kürt ve Türk nüfusu ile birlikteliği durmaktadır. Bir kentin yakın tarihini kişisel bir yaklaşımla ele alan bu metnin satır aralarında birçok kültürü içinde barındıran bu toprakların kişisel deneyimleri ve yaşanmışlıkları anlatılır. Bu bildiride yazarın öykülerindeki 1940’lı yılların Diyarbakır’ını ve onun çok kültürlülüğünün mizah ve hicivle bezenerek nasıl aktarıldığı ele alınacaktır.
  • Öğe
    Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın romanlarındaki kadınların bâtıl inançlar karşısındaki tutumu
    (Yüzüncü Yıl Üniversitesi, 2017-12) Duran Oto, Elif
    1864-1944 yılları arasında yaşayan Hüseyin Rahmi Gürpınar, pek çok edebî türde eser kaleme almış olsa da romancı kimliğiyle öne çıkan bir isimdir. 41 roman kaleme alan Hüseyin Rahmi Gürpınar, roman tarihimizde Ahmed Midhat Efendi geleneğine bağlı olarak eserler vermiş, onun gibi konusunu halkın hayatından almış ve yine halkı eğitmeyi hedeflemiştir. Bu sebeple romanlarında yerli hayatı yansıtan pek çok sahneye rastlanır. Gürpınar, alafranga merakı ve yanlış Batılılaşma anlayışının doğurduğu olumsuz sonuçları, halk arasında yaygın olan ve bilhassa kadınlar arasında bir çare olarak sığınılan bâtıl inançları, eğitimsizlik ve cehaleti, tespit ve teşhir ederek bunların düzeltilmesine çalışmış, bunlarla ilgili tekliflerini okuyucuyla paylaşmıştır. “Hâce-i Sâni” diye de anılan Hüseyin Rahmi Gürpınar, eğitimsiz kitlelere eserleri vasıtasıyla ulaşırken, bâtıl inançların toplumdaki yerleşikliğine, bu inançların temelsizliğine ve zararlarına dikkat çekmeye çalışmıştır. Aslı ve gerçekliği olmayan, gözlemlenemeyen bir takım ritüellerin toplamı “bâtıl inanç” kavramıyla karşılanmaktadır. Hüseyin Rahmi Gürpınar, romanlarında bâtıl inançlar konusuna geniş yer verirken, natüralist çizgide yazan bir yazar olarak da bu inançların kanıtlanamayan, gerçekliği yansıtmayan yönünü ortaya koymaya çalışmıştır. Romanlarda bu inançların yaygınlığı ve yerleşikliği eğitimsizlikle açıklanır. Bu inançların pek çoğu kadın karakterlerin ekseninde okuyucuya verilmektedir. Romanlarda sıklıkla karşılaştığımız bâtıl inanç örnekleri; fal baktırma, büyü ve muska yaptırma, kurşun döktürme, albasması inancı, halk hekimliği adı altında yapılan yanlış uygulamalar, doğaüstü varlıklara olan inanışlar, birtakım kavramların ve eylemlerin uğursuz kabul edilmesidir. Yazarın bu konuya en çok temas ettiği romanları ise Tesâdüf, Gulyabani, Cadı, Hakka Sığındık, Muhabbet Tılsımı, Şeytan İşi, Dirilen İskelet, Ölüler Yaşıyor mu? adlı yapıtlarıdır.
