Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı,Tez Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 29
  • Öğe
    Süleyman Şadi Divanı’nın bağlamlı dizini, işlevsel sözlüğü ve anlam dünyası
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-11-06) Ramanlı, Meyase Bahar; İçli, Ahmet
    Geçmişte yazılan eserlerin yazıldığı dönemin söz varlığını anlamlandırmada en önemli başvuru kaynağı sözlüklerdir. Söz varlığının, kültür ve düşüncenin birikimi olan sözlükler kendileri aracılığıyla kelime, deyim, tabir, terim ve kavramların anlamlarını gösterirler. Öğrenme-öğretme, anlama- anlamlandırma temelli çalışmaların başında gelen sözlük hazırlama çalışmaları Kaşgarlı Mahmut’dan bu yana gelişip farklılaşarak devamlılığını sürdürmüştür. Edebi eserlerin yalın olmayan, anlaşılmaya ihtiyaç duyan dili vardır. Bu dili oluşturan kelimeler belli bir çevreye ve bağlama sahiptirler. Bu çevre ve bağlam onların anlam ve değerlerini farklılaştırdığından anlama ve anlamlandırma noktasında sözlüklere ihtiyaç duyulmaktadır. Farklı kaynaklardan beslenen Divan şiiri çok anlamlılığa sahiptir. Bu çok anlamlılık onu okuyan ve anlamaya çalışan kişinin astrolojiden hekimliğe, spor türlerinden kutsal metinlere kadar tüm bu kaynaklar hakkında bilgi sahibi olmasını gerekli kılmaktadır. Dîvân şiirinin bu çok anlamlı dilinin anlaşılmasına yönelik yapılmış ve yapılmaya devam eden çalışmalar mevcuttur. “Ansiklopedik Dîvân Şiiri Sözlüğü”, “Dîvân Edebiyatı Kelimeler ve Remizler, Mazmunlar ve Mefhumlar”, “Açıklamalı Dîvân şiiri Sözlüğü”, “Osmanlı Şiir Klavuzu” gibi daha pek çok basılı sözlük ve çalışmalar önemlidir. Adlandırma ve anlamlandırma çalışmalarında bağlamlı dizin ve sözlük çalışmaları günümüzde çağın gerektirdiği koşullarla pratik hale gelmiştir. TEBDİZ (Tarih ve Edebiyat Metinlerinin Bağlamlı Dizini ve İşlevsel Sözlüğü) adıyla başlatılan proje kapsamında hazırlanan uygulamalar vesilesiyle bireysel veya ortak çalışmalar tek bir çatı altında birleştirilerek kelime/kelime grupları cümle veya şiir içinde kazanmış oldukları bağlam etrafında çözümlenir. Aynı zamanda kelimenin ilk kullanılış şekli ile zaman içinde geçirmiş olduğu farklılıklar da gözlemlenmiş olur. “Süleyman Şâdî Efendi Dîvânı’nın Bağlamlı Dizini, İşlevsel Sözlüğü ve Anlam Dünyası” adlı çalışmamızın amacı TEBDİZ projesinin alt yapısıyla Dîvân’ın dizin ve sözlüğünü oluşturmak bu sayede görünür hale gelen söz varlığından hareketle de şairin anlam dünyasını ortaya çıkarmaktır.
  • Öğe
    İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi Nekty 05755 numarada kayıtlı şiir mecmuası (Transkripsiyonlu metin-inceleme)
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-08-29) Önal, Ruken; Süslü, Zahir
    Yazma eserler kütüphanelerinde ve şahsi kütüphanelerde yer alan muhtelif eserler içerisinde mecmua metinleri önemli yer tutmaktadır. Mecmua kelime anlamı olarak Arapça “cem” kökünden gelir ve “bir araya toplanmış nesne” demektir. Mecmua ile aşağı yukarı benzer anlamda olan bazı kavramlar vardır. Bunlara “cönk, sefîne, kırkambar, keşkül, külliyât” gibi adlar verilmektedir. Edebî anlamda mecmualar için; farklı şairlere ait metinlerin bir araya getirildiği eserler denebilir. Mecmualar üzerine çok farklı tasnifler yapılmışsa da, manzum-mensur, şekil, tür ayrımı yapılmaksızın edebî niteliğe haiz her mecmua edebiyatın konusu olabilir. İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi “NEKTY 5755“ numarada kayıtlı şiir mecmuası da edebiyatla ilgisi olan manzum ve kısmen mensur, içerisinde gazel, kıt’a, nazm, beyit gibi klasik Türk edebiyatı ve türkü, şarkı, koşma, mani, semâî gibi halk edebiyatı nazım şekilleri olan 35 varaklık bir mecmuadır. 19. yüzyılda tertip edilen mecmuanın mürettibi bilinmemektedir. Klasik ve halk edebiyatı ürünlerini muhteva eden mecmua, edebî olması yanında içindeki mensur metinlerde tarihî ve dinî birçok bilgiyi muhtevîdir. Mecmua günümüz harflerine aktarıldıktan sonra içerisindeki şiirlerin hangi yüzyıllara ve kimlere ait olduğu tespit edilmiştir. Şiirlerden daha önce çalışılmış olanlar, mecmuadaki ile karşılaştırılarak farklılıkları ortaya konmuştur. Bu farklılıklar dipnotlarda belirtilmiştir. Çok sayıda şiirin çalışmalarda olmaması, mecmuayı önemli kılmış ve bu sayede birçok şiir, edebiyat dünyasının ve edebiyatseverlerin istifadesine sunulmuştur.
  • Öğe
    Hayretî Divanı’nda ben ve öteki
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-12-25) Yüksekkaya, Kübra; İçli, Ahmet
    İnsanoğlu var olduğu günden beri dünyadaki varlığını anlamlı bir temele oturtmak için kim olduğunu sorgulayarak varlığına bir anlam bulmaya çalışmıştır. İnsanın kendini tanıma ve tanımlama arzusuyla sorduğu “Ben kimim?”sorusu aslında ben’in kim olmadığının da cevabını içinde barındıran derinlikte bir sorudur. Birey kendini tanımlarken benzerlik ve kıyas üzerinden hareket eder. Bu kıyas hem beni hem de ben olmayan ötekini meydana getirir. Benin kendini tanımlarken başvurduğu öteki ben için varoluşsal bir zorunluluktur. Bu zorunluluk hem benin hem de ötekinin inşasını oluşturur. Toplumsal bir varlık olan insan, hayatının her döneminde ilişki içinde olduğu kimselerle bu benlik ve ötekilik durumunu yaşamaktadır. Edebiyatın ve şairin toplumun aynası görevinde olmasıyla XVI.yy şairi Hayretî de divanında yaşadığı dönemin sosyolojik bir okumasına yer vermiş ve o dönemdeki ben/biz öteki kutuplaşmasını, çatışmasını şiirlerinde âşık, rind, zâhid, rakip gibi çeşitli tipler üzerinden vermiştir. Şairin gözündeki ötekiler ile onu öteki görenlerin kim olduğu hangi özelliklere sahip olduğu, hangi benzetme unsurlarıyla verildiği tespit edilmeye çalışılmıştır. Metinler daha çok söylem ve içerik analizine göre incelenmiştir. Bu çalışmada Hayretî Divanı’nda şairin kendi benini daha çok rind, ârif, âşık, derviş tipleri üzerinden verdiği bu beninin karşısında ise rakip, zâhid, nefs/benlik gibi tip ve unsurlar yer aldığı görülmektedir. Yapılan bu çalışmayla şairin kendini nasıl gördüğü başkaları gözündeki özellikleri ve şairin bu duruma karşı düşünceleri şiirlerden hareketle ortaya konmaya çalışılmış, böylece divan şiirinde ötekininin izleri aranmıştır. Bu ötekinin izlerinden hareketle divan şiirinin halktan kopuk olmadığı aksine toplumsal hayata ait pek çok okumaya imkân verdiği görülmüştür. Ayrıca bu çalışmayla moderniteyle ortaya çıkan öteki kavramının izlerinin divan şiirinde de sürülebileceği görülmüş ve divan şiirinin günümüz yöntem ve yaklaşımlarıyla da incelenebileceğinin örneği ortaya konmuştur.
