Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı,Tez Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 21
  • Öğe
    Cahide Birgül’ün romanlarında yapı ve tema
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-09-23) Atiç, Nur Şeyma; Karadeniz, Mustafa
    Roman türü, edebiyatın vazgeçilmez bir parçası olarak kabul edilir ve insan deneyiminin anlaşılması ve aktarılması açısından güçlü bir araç olarak değerlendirilir. Edebiyat tarihindeki gelişimi, yapısal özellikleri ve çeşitliliği ile roman, okuyuculara geniş bir anlatı dünyası sunmaktadır. Romanın, bireysel ve toplumsal meselelerin derinlemesine incelenmesi ve sorgulanmasına olanak sağlayan, okurlara geniş bir perspektif sunan ve empati yeteneklerini geliştiren bir edebî tür olduğu düşünülmektedir. Ayrıca, toplumsal değişimlerin ve bireysel deneyimlerin tarihî ve kültürel bağlamda kayda geçirilmesinde önemli bir araç olarak görülmektedir. “Cahide Birgül’ün Romanlarında Yapı ve Tema” adıyla sunulan bu çalışmada, 1990’lı yılların sonunda TRT Ankara Radyosu için yazdığı arkası yarınlarla edebiyat kariyerine başlayan Cahide Birgül’ün Gölgeler Çekildiğinde, Geceye Uyananlar, Ah Tutku Beni Öldürür müsün ve Eflatun Koza adlı romanları yapı ve tema yönlerinden incelenmiştir. Metin merkezli olarak yapılan incelemeler sonucunda, eserlerin yapı unsurlarına, kullanılan anlatım tekniklerine ve ele alınan temalara dair tespit ve sonuçlara ulaşılması amaçlanmıştır. Çalışmanın giriş bölümünde, Birgül’ün yazınsal tutumundan hareketle teorik bir çerçeve sunulmuştur. Çalışma, Cahide Birgül’ün hayatı ve edebî yaşamının yer aldığı “Cahide Birgül”, romanlarının yapı ve anlatım unsurlarının incelendiği “Cahide Birgül’ün Romanlarında Yapı” ve temaların ele alındığı “Cahide Birgül’ün Romanlarında Tema” adlı üç ana bölümden oluşmaktadır. Romanlarında olaylara değil karakter dönüşümlerine odaklanan Cahide Birgül’ün eserlerinde, sıradan hayatlar süren ve genellikle dikkat çekmeyen bireylerin iç dünyalarına yer verilmiştir ve toplumda yüceltilen aile kavramı sorgulayıcı bir yaklaşımla ele alınmıştır. Bu yaklaşımın toplumsal eleştirileri içermesine olanak sağladığı ifade edilmektedir. Karakter dönüşümlerine odaklanması, Birgül’ün romanlarının son dönem modern ve erken dönem postmodern eserler olarak değerlendirilmesine olanak tanımıştır. Dört romanında da tematik yaklaşımın tutarlı bir çizgide sürdürüldüğü ve ele alınan temaların olayların akışı içerisinde işlenerek satır aralarına yerleştirildiği tespit edilmiştir.
  • Öğe
    Toplumsal cinsiyet kavramı bağlamında Cengiz Aytmatov’un eserleri
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-08-07) Yalçın, Yelda; Karadeniz, Mustafa
    Türk dünyasının ünlü yazarlarından Cengiz Törökuloğlu Aytmatov’un aşk, dostluk, savaş ve kahramanlık temalarını işlediği çok sayıda eseri mevcuttur. Eserlerinde destan, masal, efsane, hikâye ve türkülere yer vererek bir milletin değerli hazinesinin milli ve kültürel birikimler olduğunu ortaya koyar. Yazar, oluşturduğu karakterler üzerinden milletinin tarih boyunca karşılaştığı zorlukları, yaşadığı coğrafyanın çetin koşullarını ve acılarını anlatır. Aytmatov, bu temaları işlerken mücadeleci ve vatansever karakterlerin tam karşısına yozlaşmış, milli değerlerden ve kültürden yoksun karakterleri yerleştirir. Cinsiyet faktörü bağlamında değerlendirildiğinde söz konusu karakterler, sahip olduğu özellikler bakımından iki kutuplu bir görünüm sergiler. Çalışmada, Cengiz Aytmatov’un roman ve hikâyelerinde yer alan kadın-erkek karakterler Toplumsal cinsiyet kavramı altında ele alınmış, sahip oldukları özelliklere göre tasnif edilmiştir. Bu karakterleri incelerken cinsiyetleri başta olmak üzere yaşamları, milliyetleri, sosyal sınıfları, dinleri ve yaşadıkları dönem gibi birçok faktör göz önünde bulundurulmuştur. Toplumsal cinsiyet başlığı altındaki çalışmaların çoğu yalnızca kadınlar üzerine yoğunlaşır. Bu çalışmada ise kadın ve erkek karakterler, ayrı alt başlıklar hâlinde bir incelemeye tabi tutulmuştur. Her iki cins de aile içinde, ekonomik yaşamda, eğitim, din, siyaset vb. toplumsal ve sosyal alanlarda karşılaştıkları cinsiyetçi meseleler bakımından ele alınmıştır. Son olarak çalışmada, Aytmatov için tipik özellikteki cinsiyet ve ideal kadın-erkek profilleri ortaya konmaya çalışılmıştır. Cengiz Aytmatov’un eserlerinde yer alan kadın ve erkek karakterler, savaşın ve yoğun siyasi faaliyetlerin olduğu dönemde yaşam sürer. Bulundukları dönemin koşulları gereği her iki cins de güçlünün güçsüzü ezdiği ve itibarsızlaştırdığı bir döngünün içinde yer alır. Tüm bu faktörler göz önünde bulundurulduğunda her iki cins için cinsiyetçi tutum ve söylemlerle ötekileştirilen, geleneklerine ve kültürüne son derece bağlı, toplumsal norm ve baskılara maruz kalan kişiler olduğu söylenebilir. Geleneksel ataerkil aile yapısının hâkim olduğu bu eserlerde kadın ve erkek karakterler, toplumun uygun gördüğü şekilde yaşamlarını şekillendirir. Yazarın eserleri yaşadığı dönemde var olan cinsiyetçi meseleleri, toplumun kadına ve erkeğe olan bakış açısını ve onlardan beklentilerini anlamamız yönünde oldukça kapsamlıdır. Bu hususta Aytmatov’un eserleri toplumsal cinsiyet eşitsizliği bağlamında incelenmeye değerdir.