  • Öğe
    Dede Korkut Kitabı’nın Vatikan Nüshası’nda yer alan ikilemeler üzerine bir değerlendirme
    (Batman Üniversitesi, 2013-05-01) Özkan, Elif
    Geçmişten günümüze değin Türkçede sıklıkla kullanılan ikilemeler hemen her dönemde ve yazılı kaynakta karşımıza çıkmaktadır. Bu yapılar anlamları aynı, yakın veya zıt olan ya da çeşitli ses benzerlikleri bulunan kelimelerin yan yana tekrarlanması ile oluşurlar. Anlatıma güç ve zenginlik katan ikilemeler aynı zamanda bir ahenk unsurudur. Dede Korkut Kitabı’nın Vatikan Nüshası’nda da hem cümle hem de kelime grubu düzeyinde ikilemeler yer almaktadır. Bu nedenle eserin dili oldukça güçlü ve akıcıdır. Bu çalışmamızda ikilemeler hakkında bilgiler verdikten sonra Dede Korkut’ta geçen ikilemeleri tespit etmeye çalıştık. Öncelikle ikilemelerin dildeki yerini ve önemini dile getirdik. Daha sonra araştırmacıların yaptığı tanım, sınıflama ve açıklamalardan bahsettik. Yaptığımız incelemelerin sonunda ortaya çıkan tartışmalı noktaları ortaya koymaya çalıştık. En sonunda bu kitabın Vatikan Nüshası’nda geçen ikilemeleri belli kurallar çerçevesinde ve bir takım alt başlıklar altında ele alarak türlü yönleriyle değerlendirdik.
  • Öğe
    Şemsî Ahmed Paşa’nın İtikâd Manzumesi
    (TYB Akademi, 2019-01) Süslü, Zahir
  • Öğe
    Ali Efendi’nin Manzûm İlmihâli
    (Uluslararası Ekonomi Siyaset İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, 2019-07-15) Süslü, Zahir
    Ilmihâl, kulun Allah’a ve kulun kula olan sorumluluklarının anlatan ilimdir. Bu makale, Hacı Selimağa Kütüphanesinde Kemankeş Bölümünde 681 numarada 1b-7b varakları arasında kayıtlı Ali Efendi namında bir şaire ait bir manzûm ilmihâl incelemesidir. Çalışmada, Ali Efendi eserine ilmihâl ismini verdiği için, öncelikle bu ilim ve günümüze kadar yazılmış ilmihâl kitaplarından bazıları hakkında bilgi verilmiştir. Yine klasik Türk edebiyatı dönemi içerisindeki manzûm ilmihâl eserleri tanıtılmıştır. Sonrasında sırasıyla Ali Efendi’nin eserinin adı ve nüshası, müellifi, yazılış tarihi ve sebebi, şekil özellikleri, muhtevası hakkında bilgi verilmiştir. Bu incelemeden sonra eser, latin harflerine aktarılmıştır.
  • Öğe
    Mevlevî Şeyh Yahya Ayşî ve Manzûme-i Salat’ı
    (Batman Üniversitesi, 2019-12-29) Süslü, Zahir
    Klasik Türk edebiyatı İslam dinini referans alan bir edebiyattır. Fıkıh ilmi de kaynağı Kuran-ı Kerim ve sünnet olan bir disiplindir. Klasik Türk edebiyatı dönemi içerisinde fıkıh/ilmihal türünde birçok manzûm eser yazılmıştır. Bazen de şairler tarafından bu ilmin önemli görülen namaz, hac, zekat, miras hukuku gibi bazı bölümleri telif veya tercüme edilmiştir. Mevlevî Şeyh Yahya Ayşî’nin “Manzûme-i Salât”ı da fıkhın muâmelât bölümünden namaz ibadetinin anlatıldığı bir eserdir. Makale; eserin nüshası, müellifi, yazılış tarihi ve sebebi, şekil özellikleri, muhtevası, dil ve üslubu hakkında bilgi ve en son metnin transkripsiyonundan oluşmaktadır
  • Öğe
    Gazelleri ışığında Bâkî’de tefâhür
    (Turkish Studies, 2012-08) Karadeniz, Mustafa