  • Öğe
    Ahmet Midhat Efendi’nin eserlerinde Kafkas coğrafyası ve Kafkas coğrafyasının kültürel yansımaları
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-01-13) Emir, Merve; Korkmaz, Ferhat
    Batı etkisinde gelişen Türk edebiyatının öncü isimlerden biri olan Ahmet Midhat Efendi, Tanzimat Dönemi’nde sayısız eser vermiştir. Kafkasya’dan İstanbul’a göç etmiş bir annenin oğlu olan Ahmet Midhat Efendi, Kafkas coğrafyasını ve Kafkas coğrafyasının kültürel değerlerini eserlerinde ele almıştır. Ata toprağı olan Kafkasya’ya karşı her zaman duyarlı olan Ahmet Midhat Efendi, eserlerinde maddi ve manevi kültürel değerlere işlemekle beraber; Kafkasya’nın jeopolitik konumu, ekonomik koşulları ve Kafkas halkının yaşamış olduğu asimilasyona da değinmiştir. Ata toprağıyla millî ve edebî bir bağ kuran Ahmet Midhat Efendi, bu bağı eserlerinin kurgusuna yansıtmıştır. Bu tez, Ahmet Midhat Efendi’nin Kafkasya mekânlı ya da Kafkas kökenli kahramanların bulunduğu eserleri incelemek suretiyle Kafkasya’nın Osmanlı kültüründe ve edebiyatında yerini belirleme amacıyla hazırlanmıştır. Bu çalışma, Türk edebiyatında Kafkasya algısını Ahmet Midhat Efendi’nin bakış açısıyla ortaya koymak amacıyla hazırlanmıştır.
  • Öğe
    Alfanümerik sözcük yapma yolu ve alfanümerik sözcükler
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-01-20) Seven, Şehmus; Kalaycı, Ünal
    Dil, zamanın şartlarına uyum sağlayan esnek bir iletişim aracıdır. Hızla gelişen bilim ve teknoloji, yeni nesne ve kavramların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu yeni nesne ve kavramları karşılamak için çeşitli kelime yapma yollarına başvurulmaktadır. Yeni sözcük yapma, doğal olarak her dilin kendi yapı ve olanakları çerçevesinde gerçekleştirilmektedir. Türkçe, yapı bakımından eklemeli diller grubunun sondan eklemeli diller alt sınıfında yer almaktadır. Türkçede ihtiyaç duyulan sözcüklerin yapımında en yoğun kullanılan iki yol, sözcük türetme ve birleştirmedir. Türetme yolu da aslında birleştirme mantığına dayanmaktadır. Sözcük yaparken farklı biçim birimleri birleştirilerek yeni yapılar oluşturulmaktadır. Geleneksel birleştirme modellemeleri, sözcük + ek ve sözcük + sözcük birleşimi şeklindedir. Karma yöntemi denilen sözcüklerin bazı bölümlerinin birleştirilmesi biçiminde [(ak)ıllı + (bil)et > akbil, arge > (ar)aştırma + (ge)liştirme vb.], başharfleştirme yolu denilen sözcüklerin baş harflerinin birleştirilmesi biçiminde (Türkiye Otomobil Girişim Grubu >TOGG, Toplumsal Olaylara Müdahale Aracı >TOMA vb.) yapılan birleştirmeler vardır. Alfanümerik yapılar harflerin ve sayıların birleştirilmesiyle oluşturulur. Bir nesne ve kavrama karşılık kullanılan bu yapılar, birer anlam birimi olarak kullanılmaktır. Bu dil yapıları; harf + sayı, sayı + harf, sözcük + sayı, sayı + sözcük, sayı + ek biçimleriyle karşımıza çıkabilmektedir. Bu sözcüksel yapılar, çeşitli ad türlerinde (kişi adı, ürün adı, marka adı, kurum adı, terim vb.) kullanılabilmektedir. Söz gelimi İSO 9000 belgesi söz varlığı bir kalite standardını ifade ederken 3D gözlük üç boyutlu gösteren teknolojik bir gözlüğü, K2 Dağı dünyanın en yüksek ikinci dağını, B12 vitamini bir biyokimya terimini karşılamaktadır. Alfanümerik adların ortaya çıkmasında üretilen ürünlerin çeşitliliğinin isim bulmakta zorluklara neden olması, bilişimde güvenlik sorunlarının önüne geçme çabası, marka adı yapımında yerleşik algı ve yargıların pazarlamaya etkisi; hızlı, kısa ve etkili isimlendirme isteği gibi sebepler sıralanabilir. Konuşma ve yazı dilinde kısaltma eğilimi de bu yapıların oluşumunda etkili olmuştur. Kısaltılan sözcükler harflerle karakterize edilebilmekte, sayılar da nesne veya kavramın bir yönüne işaret edebilmektedir. Alfanümerik dil yapılarının dilde kullanılması ve bazı alfanümerik yapıların sözlüklere de girmiş olması bu yapıların sözlükselleşebileceğini göstermektedir. Geleneksel sözcük yapısı görünümüne uymayan bu dilsel yapılar biçim bilimi açısından dikkate değerdir. Bu çalışmayla alfanümerik dil yapıları, söz varlığı olarak ele alınmış ve alfanümerik sözcük yapımının literatürede tartışılması amaçlanmıştır. Ayrıca bu dilsel yapılar üzerinde ileride yapılacak dil bilimsel çalışmalar için teorik bir zemin oluşturularak modern dil bilimi çalışmalarına katkıda bulunulmaya çalışılmıştır.