  • Öğe
    Hâzâ Kitâb-ı Tâʿbirnâme-i İbn-i Ssîrîn Allahu Aʿlem (İnceleme-metin-sözlük-tıpkıbasım)
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-16) Özfidan Berk, Tuba; Tuğluk, Mehmet Emin
    İnsanoğlu tarih boyunca geleceği merak etmiş ve geleceği öğrenmek için çeşitli yollara başvurmuştur. Bu yollardan biri olarak görülen rüyaları yorumlamanın tarihi çok eski dönemlere dayanmaktadır. İnsanoğlu genellikle rüyaları geleceğine bir işaret olarak düşünmüş ve bunu bir ilim hâline getirecek kadar önemsemiştir. Rüyaları tabir etme geleneği bağlamında oluşan tabirnameler geçmişten günümüze insanlar tarafından başvurulan kaynaklar arasındadır. İslami literatürde çok fazla yararlanılan ve Türkçeye ilk çevrilen tabirnameler İbn-i Sîrîn’in, İmam Nablusî’nin ve Ca‘fer es-Sâdık’ın tabirnameleridir. Çalışmaya konu olan tabirnamenin 18. yüzyıl dil özelliklerini yansıttığı görülmekte ayrıca tabirnamenin bir İbn-i Sîrîn tercümesi olduğu metnin girişinden anlaşılmaktadır. Tabirname Hâzâ Kitâb-ı Tâʿbirnâme-i İbn-i Sîrîn Allahu Aʿlem ile başlamaktadır. Başlığa uygun olarak içerik özellikleri de incelendiğinde eserin İbn-i Sîrîn tercümesi olduğu görülmektedir. Bu nedenle tabirnameye Hâzâ Kitâb-ı Tâʿbirnâme-i İbn-i Sîrîn Allahu Aʿlem adı verilmiştir. Hâzâ Kitâb-ı Tâʿbirnâme-i İbn-i Sîrîn Allahu Aʿlem adlı tabirnamenin müstensihi belli değildir. Eser 53 varak ve 52 baptan oluşmaktadır. Her bap, kendi içerisinde farklı konularda rüya tabirlerini içermektedir. Bu çalışmada; tabirnamenin dil özellikleri incelenerek çeviri yazısı yapılmış, seçkiye dayalı sözlüğü hazırlanmış ayrıca eserin tıpkıbasımı çalışmanın sonuna eklenmiştir.
  • Öğe
    Mehmed Celâl şiirlerinin çeviriyazı ve incelemesi
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-29) Demir, Orhan; Korkmaz, Ferhat
    Çalışma kapsamında Ara Nesil döneminin tanınmış şairlerinden olan Mehmed Celâl’in 1886-1900 yılları arasında yayımlanmış olan 19 şiir kitabının çevirisi yapılmıştır. Mehmed Celâl Şiirlerinin Çeviriyazı ve İncelemesi başlıklı çalışmamız üç ana bölümden oluşmuştur. Birinci bölümde; Mehmed Celâl’in hayatı, sanatı, eserleri ve tenkitçiliği hakkında bilgi verilmiştir. İkinci bölümde Mehmed Celâl’in şiirlerinde tema, ahenk unsurları, edebi sanatlar ve nazım şekilleri üzerinde durulmuştur. Tezimizin üçüncü ve asıl bölümü olan ve Mehmed Celâl’in 19 şiir kitabının tam metin şiir çevirisi yapılarak Osmanlı Türkçesinden günümüz Latin harflerine aktarılmıştır. Türk edebiyatına önemli katkılarda bulunmuş ve birçok edebi türde eser kaleme almış olan Ara Nesil şairi Mehmed Celâl’in, Osmanlı Türkçesi ile yazılmış şiir kitaplarının tümünün Latin alfabesine aktarımı yapılmış olup 1886-1900 yılları arasında bu türde yayımlanmış eserleri ayrı ayrı incelenerek değerlendirmelerde bulunulmuştur.
  • Öğe
    Esrâr Dede Divanı’nda Şahıslar
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-11-07) Topdemir, Muhammet Eşref; Öztürk, Zehra
    Esrâr Dede, on sekizinci yüzyılda yaşamış önemli Mevlevî şairlerdendir. Gerek içerisinde bulunduğu Mevlevî muhit gerekse dönemin en önemli şairi ve siması olan Şeyh Gâlib ile hem dost hem de mürit-mürşit ilişkisi içerisinde olması Esrâr Dede’nin edebî dünyasına şekil vermiştir. Zira Mevlevî şair Esrâr Dede’nin kaleme aldığı eserlerin muhtevasına bakıldığında bu durum aşikâr olarak gözükmektedir. Hiç şüphesiz Esrâr Dede girdiği tasavvufî serüvenin de etkisiyle eserlerini telif etmiştir. Bu çalışmanın amacı, Esrâr Dede Divanı’nda yer alan şahıslar ve bu şahısların hangi münasebetle divanda yer aldığı örnek beyitler üzerinden tahlil ve tespit etmektir. Çalışmanın birinci bölümünde Esrâr Dede’nin hayatı ve edebî yönü kaleme alınarak ilgililerine bir ön hazırlık olarak sunulmasının ardından ikinci bölümde tespit edilen şahıslar; dinî, tasavvufî, tarihî vb. gibi başlıklar altında etraflıca tahlil edilmiştir. Şahısların tespit ve tahlil edildiği bu kısımda ele alınan şahıs hakkında biyografik bilgilerin verilmesi de göz ardı edilmemiştir.