    Köken itibariyle Arapça bir sözcük olan fahriye, şairin kendisini ve şairliğini övmek maksadıyla yoğunlukla ve geleneksel olarak kasideler içinde yer verdiği bir bölümdür. Divan şairi, kasidede, genellikle, önce memdûhunun övgüsüne girişir. Medhiyye adı verilen bu bölümde, aynı zamanda övgüsü yapılan devlet büyüğünden maddî ve manevî yardım ister. Takip eden fahriye bölümünde ise erdemlerini anlatan Divan şairi, şiirdeki ustalığından bahsederek çeşitli abartmalarla kendisinin diğer şairlerden üstün olduğunu söyler. Fahriyelerin, Medhiyye bölümlerinden sonra ve bu bölümlerin gölgesinde yazılmaları, şairlerin tefahüre girişmeleri için bir fırsat olmuştur. Bu genel kabulün yanında şairler, tefâhür içerikli beyitlere kasidelerdeki gibi, bir bölüm halinde olmasa da mesnevilerde ve gazellerde de yer vermiştir. Divan şairlerinin gazel nazım şeklinde tefâhüre giriştiği beyitler, genel olarak mahlas beyitleridir. Özellikle mahlas beyitleri, şairi tanıtma işlevinin yanında, onun bir parça fahriyeye girişmesine de imkân sağlamıştır. 16. yüzyılın büyük Divan şairi Bâkî’nin Divan’ı bu bağlamda incelendiğinde, kasidelerindeki parlak ve gösterişli fahriye beyitleri, birçok gazelinin mahlas beyitlerinde de görülebilmektedir. Bu çalışmanın eksenini kaside fahriyeleri dışında, şairlerin, bir vesileyle, kendilerini ve şiirlerini övme fırsatı bulduğu gazel nazım şekli oluşturacaktır. Bu bilgilerin ışığında, fahriye ve tefâhür kavramları Baki’nin gazellerindeki mahlas beyitleri üzerinden ele alınacaktır. Giriş bölümünde, fahriye kavramının sözcük ve terim anlamı hakkında bilgi verilecek, kaside geleneği içindeki yeri ve muhtevası üzerinde durulacaktır. Çalışmamızın esasını oluşturan bölümdeyse Bâkî’nin gazellerindeki muhtelif mahlas beyitlerden hareketle fahriye geleneğinin gazel nazım şeklindeki tezahürlerine odaklanılmaya çalışılacaktır.
  • Öğe
    Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Utanmaz Adam romanında insan toplum tahayyülü ve şahıs kadrosunun niteliği
    (Turkish Studies, 2013-09) Karadeniz, Mustafa
    Yazarların sanatsal üretim konusunda taşıdıkları kaygının tonu ve rengi, onların sanatsal verimlerinin biçim ve içerik özelliklerini doğrudan etkiler. Toplumsal kaygılarla, sosyal bir didaktizmi esas alan yazarların eserlerinde, içeriğin biçimden daha öncelikli ve değerli olduğu bilinen bir olgudur. Aynı şekilde, estetik kaygıyı esas alarak, yazdığı eserin biçim ve üslup özelliklerine ağırlık veren yazarların toplumsal mesaj kaygısından uzak durduğu da. Türk edebiyatına Tanzimat’la dâhil olan roman türü, genel olarak bu iki anlayış üzerine temellenmiştir. İlki, Ahmet Mithat Efendi’nin öncülüğünü yaptığı “popüler romantarzı”dır. Toplumsal faydayı esas alan bu roman tarzında başlıca amaç; bir taraftan halkı eğlendirmek, halka hoşça vakit geçirtmekken diğer taraftan da sanat, siyaset, tarih, felsefe, coğrafya… gibi alanlarda halkın kültür düzeyini yükseltmek olmuştur. Bu çığrın temel mantığı didaktizm olup sanatsal kaygılar ikinci plana itilmiştir. Ahmet Mithat Efendi’yle başlayan bu roman geleneği, müteakip edebî dönemlerde de farklı yazarlar tarafından sürdürülüp geliştirilmiştir. İkincisi ise, Namık Kemal’in başını çektiği “edebi/sanatkârâne roman tarzı”dır ki, Halit Ziya, Mehmet Rauf, Abdülhak Şinasi Hisar, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi yazarlar tarafından takip edilerek, dil, üslup ve biçim özellikleriyle günümüze kadar uzanan bir romancılık anlayışının temelini teşkil etmiştir. Sanatkârane ve popüler roman anlayışları olarak adlandırılan bu iki farklı yaklaşım, yazarın tercihine uygun olarak onun yazın anlayışını, dolayısıyla