  • Öğe
    Dargeçit halk kültüründe geçiş dönemleri
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-01-29) Demir, Servet; Duran Gültekin, Zehra Görkem
    Dargeçit, Mardin ilinin ilçelerinden biri olup “Bereketli Hilal” olarak da adlandırılan medeniyet beşiği Mezopotamya’nın doğusunda yer alan bir yerleşim birimidir. İlçenin tarihi çok eskilere dayanmaktadır. İlçeye ilk yerleşenlerin Mardokeliler olduğu bilinir. Mardokiler dışında Makedonyalılar, Persler, Romalılar, bölgeyi ele geçirip el değiştirmişlerdir. Artuklular bölgeye hâkim olunca ilçe ve çevresi oldukça önem kazanmıştır. Bundan sonra kesin tarihi bilinmemekle beraber Süryaniler bölgede hüküm sürmüşlerdir. 1900’lü yılların başında bölgeye Müslümanlar gelmiştir. Dolayısıyla tarihi eskilere dayanan ilçenin halk kültürü de çeşitlilik göstermektedir. Süryani ve Müslüman halkın birlikte yaşama kültürü çerçevesinde halk kültürü pratiklerinde pek çok ortak noktanın olduğu görülmektedir. İnsan hayatı doğumla başlayıp ölümle son bulur. İnsan doğumla beraber savunmasız bir canlıyken yapılan ritüeller, gelenekler ve göreneklerin çerçevesinde büyüyüp olgunlaşır. Evlilikle birlikte, içinde doğduğu aileden sonra artık kendi ailesini kurarak yeni bir geçiş dönemini yaşar. İnsan hayatı ölümle beraber son bulurken ebedi hayata olan yolculukta ölen kişinin ardında kalanlar, yaptıkları uygulama örnekleriyle ölen kişinin ebedi hayatta daha huzurlu olmasını sağlarlar. Bu çalışmada Dargeçit ilçesinin halk kültürü çerçevesinde geçiş dönemleri incelenmiştir. İnsan hayatının doğumdan ölüme kadar geçirmiş olduğu evreler ve bunlarla ilgili uygulama örnekleri sahada derleme çalışmasıyla kayda geçirilmiştir. Dargeçit ilçesinde doğum, evlilik ve ölüm dönemlerine ait inanç ve geleneksel uygulamalar kaynak kişilerle gerçekleştirilen görüşmelerden elde edilen verilerin literatürdeki benzer ve farklı örnekleriyle birlikte değerlendirilerek sunulmuştur.
  • Öğe
    Niğde Elmalı (Şeyhler) köyü ve çevresi halk kültürü
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-01-29) Demir, Kübra; Duran Gültekin, Zehra Görkem
    Kültür, bir milleti diğer milletlerden farklı kılan kendine has maddi ve manevi bütün unsurları kapsayan kavram olarak bilinir. Teknolojideki değişimler, savaşlar, göçler gibi insanı etkileyen unsurlar kültürün de değişmesine hatta bazı kültür ögelerinin unutulmasına yol açmıştır. Bu nedenle hızla değişen dünyada teknolojinin de etkisiyle zengin geleneksel kültürel yapısını kaybetmeye başlayan bölgelerin değerlerinin hafızalardan silinmeden kayıt altına alınarak gelecek kuşaklara aktarılması çok önemlidir. Bu farkındalıktan hareketle gerçekleştirdiğimiz tez çalışmamızın örneklem merkezi Niğde Elmalı (Şeyhler) köyü olmakla birlikte çalışmada ismi geçen Himmetli, Yarhisar ve Çavdarlı köyleri karşılaştırmalı olarak incelemek adına araştırma bölgesine dâhil edilmiştir. Çalışma genelinde elde edilen veriler Elmalı (Şeyhler) köyünden alınmıştır. Araştırma bölgesi olarak geçen diğer köylerden elde edilen farklı ögeler tezde köy ismi ile birlikte verilerek karşılaştırmalı olarak aktarılarak tez içeriği zenginleştirilmiştir. Yapılan çalışmada Elmalı (Şeyhler) köyü ve çevresi hakkında genel bilgiler, geçiş dönemleri, bayram, tören ve kutlamalar, halk hekimliği, anonim halk edebiyatı, geleneksel çocuk oyunları, halk mutfağı, el sanatları, Elmalı ağzında kullanılan kelimeler bölümlerine yer verilmiştir. Derleme çalışmalarıyla Elmalı (Şeyhler) köyü ve çevresinin benzer ve farklı yörelerle karşılaştırılması yapılarak Türk kültüründeki yeri ve önemi ortaya koyularak gelecek nesillere bu kültürün aktarılması ve yapılacak çalışmalara katkı sağlaması hedeflenmiştir.
  • Öğe
    Ahmet Fasîh’in Münazara-i Gül ü Mül adlı eserinin bağlamlı dizini ve işlevsel sözlüğü
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-02-10) Özdemir, Fuat; İçli, Ahmet
    Divan edebiyatı, Türk edebiyatı tarihi içinde önemli bir yere sahiptir. Eski Türk veya klasik Türk edebiyatı olarak bilinen bu dönem, kökeni çok eski zamanlara dayanan kesintisiz bir kültürel mirastan etkilenir. 17. yüzyılda birçok şâirin yetiştiği bir dönemde en parlak dönemini yaşamıştır. Bu edebiyat geleneği, divan edebiyatının önde gelen şahsiyetlerinden biri olan Ahmet Fâsih'in eserlerinde en derin şekilde yansıtılmıştır. Fâsih'in eserlerindeki söz varlığı, divan edebiyatının zenginliğini ve derinliğini günümüze taşırken, eserlerinde manzum-mensur karışık yapıtlarıyla edebiyatımızın ne denli zengin bir mirasa sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Yapılan bu çalışmayla Ahmet Fâsih'in eserinin işlevsel sözlüğünü hazırlanması amaçlanmıştır. Onun eserlerindeki kullanımlar, anlamların bağlama göre nasıl değiştiğini ve çağrışımlarını anlamamıza yardımcı olmaktadır. Klasik edebiyatı doğru bir şekilde kavrayabilmek için, dönemin kültürel arka planını dikkate alarak metinleri incelemek büyük önem taşır. Böylece belli bir dönemde yaşamış ve eserler vermiş şair ve yazarlarımızın sanat anlayışları, üslupları ve dönemin kültür özellikleri daha iyi anlaşılacak, gelecek nesiller tarafından da değerlendirilebilecektir. 'Gül ü Mül'ün bağlamsal sözlük açısından incelenmesi, Ahmet Fâsih’in dil kullanımının ortaya konulmasını ve onun günümüze daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. TEBDİZ (Tarih ve Edebiyat Metinleri Bağlamlı Dizini ve İşlevsel Sözlüğü), klasik Türk edebiyatı eserlerinin anlamını açığa çıkarmak amacıyla sözlük formatında geliştirilmiş bir elektronik veri sistemidir. Bu proje, klasik Türk edebiyatı ve tarih metinlerini günümüz okuyucusu için anlaşılır hale getirmeyi ve kültürel mirası daha erişilebilir kılmayı hedefler. Önceki analiz ve açıklama çalışmalarının yanı sıra, TEBDİZ bu bilgileri sistematik bir şekilde sözlük formunda derleyerek internet üzerinden sunmayı amaçlamaktadır. Ayrıca herhangi bir kelime veya ifadenin tüm anlamlarını aynı anda göstererek kullanıcıya büyük kolaylık sağlamaktadır.