  • Öğe
    Yabancı dil olarak Türkçe öğretiminde web 2.0 araçlarının kullanımı: Türkiye Maarif Vakfı okulları Irak örneği
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-12-22) Subaşı, Muhamed Emin; Tuğluk, Mehmet Emin
    Teknoloji çağı olarak adlandırılan günümüzde internet uygulamaları çağımızın bir gerçeği olmuştur. Özellikle kullanıcının merkezde olduğu, etkileşimli, kullanıcısı çoğaldıkça gelişen, kolektif zekânın ürünü olan Web 2.0 araçları önemli bir değişimin başlangıcıdır. Bu araçlar, her alanda olduğu gibi dil öğretim alanında dolayısıyla yabancı dil olarak Türkçenin öğretimi alanında da kullanılmaktadır. Yabancı dil olarak Türkçe öğretim dersleri, Web 2.0 araçları ile etkileşimli ve eğlenceli hâle getirilmektedir. Bu araştırmada, yabancı dil olarak Türkçe öğretiminde Web 2.0 araçlarının kullanımının öğretici görüşleri açısından değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Bu kapsamda Türkiye Maarif Vakfı Irak Temsilciliği altında bulunan dört okulda yabancı dil olarak Türkçenin öğretimi alanında görev yapan 14 öğretmenle görüşmeler yapılmıştır. Bu araştırma, nitel araştırma yöntemlerinden biri olan “Durum Çalışması” ile desenlenmiştir. Araştırmanın verileri yarı yapılandırılmış görüşme formu hazırlanarak toplanmıştır. Elde edilen veriler içerik analizi yöntemi kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırmanın sonucunda Web 2.0 araçlarının yabancı dil olarak Türkçe alanında kullanılmasının materyal çeşitliliği sağladığı, öğretime destek verdiği dersi ilgi çekici ve etkili hâle getirdiği, eğlenerek öğrenme sağladığı sonuçlarına ulaşılmıştır. Yabancı dil olarak Türkçe öğretiminde Web 2.0 araçlarının kullanımında Türkçe içerik eksikliği, öğretmen donanım eksikliği, altyapı eksikliği ve Web 2.0 araçlarının karmaşıklığı gibi bazı sorunlarla karşılaşıldığı tespit edilmiştir. Yabancı dil olarak Türkçe öğretiminde Web 2.0 araçlarının etkin kullanımı için hizmet içi eğitimler yapılması ve teknolojik imkânların artırılması gerektiği tespit edilmiştir. Yabancı dil olarak Türkçe öğretiminde kullanılan Web 2.0 araçlarına ilişkin katılımcıların görüşleri doğrultusunda elde edilen sonuçlara göre katılımcıların en çok kullandıkları Web 2.0 araçları Wordwall, Canva, Youtube, Kahoot, Classdojo, Learningapps olarak tespit edilmiştir.
  • Öğe
    Ahmedî’nin İskender-Nâme’sinin Jung’un analitik psikoloji yaklaşımı ile incelenmesi
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-12-25) Bozkurt, Nurten; Bozkurt, Kenan
    Klasik metinler, toplumun ortak hafızasından süzülerek gelen duygu, düşünce ve tecrübeleri içerisinde barındı-rır. Dolayısıyla bu metinlerin merkezine yerleştirilmiş olan kahraman, kaotik bir dünyaya gözlerini açar ve özü-nü keşfetmek üzere çıktığı yaşam serüvenini ortak atalardan miras kalan ilk simgelerle anlamlandırmaya çalı-şır. Jung’un arketip olarak ifade ettiği bu ilk simgeler, kahramanın varoluş ve yok oluş eğrisini birleştirdiği birey-leşim çemberine ışık tutar. Bu çember; mitler ve masallarla benzer olay örgüsüne sahip mesnevilerde de ayrıl-ma-erginlenme- dönüş olarak formülize edilir. Jung’un arketipsel sembolizmi, bu aşama arketipleriyle ilişkilendi-rildiğinde mesnevideki kahramanın bilinç dışında yatan kaotik yapılar, çözümlenir. Böylece kahraman, iç çe-kirdeğinde gizlemiş olduğu özünü bir üst bilinçte yeniden yeşertme imkânı elde eder. Benzer bir kurgu çeşitli alegorik ve mitik unsurlarla bezenmiş İskender-nâme adlı mesnevide de yer alır. 14. yüzyılın önemli şairlerinden Ahmedî, mitik bir figür olan İskender’i ve çevresini zengin semboller ve imajlarla bezeyerek sunar. İskender, gördüğü bir rüya vasıtasıyla bilinç dışındaki karanlık çağrıya cevap verir ve böylece yaşam alanından çıkarak bireyselleşme/insan-ı kâmil olma yolunda ilk adımını atar. Bu çalışmada Ahmedî’nin İskender-nâme’sinin baş kişisi olan İskender’in benlik bilincine ulaşma süre-ci, aşama arketipleriyle ve tasavvufî perspektifle ilişkilendirilerek Jung’un psikanalitik yaklaşımıyla incelenmiş-tir.
  • Öğe
    Ahmedî’nin İskender-Nâme’sinde mekân ve insan ilişkisi
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-03-14) Tekin, Nihat; Bozkurt, Kenan
    Hayat serüveninde insanoğlu; barınma, korunma, dinlenme, eğlenme, üretme gibi ihtiyaçlardan ötürü bir mekâna ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaç, mekânla insan arasında iç içe geçen ve birbirini bütünleyen bir ilişki ağı oluşturur. Ancak bu ilişki ağı, salt bir sığınak olmanın ötesinde yaşantıya ev sahipliği yapan bir hafızadır da ve yaşamın her anına tanıklık eder. Bu yönüyle mekân; hayatı ve yaşanmışlıkları ba-rındırıp saklama işlevi görür; dinsel, sosyal, kültürel ve politik kimliklere bürünerek bireyi çepeçevre kuşa-tır. Onun hayat macerasında kimlik inşa sürecinde önemli bir etkiye ve paya sahip olur. Mekân ve insan arasında kurulan bu ilişki, aynı zamanda anlatı dünyasının önemli bir bileşenidir. Çünkü mekân, kur-maca metinlerde olayın meydana gelmesi için bir temel oluşturur. İnsanın kendi arayışını konu edinen edebî metinlerde ise mekân, kahraman için döl yatağı olur ve bir sığınağa dönüşür. Kendini gerçekleştir-me adına çıktığı seyahat boyunca kahraman, uğradığı her mekânda onun ruhundan beslenerek kendi özünü tahkim etme fırsatı yakalar. Bu anlamda bu ilişki çift yönlü olup insan mekânı şekillendirdiği gibi mekân da insanın varoluşsal arayışını tamamlamasını sağlar. 14. yüzyıl şairi Ahmedî’nin mitolojik yönü ağır basan İskender-nâme adlı mesnevisinde tarihe yön vermiş büyük şahsiyetlerden biri olan, mesnevide tarihî bağlamından koparılıp mitsel bir figüre dönüştürülen İskender’in çıktığı ruhsal yolculukta benlik hazinesini keşfetmesinde önemli rol oynayan ve varoluşun gayesini idrak etmesini sağlayan mekânlar, bu çalışmamızın temelini oluşturmaktadır. Mesnevide tespit edilen mekânlar, erginleştirici işlevlerinin yanında yansıttıkları fiziksel görüntüye bağlı olarak açık ve kapalı olma durumlarına göre tasnif edilip izah edilmeye çalışılmıştır. Bununla birlikte bu mekânların algısal anlamda açık veya kapalı olma durumları da belirtilmiştir.