romanlarındaki şahıs kadrosunun niteliğini doğrudan etkilemiştir. Popüler roman tarzının önemli isimlerinden Hüseyin Rahmi Gürpınar, romanları aracılığıyla topluma “yüksek felsefe”sini ulaştırmak amacını güttüğü tezli romanlar yazmıştır. Bu saikle yarattığı roman kişileri de kendi kaderlerini, bireysel hayatlarını yaşayabilen “karakterler” değil, yazarın iletmeyi amaçladığı fikirlerin sözcüleri olan birer “tip” olarak yaratılmışlardır. İlk basımı 1934 yılında yapılan Utanmaz Adam, Gürpınar’ın popüler roman geleneği doğrultusunda yazılmıştır. Toplumsal adaletsizlik ve ahlaki çöküntü temaları ekseninde kurgulanan romanda, kişilerin ruhsal durumlarının derinliğine ele alınmaması, kendilerine özgü davranış ve düşüncelerden yoksun oluşları, yüzeysel bir şekilde çizilmiş olmaları, düşünme biçimleri itibariyle klişe özellikler göstermeleri ve en önemlisi de yazarın ifade etmek istediği düşüncelerin taşıyıcıları olmaları, onları birer karakter olmaktan uzaklaştırmış, daha ziyade birer tip hüviyetiyle kurgu düzleminde konumlamıştır. Bu yazıda, Utanmaz Adam romanı eksen alınarak, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın nasıl bir insan-toplum tahayyülüne sahip olduğu ve bu paralelde, romandaki şahıs kadrosunun tiplerden mi yoksa karakterlerden mi oluştuğu anlaşılmaya çalışılmıştır.
  • Öğe
    İshak bağlamında Onat Kutlar’ın öykücülüğü ve “Çatı” öyküsünün tahlili
    (Turkish Studies, 2013-02) Karadeniz, Mustafa
    “1950 Kuşağı” olarak adlandırılan öykücüler, biçim ve içerik konusundaki tutumlarıyla Türk öykücülüğünde modernist bir dönüşümün / yeniliğin zeminini hazırlamışlardır. Sait Faik, Vüs’at O. Bener ve Nezihe Meriç gibi öncü yenilikçilerin birikimini Varoluşçuluk, Sürrealizm gibi Batı kaynaklı düşünce ve sanat akımlarından mülhem etkilerle sentezleyen bu öykücüler, “birey”i ve onun iç yaşantısını, yalnızlığını, bunalımını, iletişimsizliğini modernist tekniklerle kurgu düzlemine taşımıştır. Onat Kutlar, henüz yirmi üç yaşındayken yazdığı İshak adlı öykü kitabıyla bu kuşağın önemli yazarlarından biri olarak değerlendirilmektedir. Dokuz öyküden oluşan bu tek öykü kitabıyla 1960 Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü’nü kazanan Kutlar, İshak’ta, dâhil olduğu edebî anlayışa paralel temaları ve teknik özellikleri kendine özgü bir tutumla kullanmıştır. Hayatın monotonluğundan bunalarak bulunduğu ortamdan kaçıp kurtulmak, yeni ve başka bir yaşam kurmak isteyen muhtelif insanların çabaları, İshak’taki öykülerin tematik bağlamını oluşturmaktadır. Bu paralelde, öykülerde, ev içi yaşantıların ve aile çevresinin sert kalıpları içinden çıkmanın yolunu / yordamını arama çabasındaki karakterlerle karşılaşılır. Fantastik / gerçeküstü / kafkaesk öğeler, öykülerin kurgu düzlemindeki temel motifler olarak dikkat çeker. Genel bir nazarla bakıldığında, İshak’taki öykülerin dil, kurgu, atmosfer ve içerik özellikleri bakımından bütünlüklü bir yapıya sahip olduğu söylenebilir. Kitaptaki dördüncü öykü olan “Çatı”ya yönelik bir tahlil denemesi bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Tahlile katkıda bulunulacağı düşüncesiyle, çalışmanın giriş bölümünde, kabaca, “1950 Kuşağı” öykücülüğünü hazırlayan iç ve dış dinamiklere işaret edilmiş, ardından İshak dolayımında, Kutlar’ın öykücülüğüne dair genel birtakım tespitlerde bulunulmaya çalışılmıştır.