  • Öğe
    Cahide Birgül’ün romanlarında yapı ve tema
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-09-23) Atiç, Nur Şeyma; Karadeniz, Mustafa
    Roman türü, edebiyatın vazgeçilmez bir parçası olarak kabul edilir ve insan deneyiminin anlaşılması ve aktarılması açısından güçlü bir araç olarak değerlendirilir. Edebiyat tarihindeki gelişimi, yapısal özellikleri ve çeşitliliği ile roman, okuyuculara geniş bir anlatı dünyası sunmaktadır. Romanın, bireysel ve toplumsal meselelerin derinlemesine incelenmesi ve sorgulanmasına olanak sağlayan, okurlara geniş bir perspektif sunan ve empati yeteneklerini geliştiren bir edebî tür olduğu düşünülmektedir. Ayrıca, toplumsal değişimlerin ve bireysel deneyimlerin tarihî ve kültürel bağlamda kayda geçirilmesinde önemli bir araç olarak görülmektedir. “Cahide Birgül’ün Romanlarında Yapı ve Tema” adıyla sunulan bu çalışmada, 1990’lı yılların sonunda TRT Ankara Radyosu için yazdığı arkası yarınlarla edebiyat kariyerine başlayan Cahide Birgül’ün Gölgeler Çekildiğinde, Geceye Uyananlar, Ah Tutku Beni Öldürür müsün ve Eflatun Koza adlı romanları yapı ve tema yönlerinden incelenmiştir. Metin merkezli olarak yapılan incelemeler sonucunda, eserlerin yapı unsurlarına, kullanılan anlatım tekniklerine ve ele alınan temalara dair tespit ve sonuçlara ulaşılması amaçlanmıştır. Çalışmanın giriş bölümünde, Birgül’ün yazınsal tutumundan hareketle teorik bir çerçeve sunulmuştur. Çalışma, Cahide Birgül’ün hayatı ve edebî yaşamının yer aldığı “Cahide Birgül”, romanlarının yapı ve anlatım unsurlarının incelendiği “Cahide Birgül’ün Romanlarında Yapı” ve temaların ele alındığı “Cahide Birgül’ün Romanlarında Tema” adlı üç ana bölümden oluşmaktadır. Romanlarında olaylara değil karakter dönüşümlerine odaklanan Cahide Birgül’ün eserlerinde, sıradan hayatlar süren ve genellikle dikkat çekmeyen bireylerin iç dünyalarına yer verilmiştir ve toplumda yüceltilen aile kavramı sorgulayıcı bir yaklaşımla ele alınmıştır. Bu yaklaşımın toplumsal eleştirileri içermesine olanak sağladığı ifade edilmektedir. Karakter dönüşümlerine odaklanması, Birgül’ün romanlarının son dönem modern ve erken dönem postmodern eserler olarak değerlendirilmesine olanak tanımıştır. Dört romanında da tematik yaklaşımın tutarlı bir çizgide sürdürüldüğü ve ele alınan temaların olayların akışı içerisinde işlenerek satır aralarına yerleştirildiği tespit edilmiştir.
  • Öğe
    Toplumsal cinsiyet kavramı bağlamında Cengiz Aytmatov’un eserleri
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-08-07) Yalçın, Yelda; Karadeniz, Mustafa
    Türk dünyasının ünlü yazarlarından Cengiz Törökuloğlu Aytmatov’un aşk, dostluk, savaş ve kahramanlık temalarını işlediği çok sayıda eseri mevcuttur. Eserlerinde destan, masal, efsane, hikâye ve türkülere yer vererek bir milletin değerli hazinesinin milli ve kültürel birikimler olduğunu ortaya koyar. Yazar, oluşturduğu karakterler üzerinden milletinin tarih boyunca karşılaştığı zorlukları, yaşadığı coğrafyanın çetin koşullarını ve acılarını anlatır. Aytmatov, bu temaları işlerken mücadeleci ve vatansever karakterlerin tam karşısına yozlaşmış, milli değerlerden ve kültürden yoksun karakterleri yerleştirir. Cinsiyet faktörü bağlamında değerlendirildiğinde söz konusu karakterler, sahip olduğu özellikler bakımından iki kutuplu bir görünüm sergiler. Çalışmada, Cengiz Aytmatov’un roman ve hikâyelerinde yer alan kadın-erkek karakterler Toplumsal cinsiyet kavramı altında ele alınmış, sahip oldukları özelliklere göre tasnif edilmiştir. Bu karakterleri incelerken cinsiyetleri başta olmak üzere yaşamları, milliyetleri, sosyal sınıfları, dinleri ve yaşadıkları dönem gibi birçok faktör göz önünde bulundurulmuştur. Toplumsal cinsiyet başlığı altındaki çalışmaların çoğu yalnızca kadınlar üzerine yoğunlaşır. Bu çalışmada ise kadın ve erkek karakterler, ayrı alt başlıklar hâlinde bir incelemeye tabi tutulmuştur. Her iki cins de aile içinde, ekonomik yaşamda, eğitim, din, siyaset vb. toplumsal ve sosyal alanlarda karşılaştıkları cinsiyetçi meseleler bakımından ele alınmıştır. Son olarak çalışmada, Aytmatov için tipik özellikteki cinsiyet ve ideal kadın-erkek profilleri ortaya konmaya çalışılmıştır. Cengiz Aytmatov’un eserlerinde yer alan kadın ve erkek karakterler, savaşın ve yoğun siyasi faaliyetlerin olduğu dönemde yaşam sürer. Bulundukları dönemin koşulları gereği her iki cins de güçlünün güçsüzü ezdiği ve itibarsızlaştırdığı bir döngünün içinde yer alır. Tüm bu faktörler göz önünde bulundurulduğunda her iki cins için cinsiyetçi tutum ve söylemlerle ötekileştirilen, geleneklerine ve kültürüne son derece bağlı, toplumsal norm ve baskılara maruz kalan kişiler olduğu söylenebilir. Geleneksel ataerkil aile yapısının hâkim olduğu bu eserlerde kadın ve erkek karakterler, toplumun uygun gördüğü şekilde yaşamlarını şekillendirir. Yazarın eserleri yaşadığı dönemde var olan cinsiyetçi meseleleri, toplumun kadına ve erkeğe olan bakış açısını ve onlardan beklentilerini anlamamız yönünde oldukça kapsamlıdır. Bu hususta Aytmatov’un eserleri toplumsal cinsiyet eşitsizliği bağlamında incelenmeye değerdir.