  • Öğe
    Orhan Pamuk romanlarının yapı ve içerik bakımından incelenmesi
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-06-01) Üçenak, Şahin; Zariç, Mahfuz
    Nobel Edebiyat Ödülü sahibi olan Orhan Pamuk, ülkemizde postmodern roman anlayışının öncülerinden biri olarak görülür. Özellikle Cevdet Bey ve Oğulları romanından sonra kaleme aldığı romanlarında postmodern roman özellikleri daha çok görünür. Yazdığı eserler ile sadece ülkemizde değil dünya üzerinde birçok ülkede kendini edebi kişiliğiyle kanıtlayan bir yazardır. Pamuk’un eserlerini incelediğimiz bu çalışmada; yazar, eserlerinde roman anlatıcılarını tekdüze değil birbirleriyle uyumlu bir şekilde beraber kullanmayı tercih eder. İlk romanı Cevdet Bey ve Oğulları’nda klasik roman anlayışında sıkça kullanılan tanrısal konumlu gözlemci anlatıcıyı tercih eden yazar, bu romandan sonra çizgisini değiştirerek anlatıcılarını çeşitlendirir. Beyaz Kale, Masumiyet Müzesi ve Kırmızı Saçlı Kadın romanlarında özne anlatıcıya yer veren yazar, bu romanlarda sadece kahramanların gözünden olayları aktardığı için okurun diğer açılardan olaya ve durumlara bakmakta yetersiz kalmasına neden olur. Yazar, bu durumu aşmak içinse geriye kalan romanlarında çoğul anlatıcıya yer verir. Pamuk, Sessiz Ev, Kara Kitap, Yeni Hayat, Benim Adım Kırmızı, Kar ve Kafamda Bir Tuhaflık romanlarında hem tanrısal konumlu gözlemci anlatıcı hem de özne anlatıcıyı beraber kullanır. Geleneksel anlatıcı olan meddah anlatıcıya da bazen yer verir. Böylelikle okura farklı bakış açılarından bakma fırsatı sunar. Yazarın kendisi kimi zaman araya girip okurla sohbet eder. Pamuk’un içerik açısından romanlarında kullandığı; konu, izlek ve tezlerin birbirinden çok fazla ayrışmadığı görülür. Mesela aşk konusuna birçok eserinde yer verir. Yazar, bazen tek bir temaya bağlı kalmadan birden fazla tema üzerinden eserlerini sunar. Eserlerinde zamanda yaptığı değişiklikler ile okuru geçmiş ve şimdi, vaka zamanı ve nesnel zaman arasında bir döngüye sürükler. İlk romanı hariç diğer romanlarında uzun bir zaman dilimini belli bir düzen içerisinde vermez. Yazar, eserde geçen mekânlarda ise açık mekânlar ile beraber kapalı mekânlarda kullanır. Yazarın bazı eserlerinde İstanbul büyük önem taşır. Mekân tasvirlerini bazı eserlerinde en ince ayrıntısına kadar verdiği gibi bazı eserlerde mekân ikinci planda kalır. Pamuk, kitaplarında kullandığı kişileri gerçek hayattan alır ve bunlar sıradan insanlardır. Kendi aile üyelerini bazı kitaplarında roman kahramanı olarak kullanır. Bunların yanında bazen bir ağaca bazen bir köpeğe hayat verip kişileştirme yapan yazar, kurgulama kişiler de oluşturur. Yazarın kullandığı pek çok karakter günlük hayatta her an her yerde karşımıza çıkabilecek kişilerdir. Bazı romanları iki üç kişi etrafında dönerken bazı romanlarında ise kişiler sayıca fazladır. Kişilerin fazla olması sebebiyle böyle romanlarda kişiden çok yaşanan olaylara dikkat çekilir. Ayrıca kişilerini bazen öyle gizlemiştir ki okuyucunun eserde kimin kim olduğunu bulması için romanı sonuna kadar okuması gerekir. Yazar, sadece popüler kişiliklere yer vermeyerek toplumun her kesimini yansıtacak karakterleri kurgusu içerisinde önemli yerlere taşımıştır. Kişiler üzerinden toplumda yer alan siyasî olay ve belli görüşleri temsil eden karakterleri de kullanarak romanlarının hayattan kopuk olmadığını her ne kadar postmodern de olsa aslında bu karakterleri gerçeklik içinde yaşattığını gösterir. Pamuk, sanatsal üretimi ve faaliyeti sürecinde salt ideolojik yaklaşımı öteler, onun yerine kendine özgü bir duyarlılığı sanatının merkezine yerleştirir. İlk romanı Cevdet Bey ve Oğulları’ndan 2021’de yayımladığı son romanı Veba Geceleri’ne kadar bütün romanlarını merkezî kişiler çevresinde şekillendiren yazar, merkezî kişiler etrafında sosyal tipleri konumlandırmıştır. Romanlarının biçimsel özellikleri, kurgulama tekniği ve öğelerine bakıldığında her bir romanında kurgunun birbirinden bağımsız ve farklı olduğuna şahit olunur. Kurgusu içerisine başka edebi metinlerden alıntılar (metinlerarasılıkla alıntılar) yaparak kurguya farklı hikâyeler ekleyen yazar, eser perspektifini geniş tutan romanlar kaleme almıştır. Pamuk, üstkurmaca uygulamasını da sıradan bir metin yazar gibi rahatça kullanmıştır. Yazar; aşk, Doğu-Batı sorunsalı, tarih, siyasî sorunlar ve din gibi birçok konuyu harmanlayarak kurgusuna yerleştirmiştir. Pamuk için roman yazmak bir yaşam biçimidir ve yazarın hayatı yazmak üzerine temellenmiştir. Bu açıdan romanlarında kişiliği, benliği, yaşam gerçekliği ve insanî nitelikleri ayrıştırılamaz bir şekilde bütünleşir. Yazar, kurgularında bazen olayın sonundan başa dönerek aktarırken bazen de normal seyrinde okura romanı sunar. O, zaman dilimleri arasında geçiş yaparak okurun geçmiş, gelecek ve şimdi arasında yolculuk yapmasını sağlar. Eserlerinde olay örgüsü, olay bütünlüğü ve sonlar birbirine bağlı zincirler şeklinde bütünlük oluşturur. Anlatım teknikleri açısından eserleri incelenen Pamuk’un ilk iki