  • Öğe
    Cemal Süreya şiirinde ironi ve humorun kullanım amaçları
    (Selçuk Üniversitesi, 2018-04) Karadeniz, Mustafa
    İroni ve humor; şiiri bir dil işi, dilde yangınlar yaratmak sanatı olarak değerlendiren Cemal Süreya’nın temel anlatım stratejilerinden biridir. Süreya, ironiyi şiirdeki düşünce ve çağrışım zenginliğinden kaynaklanan ince bir alay, humoru da zekanın beklenmedik bir şekilde belirdiği incelikle düşünülmüş bir espri olarak tanımlar. Onun poetik yazılarındaki düşüncelerine bakınca bu kavramları üç temel amacı gerçekleştirmek için kullandığı söylenebilir: İlk amaç özgün, yoğun ve çarpıcı bir şiir dili üretebilmek; ikincisi yerleşik toplumsal değerleri eleştirmek; sonuncusu ise özel hayatında ve poetik çabasında yaşanan tıkanma ve bunalım durumlarıyla başa çıkmak. Teorik düzlemde ifade edilen bu amaçların muhtelif şiirler üzerinden şairin hayatının ve şiir estetiğinin bütün katmanlarına sızdığı görülür. Bu çalışma, şiir türünün temel anlatım stratejilerinden biri olan ironi ve humorun Cemal Süreya’daki kullanım amaçlarını ve bu amaçların şiirlerinde ne derece karşılık bulabildiğini ortaya koymayı amaçlamaktadır.
  • Öğe
    Hüznün retoriği: Mehmet Günsür’ün “içeriye bakan kim?”
    (Yeni Türk Edebiyatı, 2019-12-12) Karadeniz, Mustafa
    Modern Türk öykücülüğünün dikkate değer isimlerinden biri olan Mehmet Günsür, yaşamıyla sanatı arasındaki mesafeyi alabildiğine kısa tutan öykücülerdendir. Kısa fakat yoğun geçen bir yaşamı, kendine özgü bir dil ve anlatım tutumuyla öykülerine yansıtmıştır. İçeriye Bakan Kim?’de bulunan on sekiz öyküde yazınsal dilin bütün imkânları birbiriyle uyum içindedir. Karakterlerin duyarlı ve melankolik kişilik özellikleri, öykülerin atmosferiyle bakışımlıdır. Hüzün duygusunun idaresindeki bir öyküde, söz gelimi, anlatım teknikleri sadece bu hüznü aktarmaz; üretir de. Öykülerin biçim ve içerik yönünden sahip olduğu bu organik birlik ve şiirsel doku, anlatım tekniklerinin bilinçle kullanıldığını düşündürür. Günsür’ün öykülerindeki edebî özgünlüğün kaynağını ereği kendinde bu dil ve anlatım tutumunda aramak gerekir. İçerdiği anlatım teknikleri bağlamında İçeriye Bakan Kim adlı öykü kitabının yakın bir okumaya tabi tutulması, bu makalenin konusunu oluşturmaktadır.