  • Öğe
    Hâzâ Kitâb-ı Tâʿbirnâme-i İbn-i Ssîrîn Allahu Aʿlem (İnceleme-metin-sözlük-tıpkıbasım)
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-16) Özfidan Berk, Tuba; Tuğluk, Mehmet Emin
    İnsanoğlu tarih boyunca geleceği merak etmiş ve geleceği öğrenmek için çeşitli yollara başvurmuştur. Bu yollardan biri olarak görülen rüyaları yorumlamanın tarihi çok eski dönemlere dayanmaktadır. İnsanoğlu genellikle rüyaları geleceğine bir işaret olarak düşünmüş ve bunu bir ilim hâline getirecek kadar önemsemiştir. Rüyaları tabir etme geleneği bağlamında oluşan tabirnameler geçmişten günümüze insanlar tarafından başvurulan kaynaklar arasındadır. İslami literatürde çok fazla yararlanılan ve Türkçeye ilk çevrilen tabirnameler İbn-i Sîrîn’in, İmam Nablusî’nin ve Ca‘fer es-Sâdık’ın tabirnameleridir. Çalışmaya konu olan tabirnamenin 18. yüzyıl dil özelliklerini yansıttığı görülmekte ayrıca tabirnamenin bir İbn-i Sîrîn tercümesi olduğu metnin girişinden anlaşılmaktadır. Tabirname Hâzâ Kitâb-ı Tâʿbirnâme-i İbn-i Sîrîn Allahu Aʿlem ile başlamaktadır. Başlığa uygun olarak içerik özellikleri de incelendiğinde eserin İbn-i Sîrîn tercümesi olduğu görülmektedir. Bu nedenle tabirnameye Hâzâ Kitâb-ı Tâʿbirnâme-i İbn-i Sîrîn Allahu Aʿlem adı verilmiştir. Hâzâ Kitâb-ı Tâʿbirnâme-i İbn-i Sîrîn Allahu Aʿlem adlı tabirnamenin müstensihi belli değildir. Eser 53 varak ve 52 baptan oluşmaktadır. Her bap, kendi içerisinde farklı konularda rüya tabirlerini içermektedir. Bu çalışmada; tabirnamenin dil özellikleri incelenerek çeviri yazısı yapılmış, seçkiye dayalı sözlüğü hazırlanmış ayrıca eserin tıpkıbasımı çalışmanın sonuna eklenmiştir.
  • Öğe
    Mehmed Celâl şiirlerinin çeviriyazı ve incelemesi
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-29) Demir, Orhan; Korkmaz, Ferhat
    Çalışma kapsamında Ara Nesil döneminin tanınmış şairlerinden olan Mehmed Celâl’in 1886-1900 yılları arasında yayımlanmış olan 19 şiir kitabının çevirisi yapılmıştır. Mehmed Celâl Şiirlerinin Çeviriyazı ve İncelemesi başlıklı çalışmamız üç ana bölümden oluşmuştur. Birinci bölümde; Mehmed Celâl’in hayatı, sanatı, eserleri ve tenkitçiliği hakkında bilgi verilmiştir. İkinci bölümde Mehmed Celâl’in şiirlerinde tema, ahenk unsurları, edebi sanatlar ve nazım şekilleri üzerinde durulmuştur. Tezimizin üçüncü ve asıl bölümü olan ve Mehmed Celâl’in 19 şiir kitabının tam metin şiir çevirisi yapılarak Osmanlı Türkçesinden günümüz Latin harflerine aktarılmıştır. Türk edebiyatına önemli katkılarda bulunmuş ve birçok edebi türde eser kaleme almış olan Ara Nesil şairi Mehmed Celâl’in, Osmanlı Türkçesi ile yazılmış şiir kitaplarının tümünün Latin alfabesine aktarımı yapılmış olup 1886-1900 yılları arasında bu türde yayımlanmış eserleri ayrı ayrı incelenerek değerlendirmelerde bulunulmuştur.
  • Öğe
    Esrâr Dede Divanı’nda Şahıslar
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-11-07) Topdemir, Muhammet Eşref; Öztürk, Zehra
    Esrâr Dede, on sekizinci yüzyılda yaşamış önemli Mevlevî şairlerdendir. Gerek içerisinde bulunduğu Mevlevî muhit gerekse dönemin en önemli şairi ve siması olan Şeyh Gâlib ile hem dost hem de mürit-mürşit ilişkisi içerisinde olması Esrâr Dede’nin edebî dünyasına şekil vermiştir. Zira Mevlevî şair Esrâr Dede’nin kaleme aldığı eserlerin muhtevasına bakıldığında bu durum aşikâr olarak gözükmektedir. Hiç şüphesiz Esrâr Dede girdiği tasavvufî serüvenin de etkisiyle eserlerini telif etmiştir. Bu çalışmanın amacı, Esrâr Dede Divanı’nda yer alan şahıslar ve bu şahısların hangi münasebetle divanda yer aldığı örnek beyitler üzerinden tahlil ve tespit etmektir. Çalışmanın birinci bölümünde Esrâr Dede’nin hayatı ve edebî yönü kaleme alınarak ilgililerine bir ön hazırlık olarak sunulmasının ardından ikinci bölümde tespit edilen şahıslar; dinî, tasavvufî, tarihî vb. gibi başlıklar altında etraflıca tahlil edilmiştir. Şahısların tespit ve tahlil edildiği bu kısımda ele alınan şahıs hakkında biyografik bilgilerin verilmesi de göz ardı edilmemiştir.
  • Öğe
    Yabancı dil olarak Türkçe öğretiminde web 2.0 araçlarının kullanımı: Türkiye Maarif Vakfı okulları Irak örneği
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-12-22) Subaşı, Muhamed Emin; Tuğluk, Mehmet Emin
    Teknoloji çağı olarak adlandırılan günümüzde internet uygulamaları çağımızın bir gerçeği olmuştur. Özellikle kullanıcının merkezde olduğu, etkileşimli, kullanıcısı çoğaldıkça gelişen, kolektif zekânın ürünü olan Web 2.0 araçları önemli bir değişimin başlangıcıdır. Bu araçlar, her alanda olduğu gibi dil öğretim alanında dolayısıyla yabancı dil olarak Türkçenin öğretimi alanında da kullanılmaktadır. Yabancı dil olarak Türkçe öğretim dersleri, Web 2.0 araçları ile etkileşimli ve eğlenceli hâle getirilmektedir. Bu araştırmada, yabancı dil olarak Türkçe öğretiminde Web 2.0 araçlarının kullanımının öğretici görüşleri açısından değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Bu kapsamda Türkiye Maarif Vakfı Irak Temsilciliği altında bulunan dört okulda yabancı dil olarak Türkçenin öğretimi alanında görev yapan 14 öğretmenle görüşmeler yapılmıştır. Bu araştırma, nitel araştırma yöntemlerinden biri olan “Durum Çalışması” ile desenlenmiştir. Araştırmanın verileri yarı yapılandırılmış görüşme formu hazırlanarak toplanmıştır. Elde edilen veriler içerik analizi yöntemi kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırmanın sonucunda Web 2.0 araçlarının yabancı dil olarak Türkçe alanında kullanılmasının materyal çeşitliliği sağladığı, öğretime destek verdiği dersi ilgi çekici ve etkili hâle getirdiği, eğlenerek öğrenme sağladığı sonuçlarına ulaşılmıştır. Yabancı dil olarak Türkçe öğretiminde Web 2.0 araçlarının kullanımında Türkçe içerik eksikliği, öğretmen donanım eksikliği, altyapı eksikliği ve Web 2.0 araçlarının karmaşıklığı gibi bazı sorunlarla karşılaşıldığı tespit edilmiştir. Yabancı dil olarak Türkçe öğretiminde Web 2.0 araçlarının etkin kullanımı için hizmet içi eğitimler yapılması ve teknolojik imkânların artırılması gerektiği tespit edilmiştir. Yabancı dil olarak Türkçe öğretiminde kullanılan Web 2.0 araçlarına ilişkin katılımcıların görüşleri doğrultusunda elde edilen sonuçlara göre katılımcıların en çok kullandıkları Web 2.0 araçları Wordwall, Canva, Youtube, Kahoot, Classdojo, Learningapps olarak tespit edilmiştir.