eserinden sonra bilinçli okurun fark edeceği pek çok anlatım tekniğinin kullanıldığı fark edilir. Yazar, hemen hemen bütün romanlarında postmodern tekniklere yer vermiştir. Ancak bazı eserlerinde bu tekniklerden bir kısmına daha çok ağırlık vermiştir. Yazarın Veba Geceleri romanında tarihsel üst kurmaca ve üst kurmaca tekniklerini, Yeni Hayat romanında ise geriye dönüş tekniğini daha çok kullandığı gibi. Pamuk’un eserleri, dil ve üslup bağlamında inceleme altına alındığında dilin alt başlıklara ayrıştığı görülür. Dil unsurları ve dil sapmaları alt başlıklarıyla yazarın dilin kullanım zenginliklerinden nasıl faydalandığına bakılmıştır. Bu bağlamda yazarın kullandığı konuşma dilinin unsurları ile romanları gerçeklik kazanmıştır. Romanın özgün çerçevesi açısından üslup kavramı önem arz eder. Bu nedenle çalışmamızda üslup kavramı ve üslup çeşitleri tanımlanır. Pamuk’un eserlerinde ne tür üsluplar kullandığı ve eserlerini üslup açısından çeşitlendirip çeşitlendirmediği bu incelemenin konularındandır. Romancının yazımda başvurduğu anlatım teknikleri, Pamuk romancılığının hem nitelik hem de nicelik yönünden nasıl ortaya çıktığını ve sanatsal üretiminin bu noktada nasıl temellendirildiğini göstermektedir. Bu çalışmanın her aşamasında yazarın biyografik gerçekliği ile birlikte ilk olarak romanlarındaki anlatıcı özellikleri, içerik, kurgulama tekniği ve öğeleri, anlatım biçimi ve anlatım tekniklerinin, dil ve üslubun belirlenmesi amaçlanmaktadır.
  • Öğe
    Diyarbakır merkez ve çevresi (ilçeleri) halk hekimliği
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-04-27) Uman, Tuğba; Karakaş, Rezan
    Bu çalışma Diyarbakır ili halk hekimliği yöntem ve uygulamalarını içermektedir. Araştırmanın sınırı Diyarbakır merkez ve çevresini (ilçelerini) kapsamaktadır. Çalışmanın içeriği üç bölümden oluşmaktadır. Araştırmanın birinci bölümünde giriş, araştırmanın konusu, amacı, sınırı, metodu, fiziki özellikleri, tarihi, sosyo-kültürel ve ekonomik yapısı ele alınmıştır. Araştırmanın ikinci bölümünde halk hekimliği tanımı, modern tıp, geleneksel tıp ve Anadolu’da halk hekimliği açıklanmaktadır. İkinci bölümün devamında halk hekimliği üzerinde internetin-televizyonun etkisi, şaman, baksı, kam, otacı, nefes verme-üfürük, ocak-ocaklı, yatır-türbeler açıklanmıştır. Halk hekimliğinde kullanılan terimler ve tedavi yöntemleri alt başlıklar halinde belirtilmiştir. Halk hekimliği çerçevesinde yazılan tez ve kitaplara yer verilmiştir. Araştırma sınırları içerisinde daha önce yapılan halk hekimliği çalışmalarının içeriği hakkında bilgi verilmiştir. Üçüncü bölümde ise Diyarbakır halk hekimliğinde hastalıklar, tedavi yöntemleri ve Diyarbakır’da halk hekimliği çerçevesinde yatır, türbe ve şifalı sular ele alınmaktadır. Bu bölümde hastalıklar günümüz tıbbına uygun sınıflandırılıp açıklanmıştır.Yatır ve türbelerin birer sağaltım merkezi olarak günümüze kadar işlevini koruduğu görülmektedir.Araştırma bölgesindeki şifalı sularına ve hastalıklara faydaları hakkında bilgilere yer verilmektedir.Araştırmamızda tedavi amaçlı kullanılan bitkiler ve yöresel isimleri belirtilmiştir. Üçüncü bölümün sonunda sonuç kısmı, kaynakça ve eklere yer verilerek çalışma sonlandırılmıştır.
  • Öğe
    Sema Kaygusuz’un öykülerinde yapı ve tema
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-09-22) Ersoy, Bahar; Karadeniz, Mustafa
    1990’lı yıllarda yazın hayatına başlayan Sema Kaygusuz; öykü, roman, oyun, senaryo gibi pek çok türde eser veren üretken bir yazardır. Edebiyat dünyasına öykü türüyle giriş yapan Kaygusuz, gerek eserlerinin biçim ve içerik özellikleri gerekse aldığı ödüllerle Türk edebiyatının dikkat çeken yazarları arasında yer alır. Bu çalışma, Sema Kaygusuz’un Ortadan Yarısından, Sandık Lekesi, Doyma Noktası, Esir Sözler Kuyusu ve Karaduygun adlı öykü kitaplarını yapısal ve tematik bakımdan incelemeyi ve yazarın Türk öykücülüğündeki yerini saptamayı amaçlamaktadır. Karakter ve durum ağırlıklı öyküler yazan Sema Kaygusuz, öykülerinde sıradan insanların yaşamlarından hareketle genel insanlık hâllerine ve toplumsal meselelere değinir. Kendine has oluşturduğu düşünsel ve kavramsal dünyasını sanatına taşıyarak öykücülüğü noktasında özgün ve sanatsal bir söylem diline ulaşır. Kaygusuz, öykülerinin yapı özelliklerini sahip olduğu düşünsel ve yazınsal duyarlıklar paralelinde oluşturur. Öykülerindeki kurmaca kişileri, anlatıcı ve odaklanma tercihleri, zamanı ve mekânı konumlandırışı ve son olarak kullandığı anlatım teknikleri doğrudan doğruya yazarın duyuş ve düşünüş tarzından esinlenir. Bu açıdan Kaygusuz’un kurmaca metinleri, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, doğa ve kadının ortak kaderi, modern bireyin yalnızlığı ve insanın doyumsuzluğu gibi temalar ekseninde şekillenir. Yazarın özellikle öykülerini çoğunlukla eko-feminist bakışla temellendirdiği çalışmanın ulaştığı önemli bulgulardan biridir. Kaygusuz’un öykü anlayışı onu Türk öykücülüğü alanında modernist bir yazar olarak değerlendirmeye imkân verir.