  • Öğe
    Ahmedî’nin İskender-Nâme’sinin Jung’un analitik psikoloji yaklaşımı ile incelenmesi
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-12-25) Bozkurt, Nurten; Bozkurt, Kenan
    Klasik metinler, toplumun ortak hafızasından süzülerek gelen duygu, düşünce ve tecrübeleri içerisinde barındı-rır. Dolayısıyla bu metinlerin merkezine yerleştirilmiş olan kahraman, kaotik bir dünyaya gözlerini açar ve özü-nü keşfetmek üzere çıktığı yaşam serüvenini ortak atalardan miras kalan ilk simgelerle anlamlandırmaya çalı-şır. Jung’un arketip olarak ifade ettiği bu ilk simgeler, kahramanın varoluş ve yok oluş eğrisini birleştirdiği birey-leşim çemberine ışık tutar. Bu çember; mitler ve masallarla benzer olay örgüsüne sahip mesnevilerde de ayrıl-ma-erginlenme- dönüş olarak formülize edilir. Jung’un arketipsel sembolizmi, bu aşama arketipleriyle ilişkilendi-rildiğinde mesnevideki kahramanın bilinç dışında yatan kaotik yapılar, çözümlenir. Böylece kahraman, iç çe-kirdeğinde gizlemiş olduğu özünü bir üst bilinçte yeniden yeşertme imkânı elde eder. Benzer bir kurgu çeşitli alegorik ve mitik unsurlarla bezenmiş İskender-nâme adlı mesnevide de yer alır. 14. yüzyılın önemli şairlerinden Ahmedî, mitik bir figür olan İskender’i ve çevresini zengin semboller ve imajlarla bezeyerek sunar. İskender, gördüğü bir rüya vasıtasıyla bilinç dışındaki karanlık çağrıya cevap verir ve böylece yaşam alanından çıkarak bireyselleşme/insan-ı kâmil olma yolunda ilk adımını atar. Bu çalışmada Ahmedî’nin İskender-nâme’sinin baş kişisi olan İskender’in benlik bilincine ulaşma süre-ci, aşama arketipleriyle ve tasavvufî perspektifle ilişkilendirilerek Jung’un psikanalitik yaklaşımıyla incelenmiş-tir.
  • Öğe
    Ahmedî’nin İskender-Nâme’sinde mekân ve insan ilişkisi
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-03-14) Tekin, Nihat; Bozkurt, Kenan
    Hayat serüveninde insanoğlu; barınma, korunma, dinlenme, eğlenme, üretme gibi ihtiyaçlardan ötürü bir mekâna ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaç, mekânla insan arasında iç içe geçen ve birbirini bütünleyen bir ilişki ağı oluşturur. Ancak bu ilişki ağı, salt bir sığınak olmanın ötesinde yaşantıya ev sahipliği yapan bir hafızadır da ve yaşamın her anına tanıklık eder. Bu yönüyle mekân; hayatı ve yaşanmışlıkları ba-rındırıp saklama işlevi görür; dinsel, sosyal, kültürel ve politik kimliklere bürünerek bireyi çepeçevre kuşa-tır. Onun hayat macerasında kimlik inşa sürecinde önemli bir etkiye ve paya sahip olur. Mekân ve insan arasında kurulan bu ilişki, aynı zamanda anlatı dünyasının önemli bir bileşenidir. Çünkü mekân, kur-maca metinlerde olayın meydana gelmesi için bir temel oluşturur. İnsanın kendi arayışını konu edinen edebî metinlerde ise mekân, kahraman için döl yatağı olur ve bir sığınağa dönüşür. Kendini gerçekleştir-me adına çıktığı seyahat boyunca kahraman, uğradığı her mekânda onun ruhundan beslenerek kendi özünü tahkim etme fırsatı yakalar. Bu anlamda bu ilişki çift yönlü olup insan mekânı şekillendirdiği gibi mekân da insanın varoluşsal arayışını tamamlamasını sağlar. 14. yüzyıl şairi Ahmedî’nin mitolojik yönü ağır basan İskender-nâme adlı mesnevisinde tarihe yön vermiş büyük şahsiyetlerden biri olan, mesnevide tarihî bağlamından koparılıp mitsel bir figüre dönüştürülen İskender’in çıktığı ruhsal yolculukta benlik hazinesini keşfetmesinde önemli rol oynayan ve varoluşun gayesini idrak etmesini sağlayan mekânlar, bu çalışmamızın temelini oluşturmaktadır. Mesnevide tespit edilen mekânlar, erginleştirici işlevlerinin yanında yansıttıkları fiziksel görüntüye bağlı olarak açık ve kapalı olma durumlarına göre tasnif edilip izah edilmeye çalışılmıştır. Bununla birlikte bu mekânların algısal anlamda açık veya kapalı olma durumları da belirtilmiştir.