  • Öğe
    Adnan Binyazar’ın hayatı, sanatı ve eserleri
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-02-24) Erginer, Maide; Karadeniz, Mustafa
    Çağdaş Türk edebiyatının üretken yazarlarından biri olan Adnan Binyazar, 1965’ten bu yana deneme, roman, öykü, çocuk edebiyatı ve araştırma-inceleme sahasında birçok eser vermiştir. Ancak bu üretkenliği ölçüsünde bir tanınırlığa sahip değildir. Binyazar’ın, Türk edebiyatına kazandırdığı otuzdan fazla eserle kapsamlı bir incelemeyi gerektiren nitelikli yazarlardan biri olduğunu söylemek gerekir. Yaşantısını sanatının odağına yerleştiren Binyazar, yazarlık kariyerine 1965 yılında “Tohum” adlı öyküyle başlar. Yayımladığı romanların ve aldığı çeşitli edebiyat ödüllerinin ardından bir nebze de olsa adından söz ettiren Binyazar, kurgu ve gerçek arasında ilerleyen bir sanat anlayışına sahiptir. Kurmacayı otobiyografik öğelerle harmanlayan yazarın eserlerinde, ben dilinin kullanımı ekseninde özyaşamöyküsel olay ve durumların sıklıkla işlendiği görülür. Genellikle sıradan insanların hayatlarına odaklanan roman ve öykülerinde, bireyin toplum içindeki yeri, beklentileri, duygu ve düşünceleri ile karşılaştığı sorunlar konu edinilmiştir. Buna bağlı olarak eserlerinde yoksulluk, ölüm, aşk, çocukluk, yalnızlık, karamsarlık ve sevgi gibi ortak temalar toplumsal ve bireysel ölçekte eleştirel bir tutumla işlenmiştir. Kurgusal metinlerin temel yapısını oluşturan olay örgüsü, zaman, mekân ve şahıs kadrosu gibi unsurlar, Binyazar’ın eserlerinde organik bir düzene ve bütünlüğe sahiptir. Çalışmada, çocuk edebiyatı sahasında kaleme aldığı üç roman, bir biyografi, masal ve hikâye kitapları ise kurgu, olay örgüsü, kişiler, iletiler, tema, dil ve anlatım ile temel eğitim ilkeleri başlıkları altında incelenmiştir. Hayatı, sanatı ve eserleri bağlamında yapılan bu inceleme sonucunda Adnan Binyazar’ın Türk edebiyatı içindeki yeri saptanmaya çalışılmıştır.
  • Öğe
    Zâtî’nin kasidelerinde medhiye
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-11-25) Teleke, Mehmet Sinan; Bozkurt, Kenan
    Klasik Türk edebiyatının önemli nazım biçimlerinden olan kaside, belli bir amaç için yazılır ve genelde bu amaç da caize ya da şairin beklenti içinde olduğu makam ve mevkidir. Kasidenin merkezinde caizenin yer almış olması, onu doğrudan övgünün de bir aracına dönüştürür. Şairler, kaside sundukları devlet adamlarını belli kalıplar içinde över ve kasideyi belli bir kurallar silsilesi içinde devlet adamlarına sunar. Bu kalıp ve övgü şekli, genel olarak tüm şairlerde müşterek olsa da şairin sanat kudretine bağlı olarak da değişiklik taşıyabilir. Bu çalışmada 16. yüzyılın önemli şairlerinden olan Zâtî’nin medhiyeleri ele alınarak onun medhiyelerinde ele aldığı övgü kalıplarına odaklanılmıştır. Kullanılan bu kalıplar, niteliklerine göre tasnif edilerek şiire kattığı anlam ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Bu amaçla da şairin 92 medhiye kasidesi ele alınarak bu kasidelerde geçen bütün bu kavramlar, tasnif edilmiş ve methiyeye katkısı açıklanmaya çalışılmıştır. Çalışmanın giriş kısmı kasidenin tanımı, yapısal özelliği ve tarihsel gelişimine ayrılırken birinci bölüm, Zâtî’nin kasideciliği ve kasidelerinde övgüye ayrılmıştır. İkinci bölümde ise övgü kalıpları ele alınmış, üçüncü bölümde döneminde yaşayan üç padişaha sunulan kasidelerdeki övgü üzerinde durulurken dördüncü bölümde ise kaside sunduğu devlet adamlarına yapılan övgüye odaklanılarak övgünün boyutları üzerinde durulmuştur.
  • Öğe
    Refet Avni ve Süleyman Bahri’nin Resimli Müntehabât-ı Edebiyye adlı antolojisinin çeviriyazı ve incelemesi
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-11-24) Şahin, İdris; Korkmaz, Ferhat
    Antoloji kelimesinin kökeni ve anlamı hakkındaki görüşlere bakıldığında kaynakların üzerinde birleştiği izah; şiir veya nesir parçalarının derlenerek bir araya getirildiği bir tür kaynak eser şeklindedir. Bu eserler; Eski çağlardaki edebiyatın, bilimin ve sanatın günümüze kadar ulaşması açısından bir aktarım görevi üstlenmiş kütüphane niteliğindeki kaynaklardır. Bu değerli türlerden biri de Refet AVNİ ve Süleyman BAHRİ tarafından hazırlanan Resimli Müntehabât-ı Edebiyye adlı antolojidir. Tanzimat ve Servet-i Fünûn Dönemi yazarlarını bir araya toplayan bu eser resimli olması yönüyle diğer antolojilerden ayrılmaktadır. 1911 yılında hazırlanan bu antolojik eser; Tanzimat ve Servet-i Fünûn Devri’nde yaşayan toplam yirmi üç şair ve yazarın biyografik bilgileri, edebi ve siyasi kişilikleri, aile ve eğitim bilgileri, bulunmuş oldukları devlet yönetimindeki görevleri, etkilendikleri şair ve yazarları, dil ve üslup özellikleri ile yabancı dil bilgileri hakkında bilgileri ihtiva etmektedir. Şinasi ile başlayıp Celal Sahir ile biten bu eserimizde konu alınan yazar ve şaire ait olmak üzere doksan üç şiir türünde, on iki roman-hikâye türünde, on tiyatro türünde, dokuz mektup-hatırat türünde, on beş mensur şiir türünde, altı gezi yazısı türünde ve yirmi iki makale-deneme türünde olmak üzere toplamda yüz altmış yedi örnek edebi parça yer almaktadır.