  • Öğe
    Orhan Pamuk romanlarının yapı ve içerik bakımından incelenmesi
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-06-01) Üçenak, Şahin; Zariç, Mahfuz
    Nobel Edebiyat Ödülü sahibi olan Orhan Pamuk, ülkemizde postmodern roman anlayışının öncülerinden biri olarak görülür. Özellikle Cevdet Bey ve Oğulları romanından sonra kaleme aldığı romanlarında postmodern roman özellikleri daha çok görünür. Yazdığı eserler ile sadece ülkemizde değil dünya üzerinde birçok ülkede kendini edebi kişiliğiyle kanıtlayan bir yazardır. Pamuk’un eserlerini incelediğimiz bu çalışmada; yazar, eserlerinde roman anlatıcılarını tekdüze değil birbirleriyle uyumlu bir şekilde beraber kullanmayı tercih eder. İlk romanı Cevdet Bey ve Oğulları’nda klasik roman anlayışında sıkça kullanılan tanrısal konumlu gözlemci anlatıcıyı tercih eden yazar, bu romandan sonra çizgisini değiştirerek anlatıcılarını çeşitlendirir. Beyaz Kale, Masumiyet Müzesi ve Kırmızı Saçlı Kadın romanlarında özne anlatıcıya yer veren yazar, bu romanlarda sadece kahramanların gözünden olayları aktardığı için okurun diğer açılardan olaya ve durumlara bakmakta yetersiz kalmasına neden olur. Yazar, bu durumu aşmak içinse geriye kalan romanlarında çoğul anlatıcıya yer verir. Pamuk, Sessiz Ev, Kara Kitap, Yeni Hayat, Benim Adım Kırmızı, Kar ve Kafamda Bir Tuhaflık romanlarında hem tanrısal konumlu gözlemci anlatıcı hem de özne anlatıcıyı beraber kullanır. Geleneksel anlatıcı olan meddah anlatıcıya da bazen yer verir. Böylelikle okura farklı bakış açılarından bakma fırsatı sunar. Yazarın kendisi kimi zaman araya girip okurla sohbet eder. Pamuk’un içerik açısından romanlarında kullandığı; konu, izlek ve tezlerin birbirinden çok fazla ayrışmadığı görülür. Mesela aşk konusuna birçok eserinde yer verir. Yazar, bazen tek bir temaya bağlı kalmadan birden fazla tema üzerinden eserlerini sunar. Eserlerinde zamanda yaptığı değişiklikler ile okuru geçmiş ve şimdi, vaka zamanı ve nesnel zaman arasında bir döngüye sürükler. İlk romanı hariç diğer romanlarında uzun bir zaman dilimini belli bir düzen içerisinde vermez. Yazar, eserde geçen mekânlarda ise açık mekânlar ile beraber kapalı mekânlarda kullanır. Yazarın bazı eserlerinde İstanbul büyük önem taşır. Mekân tasvirlerini bazı eserlerinde en ince ayrıntısına kadar verdiği gibi bazı eserlerde mekân ikinci planda kalır. Pamuk, kitaplarında kullandığı kişileri gerçek hayattan alır ve bunlar sıradan insanlardır. Kendi aile üyelerini bazı kitaplarında roman kahramanı olarak kullanır. Bunların yanında bazen bir ağaca bazen bir köpeğe hayat verip kişileştirme yapan yazar, kurgulama kişiler de oluşturur. Yazarın kullandığı pek çok karakter günlük hayatta her an her yerde karşımıza çıkabilecek kişilerdir. Bazı romanları iki üç kişi etrafında dönerken bazı romanlarında ise kişiler sayıca fazladır. Kişilerin fazla olması sebebiyle böyle romanlarda kişiden çok yaşanan olaylara dikkat çekilir. Ayrıca kişilerini bazen öyle gizlemiştir ki okuyucunun eserde kimin kim olduğunu bulması için romanı sonuna kadar okuması gerekir. Yazar, sadece popüler kişiliklere yer vermeyerek toplumun her kesimini yansıtacak karakterleri kurgusu içerisinde önemli yerlere taşımıştır. Kişiler üzerinden toplumda yer alan siyasî olay ve belli görüşleri temsil eden karakterleri de kullanarak romanlarının hayattan kopuk olmadığını her ne kadar postmodern de olsa aslında bu karakterleri gerçeklik içinde yaşattığını gösterir. Pamuk, sanatsal üretimi ve faaliyeti sürecinde salt ideolojik yaklaşımı öteler, onun yerine kendine özgü bir duyarlılığı sanatının merkezine yerleştirir. İlk romanı Cevdet Bey ve Oğulları’ndan 2021’de yayımladığı son romanı Veba Geceleri’ne kadar bütün romanlarını merkezî kişiler çevresinde şekillendiren yazar, merkezî kişiler etrafında sosyal tipleri konumlandırmıştır. Romanlarının biçimsel özellikleri, kurgulama tekniği ve öğelerine bakıldığında her bir romanında kurgunun birbirinden bağımsız ve farklı olduğuna şahit olunur. Kurgusu içerisine başka edebi metinlerden alıntılar (metinlerarasılıkla alıntılar) yaparak kurguya farklı hikâyeler ekleyen yazar, eser perspektifini geniş tutan romanlar kaleme almıştır. Pamuk, üstkurmaca uygulamasını da sıradan bir metin yazar gibi rahatça kullanmıştır. Yazar; aşk, Doğu-Batı sorunsalı, tarih, siyasî sorunlar ve din gibi birçok konuyu harmanlayarak kurgusuna yerleştirmiştir. Pamuk için roman yazmak bir yaşam biçimidir ve yazarın hayatı yazmak üzerine temellenmiştir. Bu açıdan romanlarında kişiliği, benliği, yaşam gerçekliği ve insanî nitelikleri ayrıştırılamaz bir şekilde bütünleşir. Yazar, kurgularında bazen olayın sonundan başa dönerek aktarırken bazen de normal seyrinde okura romanı sunar. O, zaman dilimleri arasında geçiş yaparak okurun geçmiş, gelecek ve şimdi arasında yolculuk yapmasını sağlar. Eserlerinde olay örgüsü, olay bütünlüğü ve sonlar birbirine bağlı zincirler şeklinde bütünlük oluşturur. Anlatım teknikleri açısından eserleri incelenen Pamuk’un ilk iki eserinden sonra bilinçli okurun fark edeceği pek çok anlatım tekniğinin kullanıldığı fark edilir. Yazar, hemen hemen bütün romanlarında postmodern tekniklere yer vermiştir. Ancak bazı eserlerinde bu tekniklerden bir kısmına daha çok ağırlık vermiştir. Yazarın Veba Geceleri romanında tarihsel üst kurmaca ve üst kurmaca tekniklerini, Yeni Hayat romanında ise geriye dönüş tekniğini daha çok kullandığı gibi. Pamuk’un eserleri, dil ve üslup bağlamında inceleme altına alındığında dilin alt başlıklara ayrıştığı görülür. Dil unsurları ve dil sapmaları alt başlıklarıyla yazarın dilin kullanım zenginliklerinden nasıl faydalandığına bakılmıştır. Bu bağlamda yazarın kullandığı konuşma dilinin unsurları ile romanları gerçeklik kazanmıştır. Romanın özgün çerçevesi açısından üslup kavramı önem arz eder. Bu nedenle çalışmamızda üslup kavramı ve üslup çeşitleri tanımlanır. Pamuk’un eserlerinde ne tür üsluplar kullandığı ve eserlerini üslup açısından çeşitlendirip çeşitlendirmediği bu incelemenin konularındandır. Romancının yazımda başvurduğu anlatım teknikleri, Pamuk romancılığının hem nitelik hem de nicelik yönünden nasıl ortaya çıktığını ve sanatsal üretiminin bu noktada nasıl temellendirildiğini göstermektedir. Bu çalışmanın her aşamasında yazarın biyografik gerçekliği ile birlikte ilk olarak romanlarındaki anlatıcı özellikleri, içerik, kurgulama tekniği ve öğeleri, anlatım biçimi ve anlatım tekniklerinin, dil ve üslubun belirlenmesi amaçlanmaktadır.