  • Öğe
    İkinci yeni şiirinde müzikalite
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-10-26) Eruzun, Ömer; Korkmaz, Ferhat
    İkinci Yeni hareketi 1950’li yılının başlarından itibaren herhangi bir edebiyat bildirisi etrafında birleşmeksizin doğmuş bir şiir hareketidir. Öncü şairleri İlhan Berk, Edip Cansever, Turgut Uyar, Cemal Süreya, Ece Ayhan ve Sezai Karakoç olan İkinci Yeni şiiri Türk edebiyatında büyük bir kırılma yaratarak modern Türk şiiri üzerinde önemli izler bırakır. Dünyada ve Türkiye’de İkinci Dünya Savaşı sonrasında İkinci Yeni şiirinin doğup geliştiği dönemde edebiyatta varoluşçuluk ve gerçeküstücülük, resim sanatında non-figüratif tarz, müzik sanatında ise atonalite yaygınlaşır. İkinci Yeni şairleri değişen dünyayı şiirde yeni biçimler ve anlatım tarzları deneyerek ele almışlardır . İkinci Yeni şiirinin en temel özelliği, yeni yöntem ve teknikler kullanarak yeni bir biçim yaratmaktır. İkinci Yeni’nin öncü şairleri Türkiye’de ve dünyada değişen ve gelişen yeni müzik anlayışlarından hareketle daha önce denenmemiş yöntemlerden yararlanarak müzikalite değeri farklı olan sıra dışı şiirler yazmışlardır. Bu sıra dışılığın önemli hususiyetlerinden birisi de İkinci Yeni şiirinin atonal müzikle olan ilişkisidir. Bu tezde, İkinci Yeni şairlerinin poetika yazılarından hareketle şiirde müzikalite hakkındaki düşünceleri değerlendirilerek İkinci Yeni şiirinin ses ve ahenk gibi müzikalite unsurları ele alınmıştır.
  • Öğe
    Yeni Türk şiirinde yirmi yedi şair örneğinde nevrotik durumlar
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-10-26) Yeşilmen, Mehmet Bilal; Zariç, Mahfuz
    Nevroz, bireyin aşırı hisli yaşantısının üstesinden gelmesindeki acizliğinden kaynaklanır. Psikanalizin özü olan nevroz diğer sanatlar gibi şiirde de görülür. Tanzimat sonrası edebiyatımızda nevrotik şiir izlerini genellikle totaliter rejimlerin yaşandığı dönemlerde, şairlerin bunalım hâlleri gibi durumlarla belli başlı şairlerde görürüz. Bu şairlerin şiirlerinde yer alan nevrozlarda psikonevrotik ve psikobiyografik durumlar tespit edilmiştir. Analitik incelemelerle aranan nevrotik şiir izleri hem kuramsal hem de tematik kapsamda temellendirilmiştir. “Psikanalitik”te öncü Sigmund Freud yanında konuyla ilgili değerlendirmeleri bulunan Carl Gustav Jung, Karen Horney’den de istifade edilerek yirmi yedi şairde nevrotik durumlar tespit edilmeye çalışılmıştır. Nevroz ve nevroz çeşitleri yanında nevrozla ilişkili kavramlarla da şairlerin psikobiyografisi ve şiirleri nevrotik açıdan çözümlenmeye çalışılmıştır. Psikobiyografik ve psikonevroz çerçevesinde tespit edilen yirmi yedi şair ve şiirleri korku, histeri, bunaltı, depresyon, saplantı ve dismorfik(Anoreksiya) özellikleriyle incelenmiştir.
  • Öğe
    Delîlü’l-huccâc ve’l-ümmiyyîn fî-tahsîli umûrı’d-dîn (İnceleme-metin-sözlük-tıpkıbasım)
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-08-08) Atila, Ozan Halil; Tuğluk, Mehmet Emin
    Din, toplumun kültürünü şekillendiren önemli unsurlardan biridir. Yeryüzündeki birçok din, hâkim olduğu toplumun dilini ve edebiyatını etkilemiştir. İslam dini, Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in sünnetiyle insanlığa ışık olmuş; Müslüman milletler, kendi dilleriyle İslam’ın sanat hazinesini kaynaştırarak edebiyat geleneklerini şekillendirmişlerdir. Esasları, şartları ve ibadet biçimleri açık biçimde belli olan İslam’ın şartlarından biri de hac ibadetidir. Müslüman milletlerin edebî geleneklerinde hac konulu çeşitli eserler yazılmış ve bu eserlerde hac ibadeti çeşitli yönleriyle ele alınmıştır. İslami edebiyatta hac konulu eserler genel olarak iki başlık altında toplanmıştır. Bunlardan biri hac ibadetinin nasıl yapıldığını anlatan menâsik-i hac türüdür. Fıkhî bir terim olan menâsik-i hac bu alanda yazılan eserlerle birlikte edebî bir terim olarak da Türk edebiyatında yer almıştır. Diğer bir başlık ise hac güzergâhındaki menziller hakkında bilgi veren menâzil i hac türüdür. Menâzil-i haclar, hac güzergâhının yol haritasıdır. Söz konusu bu eserlerin önemli bir örneği 17. yüzyılda harekeli olarak yazılmış, 120 varaktan oluşan, yer yer Eski Anadolu Türkçesi özellikleri gösteren ve müellifi bilinmeyen “Delîlü’l-Huccâc ve’l Ümmiyyîn fî-Tahsîli Umûrı’d-dîn” adlı menâsik-i hac metnidir. “Delîlü’l-Huccâc ve’l-Ümmiyyîn fî Tahsîli Umûrı’d-dîn”de Müslümanlar için farz olan hac ibadetinin nasıl yapılacağına dair bilgilere ve ibadet esnasında uzak durulması gereken hususlara yer verilmiştir. Ayrıca eserin son bölümünde hac menzillerine yer verilmesi de eserin önemini artırmıştır.