  • Öğe
    Diyarbakır merkez ve çevresi (ilçeleri) halk hekimliği
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-04-27) Uman, Tuğba; Karakaş, Rezan
    Bu çalışma Diyarbakır ili halk hekimliği yöntem ve uygulamalarını içermektedir. Araştırmanın sınırı Diyarbakır merkez ve çevresini (ilçelerini) kapsamaktadır. Çalışmanın içeriği üç bölümden oluşmaktadır. Araştırmanın birinci bölümünde giriş, araştırmanın konusu, amacı, sınırı, metodu, fiziki özellikleri, tarihi, sosyo-kültürel ve ekonomik yapısı ele alınmıştır. Araştırmanın ikinci bölümünde halk hekimliği tanımı, modern tıp, geleneksel tıp ve Anadolu’da halk hekimliği açıklanmaktadır. İkinci bölümün devamında halk hekimliği üzerinde internetin-televizyonun etkisi, şaman, baksı, kam, otacı, nefes verme-üfürük, ocak-ocaklı, yatır-türbeler açıklanmıştır. Halk hekimliğinde kullanılan terimler ve tedavi yöntemleri alt başlıklar halinde belirtilmiştir. Halk hekimliği çerçevesinde yazılan tez ve kitaplara yer verilmiştir. Araştırma sınırları içerisinde daha önce yapılan halk hekimliği çalışmalarının içeriği hakkında bilgi verilmiştir. Üçüncü bölümde ise Diyarbakır halk hekimliğinde hastalıklar, tedavi yöntemleri ve Diyarbakır’da halk hekimliği çerçevesinde yatır, türbe ve şifalı sular ele alınmaktadır. Bu bölümde hastalıklar günümüz tıbbına uygun sınıflandırılıp açıklanmıştır.Yatır ve türbelerin birer sağaltım merkezi olarak günümüze kadar işlevini koruduğu görülmektedir.Araştırma bölgesindeki şifalı sularına ve hastalıklara faydaları hakkında bilgilere yer verilmektedir.Araştırmamızda tedavi amaçlı kullanılan bitkiler ve yöresel isimleri belirtilmiştir. Üçüncü bölümün sonunda sonuç kısmı, kaynakça ve eklere yer verilerek çalışma sonlandırılmıştır.
  • Öğe
    Sema Kaygusuz’un öykülerinde yapı ve tema
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-09-22) Ersoy, Bahar; Karadeniz, Mustafa
    1990’lı yıllarda yazın hayatına başlayan Sema Kaygusuz; öykü, roman, oyun, senaryo gibi pek çok türde eser veren üretken bir yazardır. Edebiyat dünyasına öykü türüyle giriş yapan Kaygusuz, gerek eserlerinin biçim ve içerik özellikleri gerekse aldığı ödüllerle Türk edebiyatının dikkat çeken yazarları arasında yer alır. Bu çalışma, Sema Kaygusuz’un Ortadan Yarısından, Sandık Lekesi, Doyma Noktası, Esir Sözler Kuyusu ve Karaduygun adlı öykü kitaplarını yapısal ve tematik bakımdan incelemeyi ve yazarın Türk öykücülüğündeki yerini saptamayı amaçlamaktadır. Karakter ve durum ağırlıklı öyküler yazan Sema Kaygusuz, öykülerinde sıradan insanların yaşamlarından hareketle genel insanlık hâllerine ve toplumsal meselelere değinir. Kendine has oluşturduğu düşünsel ve kavramsal dünyasını sanatına taşıyarak öykücülüğü noktasında özgün ve sanatsal bir söylem diline ulaşır. Kaygusuz, öykülerinin yapı özelliklerini sahip olduğu düşünsel ve yazınsal duyarlıklar paralelinde oluşturur. Öykülerindeki kurmaca kişileri, anlatıcı ve odaklanma tercihleri, zamanı ve mekânı konumlandırışı ve son olarak kullandığı anlatım teknikleri doğrudan doğruya yazarın duyuş ve düşünüş tarzından esinlenir. Bu açıdan Kaygusuz’un kurmaca metinleri, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, doğa ve kadının ortak kaderi, modern bireyin yalnızlığı ve insanın doyumsuzluğu gibi temalar ekseninde şekillenir. Yazarın özellikle öykülerini çoğunlukla eko-feminist bakışla temellendirdiği çalışmanın ulaştığı önemli bulgulardan biridir. Kaygusuz’un öykü anlayışı onu Türk öykücülüğü alanında modernist bir yazar olarak değerlendirmeye imkân verir.
  • Öğe
    Adnan Binyazar’ın hayatı, sanatı ve eserleri
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-02-24) Erginer, Maide; Karadeniz, Mustafa
    Çağdaş Türk edebiyatının üretken yazarlarından biri olan Adnan Binyazar, 1965’ten bu yana deneme, roman, öykü, çocuk edebiyatı ve araştırma-inceleme sahasında birçok eser vermiştir. Ancak bu üretkenliği ölçüsünde bir tanınırlığa sahip değildir. Binyazar’ın, Türk edebiyatına kazandırdığı otuzdan fazla eserle kapsamlı bir incelemeyi gerektiren nitelikli yazarlardan biri olduğunu söylemek gerekir. Yaşantısını sanatının odağına yerleştiren Binyazar, yazarlık kariyerine 1965 yılında “Tohum” adlı öyküyle başlar. Yayımladığı romanların ve aldığı çeşitli edebiyat ödüllerinin ardından bir nebze de olsa adından söz ettiren Binyazar, kurgu ve gerçek arasında ilerleyen bir sanat anlayışına sahiptir. Kurmacayı otobiyografik öğelerle harmanlayan yazarın eserlerinde, ben dilinin kullanımı ekseninde özyaşamöyküsel olay ve durumların sıklıkla işlendiği görülür. Genellikle sıradan insanların hayatlarına odaklanan roman ve öykülerinde, bireyin toplum içindeki yeri, beklentileri, duygu ve düşünceleri ile karşılaştığı sorunlar konu edinilmiştir. Buna bağlı olarak eserlerinde yoksulluk, ölüm, aşk, çocukluk, yalnızlık, karamsarlık ve sevgi gibi ortak temalar toplumsal ve bireysel ölçekte eleştirel bir tutumla işlenmiştir. Kurgusal metinlerin temel yapısını oluşturan olay örgüsü, zaman, mekân ve şahıs kadrosu gibi unsurlar, Binyazar’ın eserlerinde organik bir düzene ve bütünlüğe sahiptir. Çalışmada, çocuk edebiyatı sahasında kaleme aldığı üç roman, bir biyografi, masal ve hikâye kitapları ise kurgu, olay örgüsü, kişiler, iletiler, tema, dil ve anlatım ile temel eğitim ilkeleri başlıkları altında incelenmiştir. Hayatı, sanatı ve eserleri bağlamında yapılan bu inceleme sonucunda Adnan Binyazar’ın Türk edebiyatı içindeki yeri saptanmaya çalışılmıştır.