  • Öğe
    Orhan Kemal’in hikayelerinde sosyal ve ekonomik eşitsizlik
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-09-13) Benek, Sezer; Korkmaz, Ferhat
    Toplumcu gerçekçi anlayışın en önemli temsilcilerinden biri olan Orhan Kemal, roman ve hikâyeleriyle edebiyatımızda önemli bir yer edinmiştir. Hikâyelerinin büyük bir bölümünde yoksulluk, ekonomik eşitsizlik, gelir adaletsizliği, işsizlik gibi sosyal sorunlar ön plandadır. Sıradan insanların sosyal ve ekonomik eşitsizliklerle dolu dünyalarını toplumsal duyarlılıkla anlatan yazar, hikâyelerinin çoğunda toplumsal mesaj verir. Orhan Kemal, hikâyelerinde sosyal gerçekçi anlayışa bağlı kalarak toplumsal kesimler arasındaki eşitsizlikleri anlatmıştır. Yazarın hikâyelerinde pozitif ayrımcılık yapılması gereken çocuklar, kadınlar, engelliler, yaşlılar aksine eşitsizliğe maruz kalırlar. Hikâyelerde, ucuz iş gücü olarak görülen çocuk işçiler ve kadınlar toplumsal yaşamın her alanında sosyal ve ekonomik eşitsizliğe maruz kalırlar. Bu çalışmada Orhan Kemal’in hikâyeleri sosyal ve ekonomik eşitsizlik bağlamında incelenmiştir. Yazarın hikâyelerinde ele aldığı sorunları, toplumsal duyarlılıkla ele alırken takındığı tavırları anlamak ve hikâye kişilerinin karşılaştığı sosyal ve ekonomik eşitsizlikleri tespit etmek amaçlanmıştır.
  • Öğe
    Leyla Erbil’in öykü ve romanlarının psikanalitik açıdan incelenmesi
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-01-21) Çelik, Mizgin; Zariç, Mahfuz
    Türk edebiyatının çağdaş ve yenilikçi isimlerinden olan Leyla Erbil, yaşadığı çağın toplumsal ve siyasal sorunlarına duyarsız kalmayarak bu sorunları eserlerinde irdelemiştir. Yaşadığı çağa eleştirel bir gözle bakan Erbil, toplumun yerleşik değerlerine başkaldıran bir tavır ile meydan okumuştur. Eserlerinde kullandığı biçim ve teknikler ile de yaşadığı dönemin önemli yazarları arasında yer almayı başarmıştır. 20.yy da temelleri Sigmund Freud tarafından atılan psikanalitik kuram, insan ve insan davranışlarını inceler. Özellikle edebi eserlerde yer alan karakterlerin incelenmesi bu alan için büyük bir önem arz etmektedir. Psikanalitik alan bizzat Freud tarafından sanat eserlerine uygulanarak psikanalitik ve edebiyat bir potada birleştirilmiştir. Bu iki alanın ilişkilendirilmesi psikanalitik edebiyat eleştirisi yöntemini doğurmuştur. Bizde bu perspektiften yola çıkarak Leyla Erbil’in Gecede, Hallaç, Eski Sevgili, Üç Başlı ejderha, Cüce, Tuhaf Bir Kadın, Tuhaf Bir Erkek, Kalan, Karanlığı Günü ve Mektup Aşkları eserlerini psikanalitik inceleme yöntemi açısından inceledik.
  • Öğe
    Jung tipolojisi bağlamında Halid Ziya Uşaklıgil’in romanları
    (Batman Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021-08-20) Bülbül, Melek Sima; Karadeniz, Mustafa
    Bu çalışmada, Halid Ziya Uşaklıgil’in Sefile, Nemide, Bir Ölünün Defteri, Ferdî ve Şürekâsı, Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar, Nesl-i Ahîr adlı romanlarındaki şahıslar, Carl Gustav Jung’un “Psikolojik Tipler” kuramı bağlamında incelenmiştir. Bu inceleme yoluyla Uşaklıgil’in romanlarındaki şahısların kişilik özellikleri, onlarda baskın olan psikolojik işlev ve bunun sosyo-kültürel nedenlerinin tespit edilmesi amaçlanmıştır. Giriş bölümünde incelemenin genel çerçevesini oluşturan edebiyat ve psikoloji alanları arasındaki ilişkiye işaret edilmiştir. Bu işaretlemeden hareketle temel olarak insanı merkez alan edebiyat ve psikoloji arasındaki yakınlığın edebî eser incelemelerindeki işlevselliği ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu düşünceler doğrultusunda birinci bölümde, çalışmanın teorik zeminini oluşturan Jung’un “Psikolojik Tipler” kuramına yer verilmiştir. Edebî eserlerde şahısların ruh hâllerini ve iç dünyalarını çözümleyebilmek açısından elverişli olan bu kuramda iki ana tip mevcuttur. Bu iki tipin her biri ise dört farklı psikolojik işleve sahiptir. Jung’a göre her bireyde bu işlevlerden biri diğerinden daha baskındır. Söz konusu işlevler, farklı kombinasyonlarla bir araya gelerek kişideki baskın psikolojik tipi oluşturur. Çalışmanın ikinci bölümünde, incelemeye zemin ve veri oluşturduğu düşünülerek önce Halit Ziya Uşaklıgil’in hayatına ve edebî kişiliğine ardından romanlarının tanıtımına ve özetlerine yer verilmiştir. Üçüncü bölüm, ilk iki bölümdeki veriler ışığında, Uşaklıgil’in işaret edilen romanlarının Jung’un kuramına göre incelenmesinden oluşur. Yazarın romanlarındaki şahısların Jung tipolojisine göre çoğunlukla içedönük tip özellikleri sergilediği incelemenin ulaştığı temel sonuçlardan biridir. İçedönük ağırlıklı bu tipolojik yapılanmada Uşaklıgil’in mizacının yanı sıra dönemin toplumsal koşullarının etkili olduğu ise incelemede varılan diğer sonuçlardır.